Avrupa
Ukrayna’da yolsuzluk baskınları: Kolomoyskiy ve Avakov neden hedefte?

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, geçen haftalarda Kiev yakınlarındaki Brovarıy’da İçişleri Bakanı Denis Monastırskiy ve beraberinde yetkililerin öldüğü helikopter kazasının ardından geniş çaplı bir “yolsuzluk” soruşturma süreci başlattı.
Yetkililere yönelik tahkikat süreçleri ilk etapta Savunma Bakanlığı Kamu İhale Dairesi Başkanı Bogdan Hmelnitskiy’e karşı, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri için piyasa fiyatlarından iki ila üç kat daha yüksek fiyatlarla kumanya alındığı gerekçesiyle başladı. Hmelnitskiy, mühimmat satın alırken bakanlığın bütçesinden 580 bin doların zimmete geçirilmesi hakkındaki davanın sanıklarındandı.
Ardından Altyapı Bakanı Yardımcısı Vasiliy Lozinsky, jeneratör satın almak üzere 400 bin dolar rüşvet aldığı şüphesiyle gözaltına alındı.
Ukraynalı Strana gazetesine göre Lozinskiy, mevcut Başbakan Denis Şmigal’ın yakın dostu ve Lviv Bölge İdaresindeki Ekonomik Kalkınma Dairesinde çalıştığı dönemde mesai arkadaşıydı.
Bununla beraber bölgesel politikadan sorumlu olan devlet başkanlığı ofisinin başkan yardımcısı Kirill Timoşenko da “General Motors”un vatandaşları savaş bölgesinden tahliye etmek ve insani yardım misyonlarında kullanmak üzere Ukrayna’ya bağışladığı Chevrolet aracı kendi işlerinde kullandığının ortaya çıkmasından sonra istifa etti.
Zelenskiy, kendi hamilerini de hedef aldı
Bu hafta sıra Zelenskiy’in seçim kampanyası döneminde en büyük finansörü olan oligark İgor Kolomoyskiy ve sokaktaki neo-Nazi grupların hamiliğini yapan eski İçişleri Bakanı Arsen Avakov’a geldi.
Kolomoyskiy, seçim kampanyasında Zelenskiy’e sağlam bir yatırım yapmış, elindeki 1+1 televizyonunu — ülkenin en çok izlenen kanallarından — Zelenskiy ve partisi Halkın Hizmetkarı’nın propaganda aracına dönüştürmüştü.
Kolomoyskiy ve Avakov’un ikametlerine Güvenlik Teşkilatı (SBU) ve Mali Suçlar Bürosu (BEB) tarafından baskınlar düzenlendi ve aramalar yapıldı; bunların yanında Savunma Bakanlığı ve Kiev vergi dairesi yetkilileri de soruşturuluyor.
Zelenskiy, konuya ilişkin açıklamasında “Ülke savaş esnasında değişecek. Birileri değişime hazır değilse o zaman devlet gelip onları değiştirir” ifadelerini kullandı.
Zelenskiy, “Çözümler olacak. Devletin ve toplumun temel gereklerini yerine getirmeyenler o koltuklarda oturmasın” diye konuştu.
Kolomoyskiy’e yönelen suçlama, ülkenin en büyük petrol üreticisi Ukrtatnafta ve petrol rafinerisi Ukrnafta’da dolandırıcılık ve zimmete para geçirme şeklindeydi.
Kolluk kuvvetleri, 40 milyar grivna [1 milyar doların biraz üzerinde] paranın zimmete geçirildiği ve gümrük ödemelerinin kaçırıldığını iddia etti.
Ukrnafta meselesi, bir süredir Kolomoykiy’in rahatsız edilmesine vesile oluyor. Sonbahar aylarında da Ukrayna Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU) personeli devreye girmişti.
2021’de Forbes, servetinin 1,8 milyar dolar olduğu tahmin edilen Kolomoyskiy’i Ukrayna’nın “en zengin dört kişisi” arasına dahil etmişti. Fakat 2022’nin aralık ayına gelindiğinde dergi, Kiev’in Ukrtatnafta’nın kamulaştırılması nedeniyle servetinin 850 milyon dolara düştüğü bilgisini vermişti.
Ayrıca Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Başkanı Aleksey Danilov, el konulan mülklerin askeri mülk statüsü kazandığını ve Ukrayna Savunma Bakanlığı’nın kontrolüne geçtiğini söylemişti.
Diğer yandan Zelenskiy’in ağustos ayında Kolomoyskiy’i kararnameyle vatandaşlıktan çıkardığını anımsatmak yararlı olabilir. Soruşturma, Kolomoyskiy’in tasfiyesinin parçası.
Kolomoyskiy’in mazisi
Kolomoyskiy, Donbass’ta savaşın başladığı ilk aylarda, Dinyeper Valisi olarak görev yaparken, neo-Nazi gruplara para akıttığı sıralarda hem dönemin Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko, hem de Obama yönetiminin Ukrayna dosyasına bakan isimleri Biden ve Avrasya’dan Sorumlu Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’ın çok yakın dostuydu.
Kolomoyskiy’in Rusya’ya karşı savaşta cömert davranması, Christine Lagarde başkanlığındaki IMF’in yönetim kurulundan çıkacak kararları da etkiledi. Galiba IMF’in Amerikan dış politikasının başat enstrümanlarından biri olduğunu hatırlatmaya gerek yok.
2014’ün bahar aylarında Maydan darbesini takiben kurulan Poroşenko rejimi, Viktor Yanukoviç döneminde ülkenin bağımlı olduğu Rus yatırımlarının yerini IMF kredileriyle ikame etti. IMF’in akıttığı kredilerin üçte birinden fazlası ise, Ukrayna Ulusal [Merkez] Bankası ve Kolomoyskiy ile ortağı Gennadiy Bogolyubov’un idaresindeki Privat Bank’a aktı.
O sırada 2006’dan 2016’da kamulaştırılana kadar Privat Bank’ı yöneten Kolomoyskiy ve Bogolyubov’un çevirdiği dümenlere ilişkin yürütülen tahkikatlar, IMF’in sunduğu kredilerin birbirlerine borç veren paravan şirketler aracılığıyla kaçırıldığını ortaya koydu.
Burada sorulması gereken asıl soru, Privat Bank ve Kolomoyskiy aleyhinde yürütülen yargı sürecinin neden bu kadar bekletildiği. Ayrıca plandaki suç ortaklarının listesi de eksik. Suç ortakları listesinin başında Clinton, Nuland ve Lagarde adına çalışan IMF yetkilileri David Lipton ve Jeroma Vacher de yer alıyor.
Davada Kolomoyskiy ve Bogolyubov’a ek olarak sanık sıfatıyla Mordechai Korf, Chaim Schochet ve Uriel Laber adlarında üç kişi daha var. Bu isimler ABD’de ikamet ediyor ve Privat Bank’ın zimmete para geçirme ve kara para aklama zincirinin son halkasını oluşturan yatırım şirketlerinin başında.
Privat Bank hakkındaki davanın tutanaklarında yer alan delillerin çoğu Kıbrıs’la bağlantılı. Tutanaklara göre parayı taşımak için 41 ayrı paravan şirket kullanıldı:
“Aklama kuruluşlarının hesaplarına giren ve çıkan milyarlarca doları olmasına rağmen, gerçekte bu kuruluşların hiçbir işi, varlığı, operasyonu veya çalışanı yoktu ve kara para aklama amacıyla oluşturulmuş paravan kuruluşlardı.”
Sonrasında ABD’ye taşınan para gayrimenkul için harcandı; Ohio eyaletindeki Cleveland’de dört, Teksas’daki Dallas’ta iki, Illinois Harvard’da bir iş merkezi ve birkaç ABD eyaletinde faaliyet gösteren altı ferro-alaşım ve çelik şirketi.
Mahkeme tutanakları, satın alınan gayrimenkulün değerinin 287,7 milyon doların üzerinde olduğunu, şirketlerin toplam değerinin ise 468,7 milyon dolar olduğunu söylüyor.
Diğer yandan net bir amacı veya yatırım hedefi olmayan çeşitli para transferleri de vardı:
“Bugüne dek analiz edilen bilgilere dayanarak davalılar, 188,1 milyon doları Optima Group, 162,3 milyon doları Optima Ventures, 153,7 milyon doları Optima Acquisitions, 103 milyon doları Optima International, 9 milyonu Warren Steel Holdings ve 6,7 milyonu Felman Trading üzerinden olmak üzere yaklaşık 622,8 milyon dolar değerindeki kredi gelirini akladı. Privat Bank bu transferler karşılığında herhangi bir bedel almamış ve transferlerle ilgili krediler tam olarak geri ödenmemiştir.”
Bu dosyanın tekrar açılmasının elbette bir sebebi vardı. Zira Kolomoyskiy ve Zelenskiy, Trump’a yönelik azil soruşturmasında ikili oynamıştı. Dolayısıyla ABD Başkanı Joe Biden, göreve geldiği ilk ayda Kolomoyskiy’i yaptırım listesine aldı. Şimdi ise Zelenskiy, Washington’un uzun süredir talep ettiği şeyi yerine getiriyor.
Helikopter kazası ve Avakov
Eski Ukrayna İçişleri Bakanı Arsen Avakov, Maydan darbesinden sonra en uzun süre koltuğunu koruyan yetkiliydi. Bunu, neo-Nazi sokak gruplarının kontrolünü elinde tutmasına borçluydu.
Nitekim Azak Taburu’nu ulusal muhafızlara dahil eden de oydu.
18 Ocak sabahı Super Puma tipi helikopter, Kiev yakınlarındaki Brovarıy’da düştü. Helikopterde İçişleri Bakanı Denis Monastırskiy ve yardımcısı Yevgeny Yenin de dahil 14 kişi öldü.
Helikopter, Avakov’un görevde olduğu 2019’un temmuz ayında Airbus’la yapılan sözleşme kapsamında alınmıştı. Sözleşmeyle polis, Ulusal Muhafızlar, sınır muhafızları ve Acil Durumlar Bakanlığı 55 helikopter teslim almıştı.
Zelenskiy, SBU’ya kazayı soruşturma talimatı verdi ve ilgili sözleşme yeniden gündeme geldi. Basın, sözleşmenin ederinin 555 milyon euro olduğunu ve bu helikopterlerin neredeyse yarısının arızalı olduğunu hatırlattı.
Avakov’un yanında milletvekili ve müteahhit Vadim Stolar, Kiev Vergi Dairesi Başkanı Oksana Datiy ve uçak motoru üreticisi Motor Siç’in eski yöneticisi Vyaçeslav Boguslayev de suçlanan ve soruşturulan isimler arasında.
Gerekçe
Geçen hafta Moskovskiy Komsomolets gazetesine demeç veren eski Ukraynalı milletvekili Oleg Tsaryov, Zelenskiy’in attığı adımların gerekçesini şöyle yorumlamış:
“Ülke içinde, Amerika ve Britanya taraftarları arasındaki ilişkilerde kızışma var. Skandalları kimlerin dillendirdiğine ve halihazırda soruşturmaları kimlerin yürüttüğüne bakarsanız, Soros’la bağlantılı şahsiyetlerin yolsuzluk delillerinden söz ettiğini görürsünüz. Ve soruşturma, ABD’ye bağlı bir kurum olan NABU (Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu) tarafından yürütülüyor. Darbe, her şeyden evvel Devlet Başkanlığı İdaresi Başkanı Andrey Yermak ve yardımcısı Kirill Timoşenko’ya yönelik. Bunlar Zelenskiy’in çevresindeki, Britanya’nın desteğini alan insanlar.
Andrey Yermak’ın atanma hikayesini hatırlayacak olursanız; atandıktan sonraki ilk günlerde gidip görüşmeler yaptığı yer Britanya’ydı. Şu anda şahit olduğumuz şey buzdağının görünen kısmı. Londra adına çalışan siyaset uzmanları bile zulüm görüyor.
Ama bence Volodimir Zelenskiy, devlet başkanlığı makamındaki iki yardımcısını sonuna kadar elinde tutacak. Sadece mali veya politik gerekçelerle birbirlerine bağlı değiller, bu yüzden onları korumaya çalışacak.”
Avrupa
CDU içinde AfD tartışması sürüyor

Şubat ayındaki seçimlerden birinci çıkan Hristiyan Demokratlar (CDU) ile ikinci çıkan Almanya için Alternatif (AfD) arasındaki ilişkilerin nasıl belirleneceği konusu belirsizliğini koruyor.
Geçen haftalarda AfD, ülkenin iç istihbarat servisi tarafından “aşırı sağcı örgüt” olarak sınıflandırılmıştı.
Bu hamle, ülkenin yeni şansölyesi CDU’lu Friedrich Merz’in yakın zamanda bir karar almasını gerektirebilir. Partinin yasaklanmasını da içeren gergin bir tartışma yeniden alevlenirken, Financial Times’a (FT) konuşan Merz’in en yakın müttefiklerinden biri, şansölyenin meseleyi “çok ciddiye aldığını” söyledi.
Merz, bu yılın başlarında AfD’nin CDU’yu “yok etmek” ve “demokrasinin temellerini sarsmak” istediğini söylemiş, ayrıca AfD ile Nazilerin iktidara gelmesi arasında doğrudan bir karşılaştırma yaparak, “Almanya için bir ‘33’ yeter,” demişti.
Fakat daha önce “aşırı sağla mücadelede” yasaklama uygulamanın akıllıca olup olmadığı konusunda şüphelerini dile getirmişti.
Şansölye, yeni sınıflandırmaya yanıt olarak, yeni hükümetin ancak “en dikkatli inceleme sonrasında” nasıl hareket edileceğine karar vereceğini belirterek, “10 milyon seçmeni yasaklayamazsınız,” uyarısında bulunmuştu.
Tüm ana akım siyasi partiler, Almanya anayasasının değerlerine aykırı olduğu düşünülen bir partinin oluşturduğu tehdit konusunda hemfikir. Ne var ki, anayasa mahkemesinden yasağın incelenmesini talep etme konusunda derin ve temel anlaşmazlıklar var.
CDU içinde bu adımı destekleyenler arasında milletvekili ve partinin gençlik kolunun eski lideri Tilman Kuban da bulunuyor. Kuban, “Demokratlar renklerini göstermeli. Kendini ciddiye alan demokrasiler, anayasanın sağladığı araçlarla düşmanlarına karşı kendilerini savunmalıdır,” diye konuştu.
Bununla birlikte, aşırı sağın etkisini azaltmak için yasaklama yolunu savunan bu tür sesler şimdilik azınlıkta ve “siyaset yaparak AfD’yi yenme” fikri giderek ağırlık kazanıyor.
Örneğin CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) lideri Markus Söder, AfD’nin “ağlayıp sızlanarak” değil, “nihayet doğru siyaset yaparak” yenilgiye uğratılacağını savunuyor.
Almanya kamuoyu da bölünmüş durumda. Anket şirketi Insa’nın hafta sonu yayınladığı bir ankete göre, yasağa destek yüzde 50’nin biraz üzerinde.
Almanya’nın savaş sonrası tarihinde sadece iki kez bir parti yasaklandı. Nazilerin halefi olan Sosyalist Reich Partisi 1952’de, Almanya Komünist Partisi (KPD) ise dört yıl sonra kapatılmıştı.
Neo-Nazi Ulusal Demokratik Partisi’ni (NPD) yasaklamak için yapılan iki son girişim, 2003 ve 2017 yıllarında Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi.
İkinci seferde mahkeme, NPD’nin “aşırıcı” olmasına rağmen “Alman demokrasisi için ciddi bir tehdit oluşturmayacak kadar büyük bir parti olmadığına” hükmetti.
AfD ise tam tersine, yasaklanamayacak kadar büyük olabilir. Şubat ayında yapılan seçimlerde %21 oy alan partinin, anketlere göre desteğinin %24’e kadar yükseldiği ve bazı anketlerde CDU’yu bile geçtiği görülüyor.
Hükümet veya parlamentonun iki kanadından herhangi biri, anayasa mahkemesine partiyi yasadışı ilan etmesi için başvurabilir. Uzmanlara göre bu süreç en az iki yıl sürer.
Olası bir yasak, partinin dağılmasına ve görevdeki milletvekillerinin görevlerini kaybetmesine yol açacak. AfD’nin mülklerine el konulabilir, üst düzey yetkililerin halef örgütler kurması yasaklanabilir, fakat eleştirmenler bunun denetlenmesinin zor olacağı konusunda uyarıyor.
Bu yola şüphe ile bakanlar, bu karmaşık sürecin kolayca ters tepebileceği konusunda uyarıyor, özellikle de başarısız olursa.
NPD’yi yasaklama girişimlerinden birinde yer alan Brandenburg’un Sosyal Demokrat başbakanı Dietmar Woidke, “Bunun birçok risk içeren çok zor bir hukuki yol olduğunu biliyorum,” dedi.
CSU üyesi İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt de, AfD’nin Alman demokrasisini “mücadeleci ve agresif” bir şekilde baltaladığını kanıtlayacak yeterli delil bulunmadığını ileri sürdü.
Diğerleri ise, bu sürecin başlatılmasının partinin zulüm gördüğü iddialarını güçlendireceği konusunda uyarıyor.
Yasağın destekçileri ise, AfD’nin ne olursa olsun kendini “kurban” olarak göstereceğini savunuyor.
Yeşiller’in eski eş başkanı ve yasağın en güçlü savunucularından Ricarda Lang, Almanya’nın savaş sonrası anayasasının yazarlarının, tıpkı Naziler gibi gelecekteki partilerin demokrasiyi iktidarı ele geçirmek ve ardından onu yıkmak için kullanabileceği için, siyasi oluşumları yasaklayan bir mekanizma eklediklerini söyledi.
Focus haber sitesinde yazdığı makalede Lang, “AfD’nin tam da böyle bir parti olduğuna inanıyorum. Neden parti yasağını kullanmayalım?” diye soruyır.
Diğer destekçiler ise yasağın aşırı sağı zayıflatabileceğini söylüyor. Münster Üniversitesi hukuk profesörü Michaela Hailbronner, “Sorunların ortadan kalkmayacağına ve sorunun çözülmeyeceğine eminim. Asıl soru, siyasi gücünü bir miktar zayıflatıp hareketi biraz parçalayabilir misiniz?” diyor.
Aşırı sağcı sınıflandırması AfD içinde şimdiden bir tartışma başlattı. AfD eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, partiyi aşırı sağcı olarak nitelendirme kararını “siyasi amaçlı” olarak nitelendirdi.
Kuzey Ren-Vestfalya’nın üst düzey parti yetkililerinden Martin Vincentz, nispeten ılımlı bir rota izlemeye çalışan bu görüşe katılırken, partideki “radikallere”, kabul edilebilir söylem sınırlarını sürekli zorlayarak “siyasi rakiplerimizin işini kolaylaştırmamaları” konusunda uyarıda bulundu.
Milletvekili Sieghard Knodel ise, “özel ve iş hayatını korumak” gerekçesiyle kararın ardından partiden istifa ettiğini açıkladı.
Fakat AfD karşıtları bile, bir önceki Sosyal Demokrat İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in görevinin son günlerinde onaylanan sınıflandırmanın zamanlaması ve iç istihbarat servisinin 1.100 sayfalık uzman raporunu yayınlamama kararını sorguladı.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Almanya’yı “gizli tiranlık” ile suçlayarak, AfD’yi destekleyen ve politikacıları partiyi iktidar paylaşımı anlaşmalarından dışlamayı bırakmaya çağıran bir yönetimle ilişkiler kurma çabalarını daha da zorlaştırdı.
Salı günü siyasi dergi Cicero, “şeffaflık olmadan demokrasinin işleyemeyeceği” gerekçesiyle gizli raporun tamamını çevrimiçi olarak yayınlamaya karar verdi.
Sınıflandırma, AfD’nin itirazı üzerine geçen hafta askıya alınmıştı. Bu, yasal sürecin standart bir parçası ama karar onanırsa, istihbarat servisinin parti yetkililerinin iletişimlerini izlemesi ve parti içinde muhbirler yerleştirip yetiştirmesi kolaylaşacak.
Bazı AfD üyeleri de silah ruhsatlarını kaybedebilir. Örneğin AfD milletvekili Stefan Möller, 2021’de Thüringen’deki bölgesel derneği aşırı sağcı olarak sınıflandırıldıktan sonra yaban domuzu avlama hakkını kaybetti. Möller, bu kararı “taciz” olarak nitelendirerek, avcılıkla uğraşan yaklaşık 70 üyenin partiden ayrılmasına neden olduğunu söyledi.
Fakat AfD için en önemli etki muhtemelen finansman üzerinde olacak. AfD’nin her yıl siyasi vakıflara dağıtılan 700 milyon avroluk paydan pay alma umutlarının, bu sınıflandırmanın ardından muhtemelen suya düşecek.
Yasak yanlıları, AfD’nin oy oranı yaklaşık %15 iken, yedi yıl önce partinin desteğini yarı yarıya azaltacağına söz veren Merz’in zamanının dolmak üzere olduğunu uyarıyor.
AfD, 2029 Federal Meclis seçimlerinde birinci olmayı hedefliyor. Bu senaryo, Avrupa’nın en büyük ülkesini siyasi bir krize sürükleyecek.
Geçen hafta Almanya’nın onlarca şehrinde AfD karşıtı protestoların örgütlenmesinde rol oynayan Julia Dück, “Önceki federal hükümet çok uzun süre tereddüt etti ve fırsatı kaçırdı. Yeni hükümet şimdi izlemeye devam edebilir ya da nihayet yasaklama sürecini başlatabilir,” diyor.
Avrupa
AB, Kuzey Akım’a yaptırım ve Rus petrolüne tavan fiyatı düşürmeyi planlıyor

Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın petrol ve doğalgaz ihracatını hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Paket, Kuzey Akım 1 ve 2’ye yaptırımların yanı sıra Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmesini ve gölge filodaki tankerlerin kara listeye alınmasını içeriyor.
Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle Moskova üzerindeki baskıyı artırmayı hedeflediğini ve Rusya’nın petrol ve doğalgaz ihracatını etkileyecek yeni bir yaptırım paketi hazırladığını duyurdu.
Von der Leyen, Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi öncesinde yaptığı açıklamada, “Bu paket, örneğin Kuzey Akım-1 ve Kuzey Akım-2’ye yönelik yaptırımları içerecektir,” dedi.
Von der Leyen, Rusya’nın gölge filosuna ait yeni petrol tankerlerinin de kara listeye alınacağını belirtti.
Ayrıca, AB’nin şu anda varil başına 60 dolar seviyesinde olan Rus petrolüne yönelik tavan fiyatı düşüreceğini ve Rusya’nın finans sektörüne karşı yeni önlemler alacağını kaydetti.
Bu hafta AB ülkeleri, Rusya’ya karşı 17’nci kısıtlayıcı tedbirler paketini onayladı ve paketin 20 Mayıs’ta kabul edilmesi planlanıyor.
Bu paket, AB’nin kara listesindeki Rus gölge filosuna ait tanker sayısını 250’ye çıkarıyor.
Paket ayrıca, Türkiye, Sırbistan, Özbekistan, Vietnam ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi üçüncü ülkelerden olanlar da dahil olmak üzere Rusya’nın savunma sanayisiyle bağlantılı bazı kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırımlar öngörüyor.
Kuzey Akım 1 ve 2 doğalgaz boru hatları, Rusya’dan Almanya’ya Baltık Denizi’nin altından çekiyor. Eylül 2022’deki planlı sabotaj sonucunda dört boru hattından üçü hasar görmüştü.
Kuzey Akım üzerinden gaz akışı onarılana kadar durdurulmuş, bir hattı sağlam kalan Kuzey Akım-2 ise faaliyete geçirilmemişti.
Financial Times‘ın haberine göre, Rusya ve ABD, Ukrayna’da barış anlaşması kapsamında Amerikalı yatırımcıların katılımıyla doğalgaz boru hattının yeniden başlatılmasını görüştü. Bu durum bazı AB ülkelerinde tepkiye yol açtı.
Bu gelişmeler üzerine Wall Street Journal, Avrupa Komisyonu’nun, Rusya’nın ateşkesi kabul etmemesi durumunda doğalgaz boru hattını bloke etme kararı aldığını yazdı. Bu tedbirin 17’nci kısıtlamalar paketinden ayrı olarak uygulamaya konulması düşünülüyordu.
Bild‘in haberine göre, Rusya ve Ukrayna arasında İstanbul’da yapılması muhtemel müzakerelerin sonuçsuz kalması durumunda yeni yaptırımlar açıklanabilir.
Bu bağlamda, Avrupa ülkeleri Rusya’dan gaz ithalatını tamamen durdurma (şu anda AB ithalatındaki payı yaklaşık yüzde 20) ve nükleer santraller için uranyum ithalatını sınırlama olasılığını değerlendiriyor.
Avrupa
Polonya, cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidiyor

Polonya halkı, cumhurbaşkanlığı seçimleri için pazar günü (18 Mayıs) sandık başına gidiyor.
Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu, Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’nın on yıllık muhafazakâr iktidarının ardından geliyor ve “merkezci” Başbakan Donald Tusk’un siyasi geleceği için de büyük önem taşıyor.
Tusk’un reform gündemi, şimdiye kadar Duda’nın veto yetkisi nedeniyle sekteye uğramıştı.
Anketlerde yaklaşık %32 ile önde giden isim, Tusk’un Sivil Koalisyonu’ndan liberal Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski. Trzaskowski, AB yanlısı bir siyaseti savunuyor.
Trzaskowski’nin başlıca önerileri arasında savunma harcamalarının GSYİH’nin %5’ine çıkarılması, Polonya’nın silah ve teknoloji endüstrilerinin geliştirilmesi ve ülkenin kürtaj yasalarının liberalleştirilmesi yer alıyor.
Trzaskowski’nin ana rakibi milli-muhafazakâr Hukuk ve Adalet’in (PiS) adayı Karol Nawrocki, bir emlak skandalı nedeniyle kampanyasında tökezledi ve mayıs ayında desteği %22’ye düştü.
42 yaşındaki muhafazakâr tarihçi, savunma harcamalarının GSYİH’nin %5’ine çıkarılmasını da destekliyor, fakat Trzaskowski’den farklı olarak bazı LGBT haklarına ve kürtajın serbestleştirilmesine karşı çıkıyor.
Fakat Atlas Intel’in son anketine göre, pazar günü yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri bugün yapılsaydı, PiS adayı Nawrocki, Trzaskowski’yi ilk turda geride bırakacaktı. Bu, Nawrocki’nin Trzaskowski’yi geride bıraktığını gösteren ilk anket.
İkisi arasındaki fark çok az: sadece 0,8 puan. Nawrocki, ankete katılanların %30,3’ünün desteğini alırken, Trzaskowski %29,5’ini aldı.
Bu arada, silah yasalarının liberalleştirilmesini ve çocuklara “hafif bedensel ceza” uygulanmasını savunan aşırı sağcı Konfederasyon’un adayı Sławomir Mentzen de büyük kalabalıklar topladı ve gençler arasında popülerlik kazandı.
İkinci tura çıkması olası görünmese de, Nawrocki’nin arkasında birleşerek liberal bir cumhurbaşkanlığını engellemek için oy veren seçmenleri, ikinci turda belirleyici olabilir.
Fakat olası bir ikinci turda Trzaskowski az farkla önde çıkacak. İkili bir yarışta, ankete katılanların %46,5’i Donald Tusk’un adayına oy vereceğini söylerken, Nawrocki’ye oy vereceğini söyleyenlerin oranı %45,2. %8,3’lük bir kesim ise kararsız.
Buna karşılık, IBRiS’in Onet için yaptığı ayrı bir ankette Trzaskowski %32,6 ile daha net bir üstünlük sağlarken, Nawrocki %26,4 ile geride kalıyor.
Bugün (16 Mayıs), cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki son kampanya günü. Cumartesi ve pazar günü seçim kampanyası yasakları uygulanacak.
Seçimlerin ilk turunda bir aday oyların %50’sini alamazsa, 2020’de olduğu gibi, en çok oy alan iki aday ikinci tura kalıyor.
Bu üç aday dışında Polonya Temsilciler Meclisi Başkanı ve Polska 20250 lideri Szymon Holownia ile üç farklı solcu aday, Magdalena Biejat, Adrian Zandberg ve Joanna Senyszyn katılıyor.
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan ve Pakistan savaşır mı?
-
Rusya1 hafta önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Görüş1 hafta önce
Kim kazandı?
-
Görüş1 hafta önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Güçlü Amerikan Tanrıları, Trump ve Uzun Yirminci Yüzyılın Sonu
-
Asya1 hafta önce
Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi
-
Söyleşi1 hafta önce
Alexander Rahr: Bu hükümetin dört yıl dayanması beni şaşırtır
-
Amerika5 gün önce
Zuckerberg ve AI terapistler: Aklınıza mukayyet olun!