DÜNYA BASINI

Yaptırımlara rağmen İran’ın petrol geliri neden artıyor?

Yayınlanma

Cumhuriyetçiler Biden yönetimini, İran yaptırımlarını uygulamamakla suçluyor. İran yaptırımlarını delen ülke ve şirketlerin yeterince hedef alınmadığını ve bu göz ardı etmenin Tahran’ın petrol gelirini artırdığını iddia ediyorlar. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Biden göz ardı ettiği için İran’ın petrol satışının arttığı iddiasının doğru olmadığını savunuyor. Makalenin yazarına göre, yaptırımların etkisiz kalmasının esas sebebi İran ve İran’la ticaret yapan ülke ve şirketlerin yaptırım politikasına uyum sağlamış olması:

 

Biden İran’ın Yaptırım İhlallerini Görmezden mi Geliyor?

Ali Ahmadi 

Cumhuriyetçiler ABD Başkanı’nın İran’ın petrol ihracatını artırmasına izin verdiğini söylüyor. Kanıtlar bunun aksini gösteriyor.

İsrail-Hamas savaşının başladığı 7 Ekim’den bu yana Washington’da, Biden yönetimini İran’a yönelik petrol yaptırımlarını yeterince uygulamadığı gerekçesiyle eleştiren sesler giderek yükseliyor. Şimdi ABD Kongresi’nde İran petrolüne yönelik yaptırımların daha iyi uygulanması için yönetimi teşvik edecek yasa tasarıları sunuldu.

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen İran nükleer anlaşmasından çekilme kararının ardından İran ekonomisine uygulanan geniş ambargo hâlâ yürürlükte. Ancak İran’ın petrol satışları arttı. Yerel verilere göre, 2020’de 19 milyar dolar olan İran’ın hidrokarbon ihracat geliri 2021’de 25 milyar dolara ve 2022’de 42 milyar dolara yükselerek önemli oranda arttı.

Cumhuriyetçiler, Biden yönetiminin ABD’nin dışında uygulanan İran yaptırımlarını kasıtlı olarak görmezden geldiğini iddia ettiler. İran nükleer anlaşmasına karşı olan Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz, Biden yönetimini, Trump yönetiminin İran’ın petrol ihraç etmesini durdurma çabalarından geri adım atmakla suçladı. Trump yönetiminin İran’a karşı maksimum baskı politikasını destekleyen lobici bir grup, Biden yönetimini petrol yaptırımlarını seçici bir şekilde uygulamakla suçladı ve stratejisini “maksimum hoşgörü” diye niteleyerek tiye aldı. Wall Street Journal yayın kurulu geçen günlerde Biden’ı, İran’la ilgili petrol yaptırımlarını “uygulamamayı tercih etmekle” suçladı.

Gerçekten de Biden yönetiminin İran’ın petrol satışına kasıtlı olarak izin verdiği düşüncesi, deneyimli İran ve enerji uzmanları arasında bile yaygınlaştı. Bloomberg’den Javier Blas ocak ayında Biden’ın maksimum baskı politikasından uzaklaştığını ve “içindeki komplo teorisyeninin” Biden’ın emtia enflasyonunu kontrol altına almak için İran’ın petrol ihracatını görmezden geldiğine inandığını söyledi. Enerji danışmanı SVB International’ın başkanı Sara Vakhshouri, Trump yönetiminden bu yana İran’ın petrol satışlarına yönelik ciddi bir baskı olmadığını iddia etti. Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Henry Rome ise azami baskı politikasının hâlâ yürürlükte olduğunu ancak Biden’ın bunu sistematik olarak uygulamadığını savundu. Her üçü de anlaşılır bir şekilde analizlerinin temeli olarak Biden’ın başkanlığı döneminde İran’ın petrol ihracatındaki artışa işaret etti.

Ancak İran’ın petrol ihracatı Biden yönetimi sırasında önemli ölçüde artmış olsa da bu eğilim onun görev süresinden önce başlamış olabilir. İran petrol satışlarının 2020 başlarındaki çok düşük seviyelerinden toparlanmasının aslında Trump yönetimi henüz görevdeyken başladığını gösteren veriler var.

2020’nin sonlarında küresel petrol ticaretini izleyen firmalar İran’ın ihracatında önemli artışlar olduğunu bildirdi. Küresel enerji ticaretini izleyen önde gelen üç firma Wall Street Journal’a İran’ın 2020 sonbaharında petrol ihracatının o yılın başlarına göre iki kattan fazla arttığını bildirdi. Tahminleri büyük ölçüde değişse de bunun nedeni İran’ın daha sofistike kaçakçılık yöntemleri geliştirmesi ve Çin’in talebinin artması.

Yaptırımların hız kaybetmesinin Biden döneminde ABD’nin yaklaşımının yumuşadığı anlamına gelmediği de göz önünde bulundurulmalı. Trump yönetiminin halka dönük dış politika açıklamaları zaman zaman acı verici bir şekilde muğlak ve kafa karıştırıcı olsa da İran yaptırım çabasının maksimum baskı politikası olarak tanımlanması aslında yerindeydi. Amaç, İran ekonomisinin tüm sektörlerine ve kilit ekonomik ağlarına yaptırım uygulayarak şok etkisi yaratmaktı.

Buna karşın Obama yönetimi yetkilileri, yaptırımların zaman içinde artırıldığı bir süreci tercih etti. Bu stratejinin hedef devlette politika değişikliğine neden olmak için en iyisi olduğunu savundular. Ancak Trump’ın İran’a yönelik azami baskı politikasının mimarları, bu yaklaşımı terk ederek ani bir yakıp yıkma stratejisini benimsediler. Bu strateji, ABD Hazine Bakanlığı’nın Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC) tarafından genellikle haftada birkaç tur olmak üzere İran’ın dünya ile olan ekonomik ilişkilerini kapsayan ve nefes kesen bir hızda uygulanan yaptırım kararlarını içeriyordu.

Trump yönetimi İran’a o kadar çok yaptırım uyguladı ki, görevdeki son yılında yönetim, belirlenecek hedefler konusunda yetersiz kaldığını kabul etti ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, İran gibi ülkelerle ilgili sorunu şöyle özetledi: “Şu anda bu ülkeler üzerinde o kadar çok yaptırımımız var ki, yapabileceğimiz çok az şey kaldı.”

Aslında, Trump yönetiminin son aylarında OFAC, halihazırda hedef alınan kuruluşları nükleer olmayan ek yetkiler altında belirliyor gibi görünüyordu. Bu durum pek çok kişi tarafından gelecekteki yönetimin KOEP’e yeniden katılımı zorlaştırma çabası olarak görüldü. Söz konusu anlaşma özellikle nükleer yaptırımların kaldırılmasına dayandığından İran’daki başlıca ekonomik kuruluşlara terörizm veya diğer tanımlamalar üzerinden yaptırım uygulanması, KOEP’in karşılıklı yeniden başlatılması önünde yeni engeller yaratacaktı.

Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, Biden yönetiminin Trump yönetiminin yaptığı gibi hedef belirleme konusunda hummalı bir çalışma yürütmesini beklemek mantıksız. Ancak bu, Biden yönetiminin İran’ın petrol satış hızını yavaşlatmaya çalışmadığı anlamına gelmiyor. İran’ın hidrokarbon ihracatını, petrokimya ağlarını ve yaptırımların delinmesini hedef alan çok sayıda yeni yaptırımın yanı sıra Biden yönetimi, diğer ülkeleri İran petrolü taşımakla suçlanan gemilerin bayraklarını çekme imtiyazlarını iptal etmeye de ikna etti.

İran petrol ihracatının neden arttığını anlamak için hem piyasa hem de yaptırımların bağlamını düşünmek gerekir. Kuşkusuz, yaptırım uygulanan ticaretin ve Çin’in petrol ithalatının şeffaf olmaması kesin sonuçlara varmayı oldukça zorlaştırıyor. İran ve iş ortakları uzun zamandır raporlamama ve şeffaf olmamayı temel karşı yaptırım stratejisi olarak uyguluyor.

Bununla birlikte, İran’ın petrol satışlarının neden bu kadar genişlediğini daha iyi açıklayan birkaç faktör bulunuyor.

Birincisi, Trump yönetimi döneminde İran’ın petrol ihracatı sadece yaptırımlar nedeniyle değil, aynı zamanda Kovid-19 salgını ve buna bağlı olarak küresel ekonomideki yavaşlama nedeniyle de büyük ölçüde baskı altındaydı. Çin’in agresif sıfır-Kovid politikaları, petrol ithalatının diğer birçok ülkeden daha fazla ve daha uzun süreler boyunca yavaşladığı anlamına geliyordu. Dolayısıyla bu dönemde İran’ın ihracat rakamlarındaki azalma Trump yönetiminin maksimum baskı politikasına bağlanırken, geriye dönüp bakıldığında başarının büyük bir kısmının küresel talepteki geniş çaplı yavaşlamadan kaynaklandığı görülüyor.

İkinci olarak, pandeminin gerilemesinin ardından talebin artması yeni fiyat baskıları yarattı ve bu da muhtemelen Çin’in teapot olarak bilinen küçük, bağımsız rafinerilerini daha büyük, devlet tarafından işletilen rafineri devleriyle rekabet etmeye ve daha ucuz petrol aramaya yöneltti. İran’ın petrolü indirimli sunması, varil başına fiyatlar daha yüksek olduğunda çok daha cazip hale geliyor.

Üçüncü olarak, İran ve Çin son yıllarda ekonomik işbirliklerini geliştirmek için çeşitli adımlar attılar. İki ülke Mart 2021’de 25 yıllık bir ekonomik işbirliği anlaşması yaptı ve yakın zamanda bu anlaşmayı işler hale getirmek için bir dizi anlaşma daha imzaladı. İran ayrıca hem Şangay İşbirliği Örgütü’ne hem de BRICS ülkeler grubuna (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika ve İran’ın da aralarında bulunduğu yeni eklenen altı ülkeden oluşan grup) katıldı. Bu konuda bu yazar da dahil olmak üzere, Çin-İran ekonomik ilişkilerinin geleceği konusunda bazı sağlam şüpheler var, ancak eğer Çin İran’ın daha agresif bir şekilde destekçisi olmak istiyorsa, İran’dan daha fazla petrol alımını teşvik etmek muhtemelen bunu başarmanın ilk adımı olacaktır.

Dördüncü olarak, son yirmi yılın çoğunda Çin, Orta Doğu’da ABD’nin planlarına büyük bir engel olarak görülmemek için dikkatli bir strateji izledi. Bu durum şüphesiz hidrokarbonlar da dahil Çin-İran ticareti üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturdu. Bu strateji Çin-ABD ilişkilerinde ciddi bir bozulmayı geciktirmeyi amaçlıyordu. Bunun oldu bittiye getirilmesiyle Pekin’in İran’dan petrol ithalatını sınırlamasının önemli bir nedeni ortadan kalkmış oldu.

Çin’in eski Tahran Büyükelçisi Hua Liming, 25 yıllık ekonomik işbirliği anlaşmasının imzalanmasını yorumlarken şunları söyledi: “Carter yönetiminden bu yana ABD, Çin’e, ABD-Çin ilişkisine engel olarak görülen İran’la ilişkilerini sık sık hatırlattı. Ancak son aylarda Çin-ABD ilişkilerinde yaşanan köklü değişikliklerle birlikte bu dönem geride kaldı.”

Son olarak, Rusya’ya karşı yaptırım politikasının başlamasından bu yana, yaptırım uygulanan ticarete birçok yeni aktör dahil oldu. Rusya, Batı’nın yaptırım politikasının bu kadar kapsamlı bir şekilde hedef aldığı en büyük ekonomi. Biden yönetimi sırasında Çin’e karşı ihracat kontrollerinde de önemli bir genişleme oldu ki bu da Washington’un pek çok Batı başkentinde Pekin’in revizyonizmi olarak görülen adımlarını durdurmaya çalışırken gelecekteki yaptırım politikasının da habercisi. Yaptırımlar bu yeni büyük güç rekabeti çağında Batı’nın tercih ettiği silah haline geldikçe Pekin, Moskova ve dünyadaki iş ortakları için yaptırımlı ticareti kolaylaştırmak daha büyük bir mali teşvik olacaktır.

Açıkçası, bahsedilen şeffaflık eksikliği nedeniyle, devletlerin ve firmaların yaptırımlı ticaretten kaçınma eğilimlerinin ne ölçüde sulandırıldığı konusunda büyük ölçüde sadece spekülasyon yapabiliriz, ancak bunun gerçekleştiğine dair bazı kanıtlar var.

Genelde Batılı müttefikler olarak kabul edilen ülkelerin kendi yetki alanlarının Rusya’nın yaptırımlarının delinmesi için kullanılmasına izin verme derecesi, sadece Rusya ile sınırlı kalması pek mümkün olmayan bir modele işaret ediyor. Hindistan gibi bir ülkenin Rus petrolünün teslimatını kolaylaştırmak için liman sigortası şartını kaldırması ve geleneksel olmayan finansman yapılarına başvurması, dünyanın artan yaptırım riskinin yeni ortamına uyum sağladığını gösteriyor, ancak bu her zaman Batı’nın tercih edeceği şekilde olmayabilir.

Sonuç olarak İran’ın petrol satışlarındaki artış veya OFAC yaptırımlarının daha yavaş olması, Biden yönetiminin İran’a karşı daha yumuşak bir yaklaşım benimsediğini iddia etmek için yeterli değil. Trump yönetiminin daha agresif tutumunun yukarıda belirtilen faktörlere karşı daha iyi sonuç vereceği de açık değil. Yaptırım uygulayıcılarının da belirttiği gibi, hedef alınan devletler yaptırımlara belirli bir süre içinde uyum sağlama eğiliminde ve tam olarak iyileşemeseler de yaptırımların etkisi zirveye ulaştıktan sonra bir dereceye kadar azalma eğiliminde. Kafasına vurmak için köstebek aramanın da belli bir sınırı var.

Örneğin, Biden İran’ın petrol satışlarını gerçekten hedef almak isteseydi, İran ham petrolünü taşıyan gemilerden oluşan “hayalet filoyu”, Güneydoğu Asya’daki bölgesel aracıları (ki bir noktaya kadar bunu yaptı) ve İran petrolünün birincil alıcıları olduğu bildirilen Çin küçük ve bağımsız rafinerilerini agresif bir şekilde hedef alabilirdi.

Ancak bu aracıların Batı piyasalarına ya da finans kurumlarına herhangi bir erişimi olup olmadığı net değil ve hayalet gemiler ile bağımsız rafinerilerinin neredeyse erişimi hiç yok. Dolayısıyla OFAC yaptırımları çok da etkili olmayabilir.

İran’ın petrol endüstrisinde yer alan çeşitli Çin şirketlerine yaptırımlar uygulanıp da bir sonuç alınamazsa, bu durum diğer benzer aktörleri İran’la ilişki kurmaya daha mı az, yoksa daha mı çok teşvik eder? Yaptırımlara daha fazla maruz kalan lojistik firmaları gibi çeşitli Çinli kuruluşlar hedef alındı, ancak İran petrolündeki ticaretlerini sürdürüyor gibi görünüyorlar.

Belki de bağımsız rafinerilerine hizmet veren finans kuruluşlarını hedef alan daha kapsamlı bir politika daha etkili olabilir, ancak bu da Çin finans sisteminin Washington’un şu anda hazır olduğundan daha geniş bir şekilde hedef alınmasını gerektirecektir. Yine de Trump yönetiminin tüm bu adımları atma fırsatına sahip olduğunu ama bunu yapmadığını da belirtmek gerekir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version