Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Yeni üyeler, yeni dönem

Yayınlanma

Johannesburg’da düzenlenen 15. BRICS Liderler Zirvesi’nin ortak deklarasyon yayımlandı.

Deklarasyonda, daha adil bir uluslararası düzenin ve çok kutuplu sistemin tesisi, sürdürülebilir kalkınmanın ve kapsayıcı büyümenin sağlanması için BRICS ülkeleri arasındaki işbirliğinin önemi vurgulandı.

Deklarasyonda, BRICS’in genişleme kararı kapsamında Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Etiyopya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan’ın topluluğa davet edildiği belirtildi.

Güney Afrika’nın 15. BRICS Zirvesi’ni başarıyla gerçekleştirmesinin övgüyle karşılandığı deklarasyonda Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın, Rusya’nın 2024’teki dönem başkanlığına ve 16. BRICS Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına tam destek verdiği vurgulandı.

Arjantin: Gelişmekte olan ülkelerin sesini temsil edeceğiz

Arjantin’in Çin Büyükelçisi Sabino Vaca Narvaja perşembe günü Global Times’a gruba katılımla ilgili yaptığı açıklamada “Bu sürecin hızlanmasından dolayı gerçekten çok mutluyuz, bu nedenle Çin’e ve tüm BRICS ülkelerine destekleri için teşekkür etmek istiyorum” dedi.

“Birlikte, tarihsel olarak uluslararası örgütlerde ihmal edilmiş olan gelişmekte olan ülkelerin sesini temsil edeceğiz” vurgusunu yapan Narvaja, şöyle devam etti: “BRICS’in güçlendirilmesi Küresel Güney ülkelerinin kalkınması için elzemdir. Bu alanın aynı sorunlara ve aynı ihtiyaçlara sahip ülkeleri temsil ettiğine inanıyorum, bu nedenle kalkınmamızı güçlendirmek için birlikte çalışmak daha kolay olacaktır.”

Arjantinli diplomata göre, bu kapsamı genişletmek, “çatışmanın yerini işbirliğinin; finansal spekülasyonun yerini üretken kalkınmanın; tek taraflı müdahaleciliğin yerini karşılıklı saygı ilkesinin; çağdışı yaptırımların yerini ekonomik entegrasyonun; teknolojik blokajların yerini teknoloji transferinin aldığı daha uyumlu bir küresel düzen inşa etmenin anahtarı.”

G7’nin hakimiyetine karşı koymak

Bazı uzmanlar yeni üyelerin hepsinin farklı bölgelerde önemli jeopolitik roller oynadığına dikkat çekerek, GSYİH ölçekleri ve gelecekteki potansiyel büyümeleri göz önüne alındığında gelişmekte olan ülkeler arasında yükselen ekonomileri temsil ettiklerini ifade etti.

Pekin’deki Çin Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Gelişmekte Olan Ülkeler Enstitüsü Direktörü Wang Youming Global Times’a verdiği demeçte, “Bu BRICS ailesi için ileriye doğru atılmış büyük bir adım, zira küresel yönetişimde daha güçlü bir BRICS sesinin duyulmasını ve uluslararası ilişkilerin daha demokratik, adil ve makul hale gelmesinde önemli bir rol oynamasını bekleyeceğiz” dedi.

Bloomberg, yükselen piyasa güçlerinden oluşan grubun genişlemesinin küresel ağırlığını artırmaya ve G7’nin hakimiyetine karşı koymaya yardımcı olabileceğini söyledi.

Genişlemenin BRICS’in gayrisafi yurtiçi hasılasının satın alma gücü paritesine göre küresel GSYİH’nin yüzde 36’sına ve dünya nüfusunun yüzde 46’sına yükselmesini sağlayacağı kaydediliyor.

Mısır ürünleri için elverişli bir pazar

Mısır’daki Süveyş Kanalı Üniversitesi profesörü Hassan Rajab Global Times’a yaptığı açıklamada Mısır’ın, dünyada süregelen dalgalanmalar ve ekonomik krizler karşısında daha adil bir küresel ekonomi için reform yapmak amacıyla BRICS ülkeler grubuna katılmaya istekli olduğunu söyledi.

Rajab ayrıca Mısır’ın da aralarında bulunduğu BRICS grubundaki ülkelerin zaman içinde kendi para birimleri olan Mısır Poundu’nu güçlendirebileceklerine ve böylece ABD Doları üzerindeki baskıyı hafifletebileceklerine inanıyor.

“Mısır’ın Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı (COMESA) gibi Afrika ticaret birliklerine üye olması, Mısır ürünlerinin ve Mısır’da üretilen malların bu ülkelerin pazarlarına girişini kolaylaştırıyor. Bu da Mısır yatırımları için elverişli bir geçit sağlayarak önemli bir avantaj sunuyor,” dedi Rajab.

İran, Suudi Arabistan ve Dolarsızlaşma

BRICS’in genişlemesinin yanı sıra, ABD dolarına olan bağımlılığın azaltılması çağrıları da zirvenin odak noktası oldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in salı günü yaptığı konuşmada Batı’nın yaptırımlarını eleştirerek “dolarsızlaşmanın geri döndürülemez bir süreç” olduğunu ve “hız kazandığını” söylemesi dikkatleri çekti.

Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa da perşembe günü yaptığı açıklamada, BRICS ülkelerinin liderlerinin ülkelerinin maliye bakanlıklarını ve merkez bankalarını ulusal para birimlerine dayalı ödeme araçları ve platformları başlatma olasılığını değerlendirmekle görevlendirdiklerini söyledi.

Bildirgeye göre liderler ayrıca BRICS ve ticaret ortakları arasındaki uluslararası ticaret ve finansal işlemlerde yerel para birimlerinin kullanılmasının teşvik edilmesinin ve BRICS ülkeleri arasında muhabir bankacılık ağlarının güçlendirilmesinin ve yerel para birimleriyle ödeme yapılmasının sağlanmasının önemini vurguladı.

Uzmanlar, Suudi Arabistan ve İran gibi büyük petrol üreticilerinin BRICS’e katılmasıyla petrol ticaretinin “dolarsızlaşma” sürecinin başlayacağına inanıyor.

Tahran Üniversitesi Başkan Yardımcısı Profesör Mohammad Marandi, “ABD’nin diğer ülkeler üzerinde baskı kurmak için doları kullanmasına izin verilmemeli” dedi.

İran halihazırda önemli miktarda petrolü ABD doları dışındaki para birimleriyle satıyor.

Marandi, “Bence Suudi Arabistan’ın da ABD’ye karşı savunmasız kalmaması ya da daha az savunmasız olması için dolardan uzaklaşması eninde sonunda kendi yararına olacaktır” yorumunu yaptı.

DİPLOMASİ

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle baş edebilmeleri için on yılın sonuna kadar yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğunu belirten ekonomistler, Bakü’deki iklim görüşmelerinde bir finans anlaşmasına varma çabalarının diplomatik anlaşmazlıkların gölgesinde kalma riski taşıdığı konusunda uyardı.

Paranın odak noktası olduğu COP29’daki görüşmelerin başarısı, gelişmekte olan ülkelerin daha yeşil enerjiye geçişi finanse etmelerine ve aşırı hava koşullarına karşı korunmalarına yardımcı olmak için zengin ülkelerin, kalkınma kredisi veren kuruluşların ve özel sektörün her yıl ne kadar kaynak sağlaması gerektiğine dair yeni bir hedef üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarına göre değerlendirilecek.

Kamuoyundaki anlaşmazlıklar ve küresel siyasetteki gerilimler nedeniyle havanın bozulduğu bu zirvede bir anlaşmaya varmak özellikle zor olacak gibi görünüyor.

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, ABD’nin iklim müzakerelerindeki gelecekteki rolünü şüpheye düşürürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilim de yüzeye çıktı.

COP29 Baş Müzakerecisi Yalchin Rafiyev bir basın toplantısında “Taraflar zamanın daraldığını unutmamalı” dedi ve ekledi: “Bu değerli zamanı birbirleriyle doğrudan konuşmak ve köprü kurucu çözümler üretmeyi sahiplenmek için kullanmalılar.”

OECD mayıs ayında yaptığı açıklamada, 2025 yılında sona erecek olan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman hedefine iki yıl gecikmeyle 2022 yılında ulaşıldığını söyledi. Bu miktarın büyük bir kısmı hibe yerine kredi şeklindeydi ve alıcı ülkeler bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyor.

Perşembe günü, İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu tarafından hazırlanan bir raporda, ülkelerin şimdi harekete geçmemesi halinde hedeflenen yıllık rakamın 2035 yılına kadar yılda en az 1.3 trilyon dolara yükselmesi gerekeceği belirtildi.

Raporda, “2030’dan önce yatırımlardaki herhangi bir eksiklik, takip eden yıllar üzerinde ek bir baskı yaratacak ve iklim istikrarına giden daha dik ve potansiyel olarak daha maliyetli bir yol oluşturacaktır” denildi.

Müzakereciler perde arkasında taslak metinler üzerinde çalışıyor, ancak şu ana kadar Birleşmiş Milletler iklim organı tarafından yayınlanan ilk aşama belgeleri masadaki çok çeşitli görüşleri yansıtıyor.

Bazı müzakereciler finansla ilgili son metnin üzerinde çalışmak için çok uzun olduğunu ve bir anlaşmayı şekillendirmek için görüşmelere başlamadan önce kısaltılmış bir versiyon beklediklerini söylediler.

2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana katkıda bulunmakla yükümlü olan pek çok Batılı hükümetin daha fazla katkıda bulunma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, herhangi bir anlaşmanın zorlu geçmesi muhtemeldir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki herhangi bir finansman anlaşmasından çekilme olasılığı ise, delegeler üzerinde gerekli fonları sağlamak için başka yollar bulma baskısını artırıyor.

Bunlar arasında, daha zengin ülkeler tarafından finanse edilen ve daha fazla kredi verebilmeleri için reform sürecinde olan Dünya Bankası gibi dünyanın çok taraflı kalkınma bankaları da yer alıyor.

En büyük on banka, iklim finansmanını 2030 yılına kadar yaklaşık %60 oranında artırarak yılda 120 milyar dolara çıkarmayı planladıklarını ve bunun en az 65 milyar dolarının da özel sektörden sağlanacağını açıkladı.

Perşembe günü Azerbaycan Bankalar Birliği Başkanı Zakir Nuriyev, ülkenin 22 bankasının Azerbaycan’ın düşük karbon ekonomisine geçişine yardımcı olacak projeleri finanse etmek için yaklaşık 1,2 milyar dolar taahhüt edeceğini söyledi.

Kavgalar damga vurdu

Pek çok küresel liderin katılmama kararı aldığı konferansa şu ana kadar birlikten çok bölünme damgasını vurdu.

Fransa İklim Bakanı Agnès Pannier-Runacher, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Fransa’yı Karayipler’deki denizaşırı topraklarda “suç işlemekle” suçlamasının ardından çarşamba günü COP29 gezisini iptal etti.

Fransa ve Azerbaycan’ın ilişkileri, Paris’in Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle uzun süredir gergin. Paris bu yıl Bakü’yü Yeni Kaledonya’daki şiddet olaylarına karışmak ve yataklık etmekle suçladı.

Avrupa Birliği iklim komiseri Wopke Hoekstra, X’te yaptığı bir paylaşımda, “İkili anlaşmazlıklar ne olursa olsun, COP tüm tarafların gelip iklim eylemi konusunda müzakere etme özgürlüğüne sahip olduğu bir yer olmalıdır” dedi.

Bu açıklama, Aliyev’in konferansta yaptığı ve ABD ile AB’yi, fosil yakıtların başlıca tüketicileri ve üreticileri olmalarına rağmen iklim değişikliği konusunda ülkelere ders vermekle ve ikiyüzlülükle suçladığı açılış konuşmasının ardından geldi.

Bu arada perşembe günü Arjantin hükümeti müzakerecilerini COP29 görüşmelerinden geri çekti.

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei daha önce küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirmişti. Kendisi de bir iklim değişikliği inkarcısı olan Trump ile bu hafta görüşecek.

Protestocular ‘iklim adaleti’ çağrısı yaptı

Bu sabah COP29 toplantısının yapıldığı salonun girişinde toplanan göstericiler, zengin ülkeleri Küresel Güney’de iklim değişikliğine uyum ve azaltım için verdikleri mali taahhütleri yerine getirmeye çağırdı.

COP29 müzakereleri devam ederken aktivistler, geçmiş emisyonları ele alan ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını derinleştirmekten kaçınan adil ve hakkaniyetli iklim finansmanına duyulan ihtiyacı vurguladı.

Aktivistler ayrıca “iklim sömürgeciliği” ve “iklim apartheid’ı” konularını vurguladılar. İklim sömürgeciliği, zengin ulusların kaynaklarını yurtdışında iklim çözümlerini uygulamak için nasıl kullandıklarını ve genellikle yerel toplulukların refahı yerine kâra öncelik verdiklerini tanımlamak için kullanılıyor. Küresel Kuzey’in Küresel Güney’de ağaçlandırma projeleri veya yenilenebilir enerji için yaptığı baskılar bazen yerli toplulukları yerlerinden ederek tarihsel eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor.

İklim apartheidi de, servet eşitsizliğinin iklim etkilerine karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini vurgulamaktadır. Kaynak zengini ülkeler iklim tehditlerine uyum sağlamak için daha iyi donanıma sahipken, toplumlarını yeniden inşa etmek ve korumak için daha az kaynağa sahip olan yoksul ülkeler iklim krizinin yükünü taşıyor. Bu eşitsizlik, Küresel Güney’de giderek daha sık ve şiddetli yoksulluğa, yerinden edilmelere ve altyapı kayıplarına yol açıyor.

Protestocular, COP29 müzakerelerinin, iklim felaketlerine uyum sağlamak veya bu felaketlerden kurtulmak için yeterli kaynağı olmayan ülkeleri desteklemek üzere “kayıp ve zarar” fonuna odaklanmasını talep ediyor. Geçen yıl bir Kayıp ve Zarar fonunun kurulması önemli bir adımdı, ancak 2033 yılına kadar ihtiyaç duyulacağı tahmin edilen 580 milyar doların çok altında, sadece yaklaşık 700 milyon dolar taahhüt edildi.

İklim adaleti savunucuları, iklim krizine yönelik bir çözümün Küresel Güney’den, yerli topluluklardan ve çevrenin ön saflardaki savunucularından gelen sesleri içermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’da ‘güvenlik garantisi karşılığında toprak tavizi’ planını tartışıyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri, Kiev ile Moskova arasında toprak tavizlerini de içerebilecek müzakerelerle savaşın sona erdirilmesi şansını sessizce değerlendirmeye başladı.

Bu bağlamda, Rusya’nın bazı tavizler vermesi ve Ukrayna’nın güçlü güvenlik garantileri alması gerekecek ki bu da ülkenin askeri gücünü artırmaya yönelik yardımların devamını zorunlu kılabilir.

The Washington Post gazetesinin Avrupa ve NATO ülkelerinden 10 mevcut ve eski diplomatla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinden bazıları, görünürde tereddütsüz destek açıklamalarına rağmen, yavaş yavaş Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için zemin hazırlamaya başladı.

Diplomatlar, Ukrayna’nın muhtemel toprak tavizlerinden söz etmenin artık eskisi kadar rahatsız edici bir konu olmadığını, artık bu durumu “barış karşılığı toprak” yerine “güvenlik karşılığı toprak” şeklinde ifade ettiklerini belirtiyor.

Batılı bir yetkili, “Bu artık kesinlikle marjinal bir fikir değil,” diyerek görüşlerin değişmeye başladığını ifade etti.

AB makamları, olası barış görüşmelerinde Ukrayna’nın konumunu güçlendirmek için askeri desteğin artırılması gerektiğini vurgularken, özellikle Donald Trump yönetiminin bir anlaşma müzakere etmeye başlaması halinde yaşanabilecek sürprizlerden kaçınmak istediklerini belirtiyorlar.

Gazeteinin kaynaklarına göre, geçen hafta Budapeşte’de AB liderlerinin katıldığı bir akşam yemeğinde Ukrayna’ya sağlanan parasal ve askeri desteğin devam etmesi gerektiği tartışıldı ve ABD’nin yardımlarını sona erdirmesi halinde Avrupa’nın nasıl finansman sağlayacağı üzerinde duruldu.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırma görevlisi ve NATO’nun eski genel sekreter yardımcılarından Camille Grand’a göre, Avrupa’da birçok kişi müzakerelerin beklenenden daha erken başlayabileceğini ve “her iki tarafın da bazı tavizler vermesini gerektireceğini” kabul ediyor.

Görüşmelere dair bilgi sahibi kaynaklara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Trump ile yaptığı 25 dakikalık görüşmede, Moskova’nın da anlamlı tavizler vermesinin şart olduğunu açıkça ifade etti.

Eski Estonya Başbakanı Kaija Kallas, Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine kabul edildiği 2015 Minsk Anlaşmaları’nın uygulanmadığını hatırlatarak basit bir barış anlaşmasının yeterli olmayacağını söyledi.

“Belki de kendimi yeterince açık ifade edemedim: Ben barıştan yanayım,” diyen Kallas, AB’nin Ukrayna’ya devrettiği savunma ve silah yardımlarındaki ‘son derece yetersiz yatırımları’ eleştirerek, “Rusya’nın son sömürgeci savaşını kaybettiği bir konumda olmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Economist: Cephede kötüleşen durum hakkındaki bilgiler Zelenskiy’den gizleniyor

Yayınlanma

The Economist‘e konuşan bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephede karşılaştığı sorunlardan haberdar edilmediğini ileri sürdü.

Kaynak, “Kendisinin sıcak bir banyoda tutulduğu bile söylenemez. Adeta bir saunada tutuluyor,” diyerek yetkililerin tüm gerekli bilgileri başkana bildirmediğine dikkat çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Ukrayna yönetimi değişikliklere hazırlanmaya başladı.

Üst düzey bir Ukraynalı yetkiliye göre, Trump’ın Ukrayna’ya sempati duyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu yeni yönetimine dahil etmeyecek olması, Kiev’de hayal kırıklığı yarattı.

The Economist’e konuşan yetkili, “Bu, çok olumsuz bir gelişme,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Trump’ın Ukrayna politikasının başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in sunduklarına benzemesinden endişe ediyor.

Söz konusu plan, Rusya ve Ukrayna birlikleri arasında mevcut temas hattında bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Kiev’in NATO’ya katılmayı reddetmesini öngörüyor.

Devlet Başkanı Zelenskiy, bu öneriyi “radikal” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirerek, bunun aslında Ukrayna’ya topraklarından vazgeçme teklifi olduğunu ifade etmişti.

Daha önce The Wall Street Journal kaynakları, Trump’ın Ukrayna’ya topraklarından feragat etmeden Rusya ile savaşı dondurmayı ve en az 20 yıl NATO’ya katılmaktan vazgeçmeyi önerebileceğini belirtmişti. Bu arada plana göre ABD, Kiev’e silah desteğini sürdürmeye devam edecek.

AFP’nin Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) verilerine dayandırarak yaptığı analize göre, Rus birlikleri ekim ayı sonu itibariyle Ukrayna topraklarının 478 kilometrekaresini ele geçirerek Mart 2022’den bu yana bir rekor kırmış durumda.

27 Ekim itibariyle Rusya ordusu, 2024 yılının ağustos ve eylül aylarına göre -sırasıyla 477 ve 459 kilometrekare- daha fazla toprak ele geçirdi.

Ayrıca Rusya ordusu, Donetsk oblastının doğusunda 300 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Şu anda Rus kuvvetleri, stratejik öneme sahip Pokrovsk kasabasından sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Trump’ın Ukrayna planı: NATO üyeliğinden vazgeçiş ve askerden arındırılmış bölge

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English