Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD’nin seçim talebi Ukrayna için ne anlama geliyor?

Yayınlanma

ABD, Ukrayna’nın 2025 sonuna kadar başkanlık ve parlamento seçimleri yapmasını istiyor, özellikle de Kiev ve Moskova’nın yakın aylarda ateşkes konusunda anlaşması durumunda. Ancak Kiev bu fikre karşı çıkıyor. Moskova ise Ukrayna yönetiminin gayri meşru olduğunu savunuyor ve bu durumun barış görüşmelerini zora soktuğunu belirtiyor.

Donald Trump’ın özel temsilcisi Keith Kellogg, Ukrayna’nın yıl sonuna kadar başkanlık ve parlamento seçimleri yapması gerektiğini belirtti.

Reuters‘in 1 Şubat’ta aktardığına göre Kellogg, özellikle Kiev ve Moskova’nın yakın zamanda bir ateşkes üzerinde anlaşması durumunda, ABD’nin Ukrayna’nın 2025 sonuna kadar başkanlık ve parlamento seçimleri yapmasını istediğini söyledi.

Kellogg, “Çoğu demokratik ülkede savaş sırasında seçimler yapılır. Bence bunu yapmaları [Ukrayna yetkilileri için] önemli. Bence bu demokrasi için iyi bir şey. Güçlü bir demokrasinin güzelliği de burada, potansiyel olarak yarışabilecek birden fazla kişiye sahipsiniz,” dedi.

Donald Trump, Ukrayna ihtilafını en kısa sürede çözme niyetinde olduğunu defalarca dile getirdi, ancak Washington’ın barış planının ayrıntıları henüz açıklanmadı.

Reuters’e konuşan üç kaynağa göre, ABD’nin yeni yönetimi barış planı üzerinde çalışmaya devam ediyor, henüz herhangi bir siyasi karar alınmadı ve Washington’da ilk ateşkesin bir parçası olarak Kiev’i genel seçimler yapmaya teşvik etme fikri tartışılıyor.

Kiev’den ret

Kiev, Kellogg’un bu fikrini reddetti. Ukrayna Devlet Başkanı’nın iletişim danışmanı Dimitri Litvin, 2 Şubat’ta yaptığı açıklamada, Washington’ın tutumunu değerlendirmenin zor olduğunu söyledi.

Zelenskiy’nin danışmanı, “Ancak planı sadece ateşkes ve seçimlerden ibaretse, bu başarısız bir plan olur; sadece bu iki şey Putin’i korkutmaz,” dedi.

Ayrıca, Trump’ın Zelenskiy ile yaptığı görüşmede durum hakkında ne kadar “derin ve bilgece” konuştuğunu ve “Putin üzerinde gerçekte neyin baskı kurabileceğini” hatırladıklarını da ekledi.

Ukrayna’da başkanlık seçimleri yapılması fikrini, 2019 seçimlerinde Zelenskiy’nin rakibi olan ve 2014-2019 yılları arasında devlet başkanlığı görevini yürüten Pyotr Poroşenko da eleştirdi. Ona göre, bundan sadece Rusya fayda sağlayacak.

Eski Devlet Başkanı, “Ukrayna’da şu anda seçimlerin ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Birliğin katledilmesi. Zira seçimler her zaman bir mücadeledir. Seçimler sırasında birlik olamaz. Bunu her demokrasi bilir,” şeklinde bir açıklama yaptı ve bu açıklama partisi Avrupa Dayanışması’nın internet sitesinde yayımladı.

Rusya ne diyor?

Rusya yönetimi defalarca mevcut Ukrayna yönetimini gayrimeşru olarak gördüğünü ve bunun barış görüşmelerinin olasılığını sorguladığını dile getirdi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 28 Ocak’ta yaptığı açıklamada, “Herkesle müzakere edilebilir, ancak gayri meşru olması nedeniyle [Zelenskiy] hiçbir şey imzalama hakkına sahip değil. Müzakerelere katılmak isterse, bu müzakereleri yürütecek kişileri görevlendiririm, buyursunlar,” ifadesini kullandı.

Ayrıca Putin, “Avukatlar, Ukrayna devleti adına bu [barış] anlaşmalarını imzalama yetkisine sahip kişilerin meşruiyetini bize teyit etmeli,” uyarısında bulundu.

Zelenskiy daha önce, ABD’nin önce Ukrayna ile istişarede bulunması gerektiğini ve ardından “müzakere masasında Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna ve Rusları” görmek istediğini söylemişti.

Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, 3 Şubat’ta yaptığı açıklamada, “Ukrayna Devlet Başkanı’nın böyle bir müzakereye hakkı olmadığını” yineledi ve Zelenskiy’nin Putin ile “müzakere yapmanın imkânsız olduğunu ilan ettiği” 2022 tarihli kararnamesine atıfta bulundu.

Peskov, Kellogg’un sözlerini olumlu karşıladı. Peskov, “Ukrayna’da seçim yapma fikri, yönetimin meşrulaştırılması açısından önemli; size Putin’in yakın zamanda yaptığı, ihtilafın çözümüne yönelik herhangi bir anlaşmanın hukuki olarak sabitlenmesi açısından bu meşrulaştırmanın gerekli olduğuna dair açıklamasını hatırlatmak isterim. Bu nedenle bu konu kesinlikle önemli ve Kiev rejiminin liderinin pek hoşuna gitmediği açık,” değerlendirmesinde bulundu.

Washington’un talebi ne anlama geliyor?

Valday Kulübü uzmanı Andrey Kortunov, RBK gazetesine verdiği demeçte seçimlerin nasıl yapılacağı konusundaki fikrin henüz net olmadığını, ABD’nin bunu Ukrayna’ya yardımı yeniden başlatmakla ve genel olarak ikili ilişkilerle ne kadar ilişkilendireceğini bilmediklerini söylüyor.

Kortunov, “Sanırım şu anda ikili bir tavır yoklaması yapılıyor. ABD bir adım attı, buna Kiev’den beklenen bir tepki geldi ve şimdi top yine Amerikalıların sahasında. Amerikalıların talebinin ne kadar önemli veya isteğe bağlı olacağını anlamak önemli. Ukrayna tarafı buna göre hareket edecek,” dedi.

Kortunov’a göre, Ukrayna yönetimi için seçim konusu şu anda güncel değil ve seçimleri belirsiz bir süre ertelemek istiyorlar.

Rusya Bilimler Akademisi’nin ilgili üyesi Valeriy Garbuzov ise, Ukrayna ihtilafını bir günde çözme sözü veren Trump’ın, Rusya’nın pozisyonuyla bağlantılı pek çok koşul olduğunu anlamaya başladığı ve seçim konusunun da bu nüanslardan biri olduğu görüşünde.

Garbuzov, “Trump’ın Putin ve Zelenskiy’i müzakere masasına oturtması gerekiyor ve bunun şu anda neredeyse imkânsız olduğunu görüyor. Zelenskiy’e veya başka birine bir meşruiyet kazandırmak için seçimlere ağırlık vermeye başladı,” ifadesini kullandı.

Teorik olarak seçimlerin yapılabileceğini, sonuçta çatışmaların Ukrayna topraklarının tamamında yaşanmadığını belirten uzman, “Ancak seçimler yapılsa bile, müzakerelerin önünde kesinlikle başka bir engel çıkacaktır. Ayrıca, bu diyaloğun somut bir amacı olmalı. Amacı ne; her iki tarafı da tatmin edecek bir uzlaşmaya varmak mı? Peki böyle bir uzlaşma var mı? Bence taraflar henüz buna ulaşmadı. Eğer sanal olarak var olsaydı, bence Rusya ve Ukrayna, Trump olmadan müzakerelere odaklanmaları gerektiğini anlarlardı,” diye ekledi.

Garbuzov’a göre, Trump Ukrayna ihtilafına basitleştirilmiş bir şekilde yaklaşıyor ve muhtemelen yakında çözüm girişimlerinin çıkmaza girdiğini anlayacak.

Ukrayna’da yapılması gereken bir sonraki parlamento ve başkanlık seçimleri sırasıyla Ekim 2023 ve 31 Mart 2024’teydi.

Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in resmi görev süresi 20 Mayıs 2024’te sona erdi. Kiev, seçimlerden vazgeçme gerekçesi olarak, 24 Şubat 2022’den beri ülkede sıkıyönetim uygulandığını (Rada bunu her üç ayda bir uzatıyor) ve hukuk rejimine ilişkin yasanın (19. madde) bu koşullar altında anayasayı değiştirmeyi, devlet başkanı, Rada ve yerel yönetim organlarını seçmeyi açıkça yasakladığını belirtiyor.

Seçim süreci, sıkıyönetim sona erdikten sonra yeniden başlatılabilir; Seçim Kanunu’nda (20. madde) seçim tarihinin sıkıyönetimin sona ermesinden sonraki bir ay içinde belirlenmesi gerektiği belirtiliyor.

Geçen yılın ekim ayında Ukrayna Devlet Başkanlığı, seçimlerin savaş sona erdikten hemen sonra yapılacağını bildirdi.

Zelenskiy’in danışmanı Andrey Yermak, “Zelenskiy, tüm askerlerin ve yurt dışındaki mültecilerin oy kullanabilmesini istiyor. Şu anda tüm kaynaklar savaşa gitmeli,” açıklamasında bulundu.

DİPLOMASİ

ABD-Güney Afrika arazi yasası geriliminde yeni perde

Yayınlanma

ABD’de Doneld Trump yönetimi, Güney Afrika hükümetini beyaz Afrikaner çiftçilere yönelik şiddetli saldırılara izin vermek ve “etnik azınlık Afrikanerlerin tarımsal mülklerine tazminat ödemeden el koymasına” olanak tanıyan bir arazi kamulaştırma yasası çıkarmakla suçluyor.

Trump cuma günü imzaladığı ve hükümetin bazı beyaz vatandaşlarına yönelik “hak ihlalleri” nedeniyle ceza olarak Güney Afrika’ya yapılan tüm yardım ve mali desteği durduran kararname imzaladı.

Trump, Güney Afrika’yı beyaz çiftçilere karşı insan hakları ihlalleri yapmakla suçladığı Truth Social gönderisinde, “Güney Afrika topraklara el koyuyor ve bazı insan sınıflarına ÇOK KÖTÜ davranıyor,” iddiasında bulundu.

Başkanlın emrinde, ABD’nin “Güney Afrika hükümetinin ülkesinde hak ihlalleri gerçekleştirmesini destekleyemeyeceği” ve “bu adaletsiz ve ahlaksız uygulamalara devam ettiği sürece” ABD’nin yardım veya destek sağlamayacağı belirtildi.

Trump’ın beyaz Afrikalıları “yeniden yerleştirme” planı

Beyaz Saray ayrıca Washington’un Güney Afrikalı çiftçileri ve ailelerini mülteci olarak yeniden yerleştirmek için bir plan oluşturacağını açıkladı.

Açıklamada ABD’li yetkililerin, Güney Afrika’da yaşayan ve çoğunlukla eski Hollandalı ve Fransız yerleşimcilerin beyaz torunları olan Afrikalıların ABD Mülteci Kabul Programı aracılığıyla kabulü ve yeniden yerleştirilmesi de dahil olmak üzere insani yardıma öncelik verecek adımlar atacağı belirtildi.

Emirde ayrıca Güney Afrika’nın İsrail’e yönelik soykırım suçlamalarının Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşınmasındaki rolüne de atıfta bulunuluyor.

Kararda, “Buna ek olarak, Güney Afrika, UAD’de Hamas’ı değil İsrail’i soykırımla suçlamak ve ticari, askeri ve nükleer anlaşmalar geliştirmek için İran’la ilişkilerini yeniden canlandırmak da dahil olmak üzere ABD ve müttefiklerine karşı saldırgan tutumlar almıştır,” deniyor.

Hafta başında Trump gazetecilere verdiği bir brifingde Güney Afrika yönetiminin “korkunç şeyler yaptığını, korkunç şeyler yaptığını” söylemişti.

Trump, “Dolayısıyla bu konu şu anda soruşturma altında. Bir karar vereceğiz ve Güney Afrika’nın ne yaptığını öğrenene kadar; toprakları ellerinden alıyorlar ve topraklara el koyuyorlar ve aslında belki de bundan çok daha kötü şeyler yapıyorlar,” iddiasında bulunmuştu.

Musk da topa girdi, Bakanlık sömürgeciliğe işaret etti

Trump’ın Güney Afrika doğumlu yakın danışmanı Elon Musk da eleştirilere katıldı ve X’te Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın neden “açıkça ırkçı mülkiyet yasalarına” sahip olduğunu sordu.

Ramaphosa Musk’a yanıt vermedi fakat daha önce Trump’ın tehdidinin ardından Güney Afrika’nın toprak politikasını savunmuştu. Başkan, hükümetin hiçbir araziye el koymadığını ve politikanın halkın araziye eşit erişimini sağlamayı amaçladığını söyledi.

Güney Afrika hükümeti de ayrıca, beyaz çiftçilere yönelik herhangi bir saldırı olduğunu reddetti ve Trump’ın yeni arazi yasasına ilişkin açıklamasının yanlış bilgi ve çarpıtmalarla dolu olduğunu savundu.

Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanlığı, Beyaz Saray’ın söz konusu adımının “Güney Afrika’nın derin ve acı dolu sömürgecilik ve apartheid tarihini tanımakta başarısız olduğunu” söyledi.

Apartheid döneminin izleri: Toprakta eşitsizlik sürüyor

Güney Afrika’daki yeni arazi yasası geçen ay imzalandı ve belirli durumlarda tazminat ödenmeksizin arazilere el konulmasına izin veriyor.

Irkçı apartheid sisteminin sona ermesinden 30 yıl sonra Güney Afrika’da toprak mülkiyeti uzun zamandır tartışmalı bir konu olup özel tarım arazilerinin çoğu hâlâ beyazlara ait.

Hükümetin toprak reformunu ele alması ve ırk ayrımcılığının geçmişteki adaletsizlikleriyle başa çıkması için sürekli çağrılar yapılıyordu. Güney Afrika’nın yeni yasası, sadece “adil, hakkaniyete uygun ve kamu yararına” olduğu durumlarda tazminatsız kamulaştırma yapılmasına izin veriyor.

Bu, mülkün kullanılmadığı ve ondan geliştirme ya da para kazanma niyetinin olmadığı ya da insanlar için risk teşkil ettiği durumları kapsıyor.

Beyazlar 62 milyonluk Güney Afrika nüfusunun yalnızca %7’sini oluşturuyor. Buna rağmen, beyazların elinde yaklaşık 26 milyon hektarlık özel mülk var ve bu toplam arazinin yaklaşık dörtte üçünü oluşturuyor.

Özel mülkiyete ait arazilerin sadece %4’ü, Güney Afrika’nın 60 milyonluk nüfusunun yaklaşık %80’ini oluşturan siyahlara ait.

Apartheid rejiminde siyahların yaşadığı “adacıklar” olarak kısmi özerkliğe sahip bantustanlar, beyazların sahip olduğu çiftliklerle çevrili durumda. 1913’te İngiliz sömürge yönetimince çıkarılan Yerliler Toprak Yasası, siyahların “beyaz Güney Afrika’da” toprak satın almasını ya da kiralamasını kısıtlamış ve yerli sakinlerin zorla yerlerinden edilmesine yol açmıştı.

Ardından 1950’de Afrikaner Ulusal Partisi 3,5 milyon siyahı atalarının topraklarından uzaklaştıran bir yasa çıkardı.

ANC, zengin siyahlar yarattı ama topraktaki beyaz üstünlüğünü kırmadı

1994’te apartheid’ın sona ermesinin ardından Afrika Ulusal Kongresi (ANC) hükümeti 2014 yılına kadar bu arazinin %30’unu eski sahiplerine iade etmek istediğini söylemişti fakat ticari tarım arazilerinin yalnızca %10’unun yeniden dağıtıldığı tahmin ediliyor.

Toprak reformuna konu çiftliklerin çoğu, beceri aktarımı ve bunları sürdürecek sermaye eksikliği nedeniyle başarısız oluyor.

Kısa süre önce kabul edilen yasaya kadar, hükümet mevcut sahiplerinden sadece “istekli satıcı, istekli alıcı” ilkesi çerçevesinde arazi satın alabiliyordu ve bu durum bazılarına göre toprak reformu sürecini geciktirdi.

Apartheid döneminde siyah çoğunluğun topraksızlaştırılmasını Güney Afrika’nın “ilk günahı” olarak tanımlayan ülkenin yeni Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, kullanılmayan kentsel arazilere odaklanarak toprak reformunu hızlandırma sözü vermişti.

Bu meselenin yakıcı hale gelmesinde, özellikle Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) gibi radikal partilerin baskısının etkisi büyük. EFF, ülkenin altın ve platin madenlerini millileştirmek ve beyaz çiftçilerin topraklarına el koymak istiyor ve bu politikayla örgütleniyor.

EFF örgütleri, toprak sahibi olmak isteyen siyah yoksul köylüler ile zengin beyaz çiftlik sahipleri arasında arabuluculuk gibi fonksiyonlar da üstlenerek köylülerle ilişkilerini geliştirmiş durumdalar.

Otuz yıllık ANC hükümeti bir “süper zengin” siyah işadamları sınıfı yaratsa da yoksul siyah çoğunluk için çok az şey yaptığı genel kabul görüyor.

Güney Afrika’daki beyazlar, 1994 yılında beyaz azınlık yönetimine dayalı apartheid sisteminin sona ermesinin üzerinden 30 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen genel olarak siyahlardan çok daha iyi bir yaşam standardına sahip.

Güney Afrika İnsan Hakları Komisyonu tarafından 2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre beyazların %1’i yoksulluk içinde yaşarken bu oran siyahlarda %64.

Afrikanerler, ABD’ye göç planını reddetti

Öte yandan ülkedeki Hollandalı kolonicilerin torunları Afrikanerler, Trump’ın “yeniden yerleştirme” planını reddetti.

Cumartesi günü, Afrikanerleri temsil eden en önde gelen gruplardan ikisi, Trump’ın ABD’de yeniden yerleşim teklifini kabul etmeyeceklerini söyledi.

Yaklaşık 2 milyon kişiyi temsil ettiğini söyleyen Afrikaner işçi sendikası Solidarity’nin CEO’su Dirk Hermann, “Üyelerimiz burada çalışıyor, burada kalmak istiyor ve burada kalacaklar. Burada bir gelecek inşa etmeye kararlıyız. Hiçbir yere gitmiyoruz,” dedi.

Aynı basın toplantısında Afrikaner lobi grubu AfriForum’un CEO’su Kallie Kriel de “kategorik olarak” başka bir yere taşınmak istemediklerini söyledi.

Solidarity, AfriForum ve diğerleri yeni arazi kamulaştırma yasasına şiddetle karşı çıkıyor ve bu yasanın yıllardır bu arazileri geliştirmek için çalışan beyazların sahip olduğu arazileri hedef alacağını ileri sürüyor.

Ayrıca, yakın zamanda kabul edilen aynı derecede tartışmalı bir dil yasasının okullardaki Afrikaans dilini kaldırmayı ya da sınırlandırmayı amaçladığını söylerken, Güney Afrika’nın iş dünyasında siyahların çıkarlarını destekleyen “pozitif ayrımcılık” politikalarını da “ırkçı yasalar” olarak sık sık eleştiriyorlar.

Afrikanerlerin durumunu gündeme getirdiği için Trump’a teşekkür eden AfriForum’dan Kriel, “Bu hükümet nüfusun belli bir kesiminin hedef alınmasına izin veriyor,” dedi fakat Afrikanerlerin Güney Afrika’ya bağlı olduklarını da söyledi.

Güney Afrika hükümeti, eleştirilen yasaların, sömürgeciliğin ve ardından neredeyse yarım yüzyıl süren apartheid döneminin yanlışlarını düzeltmek gibi zor bir görevi hedeflediğini söylüyor.

Afrikanerler, 300 yıldan daha uzun bir süre önce Güney Afrika’ya ilk gelen başta Hollandalı olmak üzere Fransız ve Alman sömürge yerleşimcilerinin soyundan geliyorlar.

Güney Afrika’da gelişen Hollandacadan türetilmiş bir dil olan Afrikaans (Afrikanca) konuşurlar ve İngiliz ya da diğer kökenlerden gelen diğer beyaz Güney Afrikalılardan farklıdırlar.

Amerikan sağının savaş narası olarak “beyazlara zulüm”

Güney Afrika ve Batıdaki sağcı aktivistler yıllardır Güney Afrika hükümetini yasadışı toprak müsaderesi yapmakla ve beyaz çiftçilerin öldürülmesine göz yummakla suçluyor.

Trump 2018’de dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya “büyük çaplı çiftçi cinayetlerini” araştırması emrini verdiğini söylediğinde bu çağrıları yinelemişti.

Birleşik Krallık’ta da Katie Hopkins gibi sağcı yayıncılık figürleri “beyazlara yapılan zulüm” konulu haberler yapıyorlar. Dönemin başbakanı Theresa May’in Güney Afrika ziyaretini eleştiren Hopkins, “Güney Afrika’da beyazlar katlediliyor ve açıklanamaz bir şekilde Yatıştırıcı May kendini çarmıha germeyi seçiyor” demişti.

Hopkins, “Beyaz çiftçilerin silahlı siyah çeteler tarafından şiddet kullanılarak etnik temizliğe tabi tutulması çileden çıkarıcı ve yürek parçalayıcıdır ve dünyanın umurunda değil. Ya da en azından ana akım medyanın umurunda değil. Sizin umurunuzda mı?” diye sormuştu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Cook Adaları’nın Çin’le ‘stratejik’ anlaşması Yeni Zelanda’yı endişelendirdi

Yayınlanma

Cook Adaları bu hafta, Güney Pasifik ülkesinin geleneksel ortağı Yeni Zelanda’yı sarsan ve Pekin’in bölgedeki etkisine ilişkin ABD’nin endişeleri derinleştiren bir hamleyle Çin ile stratejik bir anlaşma imzalayacak.

Takımadaların Başbakanı Mark Brown, pazartesi günü bir devlet ziyareti için Çin’e gidecek ve ticaret ve turizmden yenilenebilir enerjiye kadar her şeyi kapsayacak bir “kapsamlı stratejik ortaklık” imzalayacak.

Çin ile uzun süredir ekonomik ve diplomatik ilişkileri olan adalar, Yeni Zelanda ile ülke ekonomisinin Covid salgınından kurtulmasına yardımcı olmak için iki yıl boyunca 20 milyon Yeni Zelanda doları (11.3 milyon $) dahil olmak üzere mali destek, dışişleri ve savunma desteği sağlayan bir ‘serbest ortaklık’ anlaşmasına sahip.

Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters yerel basına yaptığı açıklamada hükümetinin bu hamle karşısında “gafil avlandığını” söyledi ve Cook Adaları’nı anayasası gereği anlaşmanın ayrıntılarını Yeni Zelanda makamlarıyla paylaşmaya çağırdı.

Brown, Çin ile yapılan anlaşmanın güvenlik ya da polislikle ilgili olmadığını, dolayısıyla yakın komşusunun onayını gerektirmediğini savunarak “Yeni Zelanda’nın odada bulunmasına gerek yok” yanıtını verdi.

Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD son üç yıldır Tuvalu, Nauru ve Papua Yeni Gine gibi ülkelerle yaptıkları anlaşmalarla Çin’in artan stratejik ve diplomatik etkisine karşı koymaya ve bölgenin birincil güvenlik ortakları olarak statülerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Ancak bu olay planları bozdu. Yeni Zelanda 1960’lara kadar adaları kontrol ediyordu ve sadece 15.000 nüfuslu bu küçük bölge Pasifik’teki en yakın müttefiklerinden biri.

Anlaşma, geçtiğimiz haftalarda çıkan pasaport tartışmanın ardından geldi. Cook Adaları vatandaşları Yeni Zelanda pasaportu kullanıyor ve Ada kendi pasaportunu kullanmaya geçmek istiyor. Wellington ise bu planı ancak Cook Adaları’nın tam bağımsızlık için oy kullanması ve vatandaşlarının Yeni Zelanda pasaportlarından vazgeçmesi halinde destekleyeceğini söyledi.

Cook Adaları ile Çin arasındaki herhangi bir anlaşmanın ayrıntıları belirsizliğini koruyor. Brown anlaşmanın ticaret, turizm, yenilenebilir enerji, tarım, altyapı ve gemicilik ve derin deniz madenciliği dahil olmak üzere denizcilik ve okyanus gelişmelerinde işbirliğini teşvik edeceğini söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Moldova Başbakanı: Transdinyester, AB’nin mali yardımını reddetti

Yayınlanma

Moldova Başbakanı Dorin Recean, Transdinyester Cumhuriyeti yetkililerinin, doğalgaz alımları için AB’nin sunduğu mali yardımı reddettiğini açıkladı. Recean, Tiraspol’ün kararına rağmen, Moldova hükümetinin Macar bir şirket aracılığıyla Dinyester’in sol yakasına doğalgaz transitini engellemeyeceğini belirtti.

Transdinyester yönetimi, doğalgaz alımları için Avrupa Birliği’nin (AB) sunduğu mali yardımı kabul etmedi. Moldova Başbakanı Dorin Recean, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Tiraspol’ün bu kararına rağmen, Moldova hükümetinin, Macar bir şirket aracılığıyla Dinyester’in sol yakasına doğalgaz transitini engellemeyeceğini ifade etti.

Kişinev, Tiraspol’den doğalgaz akışının devamı karşılığında bazı adımlar atmasını talep ediyor.

Moldova hükümetinin resmi Telegram kanalından 10 Şubat sabahı yapılan açıklamada, Başbakan Dorin Recean, “Orta vadede, AB’nin 60 milyon avroluk teklifi, Transdinyester bölgesini şantaj ve enerji istikrarsızlığından kurtaracak bir çözümdü. Fakat Tiraspol bu çözümü reddetti,” ifadelerini kullandı.

Başbakan, “Tiraspol’ün reddettiği temel koşul, tüketiciler için tarifelerin kademeli olarak artırılmasıydı. Sonuç olarak, 60 milyon avroluk Avrupa yardım paketinden para alamıyorlar,” diye ekledi.

Başbakan Recean, doğalgazın, Macar enerji ticaret şirketi MET Gas and Energy Marketing AG’nin katılımıyla sol yakaya akmaya devam edeceğini belirtti.

Tedarik planına göre, MET Gas and Energy Marketing AG, Moldovagaz ile imzaladığı sözleşme uyarınca Moldova sınırına doğalgazı teslim edecek ve Tiraspol, Moldovagaz ile Tiraspoltransgaz arasındaki anlaşmaya dayanarak, Moldova sınırından bölgeye doğalgaz transitinin masraflarını peşin ödeyecek. Moldova Başbakanı, bunun “uzun vadeli soruna bir çözüm olmadığını” vurguladı.

Recean, açıklamasında, Kişinev’in transite izin vermesi karşılığında Tiraspol’ün “açıklık gösteren birkaç adım atmasını” beklediklerini belirtti.

Bu adımlar arasında siyasi tutukluların serbest bırakılması, Ribnitsa’daki lise sorununun çözülmesi, Moldova kamu televizyonunun yayın ağında tutulması ve 2022’de kurulan kontrol noktalarının kaldırılması yer alıyor.

Recean, Transdinyester yetkililerinin, Rusya ile olan bağları nedeniyle Avrupa yardımını reddettiğini söyledi. Başbakan Recean, “Rusya, bölge üzerindeki kontrolünü kaybetme korkusuyla Avrupa yardımını kabul etmelerine izin vermiyor,” dedi.

Ocak ayının sonunda Kommersant gazetesi, Macar enerji ticaret şirketi MET International AG’nin, muhtemelen Transdinyester’e doğalgaz tedariki için Trans-Balkan doğalgaz boru hattında kapasite rezervasyonu yapmaya başladığını bildirmişti.

Transdinyester, Rusya olmadan Moldova ile doğalgaz tedariki konusunda anlaştı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English