Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya’nın Latin Amerika açılımı meyve veriyor

Yayınlanma

Sanayisi büyük oranda Rusya’dan gelen ucuz enerjiye ile Çin’den gelen kritik hammaddelere bağımlı olan Almanya, savaş ve yaptırımlarla birlikte bu bağımlılıklarını azaltmak için harekete geçti.

Bu kapsamda, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri ile yeni ve daha derin ilişkiler geliştirmeyi önüne koyan Başbakan Olaf Scholz, üç ülkeyi kapsayan Güney Amerika turuna Arjantin’den başlamıştı.

Burada Arjantinli mevkidaşı Alberto Fernández ile bir araya gelen Scholz, AB ile Mercosur ticaret bloğu arasında imzalanması beklenen serbest ticaret anlaşmasının müzakerelerinin hızlandırılması gerektiğini söyledi.

Fernández ‘fırsat’ peşinde

Mercosur ticaret bloğunda Brezilya, Arjantin, Uruguay ve Paraguay yer alıyor. Fernández, Lula’nın Brezilya liderliğine dönmesi ile birlikte anlaşmaya varma ihtimalinin güçlendiğini söyledi.

Arjantin’in AB içerisinde 3,6 milyar dolarla en büyük ticaret ortağı olan Almanya, yenilenebilir enerji yatırımları ve lityum üretimi ile ilgileniyor.

İki lider, toplantının ardından ‘temiz enerjiye geçiş’ üzerine bir mutabakat zaptı imzaladı. Bunun yanı sıra, startup’lar ve bilgi ekonomisi alanlarında işbirliğini güçlendirmeyi kayıt altına alan bir niyet mektubu imzalandı.

Arjantinli lider, Ukrayna savaşının ardından oluşan durumu ima ederek, ülkesinin dünyanın güvenilir gaz, lityum ve yeşil hidrojen tedarikçisi olmak istediğini söyledi.

AB-Mercosur anlaşmasının önemi

2019’da 20 yıllık bir müzakere sürecinin ardından varılan anlaşma hâlâ iki blok tarafından onaylanmış değil. Fernández de, anlaşmanın parlamentolar tarafından onaylanmamasının sorumlusu olarak ‘Avrupa’nın korumacılığını’ gösterdi.

AB, özellikle Amazon ormanlarına verilen zarar meselesinde Brezilya’nın adım atmasını istiyordu.

Özellikle Latin Amerika’ya potansiyel olarak büyük bir pazar gözüyle bakan Alman sanayicileri, anlaşmanın bir an önce onaylanmasını talep ediyor.

Örneğin, güçlü Alman makine imalatçıları federasyonu, ‘yıllarca hiçbir şey olmadıktan sonra nihayet uygulanması gerektiğini’ söyledi ve “Vakit daralıyor,” uyarısında bulundu.

Madencilikte hedef Şili

Scholz, bir sonraki durağı Şili’de mevkidaşı Gabriel Boric ile bir araya geldi.

Alman sanayisi için kritik olan hammaddelerden yana bir hayli zengin olan Şili, Scholz’ün bu kapsamdaki ziyaretinde önemli bir rol oynadı.

Kritik mineral yarışında ülkelerinin geride kaldığını düşünen Berlin’deki yetkililer, bu nedenle offtake anlaşmaları (maden inşaatından önce gelecekteki ürünler için pazar elde etmek amacıyla varılan anlaşmalar), maden hisseleri satın alma ve Almanya’nın kendi işleme kapasitesinin inşası gibi seçeneklere yönelmiş durumdalar.

Güney Amerika’daki ‘lityum üçgeni’nin en önemli bileşenlerinden olan Şili, genişletilmiş mal ortaklığı anlaşmasını Almanya ile imzalayarak elektrikli otomobil sektörünün en önemli kalemi olan, batarya üretiminde kullanılan lityumun tedariği konusunda Almanya’yı bir nebze olsun rahatlattı.

Alman sanayisi Güney Amerika’ya akmaya başladı

Anlaşma uyarınca, sektör için yıllık forumlar ve ticareti teşvik için yatırım garantileri gibi devlet enstrümanları gündeme gelecek.

Scholz, ‘sürdürülebilir’ bir madencilik sektörü konusunda Şili’ye yardımcı olmak istediklerini söylerken, Avrupa’nın en büyük bakır üreticisi Aurubis ile Şili’nin devlet bakır şirketi Codelco arasında imzalanan anlaşmaya dikkat çekti.

Yeşil hidrojenin Almanya ile Güney Amerika arasında büyük potansiyeli olan bir işbirliği alanı olduğunu belirten Scholz, bölgenin yenilenebilir enerjideki büyük potansiyeli ile Almanların önü teknolojisinin birleşmesi gerektiğini söyledi.

Almanya ile Şili yakın zamanda Patagonya’da rüzgar enerji üzerine pilot bir proje başlattı. Projeyi Alman hükümeti ile Alman devi Siemens destekliyor.

Ayrıca Sholz’ün ziyaretine, Aurubis’in yanı sıra enerji devi Wintershall Dea AG’nin başkanları da katıldı.

Wintershall Dea, Arjantin’in en güneyindeki Tierra del Fuego’nun kıyılarında doğalgaz arayacak 700 milyon dolarlık konsorsiyumun bir üyesi. Grubun CEO’su Mario Mehren, “Arjantin, uzun vadede Avrupa’ya enerji tedarik potansiyeline sahip,” dedi.

Brezilya’da öne çıkan başlık: Ukrayna savaşı

Şansölyenin Latin Amerika turunun son durağı Brezilya’da, Ukrayna savaşında alınacak tutum ön plana çıktı.

Oysa ilk durak Arjantin’de de Başkan Fernández, Rusya ve lideri Vladimir Putin’in savaş nedeniyle kınamış olsa da Arjantin’in veya bölgedeki herhangi bir ülkenin Ukrayna’ya silah göndermeyi düşünmediğinin altını çizmişti.

Gabriel Boric de Rusya’nın müdahalesini kınamış ama silah yardımı konusunda Arjantinli mevkidaşı ile aynı düşündüğünü söylemişti. Boric, savaştan sonra Ukrayna’nın yeniden inşasına katkı koymak istediklerini de sözlerine eklemişti. 

Geçen sene, Volodimir Zelenski’nin de en az Vladimir Putin kadar savaştan sorumlu olduğunu söylediği için batılıları kızdıran Brezilya Devlet Başkanı Lula, Scholz ile yaptığı görüşmenin ardından bir kez daha Ukrayna’ya silah ve mühimmat yardımı yapmayacaklarını altını çizdi.

Rusya’nın başka bir ülkenin topraklarını işgal etmesi nedeniyle ‘yanlış yaptığını’ söyleyen Lula, “Yine de bir taraf savaşmazsa, iki tarafın savaşamayacağını düşünüyorum. Barışı istemelisiniz,” dedi ve iki taraftan da savaşın barışçıl şekilde bitirilmesine ilişkin çok az şey duyduğunu belirtti.

Brezilyalı lider, ellerinde bulunan Alman yapımı Gepard hava savunma silahlarını da Ukrayna’ya göndermeyeceklerini kaydetti.

Yine de, iki liderin yayınladığı ortak açıklamada, Rusya’nın Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik ihlali ve topraklarının bir kısmını ilhakı ‘uluslararası hukukun pervasızca ihlali’ olarak nitelendirildi.

Lula’yı üçüncü döneminde ziyaret eden ilk batılı lider olan Scholz, her şeye rağmen Brezilya’nın Lula ile birlikte ‘dünya sahnesine dönüşünden’ memnun olduklarını söyledi.

İki ülke de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) reforme edilmesinde ve yeni BMGK’da rol alma konusunda hemfikir olduğunu duyurdu.

Amazonlara büyük Alman yatırımı

Scholz’ün ziyaretinde, Almanya’nın Brezilya’daki çevre projelerine yönelik desteği de görüşüldü.

Selefi Jair Bolsonaro’nun aksine Amazonların korunmasını öncelikli sayan Lula’ya, Almanlardan 200 milyon dolarlık fon sözü geldi.

Pakette Brezilya eyaletlerinin yağmur ormanlarını koruması için yeni 33,6 milyon dolarlık yardım da yer alırken, Almanya ile Norveç’in Bolsonaro döneminde dondurduğu 38 milyon dolarlık Amazon’u koruma fonu da serbest bırakıldı.

Scholz, “Brezilya dünyanın akciğeri. Eğer bir sorunu varsa, hepimiz yardım etmeliyiz,” dedi.

Brezilya’ya akacak Alman fonlarının 32 milyon doları, küçük ve orta büyüklükteki işletmelere yönelik enerji verimliliği projelerine gidecek. 9,7 milyon dolar sürdürülebilir tedarik zincirleri projelerine, 5,7 milyon dolar sanayi ve ulaşımda yenilenebilir enerji kullanımına, 14,2 milyon dolar da yeniden ağaçlandırmaya ayrılacak. 87 milyon dolar ise, çiftçilere ‘topraklarını yeniden ağaçlandırmaları’ için düşük maliyetleri krediler şeklinde akacak.

AVRUPA

FT: Avrupa’nın batarya umudu Northvolt hayatta kalmak için savaşıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın Çin ve ABD’ye karşı “yeşil mücadelesini” sembolize etmesi planlanan İsveçli Northvolt’un İsveç’in kuzeyindeki batarya fabrikası ve şirket zorda.

İsveçli batarya şirketi, öz sermaye, borç ve devlet desteği ile Avrupa’daki diğer tüm özel gruplardan daha fazla sermaye topladı: 15 milyar dolardan fazla.

Şimdi ise Skellefteå’daki giga fabrikada üretimi artırmaya çalışırken diğer projeleri küçültmek ve istihdamı azaltmak için fon bulmakta zorlanıyor.

Financial Times’a (FT) konuşan Rystad Energy danışmanlık şirketinde batarya uzmanı Lars Lysdahl, “Ölçek büyütmeye çalışan startup’lar için Ölüm Vadisi’nden geçmek son derece zor. Ve bu vadi batarya hücreleri için en derin olanı. Çok hızlı bir şekilde çok fazla nakit harcıyorsunuz. Çinlilerin rekabeti çok yoğun,” dedi.

Riskler yüksek ve bu sadece Northvolt için geçerli değil. Avrupa Komisyonu akü sektörünü endüstriyel önceliklerinden biri haline getirdi ve Çin’in şu ana kadar kazandığı elektrikli araçlara geçişle yüzleşirken çok önemli olan otomotiv endüstrisini desteklemek için hayati önem taşıyor.

Üretim, kapasitenin yanına bile yaklaşmıyor

Northvolt’a yakın bir kişi, “Piyasalarda yatırımcıları ve hükümetleri etkileyen bir kısır döngü var,” dedi. Bu kişi, hiçbir otomobil üreticisinin elektrikli araçlardan vazgeçmediğini, fakat planlarını ve teslimatlarını ertelediklerini de sözlerine ekledi.

İtalya eski başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası başkanı Mario Draghi’nin bu ayın başlarında Avrupa’nın rekabet gücüne ilişkin raporunu sunduğu gün Northvolt hedeflerini büyük ölçüde küçülttü. Northvolt, malzeme, geri dönüşüm ve enerji depolama işletmeleri için alıcı ya da ortak arayacağını söyledi.

İsveç’in en kuzeyinde yer alan ve bol miktarda yenilenebilir enerjiden yararlanan Skellefteå fabrikasının yıllık teknik kapasitesi 16 gigawatt saat. Fakat 2023 yılında, yaklaşık 17.000 arabaya güç sağlamak için gereken seviye olan 1GWh’den bile önemli ölçüde daha az üretti.

Üretimi artırmak çoğu batarya projesini etkileyen karmaşık ve pahalı bir süreç fakat uzayan gecikmeler gelirlere zarar verdi ve şimdi gelecekteki genişlemesini tehdit ediyor.

Northvolt’a yakın bir kişi, “Üretim artışı başlangıçta planlanandan çok daha uzun sürüyor ve önümüzde uzun bir yol var,” dedi.

Şirket, Asyalı rakiplerinin fiyatlarına yaklaşamıyor

Northvolt ilk batarya hücresini 2021’in sonlarında Skellefteå’da üretmişti, fakat düşük kapasite kullanımı, batarya endüstrisine hakim olan Çin’in CATL ve BYD, Japonya’nın Panasonic ve Güney Kore’nin LG ve Samsung gibi Asyalı rakiplerinin sunduğu fiyatlara yaklaşamadığı anlamına geliyordu.

Northvolt’un ilk destekçilerinden İsveç Enerji Ajansı’nda batarya araştırma uzmanı Greger Ledung, “Avrupa’da ileride rekabetçi olma şansına sahip olmak istiyorsak kendimizi toparlamamız gerekiyor. Bataryalar o kadar merkezi bir teknoloji ki, bunun dışında kalamazsınız. Güvenli batarya kaynaklarına sahip olmadan gelecekte bir ulaşım endüstrisine, bir savunma endüstrisine sahip olamazsınız,” dedi.

Ledung, Draghi raporunun Avrupa’nın “büyük ölçüde devlet tarafından finanse edilen” Çinli gruplarla rekabet edebilmesinin öneminin altını çizdiğini söyledi.

Devlet Northvolk’u kurtarmayacak

Bununla birlikte İsveç Başbakanı bu hafta Northvolt’un devlet tarafından kurtarılması umutlarını boşa çıkararak hükümetin hissedar olmasını reddetti ve sorunları çözmenin özel yatırımcılara ve şirkete bağlı olduğunu söyledi.

2017 yılında iki eski Tesla yöneticisi tarafından kurulan Northvolt, Avrupa’nın önde gelen otomobil üreticileri ve sanayi gruplarından 50 milyar dolardan fazla sipariş aldı ve bunların birçoğu da İsveçli şirketin hissedarı oldu.

Geçen yılın sonunda, Volkswagen yüzde 21’lik hisseyle en büyük hissedarı olurken, BMW yüzde 3’ün biraz altında bir paya sahipti. Northvolt, kuruluşundan bu yana 4,5 milyar dolar öz sermaye ve 9,3 milyar dolar borç toplamanın yanı sıra Almanya ve Kanada’dan gelecekteki giga fabrikaları inşa etmek için 3,8 milyar dolar devlet desteği aldı.

Fakat geçen yıl, 1,2 milyar dolar net zarar etti. Bilançosundaki özsermaye 2022’nin başındaki 3,9 milyar dolardan 2023’ün sonunda 2,1 milyar dolara düşerek neredeyse yarıya inerken, 3,8 milyar dolarlık dönüştürülebilir borcu da bulunuyor.

Nakit ve nakit benzerleri 2023’te 2,1 milyar dolardı ve bir yıl içinde 400 milyon dolar azaldı.

Şirketin işçileri şüpheli şekillerde ölüyor

Fabrikadaki gecikmeler Covid-19 salgınıyla başladı, fakat 2023’te Skellefteå’da iki işçinin ölmesinin ardından yoğunlaştı ve özellikle İsveçli kamyon üreticisi Scania’ya yapılan teslimatları etkileyen üretimde neredeyse tamamen durmaya neden oldu.

Bu yıl ayrıca, görünüşte sağlıklı olan üç Northvolt işçisinin fabrikadan uzakta gizemli bir şekilde ölmesiyle noktalandı.

Polis soruşturması devam ediyor, fakat Northvolt cinayet ya da ölümler arasında herhangi bir bağlantı olduğuna dair bir kanıt bulamadığını ileri sürdü.

Maaşlar ödenemiyor söylentisi çıktı

Bu hafta, bu ay maaşları ödemeyebileceğini inkar etmek zorunda kaldı ve yükseliş için çalışanlarına ihtiyacı olduğu konusunda ısrar etti. 

İçeriden gelen bilgilere göre işten çıkarmalar, “olgun bir şirkette” beklenebilecek yüzde 20 ila 30’luk personel azaltımından daha düşük olacak, fakat kesin sayı henüz teyit edilmedi.

Şimdilik otomobil üreticilerinin, Avrupalı politika yapıcıların ve rakip batarya üreticilerinin gözü İsveç’in kuzeyinde ve Northvolt’un bunu başarıp başaramayacağında.

Northvolt’a yakın bir başka kişi “Avrupa ne olmak istiyor?” diye sorduktan sonra ekledi: “Çocuklarımın çok sayıda işin olduğu bir yerde büyümesini istiyorum.”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da ünlü iklim aktivisti Neubauer, uçakla yaptığı seyahatler nedeniyle eleştirilerin hedefinde

Yayınlanma

Uçakla seyahat etmek, çevreye en çok zarar veren ulaşım şekli. Bu durum, 2017’de Almanya’da “Flugscham” (uçuş utancı) kavramının ortaya çıkmasına ve 2020’de Duden sözlüğüne eklenmesine neden oldu.

Özellikle iklim aktivistleri, özel yolculuklarda uçak kullanımından kaçınılması gerektiğini savunuyor ve toplumun vicdanına seslenerek insanları karbondioksit emisyonlarını azaltmaya teşvik ediyor.

Alman Fridays for Future hareketinin poster yüzü, öğrenci ve şu anda Yeşiller Partisi üyesi olan Luisa Neubauer de bu aktivistlerden biri. Örneğin 2019’da iç hat uçuşlarının yasaklanmasını “düşünülebilir” olarak değerlendirmişti.

“Uzun mesafe Luisa”

Şimdi kendisi de eleştirilerin odağında. Berliner Zeitung gazetesinde yer alan habere göre sosyal medyadaki paylaşımlarından anlaşıldığı üzere, 28 yaşındaki aktivist birkaç gündür ABD’de bulunuyor.

Instagram’da New England Trail’den yürüyüş videoları, bir fuardan izlenimler ve Boston’daki bir okul ziyaretinde Donald Trump’ın güneş enerjisine karşı argümanlarıyla karşılaştığında yaşadığı şaşkınlığı paylaştı: “Onun sahte haberleri insanların gerçeklerine sızıyor” diye özetledi. Başka bir paylaşımında ise Trump’a İngilizce olarak “hüküm giymiş bir suçlu” dedi.

Bir kullanıcı Instagram’da şöyle yorum yaptı: “Uzun mesafe Luisa yine yollarda”. X’te bir başkası: “İklimi hiçe sayarak dünyayı nasıl dolaşabiliyor? Tam bir muamma” dedi. Ancak olumlu sesler de var; bir Instagram kullanıcısı, “Uçmayı ve seyahat etmeyi kesinlikle hak ediyorsun!” ifadelerini kullandı.

Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Klimaktiv’in hesaplamasına göre, Düsseldorf’tan New York’a gidiş-dönüş uçuşu, ekonomi sınıfı bir yolcu için 3,65 ton karbondioksit salınımına neden oluyor.

Bu rakam business class uçuşlarda çok daha yüksek: Myclimate, Frankfurt ve Boston arasındaki bu tür bir uçuşun yolcu başına 8,3 ton karbondioksit ürettiğini ortaya koydu.

Climate Action Accelerator’a göre de bu miktar, business classta economy classa kıyasla üç kat daha fazla. Karşılaştırma yapmak gerekirse, ortalama bir Alman yılda kişi başına 9,6 ton karbondioksit salıyor.

Luisa Neubauer’in uçup uçmadığı ve uçtuysa hangi sınıfta seyahat ettiği bilinmiyor. Ya da 2019’da İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg gibi ABD’ye yelkenli gemiyle mi gittiği sorusunun cevabı yanıtsız kaldı.

Neubauer “mecburiyetten” uçakla seyahat ediyormuş

Ancak 2019’da iklim aktivistlerinin uzun mesafeli uçuşlar yapmasıyla ilgili tartışma doruğa ulaştığında Neubauer, Stern’e genel olarak uçmaya karşı olmadığını söyledi: “Uçtuğumda bunu mutlak mecburiyetten dolayı yapıyorum ve sonrasında bunun için kendimi kötü hissetmek bana hiç yardımcı olmuyor.”

Berliner Zeitung’un sorusu üzerine Neubauer, Boston’daki okullara yaptığı ziyaretlerin ne ölçüde gerekli olduğunu açıklamadı.

Dünya Bankası’nın ‘iklim planı’: Daha pahalı et ve süt, daha ucuz tavuk ve sebze

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman Dış İlişkiler Konseyi: Küresel Güney ile ilişkilerde kibre son verilmeli

Yayınlanma

Önde gelen Alman dış politika dergisi Internationale Politik, Küresel Güney ile ilişkilerde “kibre son verilmesini” tavsiye ediyor. Dergiye göre, “Batının paternalizmine karşı kızgınlık” var ve pek çok kişi “sömürge dönemini hatırlattığını” düşünüyor.

German Foreign Policy’nin Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) tarafından yayınlanan Internationale Politik dergisinin yeni özel sayısından aktardığına göre, Batının dünya siyasetindeki eski hakimiyeti yerini “yeni bir netlik eksikliğine” bıraktı. Bu alışılmadık bir durum olmakla birlikte “yeni ittifaklar için geniş bir alan” da sunuyor.

Alışılagelmiş Batı öğretileri ve yaptırımlar gibi cezalandırıcı önlemlerle ilgili olarak, bölgede pek çok kişinin “sömürge dönemini hatırlattığını” hissettiğini söylüyor.

Dergiye göre “Küresel Güney”, “mevcut uluslararası düzeni son derece adaletsiz” bulduğu için, “‘kurallara dayalı düzen’e ilişkin tüm konuşmalar güvensizlikle karşılanıyor.” Avrupa ve Kuzey Amerika’daki “yukarıdan aşağıya konuşma alışkanlığı” da önemli ölçüde kızgınlığa neden oluyor.

Avrupa ve Almanya “tepeden bakmayı” bırakmalı

Özel sayıda, “geçtiğimiz on yılların tek taraflı dönemi sona erdi” deniyor ve transatlantik güçlerin bilindik küresel hâkimiyetinin yerini “yeni bir karmaşıklığın” aldığı belirtiliyor.

Bu durumun “yeni ittifaklar için büyük bir alan” sunduğunu ve aynı zamanda “Küresel Güney” ile ya da en azından Batı dünyasının ötesindeki tek tek devletlerle olası ittifakları da ifade ettiğini savunan DGAP, yeni koşullar altında ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek için “siyasi gerçekçilik” ve “yaratıcılık” gerektiğine işaret ediyor.

Dergideki değerlendirmede, “Bu orta güç için (özellikle de çökmekte olan Avrupa bağlamında) güçlü bir dış politika oluşturmak isteyen biri bulunabilirse, bu Almanya için de geçerli olacaktır,” deniyor.

Dergi, Küresel Güney ülkeleriyle olası işbirliklerini göz önünde bulundurarak, gelecekte “‘biz Batıda nasıl yapılacağını biliyoruz, diğerleri anlayacaktır’ zihniyetinden kurtulmaya” çalışmak gerektiğini belirtiyor.

Derginin kapağında, Almanya ve Avrupa’da Asya, Latin Amerika ve özellikle Afrika ülkeleriyle alışverişte yaygın olan davranışlar göz önünde bulundurularak “Avrupa ve Küresel Güney: Kibrin sonu” sloganı yer alıyor.

Değerler ve yaptırımlar

Halen Singapur Ulusal Üniversitesi Güney Asya Çalışmaları Enstitüsü’nde misafir profesör olarak görev yapan C. Raja Mohan dergi için kaleme aldığı bir makalede, “Küresel Güney” ülkelerinin Çin ya da Rusya’nın politikalarına sempati duymakta değil, her şeyden önce “Soğuk Savaş sonrası dönemde Batının paternalizmine karşı derin bir kızgınlık” ile birleştiğini öne sürüyor.

Mohan, Avrupalı emperyalistlerin “dudaklarında İncil ve ellerinde silahlarla” ortaya çıktıkları sömürge dönemini anımsadıklarını yazıyor.

Yazara göre Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı müttefik kazanmak için “gelişmekte olan ülkeleri kazanmaya çalışan” Batı Avrupa devletleri, 1990’dan sonra “siyasi bir değer sistemi vaaz etmeye ve aynı zamanda ellerinde yaptırım listeleri tutmaya” başladılar.

Amerikalıların ve Avrupalıların bunu yaparken “tam bir gaflet” sergilediklerini savunan yazara göre, Avrupa hâlâ “Küresel Güney”de bir şeyler başarmak istiyorsa, “bir ‘standartlar imparatorluğu’ olarak hareket etme iddiasını frenlemek” zorunda kalacak.

“Kuzeyde yaşam Güneyden daha önemli”

Derginin özel sayısı, “Küresel Güney”den yazarların katkılarına yer veriyor.

Bunlardan birinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) özel temsilcisi Ayoade Alakija, Covid-19 salgınının dünyanın yoksul kesimlerinde ve özellikle Afrika kıtasındaki gerçekliğini ve etkisini anlatıyor.

Alakija’ya göre, tıbbi yardımın yetersizliği, örneğin, tüm Covid-19 testlerinin ancak yüzde 20,4’ünün dünya nüfusunun yüzde 50,6’sını oluşturan düşük gelirli ülkelerde gerçekleştirilmiş olması gerçeğine yansıdı.

Aşılar ancak iki uzun ay sonra ve diğer yerlere kıyasla daha az bir ölçüde temin edilebildi; Mayıs 2021’in sonunda, dünya çapındaki 1,3 milyar aşılamanın yalnızca yüzde biri Afrika’da gerçekleştirilmişti.

Hindistan ve Güney Afrika’nın Mayıs 2021’de aşı patentlerini bir süreliğine askıya alma önerisi, “AB’nin, özellikle de Almanya’nın direnci” nedeniyle uygulanmadı.

Alakija, bu ve diğer örneklere atıfta bulunarak “Küresel Kuzeydekilerin hayatlarının Küresel Güneydekilerin hayatlarından daha önemli olduğu acı verici bir şekilde netleşti,” diyor.

“Çin bize havaalanı, Almanya ise konferans veriyor”

Heidelberg Üniversitesi Asya ve Kültürlerarası Çalışmalar Merkezi’nde araştırmalar yürüten sinolog Marina Rudyak’ın bir makalesi, günümüzde zaman zaman karşılaşılan “Küresel Güney” ile “Alman ortaklık ve eşitlik retoriğinin” gerçek hayatta ne anlama geldiğine işaret ediyor.

“Küresel Güney”den insanların Almanya’da ve Almanya ile yaşadıkları pratik deneyimler konusunda Rudyak, Nijerya doğumlu DTÖ Genel Direktörü Ngozi Okonjo-Iweala’nın geçen yıl söylediği şu sözleri aktarıyor: “Çin ile konuştuğumuzda bir havaalanı ile karşılaşıyoruz. Almanya ile konuştuğumuzda ise bir konferans alıyoruz.”

Rudyak ayrıca Küresel Güney ülkelerinden delegelerin Haziran 2024 başında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Bonn merkezli daimi yan organlarının toplantısına gitmek istediklerini ve başarısız olduklarını örnek veriyor: Düzinelerce müzakereci tüm çabalara rağmen Almanya’nın eski başkentine varamadı çünkü ”ya giriş vizeleri reddedildi ya da olumlu vize kararları ancak konferans başladıktan sonra geldi.”

Dergiye göre bu olay, Küresel Güney ülkelerinde, Alman makamlarının Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan gelen insanlara yönelik “cehaletiyle” ilgili yaygın bir deneyimi yansıtıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English