Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Ankara-Şam normalleşmesi: Zorluklar, engeller ve yol haritası

Yayınlanma

türkiye-suriye-normalleşme

Türkiye-Suriye arasında kök salmış sorunların çözümü oldukça çetrefilli ve mayınlı arazi gibi. İsmail Hakkı Pekin, “Sahadaki gerçeklik göz önüne alınarak iki ülkenin her şeyden önce anlayış birliğine varması gerekiyor. Gerisi için zamana ihtiyaç var. Bir savaşı başlatmak kolay da bitirmek zordur” diyor.

Suriye ile 11 yıl sonra bakan düzeyinde ilk temasın sağlanması sonrası normalleşme sürecinin nasıl ve ne şekilde ilerleyeceği tartışılıyor. Kangren haline gelen sorunlar nasıl çözülecek, sürecin önündeki zorluklar ve olası engeller nasıl aşılacak, bölge ve bölge dışı aktörlerin tutumunun süreci akamete uğratma riskine karşı alınacak önlemler neler ve daha bir sürü soru.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, çarşamba günü Moskova’da Suriyeli mevkidaşı Ali Mahmud Abbas ile yaptığı görüşme sürpriz değildi, zira iki ülkenin istihbarat yetkilileri iki buçuk yıldan uzun bir süredir bu görüşmelerin zeminini yaratmak için çalışma yürütüyordu. Suriye medyasına göre bakanların buluşması, “istihbarat düzeyindeki görüşmelerin Şam’ın istediği gibi gitmesi” sayesinde mümkün olabildi. Şam’a yakın El Vatan gazetesinin, Suriyeli üst düzey bir komutana dayandırdığı haberine göre Moskova’da “Türkiye, Suriye’den çekilmeyi kabul etti. M4 yolunun 2020’de varılan mutabakat gereği yeniden açılması kararlaştırıldı.”

El Vatan gazetesinin haberi.

Çekilme tamam ama ne zaman?

Şam’ın Türkiye’den beklentileri açık: Türk ordusunun Suriye’den çekilmesi ve Türkiye’nin Şam’ın terör örgütü olarak gördüğü silahlı muhaliflere desteğini kesmesi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu taleplerle ilgili bölgede terör örgütlerinin varlığını hatırlatıyor ve Şam’ın bölgede hakimiyetinin olmadığını söylüyor: “Siyasi bir istikrar olduğu zaman, ülkede her şey yoluna girdiği zaman buraları Suriye’ye devredeceğimizi söylüyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine verdiğimiz önemi de zaten tüm açıklamalarımızda vurguladığımızı tekrar hatırlatıyoruz.”

Buraya kadar açıklamalar büyük oranda örtüşüyor. Ancak Türkiye, TSK’nın bölgeden çekilmesi için “siyasi istikrar” şartını koşarken Suriye bu çekilmenin herhangi bir koşula dayanıp dayanmadığına ilişkin bilgi sızdırmıyor. Öncelikle bir noktayı hatırlatmakta fayda var: Türk kamuoyunun daha açık ifade ile Ak Parti tabanının Esad’la normalleşmeye ikna süreci çok önce başlamıştı ancak Suriye kamuoyu henüz buna hazır değil. Onlar için yeni bir durum ve dolayısıyla Suriye basınında çıkan haberlerin Suriye kamuoyunu normalleşmeye hazırlama gibi bir işlevi olduğunu da not etmek gerekiyor. Bu kapsamda Türkiye’de yaşanan dönüşüme benzer bir ifade farklılığının son üç gündür Suriye basınında da yaşandığını görmek mümkün. Örneğin “Türkiye rejimi” yerine artık “Türkiye yönetimi”ni tercih ediyorlar.

PKK tamam diğer terör örgütleri?

Önemli diğer bir nokta PKK’ya karşı tavır netleşmesi. El Vatan’ın haberine göre görüşmede iki taraf da PKK’nın Amerika ve İsrail’in vekil gücü olduğunu, Suriye ve Türkiye için en büyük tehlikeyi oluşturduğunu teyit etti. Şam PKK ile YPG’yi yani Irak üzerinden Suriye’ye gelen ve YPG’yi kuran teröristlerle bu örgüte katılan Suriyeli Kürtleri ayrı tutuyor. Suriyeli Kürtlerle uzlaşabileceğini düşünüyor.

ismail hakkı pekin

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin

Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı, emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, görüşmelerde Türkiye’nin açık ve net garanti verdiğini düşünmediğini ancak arabulucu olarak Rusya’nın bazı garantiler vermiş olabileceğini söylüyor. Pekin’e göre Türkiye en büyük garantiyi “Esadlı çözüme evet” diyerek verdi. Pekin, Türkiye ve Suriye dışında “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nden bahseden başka ülke olmadığına ve Ankara’nın toprak bütünlüğü sağlandıktan sonra çekilmeyi gündeme getireceğine işaret ediyor. Ancak bu durumda bile çekilme için en azından terörün bitmesi gerekiyor.

Tam da bu noktada iki ülkenin normalleşmesinin en büyük zorluğu başlıyor: Hangi örgütler terörist sayılacak. İsmail Hakkı Pekin, “Biz PKK/YPG’ye terörist diyoruz. Karşı taraf PKK’ya terörist diyor ama YPG’ye daha ılımlı. Türkiye’nin desteklediği SMO-ÖSO Suriye’ye göre terörist. İdlib ve HTŞ zaten büyük sorun. Onlar ne olacak? Bu konuda ortak bir çalışma yapmak gerekiyor. Bu kolay kolay halledilebilecek bir sorun değil. İki tarafın da kabul etmek istemeyeceği durumlar ortaya çıkacak” diyor.

SMO ne olacak?

Nitekim, Türkiye’ye bağlı silahlı grupların kontrolündeki El Bab, Azez ve İdlib’de bir çok noktada Türkiye ve Suriye arasında olası yakınlaşma ve normalleşme adımları protesto edildi. Eylemlerin ana teması “Esadla barışmaktansa ölürüz, teslim olmayacağız” oldu. Ağustos ayında Çavuşoğlu’nun Suriyeli mevkidaşıyla ayak üstü sohbet ettiğini açıklaması sonrası yaşanan protestolardan farklı olarak eylemlerden Türk bayraklarının yakılması gibi görüntüler gelmedi.

EL BAB

Türkiye-Suriye “normalleşmesi” El Bab’da protesto edildi.

İsmail Hakkı Pekin, “SMO (ÖSO) Türkiye bizi satar mı, diye korkuyor. Diğer yandan bölgede çok büyük rant var. O ranttan kazanç sağlayanlar da ellerinden kayacağını düşünüyor. Türkiye Suriye ile anlaşarak bunlara yargılanmama ya da af gibi birtakım güvenceler vermeli ve ikna etmeli” diyor.

Pekin, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarda da Suriye’ye gönderilme korkusu olacağını ve bu durumun bazı kışkırtmalara yol açabileceğine dikkat çekiyor: “Hassas konular. Dikkat ve temkinli bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bu kadar uzun süren savaştan sonra güven ortamının tekrar sağlanması için zamana ihtiyaç var. Çok da önyargılı olmamak lazım. Kötü sözler söylendi. Her şey sil baştan olmuyor maalesef.”

Sınır güvenliği için mutabakat

Pekin’e göre savunma bakanları toplantısında sınır güvenliği sorunu da gündeme geldi: “Sınırlarımızda sızma var. Geçmişte de Suriye ordusunun yeteri kadar birliği yoktu sınırda bugün de imkânsız. Belki bu konuda bir adım atılabilir. Sınır güvenliği için Adana Mutabakatı ya da benzer bir mutabakat devreye alınarak Türkiye-Suriye iş birliği olabilir.” Pekin bu görüşmeden ve yaratılan havadan sonra artık Suriye topraklarında kapsamlı bir kara harekâtı olacağını düşünmediğini söylüyor ve ekliyor: “Ancak PKK faaliyetlerine devam ettiği sürece İHA’lar, istihbarat operasyonları sürer.”

ABD’nin terörize etme planı nasıl engellenir?

Diğer önemli bir sorun PKK/YPG üzerinden sahada etkili olan ABD’nin bölgeden nasıl çıkarılacağı ve normalleşme sürecini onaylamadığını deklare eden ABD’nin bu süreci engellemek için yapabileceklerine karşı alınacak tedbirler…

Pekin, ABD’nin askerlerini getirip savaştırtacak hali olmadığını ve eğer zemin hazırlanırsa bölgeyi terk etmek zorunda kalacağını söylüyor ancak uyarıyor: “Terör faaliyetleriyle bölgeyi karşı karşıya bırakabilir.”

Bu kapsamda 10 gün önce ABD’li General Matthew McFarlane’in Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Bafel Talabani ile birlikte PKK/YPG’nin çatı örgütü Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yaptığı ziyaret öne çıkıyor. ABD daha önce Kürdistan Demokrat Partisi destekli Suriyeli Kürt partilerin yer aldığı Kürt Ulusal Konseyi’ni (ENKS) YPG ile barıştırma ve SDG yönetimine ortak etmeyi denedi başaramadı. Bu kez devrede Türkiye ile iyi ilişkilere sahip KDP değil PKK’ya daha yakın görülen ve KDP ile sorun yaşayan KYP var. KYP ile YPG’nin Suriye ve Irak’ta bir araya gelmesi KDP-PKK’nın bir araya gelmesinden daha mümkün bir fotoğraf. ABD, Türkiye-Suriye iş birliğinin Rusya’nın bir süredir denediği “YPG’yi Suriye ordusu içinde eritme” girişiminin başarıyla sonuçlanmasını engellemek için bir çıkış aradığı görülüyor.

Talabani, Suriye’nin kuzeyinden “Kürt süpergücü” mesajı verdi

İsmail Hakkı Pekin bu girişimi “ABD’nin ön alma çabası” olduğunu düşünüyor: “ABD Türkiye-Suriye iş birliğini bölgeyi terörize ederek engellemeye çalışabilir. Irak üzerinden Suriye’nin içinde terör faaliyetlerine başlayabilirler. Türkiye’nin sınırına yönelik bazı girişimleri olabilir. Sayın Erdoğan terörün kaynaklarını kurutmaktan bahsetmişti. En büyük kaynak Batı desteği. Bu desteğin sonlanması için Türkiye’nin Batı ile bazı anlaşmalar yapması gerekebilir.”

Çavuşoğlu da Suriye-Türkiye ilişkilerinde normalleşmeyle ilgili provokasyon ve engellemelerin olabileceğine dikkat çekerek “En kötü senaryoya her zaman hazırlıklı olmak lazım” diyor.

Diken üstünde Türkiye-Suriye ‘normalleşmesi’

Türkiye-Suriye arasında kök salmış sorunların çözümü oldukça çetrefilli ve mayınlı arazi gibi. Savunma bakanlarının görüşmesini çok önemli bir adım olarak değerlendiren İsmail Hakkı Pekin, masada sahadaki durum, güvenlik ve mültecilerin onurlu geri dönüşü gibi bir çok konu olduğunu ve bu konuların zaman alacağını söylüyor. Pekin, Erdoğan-Esad görüşmesi için bu başlıklarda büyük oranda yol kat edilmesi gerektiğini ve görüşmenin seçim sonrasına kalabileceğini düşünüyor ve ekliyor: “Sahadaki gerçeklik göz önüne alınarak iki ülkenin her şeyden önce anlayış birliğine varması gerekiyor. Gerisi için zamana ihtiyaç var. Bir savaşı başlatmak kolay da bitirmek zordur.”

DİPLOMASİ

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle baş edebilmeleri için on yılın sonuna kadar yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğunu belirten ekonomistler, Bakü’deki iklim görüşmelerinde bir finans anlaşmasına varma çabalarının diplomatik anlaşmazlıkların gölgesinde kalma riski taşıdığı konusunda uyardı.

Paranın odak noktası olduğu COP29’daki görüşmelerin başarısı, gelişmekte olan ülkelerin daha yeşil enerjiye geçişi finanse etmelerine ve aşırı hava koşullarına karşı korunmalarına yardımcı olmak için zengin ülkelerin, kalkınma kredisi veren kuruluşların ve özel sektörün her yıl ne kadar kaynak sağlaması gerektiğine dair yeni bir hedef üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarına göre değerlendirilecek.

Kamuoyundaki anlaşmazlıklar ve küresel siyasetteki gerilimler nedeniyle havanın bozulduğu bu zirvede bir anlaşmaya varmak özellikle zor olacak gibi görünüyor.

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, ABD’nin iklim müzakerelerindeki gelecekteki rolünü şüpheye düşürürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilim de yüzeye çıktı.

COP29 Baş Müzakerecisi Yalchin Rafiyev bir basın toplantısında “Taraflar zamanın daraldığını unutmamalı” dedi ve ekledi: “Bu değerli zamanı birbirleriyle doğrudan konuşmak ve köprü kurucu çözümler üretmeyi sahiplenmek için kullanmalılar.”

OECD mayıs ayında yaptığı açıklamada, 2025 yılında sona erecek olan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman hedefine iki yıl gecikmeyle 2022 yılında ulaşıldığını söyledi. Bu miktarın büyük bir kısmı hibe yerine kredi şeklindeydi ve alıcı ülkeler bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyor.

Perşembe günü, İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu tarafından hazırlanan bir raporda, ülkelerin şimdi harekete geçmemesi halinde hedeflenen yıllık rakamın 2035 yılına kadar yılda en az 1.3 trilyon dolara yükselmesi gerekeceği belirtildi.

Raporda, “2030’dan önce yatırımlardaki herhangi bir eksiklik, takip eden yıllar üzerinde ek bir baskı yaratacak ve iklim istikrarına giden daha dik ve potansiyel olarak daha maliyetli bir yol oluşturacaktır” denildi.

Müzakereciler perde arkasında taslak metinler üzerinde çalışıyor, ancak şu ana kadar Birleşmiş Milletler iklim organı tarafından yayınlanan ilk aşama belgeleri masadaki çok çeşitli görüşleri yansıtıyor.

Bazı müzakereciler finansla ilgili son metnin üzerinde çalışmak için çok uzun olduğunu ve bir anlaşmayı şekillendirmek için görüşmelere başlamadan önce kısaltılmış bir versiyon beklediklerini söylediler.

2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana katkıda bulunmakla yükümlü olan pek çok Batılı hükümetin daha fazla katkıda bulunma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, herhangi bir anlaşmanın zorlu geçmesi muhtemeldir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki herhangi bir finansman anlaşmasından çekilme olasılığı ise, delegeler üzerinde gerekli fonları sağlamak için başka yollar bulma baskısını artırıyor.

Bunlar arasında, daha zengin ülkeler tarafından finanse edilen ve daha fazla kredi verebilmeleri için reform sürecinde olan Dünya Bankası gibi dünyanın çok taraflı kalkınma bankaları da yer alıyor.

En büyük on banka, iklim finansmanını 2030 yılına kadar yaklaşık %60 oranında artırarak yılda 120 milyar dolara çıkarmayı planladıklarını ve bunun en az 65 milyar dolarının da özel sektörden sağlanacağını açıkladı.

Perşembe günü Azerbaycan Bankalar Birliği Başkanı Zakir Nuriyev, ülkenin 22 bankasının Azerbaycan’ın düşük karbon ekonomisine geçişine yardımcı olacak projeleri finanse etmek için yaklaşık 1,2 milyar dolar taahhüt edeceğini söyledi.

Kavgalar damga vurdu

Pek çok küresel liderin katılmama kararı aldığı konferansa şu ana kadar birlikten çok bölünme damgasını vurdu.

Fransa İklim Bakanı Agnès Pannier-Runacher, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Fransa’yı Karayipler’deki denizaşırı topraklarda “suç işlemekle” suçlamasının ardından çarşamba günü COP29 gezisini iptal etti.

Fransa ve Azerbaycan’ın ilişkileri, Paris’in Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle uzun süredir gergin. Paris bu yıl Bakü’yü Yeni Kaledonya’daki şiddet olaylarına karışmak ve yataklık etmekle suçladı.

Avrupa Birliği iklim komiseri Wopke Hoekstra, X’te yaptığı bir paylaşımda, “İkili anlaşmazlıklar ne olursa olsun, COP tüm tarafların gelip iklim eylemi konusunda müzakere etme özgürlüğüne sahip olduğu bir yer olmalıdır” dedi.

Bu açıklama, Aliyev’in konferansta yaptığı ve ABD ile AB’yi, fosil yakıtların başlıca tüketicileri ve üreticileri olmalarına rağmen iklim değişikliği konusunda ülkelere ders vermekle ve ikiyüzlülükle suçladığı açılış konuşmasının ardından geldi.

Bu arada perşembe günü Arjantin hükümeti müzakerecilerini COP29 görüşmelerinden geri çekti.

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei daha önce küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirmişti. Kendisi de bir iklim değişikliği inkarcısı olan Trump ile bu hafta görüşecek.

Protestocular ‘iklim adaleti’ çağrısı yaptı

Bu sabah COP29 toplantısının yapıldığı salonun girişinde toplanan göstericiler, zengin ülkeleri Küresel Güney’de iklim değişikliğine uyum ve azaltım için verdikleri mali taahhütleri yerine getirmeye çağırdı.

COP29 müzakereleri devam ederken aktivistler, geçmiş emisyonları ele alan ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını derinleştirmekten kaçınan adil ve hakkaniyetli iklim finansmanına duyulan ihtiyacı vurguladı.

Aktivistler ayrıca “iklim sömürgeciliği” ve “iklim apartheid’ı” konularını vurguladılar. İklim sömürgeciliği, zengin ulusların kaynaklarını yurtdışında iklim çözümlerini uygulamak için nasıl kullandıklarını ve genellikle yerel toplulukların refahı yerine kâra öncelik verdiklerini tanımlamak için kullanılıyor. Küresel Kuzey’in Küresel Güney’de ağaçlandırma projeleri veya yenilenebilir enerji için yaptığı baskılar bazen yerli toplulukları yerlerinden ederek tarihsel eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor.

İklim apartheidi de, servet eşitsizliğinin iklim etkilerine karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini vurgulamaktadır. Kaynak zengini ülkeler iklim tehditlerine uyum sağlamak için daha iyi donanıma sahipken, toplumlarını yeniden inşa etmek ve korumak için daha az kaynağa sahip olan yoksul ülkeler iklim krizinin yükünü taşıyor. Bu eşitsizlik, Küresel Güney’de giderek daha sık ve şiddetli yoksulluğa, yerinden edilmelere ve altyapı kayıplarına yol açıyor.

Protestocular, COP29 müzakerelerinin, iklim felaketlerine uyum sağlamak veya bu felaketlerden kurtulmak için yeterli kaynağı olmayan ülkeleri desteklemek üzere “kayıp ve zarar” fonuna odaklanmasını talep ediyor. Geçen yıl bir Kayıp ve Zarar fonunun kurulması önemli bir adımdı, ancak 2033 yılına kadar ihtiyaç duyulacağı tahmin edilen 580 milyar doların çok altında, sadece yaklaşık 700 milyon dolar taahhüt edildi.

İklim adaleti savunucuları, iklim krizine yönelik bir çözümün Küresel Güney’den, yerli topluluklardan ve çevrenin ön saflardaki savunucularından gelen sesleri içermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’da ‘güvenlik garantisi karşılığında toprak tavizi’ planını tartışıyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri, Kiev ile Moskova arasında toprak tavizlerini de içerebilecek müzakerelerle savaşın sona erdirilmesi şansını sessizce değerlendirmeye başladı.

Bu bağlamda, Rusya’nın bazı tavizler vermesi ve Ukrayna’nın güçlü güvenlik garantileri alması gerekecek ki bu da ülkenin askeri gücünü artırmaya yönelik yardımların devamını zorunlu kılabilir.

The Washington Post gazetesinin Avrupa ve NATO ülkelerinden 10 mevcut ve eski diplomatla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinden bazıları, görünürde tereddütsüz destek açıklamalarına rağmen, yavaş yavaş Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için zemin hazırlamaya başladı.

Diplomatlar, Ukrayna’nın muhtemel toprak tavizlerinden söz etmenin artık eskisi kadar rahatsız edici bir konu olmadığını, artık bu durumu “barış karşılığı toprak” yerine “güvenlik karşılığı toprak” şeklinde ifade ettiklerini belirtiyor.

Batılı bir yetkili, “Bu artık kesinlikle marjinal bir fikir değil,” diyerek görüşlerin değişmeye başladığını ifade etti.

AB makamları, olası barış görüşmelerinde Ukrayna’nın konumunu güçlendirmek için askeri desteğin artırılması gerektiğini vurgularken, özellikle Donald Trump yönetiminin bir anlaşma müzakere etmeye başlaması halinde yaşanabilecek sürprizlerden kaçınmak istediklerini belirtiyorlar.

Gazeteinin kaynaklarına göre, geçen hafta Budapeşte’de AB liderlerinin katıldığı bir akşam yemeğinde Ukrayna’ya sağlanan parasal ve askeri desteğin devam etmesi gerektiği tartışıldı ve ABD’nin yardımlarını sona erdirmesi halinde Avrupa’nın nasıl finansman sağlayacağı üzerinde duruldu.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırma görevlisi ve NATO’nun eski genel sekreter yardımcılarından Camille Grand’a göre, Avrupa’da birçok kişi müzakerelerin beklenenden daha erken başlayabileceğini ve “her iki tarafın da bazı tavizler vermesini gerektireceğini” kabul ediyor.

Görüşmelere dair bilgi sahibi kaynaklara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Trump ile yaptığı 25 dakikalık görüşmede, Moskova’nın da anlamlı tavizler vermesinin şart olduğunu açıkça ifade etti.

Eski Estonya Başbakanı Kaija Kallas, Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine kabul edildiği 2015 Minsk Anlaşmaları’nın uygulanmadığını hatırlatarak basit bir barış anlaşmasının yeterli olmayacağını söyledi.

“Belki de kendimi yeterince açık ifade edemedim: Ben barıştan yanayım,” diyen Kallas, AB’nin Ukrayna’ya devrettiği savunma ve silah yardımlarındaki ‘son derece yetersiz yatırımları’ eleştirerek, “Rusya’nın son sömürgeci savaşını kaybettiği bir konumda olmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Economist: Cephede kötüleşen durum hakkındaki bilgiler Zelenskiy’den gizleniyor

Yayınlanma

The Economist‘e konuşan bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephede karşılaştığı sorunlardan haberdar edilmediğini ileri sürdü.

Kaynak, “Kendisinin sıcak bir banyoda tutulduğu bile söylenemez. Adeta bir saunada tutuluyor,” diyerek yetkililerin tüm gerekli bilgileri başkana bildirmediğine dikkat çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Ukrayna yönetimi değişikliklere hazırlanmaya başladı.

Üst düzey bir Ukraynalı yetkiliye göre, Trump’ın Ukrayna’ya sempati duyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu yeni yönetimine dahil etmeyecek olması, Kiev’de hayal kırıklığı yarattı.

The Economist’e konuşan yetkili, “Bu, çok olumsuz bir gelişme,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Trump’ın Ukrayna politikasının başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in sunduklarına benzemesinden endişe ediyor.

Söz konusu plan, Rusya ve Ukrayna birlikleri arasında mevcut temas hattında bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Kiev’in NATO’ya katılmayı reddetmesini öngörüyor.

Devlet Başkanı Zelenskiy, bu öneriyi “radikal” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirerek, bunun aslında Ukrayna’ya topraklarından vazgeçme teklifi olduğunu ifade etmişti.

Daha önce The Wall Street Journal kaynakları, Trump’ın Ukrayna’ya topraklarından feragat etmeden Rusya ile savaşı dondurmayı ve en az 20 yıl NATO’ya katılmaktan vazgeçmeyi önerebileceğini belirtmişti. Bu arada plana göre ABD, Kiev’e silah desteğini sürdürmeye devam edecek.

AFP’nin Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) verilerine dayandırarak yaptığı analize göre, Rus birlikleri ekim ayı sonu itibariyle Ukrayna topraklarının 478 kilometrekaresini ele geçirerek Mart 2022’den bu yana bir rekor kırmış durumda.

27 Ekim itibariyle Rusya ordusu, 2024 yılının ağustos ve eylül aylarına göre -sırasıyla 477 ve 459 kilometrekare- daha fazla toprak ele geçirdi.

Ayrıca Rusya ordusu, Donetsk oblastının doğusunda 300 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Şu anda Rus kuvvetleri, stratejik öneme sahip Pokrovsk kasabasından sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Trump’ın Ukrayna planı: NATO üyeliğinden vazgeçiş ve askerden arındırılmış bölge

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English