Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Diken üstünde Türkiye-Suriye ‘normalleşmesi’

Yayınlanma

Ankara ile Şam’ın ‘istihbari’ düzeyde sürdürdüğü ilişkilerin seviyesinin yükseltilebileceğine dair sinyaller terör örgütlerini harekete geçirdi. Son bir haftada Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar, bölgedeki statükonun iki ülke için de büyük tehdit olduğunu bir kez daha gösterdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Suriyeli mevkîdaşıyla görüştüğünü duyurması ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” açıklamasına MHP lideri Devlet Bahçeli’nin olumlu desteği konuşulurken sınır bölgesi, terör örgütlerinin kışkırtmalarına sahne oluyor.

Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, geçen hafta “Bağlantısızlar Toplantısı’nda, Suriye Dışişleri Bakanıyla ayaküstü kısa bir sohbet ettiğini” açıkladı, Şam’ın terörle mücadelesine destek vereceklerini söyledi ve Suriye’nin kuzeyinde Türk bayrağı yakılmasına kadar varan eylemlere neden olan şu açıklamayı yaptı: “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım.” Çavuşoğlu’ndan sonra AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” dedi ve “normalleşme” sürecine Cumhur İttifakı’nın diğer bileşeni MHP Genel Başkanı Lideri Devlet Bahçeli’den destek geldi: “Türkiye’nin Suriye konusunda attığı adımlar değerli ve isabetlidir.”

Tartışmaların odağı: İdlib

Çavuşoğlu’nun açıklamasından saatler sonra, Türkiye sınırında TSK’nın YPG ve IŞİD’den temizleyip Şam’ın terör örgütü olarak gördüğü Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’ nu yerleştirdiği ve Birleşmiş Milletler ile Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde bulunun HTŞ dahil irili ufaklı bir çok terör örgütünün barındığı bölgelerden Suriye ordusuna saldırı düzenlenmesinin yanı sıra Türkiye aleyhine de gösteriler yapıldı. Gösterilerde Türk bayrağının yakılması ve TSK gözlem noktalarının taşlanması gibi eylemler, hükümete yakın çevreler tarafından bölgede bulunmayan “YPG ve rejimin” hanesine yazıldı. Böylece yeni adı Suriye Ulusal Ordusu (SMO) olan ÖSO ve hem Rusya hem Suriye ile Türkiye’nin arasındaki en büyük sorunlardan biri olan “İdlib’deki örgütler” aklanmaya çalışıldı.

Ancak Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri yakından takip edenler biliyor ki, gösteriler söz konusu bölgelerde Türkiye aleyhine gerçekleşen ilk eylem değil. Rusya ve İran’la Astana Süreci’nde atılan çeşitli adımlardan sonra bir çok kez TSK’yı hedef alan çeşitli saldırılar yaşandı, bazılarında Türk askerleri şehit oldu. Bu bölgede TSK’ya yönelik saldırılarda, eylemi gerçekleştiren örgüt, hiç bir zaman açıklanmadı. Belki gerçekten hangi örgüt olduğu tespit edilemediğinden… Ancak sırf bu saldırılar bile, bin tane isim altında bölgede barınan örgütlerin, Suriye’nin yanı sıra “gerektiğinde” Türkiye için de büyük bir sorun teşkil ettiğini gösteriyor.

Türkiye’nin, Rusya ile imzalanan mutabakatlarla sorumluluğunu üstlendiği “terör örgütlerini ılımlı muhaliflerden ayırma” görevini yapmadığına/yapamadığına ve sittin sene bölgede varlık gösterip Suriye’nin bu bölgeleri geri almasını engelleyemeyeceğine göre, İdlib hatta Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelerdeki mevcut statükonun devamı için sürdürdüğü ısrarından vazgeçmesi gerekiyor.

Bir diğer odak: YPG

ÖSO ve onlarca terör örgütünün barındığı bölgelerde yapılan “gösteriler”den sonra dün de diğer bir terör örgütü YPG’den kışkırtma eylemleri peş peşe geldi. Suriye’nin YPG denetimindeki Ayn el-Arap (Kobani) bölgesinden Gaziantep’in Karkamış ilçesi ve Şanlıurfa’nın Birecik ilçesine saldırı düzenlendi. Karkamış’a yapılan saldırıda ölen ve yaralanan olmazken, Birecik ilçesi Çiçekalan Hudut Karakolu’na düzenlenen saldırıda bir asker şehit oldu, yaralanan dört asker ise hastaneye kaldırıldı. Bu sabah yaralı askerlerden birinin daha şehit düştüğü duyuruldu. Saldırı sonrası bölgeye takviye ekipler sevk edilirken TSK’nın “hedefleri” ateş altına aldığı açıklandı ve Milli Savunma Bakanlığı (MSB) “13 teröristin etkisiz hale getirildiğini” bilgisini paylaştı. Karkamış’ta bir camiden yapılan “Türk Ordusu birazdan terör örgütü PKK’ya operasyon düzenleyecektir. Lütfen evlerinizden çıkmayın” anonsu halkta hareketlilik yaratsa da Gaziantep Valisi Davut Gül, anonsların maksadını aştığını, rutinin dışında bir durum söz konusu olmadığını açıkladı ve “Sorumlu kamu görevlileriyle ilgili soruşturma açılmıştır” dedi.

PKK’ya yakın haber siteleri saldırı sonrası TSK’nın Haseke, Kamışlı, Tel Tamir, Münbiç ve Afrin’in bazı noktalarını vurduğunu duyurdu. İngiltere merkezi Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ise Türk uçaklarının Ayn el-Arap’ın batısında Suriye yönetimine ait bir askeri üssü hedef aldığını ve en az 11 kişinin hayatını kaybettiğini iddia etti. Suriye’nin resmi haber ajansı Sana da askeri kaynaklara dayandırdığı haberinde TSK’nın Halep kırsalındaki “saldırılarında” üç Suriye askerinin hayatını kaybettiğini, altısının da yaralandığını yazdı. Öncelikle Şam’ın resmi açıklamalarını Sana üzerinden “gayriresmi” şekilde yaptığını hatırda tutmakta fayda var. Yani Suriye askerlerinin hayatını kaybettiğini doğru kabul etmek gerekiyor.

‘Suriye ordusu YPG ile işbirliği yapıyor’ iddiası

Hatırlayalım: TSK’nın YPG’yi sınırından 30 kilometre uzaklaştırmak için 9 Ekim 2019’da başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra 22 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Soçi Mutabakatı’nı imzaladı. Mutabakatın maddelerinden biri şuydu: “Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızları, Barış Pınarı Harekât alanının dışında kalan Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafına, YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometrenin dışına çıkarılmasını temin etmek üzere girecektir.”

Nitekim mutabakattan sonra Suriye ordusu Ayn el Arap, Münbiç, Tel Tamir gibi 30 kilometre alanında kalan bölgelere Rus askeri unsurlarıyla birlikte girdi. Ancak ne YPG’nin “kazanımlarını” kolay yoldan bırakmaya niyeti vardı ne de Suriye ordusunun ABD destekli YPG ile mücadele edecek gücü. Üstelik Rusya da YPG’nin ABD’nin elinde bir silah olarak kullanılmasındansa bulunacak bir formülle Suriye yönetimine ve ordusuna eklemlenmesini istiyordu. Dolayısıyla mutabakata rağmen söz konusu bölgelerdeki YPG varlığı harekât öncesindeki gibi devam etti, Suriye ordusunun varlığı ise temsiliyet düzeyinde kaldı. Şam’ın Rusya arabuluculuğunda YPG ile oturduğu masadan anlaşma çıkmadı. Çünkü Şam, YPG’nin “özerklik” talebini “Rusya’ya rağmen” hiç bir zaman kabul etmedi. “Rusya’ya rağmen”in anlamı, Rusya’nın YPG’ye özerklik için ısrar etmesinden değil, YPG’nin statüsü ile çok da ilgilenmediğinden… En başta da belirttiğim gibi Rusya’nın esas amacı ABD’nin Suriye’deki “tek silahını” elinden almak.

YPG ile tek başına mücadele edemeyeceğini bilen Şam da bugüne kadar TSK’nın YPG’yi hedef alan tüm harekâtlarından YPG’yi silah bırakmaya zorlamak için faydalandı. Türkiye’nin bölgeye yeni bir harekât düzenleyeceği sinyallerini vermesinden sonra da “bölgeye gelmek için” örgüte silah bırakmayı kabul ettiremedi belki ama YPG denetimindeki bölgelere Suriye bayrağı ve devlet kurumlarına Esad fotoğrafları asılmasını istedi.

Böyle bir ortamda üstelik Türkiye, YPG ile mücadele konusunda Şam ile aynı noktada olduğunu resmi ağızdan açıklamasına ve ilişkilerde vites yükseltme niyetinin beyanına rağmen neden Suriye ordusunu vurdu?

Türkiye’nin olası iki mesajı

Öncelikle Türkiye resmi olarak Suriye ordusunu vurduğunu duyurmadı. Ancak “yanlışlıkla” vurmuş olma ihtimali de sıfıra yakın. Bu tabloda YPG ile birlikte Suriye ordusunun da hedef alınmasının iki amacı olabilir. Birincisi, Suriye ile normalleşme adımı, İdlib ve TSK’nın IŞİD ve YPG’den temizlediği bölgelerde varlık gösteren Ankara’ya yakın “ılımlı muhalefet”te çok büyük tepkiye yol açtı. Türkiye eğitip donattığı unsurların “elinden kayıp gitmesini” istemiyor. Çünkü böyle bir senaryo, sınırda çok daha büyük tehditlere yol açma tehlikesi taşıyor. Çavuşoğlu’nun tartışma yaratan açıklamasından sonra “ılımlı muhalefetle” içli dışlı olan düşünce kuruluşlarındaki analizcilerin “Bütün kazanımlarımızı kaybederiz” diye feryat etmesi bundan. Ankara, Suriye’yi hedef alarak “ılımlı muhalefetteki” tepkiyi dindirmek en azından hafifletmek istemiş olabilir.

İkincisi mesaj ise bölgede yeni bir Türk operasyonuna karşı çıkan ve mücadele edeceğini ilan eden Şam yönetimine: “Bölge sizin denetiminizdeyse bu bölgeden bana yönelecek saldırılardan siz sorumlusunuz. Eğer değilse operasyona itiraz etmeyin.”

Suriye şimdilik, en azından resmi olarak Türkiye’ye karşılık vermedi ama bu “mesajın” normalleşme sürecine Şam nezdinde katkı yapması mümkün değil. YPG’nin çatı örgütü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Medya Sorumlusu Ferhad Şami’nin yaşananlarla ilgili açıklaması kışkırtmanın şimdilik hedefine ulaşmadığını gösteriyor: “…. Şam hükümetinin bombardıman altındaki yerlerde bulunması, Türk devletinin saldırılarını engellemedi. Şam hükümeti, bu saldırılara karşılık vermede kararsız. Bu saldırılar, işgalci Türk devletinin Şam hükümetiyle yaptığı istihbarat görüşmelerinin olduğu bir süreçte yaşanıyor. Bu yüzden bu bir şüphe yaratıyor ve kafalarda soru işaretlerine yol açıyor.”

Yaşananlar gösterdi ki…

İki ülkenin diplomatik ilişkileri ne zaman kurabileceği muamma. Ama bilinen ve bir kez daha görünen gerçek şu: İdlib’deki statüko ve YPG’nin devletleşme süreci Türkiye ve Suriye’nin güvenliğine büyük tehdit oluşturuyor. İdlib ve YPG kaynaklı tehditler ortadan kaldırılmadıkça da Türkiye-Suriye ilişkileri diken üstünde olmaya devam edecek. Ayrıca iki ülke için de hayati olan sorunun çözümü, tehditten aynı derecede etkilenmeyecek Moskova ya da Tahran’da değil. Ufukta Ankara ve Şam’ın anlaşması dışında ikinci bir çözüm seçeneği görünmüyor.

 

 

 

DİPLOMASİ

Çin ve Rusya, Japon Denizi’nde ABD ve böledeki müttefiklerine karşı güç gösterisi yapıyor

Yayınlanma

Çin donanması bu ayın başlarında Japon Denizi ya da Doğu Denizi’nde Rusya ile arka arkaya tatbikatlar düzenledi. Analistlere göre bu tatbikatlar Pekin ve Moskova’nın ABD ve bölgedeki müttefiklerinin koordinasyonuna karşı koyma kabiliyetlerinin arttığını gösteriyor.

Çin Devlet medyasına göre, Çin ve Rus kuvvetleri 11-15 Eylül tarihleri arasında ortak bir canlı ateş deniz tatbikatı olan “Kuzey/Etkileşim-2024” tatbikatının ilk aşamasını gerçekleştirdi.

Aralarında güdümlü füze destroyeri Xining’in de bulunduğu bir Halk Kurtuluş Ordusu deniz filosu, bu ayın sonunda Okhotsk Denizi’nde gerçekleştirilecek tatbikatın ikinci aşaması öncesinde çarşamba günü Rusya’nın Uzak Doğu’sundaki bir askeri limanı ziyaret etti. İki donanma ayrıca tatbikat kapsamında Pasifik Okyanusu’nun kuzeyinde beşinci ortak deniz devriyesini gerçekleştirecek.

China Military Online’a göre tatbikatın ilk aşaması, “iki tarafın taktik komuta koordinasyonunu ve ortak operasyonel yeteneklerini incelemeyi” amaçlayan hava birliklerinden gelen verileri kullanarak simüle edilmiş füze saldırılarını içeriyordu.

Çin Savunma Bakanlığı tatbikatın amacının “Çin ve Rus orduları arasındaki stratejik koordinasyon seviyesini derinleştirmek ve güvenlik tehditlerine ortak yanıt verme kabiliyetlerini artırmak” olduğunu söyledi.

Yılda on ortak tatbikat

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin verilerine göre Çin ve Rusya son on yılda askeri tatbikatlarını artırarak yılda 10’a kadar ortak tatbikat düzenledi. İki taraf 2014’ten önce yılda en fazla dört tatbikat yapıyor, bazı yıllarda ise hiç yapmıyordu.

Son iki tatbikat da dâhil olmak üzere Çin ve Rusya bu yıl şimdiye kadar dokuz ortak tatbikat gerçekleştirdi. Temmuz ayında Pekin’in Güneydoğu Asyalı komşularıyla çeşitli toprak ve deniz ihtilaflarının bulunduğu Güney Çin Denizi’nde ortak bir deniz tatbikatı olan “Joint Sea-2024” de bu iki ülkenin diğer faaliyetleri arasında yer aldı.

Aynı ayın ilerleyen günlerinde Çin ve Rus bombardıman uçakları Alaska üzerindeki hava savunma tanımlama bölgesine girdi. Uçakların önü Amerikan ve Kanada savaş uçakları tarafından kesildi.

Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü’nde kıdemli bir analist olan Malcolm Davis, Çin ve Rusya arasındaki askeri tatbikatların “Moskova ve Pekin arasındaki ‘sınır tanımayan’ ortaklığın öneminin bir göstergesi” olduğunu ve bu ilişkilerin “askeri bir ittifak niteliği” kazandığını gösterdiğini söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Davis, “Çin ve Rusya bu askeri tatbikatları gerçekleştirerek ABD, Japonya ve Güney Kore’nin yanı sıra Avustralya’ya da ABD’nin bölgedeki varlığını ve etkisini zayıflatma ve büyük bir kriz durumunda ABD ve müttefik kuvvetlerini risk altında tutma istek ve kabiliyetlerini göstermiş oluyorlar” dedi.

Japonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olarak görev yapan Stephen Nagy, hem Pekin hem de Moskova’nın Washington’a işbirliğini tırmandırma ve ABD ile müttefiklerinin bölgedeki stratejik konumunu zorlaştırma kabiliyetleri konusunda “bir mesaj gönderdiklerini” söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Nagy, “Rusya, Ukrayna ile tam ölçekli bir savaşa girebileceğini [ve] aynı zamanda Hint-Pasifik’te önemli bir varlığa sahip olabileceğini göstermek istiyor” dedi.

“Öte yandan Çin de ABD’ye Filipinler, Japonya, Avustralya ve bölgedeki diğer ortaklarıyla ilişkilerini güçlendirmeye devam ederken Rusya, potansiyel olarak Kuzey Kore ve İran gibi benzer düşünen devletlerle de askeri ortaklıklarını güçlendirebileceğini göstermek istiyor” diye ekledi.

ABD ve müttefikleri ile bölgede rekabet

Bu ayki tatbikatların her ikisi de Japon Denizi’nde gerçekleştirildi ve Rusya’nın Uzak Doğu’sunu Doğu Çin Denizi’ne bağlayan su yolunun artan stratejik önemini vurguladı. Japon Denizi Rusya, Kuzey Kore ve ABD’nin iki müttefiki Güney Kore ve Japonya ile çevrili.

Japon Denizi yakınlarındaki su yolları ayrıca ABD ve müttefikleri arasında birçok ortak askeri tatbikata sahne oldu.

Haziran ayında Seul, Tokyo ve Washington, ABD Donanması’na ait USS Theodore Roosevelt uçak gemisinin Güney Kore’deki Busan’ı ziyaretini de içeren “Freedom Edge” adlı ilk üçlü çok alanlı tatbikatlarını gerçekleştirdiler.

ABD, Güney Kore ve Japonya geçen yıl Camp David’de gerçekleştirdikleri üçlü zirveden bu yana askeri bağlarını güçlendirdiler ve üçlü tatbikatları düzenli hale getirme sözü verdiler.

Çin ve Rusya’nın tatbikat motivasyonları farklı

Singapur’daki S. Rajaratnam Uluslararası Çalışmalar Okulu’nda kıdemli bir araştırmacı olan Collin Koh, Japon Denizi’ndeki ortak tatbikatların stratejik motivasyonlarının ve öneminin Çin ve Rusya için “aslında farklı olabileceğini” söyledi.

Moskova için Batı ile yaşanan son gerilimlerin nükleer caydırıcılığa ve Rusya’nın Uzak Doğusundaki stratejik varlıkların korunmasına yeniden vurgu yaptığını söyledi.

Koh, Çin için ise Japon Denizi’nde deneyim kazanmanın, Tayvan Boğazı da dahil olmak üzere bölgedeki potansiyel çatışmalar durumunda PLA’yı ABD, Güney Kore ve Japonya arasındaki askeri işbirliğine karşı koymaya hazırlayabileceğini söyledi.

“Bir Tayvan Boğazı çatışması durumunda Japon Denizi, Doğu Çin Denizi, kesinlikle bitişik harekat alanının bir parçasıdır. Dolayısıyla Çin için bu bölgeye alışmak ve aşina olmak gereklidir” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Biden Quad liderlerini son kez evinde ağırlayacak, gündem Hint-Pasifik

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden, bu hafta sonu Quad Dörtlüsünün liderlerini Wilmington, Delaware’deki kişisel evine davet etti.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Nikkei Asia’ya yaptığı açıklamada Biden’ın Japonya Başbakanı Fumio Kishida, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile evinde ikili görüşmeler yapacağını doğruladı.

İkili görüşmeleri ilk olarak haberleştiren NBC News, resmi dörtlü toplantı ve akşam yemeğinin cumartesi günü Biden’ın lisesi Archmere Academy’de yapılacağını söyledi.

Ulusal Güvenlik Konseyi Doğu Asya ve Okyanusya kıdemli direktörü Mira Rapp-Hooper perşembe günü gazetecilere yaptığı açıklamada dörtlü güvenlik diyaloğu Quad’ın kurumsallaştırılmasıyla ilgili duyurular yapılacağını söyledi.

“Dörtlü’nün sadece bir yönetimin ya da bir ülkenin girişimi olmadığına, uzun vadede devam edecek bir girişim olduğuna dair işaretler göreceksiniz” dedi.

Ayrıca Dörtlü liderlerinin tartışmanın “büyük bir bölümünü” Dörtlü’nün bundan sonra nereye yönelmesi gerektiği konusunda harcayacaklarını söyledi. Örneğin, “Hint Okyanusu’nda daha geniş kapsamlı işbirliği kesinlikle yeni bir bölümde görmeyi beklediğimiz bir şey” dedi.

ABD ve Hindistan, Hint Okyanusu konusunda ilk diyaloğu gerçekleştirecek

Dışişleri Bakan Yardımcısı Kurt Campbell çarşamba günü Kongre’ye yaptığı açıklamada ABD ve Hindistan’ın yakında Hint Okyanusu konusunda bir diyalog başlatacağını söyledi.

Biden, 2021 yılında Quad grubunu lider seviyesine yükselten ilk ABD başkanı oldu. Bu zirve, Biden dönemindeki altıncı Dörtlü zirve ve liderlerin dördüncü kez bir araya gelişi olacak.

Rapp-Hooper, “Bu gruplaşma eşi benzeri görülmemiş bir stratejik uyum derecesine ulaştı ve Hint Pasifik’e büyük ölçekte somut faydalar sağlıyor” dedi.

“Başkan, Dörtlü’nün önde gelen bir bölgesel gruplaşma haline gelmesinden gurur duyuyor ve Dörtlü ortaklarıyla birlikte, en azından önümüzdeki birkaç yıl için önceliğin Dörtlü’yü kurumsallaştırmaya ve Hint-Pasifik’te güçlü bir şekilde kök salmasını sağlamaya odaklanması gerektiği konusunda hemfikir” dedi.

Japonya’nın bir sonraki lider kim olursa olsun Dörtlü’ye bağlı kalacağına olan inancını dile getirdi.

Bu yılki yıllık Dörtlü’ye başlangıçta Hindistan’ın ev sahipliği yapması planlanmıştı. Ancak Rapp-Hooper, Biden’ın yeniden seçilmemeye karar vermesinin ardından Modi’nin ev sahipliğini “nezaketle değiştirmeyi kabul ettiğini” söyledi. Bu sayede Biden kendi memleketinde son bir Dörtlü’ye ev sahipliği yaparken Hindistan da gelecek yıl ABD ve Japonya’nın yeni liderlerini ağırlayabilecek.

Rapp-Hooper, “her Dörtlü zirvenin önemli bir kısmı her zaman Hint Pasifik’in stratejik konularını tartışmakla geçer” dedi.

Liderlerin Güney Çin Denizi’ndeki Çin-Filipinler geriliminin yanı sıra Kuzey Kore’nin Rusya ile işbirliğini de derinlemesine ele alacaklarını söyledi.

Biden’ın engellemeye karar verdiği bildirilen Nippon Steel’in U.S. Steel’i satın alması konusunda ise Rapp-Hooper şunları söyledi: “ABD-Japonya ittifakının durumuna ve bu ilişkiye çok ama çok güveniyoruz ve verimli görüşmeler yapmayı dört gözle bekliyoruz.”

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Sırbistan ile Kosova arasındaki gerilim tekrar artıyor

Yayınlanma

Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin kendisini “mantıksızlık”, “çaresizlik” ve “yeni çatışmalar için agresif bir kampanya” yürütmekle suçlamasının ardından Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić POLITICO’ya verdiği bir mülakatta yanıt verdi.

Vučić, “Eğer mantıksızlık ve saldırganlık demokratik seçimlere sahip olmaksa… Tamam, ona çok teşekkürler,” dedi.

Yeni söz düellosu, Sırp liderin bu hafta Kosova’nın kuzeyinde 2023 yılında Sırp toplumunun büyük ölçüde oylamayı boykot etmesiyle alevlenen gerilimi azaltmak için yeni belediye seçimleri yapılması çağrısının ardından geldi.

Etnik Sırplar Priştine’ye karşı memnuniyetsizliklerini ifade etmek istemiş ve belediye seçimlerini boykot etmişlerdi. Seçmenlerin yüzde 3’ünden biraz fazlasını temsil eden etnik Arnavut adaylar seçimleri kazanınca gerilim yükselmişti.

Kurti, kazananları göreve gelmeye teşvik edip onları korumak için özel polis birimleri gönderince kriz patlak vermişti.

Anlaşmazlığın başlamasından sonra, geçen eylül ayında ülkenin kuzey kesiminde çıkan silahlı çatışmalarda bir polis ve üç Sırp öldürüldü. Ayrıca, iki tarafı birbirinden uzak tutmaya çalışırken meydana gelen protestolarda onlarca NATO askeri yaralandı.

Kosova hükümeti, sorunlu bölgelerdeki polis baskınları sırasında bulunan makineli tüfekler, havan topları ve tanksavar el bombaları da dahil olmak üzere yüzlerce silaha el koydu.

AB’nin arabuluculuğu başarısız oldu

Çatışmayı yatıştırmak için defalarca girişimde bulunulmasına rağmen Avrupa Birliği yetersiz kaldı. Bu hafta AB müzakerecileri, tarafları Brüksel’de, bloğun çatışmayla ilgilenen özel temsilcisi eski Slovak Dışişleri Bakanı Miroslav Lajčák’ın da katılacağı üçlü bir toplantı için bir araya getirmeye çalıştı fakat taraflar bunu reddetti.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen perşembe günü Balkan liderlerini AB büyüme gündemini ve bölgenin Avrupa tek pazarına entegrasyonunu görüşmek üzere Brüksel’de bir çalışma yemeğine davet etti. Kurti ve Vučić yemeğe katılmalarına rağmen konuşmadılar.

Vučić gezi öncesinde POLITICO’ya yaptığı açıklamada, “Hiçbir ilişkimiz yok,” dedi.

Kurti, yerel Sırp kurumlarını polis zoruyla kapatıyor

Vučić, gerilimi körüklemekle ilgilenmediği konusunda ısrar etti. Sırp lider, “Kurti karşıtı bir kampanyaya ya da herhangi birine karşı bir karalama kampanyasına katılmak istemiyorum,” dedi ve Kosova liderliğinin “kendisine takıntılı göründüğünü” sözlerine ekledi.

Sırbistan, Kosova’da yaşayan Sırpları özellikle sağlık ve eğitim alanlarında mali olarak desteklemeye devam ediyor.

Geçtiğimiz ay boyunca Kurti hükümeti, Kuzey Mitrovica, Zubin Potok ve Leposaviç gibi çoğunluğu Sırp olan yaklaşık 80.000 nüfuslu kasabalardaki yerel Sırp kurumlarının bulunduğu binaları kapatmak ve devralmak üzere polis güçlerini gönderdi.

Belgrad’dan “etnik temizlik” suçlaması

Priştine’nin son hamleleri protestolara ve Kosova hükümetinin Sırpları çoğunluğu oluşturdukları bölgelerden “etnik olarak temizlemeye” kararlı olduğu iddialarına neden oldu.

Kurti defalarca, kendisine ülke topraklarının tamamı üzerinde yetki veren Kosova anayasasını uyguladığı konusunda ısrar etti.

Sırbistan, Kosova’nın Sırp azınlığı temsil eden siyasi bir organ olan Sırp Belediyeler Birliğinin kurulmasına yönelik Nisan 2013 Brüksel anlaşmasındaki taahhüt de dahil olmak üzere Kosova’nın mevcut anlaşmalara uymasında ısrar ediyor.

Buna karşılık Kosova hükümeti, ülkenin Sırpların çoğunlukta olduğu kuzeyine açılan ve NATO tarafından korunan İbar Nehri köprüsünün yeniden açılmasını talep etti.

Vučić: AB ve ABD bizimle aynı fikirde

Her iki taraf da Brüksel ziyaretleri sırasında NATO yetkilileriyle ayrı ayrı görüşecek.

Vučić Kosova’nın görüşmelerde ilerleme kaydedilmesini engellediğini iddia ediyor.

POLITICO’ya verdiği demeçte, “Brüksel’deki insanlar ilerlemeyi hangi tarafın engellediğini görseler de bunu asla kamuoyu önünde söylemezler. AB ve Amerikalılar da bizimle aynı fikirde,” iddiasında bulundu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English