Bizi Takip Edin

ASYA

AUKUS planları Çin’i mi endişelendirmeli yoksa Avustralya’yı mı?

Yayınlanma

Asya ve Pasifik güvenlik işlerinden sorumlu ABD Savunma Bakan Yardımcısına eski günlük istihbarat brifingleri veren, Rand Corporation’da kıdemli savunma analisti Derek Grossman, Foreign Policy’de yazdığı makalede, Çin’in Asya ülkelerinin AUKUS’a meyli konusunda endişelenmesi gerektiğini söylerken, Asya ülkelerinin Avustralya’nın nükleer denizaltı planına destek verdiğini öne sürüyor.

ABD, İngiltere ve Avustralya, geçen ay, Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki etkisine karşı koymayı amaçlayan yeni bir nükleer enerjili denizaltı filosu oluşturma planlarının ayrıntılarını açıklamıştı.

Plana göre, Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri’nden en az üç ve muhtemelen beş Virginia sınıfı nükleer enerjili denizaltı satın alacak ve sonunda, İngiltere ile birlikte, üç ülke tarafından ortaklaşa geliştirilen yeni bir nükleer enerjili denizaltı sınıfı konuşlandıracak.

Böylece Avustralya, Birleşik Krallık’tan sonra Washington’ın nükleer tahrik teknolojisini alan ikinci ülke olacak. Ayrıca, AUKUS’un ardından Avustralya, “nükleer güce” ulaşmadan önce nükleer denizaltılara kavuşacak ilk ülke olarak kayıtlara geçecek.

Yeni denizaltılar, ülkenin mevcut dizel motorlu filosundan daha uzak ve daha hızlı hareket edebilecek ve böylece Avustralya ilk kez “düşmanlara karşı” uzun menzilli saldırılar gerçekleştirebilecek.

Canberra’ya 30 yılda 368 milyar A$’a (245 milyar $) mal olacak bu plan, Avustralya’nın savunma harcamalarını, tam da NATO direktiflerine uygun şekilde, GSYİH’nın yüzde 2,5’ine çıkaracak.

Çin, bu planın ciddi nükleer silahlanma riski oluşturduğunu ve bölgede barış ve istikrarı bozacağını söyleyerek tepki göstermişti.

Sonraki adımlar: Nükleer kapasiteli bombardıman uçakları ve hipersonik füzeler

Derek Grossman, denizaltı planının, üç ülke arasında Çin’e karşı koymayı amaçlayan derinleşen güvenlik işbirliğinin sadece bir parçası olduğunu söylüyor. Grossman’a göre, sonraki adımlar ise, ABD’nin stratejik bombardıman uçakları gibi nükleer kapasiteli platformlarını Avustralya’da kurmanın yanı sıra hipersonik füzeler, siber operasyonlar, kuantum hesaplama ve diğer alanlarda işbirliğini içerebilir.

Tüm bunların AUKUS’u bölgesel askeri denge açısından; Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD’yi birleştiren Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) veya Avustralya, İngiltere, Malezya, Yeni Zelanda ve Singapur arasındaki Beşli Güç Savunma Düzenlemesi dahil diğer gruplaşmalardan daha önemli kıldığını söyleyen Grossman, şu ifadeleri kullanıyor:

“AUKUS, gelecekteki potansiyel bir çatışmada Çin’i caydırmak ve gerekirse yenmek için katılımcıların askeri yeteneklerinin birlikte çalışabilirliğini modernleştirmeye ve geliştirmeye odaklandığı için gerçekten benzersizdir.”

‘Asya ülkeleri olumsuz tepki vermedi’

Grossman yazısında aynı zamanda, AUKUS kapsamında duyurulan anlaşmayla ilgili Çin dışında diğer Asya ülkelerinin olumsuz tepki vermediğini iddia ediyor.

Başta Güneydoğu Asya olmak üzere bazı ülkelerin nükleer yayılma potansiyelinden endişe duysa da, çoğu Hint-Pasifik ülkesinin AUKUS’u desteklediğini veya alenen karşı çıkmaktan kaçındığını söyleyen Grossman, buna gerekçe olarak da “Çin’in askeri yığınağı, artan gücü ve bölgedeki niyetleri hakkında” yaygın ve çeşitli endişeleri işaret ediyor.

Bu durumun, AUKUS’un “barış zamanı caydırıcılık amacıyla ek müttefikler ve ortaklar bağlama yeteneği” için iyiye işaret olduğu yorumunu yapıyor.

Grossman, AUKUS’u destekleyen ülkelerin başında ise, yeni savunma planlarını tamamen ABD ile uyumlulaştırmayı amaçlayan ve Çin’i “benzeri görülmemiş en büyük stratejik zorluk” olarak tanımlayan Japonya’yı örnek gösteriyor.

Grossman, ABD’nin bir diğer kritik müttefiki Güney Kore’nin ise AUKUS’la resmi olarak pek ilgilenmediğini söylüyor. Bunun sebebinin ise Kuzey Kore ile meşgul olan Seul yönetiminin Washington ile Pekin arasında hassas bir denge sağlamaya çalışması olarak sunuyor. Ancak yine de Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol’un Çin’in bölgedeki iddialılığından rahatsız olduğunu ekliyor.

2021’de bir seçim adayı olarak AUKUS hakkında ne düşündüğü sorulduğunda Yoon’un, “Seul’ün Avustralya’ya giden nükleer enerjiyle çalışan denizaltılara ihtiyacı olmadığını” söylediğini hatırlatan Grossman, diğer yandan Kuzey Kore’den atılan balistik füze denemeleri düşünüldüğünde Yoon’un fikrini değiştirebileceği yorumunu yapıyor.

Grossman, AUKUS’u benimseyen bir diğer taraf olarak, sanki şaşılacak bir şeymiş gibi, Tayvan’ı örnek gösteriyor.

Savunma analisti, Güneydoğu Asya’da AUKUS’un daha tartışmalı olduğunu yazısına eklese de, “Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki ve başka yerlerdeki tecavüzlerine rağmen, neredeyse tüm ülkeler anlaşmayı ne onaylayarak ne de kınayarak büyük güç rekabetinin dışında kalmaya çalışıyor” ifadesiyle olumsuz bir yargı bildiriyor. Grossman, bölgenin tek güçlü AUKUS destekçisinin ise, tartışmalı Güney Çin Denizi’nde “her gün Çin baskısıyla karşı karşıya olan bir başka ABD müttefiki Filipinler” olduğunu öne sürüyor.

Grossman’ın iddialarının aksine Asya ülkeleri endişeli

Ancak Derek Grossman’ın iddia ettiğinin aksine, Japonya gibi coşkulu bir ABD müttefiki dışında, çoğu Asya ülkesi AUKUS planlarının bölgeyi nükleer tehlikeye sokacağı konusunda endişelerini dile getirdiler.

Hatta Grossman’ın iddia ettiğinin aksine Filipinler, AUKUS planlarını “güçlü bir şekilde” desteklemediği gibi, AUKUS ortaklarını “nükleer denizaltılar için güvenlik standartları uygulamaya” çağırdı.

Manila’dan yapılan açıklamada, AUKUS programı kapsamındaki ortaklar, “faaliyetlerinin ilgili uluslararası nükleer koruma önlemlerine ve nükleer silahların yayılmasını önleme standartlarına uymasını sağlamak için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile işbirliği yapmalıdır” denildi.

Bu açıklama, Manila’nın da özellikle nükleer tehdit konusunda endişe taşıdığını gösteriyor.

Güneydoğu Asya ülkelerinin çoğu, Avustralya’nın AUKUS kapsamında ABD ve İngiltere öncülüğünde elde edeceği nükleer güdümlü denizaltılarının ağırlıklı olarak kendi bölgelerinde, özellikle Güney Çin Denizi’nde faaliyet gösterebileceğinden endişe duyuyor.

Ayrıca anlaşmanın, diğer devletler tarafından yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyumu uluslararası gözetimden gizlemek için kullanılabilecek tehlikeli bir emsal oluşturabileceğinden endişe ediliyor.

‘Yeni kitle imha silahları riskini artırır’

Malezya ve Endonezya, nükleer silahların yayılması riskinden endişelerini dile getirirken, Jakarta nükleer teknolojiyi güçlü denizaltılarla paylaşmanın yeni kitle imha silahları riskini artırabileceğini belirtmişti. Vietnam ve Tayland da bu endişeleri paylaşmıştı.

Endonezya Dışişleri Bakanlığı, Avustralya’nın “NPT ve UAEA güvenceleri kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmede tutarlı kalmasını” ve “etkili, şeffaf ve ayrımcı olmayan bir doğrulama mekanizması” geliştirmesini beklediğini söylemişti.

Malezya Dışişleri Bakanlığı bölgede olası bir “silahlanma yarışı” konusunda uyarıda bulunurken, devletleri her türlü provokasyondan kaçınmaya çağırmıştı.

Kamboçya Başbakanı Samdech Techo Hun Sen de AUKUS ittifakıyla ilgili endişelerini dile getirmişti.

Hun Sen, Phnom Penh’deki Build Bright Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Diğer ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) ülkeleriyle düşünüyoruz. Ayrıca endişelerimizi de ifade ediyoruz. Nükleer (silah) olmadığını iddia ediyorlar ama nükleer varsa nasıl olacak” ifadelerini kullanmıştı.

ASEAN’ın nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge olduğunu söyleyen Hun Sen, büyük ülkeleri güçlerini “küçük ülkeleri suistimal etmek için kullanmamaya” çağırmıştı.

Birleşmiş Milletler nükleer gözlemcisi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) da, üç devleti koruma önlemlerini uygulamaya ve küresel nükleer silahların yayılmasının önlenmesine bağlı kalmaya çağırmıştı.

Grossman’ın iddia ettiğinin aksine, ciddi nükleer riskler barındıran ve bölgedeki silahlanma yarışını artırma potansiyeli olan AUKUS anlaşması konusunda tek endişe etmesi gereken Çin değil, bundan daha büyük zarar görme ihtimalleri olan bölge ülkeleri… Hatta bizzat Avustralya’nın kendisi.

Eski Avustralya Başbakanı: En kötü uluslararası karar

Nitekim bu karar Avustralya içinde de tartışma yarattı. Eski Avustralya Başbakanı (1991-1996) Paul Keating, AUKUS kapsamındaki anlaşmayı, 1. Dünya Savaşı’ndaki zorunlu askerlik kararından bu yana bir İşçi Partisi hükümetince verilen “en kötü uluslararası karar” olarak tanımlamıştı.

Başbakan Anthony Albanese’i, ABD’nin Çin’i çevreleme planlarının parçası olmakla suçlayan Keating, anlaşmanın gereksiz yere Çin’i hedef aldığını söyleyerek, “ölümcül sonuçlar” doğurabileceği uyarısında bulunmuştu.

‘Artık ABD’ye çok daha fazla borçlu olacağız’

Avustralyalı gazeteci David Speers, ülkede pek çok analist ve siyasetçinin, Avustralya’nın neden Güney Çin Denizi’nde aylarca gizlenen nükleer enerjili denizaltılara sahip olma yeteneğine ihtiyaç duyduğunu merak ettiğini ve ülkenin artık ABD’ye çok daha fazla borçlu olacağından endişe ettiğini yazmıştı.

Avustralya nükleer çöplüğe mi dönüşecek?

Avustralya’nın ulusal yayın kuruluşlarından The ABC’nin politika editörü Andrew Probyn de, AUKUS ile ülkeye yerleşecek nükleer varlıkla ilgili endişelerini şöyle dile getirmişti:

AUKUS anlaşması uyarınca Avustralya, ABD’den AUKUS denizaltıları için ‘mühürlü nükleer reaktörler’ alacak, ancak bunların imhasından sorumlu olacak. Bu, ülkenin jeolojik olarak istikrarlı bir bölümünde bir yerde dev bir çukur kazmak ve reaktörleri potansiyel olarak binlerce yıl orada bırakmak anlamına geliyor.

Marles, bunun ‘şimdiki veya gelecekteki’ savunma topraklarında olacağını söylüyor, bu da nükleer çöplüğün İngilizlerin nükleer testler yaptığı Güney Avustralya’nın Woomera Yasak Bölgesi’nde değil, İngiliz Milletler Topluluğu tarafından satın alınan topraklarda olabileceği anlamına geliyor.

Kullanılmış nükleer reaktörler için uzun vadeli bir depo belirlemek dikenli bir siyasi mesele olacaktır. Avustralya için nükleer çağ başladı.”

ASYA

Çin’in en üst düzey yasama organı 4-8 Kasım’da mali gündemle toplanacak

Yayınlanma

Çin’in en üst düzey yasama organı 4-8 Kasım tarihleri arasında dünyanın ikinci büyük ekonomisinin karşı karşıya olduğu geniş bir yelpazedeki sorunları görüşmek üzere bir toplantı düzenleyecek.

Bu karar Ulusal Halk Kongresi (NPC) Daimi Komitesi Başkanı Zhao Leji başkanlığında cuma günü yapılan toplantıda açıklandı.

Resmi Xinhua Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, NPC Daimi Komitesi’nin iki ayda bir yaptığı toplantıda Devlet Konseyi’nin mali çalışmalarla ilgili raporu gözden geçirilecek.

NPC Daimi Komitesi toplantısı, piyasanın ülkenin ekonomik teşvik planlarındaki son gelişmeler hakkında yeni bilgileri merakla beklediği bir ortamda gerçekleşecek.

Toplantının gündeminde ülkenin mali çalışmaları üzerine bir tartışma ve bazı yasa revizyonlarının gözden geçirilmesi yer alıyor.

Resmi açıklamada şu ana kadar ne maliye bakanlığı ne de bütçe planlarıyla ilgili herhangi bir tasarıdan bahsedilmedi. Ancak geçen yıl bütçe açığını yıl ortasında artırmaya yönelik önceki bir karar ancak milletvekilleri onayladıktan sonra açıklandı. Oylama toplantının son gününde yapılacak ve ayrıntılar daha sonra devlet medyası tarafından açıklanacak.

Çin’in ekonomik büyümesi eylül ayındaki geçici iyileşme işaretlerine rağmen üçüncü çeyrekte yavaşladı. Ekonomi temmuz-eylül döneminde bir önceki yıla göre %4,6 oranında büyüyerek Mart 2023’ten bu yana en yavaş hızına ulaştı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, ekonominin %5 civarındaki yıllık büyüme hedefine ulaşmasına yardımcı olmak için yetkilileri yılın geri kalanında “her türlü çabayı göstermeye” çağırdı.

Politika yapıcıların eylül sonundan bu yana faiz oranlarını düşürmek ve emlak ve hisse senedi piyasalarına desteği artırmak gibi önlemler açıklaması tarihi bir hisse senedi rallisine yol açtı. Ancak yatırımcılar hükümetin hamlelerini yeterince güçlü bulmadı.

Bloomberg News daha önce Çin’in, ekonomiyi canlandırmak ve ülkenin finansal riskleri azaltmasına yardımcı olmak için çok yönlü bir planın parçası olarak, yerel yönetimlerin 2027 yılına kadar 6 trilyon yuan (853 milyar $) kadar tahvil ihraç etmelerine izin vermeyi düşündüğünü bildirdi.

Okumaya Devam Et

ASYA

Xi’nin küresel mali reform çağrısı Batı’ya ve Küresel Güney’e mesaj

Yayınlanma

Analistler, Çin’in Batı’nın egemenliğindeki Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nda daha fazla söz hakkı elde etme konusunda yavaş ilerlediğine işaret ederken, Küresel Güney ülkelerine yönelen Pekin’in çok taraflı finansal mimaride daha büyük bir rol üstlenme çağrısını giderek daha yüksek sesle dile getirdiğini söylüyor.

Bu değerlendirmeler, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in çarşamba günü Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS zirvesinde yaptığı “uluslararası finans sistemini küresel ekonomik manzaradaki değişiklikleri daha iyi yansıtacak şekilde ileriye götürmek” için önemli gelişmekte olan piyasaların çabalarını bir araya getirmeye çağırdığı konuşmasıyla desteklendi.

Konuşma aynı zamanda, küresel ekonominin durumu, kamu borcu ve finansal riskleri tartışmak üzere dünyanın dört bir yanından yüzlerce yetkiliyi Washington’a getiren yıllık toplantılarını bu hafta düzenleyen Dünya Bankası ve IMF’ye de güçlü bir mesaj gönderdi.

Dünya gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %17’sini oluşturan ve her yıl küresel büyümenin yaklaşık %30’una katkıda bulunan Çin’in, genellikle bu iki kilit kurumda yeterince temsil edilmediği düşünülüyor. Örneğin IMF’deki oy gücü, Japonya’nın %6.14 ve ABD’nin %16.49’una kıyasla şu anda %6.08’dir.

“[Çin’in oy gücünün] artması muhtemel. Ancak bu durumu çok ciddiye almamalıyız,” diyen Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Chen Fengying, Çin’e liderlik rolü verilmeyecek bazı kurumlar olduğunu söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Chen, Washington’un ayrışma girişimlerine ve jeopolitik gerilimlere atıfta bulunarak “Küresel ortam muazzam değişikliklere uğradı” dedi ve ekledi: “Öyleyse neden gelecekteki kalkınma için Küresel Güney ülkelerini kucaklamayalım?”

Chen özellikle Afrika, Güney Asya, Orta Doğu ve Orta Asya’daki ülkelere işaret etti.

Geçtiğimiz hafta sonu Renmin Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen bir etkinlikte Çinli akademisyenler dolarsızlaşma ve BRICS ülkeleri arasında sınır ötesi çözüm gündemini tartıştılar. Bu konu artık Çin kamuoyunun daha fazla gündeminde.

Eski bir merkez bankası danışmanı olan Yu Yongding, etkinlikte yaptığı konuşmada reformlardan birinin birçok ülkenin ABD doları rezervi biriktirme ihtiyacını azaltmaya yönelik olması gerektiğini söyledi.

Çin’in üst düzey liderleri uzun zamandır uluslararası mali yönetişim reformuna katılma sözü veriyor.

Temmuz ayında yayınlanan üçüncü plenum belgesinde “DTÖ merkezli çok taraflı ticaret sistemini koruyacağız, küresel ekonomik yönetişim reformuna aktif olarak katılacağız ve daha fazla küresel kamu malı sağlayacağız” denildi.

Çarşamba günkü konuşmasında ise Xi, BRICS çerçevesinde bir dizi işbirliği ağının kurulacağını belirtti ve Çin’in yüzde 18.98 hisseyle Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika ile aynı paya sahip olduğu Şanghay merkezli Yeni Kalkınma Bankası’nın (NDB) güçlendirilmesinin önemini vurguladı.

Çin aynı zamanda Pekin merkezli Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın (AAYB) da yüzde 26.6’lık oy gücüyle en büyük bireysel hissedarı konumunda.

Dokuz yaşındaki AAYB, üye sayısını 110’a çıkararak üye sayısı bakımından Dünya Bankası Grubu’ndan sonra dünyanın en büyük ikinci çok taraflı kalkınma bankası haline geldi.

Dünya Bankası’nın eski Çin ülke direktörü ve şu anda Singapur Ulusal Üniversitesi Doğu Asya Enstitüsü’nde yardımcı profesör olan Bert Hofman, “AAYB, Çin’in uluslararası standartlara sahip uluslararası bir kuruluşa liderlik edebileceğini göstermesi açısından önemliydi” dedi.

“Dolayısıyla, Çin’in geleneksel IFI’larda [uluslararası finans kuruluşları] daha fazla pay sahibi olmasıyla ilgili endişeler yersizdir” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

ASYA

Anketler Japonya’da iktidar bloğunun çoğunluğu kaybedebileceğini gösteriyor

Yayınlanma

Anketler Liberal Demokrat Parti-Komeito iktidar koalisyonunun pazar günü yapılacak parlamento seçimlerinde çoğunluğu kaybedebileceğini gösterirken, bundan sonra ne olacağı ve hükümeti kurmak için üçüncü bir partinin devreye girmesinin gerekip gerekmeyeceği konusunda spekülasyonlar artıyor.

Çoğunluk için 465 sandalyeli mecliste toplam 233 sandalyeye ihtiyaç var. Meclis 9 Ekim’de feshedildiğinde LDP 256, Komeito 32 olmak üzere toplam 288 sandalyeye sahipti. Ancak LDP merkezli bir rüşvet fonu skandalının kamuoyunda yarattığı tepki, iktidar bloğunun 55 sandalyelik çoğunluğunu tehlikeye attı.

Bu hafta başında Asahi Shimbun gazetesi tarafından yapılan bir anket, her iki parti için nihai sayımın 233 sandalyeden daha az olabileceğini öne sürdü ve böyle bir senaryoda bundan sonra ne olacağına dair sorulara yol açtı.

Her iki partinin nihai sandalye sayısına bağlı olarak, LDP ve Komeito için bir seçenek, daha küçük olan Halk için Demokratik Parti’yi (DPP) koalisyona davet etmek olabilir.

DPP Başkanı Yuichiro Tamaki salı günü gazetecilere yaptığı açıklamada partisinin LDP liderliğindeki bir iktidar koalisyonuna katılma niyeti olmadığını söyledi. Ancak Tamaki, DPP’nin LDP ile nükleer enerji ihtiyacı gibi hemfikir oldukları politikalarda işbirliği yapma olasılığını da göz ardı etmedi.

LDP ve Komeito küçük bir çoğunlukla iktidarı ellerinde tutsalar bile, diğer iki kilit eşiğe ulaşamadıkları takdirde ne kadar sorunsuz bir şekilde hükümet edebilecekleri konusunda soru işaretleri var.

Parlamento kuralları mutlak istikrarlı çoğunluk için en az 261 sandalye gerektiriyor. Bu da iktidardaki koalisyonun komisyonlara başkanlık etmesine ve komisyonlarda üye çoğunluğuna sahip olmasına olanak tanıyor. Muhalefet partileriyle aynı sayıda komite üyesine sahip olmak için iktidar koalisyonunun 244 sandalyeye ihtiyacı var.

Cuma günü BS Fuji Prime televizyon programında üçüncü bir koalisyon ortağı ekleme fikri sorulan LDP Genel Sekreteri Hiroshi Moriyama bunun mümkün olabileceğini belirtti.

Moriyama, partilerin politikalar konusunda hemfikir olmaları halinde birlikte çalışmalarının “önemli” olduğunu söyledi.

İktidar koalisyonunun bir diğer olası adayı, Alt Meclis’te 43 sandalyeye sahip olan ve LDP’nin anayasa revizyonu dahil bazı politika hedeflerini paylaşan Nippon Ishin no Kai.

Ancak salı günü Japonya Yabancı Muhabirler Kulübü’nde konuşan siyaset uzmanı ve Nihon Üniversitesi’nde emeritus profesör olan Tomoaki Iwai, DPP ve Nippon Ishin’in LDP liderliğindeki bir iktidar koalisyonuna katılma konusunda iç dirençle karşı karşıya olduğunu söyledi.

“DPP söz konusu olduğunda, Tamaki ve birkaç kişi dışında partideki herkes Japonya Anayasal Demokrat Partisi’ne (CDP) geri dönmek istiyor,” diyerek en büyük muhalefet gücüne atıfta bulundu.

CDP lideri Yoshihiko Noda, parlamento feshedildiğinde 98 sandalyeye sahip olan CDP’nin bir iktidar koalisyonunun mümkün olması halinde DPP ile koalisyona açık olduğunu ima etti. Hem CDP’yi hem de DPP’yi destekleyen Japon sendika grubu Rengo, onları işbirliği yapmaya teşvik ediyor.

Nippon Ishin’in bir LDP koalisyonuna katılması da Komeito’nun varlığı nedeniyle sorunlu. Komeito ve Nippon Ishin ilk kez bölge seçimlerinde kafa kafaya gidiyor ve bu da seçim sonrası bir ortaklığı zorlaştırıyor. Buna ek olarak, Nippon Ishin lideri Nobuyuki Baba’nın, özellikle bu yılın başlarında partinin ana merkezi Osaka’daki yerel seçim kayıplarından sonra, kendi sorunları var.

Iwai, “Nippon Ishin içinde, özellikle de genç parti üyeleri arasında Baba’dan kurtulmak isteyen sesler var” dedi.

Osaka Valisi Hirofumi Yoshimura’nın da CDP ile çalışmaya istekli olabileceğine dair işaretler olduğunu sözlerine ekledi.

Geçtiğimiz ay Yoshimura, rüşvet fonu skandalıyla lekelenen LDP üyelerine karşı CDP ile ortak adaylar çıkarma fikrine sıcak bakıyor gibi görünüyordu. Her ne kadar bu kararın Baba’ya ait olduğunu söylese de, Ishiba 9 Ekim’de parlamentoyu feshetmeden önce Nippon Ishin ve CDP’nin adayları koordine etmek için çok az zamanı vardı.

LDP-Komeito koalisyonunun toplam sandalye sayısı 233’ün altına düşerse, LDP liderliğindeki bir iktidar koalisyonu ya da CDP liderliğindeki bir iktidar bloğu için yeterli sayıda sandalye elde etmek amacıyla tüm partiler arasında işbirliği yapmak için yoğun bir mücadele başlayabilir.

Ancak hızlı bir şekilde anlaşmaya varmaları gerekecektir. Yeni başbakanın resmen seçilmesi için önümüzdeki ay parlamentoda özel bir oturum düzenlenmesi planlanıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English