Bizi Takip Edin

ASYA

AUKUS planları Çin’i mi endişelendirmeli yoksa Avustralya’yı mı?

Yayınlanma

Asya ve Pasifik güvenlik işlerinden sorumlu ABD Savunma Bakan Yardımcısına eski günlük istihbarat brifingleri veren, Rand Corporation’da kıdemli savunma analisti Derek Grossman, Foreign Policy’de yazdığı makalede, Çin’in Asya ülkelerinin AUKUS’a meyli konusunda endişelenmesi gerektiğini söylerken, Asya ülkelerinin Avustralya’nın nükleer denizaltı planına destek verdiğini öne sürüyor.

ABD, İngiltere ve Avustralya, geçen ay, Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki etkisine karşı koymayı amaçlayan yeni bir nükleer enerjili denizaltı filosu oluşturma planlarının ayrıntılarını açıklamıştı.

Plana göre, Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri’nden en az üç ve muhtemelen beş Virginia sınıfı nükleer enerjili denizaltı satın alacak ve sonunda, İngiltere ile birlikte, üç ülke tarafından ortaklaşa geliştirilen yeni bir nükleer enerjili denizaltı sınıfı konuşlandıracak.

Böylece Avustralya, Birleşik Krallık’tan sonra Washington’ın nükleer tahrik teknolojisini alan ikinci ülke olacak. Ayrıca, AUKUS’un ardından Avustralya, “nükleer güce” ulaşmadan önce nükleer denizaltılara kavuşacak ilk ülke olarak kayıtlara geçecek.

Yeni denizaltılar, ülkenin mevcut dizel motorlu filosundan daha uzak ve daha hızlı hareket edebilecek ve böylece Avustralya ilk kez “düşmanlara karşı” uzun menzilli saldırılar gerçekleştirebilecek.

Canberra’ya 30 yılda 368 milyar A$’a (245 milyar $) mal olacak bu plan, Avustralya’nın savunma harcamalarını, tam da NATO direktiflerine uygun şekilde, GSYİH’nın yüzde 2,5’ine çıkaracak.

Çin, bu planın ciddi nükleer silahlanma riski oluşturduğunu ve bölgede barış ve istikrarı bozacağını söyleyerek tepki göstermişti.

Sonraki adımlar: Nükleer kapasiteli bombardıman uçakları ve hipersonik füzeler

Derek Grossman, denizaltı planının, üç ülke arasında Çin’e karşı koymayı amaçlayan derinleşen güvenlik işbirliğinin sadece bir parçası olduğunu söylüyor. Grossman’a göre, sonraki adımlar ise, ABD’nin stratejik bombardıman uçakları gibi nükleer kapasiteli platformlarını Avustralya’da kurmanın yanı sıra hipersonik füzeler, siber operasyonlar, kuantum hesaplama ve diğer alanlarda işbirliğini içerebilir.

Tüm bunların AUKUS’u bölgesel askeri denge açısından; Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD’yi birleştiren Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) veya Avustralya, İngiltere, Malezya, Yeni Zelanda ve Singapur arasındaki Beşli Güç Savunma Düzenlemesi dahil diğer gruplaşmalardan daha önemli kıldığını söyleyen Grossman, şu ifadeleri kullanıyor:

“AUKUS, gelecekteki potansiyel bir çatışmada Çin’i caydırmak ve gerekirse yenmek için katılımcıların askeri yeteneklerinin birlikte çalışabilirliğini modernleştirmeye ve geliştirmeye odaklandığı için gerçekten benzersizdir.”

‘Asya ülkeleri olumsuz tepki vermedi’

Grossman yazısında aynı zamanda, AUKUS kapsamında duyurulan anlaşmayla ilgili Çin dışında diğer Asya ülkelerinin olumsuz tepki vermediğini iddia ediyor.

Başta Güneydoğu Asya olmak üzere bazı ülkelerin nükleer yayılma potansiyelinden endişe duysa da, çoğu Hint-Pasifik ülkesinin AUKUS’u desteklediğini veya alenen karşı çıkmaktan kaçındığını söyleyen Grossman, buna gerekçe olarak da “Çin’in askeri yığınağı, artan gücü ve bölgedeki niyetleri hakkında” yaygın ve çeşitli endişeleri işaret ediyor.

Bu durumun, AUKUS’un “barış zamanı caydırıcılık amacıyla ek müttefikler ve ortaklar bağlama yeteneği” için iyiye işaret olduğu yorumunu yapıyor.

Grossman, AUKUS’u destekleyen ülkelerin başında ise, yeni savunma planlarını tamamen ABD ile uyumlulaştırmayı amaçlayan ve Çin’i “benzeri görülmemiş en büyük stratejik zorluk” olarak tanımlayan Japonya’yı örnek gösteriyor.

Grossman, ABD’nin bir diğer kritik müttefiki Güney Kore’nin ise AUKUS’la resmi olarak pek ilgilenmediğini söylüyor. Bunun sebebinin ise Kuzey Kore ile meşgul olan Seul yönetiminin Washington ile Pekin arasında hassas bir denge sağlamaya çalışması olarak sunuyor. Ancak yine de Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol’un Çin’in bölgedeki iddialılığından rahatsız olduğunu ekliyor.

2021’de bir seçim adayı olarak AUKUS hakkında ne düşündüğü sorulduğunda Yoon’un, “Seul’ün Avustralya’ya giden nükleer enerjiyle çalışan denizaltılara ihtiyacı olmadığını” söylediğini hatırlatan Grossman, diğer yandan Kuzey Kore’den atılan balistik füze denemeleri düşünüldüğünde Yoon’un fikrini değiştirebileceği yorumunu yapıyor.

Grossman, AUKUS’u benimseyen bir diğer taraf olarak, sanki şaşılacak bir şeymiş gibi, Tayvan’ı örnek gösteriyor.

Savunma analisti, Güneydoğu Asya’da AUKUS’un daha tartışmalı olduğunu yazısına eklese de, “Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki ve başka yerlerdeki tecavüzlerine rağmen, neredeyse tüm ülkeler anlaşmayı ne onaylayarak ne de kınayarak büyük güç rekabetinin dışında kalmaya çalışıyor” ifadesiyle olumsuz bir yargı bildiriyor. Grossman, bölgenin tek güçlü AUKUS destekçisinin ise, tartışmalı Güney Çin Denizi’nde “her gün Çin baskısıyla karşı karşıya olan bir başka ABD müttefiki Filipinler” olduğunu öne sürüyor.

Grossman’ın iddialarının aksine Asya ülkeleri endişeli

Ancak Derek Grossman’ın iddia ettiğinin aksine, Japonya gibi coşkulu bir ABD müttefiki dışında, çoğu Asya ülkesi AUKUS planlarının bölgeyi nükleer tehlikeye sokacağı konusunda endişelerini dile getirdiler.

Hatta Grossman’ın iddia ettiğinin aksine Filipinler, AUKUS planlarını “güçlü bir şekilde” desteklemediği gibi, AUKUS ortaklarını “nükleer denizaltılar için güvenlik standartları uygulamaya” çağırdı.

Manila’dan yapılan açıklamada, AUKUS programı kapsamındaki ortaklar, “faaliyetlerinin ilgili uluslararası nükleer koruma önlemlerine ve nükleer silahların yayılmasını önleme standartlarına uymasını sağlamak için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile işbirliği yapmalıdır” denildi.

Bu açıklama, Manila’nın da özellikle nükleer tehdit konusunda endişe taşıdığını gösteriyor.

Güneydoğu Asya ülkelerinin çoğu, Avustralya’nın AUKUS kapsamında ABD ve İngiltere öncülüğünde elde edeceği nükleer güdümlü denizaltılarının ağırlıklı olarak kendi bölgelerinde, özellikle Güney Çin Denizi’nde faaliyet gösterebileceğinden endişe duyuyor.

Ayrıca anlaşmanın, diğer devletler tarafından yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyumu uluslararası gözetimden gizlemek için kullanılabilecek tehlikeli bir emsal oluşturabileceğinden endişe ediliyor.

‘Yeni kitle imha silahları riskini artırır’

Malezya ve Endonezya, nükleer silahların yayılması riskinden endişelerini dile getirirken, Jakarta nükleer teknolojiyi güçlü denizaltılarla paylaşmanın yeni kitle imha silahları riskini artırabileceğini belirtmişti. Vietnam ve Tayland da bu endişeleri paylaşmıştı.

Endonezya Dışişleri Bakanlığı, Avustralya’nın “NPT ve UAEA güvenceleri kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmede tutarlı kalmasını” ve “etkili, şeffaf ve ayrımcı olmayan bir doğrulama mekanizması” geliştirmesini beklediğini söylemişti.

Malezya Dışişleri Bakanlığı bölgede olası bir “silahlanma yarışı” konusunda uyarıda bulunurken, devletleri her türlü provokasyondan kaçınmaya çağırmıştı.

Kamboçya Başbakanı Samdech Techo Hun Sen de AUKUS ittifakıyla ilgili endişelerini dile getirmişti.

Hun Sen, Phnom Penh’deki Build Bright Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Diğer ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) ülkeleriyle düşünüyoruz. Ayrıca endişelerimizi de ifade ediyoruz. Nükleer (silah) olmadığını iddia ediyorlar ama nükleer varsa nasıl olacak” ifadelerini kullanmıştı.

ASEAN’ın nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge olduğunu söyleyen Hun Sen, büyük ülkeleri güçlerini “küçük ülkeleri suistimal etmek için kullanmamaya” çağırmıştı.

Birleşmiş Milletler nükleer gözlemcisi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) da, üç devleti koruma önlemlerini uygulamaya ve küresel nükleer silahların yayılmasının önlenmesine bağlı kalmaya çağırmıştı.

Grossman’ın iddia ettiğinin aksine, ciddi nükleer riskler barındıran ve bölgedeki silahlanma yarışını artırma potansiyeli olan AUKUS anlaşması konusunda tek endişe etmesi gereken Çin değil, bundan daha büyük zarar görme ihtimalleri olan bölge ülkeleri… Hatta bizzat Avustralya’nın kendisi.

Eski Avustralya Başbakanı: En kötü uluslararası karar

Nitekim bu karar Avustralya içinde de tartışma yarattı. Eski Avustralya Başbakanı (1991-1996) Paul Keating, AUKUS kapsamındaki anlaşmayı, 1. Dünya Savaşı’ndaki zorunlu askerlik kararından bu yana bir İşçi Partisi hükümetince verilen “en kötü uluslararası karar” olarak tanımlamıştı.

Başbakan Anthony Albanese’i, ABD’nin Çin’i çevreleme planlarının parçası olmakla suçlayan Keating, anlaşmanın gereksiz yere Çin’i hedef aldığını söyleyerek, “ölümcül sonuçlar” doğurabileceği uyarısında bulunmuştu.

‘Artık ABD’ye çok daha fazla borçlu olacağız’

Avustralyalı gazeteci David Speers, ülkede pek çok analist ve siyasetçinin, Avustralya’nın neden Güney Çin Denizi’nde aylarca gizlenen nükleer enerjili denizaltılara sahip olma yeteneğine ihtiyaç duyduğunu merak ettiğini ve ülkenin artık ABD’ye çok daha fazla borçlu olacağından endişe ettiğini yazmıştı.

Avustralya nükleer çöplüğe mi dönüşecek?

Avustralya’nın ulusal yayın kuruluşlarından The ABC’nin politika editörü Andrew Probyn de, AUKUS ile ülkeye yerleşecek nükleer varlıkla ilgili endişelerini şöyle dile getirmişti:

AUKUS anlaşması uyarınca Avustralya, ABD’den AUKUS denizaltıları için ‘mühürlü nükleer reaktörler’ alacak, ancak bunların imhasından sorumlu olacak. Bu, ülkenin jeolojik olarak istikrarlı bir bölümünde bir yerde dev bir çukur kazmak ve reaktörleri potansiyel olarak binlerce yıl orada bırakmak anlamına geliyor.

Marles, bunun ‘şimdiki veya gelecekteki’ savunma topraklarında olacağını söylüyor, bu da nükleer çöplüğün İngilizlerin nükleer testler yaptığı Güney Avustralya’nın Woomera Yasak Bölgesi’nde değil, İngiliz Milletler Topluluğu tarafından satın alınan topraklarda olabileceği anlamına geliyor.

Kullanılmış nükleer reaktörler için uzun vadeli bir depo belirlemek dikenli bir siyasi mesele olacaktır. Avustralya için nükleer çağ başladı.”

ASYA

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti başladı: ‘Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesi’ mesajı

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin ziyareti kapsamında Pekin’deki Halk Kongresi binasına geldi. Putin, mevkidaşı Xi Jinping tarafından karşılandı.

İki devlet başkanı el sıkıştıktan sonra top atışları eşliğinde içeriye geçtiler. Halk Kongresi binasında genişletilmiş formatta toplantı başladı.

Putin, toplantının başında Çin’in Rusya’nın ticari ve ekonomik alandaki ana ortağı olduğunu söyledi.

RİA Novosti‘nin aktardığına göre Moskova ile Pekin’in ortak çalışmaları sırasında ‘sağlam bir pratik işbirliği bagajı’ biriktirmeyi başardıklarına işaret eden Putin, 2023 yılında ikili ticaret hacminin neredeyse dörtte bir oranında artarak 227 milyar dolara ulaştığını hatırlattı.

Putin, “Rusya, geçen yılın sonunda Çin’in ticaret ortağı ülkeler listesinde dördüncü sıraya yükseldi. Mart 2023’te Moskova’ya yaptığınız ziyaretin ardından 2030 yılına kadar Rus-Çin ekonomik işbirliğinin kilit alanlarının geliştirilmesine yönelik planın onaylanması bunda doğrudan rol oynadı,” dedi.

Devlet Başkanı ayrıca Rusya ve Çin arasında yüksek teknolojiler, inovasyon, altyapı inşası ve ulaştırma alanlarındaki işbirliğine de dikkat çekti.

‘Rusya ile Çin arasındaki ödemelerin yüzde 90’ı yuan ve ruble cinsinden yapılıyor’

Bunun yanı sıra Putin, ülkeler arasındaki ikili anlaşmaların yüzde 90’ının ruble ve yuan cinsinden yapıldığını ve bu durumun, iki ülke arasındaki ticaret akışının genişlemesine ivme kazandırdığını ifade etti.

Putin, “Şimdi küçük bir grupla, hem Rusya hem de Çin ekonomilerinin çıkarları doğrultusunda ilişkilerimizi daha da geliştireceğimiz alanlar hakkında konuştuk. Planlanan tüm faaliyetlerin yerine getirileceğinden eminim,” yorumunu yaptı.

Moskova ile Pekin’in 80 büyük ortak yatırım projesinden oluşan bir portföy oluşturduğunu kaydeden Putin, şöyle devam etti: “Pandeminin sonuçlarına ve gelişmemizi engellemeye yönelik bazı eylemlere, üçüncü ülkelerin bazı eylemlerine rağmen, Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi iyi bir hızla artıyor.”

Xi: Büyük güçler ve ve komşu ülkeler arasındaki ilişkiler açısından bir mihenk taşı

Öte yandan Çin Devlet Başkanı Xi, Putin’e iki ülke arasındaki ilişkilerin testlerden geçtiğini ve bir mihenk taşı haline geldiğini söyledi.

Xinhua‘nın aktardığına göre Xi, “Yeni kampanyada, her zaman olduğu gibi Rusya ile iyi komşu, güvenilir dost ve güvenilir ortak olma niyetindeyiz,” diye konuştu.

Xi, ülkesinin ‘iki halk arasındaki asırlık dostluğu sürekli olarak güçlendirme’ ve ‘uluslararası eşitlik ve adaleti birlikte koruma’ niyetinde olduğunu vurguladı.

Son üç çeyrek yüzyılda Rusya ile ilişkilerin ‘zor koşullar altında sertleştiğini ve değişken bir uluslararası ortamın testine dayandığını’ belirten Xi, bu etkileşimin ‘büyük güçler ve ve komşu ülkeler arasındaki ilişkiler açısından bir mihenk taşı’ haline geldiğini dile getirdi.

Çin lideri, söz konusu ilişkilerin ‘kolay olmadığını ve azami özen gösterilmeyi hak ettiğini’ de sözlerine ekledi.

Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin bildiri imzalandı

Görüşmelerin tamamlanmasının ardından devlet başkanları kapsamlı ortaklık ve stratejik işbirliği ilişkilerinin derinleştirilmesine ilişkin ortak bir bildiri imzaladı. İki ülke arasında işbirliğine ilişkin toplam on belge imzalandı.

Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuriy Uşakov, daha önce Moskova ile Pekin’in imzalayacağı ortak bildirinin 30 sayfadan fazla detaylı bir belge olduğunu bildirmişti.

Uşakov’a göre bildiride, ‘ikili ilişkilerin özel niteliğine’ dikkat çekiliyor ve ‘Rusya ve Çin’in adil ve demokratik bir düzenin şekillendirilmesindeki öncü rolünü teyit ederek, ikili ilişkilerin tüm yelpazesini geliştirmenin yolları’ özetleniyor.

Okumaya Devam Et

ASYA

Bloomberg: Çin’de devlet, satılmayan konutları satın alacak

Yayınlanma

Bloomberg’e konuşan konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler, Çin’in zor durumdaki emlak piyasasını kurtarmak için şimdiye kadarki en iddialı girişimlerinden biri olacak şekilde, ülke genelinde yerel yönetimlerin satılmamış milyonlarca evi satın almasını sağlayacak bir öneriyi değerlendirdiğini söyledi.

İsimlerinin açıklanmasını istemeyen bu kişiler, Devlet Konseyi’nin ön planla ilgili olarak çeşitli eyaletlerden ve hükümet kuruluşlarından geri bildirim istediğini söyledi. Çin, devlet finansmanı yardımıyla fazla konut envanterini temizlemek için halihazırda birkaç pilot program denemiş olsa da, son plan ölçek olarak çok daha büyük olacak.

Bilgi veren iki kişiye göre, yerel kamu iktisadi teşebbüslerinden, devlet bankaları tarafından sağlanan kredileri kullanarak sorunlu müteahhitlerden satılmamış evleri büyük indirimlerle satın almalarına yardımcı olmaları istenecek. Mülklerin çoğu daha sonra uygun fiyatlı konutlara dönüştürülecek.

Yetkililerin planın ayrıntılarını ve uygulanabilirliğini hâlâ tartıştığını söyleyen kişiler, Çin liderlerinin planı uygulamaya karar vermesi halinde sonuçlanmasının aylar alabileceğini de sözlerine ekledi.

Yetkililerin harekete geçmesi halinde, devletin dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin önündeki en büyük engele yönelik yakından izlenen kampanyasında yeni bir aşamaya geçilmiş olacak.

Çin’de konut satışlarının ilk dört ayda yaklaşık %47 oranında düşmesi ve satılamayan konut stokunun son sekiz yılın en yüksek seviyesinde seyretmesi ekonomiyi zorlayan unsurlar arasında.

Bu planın işleyebilmesi için 1 trilyon yuan (138 milyar 500 bin dolar) civarında bir fona ihtiyaç duyulduğu hesaplanıyor.

2023 yılının başlarında Çin Halk Bankası, özel bir borç verme fonu aracılığıyla bazı finans kuruluşlarına 100 milyar yuan sağlamıştı. Bu para, deneme amaçlı olarak sekiz şehrin yerel sübvansiyonlu kiralama programlarında kullanılmak üzere satılmamış mülkleri satın almasına yardımcı olacaktı.

The Economic Observer gazetesi bu yılın ocak ayında Qingdao ve Fuzhou gibi şehirlerin bu fonları daire satın almak için kullanmaya başladığını bildirdi. Yine de, Merkez Bankası’nın son üç aylık verilerine göre mart ayı itibariyle program kapsamında sadece 2 milyar yuan kullandırıldı ve bu da bankalar ve yerel yetkililer arasında ihtiyata işaret ediyor.

Geçen ayki ÇKP Politbüro toplantısından bu yana, Alibaba Group’un ana merkezi Hangzhou da dahil olmak üzere birçok büyük şehir, işlemleri canlandırmak için konut alımları üzerindeki kalan tüm engelleri kaldırdı.

Bu arada, 50’den fazla Çin şehri, konut talebini artırma çabalarının bir parçası olarak, sakinlerine eski evlerini satmaları ve yeni mülklere geçmeleri için teşvikler sunan “takas” programları başlattı. Tianfeng Securities tarafından bu hafta yayınlanan bir nota göre, bunların arasında 11 yerel hükümet veya şehir destekli kuruluş konut envanteri satın alma denemeleri yürütüyor.

Bloomberg Economics’e göre, buna rağmen Çin’in emlak sektörünün konut arzı ve talebi arasındaki fark kapanana kadar istikrara kavuşması pek mümkün görünmüyor.

Resmi verilere göre satılmayan konut stoku geçen yıl 3,6 milyar metrekareye yükselerek 2016’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Tianfeng Securities’in tahminlerine göre hükümetin 18 ay içinde bu stoku eritmesi en az 7 trilyon yuan ya da Çin’in bu yılki bütçe açığının %78’ine mal olacak.

Konut fazlalığını azaltmak için yerel yönetimlerin görevlendirilmesine yönelik yeni plan, geçen yıl itibariyle gayrisafi yurtiçi hasılanın %56’sına yükselen borç seviyelerini daha da kötüleştirebilir. Bilançoları artan batık krediler ve daralan marjlar nedeniyle zaten aşınmış olan bankalar da baskı altında kalacak.

Okumaya Devam Et

ASYA

Asya hükümetleri, para birimlerini dolara karşı korumaya çalışıyor

Yayınlanma

Asya hükümetleri, bu yıl güçlü Amerikan doları tarafından zorlanan yerel para birimlerinin düşüşünü durdurmak için piyasaya giderek daha fazla müdahale ediyor. 

Nikke Asia’da yer alan habere göre Amerikan ekonomisinin göreli gücü ve daha uzun süre devam edeceği anlaşılan yüksek faiz oranları Asya para birimlerinin zayıflamasına neden oldu.

Asyalı politika yapıcılar doların gücüne karşı sözlü uyarılardan faiz oranlarını yükseltmeye kadar farklı derecelerde tepki veriyor. Hatta bazılarının yerel para birimlerini piyasadan satın alarak müdahalede bulunduğuna inanılıyor. Haberde, bu hamlenin ‘merkez bankalarının güvenilirliğini zedeleyebileceğine’ inanıldığı belirtiliyor. 

Analistlerin odağında, çarşamba günü açıklanacak ABD nisan ayı tüketici fiyat endeksi var. Geçen ayki veriler, Japon yeninin dolar karşısında hızla değer kaybetmesine neden olmuştu. Japon yeni, beklenenden daha güçlü seyreden ABD ekonomisinden en çok etkilenen Asya para birimlerinden biri.

Japonya’da yenin gerileyişine müdahale sürüyor

Analistler, resmi veriler henüz açıklanmamış olsa da, Japon hükümetinin yeni desteklemek için 29 Nisan ve 1 Mayıs tarihlerinde iki kez müdahale etmiş gibi göründüğünü söylüyorlar. Şüpheli ilk müdahaleden önce yen, dolar karşısında 160 seviyesini aşarak son 34 yılın en düşük seviyesine gerilemişti. 

Yenin düşüşü, ABD ve Japonya arasındaki tahvil getirilerindeki yaklaşık 5 puanlık farktan kaynaklanıyor. Refinitiv’e göre Japon yeni bu yıl %9,4’lük bir düşüşle dolar karşısında 155 seviyelerinde seyrediyor.  

Mizuho Securities stratejisti Shoki Omori’ye göre, Washington’dan destek almadan Tokyo için daha fazla dolar satışı ve yen alımı müdahalesi zor olabilir. 

Japonya Merkez Bankasının (BoJ) geçen hafta açıklanan nisan ayı para politikası toplantısına ilişkin görüşlerin özeti, Başkan Kazuo Ueda’nın daha önce kamuoyuna yaptığı açıklamalara kıyasla “şahin bir tonda” olduğunu gösterdi. Bazı kurul üyeleri faiz artışının hızlanabileceğini düşünürken, birçoğu da BoJ’nin tahvil alımlarını azaltması gerektiğini söyledi.

Bununla birlikte Omori, yendeki zayıflığı tersine çevirecek “sihirli bir değnek olmadığı” için temeller değişene kadar yene karşı “short” pozisyonlarının devam edeceğini düşünüyor. 

Güney Kore Merkez Bankası ‘dolar yaktı’

Kore Merkez Bankası verilerine göre, Güney Kore’de forex rezervleri, kısmen ülkenin wonun düşüşünü durdurma çabaları nedeniyle geçen ay mart ayına göre yaklaşık 6 milyar dolar azaldı. 

Ülkenin merkez bankası yaptığı açıklamada, forex rezervlerindeki düşüşün, Eylül 2022’de uygulamaya konulan “Ulusal Emeklilik Hizmeti ile döviz takası gibi piyasa istikrar önlemleri” de dahil olmak üzere çeşitli faktörlerle bağlantılı olduğunu söyledi. 

Seul’deki Korea Investment & Securities’de ekonomist Moon Da Woon’a göre, piyasalar Güney Kore hükümetinin wonun hızlı düşüşünü engellemeye yardımcı olduğunu düşünüyor.

Güney Kore Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası nisan ayında, wonun ABD doları karşısında yaklaşık bir buçuk yıl sonra ilk kez 1.400 seviyesine ulaştığı sırada, hızlı kur hareketleri konusunda uyarıda bulunarak sözlü müdahalede bulunmuştu.

Endonezya faiz artırdı

Endonezya’da ise merkez bankası, para birimini güçlendirmek için geçen ay gösterge faiz oranını beklenmedik bir şekilde 25 baz puan artırarak %6,25’e yükseltti. 

Endonezya Merkez Bankası Başkanı Perry Warjiyo geçen hafta düzenlediği basın toplantısında verilerin şimdilik daha fazla faiz artışına gidilmeyeceğini gösterdiğini söyledi ve para birimini dolar karşısında 16.000’in altına kadar güçlendirmek için çalışma sözü verdi. 

Rupiah, sürpriz faiz artışından önce yaklaşık 16.300 seviyesinden dolar karşısında yaklaşık 16.000 seviyesine kadar güçlendi fakat geçen ay son dört yılın en düşük seviyesine geriledikten sonra henüz toparlanamadı.

Hint rupisi ve Malezya ringiti de düşüşte

Asya’nın en istikrarlı para birimlerinden biri olan Hindistan rupisi, geçtiğimiz ay dolar karşısında 83,739 ile şimdiye kadarki en düşük seviyesine geriledi. 

Singapur’’daki ING’nin Asya Pasifik baş ekonomisti Rob Carnell’e göre, rupi hemen hemen ekim ayından bu yana Hindistan Merkez Bankası tarafından “yoğun bir şekilde yönetiliyor” ve yaklaşık 83 civarındaki dar bir aralıkta işlem görüyor. 

Carnell, Malezya hariç Asya’daki tüm merkez ve bölge bankalarının yeterli rezerv eşiği olan altı aydan fazla ithalatı karşılayacak forex rezervine sahip olduğunu söyledi. 

Malezya ringiti, Şubat ayında 26 yılın en düşük seviyesi olan 4,7965’e geriledikten sonra dolar karşısında 4,737 seviyesinden işlem görüyor. 

Ringitin zayıflığı doların güçlenmesinden, Malezya’nın cari işlemler fazlasındaki düşüşten ve para biriminin yine zayıflayan Çin yuanı ile olan güçlü korelasyonundan kaynaklanıyor. 

Gözler ABD TÜFE’sinde  

ABD’nin en son açıklanan en önemli ekonomik verilerinden tarım dışı istihdamın beklenenden zayıf gelmesi, Asya para birimlerinin biraz nefes alabileceği anlamına geliyor. Fakat Singapur merkezli Maybank’ta kıdemli döviz stratejisti olan Fiona Lim’e göre bu tek başına doları aşağı çekmeyecek.

Lim, yaklaşan ABD enflasyon verilerinin dolar-Asya para birimleri için bir sonraki hareketi belirleyeceğini söyledi ve “Veri açıklanmadan önce muhtemelen bir tür konsolidasyon göreceğiz,” dedi.

Federal fonların faiz oranlarını takip eden CME FedWatch’a göre, yatırımcılar haziran ayındaki bir sonraki Federal Açık Piyasa Komitesi toplantısından sonra ABD’de faiz indirimi ihtimalini %8,5, temmuz ayındaki bir sonraki toplantı için ise yaklaşık %33 olarak öngörüyor. 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English