Almanya’nın başkenti Berlin’de, geçen cumartesi (25 Kasım) önemli ve kalabalık bir miting düzenlendi.
Mitingin çağrıcısı ‘Savaşa Hayır – Silahları Bırakın!’ girişimiydi. Miting bildirisine imza atanlar arasında Sol Partililer (Die Linke) de vardı. Bununla birlikte, organizatörlerin iddiasında göre biraz iyimser bir tahminle 20 bin, o kadar da iyimser olmayan bir tahminle 15 bin kişinin bir araya geldiği eyleme damgasını Sahra Wagenknecht vurdu. Alanda konuşma fırsatı bulduğumuz eski Sol Partili, yeni Sahra Wagenknecht taraftarı çoğu kimseye göre, Sol Parti yeni partinin kopmasıyla birlikte eyleme mesafe koymuş ve kendisini geri çekmişti.
Örneğin Gregor Gysi ve Dietmar Bartsch gibi partinin ağır topları mitingde yer almadı, sadece akşam faslında, kapanış gösterisinde Ateş Gürpınar bir konuşma yaptı. tagesschau’nun iddiasına göre her ikisi de Sahra Wagenknecht’in destekçileri olan eski Sol Parti politikacıları Diether Dehm ve Bijan Tavassoli liderliğindeki bir grup da konuşmayı engellemeye çalıştı. Mitinge Alman Komünist Partisi (DKP) gibi partilerin yanı sıra Türkiye kökenli bazı örgütler de katıldı.
“Julian Assange: Bir yalan savaş başlatabilir; gerçek olabilir barışı yaratmak.”
Dolayısıyla, barış mitinginin Sahra Wagenknecht partisinin yola çıkış etkinliğine dönüştüğünü söylemek abartılı sayılmaz. Katılımcılar arasında Sevim Dağdelen, Zaklin Nastic gibi Sol’dan kopan önemli isimlerin de bulunduğunu not edelim. Bu isimlerin yanı sıra Almanya’nın önde gelen Rusya uzmanlarından, tarihçi ve siyasi danışman Alexander Rahr, ABD’nin Avrupa üzerindeki hegemonyasını eleştiren bir kitap yazdığı için ‘Putin’in trolü’ olmakla suçlanan ve bir linç kampanyasına maruz bırakılıp ‘intihal’ suçlaması ile görevine son verilen Bonn Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Ulrike Guérot ve eski Sol Parti Bundestag milletvekili, besteci ve yazar Diether Dehm gibi siyasetçiler ve bilim insanlarının katılımı da Almanya için önemli sayılıyor.
Şu anda henüz resmen parti statüsünde olmayan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) – Akıl ve Adalet İçin’in ocak ayında partileşmesi ve 2024 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılması bekleniyor. BSW mensupları, resmi parti kurulunca Sol Parti’den kopuşların artacağını da düşünüyor.
“Kuzey Akım 2 örtbas edildi, arkadaş yalanlarının ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarır”
Bir başka konu da Almanya için Alternatif (AfD) ile ilişkiler meseleydi. Örneğin miting organizasyonunda görev alanlar, sağ-AfD bağlantılı medya ile işbirliği yapmayacaklarını belirttiler. Şubat ayında Sahra Wagenknecht ve Alice Schwarzer tarafından örgütlenen bir önceki barış mitingine sağcı bazı grupların da katılması tartışma yaratmıştı. Yeni partinin, bu tip bir yan yana gelişten kaçınmak için azami çaba gösterdiği anlaşılıyor.
Miting, ‘Savaşa Hayır – Silahları Bırakın!’ girişimi adına, barış hareketinin tanınmış siması Reiner Braun’un coşkulu konuşmasıyla başladı. Ama elbette tüm gözler Sahra Wagenknecht’teydi. Etkili bir hatip olduğu aşikar olan Wagenknecht, ölçülü ama sert konuşmasında esas olarak Alman hükümetinin silahlanmasını eleştirdi ve Savunma Bakanı Boris Pistorius’un Almanya’nın ‘savaşa hazır hale gelmesi gerektiği’ne yönelik sözlerine karşılık “Bu düpedüz delilik,” diye çıkıştı.
Sahra Wagenknecht
Savaş karşıtı mitingin belki de en ilginç kısımları, Aksa Tufanı operasyonu sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı acımasız işgal savaşına yönelik tutumdu. Oldukça manidar bir şekilde, alanda tek bir Filistin bayrağı bile göremediğimizi not etmeliyiz. Bazı BSW taraftarları, mitingin Aksa Tufanı’ndan önce örgütlendiğini ve bu nedenle temanın Ukrayna savaşı olduğuna işaret ettiler.
Yine de, aynı ölçülü tutumun bu meselede ortaya çıktığını söylemek mümkün. Wagenknecht konuşmasında Almanya’nın Yahudi yaşamına karşı özel bir sorumluluğu olduğundan bahsetti; ama bir yandan da bu sorumluluğun ‘Netanyahu hükümetinin acımasız savaşını meşru müdafaa olarak görmezden gelmeyi ve desteklemeyi gerektirmeyeceğini’ söyledi. Gazze’nin bombalanmasının Yahudilerin hayatını korumadığını, aksine ‘İslamcı terörü güçlendirdiğini’ savunan Alman siyasetçi, diğer taraftan da ‘hiçbir şeyin Hamas tarafından işlenen vahşeti haklı gösteremeyeceğini’ söyledi ve şöyle dedi: “Sanırım meydandaki herkes adına konuşabilirim. Hepimiz 7 Ekim günü İslamcı Hamas tarafından gerçekleştirilen korkunç katliamlar, masum sivillerin, kadınların ve çocukların öldürülmesi karşısında dehşete düştük ve şok olduk.”
Sahra Wagenknecht ve Sol Parti’den kopan milletvekili Zaklin Nastic
Ama Wagenknecht’e göre, ‘Filistinli kadın ve çocukların ölümleri karşısında da aynı şekilde şoke olmak ve dehşete düşmek’ gerekiyor. “Eğer masum insanlar ölüyorsa bu bir suçtur ve durdurulmalıdır,” diyen eski Sol Partili siyasetçi, her şeye rağmen Almanya’daki ana akım İsrail yanlısı söylemin kısmen dışına çıktı. Nitekim ertesi gün, Almanya’nın Bulvar gazetesi Bild, Wagenknecht’in insanları İsrail’e karşı ‘kışkırtmaya’ çalıştığını manşetine taşıyarak bunun sağlamasını yaptı.
Öte yandan Wagenknecht’in Alman hükümetine yönelik eleştirilerle birlikte İsrail’e yönelik bu tutumu pek şaşırtıcı olmayabilir. Nitekim 12 Ekim’de Sol Parti’nin o dönemde Wagenknecht İttifakı milletvekillerini de içeren parlamento grubunun lideri Dietmar Bartsch, AfD de dahil diğer tüm partiler gibi İsrail’e destek verip Hamas’ı kınamış, hatta Berlin’in İran politikasına dahi artık gözden geçirmesi gerektiğini söylemişti. 22 Kasım’da Ausburg’da düzenlenen ve birçok BSW üyesinin koptuğu Sol Parti kongresinde de ‘İsrail’in kendisini savunma hakkı’na vurgu yapıldı.
“Barışı sağla, silahlar olmadan!”
‘İsrail’in varlık ve kendini savunma hakkı’ söz konusu olduğunda, Alman müesses nizamı ‘çıt çıkmaması’ için bir hayli çaba sarf ediyor. Miting ve mitinge yapılan konuşmalar, tüm ölçülü tavırlara rağmen bu cenderenin dışına çıkma cesaretini gösterdi.
Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda ise Wagenknecht’in daha net ve doğrudan konuştuğu söylenebilir. Ukrayna’da ‘silaha değil, acil müzakerelere ihtiyaç’ olduğunu savunan Wagenknecht, Alman hükümetini ‘acınası’, SPD liderleri Klingbeil ve Esken’i ‘üzücü figürler’ ve Yeşiller’i ‘savaş sarhoşu bir grup’ olarak nitelendirdi. Wagenknecht, konuşmasını bitirir bitirmez alandan ayrıldı.
Mitingi düzenleyen organizasyon adına ilk konuşmayı yapan tanınmış barış aktivisti Reiner Braun Harici’ye konuştu
Ukrayna söz konusu olduğunda hedef açık görünüyor: Savaşı durdurmak ve müzakerelere başlamak. Öte yandan trafik lambası koalisyonunun buna ne gücü ne niyeti var. Nitekim Harici’ye verdiği demeçte Braun, nice kötü hükümetler gördüğünü, ama SPD-Yeşiller-FDP iktidarının ‘gördüklerinin en kötüsü’ olduğunu söyledi. Braun, müzakerelere odaklanmak gerektiğini vurguladı ve daha ilginç bir iddiada bulundu: Mart 2022’deki müzakereler alternatif bir çözüm yolunun olduğunu göstermişti; fakat bu yollar, eski Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın Ukrayna’ya giderek muhataplarına “Size her şeyi sağlayacağız, savaşa devam edin, siz kazanacaksınız,” demesiyle paramparça edildi.
Braun içeride ise Alman hükümetinin ‘kendi halkına karşı toplumsal bir savaş yürüttüğünü’ savundu. Ona göre Berlin, Alman halkına Rus halkından çok daha fazla zarar veren, nüfusun bir bölümünü yoksullaştıran bir yaptırım politikası bu ve daha önce hayal bile edilemeyecek bir ölçekte silahlanıyor.
Alman devlet televizyonu ARD’nin eski Moskova muhabiri Gabriele Krone Schmalz
Mitingi ilginç kılan unsurlardan biri de Ukrayna savaşı ile birlikte marjinalleştirilen eski ‘ana akım’ın kendisini daha ‘sol’a atmasıydı. Örneğin kürsüye çıkan devlet televizyonu ARD’nin eski Moskova muhabiri Gabriele Krone Schmalz, daha önce mitinglerde hiç konuşma yapmadığını, ama son 1,5 yılda yaşananlar nedeniyle bu fikrinden vazgeçtiğini söyledi. Schmalz, ironik bir biçimde, ‘propagandanın yalnızca Putin’e has bir şey olmadığını’ söyledi.
Eski ana akım siyasetçilerin ve gazetecilerin, Ukrayna savaşından sonra daha önce hiç karşılaşmadıkları türden bir ‘görünmez baskı’ ile karşı karşıya olduklarını söylemeleri düşünüldüğünde, cumartesi günkü mitingin küçük de olsa bir hava kanalı açtığı söylenebilir. Konuştuğumuz bazı BSW üyeleri, ‘yokluktan’ AfD’ye oy vermiş bazı seçmenlerin yeni parti ile birlikte rahatlayacağını düşünüyor. Bu, elbette azımsanamayacak bir ihtimal; bununla birlikte bir başka kuvvetli ihtimal de, Alman ana akım siyasetinin AfD’leşmesi.