Bizi Takip Edin

AVRUPA

Berlin’deki savaş karşıtı mitinge Sahra Wagenknecht partisi damga vurdu

Yayınlanma

Almanya’nın başkenti Berlin’de, geçen cumartesi (25 Kasım) önemli ve kalabalık bir miting düzenlendi.

Mitingin çağrıcısı ‘Savaşa Hayır – Silahları Bırakın!’ girişimiydi. Miting bildirisine imza atanlar arasında Sol Partililer (Die Linke) de vardı. Bununla birlikte, organizatörlerin iddiasında göre biraz iyimser bir tahminle 20 bin, o kadar da iyimser olmayan bir tahminle 15 bin kişinin bir araya geldiği eyleme damgasını Sahra Wagenknecht vurdu. Alanda konuşma fırsatı bulduğumuz eski Sol Partili, yeni Sahra Wagenknecht taraftarı çoğu kimseye göre, Sol Parti yeni partinin kopmasıyla birlikte eyleme mesafe koymuş ve kendisini geri çekmişti.

Örneğin Gregor Gysi ve Dietmar Bartsch gibi partinin ağır topları mitingde yer almadı, sadece akşam faslında, kapanış gösterisinde Ateş Gürpınar bir konuşma yaptı. tagesschau’nun iddiasına göre her ikisi de Sahra Wagenknecht’in destekçileri olan eski Sol Parti politikacıları Diether Dehm ve Bijan Tavassoli liderliğindeki bir grup da konuşmayı engellemeye çalıştı. Mitinge Alman Komünist Partisi (DKP) gibi partilerin yanı sıra Türkiye kökenli bazı örgütler de katıldı.

“Julian Assange: Bir yalan savaş başlatabilir; gerçek olabilir barışı yaratmak.”

Dolayısıyla, barış mitinginin Sahra Wagenknecht partisinin yola çıkış etkinliğine dönüştüğünü söylemek abartılı sayılmaz. Katılımcılar arasında Sevim Dağdelen, Zaklin Nastic gibi Sol’dan kopan önemli isimlerin de bulunduğunu not edelim. Bu isimlerin yanı sıra Almanya’nın önde gelen Rusya uzmanlarından, tarihçi ve siyasi danışman Alexander Rahr, ABD’nin Avrupa üzerindeki hegemonyasını eleştiren bir kitap yazdığı için ‘Putin’in trolü’ olmakla suçlanan ve bir linç kampanyasına maruz bırakılıp ‘intihal’ suçlaması ile görevine son verilen Bonn Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Ulrike Guérot ve eski Sol Parti Bundestag milletvekili, besteci ve yazar Diether Dehm gibi siyasetçiler ve bilim insanlarının katılımı da Almanya için önemli sayılıyor.

Şu anda henüz resmen parti statüsünde olmayan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) – Akıl ve Adalet İçin’in ocak ayında partileşmesi ve 2024 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılması bekleniyor. BSW mensupları, resmi parti kurulunca Sol Parti’den kopuşların artacağını da düşünüyor.

“Kuzey Akım 2 örtbas edildi, arkadaş yalanlarının ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarır”

Bir başka konu da Almanya için Alternatif (AfD) ile ilişkiler meseleydi. Örneğin miting organizasyonunda görev alanlar, sağ-AfD bağlantılı medya ile işbirliği yapmayacaklarını belirttiler. Şubat ayında Sahra Wagenknecht ve Alice Schwarzer tarafından örgütlenen bir önceki barış mitingine sağcı bazı grupların da katılması tartışma yaratmıştı. Yeni partinin, bu tip bir yan yana gelişten kaçınmak için azami çaba gösterdiği anlaşılıyor.

Miting, ‘Savaşa Hayır – Silahları Bırakın!’ girişimi adına, barış hareketinin tanınmış siması Reiner Braun’un coşkulu konuşmasıyla başladı. Ama elbette tüm gözler Sahra Wagenknecht’teydi. Etkili bir hatip olduğu aşikar olan Wagenknecht, ölçülü ama sert konuşmasında esas olarak Alman hükümetinin silahlanmasını eleştirdi ve Savunma Bakanı Boris Pistorius’un Almanya’nın ‘savaşa hazır hale gelmesi gerektiği’ne yönelik sözlerine karşılık “Bu düpedüz delilik,” diye çıkıştı.

Sahra Wagenknecht

Savaş karşıtı mitingin belki de en ilginç kısımları, Aksa Tufanı operasyonu sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı acımasız işgal savaşına yönelik tutumdu. Oldukça manidar bir şekilde, alanda tek bir Filistin bayrağı bile göremediğimizi not etmeliyiz. Bazı BSW taraftarları, mitingin Aksa Tufanı’ndan önce örgütlendiğini ve bu nedenle temanın Ukrayna savaşı olduğuna işaret ettiler.

Yine de, aynı ölçülü tutumun bu meselede ortaya çıktığını söylemek mümkün. Wagenknecht konuşmasında Almanya’nın Yahudi yaşamına karşı özel bir sorumluluğu olduğundan bahsetti; ama bir yandan da bu sorumluluğun ‘Netanyahu hükümetinin acımasız savaşını meşru müdafaa olarak görmezden gelmeyi ve desteklemeyi gerektirmeyeceğini’ söyledi. Gazze’nin bombalanmasının Yahudilerin hayatını korumadığını, aksine ‘İslamcı terörü güçlendirdiğini’ savunan Alman siyasetçi, diğer taraftan da ‘hiçbir şeyin Hamas tarafından işlenen vahşeti haklı gösteremeyeceğini’ söyledi ve şöyle dedi: “Sanırım meydandaki herkes adına konuşabilirim. Hepimiz 7 Ekim günü İslamcı Hamas tarafından gerçekleştirilen korkunç katliamlar, masum sivillerin, kadınların ve çocukların öldürülmesi karşısında dehşete düştük ve şok olduk.”

Sahra Wagenknecht ve Sol Parti’den kopan milletvekili Zaklin Nastic

Ama Wagenknecht’e göre, ‘Filistinli kadın ve çocukların ölümleri karşısında da aynı şekilde şoke olmak ve dehşete düşmek’ gerekiyor. “Eğer masum insanlar ölüyorsa bu bir suçtur ve durdurulmalıdır,” diyen eski Sol Partili siyasetçi, her şeye rağmen Almanya’daki ana akım İsrail yanlısı söylemin kısmen dışına çıktı. Nitekim ertesi gün, Almanya’nın Bulvar gazetesi Bild, Wagenknecht’in insanları İsrail’e karşı ‘kışkırtmaya’ çalıştığını manşetine taşıyarak bunun sağlamasını yaptı.

Öte yandan Wagenknecht’in Alman hükümetine yönelik eleştirilerle birlikte İsrail’e yönelik bu tutumu pek şaşırtıcı olmayabilir. Nitekim 12 Ekim’de Sol Parti’nin o dönemde Wagenknecht İttifakı milletvekillerini de içeren parlamento grubunun lideri Dietmar Bartsch, AfD de dahil diğer tüm partiler gibi İsrail’e destek verip Hamas’ı kınamış, hatta Berlin’in İran politikasına dahi artık gözden geçirmesi gerektiğini söylemişti. 22 Kasım’da Ausburg’da düzenlenen ve birçok BSW üyesinin koptuğu Sol Parti kongresinde de ‘İsrail’in kendisini savunma hakkı’na vurgu yapıldı.

“Barışı sağla, silahlar olmadan!”

‘İsrail’in varlık ve kendini savunma hakkı’ söz konusu olduğunda, Alman müesses nizamı ‘çıt çıkmaması’ için bir hayli çaba sarf ediyor. Miting ve mitinge yapılan konuşmalar, tüm ölçülü tavırlara rağmen bu cenderenin dışına çıkma cesaretini gösterdi.

Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda ise Wagenknecht’in daha net ve doğrudan konuştuğu söylenebilir. Ukrayna’da ‘silaha değil, acil müzakerelere ihtiyaç’ olduğunu savunan Wagenknecht, Alman hükümetini ‘acınası’, SPD liderleri Klingbeil ve Esken’i ‘üzücü figürler’ ve Yeşiller’i ‘savaş sarhoşu bir grup’ olarak nitelendirdi. Wagenknecht, konuşmasını bitirir bitirmez alandan ayrıldı.

Mitingi düzenleyen organizasyon adına ilk konuşmayı yapan tanınmış barış aktivisti Reiner Braun Harici’ye konuştu

Ukrayna söz konusu olduğunda hedef açık görünüyor: Savaşı durdurmak ve müzakerelere başlamak. Öte yandan trafik lambası koalisyonunun buna ne gücü ne niyeti var. Nitekim Harici’ye verdiği demeçte Braun, nice kötü hükümetler gördüğünü, ama SPD-Yeşiller-FDP iktidarının ‘gördüklerinin en kötüsü’ olduğunu söyledi. Braun, müzakerelere odaklanmak gerektiğini vurguladı ve daha ilginç bir iddiada bulundu: Mart 2022’deki müzakereler alternatif bir çözüm yolunun olduğunu göstermişti; fakat bu yollar, eski Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın Ukrayna’ya giderek muhataplarına “Size her şeyi sağlayacağız, savaşa devam edin, siz kazanacaksınız,” demesiyle paramparça edildi.

Braun içeride ise Alman hükümetinin ‘kendi halkına karşı toplumsal bir savaş yürüttüğünü’ savundu. Ona göre Berlin, Alman halkına Rus halkından çok daha fazla zarar veren, nüfusun bir bölümünü yoksullaştıran bir yaptırım politikası bu ve daha önce hayal bile edilemeyecek bir ölçekte silahlanıyor.

Alman devlet televizyonu ARD’nin eski Moskova muhabiri Gabriele Krone Schmalz

Mitingi ilginç kılan unsurlardan biri de Ukrayna savaşı ile birlikte marjinalleştirilen eski ‘ana akım’ın kendisini daha ‘sol’a atmasıydı. Örneğin kürsüye çıkan devlet televizyonu ARD’nin eski Moskova muhabiri Gabriele Krone Schmalz, daha önce mitinglerde hiç konuşma yapmadığını, ama son 1,5 yılda yaşananlar nedeniyle bu fikrinden vazgeçtiğini söyledi. Schmalz, ironik bir biçimde, ‘propagandanın yalnızca Putin’e has bir şey olmadığını’ söyledi.

Eski ana akım siyasetçilerin ve gazetecilerin, Ukrayna savaşından sonra daha önce hiç karşılaşmadıkları türden bir ‘görünmez baskı’ ile karşı karşıya olduklarını söylemeleri düşünüldüğünde, cumartesi günkü mitingin küçük de olsa bir hava kanalı açtığı söylenebilir. Konuştuğumuz bazı BSW üyeleri, ‘yokluktan’ AfD’ye oy vermiş bazı seçmenlerin yeni parti ile birlikte rahatlayacağını düşünüyor. Bu, elbette azımsanamayacak bir ihtimal; bununla birlikte bir başka kuvvetli ihtimal de, Alman ana akım siyasetinin AfD’leşmesi. 

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English