Bizi Takip Edin

AVRUPA

Berlin’deki savaş karşıtı mitinge Sahra Wagenknecht partisi damga vurdu

Yayınlanma

Almanya’nın başkenti Berlin’de, geçen cumartesi (25 Kasım) önemli ve kalabalık bir miting düzenlendi.

Mitingin çağrıcısı ‘Savaşa Hayır – Silahları Bırakın!’ girişimiydi. Miting bildirisine imza atanlar arasında Sol Partililer (Die Linke) de vardı. Bununla birlikte, organizatörlerin iddiasında göre biraz iyimser bir tahminle 20 bin, o kadar da iyimser olmayan bir tahminle 15 bin kişinin bir araya geldiği eyleme damgasını Sahra Wagenknecht vurdu. Alanda konuşma fırsatı bulduğumuz eski Sol Partili, yeni Sahra Wagenknecht taraftarı çoğu kimseye göre, Sol Parti yeni partinin kopmasıyla birlikte eyleme mesafe koymuş ve kendisini geri çekmişti.

Örneğin Gregor Gysi ve Dietmar Bartsch gibi partinin ağır topları mitingde yer almadı, sadece akşam faslında, kapanış gösterisinde Ateş Gürpınar bir konuşma yaptı. tagesschau’nun iddiasına göre her ikisi de Sahra Wagenknecht’in destekçileri olan eski Sol Parti politikacıları Diether Dehm ve Bijan Tavassoli liderliğindeki bir grup da konuşmayı engellemeye çalıştı. Mitinge Alman Komünist Partisi (DKP) gibi partilerin yanı sıra Türkiye kökenli bazı örgütler de katıldı.

“Julian Assange: Bir yalan savaş başlatabilir; gerçek olabilir barışı yaratmak.”

Dolayısıyla, barış mitinginin Sahra Wagenknecht partisinin yola çıkış etkinliğine dönüştüğünü söylemek abartılı sayılmaz. Katılımcılar arasında Sevim Dağdelen, Zaklin Nastic gibi Sol’dan kopan önemli isimlerin de bulunduğunu not edelim. Bu isimlerin yanı sıra Almanya’nın önde gelen Rusya uzmanlarından, tarihçi ve siyasi danışman Alexander Rahr, ABD’nin Avrupa üzerindeki hegemonyasını eleştiren bir kitap yazdığı için ‘Putin’in trolü’ olmakla suçlanan ve bir linç kampanyasına maruz bırakılıp ‘intihal’ suçlaması ile görevine son verilen Bonn Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Ulrike Guérot ve eski Sol Parti Bundestag milletvekili, besteci ve yazar Diether Dehm gibi siyasetçiler ve bilim insanlarının katılımı da Almanya için önemli sayılıyor.

Şu anda henüz resmen parti statüsünde olmayan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) – Akıl ve Adalet İçin’in ocak ayında partileşmesi ve 2024 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılması bekleniyor. BSW mensupları, resmi parti kurulunca Sol Parti’den kopuşların artacağını da düşünüyor.

“Kuzey Akım 2 örtbas edildi, arkadaş yalanlarının ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarır”

Bir başka konu da Almanya için Alternatif (AfD) ile ilişkiler meseleydi. Örneğin miting organizasyonunda görev alanlar, sağ-AfD bağlantılı medya ile işbirliği yapmayacaklarını belirttiler. Şubat ayında Sahra Wagenknecht ve Alice Schwarzer tarafından örgütlenen bir önceki barış mitingine sağcı bazı grupların da katılması tartışma yaratmıştı. Yeni partinin, bu tip bir yan yana gelişten kaçınmak için azami çaba gösterdiği anlaşılıyor.

Miting, ‘Savaşa Hayır – Silahları Bırakın!’ girişimi adına, barış hareketinin tanınmış siması Reiner Braun’un coşkulu konuşmasıyla başladı. Ama elbette tüm gözler Sahra Wagenknecht’teydi. Etkili bir hatip olduğu aşikar olan Wagenknecht, ölçülü ama sert konuşmasında esas olarak Alman hükümetinin silahlanmasını eleştirdi ve Savunma Bakanı Boris Pistorius’un Almanya’nın ‘savaşa hazır hale gelmesi gerektiği’ne yönelik sözlerine karşılık “Bu düpedüz delilik,” diye çıkıştı.

Sahra Wagenknecht

Savaş karşıtı mitingin belki de en ilginç kısımları, Aksa Tufanı operasyonu sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı acımasız işgal savaşına yönelik tutumdu. Oldukça manidar bir şekilde, alanda tek bir Filistin bayrağı bile göremediğimizi not etmeliyiz. Bazı BSW taraftarları, mitingin Aksa Tufanı’ndan önce örgütlendiğini ve bu nedenle temanın Ukrayna savaşı olduğuna işaret ettiler.

Yine de, aynı ölçülü tutumun bu meselede ortaya çıktığını söylemek mümkün. Wagenknecht konuşmasında Almanya’nın Yahudi yaşamına karşı özel bir sorumluluğu olduğundan bahsetti; ama bir yandan da bu sorumluluğun ‘Netanyahu hükümetinin acımasız savaşını meşru müdafaa olarak görmezden gelmeyi ve desteklemeyi gerektirmeyeceğini’ söyledi. Gazze’nin bombalanmasının Yahudilerin hayatını korumadığını, aksine ‘İslamcı terörü güçlendirdiğini’ savunan Alman siyasetçi, diğer taraftan da ‘hiçbir şeyin Hamas tarafından işlenen vahşeti haklı gösteremeyeceğini’ söyledi ve şöyle dedi: “Sanırım meydandaki herkes adına konuşabilirim. Hepimiz 7 Ekim günü İslamcı Hamas tarafından gerçekleştirilen korkunç katliamlar, masum sivillerin, kadınların ve çocukların öldürülmesi karşısında dehşete düştük ve şok olduk.”

Sahra Wagenknecht ve Sol Parti’den kopan milletvekili Zaklin Nastic

Ama Wagenknecht’e göre, ‘Filistinli kadın ve çocukların ölümleri karşısında da aynı şekilde şoke olmak ve dehşete düşmek’ gerekiyor. “Eğer masum insanlar ölüyorsa bu bir suçtur ve durdurulmalıdır,” diyen eski Sol Partili siyasetçi, her şeye rağmen Almanya’daki ana akım İsrail yanlısı söylemin kısmen dışına çıktı. Nitekim ertesi gün, Almanya’nın Bulvar gazetesi Bild, Wagenknecht’in insanları İsrail’e karşı ‘kışkırtmaya’ çalıştığını manşetine taşıyarak bunun sağlamasını yaptı.

Öte yandan Wagenknecht’in Alman hükümetine yönelik eleştirilerle birlikte İsrail’e yönelik bu tutumu pek şaşırtıcı olmayabilir. Nitekim 12 Ekim’de Sol Parti’nin o dönemde Wagenknecht İttifakı milletvekillerini de içeren parlamento grubunun lideri Dietmar Bartsch, AfD de dahil diğer tüm partiler gibi İsrail’e destek verip Hamas’ı kınamış, hatta Berlin’in İran politikasına dahi artık gözden geçirmesi gerektiğini söylemişti. 22 Kasım’da Ausburg’da düzenlenen ve birçok BSW üyesinin koptuğu Sol Parti kongresinde de ‘İsrail’in kendisini savunma hakkı’na vurgu yapıldı.

“Barışı sağla, silahlar olmadan!”

‘İsrail’in varlık ve kendini savunma hakkı’ söz konusu olduğunda, Alman müesses nizamı ‘çıt çıkmaması’ için bir hayli çaba sarf ediyor. Miting ve mitinge yapılan konuşmalar, tüm ölçülü tavırlara rağmen bu cenderenin dışına çıkma cesaretini gösterdi.

Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda ise Wagenknecht’in daha net ve doğrudan konuştuğu söylenebilir. Ukrayna’da ‘silaha değil, acil müzakerelere ihtiyaç’ olduğunu savunan Wagenknecht, Alman hükümetini ‘acınası’, SPD liderleri Klingbeil ve Esken’i ‘üzücü figürler’ ve Yeşiller’i ‘savaş sarhoşu bir grup’ olarak nitelendirdi. Wagenknecht, konuşmasını bitirir bitirmez alandan ayrıldı.

Mitingi düzenleyen organizasyon adına ilk konuşmayı yapan tanınmış barış aktivisti Reiner Braun Harici’ye konuştu

Ukrayna söz konusu olduğunda hedef açık görünüyor: Savaşı durdurmak ve müzakerelere başlamak. Öte yandan trafik lambası koalisyonunun buna ne gücü ne niyeti var. Nitekim Harici’ye verdiği demeçte Braun, nice kötü hükümetler gördüğünü, ama SPD-Yeşiller-FDP iktidarının ‘gördüklerinin en kötüsü’ olduğunu söyledi. Braun, müzakerelere odaklanmak gerektiğini vurguladı ve daha ilginç bir iddiada bulundu: Mart 2022’deki müzakereler alternatif bir çözüm yolunun olduğunu göstermişti; fakat bu yollar, eski Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın Ukrayna’ya giderek muhataplarına “Size her şeyi sağlayacağız, savaşa devam edin, siz kazanacaksınız,” demesiyle paramparça edildi.

Braun içeride ise Alman hükümetinin ‘kendi halkına karşı toplumsal bir savaş yürüttüğünü’ savundu. Ona göre Berlin, Alman halkına Rus halkından çok daha fazla zarar veren, nüfusun bir bölümünü yoksullaştıran bir yaptırım politikası bu ve daha önce hayal bile edilemeyecek bir ölçekte silahlanıyor.

Alman devlet televizyonu ARD’nin eski Moskova muhabiri Gabriele Krone Schmalz

Mitingi ilginç kılan unsurlardan biri de Ukrayna savaşı ile birlikte marjinalleştirilen eski ‘ana akım’ın kendisini daha ‘sol’a atmasıydı. Örneğin kürsüye çıkan devlet televizyonu ARD’nin eski Moskova muhabiri Gabriele Krone Schmalz, daha önce mitinglerde hiç konuşma yapmadığını, ama son 1,5 yılda yaşananlar nedeniyle bu fikrinden vazgeçtiğini söyledi. Schmalz, ironik bir biçimde, ‘propagandanın yalnızca Putin’e has bir şey olmadığını’ söyledi.

Eski ana akım siyasetçilerin ve gazetecilerin, Ukrayna savaşından sonra daha önce hiç karşılaşmadıkları türden bir ‘görünmez baskı’ ile karşı karşıya olduklarını söylemeleri düşünüldüğünde, cumartesi günkü mitingin küçük de olsa bir hava kanalı açtığı söylenebilir. Konuştuğumuz bazı BSW üyeleri, ‘yokluktan’ AfD’ye oy vermiş bazı seçmenlerin yeni parti ile birlikte rahatlayacağını düşünüyor. Bu, elbette azımsanamayacak bir ihtimal; bununla birlikte bir başka kuvvetli ihtimal de, Alman ana akım siyasetinin AfD’leşmesi. 

AVRUPA

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Radev: Ukrayna’nın Rusya’yı yenmesi imkânsız

Yayınlanma

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Ukrayna’nın Rusya karşısında zafer kazanmasını “imkânsız” olarak nitelendirdi ve Rusya ile iki yıldır süren savaşı Slovakya Başbakanı Robert Fico’ya yönelik suikast girişimiyle ilişkilendirdi.

Radev cumartesi günü yaptığı açıklamada, “Bu savaşın devam ettiği her gün Ukrayna, Rusya ve hepimiz için felakettir. Bu durum kaçınılmaz olarak Avrupa’daki, ABD’deki ve dünyanın her yerindeki tüm seçimleri etkiliyor. Bu ve bir sonraki seçimde savaş ve barış arasında bir seçim yapacağız. Her vatandaş bunu anlamakla yükümlüdür,” dedi.

Bir gazetecinin Fico’ya yönelik suikast girişiminin Avrupa’ya nasıl bir sinyal gönderdiğini sorması üzerine Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Ukrayna savaşından söz etti ve “Savaşın devamını ve Rusya’ya karşı imkansız zaferi mümkün olan tek çözüm olarak sunmak kabul edilemez,” dedi.

Rusya ve Ukrayna arasındaki çekişmenin Avrupa’da da alevlenmesinin ve “barış seslerinin kurşunlarla karşılanmasının” son derece tehlikeli olduğunu söyleyen Radev, “Radikalleşmiş bir fanatik tarafından barışa verdiği destek nedeniyle Avrupalı bir başbakana suikast girişiminde bulunulması, muhalefete ve nefrete karşı kökleşmiş hoşgörüsüzlüğün bir göstergesidir. Birçok siyasetçi, parti ve medya, her farklı sesi Rusya yanlısı olarak göstererek buna katkıda bulunmuştur ki bu son derece adaletsizdir ve tüm bu olumsuz sonuçlara yol açmaktadır,” dedi.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı, savaşın devam etmesi halinde Ukrayna’nın “demografik olarak harap olmuş, altyapısı, sanayisi, üretimi tamamen yok olmuş bir ülke olacağı ve bunun sadece Ukrayna için değil tüm Avrupa için son derece ciddi sonuçları olacağı” uyarısında bulundu.

Radev, silah vermek yerine barış için siyasi çaba gösterilmesi çağrısında bulundu ve “Silahla ya da silahsız, benzer bir sonuca doğru gidiyoruz. Bunun farkına varmalıyız. Aradaki fark binlerce insanın ölümü ve harap olmuş bir ülke (Ukrayna) olacak ki bunun bedelini ödemek zorunda kalacağız,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Bild: Almana Savunma Bakanlığı, Ukrayna için 3,8 milyar avro ek bütçe talep etti

Yayınlanma

Bild gazetesinin haberine göre Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu yıl Ukrayna’ya yapılacak askeri yardımın finansmanı için hükümetten 3,8 milyar avro daha talep etti.

Gazetenin kaynaklarına göre ülkenin 2024 bütçesinde Ukrayna’ya yardım için 8 milyar avro yer alıyor ki bu miktar başlangıçta planlananın iki katı.

Haberde, Pistorius’un konuyu 15 Mayıs’ta Başbakan Olaf Scholz ve ertesi gün, 16 Mayıs’ta da Maliye Bakanı Christian Lindner ile görüştü.

Bütçede yer almayan harcamalara ilişkin talepler haziran ayında görüşülmek üzere parlamentoya sunulacak.

Maliye Bakanlığı Sözcüsü, yaptığı açıklamada bakanlığın bu girişimi desteklediğini belirterek, “Mümkünse bu yıl Ukrayna’ya daha fazla silah tedarik etmeliyiz,” ifadesini kullandı.

Gazeteye göre, Ukrayna’ya bu yılki yardım için ayrılan fonların neredeyse tamamı, taahhüt edilen teslimatlara ayrıldı ve Savunma Bakanlığı’nın silah ve mühimmat alımı da dahil olmak üzere yeni askeri yardım paketleri için 300 milyon avrosu kaldı.

Almanya’nın 2023 yılında Ukrayna’ya yapacağı askeri yardım miktarı yaklaşık 5,4 milyar avro.

Bu yıl, orijinal plana göre, bu amaç için 4 milyar avro tahsis edilmişti. Ancak Bild‘e göre Pistorius, hükümetin yeni alımlar için neredeyse hiç parası kalmadığı için ek 5 milyar avro talep etti.

“Ukrayna’ya 1 trilyon dolar gönderin, yine de savaşın sonucunu değiştirmeyecek!”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

‘Milli Muhafazakâr Enternasyonal’den İsrail’e destek

Yayınlanma

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli ve Fransa’nın Ulusal Birlik (Rassemblement National – RN) partisinin lideri Marine Le Pen, haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde İspanyol parlamentosunun üçüncü büyük gücü olan sağcı VOX partisinin Madrid’de düzenlediği etkinlikte bir araya geldi.

Etkinlikte, ABD’li muhafazakâr düşünce kuruluşu Heritage Foundation’ın başkan yardımcısı ve eski Beyaz Saray çalışanları Matt ve Mercedes Schlapp tarafından temsil edilen eski ABD Başkanı Donald Trump büyük alkış aldı.

VOX ve Meloni’nin partisi İtalya’nın Kardeşleri’ni de bünyesinde barındıran Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubu, VOX tarafından düzenlenen “Europa VIVA 24” etkinliği kapsamında hafta sonu İspanya’nın başkentinde manifestosunun büyük bölümünü sundu.

“Güçlü ve egemen bir Avrupa”nın savunulması, Brüksel bürokrasisinin azaltılması, sınır güvenliğinin güçlendirilmesi ve Yeşil Mutabakat’ın gözden geçirilmesi seçimler öncesinde ECR’nin önceliklerinden bazıları.

Muhafazakârlar, yasadışı göç ve AB’nin iklim politikasına karşı güçlü mesajlarla kampanyalarını gayri resmi olarak başlatırken, Gazze’deki savaşında İsrail’i desteklediklerini ilan ettiler.

Orbán, Le Pen ve Meloni konuştu

ECR’nin manifestosunun ve VOX’un AB siyasi yarışına yönelik programının sunumu medyada büyük ilgi gördü. VOX lideri Santiago Abascal’ın kişisel dostu olan Javier Milei ve Le Pen Madrid’de hazır bulunurken, Meloni ve Orbán etkinliğine video konferans yoluyla katıldılar.

Meloni video konuşmasında, “Belirleyici bir seçimin arifesindeyiz (…). Şimdi seferberlik zamanı, sokaklara dökülme zamanı. Çıtayı yükseltmenin zamanı geldi, son güne kadar mücadele etmeliyiz,” dedi.

Orbán ise mesajında “Sevgili İspanyol dostlar, biz yurtseverler Brüksel’i işgal etmeliyiz,” dedi.

Orbán, Avrupa seçimleri için yürütülen kampanyayı, “kitlesel yasadışı göçü serbest bıraktığını” ve “çocuklarımızı cinsiyet propagandasıyla zehirlediğini” söylediği Brüksel’e karşı “büyük bir ortak savaş” olarak tanımladı.

Orban’a göre VOX siyasetçileri ve aktivistleri, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın kampanya sloganı “Make America Great Again”e (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) atıfta bulunarak “Avrupa’yı yeniden büyük yapmaya” yardımcı olabilecek “adanmış savaşçılar.”

VOX’un, “Avrupa’yı yeniden canlandırmak için Avrupa düzeyinde güvenilebilecek İspanyol yurtsever hareketini temsil ettiğini” öne süren Le Pen, “Bugün Avrupa Birliği’nin yönünü değiştirmek isteyen çok kişi var ve 9 Haziran’’da daha da çoğalacağız,” dedi.

Le Pen, Avrupa Komisyonu’nun “Avrupa uluslarının egemenliğini sonsuza kadar ellerinden alırsa”, bunun sonuçlarının ülkelerin geleceği açısından felaket olacağını savundu.

Avrupa Parlamentosu’nda VOX ile çalışma arzusunu açıkça ifade eden Fransız lideri, Avrupa Komisyonu’nun mevcut başkanı Ursula von der Leyen ve müttefiklerini “tekdüzeliğe boyun eğmiş” bir AB istemekle suçladı ve “Biz Avrupa’nın savunucularıyız, onlar ise yıkıcıları,” diye uyardı.

İsrailli bakan: Radikal islama karşı batı medeniyetini savunuyoruz

Haaretz’in aktardığına göre Chikli, Vox lideri Abascal ve Le Pen’in arasındaki ön sıradaki koltuğundan seyircilerin coşkulu alkışları arasında sahneye çıktı ve 7 Ekim hakkında konuşarak bunu “radikal islamın çürümüş meyvesi” olarak nitelendirdi.

Gazze’de hâlâ esir tutulan İsrailli rehineler Noa Argamani ve Bibas ailesine atıfta bulunan ve bir Hamas üyesinin Gazze’deki ailesiyle yaptığı ve “kaç İsrailliyi öldürdüğünü kutladığı telefon görüşmesinin metnini” okuyan Chikli, “Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy gerekir. Ama aynı şekilde tecavüzcüleri ve katilleri yetiştirmek için de bir köy gerekir,” dedi.

Chkli, İsrail’in Gazze’deki askeri harekatını “istemediğimiz bir savaş, çocuklarımızın ve özgür dünyanın iyiliği için savaşmaktan ve kazanmaktan başka seçeneğimiz olmayan bir savaş” olarak nitelendirdi.

Bakan 15 dakikalık konuşması boyunca “dünya çapında radikal islam tehdidine” birçok kez geri döndü. Chikli bir noktada, “Bu savaş sadece Gazze, İsrail Devleti ya da hatta Ortadoğu ile ilgili değil. Bu, radikal islama karşı batı medeniyetinin geleceği için varoluşsal bir savaştır,” dedi ve kongrede bulunan kalabalık buna “alkış patlamasıyla” karşılık verdi.

İsrailli bakan, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’i Filistin devletini savunduğu için eleştirirken, Vox lideri Abascal’a övgüler yağdırdı ve aralık ayında İsrail’e yaptığı ziyaret için teşekkür etti.

Chikli, “Diğerlerinin aksine, bunu fotoğraf çektirmek ya da sıra savmak için yapmadınız. Diğerlerinin aksine, iyi yüreğiniz sizi Hamas ve İran yerine İsrail Devleti’nin yanında yer almaya yöneltti. Gerçeğin yanında durduğun için teşekkürler Abascal,” dedi.

Chikli daha sonra, kendi deyimiyle “pervasız göç politikalarının” Avrupa için yarattığı tehdide geri döndü. “Genellikle dini fanatizmin yuvası haline gelen islami göçmenlerle dolu gettoları” eleştirdi ve “çok kültürlülüğün” reddedilmesi çağrısında bulunarak bu kavramı “bu kıtayı varoluşsal tehlikenin eşiğine getiren tam bir başarısızlık” olarak nitelendirdi.

Chikli sözlerini, İspanyollara “sağduyularını” kullanarak İsrail’e geçen hafta gerçekleşen Eurovision şarkı yarışmasında mümkün olan en yüksek puanı verdikleri için teşekkür etti ve “Sessiz çoğunluk sözünü söyledi,” dedi.

Likud-Avrupa sağı bağları güçleniyor

Başbakan Binyamin Netanyahu’nun partisi Likud’un üyesi olan Chikli, bir süredir Avrupa’daki ‘milli muhafazakâr’ olarak nitelendirilen sağcı partilerin etkinliklerine katılıyor.

Aralık ayında Chikli, “ahlaki göreceliliğin Batı medeniyetini çökertmekle tehdit ettiği alacakaranlıkta, ahlaki netliğin bir feneri olarak duran bir hakikat adamı” olarak nitelendirdiği Vox başkanı Santiago Abascal ile bir araya gelmişti.

Chikli geçtiğimiz ay da Macaristan’daki Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansına (CPAC) katılmış ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ı “İsrail’in destekçisi” olarak övmüştü.

Chikli, Avrupa sağında önemli bir yer kaplayan “Büyük Yer Değiştirme” teorisini destekleyen ve özellikle Müslüman ülkelerden gelen Avrupa göçüne atıfta bulunan ve nazilerle ilişkilendiriken “omvolking” (“yeniden nüfuslanma”) terimini kullanan Belçika’nın Vlaams Belang partisinin başkanı Tom Van Grieken ile birlikte konuşmuştu.

Chikli bu yılın başlarında İsveç’in sağcı partisi İsveç Demokratları ile de bir araya gelmişti. İsveç parlamentosunun ikinci büyük partisi olan bu partinin geçmişinde Naziler bulunuyor ve üyeleri son yıllarda bile neo-Nazi hareketlerle bağlantıları olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor. İsrail şu ana kadar parti ile resmi bağlar kurmaktan kaçındı ancak İsveç Demokratları kendilerini “İsveç’teki en İsrail yanlısı parti” ilan etti.

Ocak ayında Krakow’da Avrupa Yahudi Derneği tarafından düzenlenen bir konferansta Chikli, resmi sıfatının kendisini İsrail’in Gazze’deki işgaline karşı uluslararası protestolara katılan Diaspora Yahudileriyle ittifak kurmaya teşvik etmeyeceğini söylemişti.

Jewish Telegraphic Agency’ye verdiği demeçte Chikli, “‘Nehirden denize, Filistin özgür olacak’ diye bağıran bir kalabalığın arasında kendini evinde hisseden bir Yahudi’yi ben Yahudi olarak görmüyorum. Onunla bir köprü kurmak istemiyorum,” demişti.

Milei diplomatik kriz çıkardı

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei ise, “solcuları” yerdiği ve serbest piyasa kapitalizmini savunduğu konuşmasıyla ayakta alkışlandı.

Öte yandan, “uygulanan politikaların kalıcı olması ve gelecekte özgürlüklerini savunan ve ülkesinde (örneğin Kuzey Kore veya Küba’da) ‘futbolu bile kontrol eden’ sosyalistler tarafından ayaklar altına alınmalarına izin vermeyen vatandaşların olması için” bir hükümet açısından da gerekli olan “kültürel savaşı” teşvik etti.

Milei sözlerini, “Batıyı büyük yapan değerleri savunmaya geri dönelim: yaşam, özgürlük ve mülkiyet,” diyerek tamamladı.

Vox lideri Santiago Abascal’a, “Anneler Günü’nde Adem’den daha yalnız olduğum zamanlarda” kurduğu dostluk için teşekkür eden Milei, sosyalizmin “lanetli ve kanserli” olduğunu ve “ölüme davetiye çıkardığını” söyledikten sonra, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in eşi için “yozlaşmış” deyince diplomatik bir krizi tetikledi.

Milei’nin sert sözlerine karşılık olarak İspanya, Buenos Aires Büyükelçisi María Jesús Alonso’yu istişarelerde bulunmak üzere geri çağırdı.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares pazar günü, “son derece ciddi” olarak değerlendirdiği sözleri için Milei’den “kamuoyu önünde özür dilemesini” talep etti. Özür gelmediği takdirde İspanya’nın “egemenliğini ve haysiyetini” korumak için “uygun tedbirleri” alacağını duyurdu.

Bakan, Milei’nin sözlerinin “her türlü siyasi ve ideolojik farklılığı aştığını” ve “uluslararası ilişkiler tarihinde ve hatta güçlü kardeşlik bağlarıyla birleşmiş iki ülke ve iki halk arasındaki ilişkiler tarihinde eşi benzeri görülmemiş” olduğunu belirtti.

Avrupa sağı oylarını artırıyor: ECR programı açıklandı

Avrupa Parlamentosu’nda sağcı oluşumlara ev sahipliği yapan iki grup, VOX’un yanı sıra İtalya’nın Kardeşleri ve Polonya’nın eski iktidar partisi Hukuk ve Adalet’in (PiS) yer aldığı ECR ile RN, Almanya için Alternatif (AfD) ve Matteo Salvini’nin Lega’sına ev sahipliği yapan Kimlik ve Demokrasi (ID).

Euractiv için yapılan en son Europe Elects projeksiyonu, ECR ve ID’nin 83’er AP üyesi kazanacağını gösteriyor. ID, 2019 seçimlerinde 73 ve ECR 62 vekil kazanmıştı.

Meloni ECR’nin şu anki başkanı ve grubun Başkan Yardımcısı İspanyol VOX Milletvekili Hermann Tertsch.

Seçim bildirgesinde ECR, diğer hususların yanı sıra “ulusal kimliğin korunması, vatandaşların güvenliği ve sınırların güçlendirilmesi konularındaki kesin kararlılığını” ifade ediyor.

Buna ek olarak ECR grubu, “gücün Brüksel’de gereksiz yere merkezileştirilmesini” reddederken, AB’nin “üye devletlerin egemenliğine ve geleneklerine saygı gösterecek ve bunları koruyacak” şekilde reforme edilmesini öneriyor. Ayrıca “güçlü bir Avrupa savunması”, Ukrayna’ya askeri desteğin güçlendirilmesi ve NATO’nun GSYİH’nin %2’si çağrısı doğrultusunda tüm ortakların savunma bütçelerinin arttırılması çağrısında bulunuyor.

Manifestoda ayrıca ECR’nin AB’nin sınırlarını güvence altına almak için “kapsamlı bir göç stratejisi” çağrısında bulunduğu ve bu stratejinin diğer girişimlerin yanı sıra Avrupa’da “sadece” “gerçek mültecilere” sığınma hakkı verilmesini de içereceği belirtiliyor.

ECR grubu ayrıca Ortak Tarım Politikası’nın (CAP) gözden geçirilmesini istiyor ve “Tarladan Sofraya” stratejisinin güçlendirilmesinin yanı sıra Yeşil Mutabakat’ın sektörün “sosyo-ekonomik refahına” öncelik verecek şekilde revize edilmesini savunuyor. 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English