Bizi Takip Edin

AVRUPA

Bir Avrupa gücü olarak Birleşik Krallık

Yayınlanma

Çevirmenin notu: 2014’te Kiev’de yaşanan darbe ve Donbass ihtilafının başlamasından bu yana ve bugün, Ukrayna’nın en istikrarlı destekçilerinin başında Britanya geliyor. Londra’nın Moskova’ya dönük saldırgan tavrı ve Kiev’e sunduğu devasa askeri yardımlar bugün yaşanan savaşın önemli sebeplerinden biri. Britanya’nın en eski düşünce kuruluşu Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nün (RUSI) genel müdür yardımcısı Malcolm Chalmers, Londra’nın son süreçte kazandıklarını ve ileriki vadede karşılaşacağı engelleri değerlendiriyor.


Bir Avrupa gücü olarak Birleşik Krallık

Malcolm Chalmers — RUSI

24 Şubat 2023

Rusya’nın işgaline karşı Ukrayna’ya yardım etme çabalarıyla Birleşik Krallık, Avrupa’nın güvenliğine olan bağlılığının sağlamlığını gösterdi.

Geçtiğimiz sene boyunca Birleşik Krallık, Ukrayna’nın Avrupa’daki mevcut en güçlü destekçisi konumunu pekiştirdi ve kendisini ittifakın askeri desteğini hızlandırma çabalarının merkezine koydu. Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak, kısa bir süre önce düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda “Avrupa kıtamızın güvenliği her zaman en önemli önceliğimiz olacaktır” vurgusunu yaptı.

Fransa ve Almanya’nın aksine Birleşik Krallık hükümeti, güçlü Ukrayna politikası için iç politikada destek arayışına girmek zorunda kalmadı. 2022’nin şubat ayından bu yana ülke üç başbakan değiştirmesine rağmen hepsi de aynı yaklaşımı destekledi ve İşçi Partisi muhalefetinden de yoğun bir destek aldı. Savunma Bakanı Ben Wallace, sürekliliğin sağlanmasında çok değerli olduğunu kanıtlayan bir tecrübe, bireysel bağlılık ve siyasi nüfuz düzeyi sağladı. Parti liderliğine aday olma ihtimalini geri çeviren Wallace, şu anda 1945’ten bu yana en uzun süre görev yapan üçüncü savunma bakanı [ondan daha uzun süre görev yapan sadece Denis Healey ve Geoff Hoon olmuştu]. Bunun yardımı dokundu.

Irak ve Afganistan’a yönelik yirmi yıllık taahhütler, Boris Johnson’ın Bütünleşik İncelemesinde çokça müjdelenen “Hint-Pasifik Ekseni” ve hükümetin Brexit sonrası “Küresel Britanya” yorumu, bazılarının Birleşik Krallık’ın Avrupa’nın güvenliğine verdiği önceliği sorgulamasına yol açmıştı.

Fakat Rusya’nın 2014’teki ilk işgalinin ardından Birleşik Krallık, Ukrayna Silahlı Kuvvetleriyle hızlı bir şekilde güçlü bir ikili ilişki geliştirdi. 22 bin Ukaynalı asker, 2022’deki işgalden önce Birleşik Krallık’ın Orbital Operasyonu kapsamında eğitilmişti. 2021 yılında Ukrayna’nın Karadeniz’de Birleşik Krallık tarafından tedarik edilen gemilerle donanmış yeni bir deniz üssü inşa etmesine yardımcı olmak üzere varılan anlaşma ve Kırım açıklarında bir “seyrüsefer serbestisi” operasyonu düzenleme kararı, Birleşik Krallık’ın Ukrayna’nın güvenliğini destekleme konusunda istekliliğinin bir başka göstergesiydi.

Kurbağayı kaynatmak

Savaşın başlamasından bu yana Birleşik Krallık, bu temel üzerine bina edildi ve pek çok müttefikinden daha ileri görüşlü oldu. Nükleer silaha sahip bir ülke olarak Washington’un gerilimin tırmanması risklerinin ciddiye alınması gerektiği yönündeki inancını paylaşıyor. Ancak bu risklerle başa çıkma konusunda kendi kararlarını vermeye hazır; bunu yaparken de başlıca müttefikinin çok önüne geçmemeye dikkat ediyor.

Birleşik Krallık, gözle görülür biçimde silahlı sevkiyatı hususunda ön saflarda yer aldı. Ukrayna’ya ölümcül silah desteği [tanksavar füzeler] tedarik eden ilk Avrupa ülkesi oldu, bunu siber destek, elektronik savaş kabiliyetleri, insansız hava araçları, hava savunma ve savaş araçları izledi. Birleşik Krallık, Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine kendi ülkesinde geniş çaplı eğitim veriyor ve bu konuda daha geniş bir ülke grubuna öncülük ediyor. Aralık ayında Ukrayna’ya Batı yapımı ana muharebe tanklarının yanı sıra kendi stoklarından çok sayıda ilave zırhlı araç sağlamayı kabul eden ilk ülke oldu. Şubat ayında ise ülkenin pilotlarına eğitim vermeyi teklif etti ve gelecekte savaş uçağı tedariki konusunda müttefikler arasındaki tartışmaların yeniden başlamasına yardımcı oldu. Tüm bu girişimler bir araya geldiğinde Birleşik Krallık, 2022-23 mali yılında 2,3 milyar pound ve 2023-23 mali yılında da yine 2,3 milyar pound tutarındaki yardımlarıyla Avrupa’nın Ukrayna’ya en büyük savunma tedarikçisi olmaya devam ediyor.

Avrupa’nın payına düşenler

Bu çabalar, Birleşik Krallık’ın Brexit sonrasında Avrupa’daki komşularıyla ilişkilerini onarma çabaları için de faydalı oldu. Johnson’ın başbakanlık döneminin büyük kısmı, Müşterek Yurt Dışı Seferi Kuvvetine yapılan vurgu ile örneklendirilen, kuzey ve doğu Avrupa ile savunma işbirliğine güçlü bir odaklanma ile karakterize edildi. Bakanlar, AB ile doğrudan işbirliği olarak görülebilecek her eyleme karşı temkinli davrandılar.

Ukrayna savaşı bu durumu değiştiriyor. Birleşik Krallık ve AB yetkilileri, ihtilafın başından itibaren yaptırım politikası ve uygulaması konusunda yakın işbirliği için oldular. Birleşik Krallık, 2022’nin ekim ayında yeni Avrupa Siyasi Topluluğu’nun kuruluş zirvesinde aktif bir katılımcı oldu. PESCO’nun Askeri Mobilite Programına katılım anlaşması, tartışmalı bir şekilde kısıtlı operasyonel değere sahip olsa da yeni bir pragmatizmin önemli bir sembolüydü. Kuzey İrlanda Protokolü meselesi çözüme kavuşursa bu sadece araştırma işbirliği için Horizon programına geri dönülmesini sağlamakla kalmayacak, zamanla daha geniş bir dış politika ve güvenlik politikası işbirliği için siyasi zemin de yaratabilecek.

Eksen konseptleri

Tüm kuvvetli siyasi kavramlar, yankı uyandıran mesajları muğlak içeriklerle bir araya getirir. Bu durum hem “Küresel Britanya” hem de “Hint-Pasifik Ekseni” için tam anlamıyla geçerli oldu. Her iki konseptin de Bütünleşik İncelemenin mart ayında yayımlanacak olan yenilemesinden ne ölçüde etkileneceğini göreceğiz. Açık olan şu ki Birleşik Krallık ordusu, NATO’nun gereksinimlerini karşılama konusunda yeni baskılarla karşı karşıya. Nihayetinde Eksen’in önde gelen savunucuları bile bunun hiçbir zaman Doğu Asya’ya geniş çaplı bir askeri güç kaydırma için reçete olarak tasarlanmadığını vurguluyorlar.

Birleşik Krallık’ın Hint-Pasifik’teki dost ve müttefikleriyle savunma sanayi işbirliği için pek çok yeni fırsat doğması muhtemel. Bunların en büyüğü ve potansiyel manada en verimlisi, kısa süre önce Japonya ve İtalya ile ortaklaşa başlatılan Küresel Hava Muharebe Programı [eski adıyla Tempest]. Birleşik Krallık açısından bu tür bir işbirliğinin temel hedefi ölçek ekonomileri ve ileri teknolojilerin paylaşımı yoluyla tedarikin maliyet etkinliğini artırmak. Bu, Birleşik Krallık’ın kaynaklarını potansiyel olarak NATO’nun ülkeye daha yakın rollerinden saptırabilecek büyük ve yeni operasyonel taahhütler üstlenmesini gerektirmiyor.

İmkanlar ve para

Savaşın ortaya çıkardığı kabiliyet eksikliklerinin giderilmesi ve NATO’nun caydırıcılığının acilen güçlendirilmesi gerektiği konusunda pek çok tartışma yaşandı. Geçen sene bazı müttefikler — özellikle de Rusya’ya en yakın olanlar — harcamalarında büyük artışlar açıkladılar. AB’nin en büyük iki askeri gücü olan Fransa ve Almanya, zamanlama ya da spesifik kabiliyetlere dair detay vermemekle birlikte kendi savunma bütçelerinde uzun yılları kapsayan büyük artışlar açıkladılar.

Birleşik Krallık ise şu ana dek böyle bir açıklama yapmadı. Beklenenden daha yüksek olan enflasyon nedeniyle mevcut harcama planları, çekirdek savunma harcamalarının 2019-20 ve 2024-35 yılları arasında reel olarak yalnızca yüzde 5 oranında artacağı anlamına geliyor. Şansölyenin hem teçhizat maliyetlerindeki ek enflasyonu telafi etmek hem de acil stok gereksinimlerini karşılamak için bir miktar kaynak artışı sağlaması bekleniyor. Bunun ne kadar olacağını 15 Mart’ta bütçe açıklandığında göreceğiz.

Savaşın ortaya çıkardığı sorunlardan biri, kontrgerillanın öncelikli misyon olduğu uzun dönem boyunca Savunma Bakanlığı’nın, ordunun artık büyük ölçekli konvansiyonel savaş için optimize edilmediği anlamına gelen kabiliyet kararları alması oldu. Bu durum 2014’ten sonra değişmeye başladı. 2020 tarihli Harcama İncelemesi, Genelkurmay için 10 yıllık tedarik bütçesini 19 milyar pound’dan 28,8 milyar pound’a çıkardı ve bunun büyük bir bölümü denk çatışma ihtiyaçlarına odaklandı. Fakat ordunun yüksek yoğunluklu çatışmaları sürdürebilen müstakil bir muharebe tümenine sahip olma hedefine ulaşabilmesi için daha fazlasına ihtiyaç duyulacak. Diğer teşkilatların da benzer ihtiyaçları var.

Birleşik Krallık’ın NATO’ya olan yüzde 2’lik taahhüdünü yerine getirmesini destekleyen kapsamlı bir siyasi uzlaşı olsa da bu uzlaşı GSYİH’nin savunmaya ayrılan yüzdesinde kayda değer bir artış öngörmüyor gibi görünüyor ki bunun için vergi gelirlerinin [GSYİH oranına göre] artırılması gerekiyor. Bu nedenle Savunma Bakanlığı’nın bu yıl ya da bir sonraki seçimin ardından yapılacak incelemede kabiliyetler arasında zor da olsa seçim yapması gerekecek. Bu arada bugünün önceliği, Birleşik Krallık’ın kendi askeri kapasitesine yönelik bazı kısa vadeli riskler pahasına da olsa Ukrayna’nın kazanmasına yardımcı olmak.

Geçici inceleme

Önümüzdeki Bütünleşik İnceleme Yenilemesinin (IRR) muhtemel içeriği hakkında halihazırda pek çok spekülasyon üretilse de iki nedenden ötürü orijinal belgeden belirgin ölçüde sapma ihtimali düşük.

Birincisi, kimse savaşın nasıl sona ereceğini bilmezken savunma politikasında uzun vadeli değişimler yapmak zor olur. Bu durum Britanya’nın 1915 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden üç yıl önce 10 yıllık bir stratejik savunma incelemesi yapmasına benzetilebilir. En akla yatan senaryo, bir aşamada ihtilafın yatışması, her iki tarafın da bitkin düşmesi, ancak hiçbirinin kesin zafer kazanamaması. Fakat taraflardan birinin ya da öbürünün kritik kaynaklarının [asker, mühimmat, yakıt, para] tükenmesi ve askeri pozisyonunun çökmesi [1918’de Almanya’ya olduğu gibi] hala mümkün. Uzun vadeli bir savunma incelemesinin zamanı, savaşın sonucu netleştiğinde gelecek.

İkincisi, IRR yeni bir Savunma Komuta Belgesine dönüştürüldüğünde ve buna uzun vadeli teçhizat planına eklemeler [ve çıkarmalar] yapıldığında bir sonraki seçime ancak bir yıl kalmış olacak. Bazı rota değişiklikleri lazım olabilir. Ama 2023’ün sonbaharında seçimlerin sonucu belli olana ve yeni hükümet kendi mali ve stratejik önceliklerine karar verecek zamanı bulana kadar temel politika değişikliklerini ertelemek için sağlam bir gerekçe bulunmuş olacak.

AVRUPA

Alman Dışişlerinin Brüksel’deki lüks mülkleri Sayıştay denetimine takıldı

Yayınlanma

Perşembe günü yayınlanan bir rapora göre Almanya Dışişleri Bakanlığı, Brüksel’deki diplomatik temsilciliği için lüks mülkler satın alarak vergi mükelleflerinin parasını israf ettiği gerekçesiyle Federal Sayıştay tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.

Rapora göre, Dışişleri Bakanlığı 2021 yılında yaklaşık 8 milyon avro karşılığında Brüksel’de ‘park benzeri bir mülk ve cömertçe donatılmış bir bina’ satın aldı. Tadilattan sonra bu bina Brüksel’deki üç Alman diplomatik temsilciliğine de ev sahipliği yapacak.

Raporda, “Dışişleri Bakanlığı ne satın alma ihtiyacını ortaya koymuş ne de ekonomik verimlilik ve tasarruf gerekliliklerine uymuştur,” deniliyor. Rapor, Dışişleri Bakanlığını ihtiyaç duyulmayan mülkleri ‘mümkün olduğunca az zararla’ yeniden satmaya çağırıyor. Sayıştay, “Bu durum özellikle bütçe kanununa aykırı olarak edinilen Brüksel’deki konut için geçerlidir,” diyor.

Dışişleri Bakanlığındaki kaynaklar, “AB büyükelçisi için yeni bir konut ihtiyacı 2007’den beri var. O tarihten bu yana Bakanlık uygun bir mülk arayışındaydı ancak başarılı olamadı,” diyerek kendilerini savundular. Euractiv’e konuşan bakanlık kaynakları, söz konusu mülkün ‘ihtiyaçları karşılayan uygun bir mülk’ olarak tespit edildiğini belirtiyorlar.

Fakat denetçiler, 2007 yılında yeni bir mülk edinmek yerine PermRep’in mevcut konutunun resmi bölümünün genişletilmesinin planlandığını belirttiler. Denetçilere göre, planlar daha fazla takip edilmedi ve genişlemeye karşı nedenler belgelenmedi.

15.000 metrekarelik yeni mülk, mevcut mülklerden altı kat daha büyük. Rezidans ayrıca kapalı yüzme havuzu ve tenis kortu ile donatılmış olup bakım masraflarını da fazla.

Kaynaklar Euractiv’e, “AB Daimi Temsilcisinin ikametgahı için […] o dönemde sadece satın alınan mülkün gereksinimleri karşılayabileceği düşünülebilirdi,” açıklamasını yaptı.

Rapor ayrıca Brüksel’deki vakanın tek olmadığını da gösteriyor. Sayıştay’a göre Ortadoğu’daki yabancı bir misyonda Alman Okulu inşa etmek üzere 5 milyon avroluk bir mülk satın alındı. Tek sorun, ‘arazinin sadece bahçe arazisi olarak belirlenmiş olması nedeniyle’ üzerine inşaat yapılamaması.

Rapor, bakanlığın 2022 yılında yurtdışındaki mülklerin işletilmesi, bakımı ve donanımı için yaklaşık 150 milyon avro harcadığını özetliyor. İnşaat önlemleri için ise 66 milyon avro daha ayrılmış. Dışişleri Bakanlığı, 2022 yılında yurtdışındaki mülkleri için birikmiş yenileme miktarının yaklaşık 2,5 milyar avro olacağını tahmin ediyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupalı enerji şirketleri gaz depolamak için Ukrayna’ya yöneliyor

Yayınlanma

AB’nin doğal gaz depolarının tam kapasiteye yaklaşması, Avrupalı enerji şirketlerini kış aylarının en yoğun talebi öncesinde fazla rezervleri Ukrayna’da depolamaya yöneltti.

Gas Infrastructure Europe’un rakamlarına göre, AB’nin depoları şu anda neredeyse yüzde 99 oranında dolu durumda ve Brüksel’in Kasım ayı itibariyle depolama kapasitesinin yüzde 90’ına ulaşma hedefi aşıldı.

Bu rakam, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatının devam etmesi ve talebin azalması nedeniyle bölgenin bazılarının korktuğundan çok daha fazla gaz depoladığını gösteriyor.

Financial Times’a (FT) göre bu durum AB’yi bir enerji şokuna karşı daha az kırılgan hale getirse de, kıtanın önümüzdeki kış için ihtiyaç duyduğu tüm enerjiye sahip olacağının garantisi olmaktan uzak.

Fiyat raporlama ajansı Argus’un Avrupa gaz fiyatlandırma müdürü Natasha Fielding, “Planlanmamış büyük arz kesintileri ya da Avrupa ve Asya’yı aynı anda vuran uzun ve derin soğuk hava dalgaları dışında Avrupa’da gaz sıkıntısı riski bu kış için düşük. Avrupa olabildiğince iyi stok yaptı,” dedi.

Buna karşın, Uluslararası Enerji Ajansı geçen yıl Avrupa’daki depolama tesislerinin şimdiye kadar sadece üçte ikisinin dolu olma riski taşıdığı uyarısında bulunmuştu.

AB’deki depolama tesislerinin neredeyse kapasiteye ulaşmasıyla birlikte şirketler rezervlerini depolamak için Avrupa’nın en büyük tanklarına ev sahipliği yapan Ukrayna’ya yönelmeye başladı ve ülkede tutulan doğal gaz miktarı savaştan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Bazıları da kapasiteyi arttırmak için LNG tankerlerine açık denizde ‘yüzer depo’ görevi görmeleri için ödeme yapıyor.

Birleşik Krallık’ın kapasitesi diğer pek çok Avrupa ülkesinin kapasitesinden çok daha küçük olmasına rağmen, ülkedeki tüm depolar neredeyse kapasiteye yakın bir şekilde doldurma konusunda AB’ye benzer bir başarısı var: Şu anda mevcut oranlar yüzde 95.

Ukrayna’nın avantajları

Ukrayna’nın savaştan kaynaklanan risklere rağmen bir depolama alternatifi olarak ortaya çıkmasının nedeni, ucuz depolama tarifeleri ve üç yıl boyunca gümrük vergisi muafiyeti gibi teşvikler sunarak gazın AB’ye kolayca yeniden ithal edilmesini sağlaması.

Devlet enerji şirketi Naftogaz’a göre ülkedeki tanklar büyük ölçüde ülkenin batısında, cephe hatlarından uzakta, yerin derinliklerinde yer alıyor ve şu anda AB kuruluşlarına ait 2 milyar metreküpten fazla gaz içeriyor. Şirket 10 milyar metreküpten fazlasını (Ukrayna’nın ulusal kapasitesinin üçte biri) yabancı müşterilere sunmuş durumda.

Naftogaz CEO’su Oleksiy Çernışov, Avrupalı şirketlerin gazlarını Ukrayna’daki depolara koyarak ‘tamamen ticari bir risk’ aldıklarını ve çatışmalardan uzak olmasına rağmen Rus saldırılarının hedefi olabileceklerini söyledi.

Naftogaz, bu yılın ocak ve ekim ayları arasında ülke genelindeki tesislerinden 128’inin Rus saldırılarından zarar gördüğünü belirtirken, sektördeki kişiler hiçbir yeraltı deposunun vurulmadığını söylüyor.

AB ve Ukrayna ayrıca depolama tesislerinin savaştan kaynaklanan hasarlara karşı sigortalanması olasılığını da görüşüyor. Çernışov herhangi bir garantinin Ukrayna tanklarının kullanımını daha da artıracağını söyledi fakat sigortanın öngörülebilir gelecekte uygulanabilir olmasını beklemediğini de sözlerine ekledi.

Brüksel, üye ülkelere Rusya’dan ithalatı yasaklama yetkisi verecek

Öte yandan AB, Ukrayna savaşının başlamasından yaklaşık iki yıl sonra üye ülkelere Rusya ve Belarus’tan gaz ithalatını durdurma yetkisi vermeye hazırlanıyor.

Brüksel tarafından önerilen ve Financial Times tarafından görülen yasa taslağına göre, herhangi bir üye ülke Rusya ve Belarus’tan şirketlerin kendi gaz boru hatlarında ve sıvılaştırılmış doğal gaz terminallerinde kapasite satın almasını yasaklayabilecek.

Birliğin üst düzey bir yetkilisine göre bu öneri, AB enerji şirketlerinin Rus gaz sağlayıcılarıyla yaptıkları sözleşmelerden yüksek tazminat ödemek zorunda kalmadan çıkabilmeleri için bir temel oluşturabilir.

AB, savaşın ardından Rus enerjisine olan bağımlılığını kademeli olarak azaltmış olsa da, LNG sevkiyatları da dahil olmak üzere gaz tedarikinin yaklaşık onda birini hâlâ bu ülkeden alıyor. Avusturya ve Macaristan’ın da aralarında bulunduğu bazı üye devletler hâlâ büyük ölçüde Rus kaynaklarına güveniyor.

Avrupa Komisyonu üye ülkeleri kalan gaz ithalatını kesmeye zorlamak istiyor. Aralarında Polonya ve Baltık ülkelerinin de bulunduğu bazı üye ülkeler Moskova’ya karşı daha sert önlemler alınmasını talep ediyor.

Taslak mevzuata göre AB üye devletleri, ‘temel güvenlik çıkarlarını korumak için gerekli olduğu hallerde’ Rusya ve Belarus’tan gelen gaz operatörlerinin altyapıya erişimini “kısmen ya da gerekçelendirildiği hallerde tamamen sınırlandırabilecek.”

Üye devletler ve Avrupa Parlamentosu’ndan müzakerecilerin taslak metni cuma günü onaylaması bekleniyor. Metnin nihai halinin parlamento ve üye devletler tarafından resmi olarak onaylanması gerekiyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Danimarka kamusal alanlarda dini metinlerin yakılmasını yasakladı

Yayınlanma

Danimarka’da hükümeti oluşturan Sosyal Demokratlar, Liberaller ve Ilımlılar perşembe günü, Kuran veya İncil gibi dini metinlere kötü muameleyi suç haline getiren bir yasa tasarısı lehinde oy kullandı.

İsveç ve Danimarka’da meydana gelen bir dizi Kuran yakma olayının yurtiçi ve yurtdışındaki Müslüman toplulukların sert ve zaman zaman şiddet içeren tepkilerine yol açmasının ardından Danimarka hükümeti böyle bir yasak önerisini incelemeye karar verdi.

Danimarka Radyosuna göre Adalet Bakanı Peter Hummelgaard, birçok insan için bunun bir ‘prensip meselesi’ olduğunu anladığını söyledi.

Danimarka parlamentosu Folketing’de yaptığı konuşmada Hummelgaard, “Danimarka’nın güvenliği ile birkaç kişinin, şiddet içeren tepkileri kışkırtmak için birçok kişi için çok şey ifade eden şeyleri tekrar tekrar ve kasıtlı olarak ateşe verme hakkını tarttığımızda, Danimarka’nın güvenliğini seçiyoruz,” dedi.

Muhafazakâr Danimarkalı Demokratların lideri Inger Støjberg ise yeni yasayı desteklemedi. İsveç’in Kuran yakma olaylarından sonra yaşadığı çalkantıya rağmen bu tür eylemlerin hâlâ ‘ifade özgürlüğü’ kavramı ile korunduğunu hatırlatan Støjberg, “İsveçlilerin özgürlük hakları için sağlam bir duruş sergilediğini, Danimarka hükümetinin ise büyük ölçüde şiddet yanlılarının vetosuna boyun eğdiğini düşünün,” dedi.

Danimarka hükümeti tasarıyı ağustos ayında sunduğunda, kutsal semboller gibi şeylere getirdiği geniş yorum nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştı. Ayrıca sanat dünyası ve medya tarafından da Danimarka’da ‘ifade özgürlüğünü kısıtladığı’ gerekçesiyle eleştirilmişti.

O tarihten bu yana hükümet, tasarıyı Danimarka’da tanınan dinlerin kutsal metinleri için geçerli olduğunu ve önerilen cezanın para cezası veya iki yıla kadar hapis cezası olduğunu belirtecek şekilde revize etti.

Oylamadan önce tasarının kabul edileceğine dair birçok işaret vardı fakat Danimarka basınına göre, iktidardaki koalisyon partileri de dahil olmak üzere önemli sayıda Danimarkalı milletvekili, parti kararı olmasaydı tasarıya oy vermeyecekti.

Danimarka hükümeti tasarının ülkenin güvenliğini korumak amacıyla sunulduğunu savunurken, bazı eleştirmenler tasarının Danimarka hükümetinin 2025-2026 yıllarında BM Güvenlik Konseyinde yer almak istemesi nedeniyle sunulduğunu ve bunun için de belli sayıda Müslüman ülkenin oyuna ihtiyaç duyulduğunu ileri sürüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English