Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

2 yıl sonraki ilk ziyarette gündem Rusya yaptırımları

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’le görüşen Mevlüt Çavuşoğlu, Birleşmiş Milletler kararı olmadığı için Rusya yaptırımlarına katılmadıklarını ancak ABD ve AB yaptırımlarının Türkiye üzerinden delinmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Çavuşoğlu’nun ABD’nin YPG politikasını eleştirirken “NATO için bugün iki tane tehdit var. Birincisi Rusya ikincisi terörizm” ifadeleri dikkat çekti.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, 2 yıllık görev sürecinde dün ilk kez Türkiye’ye geldi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Blinken’i İncirlik Üssünde karşıladı. Daha sonra iki bakan, TSK’ya ait helikopter ile deprem bölgesinde havadan incelemelerde bulundu. Blinken, Twitter üzerinden “Türkiye’deki depremin yıkımını doğrudan görmek derinden üzdü” diye yazdı ve ABD’nin, kurtarma ve yardım çalışmaları için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre İncirlik’te depremzede ailelerle görüşen Blinken’ın programında Beyaz Baretliler ile görüşme yapacağı bilgisi de yer aldı.

  • Kim bu Beyaz Baretliler? Beyaz Baretliler, ABD’nin Suriye’ye olası müdahalesine meşru zemin oluşturmak için kurduğu ve kullandığı örgütlerin başında geliyor. Görünürde arama-kurtarma ve insani yardım gibi faaliyetler düzenleyen Beyaz Baretliler, Şam yönetiminin kimyasal kullandığına ilişkin provokatif çıkışları ile gündeme gelmişti. Suriye’nin kimyasal kullandığına yönelik mizansen videolar çeken ve bu yalanı defalarca ortaya çıkan örgüt, 2013 yılında eski İngiliz istihbaratçı James Le Mesurier tarafından ABD ve İngiltere ortaklığıyla kuruldu. Örgüt, merkezi Dubai’de ve İstanbul ofisi Karaköy’de bulunan “Mayday Rescue” isimli şirketi üzerinden Batı ülkelerin aktarılan fonlarla finanse ediliyor.

Çavuşoğlu ve Blinken deprem bölgesinde havadan incelemelerde bulundu.

Ukrayna savaşı ve Rusya yaptırımları

Blinken Hatay ve Adana’daki temaslarının ardından bugün Ankara’ya geldi. Önce Çavuşoğlu ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşen Blinken’in gündeminde F-16 satışı, NATO’nun genişlemesi, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve Suriye vardı. Blinken ve Çavuşoğlu görüşmesinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ele alınan Rusya-Ukrayna Savaşı başlığında Çavuşoğlu’nun açıklamaları dikkat çekti.

Bakan Çavuşoğlu, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası hiçbir savaş gemisinin boğazlardan Karadeniz’e geçmesine izin vermediklerini hatırlattı ve Rusya’ya yönelik yaptırımlara ilişkin şunları kaydetti: “Türkiye yaptırımlara katılmıyor. Tek taraflı yaptırımlara katılmıyoruz biz. BM tarafından alınan kararlara uyuyoruz elbette. Toplantıda bazı alanlarda nasıl işbirliği yapabileceğimizi de konuştuk. Biz ABD ve AB yaptırımlarının Türkiye üzerinden delinmesine, yaptırımların baypas edilmesine izin vermeyeceğimizi başından beri net bir şekilde söylüyoruz ve izin de vermiyoruz.

Blinken ise Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin konumu ile ilgili “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına verdiğimiz yanıtta Türkiye yanımızdaydı. Türkiye’nin Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne verdiği destek sesi çok kritikti. Bu diplomatik liderliktir. Sayın Bakan’ın (Çavuşoğlu) BM Karadeniz Tahıl Girişimi’ndeki kişisel rolü, dünyadaki insanlara özellikle de düşük gelirli ülkelerdeki insanlara gıdanın ulaştırılması için çok önemliydi” dedi.

Çin’i uyardıklarını anımsattı

Blinken ayrıca Çin’in Rusya ile Ukrayna savaşı konusunda işbirliği ihtimaline ilişkin konuştu, “Çin’in Rusya’ya Ukrayna savaşı konusunda özellikle silah desteği sağlama düşüncesinden dolayı endişeliyiz” dedi. Biden yönetiminin savaşın başından beri Çin’i bu konuda uyardığını anımsatan Blinken, Çin’in en kıdemli diplomatı, Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkezi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Vang Yi ile görüşmesinde de bu konunun gündeme geldiğini ancak Çin’e nasıl yanıt verileceği konusunda henüz bilgi veremeyeceğini belirtti. Blinken, Çin’in Rusya’ya doğrudan silah desteği vermesinin bu ülkenin diğer ülkelerle de ilişkilerini etkileyebileceği uyarısında bulundu.

F-16 satışı ve NATO genişlemesi

Türkiye’ye F-16 satışı ve NATO genişlemesi konusunda iki bakan özetle şunları söyledi:

BLINKEN: Biden yönetimi Türkiye’ye F-16’ların modernizasyonu ve satışı konusunda son derece güçlü destek veriyor. Çünkü bir NATO müttefiki olarak bunun gerçekleşmesi bizim ulusal çıkarlarımızın lehinedir. NATO müttefiği ve dost bir ülke olarak, ulusal çıkarlarımız ve ittifakın çıkarları konusunda Türkiye’nin en yüksek sınıflarda faaliyet göstermesi çok önemli. NATO bünyesinde ortak harekat kabiliyetlerimiz çok önemli. F-16 satışı ve modernizasyonu konusunda Kongreye resmi bildirimde bulunmadan özel olarak bir değerlendirme yapmak doğru değil. Şu anda bu süreç konusunda çalışmalar sürüyor.

Finlandiya ve İsveç’in üyelik süreci ikili bir mesele değil. Bu üyeliğin bir an önce olmasını destekliyoruz. Hem İsveç hem de Finlandiya Türkiye’ye yaptığı taahhütler konusunda “somut adımlar” attı. Bu iki ülkenin yakın zamanda NATO’ya gireceğine inanıyoruz.

ÇAVUŞOĞLU: F-16 uçaklarıyla ilgili ABD Kongresinde bazı senatörlerin yazdığı mektuptan haberdarız. ABD yönetimi kararlı bir şekilde duruş sergiler ve Kongre üzerinde birlikte çaba sarf edersek bunu aşabileceğimizi düşünüyorum. Birbirinden bağımsız iki konunun yani özellikle iki ülkenin NATO üyeliğinin F-16 alımına şart koşulması doğru olmaz, adaletli de olmaz. İkisi farklı konu. İkisinin de şartları var. Kendi temelinde devam eden müzakereler var. Mutabakat zaptı var. Dolayısıyla ikisini birbirine şart koşmak doğru bir yaklaşım olmaz. Ya da şartlara bağlanarak bizim F-16 almamız da zaten mümkün olmaz. Elimizin kolumuzun bağlanmaması lazım. Bu konuda ortak duruş sergilemek yani Türkiye ve ABD yönetimi olarak bence kritik öneme haizdir.

“İyi polis” “kötü polis” oyunu

Türkiye’nin teröre verdiği destek nedeniyle veto ettiği İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme talebi ve ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışı resmi açıklamalarda farklı başlıklar olarak ele alınsa da süreç böyle işlemiyor. Washington, F-16’ların satışı karşılığında gayri resmi olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine onay verilmesini şart koşuyor.

Türkiye, Ekim ayında ABD’den 40 adet Lockheed Martin yapımı F-16 savaş uçağı ve mevcut F-16 savaş uçakları için 80’e yakın modernizasyon kiti satın alma talebinde bulunmuştu. Türkiye’ye F-16 satışının da içinde yer aldığı Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) tasarısı önce Temsilciler Meclisi’nde ardından Senato’da kabul edilmişti. Ancak hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat bazı senatörler satışın bazı koşullara bağlanması için “kötü polis” rolüne soyundu. Bu ay başında 27 senatör, İsveç ve Finlandiya’nın NATO başvurusu ile F-16 satışının birbirine bağlı olmadığını açıklayan “iyi polis” ABD Başkanı Joe Biden’a gönderdikleri mektupta, Kongre’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini onaylayana kadar Türkiye’ye 20 milyar dolarlık F-16 satışını destekleyemeyeceğini bildirdiler. Mektupta, “(İsveç ve Finlandiya’nın) NATO katılım protokolleri Türkiye tarafından onaylandıktan sonra Kongre, F-16 savaş uçaklarının satışını değerlendirebilir. Ancak bunun yapılmaması, bu satışın sorgulanmasına neden olur” ifadeleri yer aldı.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Ankara, özellikle İsveç’in yükümlülüklerini yerine getirmediğini savunuyor. 16 Şubat’ta konuyla ilgili açıklama yapan Çavuşoğlu, “İsveç’in bu Mutabakat Zaptı’nın ya da buradan kaynaklanan yükümlülüklerini tamamen yerine getirdi demek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Şu anda henüz daha istediğimiz somut adımları görmedik. Burada kanunları daha da katılaştırmak için adımlar attılar, anayasa değişikliği yaptılar. Fakat bu değişikliği niçin yaptılar? Özellikle de Ahitname’de olduğu gibi terörizmin finansmanı, insan devşirme, terör propagandalarını önlemek için yaptılar. Şimdi kanun değişti ama aynı faaliyetler, PKK/YPG’nin faaliyetleri devam ediyor. İnsan devşirme, terörizmin finansmanı ve PKK’nın paçavraları, bölücü başının posterleriyle hepsi devam ediyor” ifadelerini kullandı. İsveç’e karşı tutumunu yumuşatmayan Ankara, Finlandiya’nın üyeliğine onay verebileceğini duyurmuştu. Ancak hem Finlandiya hem NATO iki ülkenin üyelik sürecinin beraber tamamlanmasını istiyor.

PKK/YPG’ye verilen destek

Blinken’in ziyaretinde gündeme gelen diğer bir başlık Suriye ve özelde de ABD’nin PKK/YPG’ye verdiği destek oldu. İki bakanın konuyla ilgili değerlendirmeleri şöyle:

BLINKEN: Türkiye’nin güney sınırıyla ilgili meşru güvenlik endişelerini anlıyoruz. Eminim Türkiye de bizim IŞİD konusundaki güvenlik endişelerimizi de aynı şekilde anlıyordur. IŞİD’in tekrar alan kazanmasının engellenmesi konusunda Türkiye ile çalışıyoruz. Her iki konuya da, her iki endişeye de aynı şekilde yanıt veriyoruz.

ÇAVUŞOĞLU: DEAŞ (IŞİD) ya da başka terör örgütüne karşı başka terör örgütüyle işbirliği yapmanın yanlış, ölümcül bir hata olduğunu her zaman dillendiriyoruz. NATO için bugün iki tane tehdit var. Birinci tehdit NATO için Rusya ikinci tehdit terörizm. Dolayısıyla biz NATO ülkeleri olarak kendimiz mücadele edemeyip de DEAŞ’a karşı PKK/YPG gibi bizim düşmanımız olan terör örgütüyle işbirliği yapmamız ya da onları desteklememiz doğru değil.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ı kabul etti. Kabulde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake de yer aldı.

Sonraki durak: Atina

Blinken, Türkiye temaslarının ardından Yunanistan’ın başkenti Atina’da Başbakan Kiriakos Miçotakis, Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ve muhalefet lideri Aleksis Çipras’la bir araya gelecek. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Blinken’ın Atina’da, iki ülke arasındaki savunma işbirliği, enerji güvenliği ve demokrasiyi güçlendirme konularını görüşeceği kaydedildi. Açıklamada, “Bakan Blinken, 21 Şubat’ta ABD-Yunanistan Stratejik Diyaloğunun dördüncü turunu başlatacak” denildi.

DİPLOMASİ

Katar’ın lobicisi damat

Yayınlanma

Katar Başbakanı, geçen BM Güvenlik Konseyi’ne katılmak üzere geldiği New York’ta çoğunluğu Yahudi işadamları ve milyarderlerden oluşan bir grubun özel toplantısına katıldı. Toplantı, eski ABD Başkanı Trump’ın damadı Jared Kushner ve kızı Ivanka Trump tarafından organize edildi.

Toplantı hakkında doğrudan bilgi sahibi üç kaynağın Axios’a verdiği bilgiye göre toplantıda Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman el-Sani, Katar’ın Hamas’la ilişkisine dair soruları yanıtladı.

Katar, Gazze’de devam eden savaş sırasında rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin İsrail ve Hamas arasındaki yürütülen müzakerelere aracılık ediyor. El-Sani toplantıda ülkesinin rehinelerin serbest bırakılması için yürüttüğü çabalardan bahsetti.

Axios’ta yer alan haberde, Katar’ın Hamas ile ilişkileri nedeniyle Kongre üyeleri ve Yahudi örgütleri tarafından baskı görmeye başladığı ve incelemeye alındığı belirtildi. Biden yönetimi ve İsrail hükümetinin bugüne kadar 100’den fazla rehinenin serbest bırakılmasını sağlayan anlaşmada Katar’ın rolünü takdir etmelerine rağmen savaştan sonra Katar’a bu konuda baskı yapacaklarının sinyallerini verdiği aktarıldı. Haberde Hamas ile ilişkileri nedeniyle Katar’ın da ABD ve özellikle Kongre nezdindeki konumuna zarar verebileceği endişesiyle Washington’daki lobi faaliyetlerini artırdığına dikkat çekildi.

Toplantıyı organize eden ve Trump’ın Orta Doğu danışmanlığını da yapan Damat Kushner, Trump’ın görev süresi dolduktan sonra Basra Körfezi bölgesindeki yatırımlar için para toplayan bir özel sermaye fonu kurmuştu. New York Times’a göre Katarlı bir şirket Kushner’in fonuna yaklaşık 200 milyon dolar yatırım yaptı.

New York’taki toplantının katılımcılarından biri Axios’a Katar Başbakanı’nın Hamas ile yakın ilişkilerinin ve Hamas liderlerinin Doha’da ağırlanmasının 2006’da Bush yönetiminin desteğiyle başladığını söylediğini aktardı. Habere göre el-Sani; Obama ve Trump yönetimlerinin de Katar’ı Gazze’deki durumu idare etmek için Hamas’la açık bir kanalı sürdürmeye teşvik ettiğini belirtti. Toplantıya katılan kişiye göre Katar Başbakanı, ülkesinin son beş yılda Gazze’ye maaş, yakıt ve yoksullara yardım için aktardığı milyarlarca doların İsrail hükümetiyle koordine edildiğini ve İsrail hükümeti tarafından onaylandığını söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

COP28 başkanı fosil yakıtların kullanımdan kaldırılması taleplerinin arkasında ‘bilim olmadığını’ savundu

Yayınlanma

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ev sahipliğinde Dubai’de düzenlenen COP28’e başkanlık eden Sultan el-Cabir, fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasına yönelik taleplerin arkasında ‘bilim olmadığını’ söyledi.

Geçtiğimiz ay İrlanda’nın eski cumhurbaşkanı Mary Robinson ile birlikte katıldığı bir online etkinlikte Cabir’in “petrolden vazgeçmenin dünyayı mağaralara geri götüreceği” yönündeki ifadeleri gündem oldu.

İlk olarak The Guardian tarafından haberleştirilen açıklamalar pazar günü Dubai’deki Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde yankı buldu ve bazı iklim bilimciler ve aktivistler tarafından sert bir şekilde eleştirildi.

Haberlere yanıt veren bir COP28 sözcüsü ise, bunun “başkanlığın gündemini baltalamaya yönelik bir başka girişim” olduğunu savundu.

Sözcü, “COP başkanı, 1.5C’ye ulaşmanın bir dizi alan ve sektörde eylem gerektirdiğini söylerken tereddütsüzdü. COP Başkanı, fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması ve terk edilmesinin kaçınılmaz olduğu ve 1.5C’yi ulaşılabilir bir seviyede tutmamız gerektiği konusunda nettir” ifadelerini kullandı.

COP28 Dubai’de başlıyor: Hangi tartışmalar gündemde?

Fosil yakıtlar tartışması

COP28’deki en tartışmalı gündemlerden biri fosil yakıtların gelecekteki rolü ve ülkelerin CO2 yayan kömür, petrol ve gaz kullanımını aşamalı olarak durdurmaya başlamaları gerekip gerekmediği üzerine.

Ülkeler COP26’da kömür kullanımını aşamalı olarak azaltma konusunda anlaştılar, ancak gezegeni ısıtan emisyonların ana kaynağı olan tüm fosil yakıtları bırakma konusunda hiçbir zaman anlaşamadılar.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkelerin fosil yakıtları aşamalı olarak terk etmelerini taahhüt eden nihai bir COP28 anlaşmasında ısrar ediyor. Ancak G20 grubu temmuz ayındaki zirvede bu konuda anlaşmaya varamadı. Bazı gelişmekte olan ekonomiler ise fosil yakıtların tamamen kullanımdan kaldırılmasına karşı çıkacaklarını açıkladılar.

BAE ve ekonomileri fosil yakıtlara bağımlı olan diğer ülkeler, COP28’in CO2 emisyonlarını yakalamak ve yeraltında depolamak için tasarlanan yeni teknolojilere odaklanmasını istiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı bu emisyon azaltma teknolojilerinin küresel iklim hedeflerine ulaşılması için çok önemli olduğunu söylese de bu teknolojiler aynı zamanda pahalı ve şu anda büyük ölçekte kullanılmıyor.

Öte yandan BM’nin iklim değişikliği tehdidine karşı küresel müdahaleyi desteklemekle görevli birimi olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından pazar günü yayınlanan bir rapor fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasını “müzakere edilemez” olarak nitelendirdi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres zirvenin ikinci gününde bir açıklama yaptı ve şu ifadeleri kullandı: “Bilim net: 1.5C sınırı ancak tüm fosil yakıtları yakmayı nihai olarak durdurursak mümkün. Azaltmak değil, hafifletmek değil. Net bir zaman çerçevesi ile aşamalı olarak sonlandırmak”

AB komisyon üyesi Ursula von der Leyen de delegelere yaptığı açıklamada, “Fosil yakıtları aşamalı olarak terk etmeliyiz. Ve metan emisyonlarını azaltmalıyız” dedi.

Öte yandan zirvede her iki seçeneğin yanı sıra sadece kömürü hedef alan ya da fosil yakıtları tamamen dışlayan öneriler de masada duruyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Lula sekiz yıl aradan sonra Berlin’de

Yayınlanma

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, Latin Amerika ve Avrupa’nın en büyük ekonomilerinin ilişkileri canlandırma arayışları sürerken sekiz yıl sonra ilk kez pazar günü Berlin’e gitti.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, göreve başlamasından sadece birkaç hafta sonra Lula’yı Brezilya’da ziyaret eden ilk yabancı lider olmuştu.

Almanya Şansölyesi 2021’in sonlarında göreve geldiğinden bu yana ‘Küresel Güney’ ile bağları geliştirme arayışında. Almanya ayrıca, kısmen Çin’e olan bağımlılığını azaltmak ve vasıflı işgücü açığını kapatmak için ticaretini çeşitlendirme çabasında Brezilya’yı kilit bir ortak olarak görüyor.

Fakat Alman İş Dünyası Latin Amerika Komitesine göre, Almanya’nın Brezilya’ya ihracatı son on yılda sadece %3 artarken, bu oran ABD ve Çin’in Brezilya’ya ihracatında sırasıyla %38 ve %87 olarak gerçekleşti.

Her iki ülke de Avrupa Birliği ile Güney Amerika’nın en büyük ticaret bloğu olan ve şu anda Brezilya’nın başkanlığını yürüttüğü Mercosur arasında ticaret anlaşması yapılması için bastırıyor.

Reuters’ın aktardığına göre Alman Ekonomi Bakanlığı sözcüsü Cuma günü yaptığı açıklamada, “Bu anlaşmayı desteklediğimiz ve bunun için çabaladığımız biliniyor ve aynı zamanda gerçekten hızlı bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz,” dedi.

Yirmi yıl süren görüşmelerin ardından 2019 yılında bir ticaret anlaşması üzerinde prensipte anlaşmaya varılmıştı fakat AB tarafından talep edilen ek çevresel taahhütler Brezilya ve Arjantin’in müzakereleri uzatan yeni tavizler istemesine yol açtı.

Lula bu sabah Bellevue Sarayı önünde Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından askeri törenle karşılandı.

İki devlet başkanı arasındaki görüşmelerin ardından Federal Cumhurbaşkanı Ofisi tarafından yapılan açıklamada, “Brezilya, küresel iklim gündeminin ilerletilmesinde Almanya ve Avrupa için çok önemli bir ortaktır. İklim krizi, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadelede Almanya ve Brezilya arasındaki işbirliği daha da güçlendirilmelidir,” denildi.

Alman hükümetine göre görüşmeler ikili ekonomik ve mali politika konuları, yeşil dönüşüm ve enerji, iklim, çevresel kalkınma, gıda, dış politika ve savunma politikası konularına odaklanacak. Toplantıya dokuzu Alman tarafından olmak üzere her iki taraftan da çok sayıda bakan katılacak.

İki lider arasında Filistin meselesinin gerilim yaratıp yaratmayacağı da merak konusu. Lula, İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal faaliyetini açıkça kınarken, Alman hükümeti ve Şansölye Scholz İsrail’in en önemli destekçilerinden.

En önemli başlık AB-Mercosur ticaret anlaşması

DW’de yer alan bir analize göre, hem Lula hem de Scholz, AB ile Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Paraguay’dan oluşan ve 715 milyonluk bir pazarı temsil eden Mercosur arasındaki serbest ticaret anlaşmasını sert bir şekilde eleştiren ve hatta Güney Amerika ittifakından çekilme tehdidinde bulunan Javier Milei’nin Arjantin başkanlık seçimlerindeki son zaferi karşısında alarma geçti.

Analize göre Lula ve Scholz Berlin’de bir araya gelirken, bu durum muhtemelen 2019’da varılan siyasi anlaşmayı sonuçlandırmaları için acil bir uyandırma çağrısı işlevi görecek.

Macron’un açıklamaları anlaşmaya darbe vurdu

Bununla birlikte müzakerelerin bu yıl sonuna kadar sonuçlanması mümkün olmayabilir. AB’nin ticaretten sorumlu komiseri Valdis Dombrovskis, ticaret anlaşmasını sonuçlandırmak üzere Brezilya’ya yapacağı ziyareti, anlaşmanın bu yıl içinde tamamlanma ihtimalinin azalması üzerine iptal etti. Ticaret şefinin 7 Aralık’ta Mercosur ülkeleri toplantısı için Rio de Janeiro’ya gitmesi bekleniyordu.

Fakat anlaşma, Arjantin’deki hükümet değişikliğinin yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un muhalefetini açıkça ifade etmesi ile de çıkmaza girdi.

Macron, Cumartesi günü BM’nin COP28 iklim zirvesinde Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ile yaptığı görüşmenin ardından anlaşmanın tamamlanması konusunda belirsizlik yarattı. Fransız lider, ‘çevresel hedeflerin eksikliği’ konusunda endişeleri olduğunu söyledi.

Macron, “Avrupa Birliği ile Mercosur anlaşmasına karşıyım. Bu, [Lula’nın] Brezilya’da yaptıklarıyla ve bizim yaptıklarımızla tamamen çelişen bir anlaşma. Bu anlaşma 20 yıl önce müzakere edilmiş ve bizim onarmaya çalıştığımız ama kötü bir şekilde onarılmış bir anlaşmadır,” dedi.

Fransız lider, Fransız çiftçilerinden, Fransız sanayicilerinden ve Avrupa’nın her yerinden ‘karbonsuzlaştırmaya’ yönelik yeni kurallar uygulamak için çaba sarf etmelerini isteyemeyeceğini savundu. Macron, anlaşma ile birlikte gümrük vergilerinin kaldırılmasına yönelik bir hamle yapamayacağını da sözlerine ekledi.

Fransa’nın yanı sıra İrlanda tarım sektörü de Mercosur anlaşmasına itiraz ediyor. Financial Times’ta (FT) yer alan bir habere göre Macron’un yorumları, yirmi yıldır müzakereleri devam eden bir anlaşmaya yakın olduklarını uman AB yetkililerini hayal kırıklığına uğrattı. İki AB diplomatı bu yıl bir anlaşmaya varma şansının azaldığını söylerken, bir diplomat da anlaşmaya yönelik görüşmelerin 2024 yazına kadar tamamen çökebileceğini belirtti.

Üst düzey bir Brezilyalı diplomat ise Brezilya’nın ‘[Avrupa] Komisyonu ve yeni Arjantin hükümetiyle çalışmaya devam etme niyetinde olduğunu, zira bir anlaşmaya yakın olduklarını’ söyledi. Diplomat, Milei hükümetinin anlaşmanın devam etmesini istediğini belirttiğini ileri sürdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English