ASYA
Çin’i ‘tehdit’ sayan Japonya savunma stratejisini ABD’yle uyumlulaştırdı
Yayınlanma
Japonya ‘dönüm noktası’ diye nitelendirdiği yeni savunma stratejisini açıkladı. Çin, teyakkuza geçerken, ABD kendi savunma stratejisiyle uyumlu ilerleyen Japon stratejisini memnuniyetle karşıladı.
Yeni belge ile altmış yıllık güvenlik politikasını alt üst eden Japonya İkinci Dünya Savaşından beri daha pasif bir savunma stratejisi takip etmesi ile biliniyordu. Bu savunma doktrini Japon anayasasının 9. maddesine dayanıyor: Bu maddeye göre, “Adalet ve düzene dayalı bir uluslararası barışa içtenlikle gönül veren Japon halkı; savaşı ulusal egemenlik hakkı, tehdidi ve güç kullanımını da uluslararası çatışmaların çözüm aracı olarak görmekten sonsuza kadar vazgeçmektedir. Bu paragrafta belirlenen amaca ulaşmak için kara, deniz, hava güçlerine ya da diğer potansiyel savaş kaynaklarına asla sahip olmayacaktır. Devlete hiçbir zaman savaşma hakkı tanınmayacaktır.”
1946’da Amerikan İşgal Kuvvetleri Komutanı General Douglas MacArthur’un emriyle hazırlatılan anayasanın bu maddesini, Japon siyasetçiler uzun süredir değiştirmeye çalışıyor.
Japonya, 1978’den beri ABD ile güvenlik anlaşması kapsamında, ülkedeki ABD askerinin hizmet, uygulama, iş gücü ve eğitim masraflarını karşılıyor. Ülkede, ABD Hint-Pasifik Kuvvetlerine bağlı (US Forces in Japan) yaklaşık 55 bin askeri personel bulunuyor.
Ülke dışında, en çok ABD askerinin konuşlandığı yer olan Japonya, öz savunma ile yetinmeyip, “karşı saldırı” kapasiteli bir donanıma da sahip olmak için özellikle 2000’li yıllardan itibaren kendi silahlı kuvvetlerini geliştirme yönünde adımlar attı. ABD’den askeri teknoloji transferi gerçekleştirerek, balistik füzeler ve füze savunma sistemleri konularında çalışmalar başlattı. Kendi bölgesinde daha etkin ve belirleyici bir güç olmak isteyen Japonya, ardından savunma bütçesini adım adım artırarak silah ihracatının da önünü açtı. Savunma alanında sadece ABD’ye bağımlı kalmak istemeyen Japonya, 4 yıl önce yayınlanan savunma programı ile uzay teknolojisi aracılığıyla yeni savunma kabiliyetleri oluşturmayı da hedefliyor.
Son dönemde ise Asya-Pasifik’te Çin’in etkisini artırması, Japonya’nın en güneybatısındaki Okinawa’dan sadece 160 kilometre uzaklıkta bulunan Tayvan’da ABD-Çin hattının ısınması ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin (KDHC) füze denemelerini yoğunlaştırması ve ABD’nin bölgede baskısını artırması ile Tokyo teyakkuza geçti.
Başbakan Fumio Kishida, Japonya’nın savaş sonrası güvenlik politikasında büyük bir değişikliğe gittiklerini açıkladı.
Çin, Rusya ve KDHC hedefte
16 Aralık’ta yayınlanan Japonya’nın yeni ulusal savunma stratejisi belgesinde, bugün uluslararası toplumun yeni bir kriz içerisinde olduğu ve ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldığı vurgulanarak, savunma stratejisinin değiştirilmesini meşrulaştırmak adına şu örnekler sıralanıyor; “Çin’in Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizinde statükoyu tek taraflı olarak değiştirme girişimlerinde bulunması”, “KDHC’nin balistik füze denemelerini yoğunlaştırması”, “Rusya’nın, Uzak Doğu’daki askeri faaliyetlerini sürdürürken Ukrayna’ya yönelik bir saldırı başlatması”.
ABD ve Japonya’nın stratejileri uyumlu hale getirilecek
Bu örnekler, Hint-Pasifik bölgesinde, özellikle Doğu Asya’da “istikrarlı uluslararası düzenin” temellerinin sarsılacağına dair ‘ciddi olaylar’ olarak tanımlanıyor ve Japonya’nın kendi egemenliğini ve bağımsızlığını ancak kendi çabalarıyla koruyabileceği vurgulanıyor. Ancak diğer yandan bugünün koşullarında hiçbir ülkenin tek başına kendi güvenliğini sağlayamayacağı kaydedilerek, Japonya için kritik öneme sahip müttefiklerle işbirliğini derinleştirme ve “Japon-ABD ittifakını güçlendirme” hedefine işaret ediliyor.
Metinde, ABD’nin de yakın zamanda ulusal savunma stratejisini yayınladığı belirtilerek, iki ülkenin stratejilerini uyumlu hale getirmesi ve savunma işbirliğini entegre bir şekilde geliştirmesi için uygun zaman olduğu kaydediliyor.
‘Dönüm noktası’
Savunma kabiliyetlerinin ve seviyesinin temelden değiştirileceği bu yeni politika bir “dönüm noktası” olarak tanımlanırken, vatandaşların “böylesine büyük bir dönüm noktasının önemini” kavramaları için hükümetin özel çaba sarf edeceği belirtiliyor.
Uluslararası toplumun savaş sonrası en büyük sınama ile karşı karşıya olduğu vurgulanırken, küresel güç dengelerinin önemli ölçüde değiştiği ve ABD-Çin rekabetinin artmasının beklendiği belirtiliyor.
‘Çin en büyük stratejik tehdit’
Önümüzdeki on yılın, ABD’nin de tanımladığı gibi, Çin ile rekabette belirleyici olacağı kaydedilirken, Çin’in her alanda özellikle de askeri alanda gelişen ve genişleyen kabiliyetlerine işaret ediliyor. Çin’in tüm bu kabiliyetlerle Japonya’yı çevrelediği ifade edilen metinde, Pekin’in mevcut dış politikasının ve gelişen askeri faaliyetlerinin “Japonya’nın ulusal güvenliğine ve uluslararası barışa yönelik en büyük stratejik tehdit olduğu” belirtilirken, Japonya’nın ise buna karşı savunma kabiliyeti dahil olmak üzere milli gücünü kapsamlı hale getirerek, müttefiklerle ve benzer düşünen ülkelerle işbirliği içinde yanıt vermesi gerektiği vurgulanıyor.
‘Rusya güçlü bir endişe kaynağı’
Ukrayna savaşı ile Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden, diğer yandan Kuzeyde ve Uzak Doğu’da askeri tatbikatlarda bulunan Rusya’nın Çin ile işbirliğini güçlendirmesi de savunma açısından “güçlü bir endişe kaynağı” olarak tanımlanıyor.
‘KDHC en yakın tehdit’
Balistik füze denemelerini artıran ve nükleer kapasitesini geliştiren KDHC’nin askeri faaliyetlerinin, Japonya’nın ulusal varlığı için her zamankinden daha ciddi ve yakın bir tehdit oluşturduğu kaydediliyor.
Japonya’nın bu tür devletlere karşı kendisini koruyabilmesi ve statükodaki tek taraflı değişimlerin kolay olmayacağını anlamalarının sağlanabilmesi için “caydırıcılık kabiliyeti”ne sahip olması gerektiği vurgulanıyor.
Bu bağlamda savunma hedeflerini gerçekleştirmek üzere öncelikli olarak Japonya’nın kendi ulusal savunma mimarisini güçlendirmeye odaklanılacağı, ikinci olarak da ABD-Japonya ittifakı ile ortak caydırıcılık ve müdahale kabiliyetini daha da güçlendirmeye odaklanılacağı belirtiliyor.
Japonya’nın uzak mesafe savunma yeteneklerini ve entegre hava ve füze savunma yeteneklerini, insanlı ve insansız hava araçlarını ve su altı ve üstü araçları geliştireceği, ayrıca sürdürülebilirliği, dayanıklılığı ve mobil konuşlandırma kabiliyetlerini güçlendireceği kaydediliyor.
Olası işgal senaryosu
Japonya’nın 2027 yılına kadar savunma kabiliyetini güçlendirme ve olası bir işgali püskürtme hedefiyle hareket edeceği, füze savunma ağını geliştireceği, ayrıca karşı saldırı kapasitesini güçlendireceği bildiriliyor. Bu bağlamda kara, deniz, hava, uzay ve siber alanları kapsayacak şekilde en son teknolojinin kullanılmasının hedeflendiği ifade ediliyor. Ülkenin, 2027 yılına kadar karadan ve denizden modeller olmak üzere stand off füze operasyonu kabiliyetini geliştireceği, ayrıca yine 2027 yılına kadar uzay altyapısının, siber altyapının ve yapay zeka çalışmalarının geliştirileceği bildiriliyor.
Balistik ve seyir füze kabiliyeti geliştirilecek
Metinde, Çin’in askeri üssünün olduğu Cibuti’deki uzun vadeli faaliyetlerin istikrarlı hale getirileceği de belirtiliyor.
Denizlerle çevirili bir ülke olarak tanımlanan Japonya’nın hava saldırılarına yanıt verebilmesinin hayati olduğu kaydedilirken, entegre hava ve füze savunmasını güçlendirmek için çalışılacağı, balistik ve seyir füze kabiliyetlerinin yanı sıra uyarı ve kontrol radarı yeteneklerinin de güçlendirileceği açıklanıyor.
Düşman füzelerinin, yabancı askeri üslerden fırlatılmadan önce etkisiz hale getirilmesini kapsayan teknolojinin geliştirilmesi hedefleniyor.
ABD ile ittifak ‘mihenk taşı’
Ulusal savunma stratejisi belgesinin her paragrafında ABD-Japonya ittifakı tekrar tekrar vurgulanıyor. İki ülke ittifakını daha da güçlendirmek temel hedeflerin başında yazılırken, Amerika Birleşik Devletleri ile ittifak, Japonya’nın güvenlik politikasının “mihenk taşı” olarak tanımlanıyor.
ABD-Japonya işbirliğinin yanı sıra Hint Pasifik’te ‘Özel Stratejik Ortaklık’ belgesi imzaladıkları Avustralya ile de farklı alanlarda yakın işbirliğinin inşa edileceği, ortak tatbikatlar düzenleneceği ve ayrıca ABD-Japonya-Avustralya üçlü işbirliğinin geliştirileceği belirtiliyor.
Hindistan ile ikili ve çok taraflı savunma alışverişlerini daha da derinleştirme, deniz güvenliği ve siber güvenlik dahil olmak üzere geniş bir alanda bilgi alışverişinde bulunma, eğitim ve tatbikatların yanı sıra savunma teçhizatı ve teknoloji işbirliğini teşvik etme hedefi de vurgulanıyor.
İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya ile Hint-Pasifik’te işbirliğini geliştirme isteği özel olarak belirtilirken, NATO ile ortak tatbikatlara da işaret ediliyor.
ASEAN ile ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yapılırken, “bölgeyi istikrara kavuşturmak ve savunma yeteneklerini güçlendirmelerine katkıda bulunmak amacıyla” bu ülkelere savunma transferi sağlanacağı belirtiliyor.
Savunma sanayii adımları
Tüm bu hedefler doğrultusunda ulusal savunma sanayiinin geliştirilmesinin önemine işaret edilirken, savunma teknolojisi üssünün güçlendirileceği, üretim ve idamenin yanı sıra savunma teçhizatının bakım ve onarım kapasitesinin iyileştirileceği kaydediliyor. Ayrıca, bu alandaki tedarik zincirinin korunması için müttefiklerle ve benzer düşünen ülkelerle birlikte çalışılacağı vurgulanıyor.
312 milyar dolarlık bütçe
Belgenin sonunda ise bu stratejinin, yaklaşık on yıl sonrasını öngördüğü ancak yine uluslararası durum ve eğilimlerde büyük değişiklikler öngörüldüğü takdirde değiştirileceği ifade ediliyor.
Ayrıca Başbakan Fumio Kishida, 2023 yılından itibaren beş yıl boyunca savunma bütçesi için yaklaşık 43 trilyon yen (312 milyar dolar) tahsis etme talimatı verdi. Ülke yıllık savunma harcamalarını beş yıl içinde ikiye katlayacak. Böylece Japonya’da yıllık savunma harcamalarına Gayrisafi Yurt İçi Hasılasının (GSYH) yaklaşık yüzde 2’si ayrılacak. Bu oran NATO’nun üye devletler için belirlediği hedef ile de uyumlu.
Japonya, 1960’lardan beri GSYİH’nın yaklaşık yüzde 1’i kadar askeri harcama bütçesini koruyordu.
312 milyar dolarlık bu yeni bütçe ayrıca, ABD’den Tomahawk seyir füzeleri satın almayı, yerli karadan gemiye seyir füzelerinin menzilini genişletmeyi ve hipersonik silahlar geliştirmeyi içeriyor.
Pekin: Japonya gerçekleri çarpıtıyor
Japonya’nın ABD’yle uyumlu hale getireceği yeni ulusal savunma stratejisinin Çin’i doğrudan tehdit olarak algılayıp hedef alması Pekin’de tepki uyandırdı.
Çin’in Japonya büyükelçiliği diplomatik bir protestoda bulunduğunu söyledi ve Tokyo’yu “bölgede gerilimi ve çatışmayı kışkırtmakla” suçladı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, Pekin’de düzenlediği basın toplantısında, Çin’in Asya-Pasifik bölgesinde ve ötesinde barış ve istikrarın sürdürülmesini desteklediğini belirterek, “Japonya gerçekleri çarpıtıyor, iki ülke arasında ortak anlayıştan ayrılıyor ve Çin’in itibarını lekeliyor. Bunu kınıyoruz ve diplomatik olarak protesto ediyoruz” dedi.
Çin ve Japonya’nın iki yakın komşu ve bölgenin önemli ülkeleri olduğunu ifade eden Wang, “Japonya’ya iki ülke arasında dostluğu ve işbirliğini sürdürme, diplomatik ilişkilerin temelini oluşturan 4 Siyasi Belge’deki ilkelere bağlı kalma çağrısında bulunuyoruz. Çin ve Japonya, birbirini tehdit olarak değil işbirliği ortağı olarak görmeli. Asya ülkeleri, birbirlerinin güvenlik endişelerine saygı göstermeli” diye konuştu.
Savaş gemileriyle gözdağı
Diğer yandan, Tokyo yönetiminin yeni savunma stratejisini açıklamasının hemen ardından Çin savaş gemileri, Batı Pasifik’te Japon adalarına yakın boğazlardaki uluslararası sulardan geçti.
Japon Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Çin’in uçak gemisi ve beraberindeki iki gelişmiş güdümlü füze destroyeri ve bir savaş destek gemisi Japonya’nın güneyindeki Osumi Boğazı’ndan geçti.
Çin gemilerinin, Japon savaş uçakları ve gemileri tarafından izlendiği kaydedildi.
Öte yandan savunma belgelerinin kabul edilmesinden önce Japon medyası, Japonya Dışişleri Bakanı Yoshimasa Hayashi’nin bu ayın sonunda Çin’i ziyaret edebileceğini ve Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşebileceğini duyurmuştu.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, Çin ve Japonya’nın bu ziyaretle ilgili temasta olduğunu söyledi. Ancak bu ziyaretin iki ülke arasındaki gerilimi düşürmede yeterli olmayacağı yorumu yapılıyor.
Rusya ve Çin’den ortak tatbikat
Rusya Savunma Bakanlığı ise, Rusya ve Çin’in 21-27 Aralık tarihlerinde Doğu Çin Denizi’nde Naval Interaction-2022 adlı ortak bir deniz tatbikatı gerçekleştireceğini açıkladı.
Tatbikatın ana hedefi “Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki deniz işbirliğini güçlendirmek ve Asya-Pasifik bölgesinde barış ve istikrarı korumak” olarak duyuruldu.
Ortak tatbikatın, Rusya ve Çin’in hedef alındığı Japon savunma belgesinin üzerine gelmesi dikkat çekti.
Washington: Cesur ve tarihi bir adım
Japonya’nın yeni politikasına Çin’den sözlü ve eylemli tepki gelirken, ABD ise bu politikayı selamladı.
ABD Başkanı Joe Biden Twitter paylaşımında, “Japonya’nın barış ve refaha katkılarını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.
ABD ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Japonya’nın yeni stratejisini ‘özgür ve açık” Hint-Pasifik’i güçlendirmek ve savunmak için “cesur ve tarihi bir adım” olarak tanımladı.
Sullivan ayrıca savunma bütçesindeki artışı da överek, “ABD-Japonya ittifakını güçlendirecek ve modernize edecek” dedi.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de, Pentagon’un Tokyo’nun karşı saldırı yeteneği de dahil olmak üzere “bölgesel caydırıcılığı güçlendiren” yeni yetenekler edinme kararını desteklediğini söyledi ve güncellenen belgelerin iki müttefikin güvenlik stratejilerindeki vizyonu ve öncelikleri arasındaki “önemli uyumu” yansıttığını vurguladı.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Japonya’nın yeni belgeleri, ittifakımızın barışı teşvik etme ve Hint-Pasifik bölgesinde ve tüm dünyada kurallara dayalı düzeni koruma becerisini yeniden şekillendiriyor” dedi.
Güney Kore’den şiddetli kınama
Diğer yandan Japonya’nın strateji belgesine bir tepki de Güney Kore’den geldi.
Güney Kore, Tokyo’nun yeni ulusal savunma stratejisi belgesinde tartışmalı adalar üzerindeki toprak iddiasına karşı güçlü bir protesto yayınladı.
Güney Kore dışişleri bakanlığı cuma günü yaptığı açıklamada, Japonya’nın ulusal strateji belgelerinden toprak iddialarının derhal kaldırılmasını talep etti ve bu hareketin iki ülke arasında “geleceğe yönelik bir ilişki kurmaya hiçbir şekilde yardımcı olmayacağını” söyledi.
Güney Kore’nin Dokdo adını verdiği adacıklar Liancourt Kayalıkları olarak da biliniyor. Bu adalar, küçük bir sahil güvenlik birliği ile Seul tarafından kontrol ediliyor. Adaların çevresinde doğalgaz rezervi olduğu söyleniyor. Japonya ise Takeshima adını verdiği adalardan kendi toprağı olarak bahsediyor.
Diğer yandan Güney Kore dışişleri bakanlığı, KDHC’yi işaret ederek, Kore yarımadasına yönelik herhangi bir saldırı kapasitesi tatbikatının Güney Kore ile “mutlaka yakın istişareler ve anlaşmalar içermesi gerektiğini” vurguladı.
Kim’den 2 füze
KDHC ise, Tokyo’nun yeni güvenlik stratejisine olası bir yanıt olarak Japonya’ya ulaşma kapasitesine sahip 2 füze ateşledi.
Japonya Savunma Bakan Yardımcısı Toshiro Ino, KDHC’yi Japonya’nın, bölgenin ve uluslararası toplumun güvenliğini tehdit etmekle eleştirdi. ABD Hint-Pasifik Komutanlığı da, ABD’nin Güney Kore ve Japonya’nın savunmasına yönelik taahhütlerinin “zorlu olmaya devam ettiğini” söyledi.
Batı ile uyumlu bir dil
Japan Times’a yeni savunma belgesini yorumlayan Japon güvenlik uzmanı Sendai Shirayuri, bu belge ile Japonya’nın güvenlik söyleminde kullanılan dilin Avrupa ve ABD’deki söylemle uyumlu hale getirildiğini kaydetti.
Financila Times’a konuşan Japonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Tetsuo Kotani ise, “Bir yıl önce, Japonya’nın başka bir ülkenin topraklarına doğrudan saldırma yeteneğine sahip olması veya böyle bir yeteneği elde etmek için bir bütçe sağlaması düşünülemezdi” dedi. Ancak karşı saldırı yeteneğinin, bir saldırıyı caydırmak için gerekli olacağını da sözlerine ekledi.
İlginizi Çekebilir
-
CERN, Rus bilim insanlarını ihraç etmeye hazırlanıyor
-
Avusturyalı Raiffeisenbank, Belarus’tan ayrılıyor
-
AB, Rusya vatandaşlarına yeni vize kısıtlamaları getirecek
-
Rusya, Fed’in faiz indirimi kararını nasıl okuyor?
-
Putin: Bu yıl birliklere 2023’e kıyasla 10 kat daha fazla İHA teslim edilecek
-
Zelenskiy ABD’de Biden, Harris ve Trump ile görüşecek
ASYA
Sultan İbrahim, Malezya Kralı olarak ilk kez Çin’i ziyaret ediyor
Yayınlanma
22 saat önce19/09/2024
Yazar
Harici.com.trMalezya’nın kralı, ülkesinin monarkının on yıl içindeki ilk ziyareti ve temmuz ayında taç giymeden sonraki ilk yurt dışı devlet ziyareti olan dört günlük Çin gezisi için Pekin’e geldi. İki ülke, diplomatik ilişkilerinin ellinci yıl dönümünü kutluyor.
Uzmanlara göre, görüşmelerin yüksek hızlı tren konusundaki işbirliğinden bu yılın başlarında imzalanan bir dizi anlaşmanın uygulanmasına kadar uzanması olması bekleniyor. Ancak projeler konusunda henüz ayrıntı verilmedi.
Sultan İbrahim İskandar’ın ziyareti Malezya ile Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin 50. yıldönümüne işaret ediyor. Bir önceki hükümdar, merhum Sultan Abdul Halim, 2014 yılında 40. yıl dönümünde ziyaret etmişti.
Çin Dışişleri Bakanlığı çarşamba günü yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Xi Jinping’in Sultan İbrahim için bir karşılama töreni ve ziyafet düzenleyeceğini, ardından iki devlet başkanı arasında görüşmelerin yanı sıra Başbakan Li Qiang ile bir araya geleceğini söyledi.
Bakanlık sözcüsü Lin Jian, “Çin, geleneksel dostluğu ileriye taşımak, kalkınma stratejilerinin sinerjisini derinleştirmek ve bu ziyaret aracılığıyla karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini genişletmek için Malezya ile çalışmaya hazırdır” dedi.
Li, haziran ayında Malezya’yı ziyaret etmiş ve Malezya Başbakanı Anwar İbrahim ile birlikte, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla daha fazla fırsatın takip edilmesini de içeren, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin ortak bir bildiri imzalamıştı.
İkili bağları pekiştirme hedefi
Kuala Lumpur merkezli bir düşünce kuruluşu olan Centre for New Inclusive Asia’nın başkanı Koh King Kee’ye göre Sultan İbrahim’in ziyareti, Li’nin ziyareti için “karşılıklı bir jest”.
Nikkei Asia’ya konuşan Koh, görüşmelerin turizm, durian ticareti, yeşil teknoloji işbirliği ve sınır ötesi suçlarla mücadele konularında haziran ayında imzalanan mutabakat zabıtlarının (MOU) uygulanmasını kapsayacağını söyledi.
Ancak Koh, hükümdarın başlıca törensel rolü göz önüne alındığında, ziyareti sırasında önemli proje veya girişimlerin duyurulmasının pek olası olmadığını söyledi.
Koh, “Sultan İbrahim yürütme yetkisi olmayan anayasal bir hükümdar, ancak Majesteleri tüm etnik kökenlerden Malezyalılar tarafından büyük saygı görüyor” dedi ve ekledi: “Çin’e yapacağı devlet ziyareti iki ülke arasındaki güçlü ikili bağları daha da pekiştirecektir.”
Sultan İbrahim ve ailesi, Singapur’un hemen karşısındaki güney Malezya eyaleti Johor’un yöneticileri. Sultan İbrahim’in diğer varlıklarının yanı sıra, Çinli yatırımcılar tarafından Johor kıyılarında yürütülen 100 milyar dolarlık bir kalkınma projesi olan Forest City’de de hissesi bulunuyor.
Koh, “Aynı zamanda Johor sultanı olan kral, Çinli şirketleri Kuala Lumpur ve Singapur arasındaki yüksek hızlı tren projesine katılmaya davet edebilir – hattın önemli bir kısmı Johor’dan geçiyor” dedi.
Sultan İbrahim’in ayrıca ocak ayında açıklanan ve iki ülke arasındaki ticari bağları güçlendirmeyi ve bağlanabilirliği artırmayı amaçlayan Johor-Singapur Özel Ekonomik Bölgesi’ne ilişkin planları da paylaşması muhtemel.
Koh, “Bunların her ikisi de Malezya’nın ekonomik büyümesini destekleyebilecek çok ihtiyaç duyulan projelerdir” dedi.
BRICS üyeliğine destek
Temmuz ayında Pekin, Kuala Lumpur’un Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan ve İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de içine alan BRICS’e katılma başvurusuna destek verdi.
Malezya, aralarında ABD’nin anlaşma müttefiki Tayland’ın da bulunduğu gelişmekte olan piyasalar bloğuna katılmak istediğini ifade eden 30 ülke arasında yer alıyor. Çin dışişleri bakanlığı “benzer düşünen ortakların” hoş karşılandığını söyledi.
Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’nin (ASEAN) çoğu üyesi, süper güçler arasında ve tartışmalı Güney Çin Denizi’ndeki komşular arasında gerilim artarken Çin ve ABD arasında hassas bir denge kurmaya çalıştı.
Koh, Sultan İbrahim’in ziyaretinin “Malezyalı bir liderin sıradan bir devlet ziyareti olmayacağını” söyledi ve Johor kraliyet ailesinin Çin ile uzun süreli ilişkisine dikkat çekti. Örneğin, Sultan İbrahim’in büyük büyük dedesi Sultan Abu Bakar, 1892 yılında Çin’in Qing hanedanı imparatoru tarafından prestijli Çift Ejderha İmparatorluk Nişanı ile ödüllendirilmişti.
Ziyaret programı
Malezya Dışişleri Bakanlığı’ndan çarşamba günü yapılan açıklamaya göre Sultan İbrahim’e Malezya Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, Ulaştırma, İskan ve Yerel Yönetim Bakanlarının yanı sıra Ulusal Saray ve diğer bakanlık ve kurumlardan üst düzey yetkililer eşlik edecek.
Malezya’nın resmi haber ajansı Bernama’ya göre Sultan İbrahim ayrıca Pekin Comac Uçak Teknolojisi Araştırma Merkezi’ni ziyaret edecek ve Pekin Yabancı Çalışmalar Üniversitesi’nde Malay çalışmaları kürsüsü için onuruna düzenlenecek isim verme törenine katılacak.
Koh, gezinin Malezya’daki etnik Çin toplumu için sembolik bir öneme sahip olmasını beklediğini söyledi.
“Malezya çok ırklı ve çok kültürlü bir toplum… Çin’e yapacağı ziyaret ülkesindeki ırksal uyumu olumlu yönde etkileyecek ve bunun karşılığında Malezya’daki topluluklar arasında Enver’in birlik hükümetine olan desteği güçlendirecektir.”
Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkede İslam dininin resmi lideri olan Kral, aynı zamanda önemli siyasi atamaları da denetliyor ve son yıllarda dış politikada giderek daha önemli bir rol oynuyor.
ASYA
Japonya’nın Ishiba’sının Asya NATO’su önerisi ABD’de ‘fantezi’ olarak görüldü
Yayınlanma
22 saat önce19/09/2024
Yazar
Harici.com.trBaşbakanlık için yarışan eski Japonya Savunma Bakanı Shigeru Ishiba’nın Asya’da önerdiği NATO tarzı kolektif güvenlik düzenlemesi ABD’de soğuk karşılandı.
Biden yönetimindeki bir Hint-Pasifik yetkilisi Nikkei Asia’ya yaptığı açıklamada, “Bölgede aradığımız şey Asyalı bir NATO değil” dedi.
ABD Başkanı Joe Biden, ittifakları ve ortaklıkları güçlendirmeyi önceliklendirdi ve bunu stratejisinin bir ayağı haline getirmişti. Yönetiminin görüşlerini paylaşmak için isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir yetkili, odak noktasının Asya-Pasifik’te “blok tarzı bir ittifak” yaratmak yerine “giderek artan sayıda alanda bağlantılar ve işbirliği alışkanlıkları oluşturmak” olduğunu söyledi.
Japonya’nın iktidardaki Liberal Demokrat Parti’si, 27 Eylül’de yapılacak seçimle ülkenin yeni başbakanını seçecek. Ishiba, Rusya’nın iki yıl önce Ukrayna ile savaşa girmesi ile caydırıcılığın başarısızlığa uğramasının ardından Japonya’nın Asya’da kolektif güvenliği araştırması gerektiğini söyledi.
Nikkei/TV Tokyo’da yakın zamanda yapılan bir ankette LDP başkanlığı için kamuoyunun ilk tercihi %26 ile Ishiba oldu. Ishiba, Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetleri’ni bu tür görevler için yurtdışına göndermesi halinde anayasasını gözden geçirmek zorunda kalacağını kabul etti.
Bölgedeki çeşitli güvenlik çerçevelerini “birleştirmek” fikrinde olduğunu belirten yetkili, ABD-Japonya güvenlik ittifakı, ABD-Güney Kore güvenlik ittifakı, Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD arasındaki ANZUS güvenlik anlaşmasının ele alınması gerektiğini belirterek, “En hızlı yol, JANZUS adını verdiğimiz ANZUS’a Japonya’yı eklemek olurdu,” dedi.
LDP Genel Sekreteri ve aynı zamanda aday olan Toshimitsu Motegi, Ishiba’nın önerisini gerçekçi olmayan bir öneri olarak eleştirdi.
Motegi, “NATO’nun özü, ortak bir yabancı düşmanın silahlı saldırısından üye devletleri kolektif olarak korumaktır. Avrupa’nın aksine Asya, çeşitli kültürlere ve siyasi sistemlere sahip ülkelerden oluşuyor. Her ülkenin Çin ile farklı ilişkileri var” dedi.
ABD’de bulunan Hint-Pasifik güvenlik gözlemcileri, Asya bölgesinin karmaşıklığına işaret ederek, Ishiba’nın önerisinin uygulanamaz olduğu konusunda hemfikir oldular.
George W. Bush yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi Asya İşleri Kıdemli Direktörü olan Michael Green, “Asya NATO’sunun şimdilik bir hayal olduğunu” söyledi. Ancak ABD-Japonya-Avustralya üçlü güvenlik düzenlemesi fikrinin ihtimal olsa da düşük olduğunun altını çizdi.
Green’in CEO olarak görev yaptığı Sidney Üniversitesi ABD Çalışmaları Merkezi tarafından bu nisan ayında yayınlanan ulusal güvenlik uzmanları anketine göre, Avustralya’daki katılımcıların %55’i, Japonya’daki katılımcıların %71’i ve ABD’deki katılımcıların %59’u üçlü bir güvenlik anlaşmasını destekliyor.
Düşünce kuruluşu Stimson Center’ın kıdemli üyesi Kelly Grieco, “Asya NATO’su” arayışının sadece gerçekçi olmadığını, aynı zamanda stratejik olarak da akıllıca olmadığını söyledi.
Uzman Kelly Grieco, “Özellikle Güney Asya ve Güneydoğu Asya’daki ülkelerin çoğu, ABD-Çin rekabetinde taraf tutmak istemiyor. Daha da önemlisi, seçim yapmak zorunda değiller ” ifadelerine yer verdi. Grieco, genellikle kara sınırlarını paylaşan Avrupa ülkelerinin “ortak bir tehdit değerlendirmesi yapma eğiliminde olduğunu ve kendi ulusal güvenliklerini komşularının kaderiyle yakından bağlantılı olarak gördüklerini” vurguladı. Asya için durum böyle değil ve bir Asya NATO’su yaratma girişiminin “neredeyse kesinlikle ters tepeceğini” söyledi.
Grieco, “Hindistan, Endonezya ve Vietnam da dahil olmak üzere Hint-Pasifik’teki birçok ülkenin ittifak alerjisi var. Bu tür hamleler, Çin’in bölgedeki artan gücü ve etkisine karşı denge sağlaması gereken ülkeleri (ABD veya Japonya) yabancılaştıracaktır” diye konuştu.
Öte yandan muhafazakâr düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nün Japonya direktörü Kenneth Weinstein, “Asya NATO’su, Asya’da mevcut olmayan stratejik bir uyumu varsayar” sözlerine yer verdi.
Weinstein, ABD, Avustralya ve Japonya’nın aynı çizgide olduğunu ve Filipinler’in Washington’a çok daha yakınlaştığını, ancak Çin’in “ciddi kolektif öz savunma için gereken birliği baltalayacak kadar çok baskı noktası olduğunu” söyledi.
Dış İlişkiler Konseyi Kıdemli Üyesi Sheila Smith, Japon Öz Savunma Kuvvetleri’nin, Japonya’nın savunmasını sağlarken kolektif güvenliğe de katkıda bulunup bulunamayacağını sorguladı.
Smith, şu aşamada daha gerçekçi bir yolun kara, deniz, hava, uzay ve siber gibi birden fazla alanda kolektif müttefik operasyonlarını entegre etmek olacağını söyleyerek, “Müttefikler arasında ağ kurmak, doğru yetenek karışımını sağlamaya yönelik atılacak en iyi ilk adım olabilir ve daha sonra, eğer bunu yapacak siyasi irade varsa, bu yeteneklerin toplu olarak kullanılmasına ilişkin bir niyet beyanının yapılıp yapılmayacağını değerlendirmek gerekir” diye konuştu.
Pazartesi günü Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde düzenlenen bir seminerde, Stanford Üniversitesi Walter H. Shorenstein Asya-Pasifik Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Xinru Ma, ABD-Çin rekabetinin, Soğuk Savaş dönemindeki ABD-Sovyetler Birliği rekabetinden çok, 1980’lerdeki ABD-Japonya ekonomik rekabetine benzediğini savundu ve şunları ekledi:
“ABD, Çin’i Soğuk Savaş benzeri bir rakip olarak çerçeveleyerek, özellikle küresel ölçekte askeri ve ideolojik rekabete fazla odaklanma ve rekabetin gerçek doğasını gözden kaçırma riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Japonya’nın güvenlik geleceği: ‘Asya NATO’su’ önerisi ve SOFA revizyonu
ASYA
10 yaşındaki Japon çocuğun bir Çinli tarafından öldürülmesi iki ülke ilişkilerini daha da gerdi
Yayınlanma
1 gün önce19/09/2024
Yazar
Harici.com.trShenzhen’de 10 yaşındaki bir Japon çocuğun Çinli biri tarafından bıçaklanarak öldürülmesi zaten gergin olan ikili ilişkileri daha da gerdi.
Japonya’nın Guangzhou Başkonsolosu Yoshiko Kijima, perşembe sabahı çocuğun yerel bir hastanede acil olarak tedavi edilmesine rağmen gün doğumundan önce öldüğünü doğruladı. Kijima, çocuğun önceki sabah annesiyle birlikte bir Japon okuluna yürürken karnından bıçaklandığını söyledi.
Shenzhen Güvenlik Bürosunun bir şubesine göre, gözaltına alınan şüpheli 44 yaşında Zhong soyadlı bir erkek. Çin tarafı daha fazla ayrıntı vermezken, Shenzhen’in dış ilişkiler ofisi başkanı Japon hükümetinin olayın özüne inme ve tekrarını önlemek için uygulanabilir adımlar atma taleplerini “kabul etti”. Ancak buna benzer bir olay daha önce de yaşanmıştı. Haziran ayında 50 yaşlarında Çinli bir adam doğudaki sanayi kenti Suzhou’da bir Japon okuluna gitmek üzere otobüs bekleyen bir öğrenci ve annesini yaralamış, kendisini durdurmaya çalışan Çinli bir kadını da öldürmüştü.
Japonya Başbakanı Fumio Kishida perşembe günü öğleden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada “bazı insanların bu olayın Japonya-Çin ilişkileri üzerindeki etkisine dikkat çektiğinin farkında olduğunu” söyledi. Bu etkiyi önceden değerlendirmeyi reddetti ancak Çin hükümetinden “aşağılık suç” hakkında acil bir açıklama talep ettiğini söyledi.
Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin’i işgali sırasında uyguladığı vahşet, savaş ve insanlık suçları hala Çin halkının hafızasında.
Ancak bu olayın tarihsel ilişkilerle alakalı olup olmadığı bilinmiyor.
Japon iş dünyası tedirgin
Çocuğun ölümü Japonya’nın iş dünyasında ve siyasi liderliğinde şok dalgalarına yol açtı.
Toyota Motor ve Honda Motor da dahil olmak üzere pek çok Japon şirketinin Çin’de yatırımları ve üretimleri bulunuyor. Japonya Otomobil Üreticileri Birliği Başkanı ve kamyon üreticisi Isuzu Motor’un CEO’su Masanori Katayama perşembe günü yaptığı açıklamada, Japon hükümetinin yurtdışındaki Japon sakinlerinin güvenliğini güçlendirmek için “her zamankinden daha fazlasını” yapacağını umduğunu söyledi. Otomobil üreticilerinin de bu sorumluluğu hissettiğini ve “gurbetçilerin ve ailelerinin güvenliğinin en önemli konu olduğunu” kabul ettiklerini söyledi.
Kishida’nın yerine başbakan olmak için yarışan Dışişleri Bakanı Yoko Kamikawa Tokyo’nun olayı “son derece ciddiye aldığını” söyledi. İkili ilişkileri nasıl etkileyebileceği sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Çin’e güvenlik önlemleri almasını şiddetle önerdik. Bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapacağız.”
Diğer bir kabine üyesi ve en üst düzey görev için rakibi olan Baş Kabine Sekreteri Yoshimasa Hayashi ise “Gerekli şeyleri talep edeceğiz ve Çin’de yaşayan Japonların güvenliğini sağlamak için Çinli yetkililerle birlikte çalışacağız” dedi.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, çarşamba günkü olağan brifinginde saldırıyı kabul ederek “Çin tarafının ilgili birimleri davayı yasalara uygun olarak ele alacaktır” dedi.
İkili gerginlikler
Diğer yandan Japonya Savunma Bakanlığı çarşamba günü Çin’in ilk uçak gemisi olan Liaoning ve iki destroyerinin Japonya’nın Okinawa vilayetine bağlı Yonaguni ve Iriomote adaları arasındaki bitişik bölgeden geçtiğini doğruladı. Bu, geçen ayın sonunda Japonya’nın batısındaki Nagasaki Vilayeti yakınlarında bir Çin askeri istihbarat toplama uçağı tarafından gerçekleştirilen ilk hava sahası ihlalini takip etti.
Bir diğer sürtüşme kaynağı ise 2011’deki deprem ve tsunaminin ardından erimeye başlayan Japonya’nın Fukushima Daiichi nükleer santralinden arıtılmış atık suyun salınması konusundaki anlaşmazlık. Pekin bu suyu “nükleer kirlilik” olarak nitelendirerek tepki gösteriyor.
Bu yüzden Çin bir yılı aşkın bir süredir Japon deniz ürünlerine toptan ithalat yasağı uyguluyor.
İkili arasındaki en büyük gerginlik ise ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olarak gördüğü Japonya’yı Çin’in etkisini kısıtlamak için harekete geçirmesi ve bölgedeki askeri planlarına dahil etmesi. Japonya savunma belgelerinde Çin’i açıkça bir tehdit olarak tanımlıyor ve Çin’in etkisine karşı savunma kabiliyetlerini ve ittifaklık ilişkilerini güçlendiriyor.
CERN, Rus bilim insanlarını ihraç etmeye hazırlanıyor
Avusturyalı Raiffeisenbank, Belarus’tan ayrılıyor
AB, Rusya vatandaşlarına yeni vize kısıtlamaları getirecek
Rusya, Fed’in faiz indirimi kararını nasıl okuyor?
BASF, bazı birimlerini elden çıkarmayı planlıyor
Çok Okunanlar
-
ASYA1 hafta önce
Huawei, Apple ile aynı anda, yeni 3’e katlanabilir akıllı telefonu tanıttı
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ukrayna, kadrolar, nesnellik ve planlama: Putin’in konuşmasının anahatları – 1
-
GÖRÜŞ4 gün önce
Sovyet basınında 12 Eylül – 1
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ukrayna, kadrolar, nesnellik ve planlama: Putin’in konuşmasının anahatları – 2
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Eşitliğin ve eşitsizliğin şaşırtıcı kökenleri
-
SÖYLEŞİ2 hafta önce
‘Hedef Finlandiya’nın NATO içinde yerini sağlamlaştırmak’
-
GÖRÜŞ2 gün önce
Sovyet basınında 12 Eylül – 2
-
RUSYA2 hafta önce
Lavrov, Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba ile Antalya’da yaptığı görüşmeyi anlattı