Bizi Takip Edin

ASYA

Çin’i ‘tehdit’ sayan Japonya savunma stratejisini ABD’yle uyumlulaştırdı

Yayınlanma

Japonya ‘dönüm noktası’ diye nitelendirdiği yeni savunma stratejisini açıkladı. Çin, teyakkuza geçerken, ABD kendi savunma stratejisiyle uyumlu ilerleyen Japon stratejisini memnuniyetle karşıladı.

Yeni belge ile altmış yıllık güvenlik politikasını alt üst eden Japonya İkinci Dünya Savaşından beri daha pasif bir savunma stratejisi takip etmesi ile biliniyordu. Bu savunma doktrini Japon anayasasının 9. maddesine dayanıyor: Bu maddeye göre, “Adalet ve düzene dayalı bir uluslararası barışa içtenlikle gönül veren Japon halkı; savaşı ulusal egemenlik hakkı, tehdidi ve güç kullanımını da uluslararası çatışmaların çözüm aracı olarak görmekten sonsuza kadar vazgeçmektedir. Bu paragrafta belirlenen amaca ulaşmak için kara, deniz, hava güçlerine ya da diğer potansiyel savaş kaynaklarına asla sahip olmayacaktır. Devlete hiçbir zaman savaşma hakkı tanınmayacaktır.”

1946’da Amerikan İşgal Kuvvetleri Komutanı General Douglas MacArthur’un emriyle hazırlatılan anayasanın bu maddesini, Japon siyasetçiler uzun süredir değiştirmeye çalışıyor.

Japonya, 1978’den beri ABD ile güvenlik anlaşması kapsamında, ülkedeki ABD askerinin hizmet, uygulama, iş gücü ve eğitim masraflarını karşılıyor. Ülkede, ABD Hint-Pasifik Kuvvetlerine bağlı (US Forces in Japan) yaklaşık 55 bin askeri personel bulunuyor.

Ülke dışında, en çok ABD askerinin konuşlandığı yer olan Japonya, öz savunma ile yetinmeyip, “karşı saldırı” kapasiteli bir donanıma da sahip olmak için özellikle 2000’li yıllardan itibaren kendi silahlı kuvvetlerini geliştirme yönünde adımlar attı. ABD’den askeri teknoloji transferi gerçekleştirerek, balistik füzeler ve füze savunma sistemleri konularında çalışmalar başlattı. Kendi bölgesinde daha etkin ve belirleyici bir güç olmak isteyen Japonya, ardından savunma bütçesini adım adım artırarak silah ihracatının da önünü açtı. Savunma alanında sadece ABD’ye bağımlı kalmak istemeyen Japonya, 4 yıl önce yayınlanan savunma programı ile uzay teknolojisi aracılığıyla yeni savunma kabiliyetleri oluşturmayı da hedefliyor.

Son dönemde ise Asya-Pasifik’te Çin’in etkisini artırması, Japonya’nın en güneybatısındaki Okinawa’dan sadece 160 kilometre uzaklıkta bulunan Tayvan’da ABD-Çin hattının ısınması ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin (KDHC) füze denemelerini yoğunlaştırması ve ABD’nin bölgede baskısını artırması ile Tokyo teyakkuza geçti.

Başbakan Fumio Kishida, Japonya’nın savaş sonrası güvenlik politikasında büyük bir değişikliğe gittiklerini açıkladı.

Çin, Rusya ve KDHC hedefte

16 Aralık’ta yayınlanan Japonya’nın yeni ulusal savunma stratejisi belgesinde, bugün uluslararası toplumun yeni bir kriz içerisinde olduğu ve ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldığı vurgulanarak, savunma stratejisinin değiştirilmesini meşrulaştırmak adına şu örnekler sıralanıyor; “Çin’in Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizinde statükoyu tek taraflı olarak değiştirme girişimlerinde bulunması”, “KDHC’nin balistik füze denemelerini yoğunlaştırması”, “Rusya’nın, Uzak Doğu’daki askeri faaliyetlerini sürdürürken Ukrayna’ya yönelik bir saldırı başlatması”.

ABD ve Japonya’nın stratejileri uyumlu hale getirilecek

Bu örnekler, Hint-Pasifik bölgesinde, özellikle Doğu Asya’da “istikrarlı uluslararası düzenin” temellerinin sarsılacağına dair ‘ciddi olaylar’ olarak tanımlanıyor ve Japonya’nın kendi egemenliğini ve bağımsızlığını ancak kendi çabalarıyla koruyabileceği vurgulanıyor. Ancak diğer yandan bugünün koşullarında hiçbir ülkenin tek başına kendi güvenliğini sağlayamayacağı kaydedilerek, Japonya için kritik öneme sahip müttefiklerle işbirliğini derinleştirme ve “Japon-ABD ittifakını güçlendirme” hedefine işaret ediliyor.

Metinde, ABD’nin de yakın zamanda ulusal savunma stratejisini yayınladığı belirtilerek, iki ülkenin stratejilerini uyumlu hale getirmesi ve savunma işbirliğini entegre bir şekilde geliştirmesi için uygun zaman olduğu kaydediliyor.

‘Dönüm noktası’

Savunma kabiliyetlerinin ve seviyesinin temelden değiştirileceği bu yeni politika bir “dönüm noktası” olarak tanımlanırken, vatandaşların “böylesine büyük bir dönüm noktasının önemini” kavramaları için hükümetin özel çaba sarf edeceği belirtiliyor.

Uluslararası toplumun savaş sonrası en büyük sınama ile karşı karşıya olduğu vurgulanırken, küresel güç dengelerinin önemli ölçüde değiştiği ve ABD-Çin rekabetinin artmasının beklendiği belirtiliyor.

‘Çin en büyük stratejik tehdit’

Önümüzdeki on yılın, ABD’nin de tanımladığı gibi, Çin ile rekabette belirleyici olacağı kaydedilirken, Çin’in her alanda özellikle de askeri alanda gelişen ve genişleyen kabiliyetlerine işaret ediliyor. Çin’in tüm bu kabiliyetlerle Japonya’yı çevrelediği ifade edilen metinde, Pekin’in mevcut dış politikasının ve gelişen askeri faaliyetlerinin “Japonya’nın ulusal güvenliğine ve uluslararası barışa yönelik en büyük stratejik tehdit olduğu” belirtilirken, Japonya’nın ise buna karşı savunma kabiliyeti dahil olmak üzere milli gücünü kapsamlı hale getirerek, müttefiklerle ve benzer düşünen ülkelerle işbirliği içinde yanıt vermesi gerektiği vurgulanıyor.

‘Rusya güçlü bir endişe kaynağı’

Ukrayna savaşı ile Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden, diğer yandan Kuzeyde ve Uzak Doğu’da askeri tatbikatlarda bulunan Rusya’nın Çin ile işbirliğini güçlendirmesi de savunma açısından “güçlü bir endişe kaynağı” olarak tanımlanıyor.

‘KDHC en yakın tehdit’

Balistik füze denemelerini artıran ve nükleer kapasitesini geliştiren KDHC’nin askeri faaliyetlerinin, Japonya’nın ulusal varlığı için her zamankinden daha ciddi ve yakın bir tehdit oluşturduğu kaydediliyor.

Japonya’nın bu tür devletlere karşı kendisini koruyabilmesi ve statükodaki tek taraflı değişimlerin kolay olmayacağını anlamalarının sağlanabilmesi için “caydırıcılık kabiliyeti”ne sahip olması gerektiği vurgulanıyor.

Bu bağlamda  savunma hedeflerini gerçekleştirmek üzere öncelikli olarak Japonya’nın kendi ulusal savunma mimarisini güçlendirmeye odaklanılacağı, ikinci olarak da ABD-Japonya ittifakı ile ortak caydırıcılık ve müdahale kabiliyetini daha da güçlendirmeye odaklanılacağı belirtiliyor.

Japonya’nın uzak mesafe savunma yeteneklerini ve entegre hava ve füze savunma yeteneklerini, insanlı ve insansız hava araçlarını ve su altı ve üstü araçları geliştireceği, ayrıca sürdürülebilirliği, dayanıklılığı ve mobil konuşlandırma kabiliyetlerini güçlendireceği kaydediliyor.

Olası işgal senaryosu

Japonya’nın 2027 yılına kadar savunma kabiliyetini güçlendirme ve olası bir işgali püskürtme hedefiyle hareket edeceği, füze savunma ağını geliştireceği, ayrıca karşı saldırı kapasitesini güçlendireceği bildiriliyor. Bu bağlamda kara, deniz, hava, uzay ve siber alanları kapsayacak şekilde en son teknolojinin kullanılmasının hedeflendiği ifade ediliyor. Ülkenin, 2027 yılına kadar karadan ve denizden modeller olmak üzere stand off füze operasyonu kabiliyetini geliştireceği, ayrıca yine 2027 yılına kadar uzay altyapısının, siber altyapının ve yapay zeka çalışmalarının geliştirileceği bildiriliyor.

Balistik ve seyir füze kabiliyeti geliştirilecek

Metinde, Çin’in askeri üssünün olduğu Cibuti’deki uzun vadeli faaliyetlerin istikrarlı hale getirileceği de belirtiliyor.

Denizlerle çevirili bir ülke olarak tanımlanan Japonya’nın hava saldırılarına yanıt verebilmesinin hayati olduğu kaydedilirken, entegre hava ve füze savunmasını güçlendirmek için çalışılacağı, balistik ve seyir füze kabiliyetlerinin yanı sıra uyarı ve kontrol radarı yeteneklerinin de güçlendirileceği açıklanıyor.

Düşman füzelerinin, yabancı askeri üslerden fırlatılmadan önce etkisiz hale getirilmesini kapsayan teknolojinin geliştirilmesi hedefleniyor.

ABD ile ittifak ‘mihenk taşı’

Ulusal savunma stratejisi belgesinin her paragrafında ABD-Japonya ittifakı tekrar tekrar vurgulanıyor. İki ülke ittifakını daha da güçlendirmek temel hedeflerin başında yazılırken, Amerika Birleşik Devletleri ile ittifak, Japonya’nın güvenlik politikasının “mihenk taşı” olarak tanımlanıyor.

ABD-Japonya işbirliğinin yanı sıra Hint Pasifik’te ‘Özel Stratejik Ortaklık’ belgesi imzaladıkları Avustralya ile de farklı alanlarda yakın işbirliğinin inşa edileceği, ortak tatbikatlar düzenleneceği ve ayrıca ABD-Japonya-Avustralya üçlü işbirliğinin geliştirileceği belirtiliyor.

Hindistan ile ikili ve çok taraflı savunma alışverişlerini daha da derinleştirme, deniz güvenliği ve siber güvenlik dahil olmak üzere geniş bir alanda bilgi alışverişinde bulunma, eğitim ve tatbikatların yanı sıra savunma teçhizatı ve teknoloji işbirliğini teşvik etme hedefi de vurgulanıyor.

İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya ile Hint-Pasifik’te işbirliğini geliştirme isteği özel olarak belirtilirken, NATO ile ortak tatbikatlara da işaret ediliyor.

ASEAN ile ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yapılırken, “bölgeyi istikrara kavuşturmak ve savunma yeteneklerini güçlendirmelerine katkıda bulunmak amacıyla” bu ülkelere savunma transferi sağlanacağı belirtiliyor.

Savunma sanayii adımları

Tüm bu hedefler doğrultusunda ulusal savunma sanayiinin geliştirilmesinin önemine işaret edilirken, savunma teknolojisi üssünün güçlendirileceği, üretim ve idamenin yanı sıra savunma teçhizatının bakım ve onarım kapasitesinin iyileştirileceği kaydediliyor. Ayrıca, bu alandaki tedarik zincirinin korunması için müttefiklerle ve benzer düşünen ülkelerle birlikte çalışılacağı vurgulanıyor.

312 milyar dolarlık bütçe

Belgenin sonunda ise bu stratejinin, yaklaşık on yıl sonrasını öngördüğü ancak yine uluslararası durum ve eğilimlerde büyük değişiklikler öngörüldüğü takdirde değiştirileceği ifade ediliyor.

Ayrıca Başbakan Fumio Kishida, 2023 yılından itibaren beş yıl boyunca savunma bütçesi için yaklaşık 43 trilyon yen (312 milyar dolar) tahsis etme talimatı verdi. Ülke yıllık savunma harcamalarını beş yıl içinde ikiye katlayacak. Böylece Japonya’da yıllık savunma harcamalarına Gayrisafi Yurt İçi Hasılasının (GSYH) yaklaşık yüzde 2’si ayrılacak. Bu oran NATO’nun üye devletler için belirlediği hedef ile de uyumlu.

Japonya, 1960’lardan beri GSYİH’nın yaklaşık yüzde 1’i kadar askeri harcama bütçesini koruyordu.

312 milyar dolarlık bu yeni bütçe ayrıca, ABD’den Tomahawk seyir füzeleri satın almayı, yerli karadan gemiye seyir füzelerinin menzilini genişletmeyi ve hipersonik silahlar geliştirmeyi içeriyor.

Pekin: Japonya gerçekleri çarpıtıyor

Japonya’nın ABD’yle uyumlu hale getireceği yeni ulusal savunma stratejisinin Çin’i doğrudan tehdit olarak algılayıp hedef alması Pekin’de tepki uyandırdı.

Çin’in Japonya büyükelçiliği diplomatik bir protestoda bulunduğunu söyledi ve Tokyo’yu “bölgede gerilimi ve çatışmayı kışkırtmakla” suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, Pekin’de düzenlediği basın toplantısında, Çin’in Asya-Pasifik bölgesinde ve ötesinde barış ve istikrarın sürdürülmesini desteklediğini belirterek, “Japonya gerçekleri çarpıtıyor, iki ülke arasında ortak anlayıştan ayrılıyor ve Çin’in itibarını lekeliyor. Bunu kınıyoruz ve diplomatik olarak protesto ediyoruz” dedi.

Çin ve Japonya’nın iki yakın komşu ve bölgenin önemli ülkeleri olduğunu ifade eden Wang, “Japonya’ya iki ülke arasında dostluğu ve işbirliğini sürdürme, diplomatik ilişkilerin temelini oluşturan 4 Siyasi Belge’deki ilkelere bağlı kalma çağrısında bulunuyoruz. Çin ve Japonya, birbirini tehdit olarak değil işbirliği ortağı olarak görmeli. Asya ülkeleri, birbirlerinin güvenlik endişelerine saygı göstermeli” diye konuştu.

Savaş gemileriyle gözdağı

Diğer yandan, Tokyo yönetiminin yeni savunma stratejisini açıklamasının hemen ardından Çin savaş gemileri, Batı Pasifik’te Japon adalarına yakın boğazlardaki uluslararası sulardan geçti.

Japon Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Çin’in  uçak gemisi ve beraberindeki iki gelişmiş güdümlü füze destroyeri ve bir savaş destek gemisi Japonya’nın güneyindeki Osumi Boğazı’ndan geçti.

Çin gemilerinin, Japon savaş uçakları ve gemileri tarafından izlendiği kaydedildi.

Öte yandan savunma belgelerinin kabul edilmesinden önce Japon medyası, Japonya Dışişleri Bakanı Yoshimasa Hayashi’nin bu ayın sonunda Çin’i ziyaret edebileceğini ve Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşebileceğini duyurmuştu.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, Çin ve Japonya’nın bu ziyaretle ilgili temasta olduğunu söyledi. Ancak bu ziyaretin iki ülke arasındaki gerilimi düşürmede yeterli olmayacağı yorumu yapılıyor.

Rusya ve Çin’den ortak tatbikat

Rusya Savunma Bakanlığı ise, Rusya ve Çin’in 21-27 Aralık tarihlerinde Doğu Çin Denizi’nde Naval Interaction-2022 adlı ortak bir deniz tatbikatı gerçekleştireceğini açıkladı.

Tatbikatın ana hedefi “Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki deniz işbirliğini güçlendirmek ve Asya-Pasifik bölgesinde barış ve istikrarı korumak” olarak duyuruldu.

Ortak tatbikatın, Rusya ve Çin’in hedef alındığı Japon savunma belgesinin üzerine gelmesi dikkat çekti.

Washington: Cesur ve tarihi bir adım

Japonya’nın yeni politikasına Çin’den sözlü ve eylemli tepki gelirken, ABD ise bu politikayı selamladı.

ABD Başkanı Joe Biden Twitter paylaşımında, “Japonya’nın barış ve refaha katkılarını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.

ABD ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Japonya’nın yeni stratejisini ‘özgür ve açık” Hint-Pasifik’i güçlendirmek ve savunmak için “cesur ve tarihi bir adım” olarak tanımladı.

Sullivan ayrıca savunma bütçesindeki artışı da överek, “ABD-Japonya ittifakını güçlendirecek ve modernize edecek” dedi.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de, Pentagon’un Tokyo’nun karşı saldırı yeteneği de dahil olmak üzere “bölgesel caydırıcılığı güçlendiren” yeni yetenekler edinme kararını desteklediğini söyledi ve güncellenen belgelerin iki müttefikin güvenlik stratejilerindeki vizyonu ve öncelikleri arasındaki “önemli uyumu” yansıttığını vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Japonya’nın yeni belgeleri, ittifakımızın barışı teşvik etme ve Hint-Pasifik bölgesinde ve tüm dünyada kurallara dayalı düzeni koruma becerisini yeniden şekillendiriyor” dedi.

Güney Kore’den şiddetli kınama

Diğer yandan Japonya’nın strateji belgesine bir tepki de Güney Kore’den geldi.

Güney Kore, Tokyo’nun yeni ulusal savunma stratejisi belgesinde tartışmalı adalar üzerindeki toprak iddiasına karşı güçlü bir protesto yayınladı.

Güney Kore dışişleri bakanlığı cuma günü yaptığı açıklamada, Japonya’nın ulusal strateji belgelerinden toprak iddialarının derhal kaldırılmasını talep etti ve bu hareketin iki ülke arasında “geleceğe yönelik bir ilişki kurmaya hiçbir şekilde yardımcı olmayacağını” söyledi.

Güney Kore’nin Dokdo adını verdiği adacıklar Liancourt Kayalıkları olarak da biliniyor. Bu adalar, küçük bir sahil güvenlik birliği ile Seul tarafından kontrol ediliyor. Adaların çevresinde doğalgaz rezervi olduğu söyleniyor. Japonya ise Takeshima adını verdiği adalardan kendi toprağı olarak bahsediyor.

Diğer yandan Güney Kore dışişleri bakanlığı, KDHC’yi işaret ederek,  Kore yarımadasına yönelik herhangi bir saldırı kapasitesi tatbikatının Güney Kore ile “mutlaka yakın istişareler ve anlaşmalar içermesi gerektiğini” vurguladı.

Kim’den 2 füze

KDHC ise, Tokyo’nun yeni güvenlik stratejisine olası bir yanıt olarak Japonya’ya ulaşma kapasitesine sahip 2 füze ateşledi.

Japonya Savunma Bakan Yardımcısı Toshiro Ino, KDHC’yi Japonya’nın, bölgenin ve uluslararası toplumun güvenliğini tehdit etmekle eleştirdi. ABD Hint-Pasifik Komutanlığı da, ABD’nin Güney Kore ve Japonya’nın savunmasına yönelik taahhütlerinin “zorlu olmaya devam ettiğini” söyledi.

Batı ile uyumlu bir dil

Japan Times’a yeni savunma belgesini yorumlayan Japon güvenlik uzmanı Sendai Shirayuri, bu belge ile Japonya’nın güvenlik söyleminde kullanılan dilin Avrupa ve ABD’deki söylemle uyumlu hale getirildiğini kaydetti.

Financila Times’a konuşan Japonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Tetsuo Kotani ise, “Bir yıl önce, Japonya’nın başka bir ülkenin topraklarına doğrudan saldırma yeteneğine sahip olması veya böyle bir yeteneği elde etmek için bir bütçe sağlaması düşünülemezdi” dedi. Ancak karşı saldırı yeteneğinin, bir saldırıyı caydırmak için gerekli olacağını da sözlerine ekledi.

ASYA

Pakistan, Çin’e olan enerji borç ödemelerini ertelemeye çalışıyor

Yayınlanma

Pakistan hükümeti üzerinde, bütçesindeki en büyük kalemlerden birini oluşturan ve halk için ezici bir yük olan enerji faturasını düşürmek için başta Çinli şirketler olmak üzere enerji üreticileriyle anlaşmalar yapması yönünde baskılar artıyor.

Maliye Bakanı Muhammad Aurangzeb ve Enerji Bakanı Sardar Awais Ahmad Khan Laghari Çinli yetkililerle görüşmek üzere Pekin’de bulunuyor. Yerel basında yer alan haberlere göre amaçları Pakistan’ın 15 milyar doları aşan borç ödemelerini beş yıl ertelemek.

Bu sayede Pakistan önümüzdeki üç yıl içinde borç servis maliyetlerinden yaklaşık 2 milyar dolar tasarruf edecek ve bu da enerji maliyetlerini düşürmeye ve döviz krizini hafifletmeye yardımcı olacak.

Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) planları kapsamında, toplam 9,000 megawatt’tan fazla elektrik üretim kapasitesine sahip 21 enerji santralinin (bazıları hala yapım aşamasında) tamamlanması gerekiyordu. Ancak elektrik hırsızlığı ve hat kayıplarının yol açtığı dağıtım sorunları, hükümeti gelir sıkıntısına sokarak Çinli enerji üreticilerine geri ödeme yapmasını engelledi. Bu da ek işletme ve kapasite maliyetlerinin bir sonucu olarak borcun 1,8 milyar dolar artmasına yol açtı.

Ancak konu hakkında bilgi sahibi olan iki hükümet yetkilisi Nikkei Asia’ya isimlerinin açıklanmaması kaydıyla Çin’in Pakistan’ın talebini kabul etmesinin pek olası olmadığını söyledi.

Analistler, Çinli yetkililerin yeniden müzakere etmek için çok az teşviki olduğu konusunda hemfikir. Harvard Kennedy School Ash Center’da Çin kamu politikası doktora sonrası araştırmacısı olan Stella Hong Zhang, Çinli şirketlerin Pakistan’a verdikleri kredileri yeniden yapılandırma konusunda kendi kârlılıkları nedeniyle isteksiz olacaklarını söyledi.

Nikkei’ye konuşan Zhang, “Çin hükümetinin de, hükümet bir şekilde sübvansiyon sağlayarak zararları karşılamadığı sürece, şirketlere zararları kabul etmeleri için baskı yapması kolay olmayacaktır” dedi.

ABD’deki William and Mary Üniversitesi’nde bir araştırma enstitüsü olan AidData’da kıdemli araştırmacı olan Ammar A. Malik de Nikkei’ye şunları söyledi: “[Çin] emsal teşkil etmek konusunda isteksiz olacaktır ve kesinlikle herhangi bir BRI (Kuşak ve Yol Girişimi) projesinde saç kesimi yapıyor olarak görülmek istemeyecektir. … Pakistan’a önerecekleri anlaşma ya da çözüm, diğer ev sahibi ülkeler tarafından benzer tavizler talep etmek için emsal olarak kullanılabilir.”

Çin haziran ayında Pakistan’ın CPEC kapsamında yeni yatırım önerisini reddetti. Uzmanlara göre, ödenmemiş enerji borçlarının yanı sıra Pakistan’daki Çinli personele yönelik güvenlik tehditleri ve ölümcül saldırılar da Pekin’in soğuk davranmasına neden oldu.

İslamabad’daki bir düşünce kuruluşu olan Politika Çalışmaları Enstitüsü’nün başkanı Halid Rahman, “Pakistan ve Çin arasında ekonomik angajmanlarla ilgili artan bir güvensizlik var, bu da enerji müzakerelerini zorlaştırabilir” dedi.

Okumaya Devam Et

ASYA

Vietnam’daki lider değişikliği dış politikaya nasıl yansır?

Yayınlanma

Gözlemciler, uzun süredir görevde olan lider Nguyen Phu Trong’un ölümünün ardından Hanoi’de belirsizlik baş gösterse de Çin’in Vietnam ile ilişkilerinin büyük ölçüde istikrarlı kalacağı görüşünde.

Uzun süren bir hastalığın ardından geçen hafta hayatını kaybeden 80 yaşındaki Trong, Vietnam’ın hızlı ekonomik büyümesinde ve yolsuzluğa karşı mücadelede öne çıkan bir lider. Ayrıca Vietnam’ın ABD-Çin arasındaki rekabette hassas bir denge gözeten ‘bambu diplomasisi’ne de liderlik etti.

Geneç cumartesi günü Vietnam’ın Pekin’deki büyükelçiliğine nadir bir ziyarette bulunan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, “derin dostluklarından” söz etti ve Trong’un iki ülke ve iktidar partileri arasındaki bağlara yaptığı “olağanüstü katkıyı” övdü.

Çin Komünist Partisi de Trong’un ölümünün açıklanmasından saatler sonra bir başsağlığı mesajı yayınlayarak onu “iyi bir yoldaş, iyi bir kardeş ve iyi bir dost” olarak nitelendirdi. Çin’in 4 numaralı yetkilisi Wang Huning, cuma günü (bugün) Nguyen’in devlet törenine katılmak üzere Vietnam’a giden bir heyete liderlik ediyor.

Resmi haber ajansı Xinhua’ya göre Hanoi, Pekin ile ilişkilerinin önemini vurgulayarak Çin Büyükelçisi Pham Sao Mai’ye “Çin ile dostane işbirliğini geliştirmenin stratejik tercih ve önceliğine bağlı kalma” sözü verdi.

Guangzhou’daki Jinan Üniversitesi’nde Güneydoğu Asya işleri uzmanı olan Zhang Mingliang, Xi’nin büyükelçilik ziyaretinin Pekin’in Trong döneminde ikili ilişkilerin gelişiminden nispeten memnun olduğunu gösterdiğini söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhang, “2014‘teki petrol sondaj kulesi krizi ve [eski ABD Başkanı Donald] Trump’ın 2017’de Vietnam’a yaptığı devlet ziyareti sırasındaki ilişkilerle karşılaştırıldığında, Çin-Vietnam ilişkileri, Hanoi’nin geçen yıl Pekin’in talebi üzerine ‘ortak kader topluluğu’ kavramını benimsemesiyle belirgin bir gelişme gösterdi” dedi.

“Güney Çin Denizi’nde Filipinler ile yaşanan şiddetli gerginliklere kıyasla Vietnam ve Çin, bölgesel konulardaki derin farklılıklarını abartmadan iyi geçinmeyi başardılar” diye ekledi.

Komünist komşular arasındaki ilişkiler, 1970’lerde tartışmalı Paracel Adaları üzerindeki çatışmalar ve 1979’da kısa ama kanlı bir sınır savaşı ile geçtiğimiz on yıllarda çalkantılı olmuştu.

Zhang, Hanoi’nin Washington ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görülen, Çin’in Paracel Adaları yakınlarına bir derin su petrol sondaj kulesi yerleştirmesi üzerine 2014 yılında yaşanan diplomatik anlaşmazlık sırasında da ilişkilerin düşük bir noktaya ulaştığını kaydetti.

“Trong’un yönetimi altında Vietnam, Çin ile en azından yüzeysel olarak dostane ilişkiler kurmayı başardı. Ancak aynı zamanda Vietnam’ın ABD ve Rusya ile olan bağları da daha önce görülmemiş boyutlara ulaştı,” değerlendirmesini yaptı Zhang.

“Tüm bunların amacı Çin’i kontrol altında tutarak Vietnam’ın elverişli bir uluslararası ortama ve Çin ile büyük ölçüde Hanoi’nin kontrolünde olan nispeten istikrarlı ilişkilere sahip olmasını sağlamaktır. Bu imkansız bir görev gibi görünebilir ama Trong’un Vietnam’ı büyük güçlerle olan bahislerini korumayı başardı” diye ekledi.

Çin’le ilişkiler

Vietnam’ın kurucu devrimci lider Ho Chi Minh’den bu yana en etkili lideri olan Trong, 2011’de iktidar partisinin genel sekreteri oldu ve 2021’de emsal teşkil eden üçüncü beş yıllık dönemi garantiledi. Trong ayrıca 2018-2020 yılları arasında Vietnam’ın cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.

Sağlık durumunun kötüye gittiğine dair spekülasyonlar sürerken Trong, 2019’da felç geçirdikten sonra ilk yurtdışı gezisi olan Ekim 2022’de Pekin’i ziyaret etti ve üçüncü dönemini garantiledikten sonra Xi ile görüşen ilk yabancı lider oldu.

Geçtiğimiz 10 ay boyunca Trong, hastalığına rağmen hem Xi’yi hem de ABD Başkanı Joe Biden’ı Hanoi’de ağırladı ve haziran ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi. Hanoi ayrıca Japonya, Hindistan, Güney Kore ve Avustralya’yı en üst düzey kapsamlı stratejik ortakları arasına yükseltti.

Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nde emeritus profesör olan Carl Thayer, South China Morning Post’a yaptığı değerlendirmede, Trong’un 2015 yılında ABD ve Japonya’ya yaptığı ve Batı ile daha yakın ilişkilerin temellerini atan gezilerle hatırlanacağını söyledi.

Thayer, Hanoi’nin Pekin ile ilişkilerinin ise “istikrarlı ve dostane” kalacağını çünkü Vietnam’ın “barış, işbirliği ve kalkınma” dış politikasından vazgeçmeyeceğini düşünüyor.

“Çin, Vietnam’ın dış ilişkilerinde özel bir rol oynamaktadır. Vietnam’ın ilk kapsamlı stratejik ortağıdır ve kapsamlı stratejik işbirliği ortağı olarak adlandırılan tek büyük güçtür” dedi.

Analistler ayrıca Trong’un Xi ile olan kişisel bağına ve yıllar boyunca Hanoi ile Pekin arasındaki çalkantılı ilişkide bir denge unsuru olarak işlev gören iki komünist parti arasındaki bağlara işaret etti.

Washington’daki Ulusal Savaş Koleji’nde profesör olan Güneydoğu Asya uzmanı Zachary Abuza, “Vietnam diplomasisini genişletmiş ve ABD ile ilişkilerini geliştirmiş olsa da, Trong’un Pekin’i Vietnam’ın gerçekten tarafsız ve bağımsız olduğu ve Washington ile ilişkilerini geliştirmenin Pekin’in zararına olmayacağı konusunda ikna edebildiğini düşünüyorum” dedi.

“Bu, Trong’un kararlı komünist ideolojisi sayesinde mümkün oldu. Dünyaya Xi Jinping’in baktığı gibi bakıyordu” diye ekledi.

Abuza ayrıca Çin’in Vietnam’la partiler arası kanalları sayesinde üst düzey yetkililer arasında sürekli bir iletişim akışı sağladığını ve bu kanalın ABD’de bulunmadığını belirtti.

Singapur’daki ISEAS-Yusof Ishak Enstitüsü’nde analist olan Nguyen Khac Giang’a göre Trong ve Xi arasında Marksizm-Leninizm’e olan ortak bağlılıkları nedeniyle yakın bir ilişki vardı.

South China Morning Post’a konuşan analist, “Bu durum, özellikle Güney Çin Denizi’ndeki deniz ihtilafları nedeniyle yaşanan gerginlik dönemlerinde ikili ilişkilerin istikrara kavuşmasına yardımcı oldu. Trong aynı zamanda Çin’e karşı çok olumlu bir bakış açısına sahipti ve Çin Komünist Partisi’ne hayranlık duyuyordu, ancak birçok çetrefilli konuda onlarla pragmatik bir yaklaşım içindeydi” dedi.

Giang, Trong’un Başkan To Lam gibi potansiyel haleflerinin Xi ile bu bağa sahip olmamasına rağmen, “partiler arası bağ güçlü kalmaya devam ettiği için bunun Hanoi’nin Çin ile iyi ilişkiler sürdürme kabiliyetini büyük ölçüde etkileyeceğini sanmıyorum” dedi.

Bambu diplomasisi yaklaşımının “iyi işlediğini” ve Trong’un halefinin en azından orta vadede “yasal varisi olarak meşruiyetlerini kanıtlamak için” bunu ya da temel politikalarını değiştirmesinin olası olmadığını söyledi.

‘Dış politikada keskin değişimler yaşanmaz’

Ölümünden bir gün önce Trong’un görevleri geçici olarak Lam’a devredildi. Mayıs ayında devlet başkanı olan 66 yaşındaki Lam, daha önce Vietnam’ın kamu güvenliği bakanıydı ve yolsuzlukla mücadele kampanyasını denetliyordu. ‘Kızgın fırın’ olarak adlandırılan bu kampanya 2016’dan bu yana partinin Merkez Komitesinin 40 üyesinin ve düzinelerce ordu ve polis generalinin görevden alınmasına yol açtı.

Aralık 2022’den bu yana Politbüro’nun 18 üyesinden altısının görevden alınması – mart ayından bu yana Vietnam’ın en üst düzey beş liderinden üçü de dahil olmak üzere – belirsizlik endişelerini artırdı.

Siyasi çalkantılara rağmen Abuza, Vietnam’ın dış politikasında “kesinlikle bir değişiklik” beklemediğini, Hanoi’nin “titizlikle tarafsız” kalacağını ve hem Çin hem de ABD ve müttefikleriyle derin ekonomik bağları olduğunu söyledi.

Okumaya Devam Et

ASYA

Lavrov, Wang’a Rusya ve Çin’in Güneydoğu Asya’da güçlerini birleştirmesi gerektiğini söyledi

Yayınlanma

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Çinli mevkidaşına, Rusya ve Çin’in Güneydoğu Asya’da dış güçlerin müdahalesine karşı çabalarını birleştirmeleri gerektiğini söyledi.

Rus haber ajansı Tass’a göre, Lavrov şu ifadeleri kullandı: “Birleşik bir pozisyonumuz var. Bunun yok edilmesini önlemek için her şeyi yapmalıyız [ve] bu bölge dışından güçlerin Güneydoğu Asya’nın işlerine müdahalesine ortaklaşa karşı koymanın ve bölgenin refah ve esenliğine katkıda bulunmanın önemli olduğuna inanıyoruz.”

Lavrov bu sözleri Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’ye, perşembe günü Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) görüşmeleri çerçevesinde Laos’un başkenti Viyentiyan’daki görüşmelerde söyledi.

Wang’ın Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba ile üç saatlik bir görüşme gerçekleştirmesinden bir gün sonra gerçekleşen görüşmede Lavrov, Ukrayna’nın “iyi niyetle” hareket etmesi halinde Moskova’nın görüşmelere açık olduğunu söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Lavrov Wang’a Çin’in Ukrayna krizi konusundaki “dengeli ve tutarlı” tutumu için teşekkür etti ve Pekin’in tüm paydaşların çıkarlarını dikkate alan yaklaşımları teşvik etme girişimlerini memnuniyetle karşıladı.

İki diplomat ayrıca “bazı ülkelerin Asya-Pasifik bölgesi için ASEAN merkezli güvenlik ve istikrar çerçevesini zayıflatmak üzere tasarlanmış kısıtlı blok temelli askeri ve siyasi mekanizmalar kurma konusunda giderek daha proaktif hale geldiği gerçeğini göz önünde bulundurarak ASEAN içindeki işbirliğini” de ele aldı.

Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Wang, Rusya ile ilişkileri “olgun, istikrarlı, dirençli ve özerk, sağlam siyasi karşılıklı güven, derinleşen stratejik işbirliği ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliği için geniş umutlar” olarak selamladı.

Açıklamada Wang’ın şu sözlerine yer verildi: “Kaotik uluslararası durum ve dış müdahale ve direniş karşısında Çin, birbirinin temel çıkarlarını korumak için Rusya ile birlikte çalışmaya … ve her zaman birbirinin gelişiminde yol arkadaşı ve iyi bir ortak olmaya hazırdır.”

Wang ayrıca iki tarafın “Doğu Asya işbirliği konusunda iletişim ve koordinasyonu sürdürmesi” gerektiğini de sözlerine ekledi.

Laos ile üçlü görüşme

Çin dışişleri bakanlığına göre daha önce ikili Laos Dışişleri Bakanı Saleumxay Kommasith ile bir araya gelerek üç tarafın “Asya-Pasifik bölgesindeki alevleri körükleyen bölge dışı güçlere ilişkin endişelerini dile getirdikleri” bir toplantı gerçekleştirdi.

Üç ülke “sıcak nokta sorunlarının yatıştırılmasını ve bölgesel güvenlik ve istikrarın korunmasını teşvik etmek için koordinasyon ve işbirliğini güçlendirmeye istekli olduklarını ve … güç politikalarına ve çatışmalara karşı birlikte çalışacaklarını” ifade ettiler.

ASEAN’ın 10 üye ülkesinden üst düzey diplomatlar Wang ve Lavrov’un yanı sıra ABD, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, İngiltere ve Avrupa Birliği’nden mevkidaşlarıyla birlikte cumartesi gününe kadar Laos’un başkentinde yıllık Doğu Asya Zirvesi Dışişleri Bakanları toplantısına katılıyor.

Hindistan-Çin görüşmesi

Perşembe günü Hint mevkidaşı Subrahmanyam Jaishankar ile bir araya gelen Wang, mevcut karmaşık uluslararası durum ve ciddi küresel zorluklar karşısında, iki komşu büyük gelişmekte olan ülke ve başlıca yükselen ekonomiler olarak Çin ve Hindistan’ın diyalog ve iletişimi güçlendirmesi, anlayış ve karşılıklı güveni artırması, çatışma ve farklılıkları uygun şekilde yönetmesi ve karşılıklı fayda sağlayan işbirliği geliştirmesi gerektiğini söyledi.

Wang, her iki tarafın da çatışmaları, farklılıkları ve sürtüşmeleri aşan bir bilgelikle tarihe, halklarına ve dünyaya karşı sorumluluklarını üstlenmeleri ve Çin-Hindistan ilişkilerinin iyileştirilmesini ve sürdürülebilir kalkınmasını teşvik etmeleri gerektiğini belirtti.

Çin-Hindistan ilişkilerinin ikili kapsamın ötesinde önemli bir etkiye sahip olduğunu kaydeden Wang, “İkili ilişkilerin geliştirilmesi gelişmekte olan iki ülkenin stratejik modelini yansıtmalı, farklılıkların ele alınması iki eski medeniyetin siyasi bilgeliğini yansıtmalı ve küresel zorluklara verilen yanıt Küresel Güney ülkelerinin dayanışma ve işbirliğini yansıtmalıdır” ifadelerini kullandı.

Wang, Çin-Hindistan ilişkilerinin doğru yola dönmesinin her iki tarafın da çıkarına olduğunu ve Küresel Güney ülkelerinin de ortak beklentisi olduğunu vurguladı.

Jaishankar, Hindistan ve Çin’in en kalabalık iki ülke, iki büyük gelişmekte olan ekonomi ve uzun geçmişleri olan eski medeniyetler olduğunu söyledi. “İkili ilişkilerde istikrarlı ve öngörülebilir bir gelişmenin sürdürülmesi her iki tarafın da yararınadır ve bölgesel barışın korunması ve çok kutupluluğun teşvik edilmesi açısından özel bir önem taşımaktadır” dedi.

Jaishankar, Hindistan ve Çin’in iç içe geçmiş kapsamlı çıkarlara sahip olduğunu ve sınır olaylarının gölgesiyle karşı karşıya olduklarını, ancak Hindistan’ın farklılıkları tarihsel bir perspektif, stratejik düşünce ve açık bir tutumla çözmenin yollarını bulmaya ve ikili ilişkileri olumlu ve yapıcı bir yola geri döndürmeye istekli olduğunu söyledi.

Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, her iki taraf da sınır bölgelerinde barış ve huzurun korunması ve sınır işleri istişarelerinde yeni ilerlemeler kaydedilmesi konusunda ortak taahhütte bulunma konusunda mutabık kaldı.

Güney Çin Denizi anlaşmazlığı

Zirve, ASEAN üyesi Filipinler ile Çin arasında Güney Çin Denizi’nde gerilimin arttığı bir dönemde düzenleniyor.

Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos Jr’ın ülkesini ABD’ye yaklaştırması ve Japonya ve Avustralya gibi diğer ABD müttefikleriyle daha güçlü bir işbirliği arayışına girmesinin ardından Güney Çin Denizi’ndeki sürtüşmeler Pekin ve Manila arasında daha da yoğunlaştı.

Bu yıl, Filipinler ve Çin arasındaki çatışma keskin bir şekilde tırmandı ve Çin sahil güvenliği, Filipinler’in Spratly Adaları’ndaki tartışmalı bir resif olan İkinci Thomas Sığlığı’na ikmal misyonlarını engellemek için tazyikli su kullandı.

Manila 1999 yılında BRP Sierra Madre adlı ABD yapımı savaş gemisini kıyıya indirdi ve bölge üzerindeki hak iddialarını ileri sürmek için buraya asker konuşlandırdı. Pekin sadece insani yardım malzemelerine izin verildiğini ve inşaat malzemelerine izin verilmediğini söyledi.

Daha önce ABD, ikmal misyonlarını desteklemek için “ne gerekiyorsa” yapacağını belirtmiş, ancak Filipinli yetkililer daha temkinli davranmıştı.

Geçen hafta Pekin ve Manila bir dizi toplantının ardından Sierra Madre çevresinde çatışmaların tırmanmasını önlemek için geçici bir anlaşmaya vardıklarını açıkladılar, ancak Manila’nın Pekin’in önceden bildirim ve yerinde doğrulama koşullarına itiraz etmesiyle kısa sürede anlaşmazlık yeniden alevlendi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English