DÜNYA BASINI

Fransa 6. Cumhuriyet’in eşiğinde mi?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron’un “mezarda emeklilik” reformu, Sarı Yelekler’den bu yana en şiddetli protesto dalgalarından birini de beraberinde getirdi. Fakat protestoların gerekçesi, tek başına bu konuyla ilgili değil. Paris’teki, iyide iyiye kastlaşan idare yapısı artık sürdürülebilir olmaktan çıktı. İngiliz oligarklarının kalender meşrep propaganda organı Financial Times’ta bu buhranın içinden 6. Cumhuriyet’le veya reforme edilmiş bir 5. Cumhuriyet’le çıkabilineceği değerlendirmesi yer bulmuş.


Fransa 6. Cumhuriyet’in eşiğinde mi?

Simon Kuper — Financial Times

24 Mart 2023

Emeklilik reformuna duyulan öfke sokaklara taşarken, ülkenin her şeye gücü yeten cumhurbaşkanlığını yeniden gözden geçirmesinin zamanı gelmiş olabilir

Paris’teki Place de la République’de toplanan göstericiler garip bir şekilde İtalyanca “Siamo tutti antifascisti” [Hepimiz antifaşistiz] sloganı atıyorlardı. Fransızca olarak ise baş düşmanları olan cumhurbaşkanını hedef alıyorlardı: “Macron istemese de biz buradayız.”

Onları Fransız polis geleneğine uygun olarak kalabalığın arasına karışmak ve soruları yatıştırmak adına hiçbir çaba göstermeyen, bunun yerine göz yaşartıcı gazlarını ve coplarını kullanmak için uygun anı bekleyen yığınla çevik kuvvet polisi izliyordu. Kalabalığın da beklediği buydu. “Tüm polisler p**tir” sloganının İngilizce kısaltması olan “ACAB”ı kullanıyorlardı; Fransızcası “A-ca-buh” diye telaffuz ediliyor.

Sonra birisi çöp konteynerini ateşe verdi —mükemmel bir Instagram görseli— ve diğer göstericiler bunu kayda almaya başladı. 1789’dan 1944 ve 1968’e uzanan göz alıcı bir Paris geleneğinde yerlerini aldıklarının farkındaydılar. Sonunda polis ilerledi ve insanlar şişe fırlatmaya başladı.

Fransa, Emmanuel Macron’un geçen hafta parlamentodan geçiremediği asgari emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkarma yönündeki tek taraflı kararından önce de kargaşa içindeydi. Paris’te grevlerle geçen kışın ardından metro teorik bir kavram haline gelirken fareler toplanmamış çöplerin yığınlarını karıştırmakta. Paris’te zirveye, geçtiğimiz cumartesi günü fareler için düzenlenen bir gösteriyle ulaşıldı. Paris Animaux Zoopolis adlı organizatör grup “HAYIR, Fransa’da yanlış giden her şeyin sorumlusu fareler değil!” dedi.

Fransızların öfkesi emekli maaşları ve Macron’un eli kolu bağlı tavrını aşıyor. Devlete ve onun tecessümü olan cumhurbaşkanına karşı yaygın, uzun vadeli bir öfke söz konusu. Burada yaşadığım 20 yılın ardından Fransızların kimi cumhurbaşkanı seçerlerse seçsinler onun aptal bir cani olduğunu ve devletin kolektif emanet olmak yerine onları ezdiği varsayımına alıştım. Fakat Macron’un emeklilik yaşını oylama yapılmaksızın yükseltmesi, Fransızların Amerikalıları, İngilizleri ve İtalyanları takip ederek popülist oy kullanma riskini arttırıyor, yani Marine Le Pen, 2027’de cumhurbaşkanlığına… Aşırı sağın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki oy oranı bu yüzyılda giderek artarak geçen yıl yüzde 41’e ulaştı.

Fransa bu şekilde devam edemez. Gelişmiş dünyada seçilmiş bir diktatöre en yakın şey olan tüm yetkilere sahip cumhurbaşkanlığı ile 5. Cumhuriyeti sona erdirmenin ve daha az otokratik bir 6. Cumhuriyeti başlatmanın zamanı geldi. Macron bunu yapacak kişi olabilir.

5. Cumhuriyet 1958 yılında, Cezayir savaşının kaosu ve askeri darbe korkuları sürerken ilan edildi. Anayasa, Charles de Gaulle için ve kısmen de onun tarafından yazıldı. 1.80 boyundaki savaş kahramanı, “takdir-i ilahinin” adamı, adı bile onu eski Fransa’nın simgesi haline getirmişti. Fransa’daki siyasi partiler ve parlamenterler susturulursa lider olarak geri dönmeyi kabul etti [kendi partisi RPF’den, yani Rassemblement du peuple français’ten de hazzetmiyordu].

Böylece anayasa, cumhurbaşkanı merkezli olmasa da güçlü bir yürütme oluşturdu. 49. maddenin 3. fıkrasının devreye sokulması muhalefet partilerinin güvensizlik önergesi vermesine olanak tanıyor. Önergenin kabul edilmemesi halinde yasa hükmen kabul ediliyor. Emeklilik manevrası, Macron’un başbakanı Élisabeth Borne’un iktidarda olduğu 10 ay içinde 49. maddenin 3. fıkrasına 11. defa başvurması oldu.

1958 anayasasında cumhurbaşkanı, yaklaşık 80 bin memur tarafından seçilen nispeten mütevazı bir figürdü. Ancak 1962 yılında de Gaulle cumhurbaşkanının statüsünü yükseltti: Cumhurbaşkanı genel oylamayla seçilecekti. De Gaulle’ün daha sonra açıkladığı üzere: “Devletin bölünmez otoritesi tamamen cumhurbaşkanına emanet edilmiştir.”

Savaş sonrası Fransa’sının yönetim felsefesi, toplumun her kesiminden seçilen en zeki çocukların olduğu bir tür Fransız-Konfüçyüs yönetimi haline geldi. Başbakan Pierre Mendès France’ın babası uygun fiyatlı kadın elbiseleri satıyordu, Cumhurbaşkanı Georges Pompidou’nun babası küçük bir kasabada öğretmendi ve Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın babası, Angoulême’de istasyon şefiydi. Tipik olarak G7 zirvelerinde en yüksek IQ’ya ve siyasetin ötesinde en geniş hinterlanda sahip liderler Fransa’nın cumhurbaşkanları olur.

Cumhuriyetin teknokratları yavaş yavaş fermanlarını en ücra köylere kadar yaydılar. Batı Avrupa’nın en büyük ülkesinde hareket eden hemen hemen her şey, Paris’teki birkaç kilometrekarelik bir alandan yönetiliyordu. 1982’den bu yana çeşitli “ademi merkeziyetçilik” dalgaları hiçbir zaman fazla ileri gidemedi. Liberal yazar Gaspard Koenig, Parisli teknokratlara rehberlik eden inancın “étatisme”, yani devletçilik olduğunu söylüyor. Koenig, teknokratların tipik olarak halktan ziyade “devletin hizmetkârları” olarak tanımlandıklarını belirtiyor.

Sözleşme, Fransızların ücretsiz eğitim, sağlık hizmetleri, emekli maaşları ve hatta çoğu zaman sübvansiyonlu tatiller karşılığında gelirlerinin büyük bir kısmını devlete devretmeleri ve çoğu zaman kâbus gibi bir bürokrasiyi yönetmeleri şeklinde oldu.

1990’ara kadar sistem az çok işledi. Fransa “Trente Glorieuses”; 1945’ten 1975’e kadar 30 görkemli ekonomik büyüme yılı yaşadı. Avrupa’nın en hızlı trenleri olan TGV’leri yaptı, dünyanın en hızlı yolcu uçağı Concorde’u birlikte yarattı, Fransızların tenis kortu rezervasyonu yapmak ve telefon seksi yapmak için kullandıkları proto-internet Minitel’i icat etti, Almanya’yı avroyu yaratmaya zorladı ve dünya meselelerinde bağımsız bir aktör haline geldi. Tüm yetkilere sahip cumhurbaşkanlığı Fransa’nın uluslararası konumunu güçlendirdi: Yönetim tek bir kişinin sesiyle konuşuyordu ve yabancı liderler her zaman hangi Fransız numarasını arayacaklarını biliyorlardı.

5. Cumhuriyet’in yaldızlarının döküldüğü an muhtemelen 1973’teki petrol şokuydu, o zamandan beri ekonomi büyük oranda durağanlaştı. Ya da belki aşırı sağcı lider Jean-Marie Le Pen’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kaldığı 21 Nisan 2002’ydi. Jacques Chirac’a karşı mağlup oldu ama o andan itibaren Fransızların göç ve işsizlik konusundaki endişelerinin de etkisiyle cumhuriyete yönelik inandırıcı bir tehdit ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanına karşı duyulan hayal kırıklığı, popülaritede de kendini gösterdi. Anketör Kantar Sofres’e göre Mitterrand [1981-1995 arası cumhurbaşkanı] ve Chirac [1995-2007] genellikle yüzde 40 ila 60 arasında oy oranına sahipti. Ancak son üç cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, François Hollande ve Macron’un oy oranları genelde yüzde 20 ila 40 arasında seyrediyor. Hollande’ın oy oranı bir ankette yüzde 4’e ulaştı [yazım hatası değil]. Kahramanlık sonrası çağa ait bu rakamlar de Gaulle’ün işi için çok azdı. Artık çok az seçmen bir sonraki cumhurbaşkanının ulusal kurtarıcı olacağını umuyor. Marine Le Pen cumhurbaşkanı olabilecek olsa da o da yıllarca süren skandalların ardından büyüsünü kaybetti. Bugün ona fanteziler yüklemek zor.

Fakat teknokratlar da lekelenmiş görünüyor, özellikle de kendi kendini idame ettiren bir kast haline geldikleri için. Bugünün yönetici sınıfı, orantısız bir şekilde Paris’te Sol Yaka’daki anaokulundan Sol Yaka’daki hazırlık okuluna birlikte giden ve burada prestijli okulların sınavlarına hazırlanan ve ardından Sol Yaka’da kendilerine daire alan okumuş yüksek burjuvazinin beyaz çocuklarından oluşuyor. Eğer Paris kökenli değillerse Normandiyalı zengin bir doktorun oğlu olan Hollande ya da Picardyli bir nöroloğun oğlu olan Macron gibi genellikle gençken oraya taşınmışlardır.

Güney batılı bir postacının oğlu olan sosyolog Pierre Bourdieu’nün onlarca yıl önce uyardığı gibi: Fransız seçkini kendini yeniden üretiyordu [ve seçkinlerin kendilerini yeniden üretmesi konusunda kimse Bourdieu’den daha fazla uzmanlaşmamıştı; üç oğlu da en entelektüel sıfatta prestijli bir okul olan ve sosyal bilimciler yetiştiren Sol Yaka’daki École Normale Supérieure’e kadar onun izinden gitti].

Fransız teknokratları çalışma hayatlarını, Paris sarayını bir hendek gibi çevreleyen çevre yolu Périphérique’in içindeki birkaç semtte geçiriyor. Fransa’nın geri kalanına, okulda kendilerine öğretilen Paris kültürünü özümseyememiş ve aşırı sağ ya da aşırı sola oy veren kokuşmuş köylülerin yaşadığı bir koloni gibi davranıyorlar.

Paris dışındaki yaşamın temel gerçekleri pek çok karar alıcının gözünde kaçıyor. Hollande’ın École Nationale d’ Administration’dan (ENA) sınıf arkadaşı ve sağ kolu olan Jean-Pierre Jouyet, Normandiya’daki ikinci evinde [ailesinin eski evi] yaşadığı deneyim sayesinde kırsal kesimin büyük bir bölümünde geniş bant internet olmadığını fark etti. Hollande’ı uyarma fırsatını hiç bulamamış. L’Envers du décor adlı anı kitabında “Açıklamam gerekirse, hükümette kimse konuyla ilgilenmiyordu” diye belirtiyor. Macron 2018’de yakıt vergisine birkaç sent eklemeye karar verdiğinde bunun gilets jaunes, “sarı yelekler” tarafından ülke çapında aylar sürecek bir ayaklanmaya yol açacağının farkında değildi, zira kendisi ve etrafındaki teknokratlar Périphérique’in ötesindeki insanların arabalarına ne kadar ihtiyaçları olduğunu kavrayamamışlardı.

Fransızlar işler ters gittiğinde teknokratları ve özellikle de kendilerine danışmadan karar veren cumhurbaşkanını suçluyor. Sıradan insanlar, hayatları emekli olabilecekleri güne kadar, doğduklarında dışlandıkları Parisli bir meritokrasi tarafından çizilmiş gibi hissediyor. Paris’in seçkin üniversitelerinden Sciences Po’da siyaset uzmanı olan Luc Rouban’un aktardığına göre kendilerini “halktan” gören insanların dörtte üçü, kendilerini toplumsal aşağılanmanın ve tanınmamanın nesnesi olarak hissettiklerini söylüyorlar. Ülkenin her postane ve ilkokulun cephesinden ilan edilen vaadi — “Liberté, égalité, fraternité” — göz önüne alındığında bu durum özellikle can sıkıcı. Fransa, sosyal sınıfın veya paranın gücünün belirgin olduğu Britanya veya ABD değil.

Beş yıldır Ulusal Kamuoyu Tartışmaları Komisyonunun başkanlığını yürüten Chantal Jouanno’ya göre Fransız halkı teknokratlara meydan okurken teknokratlar da halka meydan okuyor. Le Monde’a konuşan Jouanno, Fransız “karar alıcıların” toplumu sıklıkla “çatışmalı, kontrol edilemez, düzeltilemez” olarak tanımladığını ifade ediyor. Belki de Macron’un “direngen Galyalılar” esprisini düşünüyordu. Çarşamba günü “Anlaşamadık. Bu reformu yapmanın ne kadar gerekli olduğu konusunda hemfikir olamadık” diyerek sanki sorun halkın gerçekleri anlayamamasıymış gibi yakınmıştı.

Macron, 2017’de cumhurbaşkanı olduğundan beri halkın öfkesinin hedefindeydi. ABD Başkanı George H.W. Bush için her kadına ilk kocasını hatırlattığı söylenirdi. Macron ise her Fransıza patronunu hatırlatıyor; çalışanlarına tepeden bakan eğitimli bir ukala. Hollande’ın cumhurbaşkanlığı ihtişamından yoksun olduğunu anladı ve kendisini “Jüpiterci” olarak tanımladı, fakat çoğu seçmen karşısında sadece kral gibi giyinen küçük bir eski bankacı gördü. Ona oy verenlerin çoğu bile ne onu sevdi ne de emeklilik yaşını yükseltme vaadiyle onun göreve gelmesini onayladıklarını hissetiler. Hem 2017 hem de 2022 seçimlerinde öbür seçenek Marine Le Pen’di. Fransa cumhurbaşkanı 60 yıl içinde “takdir-i ilahi adamından” “ehveni şere” dönüştü.

Macron’un Rothschild’lerde kısa bir süre çalışması, bugünün Parisli butik yatırım bankasını 19. yüzyılın Avrupa’yı kucaklayan devi ile karıştıran insanlar arasında kaçınılmaz olarak antisemitik komplo teorilerine yol açtı. Macron’un “neoliberal” ya da daha kötüsü “ultra liberal” olduğu, küresel sermayenin karanlık güçlerinin çıkarına Fransa’nın sosyal güvenlik sistemini parçalamaya çalıştığı yaygın bir şaka.

Bu suçlama gülünç: Fransa, dünya üzerindeki en az neoliberal ülke olmaya devam ediyor. Kamu harcamaları 2021’de GSYH’nin yüzde 59’u ile zengin ülkeler kulübü OECD’deki en yüksek orana sahipti. Fransızların her zamanki haklarını kaybetme korkusu — özellikle de 25 yıllık emekliliklerini — müreffeh hayatlarını tehdit ediyor. İşin kötü tarafı, insanlar devlete o kadar çok para ödüyor ki birçoğu o meşhur “ay sonunda” parasız kalıyor. Fransa’nın net ortalama geliri — 2021’de 22,732 euro’ydu — Fransa’nın akranları olarak görmeyi sevdiği kuzey Avrupa ülkelerinden daha düşük.

Macron, özellikle Sarı Yelekler’den sonra seçkin kesimin ayrıcalıklarını dizginlemeye çalıştı. Sarkozy ve eski başbakanı François Fillon yolsuzluktan hüküm giydi ama ikisi de henüz hapse girmedi ve her ikisi de temyize gidiyor. Parlamentoya yeni bir itidal empoze edildi: Milletvekillerinin Château Lafite’li öğle yemekleri için güzel stajyerleri kontrolsüz harcamalarla götürdüğü günler geride kaldı.

Macron’un bakanları çıkar çatışması yaşadıkları için daha önce baktıkları işlerden oldular, fakat bu durum Paris’in dar yönetici kastı içinde bu tür çatışmaların ne kadar çok olduğunu hatırlattı: Sosyal ekonomiden sorumlu devlet bakanı Marlène Schiappa, büyük bir sağlık sigortası şirketinin patronuyla birlikte çalıştıktan sonra portföyünün büyük bir kısmını devretmek zorunda kaldı. Enerji dönüşümünden sorumlu bakan Agnès Pannier-Runacher, babasının eskiden yönettiği petrol şirketi Perenco ile ilgili konulara dokunamıyor ya da eski kocasının üst düzey yönetici olduğu enerji şirketi Engie ile ilgilenemiyor. Dijital ekonomiden sorumlu bakan Jean-Noël Barrot ise kız kardeşinin iletişim şefi olduğu Uber’le ilgili konulara bakamıyor.

Bu tavizler halkı yatıştırmadı. Fransa’nın uzun zamandır başının belası olan işsizliğin eriyip yok olması da öyle. İşsizlik oranı şu anda yüzde 7,2 ile 2008’en bu yana en düşük seviyesinde ve Macron’a teşekkür bile edilmiyor. Yeni emeklilik yaşının oylama yapılmadan kabul edilmesine duyulan öfke o kadar büyük ki Macron önümüzdeki dört yıl boyunca herhangi bir yasayı geçirmekte zorlanabilir, tabii yine oylama yapılmadan kabul ettirmeye cesaret edemezse.

Beşinci Cumhuriyet’in meyveleri o kadar da tatsız değil. Ancak Counterpoint adlı düşünce kuruluşunun kurucusu Catherine Fieschi’ye göre sistemin kendisi miadını doldurdu. Devletin otokratik yapısı, Fransızların nispeten iyi yaşamalarına rağmen neden bu kadar öfkeli olduklarını açıklamaya yardımcı oluyor. Cumhuriyetin işleyişini neredeyse hiç önemi kalmayan parlamentodan bahsetmeden de anlatabilirsiniz. Bugün Fransa’da hükümetin üç kanadı var; cumhurbaşkanlığı, yargı ve sokak. Eğer cumhurbaşkanı bir şey yapmaya karar verirse, onu sadece sokak — protestolar ve grevler yoluyla hayatı durdurarak — durdurabilir. Sokak ve cumhurbaşkanı nadiren uzlaşmaya çalışır. Biri kazanır, öteki kaybeder.

Tarihsel olarak sokağı sendikalar kontrol eder. Fakat onlar da önemlerini kaybettikçe — Macron emekli maaşları konusunda onlara neredeyse hiç danışmadı — sokak, başsız Sarı Yelekler’den bugünün yanan çöp kutularına kadar giderek daha şiddetli ve yönsüz hale geldi. Kızımın lisesi, “Sermayeye Karşı” gibi sloganlar içeren pankartlar taşıyan öğrenciler tarafından aralıklı olarak abluka altına alınıyor. Komşu bir okulda, bir grup öğrenci ve öğretmen kendi ablukalarını bir hafta sürecek bir işgale, pankart tasarlama ve binaları yeniden boyama gibi eğlenceli etkinliklerin yer aldığı bir yatıya dönüştürmek için komplo hazırlıyor. Kızımın oradaki arkadaşı cumartesi günü protestoya katılmayı planlıyor: “Sonra hafta sonumu değerlendireceğim”.

Bu şekilde ülke yönetilmez. Geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı solcu aday Jean-Luc Mélenchon “6. Cumhuriyet vaadiyle kampanya yürütmüştü. “Monark başkanın” yetkilerini daraltan yeni bir anayasa istiyordu.

Fakat 6. Cumhuriyet’i başlatmak için en uygun kişi Macron’un kendisi. Fieschi, Macron’un büyük avlar peşinde koşan bir politikacı olduğunu belirtiyor. Daha şimdiden çeşitli şekillerde Donald Trump ve Vladimir Putin’i etkilemeye, Fransa’nın iş gücü piyasasını, Avrupa savunmasını ve AB’yi yeniden şekillendirmeye çalıştı. Planları genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor ama en azından hedefleri yüksek. 6. Cumhuriyet Macron ölçeğinde bir fikir. Fieschi’ye göre bu onun mirası olabilir. Fransız trenini yeniden rayına oturtabilir.

Pazartesi günü, şu anki adı Rönesans olan kendi partisinin üyelerine “Kurumların Reformu Üzerine” başlıklı bir e-posta gönderdi. Üyeler parlamento seçimleri, referandumların kullanılması ya da kullanılmaması ve yerel yetkiler hakkındaki görüşlerini bildirmeye davet ediliyordu. Açık uçlu bir soru vardı: “Birkaç kelimeyle ifade etmek gerekirse, hangi konu(lar) hakkında bir yurttaş kongresi düzenlemenin faydalı olacağını düşünüyorsunuz?”

5. Cumhuriyet döneminde 24 kez yaptığı gibi anayasasını revize ederek kendini güncelleyebilmesi Fransa’nın güçlü yanlarından biri. 6. Cumhuriyet ya da en azından reformdan geçirilmiş bir 5. Cumhuriyet neye benzeyebilir? Koenig, de Gaulle’ün seçimle işbaşına gelen cumhurbaşkanı inovasyonunun rafa kaldırılmasını öneriyor. Bu, cumhurbaşkanının rolünü azaltacak ve parlamentonun statüsünü yükseltecek. Koenig ayrıca yetkilerin Fransa’nın 35 bin komününe, yani yerel yönetimlere devredilmesinden yana. Anketler Fransızların yerel temsilcilerine ulusal temsilcilerden çokdaha fazla güvendiklerinigösteriyor.

Koenig, geçen yıl yetkileri daraltılmış bir cumhurbaşkanlığı için liberal platformlardan birinden sembolik bir adaylı koydu. Ülkeyi gezerken çok heyecanlıydı: Fransızların çoğu güzel yerlerde, dağların, sahillerin ya da koyun otlaklarının yakınında yaşıyor. Durumları oldukça iyi, iyi besleniyorlar ve iş dışındaki tutkularını geliştirmek için zamanları var.

Paris’teki bir adam hayatlarını yönetmeden yollarına daha da iyi devam edebilirler.

Çok Okunanlar

Exit mobile version