Rusya’nın Ukrayna çatışmasındaki kayıplarıyla ilgili somut bir veri yok. Kiev tarafından açıklanan sayılar çok afaki; bunlara inanılacak olsa Rusya’nın neredeyse yenildiğine kanaat getirmek gerekecek. Ancak gene de önemli olan, bu sayıların ne olduğu değil, her halükârda büyük kayıplara rağmen bunların ne sosyal çatışmayı tırmandırıyor, ne iktidarın itibarını zayıflatıyor, ne ülke içinde genel bir savaşa dair ruh hali ortaya çıkarıyor olması. Aslında bunların tam tersi oluyor: sosyal çatışma dinamikleri zayıflıyor, iktidarın itibarı artıyor, savaş ise Ukrayna’da lokalize bir çatışmadan başka bir şey değil. Dahası, “iki halkın birliği” vurgusu güçleniyor ve bu, lokalize bir çatışmadan başka Ukrayna’da lokalize bir iç savaş olarak da görülüyor. Putin’in Ukrayna çatışmasının bugünkü durumunu “bir iç savaşa benziyor” diye tanımlaması nedensiz değildir.
En dikkat çekici sonuç Rusya’da Kremlin etrafında siyasi konsolidasyonun güçlenmesidir ama bunu ortaya çıkaran da sadece “ideoloji” değildir. Sosyal yardımlar katı bir disiplin içinde artıyor, işsizlik kapitalist Rusya tarihi boyunca minimum seviyesine düştü (2020 ortalarında yüzde 6,4’ten 2023 ocak ayı itibariyle yüzde 3,6, haziranda yüzde 3,1, yıl sonunda yüzde 2,9). GSYH’da artış gözleniyor (yıl sonunda yüzde 3,5 artış bekleniyor). Öte yandan Eurostat verilerine göre AB’de işsizlik ise ortalama yüzde 6 ve dahası, Hollanda (yüzde 3,5) dışında Avrupa’nın bütün kilit ekonomilerinde yüzde 5’in üzerinde (Polonya silah sanayisine rağmen 5, Almanya 5,9, Avusturya 6,5, Fransa 7,4, İtalya 7,8). Başta Almanya olmak üzere (ABD açısından ilan edilmemiş düşman olarak çatışma kararının alınmasında bu ülkenin paryalaştırılması amacı kilit rol oynamıştır) Avrupa ülkelerinin resesyona girmesi de cabası.
Bununla birlikte mevcut durum Avrupa ülkelerinin gerçek hükümdarları için de gayet kârlı ve gelecek vaat ediyor: küresel mali oligarşinin egemenliği pekişiyor, resesyondan çıkış için savaş sanayisi işletiliyor, siyasi haklar bir bir yok ediliyor, faşist hareketler güçleniyor ve iktidara geldiklerinde de demokrasi güçleri diye parlatılıyor.
Rakamlar gene de konvansiyonel şeylerdir; kavramsal açıklamalar olmazsa ne söyletilmek isteniyorsa onu söyleyebilirler. Savaş sanayisinin çoğu zaman iktisadi kalkınmanın kaldıracı olduğu bilinir. Bugün Avrupa’da Çekiya ve Polonya’da bununla karşılaşmak mümkün. Polonya askeri sanayi devlet tekeli PGZ bu yaz teşviklerle istihdam açığını kapatmaya çalışıyordu; bu ülkedeki işsizliğin Avrupa ortalamasının altında olması, askeri sanayinin harıl harıl çalışmasıyla ilişkilidir. 2022’de 29 ülkenin Kiev rejimine ihraç ettiği silahların yüzde 20’si Polonya ve Çekiya tarafından üretiliyordu. Bu, daha ziyade, her iki ülkede de sosyalizm döneminde kurulmuş sanayi altyapısının sonucudur. Ama Rusya’daki durum bu altyapıya çok daha fazlasını borçludur.
“Sosyalist bir ekonomide… askeri sanayinin, sivil sanayi ve tarımın diğer kesimleriyle ilişkileri… istihdamı, teknoloji üretkenliği ve silah fabrikalarının kolaylıkla sivil üretime katılabilmelerini kapsar: tank fabrikasından traktör, savaş uçağı fabrikasından sivil uçak, zırhlı fabrikasından ağır sanayi araçları çıkabilir. Aslında öyle de olmuştur. 1950’lerden 1970’lerin ortalarına kadar savunma sektörü diğer sektörleri teşvik etmiştir: Sovyetler Birliği’nde askeri harcamaların tırmanışı milli gelirin artışına paraleldir. Sektördeki istihdam oranları da bunu gösterir. … Aile üyeleri de katıldığında 12-15 milyon insan savunma sektörüyle irtibatlıydı; bu da Rusya’da her 10 kişiden biri demekti.”
Elbette bugün ne sosyalizm var ne sosyalist sanayi; ama sosyalizm döneminde kurulmuş bir altyapı ve yönetme kültürü var. Bu altyapı ve planlamaya dayanan yönetme kültürü savunma çıktılarında muazzam bir artış üretiyor. Ve en önemlisi bütün bunlar, sadece NATO üyelerinin ürettiği toplam silah, zırhlı, tank, mühimmat vb.nden daha fazlasını üretme olanağı sağlamakla kalmıyor, sadece sivil sanayide ve teknoloji birikiminde savunma sanayisinin ihtiyaç duyduğu dolaylı bir artışın tetiklenmesi anlamına da gelmiyor, çok daha yapısal, çok daha önemli başka bir şeyi daha üretiyor: yeni sosyal ilişkileri.
Bu yapısal değişikliğin temel göstergesi, federal bölgelerin 2023’ün ilk üç çeyreğinde topladıkları gelir ve kâr vergisindeki artışta görülüyor.
Bugünkü kanuni düzenleme şöyledir: istisnaları federal hükümet tarafından konulan kâr vergisi yüzde 20, gelir vergisi ise (aynı şekilde istisnaları olsa bile) yüzde 13 olarak tespit edilmiştir. Şirket ve kuruluşların ödemek zorunda olduğu kâr vergisinin yüzde 3’ü federal bütçeye gider, kalanı bölge bütçesine aktarılır; gelir vergisinin ise yüzde 85’i bölgesel (oblast, cumhuriyet, özerk bölge, vb.), yüzde 15’i de yerel (şehir, ilçe, köy, vb.) bütçelere dağıtılır. Federal hükümet ise dolaylı vergilerin ve yararlı mineral çıkarma vergilerinin (NDPİ) tamamını alır. Bu temel kalemlerden başka diğer vergilerin neredeyse tamamı da bölgesel ve yerel idare bütçelerine kaydırılır.
Demek ki gelir vergisi ve kâr vergisi federal bölgelerin temel bütçe gelirlerini oluşturuyor ve bu bütçe kalemlerinin durumu sosyal yapıdaki değişiklikler açısından fikir verebilir.
Buna dayanarak, yılın ilk üç çeyreğindeki duruma bakmak gerek. Rusya Maliye Bakanlığı verilerine göre bu dönemde gelir vergisi yüzde 13 arttı ve 4,9 trilyon ruble (bugünkü kurdan yaklaşık 55 milyar dolar; ancak kur çevirmeleri sadece bir fikir vermeli, özellikle Rusya batı ekonomisinin dışına çıkarken gerçek değerin kur karşılığından fazla olduğunu unutmamak gerek) oldu; bunun 4,8 trilyonu bölge bütçelerinde kaldı. Toplam federal bütçe gelirleri 2022’de 25 trilyon rubleydi (275 milyar dolar); demek ki bölgesel bütçeler için 4,9 trilyon, çok ciddi bir miktar. Gelir vergisinin artmasında küçük ve orta ölçekli işletmelerin sayısındaki artışın önemli bir etkisi var (kâr vergisinde de bütün bölgelerde ortalama yüzde 21,6 artış gözleniyor) ama en önemli rolü, öyle görünüyor ki, işgücü açığı oynadı; bu nedenle işletmeler ücretleri yükseltmek zorunda kaldı, bu da gelir vergisini artırdı.
Gelir vergisinin toplandığı federal bölgeler arasında nakdi lider Krasnodar krayı (126,6 milyar), Tataristan cumhuriyeti (106,6 milyar) ve Primorsk krayı (63,7 milyar). Ama mesela Moskova’da sadece yüzde 6,7, Çeçenistan’da 6,6 artış var. Gelir ve kâr vergisindeki artış özellikle savunma sanayisi kompleksinin gelişkin olduğu federal bölgelerde gözleniyor. Tablo tam da böyle tamamlanıyor: bu bölgelerde işgücü açığıyla birlikte ücretler yükseliyor, savunma sanayisiyle ilişkili teknoloji üretimi bu bölgelerde yoğunlaşıyor, küçük ve orta ölçekli işletmeler yaygınlaşıyor.
Esas önemli olan tam da bu. Çatışmanın başından beri bunun içeride sosyal sonuçları olacağını ve “neredeyse tamamen deklase olmuş orta burjuvaziyi bir tür NEP kullanarak küçük burjuvazi ile konsolide etmeyi, böylece küçük ve orta burjuvazi aracılığıyla sermaye birikimi gerçekleştirmeyi hedeflediğini” vurguladım. Başka deyişle, emperyalist troyka en genelde liberal muhalefetin sosyal omurgasını teşkil eden bu kesimi bilinçli olarak zor durumda bırakıp kışkırtmaya çalıştı; ama Kremlin bunu tam da ülkenin kalkınması için zaruri ve kaçınılmaz saydığı amaçla kullandı: deklase olanın yerine daha konsolide, daha istikrarlı ve daha güvenilir yenisini tesis etmekte.
Rusya ilk yaptırım dalgasının ardından iktisat siyasetinde bir ay kadar panik yaşadı. Başbakan birinci yardımcısı Andrey Belousov geçen yıl aralık ayında belirtmişti bunu; 24 Şubat’ın arkasından mart ayında “ekonominin yerle bir olma riskiyle karşı karşıya bulunduğunu” söylemişti. Ancak Kremlin bütün olumsuz şartlara rağmen paniği ortadan kaldırdı ve riski de tersine çevirmeyi başarmış görünüyor; bu durum ülke yönetiminin siyasi stratejisini ülke dışında olduğu gibi içinde de uygulamaya devam etmek kararlılığını pekiştiriyor.
Sadece bu da değil. Batıdaki varlıklarına el konulması durumunda Rusya’nın da ülkedeki batılı varlıklara el koyacağına artık kuşku yok. Sadece “C” tipi (çıkışı bloke edilmiş, ancak temettüler, kuponlar ve diğer gelirlerle girişi halen açık) hesaplarda toplanan batılı şirketlere ve özel kişilere ait para daha geçen yılın sonunda 300 milyar rubleye yakındı. Bu meblağın 2023 sonu itibariyle 1 trilyonu aşması bekleniyor. Bugünkü kurdan yaklaşık 10 milyar dolar demektir. Üstelik, “C” tipi hesaplar devlet değil sadece “dost olmayan ülkelerden” özel ve tüzel kişilere ait; batılı devletlerin Rusya’daki diğer varlıkları da herhalde çoktan bir bir listelenmiştir.
Gene de bunların Rusya’nın bloke edilmiş varlıklarıyla karşılaştırıldığında pek az olduğu açık; ama epey can yakıcı olduğu da açık.
Ve son olarak, Rusya’dan ayrılan yabancı şirketlerin varlıkları ya devlet idaresinde kayyıma devrediliyor, ya yüzde 50-60’ı bulan indirimler ve bir de devlete “gönüllü aidat” adıyla bir tür ek vergi ödenerek (miktarı sabit değil; ancak satış bedelinin en az yüzde 10’unu buluyor) ve esasen doğrudan kontrol altındaki sermaye grupları tarafından “yerlileştiriliyor”. Bütün bu muazzam sermaye hareketleri, Rusya’nın krizden çıkmasında olduğu gibi geleceğe yönelik orta vadeli bir tür kapitalist NEP siyasetini sürdürmesine, yani yeni bir sosyal düzenleme yapmasına imkân sağlıyor.