Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İçerde güvenoyu dışarda protesto

Yayınlanma

İsrail’de Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu’nun “ülke tarihinin en sağcı hükümeti” olarak nitelendirilen kabinesindeki isimler belli oldu. 18 bakanlık Likud’a giderken Ben-Gvir 3, Smotrich’in partisine ise 4 bakanlık elde etti. Meclis’te güven oylaması yapılırken Meclis önünde protesto vardı.

İsrail’de 1 Kasım’daki seçimlerin ardından Likud Partisi 32, aşırı sağcı müttefikleri Dini Siyonizm, Yahudilik Gücü ve Noam’ın listesi 14, Ultra Ortodoks partiler; Şas 11 ve Birleşik Tevrat Yahudilik 7 milletvekiliyle Netanyahu bloku 120 sandalyeli Mecliste 64 sandalye kazanarak çoğunluğu elde etti.

Netanyahu’nun aşırı sağcı ve Ultra Ortodoks partilerle kurduğu hükümette, Savunma Bakanlığına Likud Partisi’nden daha önce de ordunun komuta kademesinde görev yapan Yaov Gallant getirildi.

Likud kurmaylarından Yariv Levin Adalet Bakanlığı, Eli Cohen dönüşümle Dışişleri Bakanlığına getirildi. Likud, turizm, kültür-spor, çevre koruma, ulaştırma, tarım, eğitim gibi toplam 18 bakanlık aldı.

Likud Partisi’nden eşcinsel olan Amir Ohana, bugün gerçekleşen oturumda Meclis Başkan’ı seçildi.

Netanyahu’nun hükümet programının başında, “Yahudilerin İsrail’in tüm topraklarında ayrıcalıklı ve sorgulanamaz yaşama hakkı olduğu” ifadesi yer aldı. Ardından, hükümetin, işgal altındaki Batı Şeria ve Golan Tepeleri dahil, Necef Çölü ve Celile bölgesinde Yahudi yerleşim yerleri kuracağı ve mevcutları genişleteceği kaydedildi.

Tartışmalı isimlere geniş yetki

Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefikleri Dini Siyonizm Partisi lideri Bezalel Smotrich ve Yahudi Gücü Itamar Ben-Gvir de talep ettikleri üst düzey görevlere geldi.

Smotrich, Netanyahu ile yaptığı koalisyon görüşmelerinde Maliye Bakanlığı ve toplamda 4 koltuk için anlaştı. Smotrich’in İsrail ordusuna bağlı “Sivil İşleri İdaresi” ile “Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi”nden (COGAT) sorumlu bir bakanlık alarak burada söz sahibi olma talebi de karşılandı. Kamuoyunda “Smotrich yasası” olarak da bilinen COGAT ve Sivil İşler İdaresinde Smotrich’e önemli yetkiler tanıyacak ve bu birimlere komutan atamasını sağlayacak yasa tasarısı dün İsrail Meclisinden geçerek yasalaştı.

İsrail ordusuna bağlı bu iki birim, işgal altındaki Batı Şeria’da yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinden, Filistinlilerin inşa faaliyetlerinden ve çalışma ile seyahat izinlerinden sorumlu. Netanyahu’nun Dini Siyonizm ile imzaladığı koalisyon anlaşmasında, Batı Şeria’daki İsrail nezdinde de illegal kabul edilen gecekondu yerleşimlerin “60 gün içinde meşrulaştırılması” maddesi yer aldı.

Ben-Gvir Ulusal Güvenlik Bakanı

İsrail’deki seçim sürecinde tahrik edici eylemleri ve ırkçı söylemleri nedeniyle yakından izlenen bir diğer isim de Yahudi Gücü Partisi lideri Itamar Ben-Gvir. Güvenlik güçlerinden sorumlu Ulusal Güvenlik Bakanlığı için Netanyahu ile anlaşan Ben-Gvir’in polis üzerindeki yetkileri de genişletildi.

Ben-Gvir ayrıca İsrail ordusuna bağlı kolluk gücü “Sınır polisi” konusunda da söz sahibi oldu. Bu nedenle, işgal altındaki Batı Şeria’da da görev yapan bu kolluk kuvvetinde, İsrail ordusu ile bakanlık arasında yetki çatışması doğacağı değerlendiriliyor.

Ben Gvir’in, İsrail’in güneyindeki bedevi nüfusun yaşadığı Necef Çölü ile kuzeyindeki Tiberya Gölü yakınlarında Celile bölgesinden sorumlu bakanlığı da partisi bünyesine dahil ettiği belirtiliyor.

Ben-Gvir’in imzaladığı koalisyon anlaşmasında, “İsrail askerlerine ve güvenlik güçlerine yargı dokunulmazlığı, Filistin bayrağının yasaklanması, terör suçlarına idam cezası, terör suçuna karışan Doğu Kudüslü Filistinlilerin sınır dışı edilmesi, seçimlerde adayların ırkçı tahrik edici söylem gerekçesiyle yasaklanmasının kaldırılması” gibi maddeler üzerinde anlaşıldı.

Hükümlü  isme 2 bakanlık ve başbakan yardımcılığı

Ultra Ortodoks Şas Partisi lideri Arya Deri, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları ile Başbakan Yardımcılığı görevini aldı. Şas Partisi ise kabinedeki kalkınma, dini işlerin olduğu toplam 6 bakanlık elde etti.

Bu arada “vergi usulsüzlüğü”nden hüküm giyen Arya Deri’nin kabinede yer alması için yasa değişikliği yapıldı. İsrail’deki yasalara göre hükümlü bir kişi kabinede yer alamıyordu. Ancak Mecliste çoğunluğu elde eden Netanyahu bloku, güvenoyuna günler kala Deri’nin bakan olmasını engelleyen yasayı değiştirdi.

Yeni İsrail kabinesi

Mecliste açıklanan 5’i kadın, 30 bakanlı kabinedeki parti ve isim dağılımı şöyle:

  • Likud Binyamin Netanyahu, Başbakan
  • Likud Yaov Gallant Savunma Bakanı
  • Likud Eli Cohen: Dışişleri Bakanı
  • Likud Yariv Levin: Adalet Bakanı
  • Likud Gila Gamliel: İstihbarat Bakanı
  • Likud Nir Barakat: Ekonomi Bakanı
  • Likud Ron Dermer: Stratejik İşler Bakanı
  • Likud Yisrael Katz: Enerji Bakanı
  • Likud Haim Katz: Turizm Bakanı
  • Likud Idit Silman: Çevre Koruma Bakanı
  • Likud Miri Regev: Ulaştırma Bakanı
  • Likud Avi Dichter: Tarım Bakanı
  • Likud Miki Zohar: Kültür ve Spor Bakanı
  • Likud Ofir Akunis: Bilim ve Teknoloji Bakanı
  • Likud Amichai Chikli: Diaspora ve Eşitlik Bakanı
  • Likud Shlomo Karhi: İletişim Bakanı
  • Likud Yoav Kich: Eğitim Bakanı
  • Likud Galit Distal Atbaryan: Başbakanlık Ofisi Bakanı
  • Yahudi Gücü Itamar Ben Gvir: Ulusal Güvenlik Bakanı
  • Yahudi Gücü Yitzchak Wasserlauf: Necef ve Galile Kalkınma Bakanlığı
  • Yahudi Gücü Amichai Eliyahu: Miras Bakanlığı
  • Dini Siyonizm Bezalel Smotrich: Maliye Bakanlığı, Savunma Bakanlığı’nda COGAT ve Sivil İşler’den Sorumlu Bakan
  • Dini Siyonizm Ofir Sofer: Aliyah ve Entegrasyon Bakanlığı
  • Dini Siyonizm Orit Strock: Yasadışı Yahudi yerleşimlerinden sorumlu Ulusal Misyonlar Bakanlığı
  • Şas Arya Deri: İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Başbakan Yardımcısı
  • Şas Yaakov Margi: Refah Bakanı
  • Şas Michael Malkielli: Dini İşler Bakanı
  • Şas Haim Biton: Eğitimden sorumlu Devlet Bakanı
  • Birleşik Tevrat Yahudilik Yitzchak Goldknopf: İnşaat ve İskan Bakanlığı,
  • Birleşik Tevrat Meir Porush: Kudüs İşleri Bakanı

Mostafa Alkharouf/AA

Meclis önünde protesto

Netanyahu’nun akurduğu hükümetin güven oylaması için gerçekleştirilen oturum devam ederken Meclis önünde toplanan yüzlerce İsrailli ise kurulacak hükümeti protesto ediyor.

Farklı sivil toplum kuruluşlarının çağrısıyla bir araya gelen yüzlerce İsrailli, Netanyahu’nun tamamı sağ partilerden oluşan hükümetine tepki gösterdi. İsrail bayrakları taşıyan göstericiler, Netanyahu ve koalisyon ortakları aleyhinde karikatür ve sloganların yer aldığı afiş ve pankartlar taşıdı.

Hamas: Direnişi tırmandırırız

Öte yandan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Netanyahu’nun, kurduğu hükümet programında işgal altındaki Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini güçlendirmek için çalışacağını duyurmasıyla ilgili açıklama yaptı.

İsrail liderlerinin ve hükümetlerinin, özellikle de Netanyahu’nun kurduğu hükümetin siyasi ve fikri eğilimlerinin ortamı alevlendirdiğini belirten Heniyye, Filistin halkının önceliğinin, yeni İsrail hükümetinin öncelikleri karşısında direnmek ve birliği sağlamak olduğunu vurguladı.

Yahudi yerleşim birimlerini genişletme faaliyetlerine ilişkin ise Heniyye, “yerleşime, direnişi tırmandırarak ve direniş alanını genişleterek karşılık vereceklerini ve yasa dışı Yahudi yerleşimcileri Filistinlilerin topraklarından kovmak için mümkün olan tüm araçlarla baskı yapacaklarını” kaydetti.

Aşırı sağcı ve Ultra Ortodoks partilerle koalisyon oluşturan Netanyahu, Mecliste yarın yapılması beklenen güven oylaması öncesi hükümet programını bugün sosyal medya hesabından açıklamıştı.

“Yahudilerin İsrail’in tüm topraklarında ayrıcalıklı ve sorgulanamaz yaşama hakkı olduğu” ifadesinin yer aldığı programda, hükümetin, işgal altındaki Batı Şeria ve Golan Tepeleri dahil Necef Çölü ve Celile bölgesinde Yahudi yerleşim yerleri kuracağı ve genişleteceği aktarılmıştı.

İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında inşa ettiği Yahudi yerleşim birimleri, uluslararası hukuka göre yasa dışı kabul ediliyor. Uluslararası toplum bu konuyu barış görüşmelerinin önündeki en önemli engellerden biri olarak görüyor.

ORTADOĞU

İsrail, ateşkesten sonra ilk kez Beyrut’u vurdu

Yayınlanma

İsrail, Lübnan’dan ülkenin kuzeyine iki roket atıldığı bahanesiyle Lübnan’ın güneyini bir dizi hava saldırısıyla hedef aldı, ardından 27 Kasım’da yürürlüğe giren ateşkesten sonra ilk kez Beyrut’u vurdu.

İsrail ordusu sabah saatlerinde Lübnan’dan İsrail’in kuzeyindeki Kiryat Şimona kentine iki roket atıldığını ve bunlardan birinin hava savunma sistemleri tarafından engellendiğini, diğerinin ise açık bir alana düştüğünü duyurdu. Saldırıda herhangi bir can kaybı veya yaralanma yaşanmadı.

İsrail ordusu, bu saldırıya yanıt olarak Lübnan güneyindeki Hizbullah’a ait hedeflere hava saldırıları düzenlediğini açıkladı. ​Lübnan medyası da İsrail savaş uçaklarının, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye ve Sur kentlerine bağlı birçok bölgeye saldırılar düzenlediğini bildirdi.

Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Nebatiye kentine bağlı Kefr Tebnit beldesinde düzenlenen İsrail hava saldırısı sonucu ilk belirlemelere göre bir kişi öldü, 8 kişi yaralandı. Açıklamada, söz konusu saldırılarda yaralananlardan 3’ünün çocuk olduğu belirtildi.

Üst düzey bir Hizbullah yetkilisi de El-Mayadin’e yaptığı açıklamada örgütün bu roket saldırılarıyla bir bağlantısı olmadığını ve bu tür saldırıların “İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdürmesi için bahane üretmeye yönelik şüpheli bir girişim” olduğunu söyledi.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, saldırıların ardından yaptığı açıklamada, “Kiryat Shmona’nın kaderi, Beyrut’un kaderiyle aynıdır” diyerek, Lübnan’ın başkentini hedef alabileceklerinin sinyalini verdi. İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee ise Beyrut’un güneyindeki Hades Mahallesi’ni hedef alacaklarını söyleyerek bölge sakinlerinin bulundukları yerleri “tahliye etmelerini” istedi.

Bölge sakinleri, İsrail ordusundan gelen tehdidin ardından bulundukları yerleri terk etmeye başladığı sırada savaş uçakları, Beyrut’un güneyindeki bir binayı 2 füzeyle hedef aldı. Beyrut’un birçok bölgesinde duyulan saldırıya maruz kalan binadan dumanların yükseldiği görüldü. Saldırı sonucu Hades Mahallesi’ndeki bina yerle bir oldu.

Lübnan’ın başkenti en son iki ülke arasında ateşkes anlaşmasının devreye girdiği 27 Kasım 2024’te bombalanmıştı.

Lübnan hükümeti ise ABD ve Fransa’ya çağrıda bulunarak, İsrail’in Beyrut’a yönelik saldırılarını önlemeleri için yardım talep etti. ​

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi

Yayınlanma

Yazar

Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, yayımladığı ön raporda, geçici hükümetin göreve başlamasının ardından HTŞ ve müttefiki silahlı grupların Suriye sahil bölgesinde, özellikle Alevilere yönelik soykırım boyutuna varan katliamlar işlediğini bildirdi. Raporda, binlerce kişinin öldürüldüğü, on binlercesinin keyfi olarak gözaltına alındığı veya zorla kaybedildiği belirtilirken, BM’ye acil müdahale çağrısı yapıldı.

Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, 23 Mart 2025 tarihli ön raporunda, Suriye’de kurulan yeni yönetim ve ona bağlı silahlı grupların sahil bölgesinde soykırım işlediğini bildirdi.

Rapor, geçici cumhurbaşkanı Ebu Muhammed el-Colani’nin (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) “rejim kalıntılarının peşine düşme” iddiasıyla genel seferberlik ilan etmesi ve camilerden yapılan “cihat” çağrıları sonrası, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki grupların ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı köy ve mahallelere baskınlar düzenlediğini belirtiyor.

16 Şubat 2025’te kurulan Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, Suriye içinden ve dışından 13 insan hakları STK’sı ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla oluşturuldu ve yaklaşık 60 insan hakları aktivistini içeriyor.

Komite tarafından hazırlanan “Nefret Eken, Toplu Katliam Biçer: Suriye Sahilinde Soykırım—Ön Rapor” başlıklı belgeye göre, olayların ilk üç gününde belgelenen 25 katliam yaşandı.

Raporda, çoğu genç olmak üzere yaşlı, çocuk ve kadınların da bulunduğu 2 bin 246 Alevi kurbanın isminin doğrulandığı ifade edildi.

Ayrıca, kurbanlarla dayanışma gösterdikleri veya sivilleri saklamaya çalıştıkları için diğer mezheplerden 42 kişinin de öldürüldüğü belgelendi. Komite, 811 video kaydının da bu olayları belgelediğini aktardı.

Raporda, bölgenin zaten yüzde 97’yi aşan yoksulluk oranıyla benzeri görülmemiş insani felaketin eşiğinde olduğu vurgulandı.

Buna ek olarak, 10 binden fazla belgelenmiş yasa dışı gözaltı ve zorla kaybetme vakası, çeşitli devlet sektörlerinden (askeri ve sivil) çalışanların ve özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinden 2 bin 14 kişinin işten çıkarılması gibi ihlallerin yaşandığı kaydedildi.

Özel mülklere el konulması, nefret söylemi ve mezhepçi kışkırtmanın yayılması ile korku ve terörün tırmanmasının sahil bölgesini vurduğu ifade edildi.

Rapor, HTŞ’nin (eski adıyla Nusra Cephesi) kuruluşundan itibaren taşıdığı radikal ideolojiye işaret ediyor.

Ebu Musab es-Suri’nin “Bilad’uş Şam Sünnileri Nusayriler, Haçlılar ve Yahudilerle Yüzleşiyor” gibi kitapların cihatçı okullarda öğretildiği, Ömer Abdülhekim’in “Müslüman kelimesinin yanına ‘demokratik’ kelimesini koymak, bir şarap şişesinin üzerine ‘helal’ kelimesini koymak gibidir,” şeklindeki ifadelerinin tekrarlandığı belirtiliyor.

Mısır kökenli Ebu Abdullah el-Muhacir’in (Abdurrahman el-Ali) “Cihad Fıkhında Meseleler” adlı kitabında yer alan ve savaş sırasında hayvanların öldürülmesinin caiz olduğu, “kafir askerlerin diri veya ölü olarak başlarının kesilmesinin meşruiyeti” gibi fetvalara atıfta bulunuluyor.

Komite, HTŞ’nin bu nefret söylemini eğitim müfredatlarında ve kontrolündeki camilerde sürdürdüğüne, Şam’da iktidarı ele geçirdikten sonra da aynı yaklaşımı devam ettirdiğine işaret ediyor.

Rapora göre, mezhepçi saldırılar ve şiddet, kitlesel işten çıkarmalarla tırmandı; yeni otorite ve bağlı milislerin saldırıları ile intikam cinayetleri günlük yaşamın bir parçası haline geldi.

Bu eylemlerin, eski rejimin liderinin biyolojik olarak ait olduğu gruba mensup olma gibi “asılsız bahanelerle” meşrulaştırılmaya çalışıldığı vurgulandı.

Keyfi gözaltılar

Öte yandan raporda, HTŞ’nin askeri ve güvenlik kurumlarından belirsiz sayıda kişiyi ve önceki hükümetle işbirliği yapmakla suçlanan çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı belirtiliyor.

İktidarı devraldığı ilk hafta 354 kişinin gözaltına alındığı kaydedilirken, daha sonra silahlarını teslim edip yeni orduya katılmaları istenen asker ve güvenlik görevlilerinden 8 bin 276 kişinin tutuklandığı belgelendi.

Bu tutuklamalarının çoğunun mezhepçi saiklerle yapıldığı ve tutukluların dış dünyayla temas kurmalarına izin verilmediği kaydedildi.

Ayrıca, Irak ve Lübnan’a sığınan ve yeni yönetimin güvenceleri üzerine Suriye’ye dönen asker ve güvenlik personelinin çoğunun dönüşlerinde tutuklandığı belirtiliyor.

Komite, bu şekilde dönen 3 bin 24 kişinin akıbetinin bilinmediğini ve Irak ile Lübnan hükümetlerine bu iadelerin koşullarını açıklama çağrısı yapıyor.

Humus şehrinde 600’den fazla kişinin zorla kaybedildiğine dair teyit edilmiş bilgiler olduğu, ancak korku nedeniyle isimlerin açıklanamadığı ifade ediliyor.

Rapor, soykırım sonucuna vardı

Komite, Suriye’nin 1951’de onayladığı Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, sahil bölgesindeki Alevi nüfusa yönelik eylemlerin (cinayet, ciddi bedensel veya zihinsel zarar verme, yaşam koşullarını kasten yok etme vb.) soykırım tanımına uyduğunu belirtiyor.

Rapor, bu suçların sorumluluğunu doğrudan geçici hükümet yetkililerine yüklüyor.

Suriye Genelkurmay Başkanı Ali Nureddin el-Naasan (HTŞ ve Nusra liderliğinden), Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra (HTŞ askeri ve güvenlik liderliğinden) ve Genel İstihbarat Direktörü Enes Hasan Hattab’ın (HTŞ güvenlik liderliğinden) “komployu bastırmak” amacıyla sahil bölgesine genel seferberlik ve konuşlandırma emirleri verdiği anımsatılıyor.

Emirlerin verildiği askeri gruplar arasında HTŞ’nin yanı sıra şu Suriyeli gruplar sıralanıyor: Amşe Tümeni, Hamzat Tümeni, Ahrar eş-Şarkiyye, Muntasır Billah Tümeni, Muhammed el-Fetih Tümeni, Sultan Murad Tümeni.

Ayrıca Suriyeli olmayan şu grupların da seferber edildiği belirtiliyor: İran’daki Sünni Muhacirin Hareketi (İran), Kafkas Tugayı (Rusya Federasyonu), Özbek Tugayı (Özbekistan), Türkistan İslam Partisi (Çin), Fas Taburu (Fas), Tacik Grubu (Tacikistan), Arnavut Grubu (Arnavutluk), Guraba Tugayı (çeşitli uyruklar), Beluç Grubu (Pakistan), Utbe bin Ferkad Azerbaycan Grubu (Azerbaycan), Ebu Yakub el-Türki Tugayı (Türkiye) ve Uygur Tugayı.

Komiteden çağrı

Komite, raporun sonunda Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’ne acil çağrıda bulunarak şu adımların atılmasını talep ediyor:

— Suriye sahili ile Humus ve Hama kırsal bölgelerinin insani felaket bölgesi ilan edilmesi.

— BM’nin bu bölgelerde sürekli ve büyük ölçekli insani müdahale başlatması.

— BM müdahalesinin koruma tedbirleri, yeniden inşa, rehabilitasyon ve uzun vadeli destek programlarını içermesi.

— Etkilenen bölgelerdeki yerel dernekler ve sivil toplumla koordinasyon sağlanarak kaynakların birleştirilmesi.

— Etkilenen köy ve bölgelerde güvenilir yerel figürlerden oluşan mahalle komiteleri kurulması.

— Tüm ihlalleri araştırmak üzere bağımsız uluslararası soruşturma komitesi görevlendirilmesi.

— Daha fazla ihlali önlemek ve kan dökülmesini durdurmak için uluslararası izleme komiteleri gönderilmesi.

Komite, raporun eklerinde yüzlerce sayfalık belge, film ve yeminli ifadenin bulunduğunu ve bunların bağımsız BM soruşturma komisyonlarının talebi üzerine sunulabileceğini de ekliyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Kuveyt petrol bağımlılığını azaltmak için harekete geçti

Yayınlanma

Ekonomiyi çeşitlendirme yarışında Suudi Arabistan ve BAE’nin gerisinde kalan Kuveyt, borçlanma kararıyla bölgesel rekabette öne çıkmayı ve sürdürülebilir büyüme için yeni bir yol haritası oluşturmayı amaçlıyor.

Zengin Körfez ülkesi Kuveyt, ülke ekonomisini petrol bağımlılığından kurtarma yarışında bölgedeki rakiplerini yakalamak için harekete geçti.

Financial Times’da (FT) yer alan habere göre geçen hafta kabul edilen kamu borcu yasası, Kuveyt’in sekiz yıl sonra yeniden borçlanmasının önünü açtı. Hükümet yetkilileri, yeni liman ve havaalanı projeleri gibi büyük altyapı yatırımlarını finanse edecek bu yasa sayesinde kamu gelirlerinde çeşitliliğin de sağlanacağını söylüyor.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, yapay zekâdan yeni şehir projelerine kadar birçok alanda milyarlarca dolarlık yatırımlarla ekonomilerini çeşitlendirirken, OPEC’in dördüncü büyük petrol ihracatçısı Kuveyt, kamu harcamalarını büyük ölçüde petrol gelirleriyle finanse etmeye devam etti.

Ancak Financial Times’da (FT) yer alan habere göre geçen hafta kabul edilen kamu borcu yasası, Kuveyt’in sekiz yıl sonra yeniden borçlanmasının önünü açtı. Hükümet yetkilileri, yeni liman ve havaalanı projeleri gibi büyük altyapı yatırımlarını finanse edecek bu yasa sayesinde kamu gelirlerinde çeşitliliğin de sağlanacağını söylüyor.

Kuveyt Petrol Şirketi CEO’su ve kraliyet ailesi mensubu Şeyh Nevaf S. El-Sabah, yasadan önce FT’ye yaptığı açıklamada, ülkenin sürdürülebilir bir gelecek inşa etmesi için petrol dışı gelir kaynaklarına yönelmesi gerektiğini vurguladı. Sabah, “Devlet bütçesi, yalnızca petrol gelirine bel bağlayamaz. Artan nüfus ve bütçe giderleri, petrolün sağlayabileceğinden fazlasını gerektiriyor” dedi.

Kuveyt’in muazzam petrol gelirlerinin kamu tarafından “yutulduğu” yorumunu yapan FT’nin haberinde, “Kuveyt’in kamu harcamalarının yaklaşık yüzde 80’i kamu çalışanlarının maaşları ve sübvansiyonlara gidiyor” denildi.

Haberde “Mutlak monarşilerin olduğu bir bölgede canlı bir parlamentoya sahip olan ülke, Körfez’de demokrasiye benzeyen birkaç ülkeden biriydi. Ancak ekonomik yönelimine otoriter bir dönüş eşlik etti. Kuvey Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah borç yasası gibi geciken düzenlemeleri geçirmek için geçen yıl parlamentoyu ve anayasanın bazı maddelerini askıya aldı” ifadelerine yer verildi.

Kuveyt, tahmini 970 milyar dolarlık varlığıyla dünyanın en eski egemen varlık fonuna sahip olmasına rağmen, milletvekilleri bu zenginliklerin hükümet harcamalarını finanse etmek için kullanılmasına karşı çıkıyordu.

Yeni borç yasası, kamu borcu üst sınırını 30 milyar Kuveyt dinarı (yaklaşık 97 milyar dolar) olarak belirliyor. Standard Chartered ekonomisti Carla Slim, FT’ye verdiği demeçte yasanın kabulüyle birlikte Kuveyt’in uluslararası borç piyasalarına düzenli ve yüksek miktarda erişim sağlayarak ekonomik dönüşümünü finanse edebileceğini söyledi.

Buna karşın, Kuveyt fosil yakıtlardan vazgeçme niyetinde değil. Ülke, altyapı yatırımlarını petrol gelirleriyle desteklemeyi sürdürüyor. Şeyh Navaf, günlük petrol üretim kapasitesinin 2035 yılına kadar 3 milyondan 4 milyon varile çıkarılacağını belirterek, önümüzdeki on yıl boyunca küresel petrol talebinin günlük 100 milyon varil seviyesinde kalacağını öngördüklerini söyledi.

Petrol endüstrisini büyütmek için aktif bir şekilde araştırma yapan Kuveyt, geçen yıl iki büyük keşif yaparak 4 milyar varilden fazla petrole eşdeğer petrol ve gaz rezervi buldu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English