Görüş

İktidarda kalmanın yolları  

Yayınlanma

İnsan dediğin nice işler görür, generalim,

Bilir uçmasını, öldürmesini insan dediğin.

Ama bir kusurcuğu var:

Bilir düşünmesini de.

(Brecht)

Yok oluşun eşiğinde bir halk

UALosses adlı bir internet veri bankası var. Burada rejimin açıklamalarına dayanarak Ukrayna tarafının ölü ve yaralıları açıklanıyor. Sitenin iddiasına göre çatışmanın başından bu yana (29 Ocak itibariyle) Kiev rejiminin toplam kayıpları (ölümler) 68.437 kişi. Bunun bir masal olduğu belli; ancak verileri ilginç kılan şey, ölümlerin yaş gruplarına göre ayrılmış olması. Buna göre ölümlerin yüzde 10,2’sini 17-24; yüzde 14’ünü 25-29, yüzde 15’ini 30-34, yüzde 17’sini 35-39, yüzde 16’sını 40-44, yüzde 15’ini 45-49, yüzde 9’unu 50-54 yaş grubu oluşturuyor. Toplam sayılara inanmak için hiçbir neden yok, ancak bu oranlar gerçek durumu az çok yansıtıyor olmalı.

Demek ki ülkenin en dinamik insan kaynakları yok oluyor.

The Economist geçen kasım ayında modaya uyarak (rejimin kayıplarının gerçek sayısını tahmin modası — moda, çünkü Ukrayna’da savaşın sürdürülebilir olmadığı açık seçik görülüyor) ABD’nin sızıntılarında ve açıklamalarındaki sayıları derlemişti. 2022 ağustosunda Pentagon sızıntılarına göre toplam ölü ve yaralı sayısı 125-131 bin kadardı. Bundan kısa bir süre sonra Beyaz Saray ölü sayısının 10 binin altında olduğunu savundu. 2023 şubatında Pentagon 70 bin ölüden söz ediyordu; toplam ölü-yaralı sayısı ise Beyaz Saray’a göre 180-190 bin kadardı. Bunun arkasından ABD bir yıldan çok dilini tutmayı başardı; ama geçen yılın güzüne doğru toplam kayıp (ölü ve yaralı) sayısı önce 308 bin, sonra 480 bin olarak telaffuz edildi. The Economist “istihbarat yetkililerine” dayanarak bunların 100 bine yakının ölmüş olduğunu ileri sürüyordu. (Kısa bir süre sonra rejimin başındaki eski komedyen ölü sayısını 31 bin olarak açıkladı.) The City’nin borazanı, gerçek bir Prusya soğukkanlılığıyla başka oranlar da ileri sürüyordu: “Savaşa devam edemeyecek kadar ağır yaralananların oranı daha da yüksek: çatışmada ölen her bir Ukraynalı asker için 6 ila 8 Ukraynalı askerin ağır yaralandığı varsayılırsa, savaşma yaşındaki her 20 erkekten biri ölmüş veya savaşmaya devam edemeyecek derecede ağır yaralanmış olmalı.”

Bu son tahmin üzerinde duralım. Somut veriler yok; ancak makul varsayımlara dayanarak kimi çıkarımlarda bulunabiliriz.

Yaklaşan mütareke” üzerine yazarken “2022 başında 40 milyon civarında olan Ukrayna nüfusunun 2024 ortasında en iyi tahminlerle 29 milyona düştüğünü” belirtmiş, ayrıca Kiev’in kendi verilerine göre yıl boyunca 3,2 milyon kişinin de ülkeyi terk ettiğini vurgulamıştım.

Komedyen başkanın partisinden eski parlamenter, 2023 sonunda “vatana ihanetten” tutuklanan Aleksandr Dubinskiy’in telegram kanalında geçen hafta şöyle yazdı (Dubinskiy teknik olarak halen tutuklu görünüyor, ama açıklamalarının sıklığına bakılırsa dışarıda olması yüksek bir ihtimal):

“Eğer kalan nüfusun sayısını değerlendirmek için hububat tüketim katsayısı (2024’te 6 milyon ton) kullanılırsa, Ukrayna nüfusunu 21-24 milyon arasında saymak mümkün.”

Oysa 2024 ortası itibariyle rejimin resmi verilerine göre nüfus 35,8 milyon.

Ne kadar kişinin öldüğü üzerinde durmayalım şimdilik. Ancak ülkede kalan nüfusun 22 milyon olduğunu kabul edelim. Çatışmalarda ölenler dışında, ülke dışına çıkanların çoğunluğunu da erkeklerin oluşturduğu belli. Buna dayanarak ikinci bir iyimser tahmin daha yapalım; diyelim ki kalan nüfusun yüzde 40’ı erkek. Üçüncü çok iyimser tahminimiz de şu olsun: varsayalım ki ülkede kalan çocuk nüfusu (mesela Türkiye’deki nüfus piramidinde olduğu gibi) yüzde 30 değil de buna yakın bir şey, mesela yüzde 25 olsun. Bu da kız ve erkek çocuklara eşit bölünmüş olsun — oysa erkek çocukların ülke dışına daha çok çıkarıldığı belli bir şey. Kısacası, doğru olamayacak kadar iyimser olan bu şartlara dayanarak, ülkedeki yetişkin erkek nüfusu 7 milyon civarında olmalı.

Eğer ABD’nin geçen güze doğru sızdırdığı gibi, Kiev rejiminin kayıpları 480 bin kadarsa, bu, iyimser tahminimizde ortaya çıkan yetişkin erkek nüfusunun yüzde 7’si yapar. Demek ki The Economist’in tahmini, gerçek durumu az çok süslüyor olmasına rağmen makul bir kabule dayanıyor; ancak sadece, rejimin kayıplarının 500 bin civarında olması durumunda. Yok eğer bu kayıplar, Rusya’nın geçen ayın sonunda açıkladığı gibi 1 milyon civarındaysa (Genelkurmay başkanı Gerasimov 18 Aralık’taki brifinginde rejimin toplam kayıplarının 977 bin, geri dönüşsüz kayıplarının ise 365 bin olduğunu söylemişti), bu oran iki katına çıkar.

Her halükârda Ukrayna’nın ülkede kalan yetişkin erkek nüfusunun yüzde 7-14 kadarı savaş meydanlarında ölmüş veya savaşa geri dönemeyecek kadar ağır yaralanmıştır.

Bu, benzerine kolaylıkla rastlanmayacak kadar büyük bir demografik felaket.[1]

İktidarda kalmanın yolları

Savaş yorgunluğuyla ilgili bir dizi sosyolojik yaklaşım var. Altında yatan mantık, halkın uzatmalı savaştan rahatsızlığının ölçüsünü veren bir parametreye ulaşma kaygısı. Sosyal dinamikleri matematik sabitlerle açıklama çabasına sosyologlarda sıklıkla rastlanır, ama bir tarihçinin bakış açısından bile bu her zaman işlevsiz olmayabilir. Bu yaklaşımlardan biri şöyle özetlenebilir: cephede inisiyatifi kaybeden ülkede savaşa doğrudan veya dolaylı olarak katılanların nüfusa oranıyla (yüzde) bu kategorideki toplam kayıpların oranının (yüzde) toplamı 100’ü aşarsa o ülkede kaçınılmaz olarak sosyal-siyasi altüst oluşlar ortaya çıkar. Bunun altındaki oranlarda, yüzde 80-100 aralığı geri dönüşsüz altüst oluşların büyük ihtimal ortaya çıkacağı, 60-80 aralığı bu yönde ortalama, 60’ın altı ise düşük bir ihtimal bulunduğunu gösterir. Buna göre 1814’te Napoléon Fransa’sında, 1917 temmuzunda Rusya’da ve 1918 eylülünde imparatorluk Almanya’sında bu oran yüzde 100’ün; 1945’te Hitler Almanya’sında ise yüzde 400’ün üzerindeydi. Eğer Ukrayna’nın bugünkü mevcut nüfusunu 22 milyon, kayıplarının (ölü, ağır veya hafif yaralı, firari) 1 milyon, rejim saflarında askeri eylemlere dolaylı veya dolaysız olarak katılanların sayısını da 1,5 milyon kabul edersek, Ukrayna’nın savaş yorgunluğu oranı aşağı yukarı yüzde 75 olur. Oysa bu oran 2022’de yüzde 30, 2023’te de 35 civarındaydı.

Matematiksel bir yaklaşımın tarihi açıdan doğruluğu aritmetikteki gibi kesin değildir; bununla birlikte mevcut durum gerçekten de sayısal oranlara ihtiyaç duymayacak kadar açık.

Durum şu:

Rusya Savunma Bakanlığı’nın iddiasına göre Kiev rejiminin sadece geçen yılın üçüncü çeyreğinde ve sadece Kursk istikametindeki kayıpları 40 binin üzerindeydi. Oysa halen rejimin kontrolü altında 20 oblast ve 1 özel bölgeden (Kiev şehri) nüfusu en kalabalık olan ve Ukrayna’nın kalan nüfusunun üçte birini oluşturan 8’inin resmi açıklamalarına göre aynı dönemdeki ölümlü kayıpları şöyle: Vinnitsa 986, Jitomir 727, Çerkası 633, Kiev (oblast) 1185, Poltava 809, Kirovohrad 580, Çernigov 632, Sumı 736.

Kiev rejiminin kayıplarını gizlemek için muazzam bir çaba gösterdiği her açıdan ortada. Belki 2000’lerin başına kadar kayıplar, sayıları çarpıtarak veya gizleyerek kolaylıkla gizlenebilirdi. Bugünse bu çok daha güç; cephedeki yakınlarından haber alıyorken bir anda alamaz olan ailelerin sayısı az çok belli. Dolayısıyla gizlemek için daha sofistike yollar gerekli. Rejimin kullandığı başlıca yol, ölenleri kayıp listesine kaydırmak — öyle olunca ölü sayısından düşmüş oluyorlar.

Rejim açısından başlıca tehdit, içerideki klikler mücadelesinde tökezleyip düşmek. Durum birçok açıdan 1960’ların başında Vietnam’ı andırıyor: Ngô Đình Diệm hâlâ iktidarda, ama velinimeti ABD’nin lütfunu tedricen kaybediyor ve bir CIA darbesiyle devrilip ertesi gün kurşuna dizilmesine fazla bir zaman kalmadı. Elbette, spiraldir tarih, her defasında olduğu gibi tekrar etmez; üstelik Marx’ın tek bir cümleye ciltler sığdırdığı o eşsiz tarih dersinde söylediği gibi: “Hegel bir yerde, dünya çapında büyük tarihi olayların ve kişilerin tarihi caizse iki defa meydana geldiğine dikkat çeker. Eklemeyi unutmuş: ilkinde büyük bir trajedi, ikincisinde ise basbayağı fars olarak.” Kiev rejiminin başı zır cahil bir hödük, zavallı bir narsist olabilir, ama iktidar güçlü refleksler kazandırır sahiplerine, tehlikenin geleceği yeri ustalıkla koklarlar; üstelik, Ngô’nun ABD’den başka müttefiki yoktu, oysa rejimin arkasında The City var.

Rejimin bugünkü sahiplerinin ne kadar yolsuzluğa bulaşmış olursa olsun olası bir seçimde başa gelemeyecekleri kesin. Yaşamak içinse iktidarda kalmak zorundalar. Ve iktidarda kalmanın tek yolu çatışmanın devam etmesidir; aksi takdirde hukuksuz rejimin kendi hukuksuz temellerini dinamitlemeye devam ederek seçimleri askıya almaya devam etmesinin zemini kalmaz.

Ne var ki çatışmaya devam edebilmek için de ölecek insan gerek. Nüfusu üç yılda 42 milyondan 22 milyona düşmüş bir ülkede, ölüme gönderilmeye hazır erkek nüfusunun giderek suyunu çektiği bir ülkede, savaş yorgunluğunun ayyuka çıktığı ve derin siyasi-sosyal çalkantıların mayalandığı bir ülkede savaş, “müttefikleri” vagon vagon silah ve mühimmat, yüz milyarlarca dolar taşımaya devam etseler bile devam edemez, çünkü çelik ve barut yığınları, banka hesaplarındaki paralar değil kanlı canlı insanlardır savaşan.

Olası ateşkes ve mütareke görüşmelerinin ne sonuç vereceği önemli elbette (ve bence, daha önce de yazdığım gibi, Kiev rejiminin artık pratik bir önemi kalmamıştır ve daha büyük bir çatışma için batıya geçici bir nefeslenme fırsatı verecektir mütareke), ama görüşmenin kendisi bile, hiç şüphe yok ki, seferberliğe çağrılan Ukrayna vatandaşlarının ölüme yürümekten ne pahasına olursa olsun kaçınma, yani yaşama arzularını kamçılayacaktır; görüşme ihtimalinin güçlenmesi bile rejim saflarında çarpışan askeri personelin verilen görevleri yerine getirirken hayatını riske atmasını anlamsız kılacaktır.

İktidarda kalmak için savaşmaktan başka yolu yok, ama savaşacak gücü de yok; “son Ukraynalıya” daha çok var ama yorgunluk tırmanıyor ve ona öfkenin eşlik etmesi de an meselesi; para, silah ve mühimmatın ise bir kusurcuğu var: insan ister ölmeye.

Diktatörlükler, çözümsüz gibi görünen ikilemlerini çok kolaylıkla çözerler. Provokasyondur bunun yolu. Bütün alametler aleyhine işlediğinde tertiplenecek bir provokasyon çatışmayı öyle bir tırmandırır ki, belirsiz bir süreliğine daha iktidarda kalmayı garanti edebilir.

Brecht’ten dizelerle başlamıştım, Nazım’dan dizelerle bitirmeli:

Hiçbir korkuya benzemez

Halkını satanın korkusu.

[1] Kiev Milli Üniversitesi öğretim üyelerinden Nikita Vasilenko, aralık ayında soruna yaratıcı bir çözüm önermişti. Bu alçak, batılı barışgücünün ülkedeki nüfus sorununu da ortadan kaldırabileceğini, çünkü “aç Ukraynalıların” onlarla ilişkiye girebileceğini söylemişti: “Cebinde parası olan, en azından 40 bin erkek. … Ve kocaları savaşta ölmüş yahut sakat kalmış yüz binlerce Ukraynalı kadın.” Vasilenko bu sözlerin ardından üniversite etik kurulu tarafından görevden alındı, ama cezai bir soruşturma açılmadı; sözlerinin Ukrayna’da yönetimdeki kliğin gizli düşlerini yansıttığına kuşku duymuyorum.

Çok Okunanlar

Exit mobile version