Bizi Takip Edin

ASYA

Japonya’da Kürt Göçmen krizi nasıl başladı?

Yayınlanma

1990’ların başında, bir dizi Kürt mülteci (çoğunlukla Türkiye’den) Japonya’ya sığınma talebinde bulundu. 2004 yılında, Japonya Adalet Bakanlığı’nın Göç Bürosu yetkililerinden oluşan bir soruşturma ekibi, Türkiye’den gelen sığınmacıları araştırdığında, gelenlerin aynı köy ve aile mensuplarından oluştuğunun tespit edilmesi kamuoyunun dikkatini çekti. Ardından bu heyet Türkiye’yi ziyaret ederek gerekli merciler ile temasa geçti. Heyetin Türkiye ziyareti o dönemde kamuya açıklanmamıştı, ancak bir avukat grubunun Göçmenlik Bürosu’nun çok sayıda Kürt sığınma talebini reddetme kararına ilişkin idari inceleme başvurusunda bulunması ve heyet ekibinin raporunun daha önce yapılan işlemlerde sunulmasının ardından kamuoyuna duyuru yapıldı. Ağustos 2004’te Tokyo Bölge Mahkemesi ziyaret ekibinin soruşturma raporu ile toplanan delilleri kabul etti ve 2005 yılında Kürtlerin sığınma taleplerini reddeden kararına ekledi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ve sığınmacıların avukatlar grubu, Göç Bürosu’nun Türkiye’ye yaptığı ziyaretin sığınmacılara ilişkin uluslararası kabul görmüş gizlilik kurallarını ihlal etmesi nedeniyle Kürt sığınmacıların haklarına ilişkin endişelerini gündeme taşıdı. Bu gelişme, Kürt sığınmacıların özel meselesi olarak addedilen “PKK Terör Örgütü” sorununu Japonya’da kamuoyuna duyuran ilk olaylardı.

Kürt sığınmacıları temsil eden avukatlar ve Japon avukatlardan oluşan bir örgüt olan Japonya Barolar Birliği (JFBA), hükümetin eylemlerini sert bir şekilde eleştirerek destek sağlamaya çalıştı. Bu noktada hükümet, eylemlerinin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle bu eleştirileri açıkça reddetti. Bu sırada ülkede Kürt sığınmacıların karıştığı suç ve yasa ihlal haberleri Japon kamuoyunun dikkatini çekmeye başlamıştı.

13 Temmuz 2004’te iki Kürt aile (Kazankıran ve Doğan aileleri), BMMYK’nin Tokyo’daki bölge ofisi önünde oturma eylemi düzenlediler ve Japon Hükümeti tarafından zulme uğradıklarını iddia ettiler. 72 gün süren oturma eylemi sırasında ya Japonya’da mülteci statüsü ya da üçüncü ülkeye garantörlü bir şekilde yerleştirilme imkânı talep ettiler. Japon avukatlar bu talepleri desteklemek üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilen dilekçe için 6 bin imza topladı. Ancak 17 Ocak 2005’te Türkiye pasaportuna sahip iki Kürt sığınmacı geçici ikamet izinlerini yenilemek için Tokyo’daki göçmen bürosuna başvurduklarında gözaltına alındı ve Türkiye’ye sınır dışı edildi. Göç yanlısı sivil toplum grupları ve PKK’ya yakın gruplar Kürt sığınmacıların sınır dışı edilmesinin Japonya’nın uluslararası toplumdaki konumunu “lekeleyeceği” şeklinde açıklamalar ile gündem oluşturmak istedi. Bu girişim ardından, sözde insan hakları grupları sesini giderek daha fazla duyurmaya başlayarak Kürt lobilerinin oluşmasında büyük rol oynadı.

Bu bağlamda, Japon Polisi Kasim 2006’dan Nisan 2007’ye kadar Saitama Vilayetinde ikamet eden sekiz Kürt uyrukluyu şahsı Göçmen Mülteci Yasasını ihlal ettikleri şüphesiyle tutukladı. 27 Haziran 2007’de Asayiş Bakanlığı’nın yaptığı soruşturmada yakalanan sekiz kişiden bazılarının terör örgütü PKK destekçisi olduğu iddiasıyla tutuklanmaları talep edilmiş fakat elde yeterli delil olmaması nedeniyle gözaltına alınanlar serbest bırakılmıştı. Bazı isimler ise sınır dışı edilmişti.

Saitama Eyaleti, Kawaguchi’de yaşayan 32 yaşındaki Türk vatandaşlığına sahip Kürt erkek ve Filipinli eşi ve kızı bu sınır dışı kararında yer alan bazı isimlerdi. Yetkililer eşlerin kendi ülkeleri olan Türkiye ve Filipinler’e ayrı ayrı sınır dışı edileceğini çocuğun ise anneleri ile gönderileceğini kararlaştırıldı.

Buna avukatları ile karşı çıkan Kürt erkek sığınmacı savunmasında, “Sınır dışı edilirsem dini ve siyasi nedenlerden yaşamayız” diyerek askerlik yapmayı reddettiği için Türkiye’ye dönmesi halinde zulüm görebileceğini de ileri sürdü. İlk sınır dışı vakasında Kazankıran ailesinden genç erkeklerin de Türkiye’de askerlik yapmak istemedikleri yönünde resmi savunma metinleri yayınlanmıştı.

Sınır dışı edilmelerinin önlenmesi için çok sayıda dilekçe toplandı ve muhalefet partileri, Kürt sığınmacılara yönelik tutumu nedeniyle hükümete yönelik saldırılarını artırdı. 168. ve 169. Meclis toplantısı sırasında Demokrat Parti’den (Şimdiki Liberal Demokrat Parti) vekil Azuma Konno, Yargı İşleri Komitesi’nin müzakerelerinde Japonya’daki Kürt sorununa yönelik iddiaları üç kez gündeme getirdi. Japon Hükümeti Kürt sığınmacılarla ilgili olarak dönemin Adalet Bakanı Kunio Hatoyama’ya defalarca soru taşıdı. Tartışmalar boyunca Bakan Hatoyama açık yanıt vermekten kaçınmakla kalmadı, aynı zamanda ilk kez hükümetin eylemlerini savunmaya çalışmadı. Giderek artan eleştiri, endişe ve tartışmalarla karşı karşıya kalan Tokyo Yüksek Mahkemesi, Kasım 2007’de bu aile ile ilgili sınır dışı etme kararını geri aldı. Kabine toplantısının ardından düzenlenen basın toplantısında dönemin Adalet Bakanı Kunio Hatoyama, “Yüksek mahkemenin bir çözüm önerisi sunmasının ardından, bunun onlara insani açıdan özel ikamet izni vermenin en iyi yolu olduğuna karar verdik” dedi.

Yani bu açıklama ile Japonya’da sadece Kürt göçmenler “resmi göçmen” unvanını elde etmiş oldu.

Kürt göçmenler Japonya’da neden ulusal sorun haline geldi?

Japonya’da artan asayiş problemlerinde Kürt göçmenlerin yer alması, Japon güvenlik güçlerinin hükümete sunduğu raporlara yansımıştı. 2023 yılında Japon iç istihbarat servisinin (PSIA) PKK’yı terör örgütü listesinden çıkarması ile ülkede PKK sempatizanı birçok Kürt göçmenin ülke ulusal değerlerine zarar verici eylem ve söylemlerde bulunduğu gündeme gelmişti.

Japon milliyetçi kanat, Japonya’nın göçmenler ile işgal edildiğini düşünüyor. Aşırı sağcı Japonya Birinci Partisi’nden Nakamura Kazuhiro, bir konuşmasında “Japonya göçmen kabul etmeyi bırakmalı” diyerek halkı uyarmış ve ırkçı söylemleri sebebiyle eleştirilmişti. Ancak Kazuhiro’yu tetikleyen olay geçtiğimiz temmuz ayında bazı Kürt gruplar arasında çıkan kavgaydı. Kavgada bir grubun diğer grubun hastanede olduğunu öğrenmesi ile hastane basılarak hastalar ve yakınları darp edilmiş hastanenin acil servisi beş saat süreyle kapalı kalmıştı. Öte yandan PKK destekçisi bir grubun göz altına alınan arkadaşları için bir karakolu basması ve polisleri darp etmesi infial uyandırmıştı. Geçtiğimiz yıl Nevruz kisvesi altında PKK’ya ait simgelerin açıldığı olaylı gösteriler Japon halkını öfkeye sürükledi. Son olaylarda ise Kürt göçmenler tarafından Japon halkına hakaret edilen görüntüler sonrası ülkede göçmen karşıtı söylemler daha da yükseldi.

ASYA

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti başladı: ‘Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesi’ mesajı

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin ziyareti kapsamında Pekin’deki Halk Kongresi binasına geldi. Putin, mevkidaşı Xi Jinping tarafından karşılandı.

İki devlet başkanı el sıkıştıktan sonra top atışları eşliğinde içeriye geçtiler. Halk Kongresi binasında genişletilmiş formatta toplantı başladı.

Putin, toplantının başında Çin’in Rusya’nın ticari ve ekonomik alandaki ana ortağı olduğunu söyledi.

RİA Novosti‘nin aktardığına göre Moskova ile Pekin’in ortak çalışmaları sırasında ‘sağlam bir pratik işbirliği bagajı’ biriktirmeyi başardıklarına işaret eden Putin, 2023 yılında ikili ticaret hacminin neredeyse dörtte bir oranında artarak 227 milyar dolara ulaştığını hatırlattı.

Putin, “Rusya, geçen yılın sonunda Çin’in ticaret ortağı ülkeler listesinde dördüncü sıraya yükseldi. Mart 2023’te Moskova’ya yaptığınız ziyaretin ardından 2030 yılına kadar Rus-Çin ekonomik işbirliğinin kilit alanlarının geliştirilmesine yönelik planın onaylanması bunda doğrudan rol oynadı,” dedi.

Devlet Başkanı ayrıca Rusya ve Çin arasında yüksek teknolojiler, inovasyon, altyapı inşası ve ulaştırma alanlarındaki işbirliğine de dikkat çekti.

‘Rusya ile Çin arasındaki ödemelerin yüzde 90’ı yuan ve ruble cinsinden yapılıyor’

Bunun yanı sıra Putin, ülkeler arasındaki ikili anlaşmaların yüzde 90’ının ruble ve yuan cinsinden yapıldığını ve bu durumun, iki ülke arasındaki ticaret akışının genişlemesine ivme kazandırdığını ifade etti.

Putin, “Şimdi küçük bir grupla, hem Rusya hem de Çin ekonomilerinin çıkarları doğrultusunda ilişkilerimizi daha da geliştireceğimiz alanlar hakkında konuştuk. Planlanan tüm faaliyetlerin yerine getirileceğinden eminim,” yorumunu yaptı.

Moskova ile Pekin’in 80 büyük ortak yatırım projesinden oluşan bir portföy oluşturduğunu kaydeden Putin, şöyle devam etti: “Pandeminin sonuçlarına ve gelişmemizi engellemeye yönelik bazı eylemlere, üçüncü ülkelerin bazı eylemlerine rağmen, Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi iyi bir hızla artıyor.”

Xi: Büyük güçler ve ve komşu ülkeler arasındaki ilişkiler açısından bir mihenk taşı

Öte yandan Çin Devlet Başkanı Xi, Putin’e iki ülke arasındaki ilişkilerin testlerden geçtiğini ve bir mihenk taşı haline geldiğini söyledi.

Xinhua‘nın aktardığına göre Xi, “Yeni kampanyada, her zaman olduğu gibi Rusya ile iyi komşu, güvenilir dost ve güvenilir ortak olma niyetindeyiz,” diye konuştu.

Xi, ülkesinin ‘iki halk arasındaki asırlık dostluğu sürekli olarak güçlendirme’ ve ‘uluslararası eşitlik ve adaleti birlikte koruma’ niyetinde olduğunu vurguladı.

Son üç çeyrek yüzyılda Rusya ile ilişkilerin ‘zor koşullar altında sertleştiğini ve değişken bir uluslararası ortamın testine dayandığını’ belirten Xi, bu etkileşimin ‘büyük güçler ve ve komşu ülkeler arasındaki ilişkiler açısından bir mihenk taşı’ haline geldiğini dile getirdi.

Çin lideri, söz konusu ilişkilerin ‘kolay olmadığını ve azami özen gösterilmeyi hak ettiğini’ de sözlerine ekledi.

Kapsamlı ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin bildiri imzalandı

Görüşmelerin tamamlanmasının ardından devlet başkanları kapsamlı ortaklık ve stratejik işbirliği ilişkilerinin derinleştirilmesine ilişkin ortak bir bildiri imzaladı. İki ülke arasında işbirliğine ilişkin toplam on belge imzalandı.

Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuriy Uşakov, daha önce Moskova ile Pekin’in imzalayacağı ortak bildirinin 30 sayfadan fazla detaylı bir belge olduğunu bildirmişti.

Uşakov’a göre bildiride, ‘ikili ilişkilerin özel niteliğine’ dikkat çekiliyor ve ‘Rusya ve Çin’in adil ve demokratik bir düzenin şekillendirilmesindeki öncü rolünü teyit ederek, ikili ilişkilerin tüm yelpazesini geliştirmenin yolları’ özetleniyor.

Okumaya Devam Et

ASYA

Bloomberg: Çin’de devlet, satılmayan konutları satın alacak

Yayınlanma

Bloomberg’e konuşan konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler, Çin’in zor durumdaki emlak piyasasını kurtarmak için şimdiye kadarki en iddialı girişimlerinden biri olacak şekilde, ülke genelinde yerel yönetimlerin satılmamış milyonlarca evi satın almasını sağlayacak bir öneriyi değerlendirdiğini söyledi.

İsimlerinin açıklanmasını istemeyen bu kişiler, Devlet Konseyi’nin ön planla ilgili olarak çeşitli eyaletlerden ve hükümet kuruluşlarından geri bildirim istediğini söyledi. Çin, devlet finansmanı yardımıyla fazla konut envanterini temizlemek için halihazırda birkaç pilot program denemiş olsa da, son plan ölçek olarak çok daha büyük olacak.

Bilgi veren iki kişiye göre, yerel kamu iktisadi teşebbüslerinden, devlet bankaları tarafından sağlanan kredileri kullanarak sorunlu müteahhitlerden satılmamış evleri büyük indirimlerle satın almalarına yardımcı olmaları istenecek. Mülklerin çoğu daha sonra uygun fiyatlı konutlara dönüştürülecek.

Yetkililerin planın ayrıntılarını ve uygulanabilirliğini hâlâ tartıştığını söyleyen kişiler, Çin liderlerinin planı uygulamaya karar vermesi halinde sonuçlanmasının aylar alabileceğini de sözlerine ekledi.

Yetkililerin harekete geçmesi halinde, devletin dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin önündeki en büyük engele yönelik yakından izlenen kampanyasında yeni bir aşamaya geçilmiş olacak.

Çin’de konut satışlarının ilk dört ayda yaklaşık %47 oranında düşmesi ve satılamayan konut stokunun son sekiz yılın en yüksek seviyesinde seyretmesi ekonomiyi zorlayan unsurlar arasında.

Bu planın işleyebilmesi için 1 trilyon yuan (138 milyar 500 bin dolar) civarında bir fona ihtiyaç duyulduğu hesaplanıyor.

2023 yılının başlarında Çin Halk Bankası, özel bir borç verme fonu aracılığıyla bazı finans kuruluşlarına 100 milyar yuan sağlamıştı. Bu para, deneme amaçlı olarak sekiz şehrin yerel sübvansiyonlu kiralama programlarında kullanılmak üzere satılmamış mülkleri satın almasına yardımcı olacaktı.

The Economic Observer gazetesi bu yılın ocak ayında Qingdao ve Fuzhou gibi şehirlerin bu fonları daire satın almak için kullanmaya başladığını bildirdi. Yine de, Merkez Bankası’nın son üç aylık verilerine göre mart ayı itibariyle program kapsamında sadece 2 milyar yuan kullandırıldı ve bu da bankalar ve yerel yetkililer arasında ihtiyata işaret ediyor.

Geçen ayki ÇKP Politbüro toplantısından bu yana, Alibaba Group’un ana merkezi Hangzhou da dahil olmak üzere birçok büyük şehir, işlemleri canlandırmak için konut alımları üzerindeki kalan tüm engelleri kaldırdı.

Bu arada, 50’den fazla Çin şehri, konut talebini artırma çabalarının bir parçası olarak, sakinlerine eski evlerini satmaları ve yeni mülklere geçmeleri için teşvikler sunan “takas” programları başlattı. Tianfeng Securities tarafından bu hafta yayınlanan bir nota göre, bunların arasında 11 yerel hükümet veya şehir destekli kuruluş konut envanteri satın alma denemeleri yürütüyor.

Bloomberg Economics’e göre, buna rağmen Çin’in emlak sektörünün konut arzı ve talebi arasındaki fark kapanana kadar istikrara kavuşması pek mümkün görünmüyor.

Resmi verilere göre satılmayan konut stoku geçen yıl 3,6 milyar metrekareye yükselerek 2016’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Tianfeng Securities’in tahminlerine göre hükümetin 18 ay içinde bu stoku eritmesi en az 7 trilyon yuan ya da Çin’in bu yılki bütçe açığının %78’ine mal olacak.

Konut fazlalığını azaltmak için yerel yönetimlerin görevlendirilmesine yönelik yeni plan, geçen yıl itibariyle gayrisafi yurtiçi hasılanın %56’sına yükselen borç seviyelerini daha da kötüleştirebilir. Bilançoları artan batık krediler ve daralan marjlar nedeniyle zaten aşınmış olan bankalar da baskı altında kalacak.

Okumaya Devam Et

ASYA

Asya hükümetleri, para birimlerini dolara karşı korumaya çalışıyor

Yayınlanma

Asya hükümetleri, bu yıl güçlü Amerikan doları tarafından zorlanan yerel para birimlerinin düşüşünü durdurmak için piyasaya giderek daha fazla müdahale ediyor. 

Nikke Asia’da yer alan habere göre Amerikan ekonomisinin göreli gücü ve daha uzun süre devam edeceği anlaşılan yüksek faiz oranları Asya para birimlerinin zayıflamasına neden oldu.

Asyalı politika yapıcılar doların gücüne karşı sözlü uyarılardan faiz oranlarını yükseltmeye kadar farklı derecelerde tepki veriyor. Hatta bazılarının yerel para birimlerini piyasadan satın alarak müdahalede bulunduğuna inanılıyor. Haberde, bu hamlenin ‘merkez bankalarının güvenilirliğini zedeleyebileceğine’ inanıldığı belirtiliyor. 

Analistlerin odağında, çarşamba günü açıklanacak ABD nisan ayı tüketici fiyat endeksi var. Geçen ayki veriler, Japon yeninin dolar karşısında hızla değer kaybetmesine neden olmuştu. Japon yeni, beklenenden daha güçlü seyreden ABD ekonomisinden en çok etkilenen Asya para birimlerinden biri.

Japonya’da yenin gerileyişine müdahale sürüyor

Analistler, resmi veriler henüz açıklanmamış olsa da, Japon hükümetinin yeni desteklemek için 29 Nisan ve 1 Mayıs tarihlerinde iki kez müdahale etmiş gibi göründüğünü söylüyorlar. Şüpheli ilk müdahaleden önce yen, dolar karşısında 160 seviyesini aşarak son 34 yılın en düşük seviyesine gerilemişti. 

Yenin düşüşü, ABD ve Japonya arasındaki tahvil getirilerindeki yaklaşık 5 puanlık farktan kaynaklanıyor. Refinitiv’e göre Japon yeni bu yıl %9,4’lük bir düşüşle dolar karşısında 155 seviyelerinde seyrediyor.  

Mizuho Securities stratejisti Shoki Omori’ye göre, Washington’dan destek almadan Tokyo için daha fazla dolar satışı ve yen alımı müdahalesi zor olabilir. 

Japonya Merkez Bankasının (BoJ) geçen hafta açıklanan nisan ayı para politikası toplantısına ilişkin görüşlerin özeti, Başkan Kazuo Ueda’nın daha önce kamuoyuna yaptığı açıklamalara kıyasla “şahin bir tonda” olduğunu gösterdi. Bazı kurul üyeleri faiz artışının hızlanabileceğini düşünürken, birçoğu da BoJ’nin tahvil alımlarını azaltması gerektiğini söyledi.

Bununla birlikte Omori, yendeki zayıflığı tersine çevirecek “sihirli bir değnek olmadığı” için temeller değişene kadar yene karşı “short” pozisyonlarının devam edeceğini düşünüyor. 

Güney Kore Merkez Bankası ‘dolar yaktı’

Kore Merkez Bankası verilerine göre, Güney Kore’de forex rezervleri, kısmen ülkenin wonun düşüşünü durdurma çabaları nedeniyle geçen ay mart ayına göre yaklaşık 6 milyar dolar azaldı. 

Ülkenin merkez bankası yaptığı açıklamada, forex rezervlerindeki düşüşün, Eylül 2022’de uygulamaya konulan “Ulusal Emeklilik Hizmeti ile döviz takası gibi piyasa istikrar önlemleri” de dahil olmak üzere çeşitli faktörlerle bağlantılı olduğunu söyledi. 

Seul’deki Korea Investment & Securities’de ekonomist Moon Da Woon’a göre, piyasalar Güney Kore hükümetinin wonun hızlı düşüşünü engellemeye yardımcı olduğunu düşünüyor.

Güney Kore Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası nisan ayında, wonun ABD doları karşısında yaklaşık bir buçuk yıl sonra ilk kez 1.400 seviyesine ulaştığı sırada, hızlı kur hareketleri konusunda uyarıda bulunarak sözlü müdahalede bulunmuştu.

Endonezya faiz artırdı

Endonezya’da ise merkez bankası, para birimini güçlendirmek için geçen ay gösterge faiz oranını beklenmedik bir şekilde 25 baz puan artırarak %6,25’e yükseltti. 

Endonezya Merkez Bankası Başkanı Perry Warjiyo geçen hafta düzenlediği basın toplantısında verilerin şimdilik daha fazla faiz artışına gidilmeyeceğini gösterdiğini söyledi ve para birimini dolar karşısında 16.000’in altına kadar güçlendirmek için çalışma sözü verdi. 

Rupiah, sürpriz faiz artışından önce yaklaşık 16.300 seviyesinden dolar karşısında yaklaşık 16.000 seviyesine kadar güçlendi fakat geçen ay son dört yılın en düşük seviyesine geriledikten sonra henüz toparlanamadı.

Hint rupisi ve Malezya ringiti de düşüşte

Asya’nın en istikrarlı para birimlerinden biri olan Hindistan rupisi, geçtiğimiz ay dolar karşısında 83,739 ile şimdiye kadarki en düşük seviyesine geriledi. 

Singapur’’daki ING’nin Asya Pasifik baş ekonomisti Rob Carnell’e göre, rupi hemen hemen ekim ayından bu yana Hindistan Merkez Bankası tarafından “yoğun bir şekilde yönetiliyor” ve yaklaşık 83 civarındaki dar bir aralıkta işlem görüyor. 

Carnell, Malezya hariç Asya’daki tüm merkez ve bölge bankalarının yeterli rezerv eşiği olan altı aydan fazla ithalatı karşılayacak forex rezervine sahip olduğunu söyledi. 

Malezya ringiti, Şubat ayında 26 yılın en düşük seviyesi olan 4,7965’e geriledikten sonra dolar karşısında 4,737 seviyesinden işlem görüyor. 

Ringitin zayıflığı doların güçlenmesinden, Malezya’nın cari işlemler fazlasındaki düşüşten ve para biriminin yine zayıflayan Çin yuanı ile olan güçlü korelasyonundan kaynaklanıyor. 

Gözler ABD TÜFE’sinde  

ABD’nin en son açıklanan en önemli ekonomik verilerinden tarım dışı istihdamın beklenenden zayıf gelmesi, Asya para birimlerinin biraz nefes alabileceği anlamına geliyor. Fakat Singapur merkezli Maybank’ta kıdemli döviz stratejisti olan Fiona Lim’e göre bu tek başına doları aşağı çekmeyecek.

Lim, yaklaşan ABD enflasyon verilerinin dolar-Asya para birimleri için bir sonraki hareketi belirleyeceğini söyledi ve “Veri açıklanmadan önce muhtemelen bir tür konsolidasyon göreceğiz,” dedi.

Federal fonların faiz oranlarını takip eden CME FedWatch’a göre, yatırımcılar haziran ayındaki bir sonraki Federal Açık Piyasa Komitesi toplantısından sonra ABD’de faiz indirimi ihtimalini %8,5, temmuz ayındaki bir sonraki toplantı için ise yaklaşık %33 olarak öngörüyor. 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English