DÜNYA BASINI

Körfez’in Gazze rekabeti

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Körfez ülkelerinin Gazze’de etkili bir güç olabilmek için geçmişten günümüze sürdürdükleri rekabete ışık tutuyor. Makale, Hamas’ın ortadan kaldırılması hedefi gerçekleşirse bu rekabetin daha da kızışacağını öne sürüyor:

***

Körfez Ülkeleri Gazze’de Ne İstiyor

Hamas’tan kurtulmak bölgesel nüfuz rekabetini kızıştırabilir.

Talal Mohammad

Üç ay önce Hamas İsrail’e eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı ve İsrail de militan grubun kökünü kazımak için hemen bir operasyonla karşılık verdi. Şu ana kadar yaklaşık bin 200 İsrailli ve tahminen 23 binden fazla Filistinli öldü, çok daha fazlası da yaralandı. Ateşkes çağrılarının ortasında, pek çok gözlemci Gazze Şeridi’nde “ertesi günün” neye benzeyebileceğine dair spekülasyonlar yapıyor.

Hamas’ın yok edilip edilemeyeceği önemli bir tartışma konusu. Her şeye rağmen İsrail ve en önemli müttefiki ABD, örgütün Gazze’nin gelecekteki yönetiminde hiçbir rolü olamayacağı konusunda ısrarcı. Bunun yerine her ikisi de Basra Körfezi’ndekiler de dahil Arap devletlerinin de rol alacağı çok uluslu bir güç kurulmasını önerdi. Bu da Gazze’nin Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki jeopolitik rekabetin sıcak noktası haline gelebileceği anlamına geliyor.ert

Katar bu çatışmanın merkezinde yer alıyor. Başkent Doha, Şam’dan taşındığı 2012 yılından bu yana Hamas’ın siyasi kanadına ev sahipliği yapıyor ve mali destek sağlıyor; Gazze’ye çok ihtiyaç duyulan insani yardımı temin ediyor. Katar’ın Hamas’a verdiği destek, müttefikleri İran ve Türkiye ile birlikte İslamcı grupları, özellikle de Müslüman Kardeşler ile ilişkili olanları desteklemeye yönelik daha geniş bir jeopolitik stratejinin parçası. Bu da Katar’ın bölgesel rakipleri Suudi Arabistan ve BAE’yi dengeliyor.

Küçük Körfez şeyhliği kendisini bölgesel bir diplomat olarak tanımlıyor ve diplomasiyi çalkantılı bir bölgede kendisini korumanın bir yolu olarak görüyor. 2017-2021 yılları arasındaki travmatik ablukasından bu yana bunun etkili olduğu kanıtlandı: Katar, 2020’de ABD ile Taliban arasında yapılanlar gibi yüksek riskli görüşmeleri yönetti. Ayrıca 2023’te İran’da tutulan ABD’li mahkumların serbest bırakılmasını sağladı.

ABD önce Hamas’ın 2006’daki Filistin bölgelerindeki seçim zaferinden sonra 2007’de Gazze’yi ele geçirmesi ve ardından gelen İsrail ablukasının öncesinde, Katar’dan Hamas ile iletişim hattı açmasını talep etmişti. O tarihten bu yana İsrail ile resmi ilişkileri bulunmayan Doha, 2015, 2018 ve 2021 yıllarında olmak üzere en az üç kez Hamas ile İsrail arasında aktif arabuluculuk yaptı.

Bu kez Katar, ateşkes ya da insani bir duraklama karşılığında Hamas’ın elinde kalan ve çoğu İsrailli olan rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı umuyor. 24 Kasım-1 Aralık 2023 tarihleri arasında devam eden görüşmeler, Gazze’den 110 rehinenin ve İsrail’den 240 Filistinli mahkûmun serbest bırakılmasıyla sonuçlandı.

Katar savaştan sonra Gazze’deki Müslüman Kardeşler’in militan olmayan üyelerini desteklemeye devam edebilir. (Bunlar Hamas’ın askeri kanadından ziyade siyasi kanadının üyelerini içerebilir.) Bunu yapmak ABD ve İsrail’in Gazze’nin Hamas’tan kurtarılması çağrılarını yerine getirirken Doha’nın Türkiye ve daha az ölçüde İran ile ittifaklarını sürdürmesine yardımcı olacak ve BAE ve Suudi Arabistan’ın etkisine karşı koyacaktır.

Suudi Arabistan, İslami ve bölgesel liderlik için İran ile uzun süredir rekabet ediyor. Merhum Suudi Kralı Abdullah’ın 2002 yılında Arap Barış Girişimi adını verdiği girişimi başlatmasından bu yana Riyad, Arap-İsrail barış sürecini de destekliyor. Tahran -ve Doha- Hamas’ı mali ve askeri olarak desteklerken, Riyad Filistin Yönetimi’ni (FY) destekliyor ve Batı Şeria’yı kısmen yöneten FY’yi savaş sonrası Gazze’ye yerleştirmek isteyebilir.

Ancak bunun hayata geçirilmesi zor olabilir. ABD Başkanı Joe Biden, “yeniden canlandırılmış bir Filistin Yönetimi” olarak adlandırdığı Hamas sonrası Gazze’yi desteklediğini ifade ederken, İsrail bölgede herhangi bir Filistin yönetimine karşı çıkmaya devam ediyor. Dahası, pek çok kişinin İsrail işgalinin vekili olarak gördüğü Filistin Yönetimi, Filistinliler tarafından nefretle karşılanırken Hamas’ın popülaritesi artmış durumda. Gazze’de Filistin Yönetimi iktidarının mümkün olabilmesi için Riyad ve Washington’un hem İsrail tarafından kabul gören hem de Filistinliler arasında Hamas’ın -ve İran’ın- çekiciliğini azaltacak kadar popüler olan bir lider belirlemek gibi zor bir görevi yerine getirmesi gerekiyor.

Potansiyel adaylardan biri eski Filistin Yönetimi Başbakanı Salam Fayyad. Pragmatik bir lider olan Fayyad, 2007-2013 yılları arasındaki görev süresi boyunca ABD ve Suudi Arabistan’dan destek aldı. Fayyad ayrıca 2021 yılında Hamas’la ulusal bir Filistin birlik hükümeti kurmak için başarısız bir girişimde bulundu. Fayyad geçmişte Hamas’ın Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altına alınmasını önermişti. Fayyad şu anda Gazze’ye liderlik etme olasılığı hakkında kamuoyu önünde yorum yapmamış olsa da Suudi medyası ocak ayı başlarında Fayyad’ın adının uluslararası diplomatlar tarafından konuyla ilgili özel görüşmelerde geçtiğini bildirdi.

7 Ekim’den önce İsrail ve Suudi Arabistan normalleşme yolunda ilerliyor gibi görünüyordu. Biden yönetimi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın NATO tarzı bir güvenlik paktı, gelişmiş silahlara erişim ve sivil bir nükleer program gibi iddialı taleplerini geçici olarak kabul etmişti. Veliaht Prens geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a, Filistin devletine giden bir yol haritasının da olması koşuluyla, savaşın sona ermesinin ardından normalleşmenin hala mümkün olduğunu söyledi.

Normalleşme görüşmelerinden Suudilerin yararlanması BAE’yi tedirgin edebilir. İki ülke görünürde müttefik olsalar da -özellikle Katar ve Müslüman Kardeşler’e karşı- son yıllarda Körfez’in önde gelen gücü olma arayışlarında jeopolitik rekabetlerini artırdılar. Her iki devlet de Yemen ve Sudan’daki savaşlarda bölgesel hakimiyet için yarıştı. Genel olarak Arap-İsrail barış süreci ve Gazze’nin geleceğine ilişkin tartışmalar bu rekabeti daha da kızıştırabilir.

Abu Dabi bir yandan kendi bölgesel çıkarlarını korurken diğer yandan da savaş üzerinde ılımlı bir etki yaratmaya çalışıyor. İsrail’in Gazze hastanelerine yönelik saldırılarını kınamanın yanı sıra BAE, özellikle Birleşmiş Milletler nezdinde bölgeye yardım ulaştırılması konusunda proaktif davrandı. Bunun nedeni kısmen Rusya ve ABD gibi büyük güçler arasındaki ilişkileri dengeleyen BAE’nin yayılmacı emelleri olması. Abu Dabi, Yemen ve Sudan’ın yanı sıra Afrika Boynuzu ve Libya’daki çatışmalarda da vekilleri destekliyor.

BAE’nin 2020’de İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi de bu türden bir stratejik hamleydi. Yine de ülke, bölgesel güç dinamiklerindeki potansiyel değişimlere ve özellikle de Suudi-İsrail normalleşmesi ihtimaline karşı temkinli olmaya devam ediyor. BAE’nin yumuşaması kısmen Filistin konusunda değişim yaratabilecek önde gelen Arap gücü olma ve bu görevi Suudi Arabistan’dan alma çabasıydı. Riyad, İsrail ile normalleşirse Filistin dosyasını yeniden ele geçirebilecektir.

Abu Dabi, Biden’ın “yeniden canlandırılmış” Filistin Yönetimi çerçevesinde Gazze’yi yönetmesi için Muhammed Dahlan’ı düşünüyor olabilir. Filistin Yönetimi’nin önde gelen El Fetih partisinin eski lideri ve Gazze’nin yerlisi olan Dahlan bir zamanlar partinin güvenlik şefiydi. Ancak Dahlan yıllarını Hamas’la mücadele ederek geçirdiği için Gazze’de artık hor görülüyor. Pek çok Gazzelinin gözünde bir işgalciden farkı yok.

Dahlan, mali yolsuzluklara ve Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ın öldürülmesine karıştığı iddialarının ardından 2011’den bu yana Abu Dabi’de sürgünde yaşıyor. Kendisinin İsrail-BAE normalleşmesini etkilediği ve buna aracılık ettiği düşünülüyor. Eski El Fetih lideri, Hamas sonrası Gazze’de rol oynamayı açıkça reddetmiş olsa da Dahlan gelecekte Filistin siyasetine liderlik etmeye açık olduğunu da ima etti. Bu, BAE için stratejik getiriler sağlayacaktır.

Dahlan, İsrail ile resmi bağları olan iki komşu ülkeden biri olan Mısır ile güçlü bir ilişki sürdürüyor. Diğeri ise Ürdün’dür. Her iki ülke de Gazze’nin geleceğine ilişkin herhangi bir uluslararası diplomatik tartışmaya dahil edilmeli ve kendilerini Körfez’deki rekabetin içinde bulabilirler.

Batı Şeria’ya sınırı olan ve bölgeyi 1948’den 1967’ye kadar işgal eden Ürdün, büyük bir Filistinli mülteci nüfusuna ev sahipliği yapıyor. Amman’ın İsrail’le 1994’te imzaladığı barış anlaşması, Haşimi monarşisinin Kudüs’teki İslami ve Hıristiyan kutsal mekanlarının koruyuculuğunu tanıyor ve ülkeye bölgesel prestij, liderlik ve dini önem imajı sağlıyor. Ve 1979’da Gazze’nin eski işgalcisi Mısır, İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ilk Arap ülkesi oldu. O zamandan beri İsrail ile stratejik ilişkisini Filistinlilere yönelik halk desteği ve sınırlarında istikrarı koruma ihtiyacı ile dengelemeyi hedefliyor.

İsrail’e girişleri yasaklanan Gazzelilerin çoğu için Mısır’ın Refah sınır kapısı ana çıkış yolu. Sınır bölgesi aynı zamanda Hamas’ın kaçakçılık tünellerini de barındırıyor. Bu savaş sırasında Kahire, Refah sınır kapısının kontrolüne yardım edip İsrail’le istihbarat paylaşırken Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi de uluslararası bir zirveye ev sahipliği yaparak kendisini arabulucu olarak konumlandırmaya çalıştı. Ürdün de benzer şekilde ABD ve Arap liderlerini bir araya getirdi.

Ancak her iki ülke de Hamas sonrası Gazze’de öncü rol oynamaya hevesli Körfez güçleri tarafından istismar edilebilecek zayıflıklardan muzdarip. Körfez’deki muadillerine göre çok daha fakirler ve ekonomileri baskıcı siyasi ortamlarda bile halkın öfkesini körükleyecek kadar kötü durumda.

Amman 2018’den bu yana Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden yardım alıyor ve Kovid-19 salgınının neden olduğu baskılar nedeniyle özellikle grubun desteğine bağımlı hale geldi. Mısır pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı öncesinde de ekonomik olarak zor durumdaydı ancak bu krizler ve bunların gıda ve yakıt fiyatları üzerindeki etkileri işleri daha da kötüleştirdi. Sisi her zamankinden daha fazla mercek altında.

Katar, 2012’de Mısır’ın ilk ve tek demokratik seçimini kazanan ve 2013’te Sisi’nin ordusunun darbeyle yönetimi ele geçirmesinin ardından terör örgütü olarak yaftalanan Müslüman Kardeşler üzerindeki baskıyı hafifletmesi için hükümete baskı yapabilir. Riyad ve Abu Dabi; Sudan, Libya ve Yemen’deki savaşları etkilemek için Mısır’a baskı uygulayabilir.

Ürdün üzerinde nüfuz sahibi olmak Körfez ülkelerine Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e erişim ve olası kontrol imkânı sağlayacaktır. Ulusal Savunma Üniversitesi’nden Michael Sharnoff 2021’de Foreign Policy’de Suudi Arabistan’ın Ürdün’ü, Kudüs’teki kutsal mekanların koruyucusu olmaktan çıkarmak istediğini ileri sürdü. Suudi Arabistan’ın bu ayrıcalığı elde etme talebi, İsrail ile normalleşme görüşmelerinde Riyad’ın elini güçlendirecek ve Riyad’ın İslam ve Arap liderliğinin ön saflarında yer alma imajını (Krallığın Mekke ve Medine’deki -ilk iki- vesayetine Mescid-i Aksa’yı -İslam’ın üçüncü en kutsal mekânı- eklemek) güçlendirecekti.

Körfez’in Ürdün ve Mısır üzerindeki etkisinin artması, Filistin toplumunda yeni bölünmelere yol açarak Filistinlilerin zaten kırılgan olan varlığına ve giderek gerçekçi olmayan iki devletli çözüme zarar verebilir. Ayrıca Amman ve Kahire’deki hükümetler için de bir bataklık yaratacaktır. Gazze’de Hamas’ın yerinden edilmesine yardımcı olan bir KİK devletine bağlı olmak, militan gruba giderek daha fazla destek veren seçmenleri yabancılaştırma riskine rağmen çok ihtiyaç duyulan mali yardımı getirebilir.

Körfez’in Gazze’de rekabeti çoktan başladı. Katar, diğer eylemlerinin yanı sıra, çatışmalara geçici olarak ara verilmesi ve insani yardım sağlanması için ABD, Hamas ve İsrail ile üçlü müzakerelere ev sahipliği yaptı. Suudi Arabistan da kendi girişimlerini öne çıkarmakta gecikmedi; İran ve Türkiye gibi önemli bölgesel aktörlerin ve Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin katılacağı bir zirveye ev sahipliği yaptı ve Çin’in arabuluculuğunda savaşın sona erdirilmesi için görüşmeler yapılacağını duyurdu. İsrailli bir start-up, Kızıldeniz’de İsrail kargolarına yönelik Husi saldırılarının ardından Dubai’den Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail limanlarına mal transferi için bir kara köprüsü kurmak üzere BAE ile bir anlaşma imzaladı.

İsrail, ABD ve pek çok Arap lider Hamas’ın yok olmasını istemekte birleşiyor. Ancak bir sorundan kurtulurken başka sorunlar ortaya çıkabilir. İsrail-Hamas savaşı Körfez ülkeleri arasında artan rekabeti daha da şiddetlendirebilir ve bölgesel gerilimin bir kaynağı yerini bir diğerine bırakabilir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version