Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Lübnan’da esen ‘çöl rüzgarı’ mı?

Yayınlanma

Ekonomik krizin her geçen gün daha da derinleştiği Lübnan’da cumhurbaşkanlığı adaylığında yaşanan kriz, siyasi ittifakları sarsmaya başladı. Hizbullah ve Özgür Yurtseverler arasındaki gerilim, keskin bir ayrılığa mı işaret ediyor? Siyasi istikrarsızlık ekonomik krizi daha da derinleştirecek mi? Fransa-Fas maçı öncesi yaşanan gerilim yeni bir iç savaşın ayak sesi mi? Lübnan’daki gelişmeleri, Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Harici için değerlendirdi.

Ekonomik krizin vurduğu ve cumhurbaşkansız geçici bir hükümetle yönetilen Lübnan, siyasi krizi daha da derinleştirme potansiyeli taşıyan gelişmelere sahne oluyor. Hizbullah’ın Hıristiyan müttefiki Özgür Yurtseverler Hareketi ile yaşadığı anlaşmazlığın ilk kez kamuoyuna “yansıtılması” ve Hizbullah’ın arabuluculuk girişimlerini reddettiğine dair söylentiler dikkat çekiyor.

Mayıs ayında yapılan genel seçimlerden sonra eski Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 22 Haziran’da Necib Mikati’ye hükümeti kurma görevini vermişti. Ancak son seçimde oluşan dengeler, Hizbullah ve Hizbullah karşıtları şeklinde özetlenebilecek iki ana bloktan birinin çoğunluğu sağlamasına izin vermiyor. Bu ana kamplaşma dışında, kökleri Fransız manda dönemine uzanan mezhebe dayalı kota sistemi de süreci iyice felce uğratıyor. Mezhebe dayalı sistem, parlamento başkanının Şii, başbakanın Sünni ve cumhurbaşkanının Hristiyan Maruni olmasını öngörüyor. Ancak ne Sünniler ne de Maruniler kendilerinin doldurması gereken koltuklar için uzlaşabilmiş görünmüyor. Bu süreçte mevcut Başbakan Necib Mikati, siyasi krize tampon olması için geçici olarak göreve getirilmişti. Ülke geçici hükümetle yönetilirken Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın görev süresinin 31 Ekim’de sona ermesinden bu yana Meclis, 10 defa oturum düzenlenmesine rağmen cumhurbaşkanını seçemedi.

Anlaşmazlığın sebebi cumhurbaşkanlığı

Hizbullah ve müttefiklerinin yer aldığı 8 Mart Koalisyonu’ndaki Marada Hareketi lideri Süleyman Frenciye ve Özgür Yurtseverler Hareketi lideri Cibran Basil’in isimleri potansiyel cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkıyor. Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’ın da olası adaylığı Lübnan basınında sürekli dile getiriliyor. Ancak henüz Meclis’teki oturumlarda söz konusu kişilerin adı üzerinden bir oylama yapılmadı.

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Hizbullah ve Özgür Yurtseverler Hareketi arasında bir kısmı basına da yansıyan anlaşmazlığın, büyük ölçüde cumhurbaşkanının belirlenmesi sorunu olduğunu söylüyor.

Cumhurbaşkanlığı makamını isteyen Özgür Yurtseverler de Marada hareketi de Hizbullah’ın müttefiki. Ancak Atlıoğlu’na göre cumhurbaşkanı adaylığı krizi sadece Hizbullah ve müttefikleri arasındaki bir sorun değil. Cumhurbaşkanı adayı için Samir Caca liderliğindeki “Hizbullah karşıtı” cephe ile de uzlaşılması gerekiyor. Atlıoğlu, süreçte dış aktörlerin etkisinin de unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor: “Son 10 yılda zayıflamasına rağmen Suriye’nin etkisini sürdürme çabası, Fransa, Suudi Arabistan… Aday belirlenirken hepsinin etkisinin dikkate alınması gerekiyor.”

Lübnan-secim

Lübnan Meclisi’nde, ülkenin 14. cumhurbaşkanını seçmek için düzenlenen 10. oturumda da hiçbir aday yeterli oyu alamadı.        FOTO: Hussam Shbaro / AA

Çöldeki kum tepesi

Lübnan basınında yer alan kimi haberlere göre Hizbullah lideri Nasrallah, “kadim ortağı” Süleyman Frenciye’ye yıllar önce cumhurbaşkanlığını vaat etmişti. Ancak Hizbullah, eski Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ı ülkedeki en yüksek makama taşıyan anlaşma ile “dostluğunu” kazandığı Özgür Yurtseverler’i göz ardı edebilir mi? Atlıoğlu, Özgür Yurtseverlerle Hizbullah arasındaki gerilimin cumhurbaşkanlığı pazarlığında taktiksel göründüğünü ve henüz ittifakı bitirme gibi bir noktada olmadığına dikkati çekiyor ancak ekliyor: “Lübnan politikası için ‘çöldeki kum tepeleri’ derler rüzgar her estiğinde kum tepeleri başka yerde oluşur. Dolayısıyla herkes birbiriyle iş birliği yapabilir, yeni ittifakların ortaya çıkma ihtimali yok değil.”

Doç. Dr. Atlıoğlu, Frenciye’nin dedesinin eski Lübnan devlet başkanı olduğunu hatırlatarak, “Frenciyeler Maruni olmalarına rağmen Suriye ile yakın ve derin ilişkilere sahip. Dede Frenciye’nin devlet başkanı olduğu dönem, Hafız Esad’ın da iktidara geldiği dönemdi. Dolayısıyla Frenciye, Hizbullah için makul bir aday ancak Suriye’ye bariz yakınlığı nedeniyle Caca tarafını ikna etmek zor görünüyor” diyor.

Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’ın olası adaylığının ise en son çözüm olabileceğine dikkat çeken Atlıoğlu’na göre, “Avn’ın ismi, hiç bir aday üzerinde uzlaşama olmadığı ve dış aktörlerin sorunun çözümü için bastırdığı bir durumda gündeme gelebilir. 1958’deki iç savaştan sonra da böyle bir formülle uzlaşıya varılmıştı. Genelkurmay başkanının görece tarafsızlığı üzerinden bir uzlaşı sağlanabilir ve belli bir istikrar da getirebilir. Buna rağmen çok iyi bir seçenek gibi de durmuyor.”

‘Yeni bir isim ihtimal dışı değil’

Atlıoğlu, basına yansıyan isimlerin dışında Hizbullah’ın ülkenin ekonomik durumunu göz önüne alarak Batı ile iyi ilişkilere sahip, yeni bir adayı gündeme getirme potansiyeli ile ilgili şunları söylüyor: “Lübnan’ın İsrail ile imzaladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmasında da gördük. Hizbullah bu anlaşmayı gayet makul karşıladı… En büyük düşmanına böyle bir ılımlılık gösterdikten sonra Batı’ya yakın duran bir cumhurbaşkanı çok da uzak bir ihtimal değil. Sadece Batı değil Körfez ülkeleri de, özellikle Lübnan’ın acil sıcak para ihtiyacı göz önüne alındığında dikkate alınması gereken bir unsur.”

Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu

Ölümcül darbe: Sezar Yasası

Lübnan halkının günlük yaşamını derinden etkileyen, ülke tarihindeki en ağır ekonomik krizlerinden birinin, mevcut siyasi tabloda çözüme kavuşması mümkün görünmüyor. Yasin Atlıoğlu, ülkedeki ekonomik krizin boyutunu şöyle resmediyor: “Artık temel gıda maddelerine ulaşılamaz durumda. İnsanlar gerçek anlamda yiyecek ekmek bulamıyor. Pandeminin ilk başlarında Lübnan sınırından taksiciler Suriye’ye ekmek götürüyorlardı. Gelinen noktada Lübnan, Suriye kadar ekmeğe muhtaç halde dersek abartmış olmayız.”

Lübnan’ın dışarıdaki krizlere karşı direnci olan bir ülke olmadığına dikkati çeken Atlıoğlu’na göre, Suriye’deki savaş Beyrut’u vurdu ancak ölümcül darbe 2020’de ABD’nin Şam’a uyguladığı ekonomik ambargo ile geldi: “Lübnan 2011-2012’den beri nüfusuna oranla en büyük mülteci yükünü çeken ülke. Resmi kayıtlara göre 800 bin, gayri resmi bir buçuk milyona yakın mülteci, 5-6 milyonluk bir ülke için devasa bir rakam. Sadece mülteci meselesi de değil. Suriye’deki krizin etkisiyle Lübnan uzun süre cumhurbaşkanı ve parlamento seçimini bile yapamadı. 2015’teki protestolarla birlikte kriz kendini göstermeye başlamıştı ama esas darbeyi ABD’nin Suriye’ye uyguladığı Sezar yaptırımları indirdi. Lübnan ve Suriye ekonomisi birbiriyle bağlantılı olduğu için yaptırımlar Lübnan’ı derinden sarstı. Sonra pandemi ve liman patlaması derken artık işler iyice çığından çıktı.”

Şartlı sıcak para

Atlıoğlu, mevcut siyasi tablo göz önüne alındığında ekonomik krizin çözümü için bir umut ışığı olup olmadığıyla ilgili Lübnan’ın acil olarak sıcak paraya ihtiyacı olduğunu, bu kapsamda IMF ile anlaşmanın belli bir noktaya geldiğini ayrıca uluslararası konferanslarda Lübnan için toplanan yardım paralarının bekletildiğini hatırlatıyor. Bu meblağların Lübnan’a verilmesi için özellikle bankacılık sisteminde belli reform şartları olduğuna dikkati çeken Atlıoğlu, “Çünkü insanlar bankalardan paralarını alamıyor. Sadece bankacılık değil mevcut mezhebe dayalı sistemin kendisinden kaynaklı sıkıntılar da var. Kurumlar-bakanlıklar mezhepler arasında paylaştırılıyor. Dolayısıyla bir parti ya da aile bir bakanlığı aldığı gibi oraya gelen parayı da kafasına göre kullanıyor. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık her şey var. Samimi olarak yardımı yapacak ülkeler de yardımın toplumun geneline yansımayacağını düşünüyor” diyor.

Doç. Dr. Atlıoğlu, ülkenin acil ihtiyaç duyduğu sıcak para akışının, geldiği takdirde de yakıcı krizi en derinden hisseden halka yansımasının şimdilik tek yolunun reformların gündeme gelmesiyle mümkün olacağı görüşünde: “Tabi bu reformları yapabilmek için de istikrarlı bir hükümet kurmak ve iyi kötü bir cumhurbaşkanı seçebilmek gerekiyor.”

‘Münferit ancak potansiyel hep var’

Hem ekonomik hem siyasi kriz yetmezmiş gibi bir de 10 Aralık’ta Eşrefiye mahallesinde yaşanan gerilim akıllara iç savaş yıllarını getirdi. 2022 FIFA Dünya Kupası’nda Portekiz’i eleyerek yarı finale kalan Fas’ın tarihi başarısını kutlayan Lübnanlı Müslüman gençlerle Hıristiyan bir grup arasında yaşanan gerginliği yorumlayan Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu’na göre olay münferit ancak söz konusu Lübnan olunca biraz temkinli yaklaşmak gerekiyor: “Galatasaraylılar şampiyonluğunu kutlarken Beşiktaş’a girerse Beşiktaşlılar konvoya saldırır. Ya da Kadıköy’e… Olayın yaşandığı Eşrefiye mahallesi de Hıristiyanların yaşadığı, kısmen de daha elit ve düzgün bir mahalle. Hıristiyanlar kendilerinin Arap olmadığını düşünüyor ve Fas’ın başarısını kutlayan grubun bu mahalleye girmesi nasıl ki İrlanda da İngiliz bayrağı sallanamazsa aynı durum. Tarihsel bir takım düşmanlıklar söz konusu. Olay münferit ancak Lübnan gibi bir yerde basit bir sürtüşme sadece Galatasaray-Fenerbahçe kavgası gibi kalmayabiliyor çünkü bir anda ortaya silahlar çıkabiliyor. Böyle küçük olayların daha büyük çatışmaları körükleme potansiyeli hep var, geçmişte de böyle oldu.”

Samir Caca’ya verilen desteğin anlamı

Atlıoğlu, Lübnan’da ordu dışında en büyük silahlı grubun Hizbullah olduğunu ve bu anlamda rakipsiz olduğunu hatırlatıyor ancak Samir Caca’ya verilen Suudi desteğine dikkati çekiyor: “Bu desteğin sadece siyasi ve maddi destek olup olmadığından şüpheleniyorum. Arkasında silahlandırma olabilir mi? Hele Samir Caca eski savaş suçlusu zaten… Buradan bir şey çıkar mı? Lübnan’da Sünni-Şii çatışması denendi ama bir şey çıkaramadılar. Ancak Hıristiyan-Şii çatışması en büyük tehlike olabilir. O zaman tüm dengeler değişir. Böyle bir potansiyel var. Hizbullah’ın İsrail için bölgede kalan son tehdit olduğunu da unutmayalım. Ama şunu eklemek lazım; Lübnan iç savaşın en acı deneyimini yaşadı. 90 sonrası doğan yeni kuşak belki bilmiyor ama savaşı bilen belli yaşın üstündekiler savaşa karşı duracaktır. Genç kuşağın da mezhepçilikle pek alakası yok, orada pozitif bir durum var. Lübnanlı kimliğinin oluşması açısından bu durum umut verici…”

ORTADOĞU

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, Çin heyeti ile görüştü

Yayınlanma

Çin heyeti-Suriye

Suriye’de Beşar Esad Yönetimini devirip geçici yönetim kuran HTŞ’nin Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Çin’in Suriye Büyükelçisi Shi Hongwei başkanlığındaki Çin Halk Cumhuriyeti heyetini kabul etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Telegram hesabından yapılan açıklamaya göre Şeybani, görüşmede Suriye ile Çin arasındaki işbirliğinin iki ülke için de refah, kalkınma ve barış açısından büyük önem taşıdığını ifade etti.

Çin’in İsrail’in saldırılarına yönelik tutumunu memnuniyetle karşıladığını belirten Şeybani, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da pekiştirmeye hazır olduklarını dile getirdi.

Çinli Büyükelçi Shi Hongwei ise ülkesinin Suriye’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu vurgulayarak, geçiş sürecinde başarılı olması için destek vermeye hazır olduklarını ifade etti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Bloomberg: İsrail, dünyanın silah tedarikçisi olmayı hedefliyor

Yayınlanma

Gazze savaşı sonrası silah ihracatını artırmak isteyen İsrail hem dışa bağımlılığı azaltmayı hem de büyüyen savunma sanayisiyle küresel pazarda daha büyük bir aktör olmayı hedefliyor. Avrupa’daki artan savunma harcamaları da bu planın zeminini oluşturuyor.

Bloomberg’de yer alan habere göre İsrail’in Gazze savaşını başlatmasının ardından ABD, İngiltere ve İtalya gibi silah tedarikçileri, Netanyahu hükümetini çatışmaya diplomatik bir çözüm bulmaya itmek umuduyla ülkeye askeri ihracatı kısıtladı. Bunun sonucu olarak, İsrail’in kendi silah üretim kapasitesi büyük ölçüde arttı. Şimdi ise İsrailli üreticiler yalnızca üretimi artırmakla kalmayıp, daha fazla ihracat yaparak küresel savunma pazarında daha fazla yer edinmeyi amaçlıyor. Satış yapılması hedeflenen ülkeler arasında, daha önce İsrail’e silah ihracatını kısıtlayan devletler de yer alıyor.

İsrail’in savunma sanayiinde faaliyet gösteren birçok şirket, üretim kapasitesini önemli ölçüde artırdı. Bloomberg’e konuşan İsrailli bir kaynağa göre, Tel Aviv ve New York borsalarında işlem gören Elbit Systems Ltd., MK84 adı verilen bir tonluk havadan atılan bombalar ile daha küçük versiyonlarının üretim hatlarını kuruyor. İsrailli yetkililere göre, Elbit ile Savunma Bakanlığı arasında 2,5 milyar şekel (yaklaşık 700 milyon dolar) değerinde, silah ve mühimmat için gerekli çeşitli kimyasal bileşenlerin üretimini artırmak için anlaşmalar imzalandı. Elbit CEO’su Bezhalel Machlis, “İsrail silah üretiminde daha bağımsız hale gelmeli” dedi.

Savunma Bakanlığı, geçen yıl İsrail ordusunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için milyarlarca şekellik sözleşmelere imza attı. Mayıs 2023’te Elbit ile 2,8 milyar şekel değerinde havan topu, füze ve roket üretimi için anlaşma sağlandı. Ekim ayında ise Elbit ve devlete ait Rafael Advanced Defense Systems Ltd. ile lazer tabanlı bir füze önleme sistemi olan Iron Beam’in üretim kapasitesini artırmak için 2 milyar şekellik bir anlaşmayı onayladı. Savunma Bakanlığı Başekonomisti Zeev Zilber, Tel Aviv’de yaptığı bir konuşmada “İsrail’de sahip olmadığımız bir şeyi başka bir yerde bulamayacağımızı zor yoldan öğrendik” dedi.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın sürpriz baskınıyla başlayan, başka cephelere de sıçrayan savaş, İsrail ekonomisine ağır bir yük getirdi. 2024’te hükümet 278 milyar şekelle rekor düzeyde borçlandı, bütçe açığı GSYİH’nin %6,8’ine ulaştı ve büyüme oranı %0,9 ile son on yılların en düşük seviyesine geriledi.

İsrail, Ekim 2023’ten bu yana Gazze’nin büyük ölçüde yıkılması ve en az 50.000 Filistinlinin hayatını kaybetmesine rağmen saldırılarına devam ediyor. Yetkililer şimdi, ülkenin savaş kapasitesini artırmasının uzun vadede ekonomik ve stratejik fayda sağlayacağını savunuyor.

Resmi verilere göre Savunma Bakanlığı, savaş öncesi bütçesini iki katından fazla artırarak 154 milyar şekele çıkardı. Önümüzdeki yıllarda cephane, silah, yakıt ve diğer askeri malzemeler için toplam 220 milyar şekel harcama taahhüdünde bulundu. Bu harcamaların üçte ikisinden fazlası yurt içinde yapılacak; bu oran savaş öncesine göre dört kat artış anlamına geliyor. Bakanlık, bu yatırımın “ülkenin savunma sanayisini büyük ölçüde güçlendireceğini ve dışa bağımlılığı azaltacağını” belirtti.

İsrail, savunmaya yapılan yatırımı, uzun zamandır tüm siyasi pazarlıkların dışında tutuyor.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’ne göre, bugün İsrail dünya çapında sekizinci büyük silah ihracatçısı. 2023’te toplam 13,2 milyar dolarlık askeri ekipman ihraç eden İsrail’in, toplam ihracatının %6’sı bu sektörden geldi.

Bloomberg’e göre şimdi yeni teknolojilerle bu konum daha da güçlendirilmeye çalışılıyor. Şubat ayında, start-up’lardan büyük firmalara kadar birçok şirket, çeşitli menzillerde, hızlarda ve irtifalarda insansız hava araçlarına karşı geliştirdikleri savunma sistemlerini test etti.

Elbit, uçaklara entegre edilecek lazer tabanlı füze savunma sistemleri üzerinde çalışıyor. Ayrıca F-16 savaş uçakları ve pilotları için koruma sistemlerinin geliştirilmesi hedefleniyor. Bu teknolojilerin yurt dışına da pazarlanması planlanıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın küresel düzeni sarsan politikaları nedeniyle Avrupa’ya savunma harcamalarının artırılması yönünde baskıların arttığına dikkat çekilen haberde “Bu bağlamda İsrail’in ‘savaşta test edilmiş’ silah sistemleri büyük ilgi görüyor. İsrail Savunma Bakanlığı eski genel müdür yardımcısı Avi Dadon, ‘Her hükümet ilk olarak şunu sorar: İsrail ordusu bu sistemi kullanıyor mu? Ülkeler, İsrail’in benzersiz ürünleri ve ileri teknolojisi nedeniyle satın alım yapmaya devam ediyor’ dedi.”

Tüm bu yerli üretim hamlelerine rağmen İsrailli yetkililer, ABD desteğinin hâlâ kritik önemde olduğunu vurguluyor. Son 18 ayda İsrail’e yaklaşık 17 milyar dolarlık Amerikan askeri yardımı sağlandı ve ordudaki F-15, F-16 ve F-35 savaş uçaklarının tamamı ABD menşeli. Ancak savunma yetkililerine göre, ABD ve diğer geleneksel müttefiklerdeki siyasi belirsizlikler göz önüne alındığında, İsrail’in kendi savunma sanayisini geliştirmeye devam etmesi şart. Yeni İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, şubat ayında yaptığı açıklamada, “Bu savaş, kendi kendimize yeterli olmamız gerektiğini net biçimde gösterdi. Atıl olan üretim hatlarını canlandırdık, mevcutları genişlettik, yenilerini kurduk. Dışa bağımlılığı azaltmak güvenliğimizi, ekonomimizi ve sanayimizi güçlendiriyor” dedi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’de yargıya siyasi müdahalenin önü açıldı

Yayınlanma

İsrail Meclisi Knesset

İsrail Meclisi, yargıç atamaları üzerindeki hükümet kontrolünü büyük ölçüde artıran tartışmalı yasayı kabul etti.

The Times of Israel gazetesinin haberine göre, yüksek yargı mensuplarının atamalar üzerindeki etkisini azaltan, bu yetkiyi hükümetin kontrolüne devreden tartışmalı tasarı 67 milletvekilinin evet oyuyla kabul edildi.

Kabul edilen yasaya göre, yargıç atamalarını gerçekleştiren 9 üyeli komiteye, biri hükümet biri de muhalefet tarafından seçilen iki hukukçu seçilmesi öngörülüyor.

İsrail’de “yargıyı siyasallaştıran” yasa tasarısı Meclis’te

Siyasetin atadığı söz konusu üyelerin yargıç atamaları üzerinde veto yetkisi de bulunuyor.

Kabul edilen ve gelecek dönem yürürlüğe girecek yasaya ilişkin muhalefet tarafıyla hukukçuların eleştirileri ise yargı atamalarını siyasallaştıracağı yönünde.

İsrail muhalefeti Yüksek Mahkeme’ye başvurdu

İsrail basınına göre, yargıç atamaları üzerinde hükümet kontrolünü büyük ölçüde artıran yasanın Mecliste onaylanmasının hemen ardından ana muhalefet partisi Gelecek Var lideri Yair Lapid, İsrail barosu ve sivil toplum kuruluşları yasanın iptali için yargının en yüksek mercisi İsrail Yüksek Mahkemesi’ne başvurdu.

FP: Büyük hesaplaşma kapıda

Muhalefet, İsrail Meclisinde görüşülen tasarıya karşı 71 bin gibi rekor sayıda itirazda bulundu. İtirazlar nedeniyle, yasanın kabul edilmesi için yapılan oturumlar, Mecliste 18 saat sürdü.

Tartışmalı yargı düzenlemesindeki kritik yasaya karşı çıkan muhalefet milletvekilleri tasarının son tur oylamasını boykot ederek, genel kurulu terk etti.

İsrail Meclisinde bir yasanın kabul edilmesi için toplam üç oturum yapılıyor ancak en kritik oylama 120 sandalyeli Mecliste en az 61 oyun sağlanması gereken birinci oylama olarak öne çıkıyor.

Tartışmalı yargı reformu

İsrail’de, Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki sürpriz saldırısına kadar Netanyahu’nun iktidara geldiği 2023 boyunca bir numaralı gündem hükümetin tartışmalı yargı düzenlemesiydi.

Netanyahu hükümetinin, bir dizi yasayla Başsavcı ve Yüksek Mahkeme’nin yürütme üzerindeki yetkilerinin kısıtlanacağı, iktidarın yargıç atamalarında söz sahibi olmasının sağlanacağı tartışmalı “yargı paketi”, yıl boyunca sokak hareketleri, sivil itaatsizlik eylemleri, grevler, orduda bölünmeler, iş dünyasından itirazlar gibi büyük tepkilere neden olmuştu.

İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye saldırılarının başlamasının ardından tartışmalı yargı düzenlemesi ertelenmişti.

İsrail Yüksek Mahkemesi, hükümetin, mahkemenin yetkilerini kısıtladığı ve Mecliste kabul ettiği bazı yasaları Ocak 2024’te “İsrail’in anayasası niteliğindeki temel kanunlara aykırı olduğu” gerekçesiyle bozmuştu.

Netanyahu hükümeti, yakın zamanda tartışmalı yargı düzenlemesi için yeniden düğmeye basmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English