ORTADOĞU
‘Netanyahu ABD çıkarları için tehdit’
Yayınlanma

Ekonomist, yargı reformunun ertelenmesini, “Netanyahu yenilmezlik havasını kaybetti” diye yorumlarken FP, İsrail’deki iç hesaplaşma riskinin henüz ortadan tamamen kalkmadığına dikkat çekti. New York Times’a göre ise artık ABD’nin İsrail muhalefetini açıktan destekleme zamanı geldi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülke çapında düzenlenen protestolar sonrası, muhaliflerinin “yargı bağımsızlığına darbe” olarak nitelendirdiği yargı reformunu İsrail Meclisi’ne sunmayı erteledi. Daha önce, düzenlemeyi içeren yasa tasarısının bu hafta Meclis’te görüşülmesi ve oylanması bekleniyordu. Meclis’in tasarıyı önümüzdeki ay görüşeceği açıklandı.
Netanyahu’nun yargı reformunu erteleme kararı, koalisyon ortağı aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile anlaşmasının ardından geldi. Taraflar arasındaki anlaşma kapsamında, Ben-Gvir’in yönetimindeki Ulusal Güvenlik Bakanlığına bağlı “Ulusal Muhafızlık” isimli yeni bir güvenlik gücü kurulmasının bir sonraki kabine toplantısında onaylanması kararlaştırıldı.
Netanyahu’nun yargı düzenlemesini askıya alacağına yönelik haberler, koalisyon hükümetinde çatlağa neden olmuştu. İsrail basını, Ben-Gvir’in, yargı düzenlemesinin durdurulması halinde istifa edeceğini ve “koalisyon hükümetini devirme” tehdidinde bulunduğunu aktarmıştı.
Netanyahu’nun liderliğindeki Likud partisinden Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı pazar akşamı görevden almasıyla zirveye ulaşan protestolar ve sonrasında yaşananlar dünya basınının gündeminde ilk sıralarda yer aldı.
Ekonomist, yargı reformunun ertelenmesini, “Netanyahu yenilmezlik havasını kaybetti” başlığı ile okuyucularına duyurdu. Dergiye göre, Netanyahu’nun Gallant’ı görevden alması, “kariyerinin en büyük siyasi hatası olabilir.”
Dergi, sonraki süreçte yaşanabilecekleri şöyle değerlendirdi: “Kaçınılmaz gerçek şu ki, Netanyahu bu savaşı kaybetti ve bir sonraki Meclis oturumunda yasayı yürürlüğe koymakta zorlanacak. Bir kez ayaklanan laik ve liberal İsrailliler, İsrail demokrasisine ciddi bir tehdit olarak gördükleri bir konuda bir- iki ay içinde geri adım atmayacak gibi görünüyor. Geniş bir destek olmaksızın değişiklikleri zorlama çabaları, şüphesiz daha fazla protestoya yol açacaktır. Yine de Netanyahu yasa tasarısını önemli ölçüde yumuşatırsa, sağcı ve dinci partilerin desteğini sürdürmekte zorlanabilir. Netanyahu koalisyonunu iktidarda tutabilse bile tüm kariyerini büyüyen ekonomiye ve İsrail’in güvenliğine dayandıran bir başbakan için hayati önem taşıyan iki alanda; iş dünyası ve savunma teşkilatı gözünde eylemleri ona ciddi zarar verdi. Tarih Netanyahu’yu İsrail’i iç çatışmanın eşiğine getiren ve derinden bölünmüş halde bırakan bir isim olarak hatırlayabilir.”
‘Güvenlik bürokrasisinin tepkisi belirleyici’
Foreign Policy ise Netanyahu’nun yargı reformunu Meclis’e getirmeyi erteleyerek “eşi benzeri görülmemiş sokak protestolarına, yedek askerler arasında itaatsizlik dalgasına ve İsrail demokrasisinin geleceğiyle ilgili tartışmalara yol açan bir konuda daha geniş bir hesaplaşmayı şimdilik önlediğine” dikkat çekti.
Netanyahu zayıflamış gibi görünse de yasama programının tamamen ortadan kalkmadığını hatırlayan Foreign Policy, şöyle devam etti: “Hâlâ parlamentoda, her biri kendine özel nedenlerle, Yüksek Mahkeme’nin bir kenara atıldığını görmek isteyen hizipleri içeren bir çoğunluğa sahip. Muhalefetle müzakereler başarısız olursa ve yasa girişimi devam ederse, Yüksek Mahkeme’nin yasayı iptal etmesi ve devlet organları arasında bir hesaplaşmaya yol açması olası. Bu durumda, bürokrasinin ve özellikle güvenlik kurumlarının başkanlarının nasıl tepki vereceği bir kez daha çok önemli olacaktır.”
Kamuoyu araştırmalarına göre ülkenin en güvenilir kurumu olan ordudaki generallerin şimdiye kadar hükümete açıktan meydan okumadığının hatırlatıldığı makalede, “Ancak eski bir genelkurmay başkanı ve Netanyahu’nun partisinin eski bir üyesi olan Ya’alon’a göre ‘bu ihtimal birkaç hafta uzakta olabilir” denildi.
‘Netanyahu özür dileyene kadar…’
New York Times gazetesi ise gelişmeleri ABD’nin çıkarları açısından ele alan bir makale yayınladı. “Netanyahu’ya Güvenilmez” başlığını kullanan gazete, “…tüm bu olay ABD için yeni ve rahatsız edici bir gerçeği ortaya çıkardı: İlk kez, İsrail’in lideri mantıksız bir aktör, sadece İsrailliler için değil, aynı zamanda önemli Amerikan çıkarları ve değerleri için de bir tehlike” yorumunda bulundu.
Netanyahu’nun neden mantıksız bir aktör haline geldiği ve ABD çıkarları ve değerleri için tehlike oluşturduğu sorusunun soruyla cevaplanabileceğini söyleyen makalede, şu ifadeler kullanıldı: “ABD’nin İsrail’e milyarlarca ve milyarlarca dolar ekonomik ve askeri yardım göndermesinden 50 yıl sonra, başbakana karşı düzenlenen kitlesel gösterilerin arkasında ABD hükümetinin olduğu yalanını yayan bir İsrail başbakanı ve oğlunu nasıl tanımlarsınız? Bu gerçek bir taban hareketi olamayacağı için mi ABD tarafından finanse edilmesi gerekiyordu?”
“Şunu da bir düşünün: Hangi akılcı İsrail Başbakanı, Yahudi üstünlükçülere ve onlara özgürlük tanıma adına yargı devrini zorlamak için ABD ve İsrail diplomasisinin Ortadoğu’daki en büyük başarılarından biri olan İbrahim Anlaşmalarını riske atar?”
“Kendinize sorun: İran’ın artık iki haftadan kısa bir süre içinde nükleer bomba yapmaya yetecek kadar zenginleştirilebilir uranyum üretebildiği ve İsrail’in Arap müttefikleriyle diplomatik başarılar elde ettiği bir dönemde, hangi mantıklı İsrail başbakanı ordusunu parçalama riskini alır ki bu yargıya yönelik darbe girişiminin yaptığı da budur.”
Makalede, (Protestoların ABD tarafından finanse edildiği iddiasını ortaya atan) Netanyahu ve oğlunun özür dileyene kadar Amerika’ya girmesine izin verilmemesi gerektiği belirtildi.
Yaşananların hem Başkan Biden hem de Amerika’daki Yahudi lobisi tarafından acilen yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ileri süren makalede, “Başlangıç olarak ABD’nin Netanyahu’nun yargı darbesine karşı çıkan, İsrail’in yüksek askeri komutanlığının tam ve bağımsız onayı olmadan İran veya Hizbullah’la herhangi bir savaşa girmek için ABD silahlarını kullanmadığından emin olması gerekiyor” ifadeleri yer aldı.
Makalenin sonunda ABD’nin İsrail muhalefetine artık açıktan destek vermesi gerektiği ileri sürüldü: “Nihayet Amerikan hükümeti, Amerikan Kongresi ve çoğu zaman Netanyahu’nun destekçisi olan Amerikalı Yahudi liderler ve lobicilerinin, İsrail demokrasisinin 75. yıldönümünü garantilemek için son bir hafta içinde sokağa çıkan ordudan, ileri teknoloji topluluğundan, üniversitelerden, geleneksel dini topluluklardan, doktorlardan tüm İsraillilerle birlikte yürüdüklerini açıkça belirtmelerinin zamanı geldi.”
‘Zayıflamadığını savaşla gösterebilir’
Yayınladığı analizde “Bibi’nin basit hatası ağır bedel ödetebilir” başlığını kullanan Washington Post ise siyasi krizin en azından şimdilik hafifleyebileceğini yazdı. Analizde, “Ancak dost Arap ülkeleriyle yeni ortaklıkları ve en yakın müttefiki ABD ile ilişkileri de dahil olmak üzere İsrail’in güvenlik çıkarlarına ne zarar verdi? Ve İsrail’deki türbülans, ülkenin nükleer silah devleti haline gelmesine sadece aylar kalmış olan bir İran’a karşı koyma kabiliyetini nasıl etkiledi” sorusu soruldu. Analizde ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi Martin Indyk’ın görüşlerine yer verildi. Indyk’a göre Tahran’ın İsrail’deki siyasi kriz nedeniyle ellerini ovuşturuyor ancak eğer Tahran nükleer eşiğe yaklaşırsa, İsrail’in askeri saldırısı riski de artacak. Çünkü Netanyahu, İsrail’in caydırıcı kapasitesinin iç anlaşmazlıklar nedeniyle zayıflamadığını göstermek isteyecek.
Analizde şu tespit yapıldı: “İsrail kargaşasındaki joker kart, Körfez bölgesindeki Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ılımlı Arap devletlerinin (Batı) Kudüs ile daha iyi ilişkiler kurma hevesini değiştirip değiştirmeyeceğidir. Indyk şöyle açıklıyor: ‘BAE ve Suudi Arabistan, İsrail’i güvenlik ihtiyaçları için ABD’ye önemli bir alternatif olarak görmeye başlamışlardı, çünkü onu ABD’nin aksine güvenilir olarak görüyorlardı, ikisi de güvenilmez hale geldi. Onlar [Arap devletleri] mutlu değiller.”
İlginizi Çekebilir
-
Washington Güney Çin Denizi gerginliğinde boy gösterdi
-
Xi, Hanoi’nin ‘ABD kampına kaymasını önleme’ hedefiyle Vietnam’a gidiyor
-
İsrail’in Refah’a sürdüğü Filistinliler hayata tutunmaya çalışıyor
-
Zelenski Washington’da Biden ile görüşecek
-
AB dışişleri bakanları Gazze’yi görüşecek
-
Trump’a tam saha pres sürüyor
ORTADOĞU
İsrail’in Refah’a sürdüğü Filistinliler hayata tutunmaya çalışıyor
Yayınlanma
6 saat önce11/12/2023
Yazar
Harici.com.tr
İsrail ordusu Gazze’nin güneyine doğru ilerlemeye devam ederken, halka yüz binlerce Gazzelinin daha önce kuzeydeki hava saldırılarından korunmak için sığındığı Han Yunus kent merkezini terk etmelerini emrediyor. Birleşmiş Milletler yetkilileri, İsrail saldırısı ve tahliye emirlerinin 2,3 milyonluk nüfusun yüzde 85’ini güneye itmesi nedeniyle Refah’ın bunaldığı konusunda uyarıyor. Sınır kasabası Filistinlilerin kaçabilecekleri en uzak nokta, ancak Mısır sınırı kapalı ve gidecekleri başka bir yer yok.
Binlerce kişi halihazırda şehrin sokaklarında, kış havasına maruz kalarak ve yiyecek, su ya da hijyen olanaklarına neredeyse hiç erişemeden yaşıyor. Uluslararası yardım kuruluşları, altyapının yerinden edilmiş 1 milyona ulaşabilecek bir nüfusla başa çıkamayacağını söylüyor. Refah’ta sığınak olarak hizmet veren BM okullarının kapasitesi şimdiden birkaç kat aşılmış durumda.
Financial Times’ın haberine göre çok az yiyecek, temiz su ya da elektrik var. Aileler duman dolu koridorlarda karton ya da kesilen ağaçlardan elde edilen odunlarla yakılan ateşlerde yemek pişiriyor. Tek bir tuvaleti 700 kişi kullanıyor ve sıranın kendilerine gelmesi için saatlerce kuyrukta bekliyorlar. Bölgedeki ana BM yardım kuruluşu olan UNRWA’nın Gazze direktörü Thomas White sosyal medya hesanından “İnsanlar bir torba un almak için çaresiz… açlık ve hastalık herkesi sarmış durumda” diye yazdı.
FT’nin konuştuğu beş çocuk annesi Filistinli Om Ahmed Abdel ve ailesi Refah’a gelmeden önce, Gazze’nin güneyindeki en büyük şehir olan ve şu anda İsrail’in askeri saldırısının ana hedeflerinden biri olan Han Yunus’taki bir BM okulunda barınıyordu. İsrail güçleri 1 Aralık’ta bir hafta süren ateşkesin sona ermesinden bu yana şehre yönelik hava ve kara saldırılarını yoğunlaştırarak buraya sığınan insanların Refah’a doğru kaçmasına neden oldu.
Mülteci akını riski, İsrail’in Filistinlileri Sina yarımadasına sürme planına karşı olduğunu defalarca dile getiren Mısır’ı alarma geçirdi. Devlet Enformasyon Dairesi Başkanı Diaa Rashwan geçen hafta yaptığı açıklamada bunun “Mısır’ın aşılmasına izin vermeyeceği bir kırmızı çizgi” olduğunu söyledi.
Abdel insanların su ve yiyecek olmadan “çok kötü durumda” olduklarını söyledi: “Bütün çocuklar ve yaşlılar hasta. Hepsinde öksürük, cilt hastalıkları ve mide enfeksiyonları var. Kişisel hijyen imkânsız” dedi. Küçük bir ateşin üzerinde çay yapan büyükanne Hiba Yassin, küçük torununun öksürük sesinin “kalbime saplanan bir bıçak gibi” olduğunu söyledi. Çocukları için yiyecek ya da bez bulamamaktan yakınan kızı, “Taş devrine geri döndük” diye ekledi.
BM yardım şefi Martin Griffiths geçen hafta yaptığı açıklamada, savaşın yanı sıra hastalığın da Gazze’de “mahşerin iki atlısından” biri olduğunu söyledi. “Hastanelere herhangi bir tedarik sağlayamadığımız ve güvenli su arıtımı yapamadığımız için durum daha da kötüleşecek” diye ekledi.
Gazze sağlık yetkililerine göre 7 Ekim’den bu yana İsrail’in hava, kara ve deniz saldırılarında en az 17 bin Filistinli hayatını kaybetti.
Yedi çocuk babası Mohamed Abu Saada, Refah’taki BM okulunun içinde yer olmadığı için okulun dışına bir çadır kurmuş ve ailesinin yakındaki tuvaleti kullanabilmesi için de bu yeri seçmiş. BM okullarında yer bulamayan bazı insanlar yakındaki bir hastane inşaatında kamp kurdu. Yırtık pırtık bir şiltenin üzerinde otururken ağlayan Mohamed Doghmosh, ailesinin Refah’a taşınmasının savaşın başlamasından bu yana dördüncü taşınmaları olduğunu söyledi. “Günlerdir yemek yemiyoruz,” dedi: “Oğullarımdan üçü öldürüldü ve dördüncüsü kayıp. Aklımı kaybettim, artık dayanamıyorum.”
ORTADOĞU
‘Gazze’yi Batı Şeria ile buluşturan başkenti Kudüs olan bir çözüm, tek geçerli çözümdür’
Yayınlanma
2 gün önce09/12/2023
Yazar
Esra Karahindiba
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sonrası CNN ve BBC gibi Batı televizyonlarında yaptığı çıkışlarla gündeme gelen Filistin’in İngiltere’deki Misyonunun Başkanı Büyükelçi Husam Zomlot Harici’ye konuştu. Netanyahu’nun Gazze için planlarını değerlendiren Büyükelçi, “Gazze, Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.
Filistinli Büyükelçi Zomlot, BBC programında sunucunun Hamas’ın saldırılarını kınıyor musunuz sorusu üzerine “Gazze’de kınanması gereken biri varsa o da sivillere saldıran İsrail’dir” yanıtını vermişti.
Harici adına gazeteci Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtlayan Husam Zomlot, savaş sonrası Gazze’deki siyasi duruma, Arap ve Müslüman ülkelerin Filistin’e verdiği desteğe ve Türkiye’nin tutumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Filistin halkı birlik içindedir’
Öncelikle Filistin’in temsiliyle ilgili bir sorum var. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) diplomatik temsilcisi olarak nereye giderseniz gidin, hangi televizyon kanalına çıkarsanız çıkın, Hamas’ın eylemlerine de cevap vermek zorundasınız. Çünkü insanlar size Hamas’ın yaptıklarını soruyor ve siz de kendi tarafınızı her şekilde savunmanız gereken pozisyonda kalıyorsunuz. Duruşunuzu muhataplarınıza nasıl açıklıyorsunuz?
Her şey çok açık. Biz Filistin halkını temsil ediyoruz, çünkü biz FKÖ’yü temsil ediyoruz. FKÖ, tüm Filistin halkının tek meşru temsilcisidir. Bütün Filistin dokusundan ileri gelen meşruiyeti var. Tarihi meşruiyeti var. Demokratik meşruiyeti var. Ve Filistin halkının bölgedeki tek meşru temsilcisi olarak tanınıyor. Ve uluslararası alanda tanınıyor. Londra’da FKÖ ofisimiz var. Washington’da da FKÖ ofisimiz vardı. Dolayısıyla Filistin halkını temsil etme konusunda herhangi bir sorun yok. Filistin halkı birlik içindedir. Zalimin bir olması gerçeği karşısında birleşiyoruz. Bayrağımızın bir olmasıyla birleşiyoruz. Topraklarımızı özgürleştirme hedefimizin bir olduğu gerçeğiyle birleşiyoruz. Yani siyasi gruplar arasındaki meselenin bizim temsilimizle hiçbir ilgisi yok. Biz Filistin halkını temsil ediyoruz.
‘İsrail Gazze’yi FKÖ’ye iade etmek istemeyecek’
En önemli soru, Gazze’nin geleceği ne olacak? ABD, savaştan sonra Gazze’yi Filistin otoritesinin yönetmesini istiyor. Ancak Netanyahu hükümeti bunu reddediyor. İsrail algısına göre İsrail Savunma Kuvvetleri savaştan sonra bile Gazze’den ayrılmayacak. ABD, İsrail’in Gazze’yi işgalini desteklerse gelecekte Gazze ne olacak? B planınız nedir?
İsrail’in resmi yaklaşımı Gazze’yi FKÖ’ye iade etmeyecekleri yönünde. Bu onların ajandasının bir parçası. Özgür Filistin’in ortaya çıkmasına izin vermek istemiyorlar. Ve Netanyahu bu konuyu kamuya açık şekilde söylüyor. Filistin devletinin kurulmasını engelleyen odur. Planı çok açık. Filistin coğrafyası ile Filistin siyasi sisteminin birleşmesi halinde bunun Filistin devleti fikrini ister istemez geri getireceğini düşünüyor ve bunu istemiyor. Netanyahu’nun söylediklerinde ciddi olduğunu düşünüyorum. Filistin ulusal kurumlarının ve Filistin birliğinin oluşmasını engellemek isteyecektir.
‘Gazze yalnızca Filistin devletinin bir parçası olabilir’
Ama yine de savaş sonrası Gazze’ye dair net bir tasavvura sahip değilsiniz. B planınız nedir?
Tek plan var, o da Filistin halkının planı. Ve bu plan, Gazze ve Filistin liderliğiyle ilgili. Gazze, Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Gazze’deki Filistinliler milletimizin ayrılmaz dokusudur. Dolayısıyla Gazze’de kısmi bir çözüm yok. Gazze’de askeri çözüm yok. Ve Gazze yalnızca Filistin devletinin bir parçası olabilir. Gazze’yi Batı Şeria ile buluşturan kurtarılmış topraklarımızın başkenti Kudüs olan bir çözüm, kuşatıcı, geçerli bir çözümdür.
‘Uluslararası ticaretin işgali teşvik etmemesini sağlamak her ülkenin sorumluluğundadır’
Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Netanyahu’ya karşı çok sert söylemleri var ancak Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini ve özellikle de uluslararası ticareti sürdürmesine yönelik eleştiriler de mevcut. Bazı Türkler ise İsrail mallarını boykot ediyor. Sizce Filistin destekçileri İsrail’le ilişkilerini kesmeli mi? İsrail’i boykot etmek Filistin’in beklediği bir şey mi?
Türkiye ile İsrail arasındaki durumun detaylarını şu anda bilmiyorum. Ama biliyorum ki Türkiye bölgesel bir güç, NATO’nun bir parçası olarak Avrupa’ya yakın, bölgeye yakın uluslararası bir güç. Türkiye önemli bir küresel aktör. Bu nedenle Türkiye’nin politikası, uluslararası hukuk ve uluslararası kararların uygulanmasının yanı sıra bölgesel barışın ve bölgesel istikrarın sağlanması sorumluluğuna dayanmalıdır. Bu, Filistin yanlısı olmak, İsrail yanlısı olmak, buna karşı olmak veya şuna karşı olmak değil. Bu uluslararası politikanın uygulanmasıyla ilgilidir. Türkiye uluslararası kararlara her uyduğunda İsrail’e karşı demek değil. Hayır. Her ülkenin çok kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyor. Bu bir sorumluluktur. Bu istisnai bir durum değil. Uluslararası hukukun ihlal edilmemesini sağlamak, silahlanmanın uluslararası hukukun ihlaliyle sonuçlanmamasını sağlamak, uluslararası ticaretin statükoyu yani Filistin halkına yönelik baskı uygulayan işgali teşvik etmemesini sağlamak her ülkenin sorumluluğundadır. Böylece Türkiye uluslararası sistemde bir aktör olarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş olacaktır.
‘Dünya halkları katliama karşı her türlü meşru yolu kullanmalı’
Sizce destekçileriniz İsrail’i boykot etmeli mi?
Dünya halkları her yerde büyük bir dayanışma gösteriyor. Protesto onların hakkı. Boykot onların hakkı. Bu meşru bir haktır. İsrail’in yasa dışılığını işaretlemek için yasa dışı yerleşim ürünlerini boykot etmek, yasa dışı yerleşimcilerin ülkelerine geçiş izni vermemesini sağlamak, İsrail’in silahlarının çocuklarımızı ve sivillerimizi öldürmek için kullanılmamasını sağlamak da dahil olmak üzere her türlü meşru yolu kullanmak… Bunlar Türk milleti de dahil olmak üzere dünya halklarının sorumluluğudur.
‘Bir numaralı konu, acil ve kalıcı bir ateşkes’
Arap ülkelerinden Gazze için herhangi bir destek isteyip de karşılığını alamadığınız oldu mu?
En azından artık Arap ve Müslümanların birlik olduğu bir pozisyonumuz var. Arap-İslam zirvesinin ardından aralarında Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ve Filistin Dışişleri Bakanı’nın da bulunduğu bir heyet var ve bölgeden de Suudi, Mısırlı vb. pek çok bakan var. Ortak bir duruş sergiliyoruz. Bir numaralı konu, acil ve kalıcı bir ateşkes. Bölgenin pozisyonu budur. İkincisi, büyük insani yardıma ve koridorlara duyulan ihtiyaç. Etnik temizlik ve yerinden edilme planına hayır. İsrail’in Gazze’nin herhangi bir bölgesini ele geçirmesine hayır. Ve kapsamlı bir siyasi ivmeye evet…
ORTADOĞU
Uzmanlar yanıtlıyor: Savaş nasıl bitecek? Bir sonraki nasıl önlenebilir?
Yayınlanma
2 gün önce09/12/2023
Yazar
Harici.com.tr
İsrail ve Hamas arasında kısa bir ateşkesin ardından dokuzuncu haftasına giren savaş Gazze’yi boğmaya devam ediyor. Savaş sonrası Gazze’yi kimin yöneteceği konusunda ucu sonu belli olmayan ve uygulanamaz görünen planlar da eş zamanlı olarak tartışılıyor. Foreign Policy, mevcut İsrail ve Filistin liderliği göz önüne alındığında kalıcı barış için herhangi bir planın uygulanmasının zor göründüğü belirterek uzmanlara daha dar kapsamlı iki soru yöneltti:
1- Gazze bundan bir yıl sonra nasıl görünecek?
2- Bu çatışmaların, aynı güvenlik tehditlerinin devam ettiği ve temel siyasi şikayetlerin çözülmediği birçok diğer savaş gibi sonlanmasını önleyecek politika hangisidir ve bu politika hangi aktör tarafından izlenebilir?
FP’nin soruları yönettiği isimler arasında öne çıkan görüşleri derledik:
Netanyahu Görevi Bırakmalı
Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert:
1) İsrail’in Gazze’deki harekâtı Hamas’ın askeri kabiliyetleri ortadan kaldırılana kadar devam edecek. Bunun ne kadar süreceğini tahmin etmek zor, ancak dürüst olmak gerekirse, Batı toplumlarının kabul etmeye hazır olduklarından, liderlerinin ve özellikle de İsrail’in yakın dostu olan ABD Başkanı Joe Biden’ın tahammül edebileceğinden daha uzun sürecek.
2) Tam da bu nedenle, İsrail’in bu aşamada, ordunun görevini tamamlamasının ardından neler olacağına dair bir tablo ortaya koyması zorunlu. Bu tablo aşağıdaki ilke ve varsayımlara dayanmalı:
İsrail’in askeri harekatın sonunda Gazze’de kalma niyeti, arzusu ya da kabiliyeti yok. Savaş sona erdiğinde İsrail sınıra kadar geri çekilmeli. Filistin Yönetimi ya da Arap devletlerine bağlı hiçbir güç IDF çekildiğinde Gazze’ye girmeye istekli olmayacaktır. Tüm ılımlı Arap ülkeleri, kendi rejimleri için istikrarsızlaştırıcı bir güç olan Hamas’ın yok olduğunu görmek istiyor. Grubun 7 Ekim’de işlediği vahşi cinayetler, bu ülkelerin standartlarına göre İslam’ın ve değerlerinin yüz karasıydı. Ancak bu ülkelerin hiçbiri İsrail’in askerî harekâtına destek veriyor görünmek istemiyor.
Dolayısıyla, ABD ve İsrail’in diğer müttefikleri İsrail güçlerinin Gazze’de kalmasına izin vermek istemezlerse, BM Şartı’nın 7. bölümü himayesinde, Güvenlik Konseyi’nin Gazze Şeridi’ndeki sivil otoriteleri ve yönetim sistemlerini yaklaşık 18 aylık bir süre için yeniden inşa edeceği, NATO ülkelerinden oluşan uluslararası bir güçten başka alternatif yoktur. Ancak o zaman Filistin Yönetimi’nin güvenlik aygıtının Gazze’deki uluslararası gücün yerini alması mümkün olabilir.
Bu çabaya paralel olarak -ve şimdi başlayarak- İsrail, askeri harekatın sona ermesi için siyasi bir çıkış sunmalı. İsrail devleti, askeri harekatın durdurulmasının hemen ardından Filistin Yönetimi ile iki devletli çözüm temelinde görüşmelerin başlayacağını duyurmalıdır ki bu da istikrar, İsrailliler ve Filistinliler arasında işbirliği ve Arap Birliği barış girişimi çerçevesinde İsrail ile ılımlı Arap devletleri arasında işbirliği sağlayabilecek tek siyasi çıkıştır.
Netanyahu hükümetinin böylesine cesur bir hamle yapma konusunda isteksiz, yetersiz ve hazırlıksız olduğuna şüphe yok. Bu ve diğer nedenlerden ötürü hükümetin derhal kenara çekilmesi gerekmektedir.
İsrail müzakerecilerinden Daniel Levy: Filistin’le barış sürecine Çin ve ABD eş başkanlık yapmalı
Filistinlilerin Egemenliğe İhtiyacı Var
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı üyesi Zaha Hassan:
1) İsrail’in Hamas’a karşı yürüttüğü savaş ve buna paralel Gazze’deki Filistinli sivil halka karşı yürüttüğü mücadele, İsrail’in Hamas’ın askeri kapasitesini azaltmaya çalışması ve Filistinlileri güneydeki daha küçük yerleşim bölgelerine sürme planını sürdürmesi nedeniyle aylarca devam edecek. Bu, Gazze’nin İsrail’le olan kara sınırı ve yaklaşık 24 mil karelik deniz alanı çevresinde daha önce var olan “erişimi kısıtlı bölgelerden” daha kapsamlı bir ilhak anlamına geliyor.
Bu savaştan önce Filistinlilerin Gazze’nin ekilebilir topraklarının yaklaşık yüzde 35’ine ve balıkçılık için kullanılan kıyı sularının yüzde 85’ine erişimi tamamen ya da kısmen engellenmişti. İsrail’deki pek çok kişinin zihninde Gazze’nin küçülmesi, İsrail başbakanının Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda bahsettiği, Filistinlilerin ve onların ulusal isteklerinin var olmadığı “Yeni Orta Doğu”yu kolaylaştıracaktır.
Ancak İsrail ile Arap hükümetleri arasındaki normalleşmenin genişletilmesi ve derinleştirilmesi, İsrail’in Gazze’de Filistinlilerin yaşamını sürdürmek için gerekli olan malların girişini engellemesi ve bombardımanının yol açtığı yıkım ve ölümler nedeniyle zora girecek. Uluslararası öfkeden etkilenmeyen İsrail’in Batı Şeria üzerindeki kontrolünü pekiştirmesi ve nüfusun kalabalık kentsel yerleşim bölgelerine ya da tamamen işgal altındaki toprakların dışına kaçmasını teşvik edecek koşullar yaratması da muhtemel.
Kısa ve orta vadede, Filistinlilerin içinde yaşadığı apartheid gerçekliği, Filistinlilerin kalıcı olarak yerlerinden edilmesini amaçlayan koşullarla birleştikçe daha da kötüleşecektir. İsrail, Gazze’den geriye kalanları yeniden bir araya getirmek için Körfez Arap ülkelerine, Mısır’a ve BM’ye güveniyor olsa da- geçmişteki İsrail-Hamas çatışmalarından sonra olduğu gibi- Gazze Şeridi’nin yönetimini devralmaya istekli bir Filistin yönetim organı olmadan bu pek olası değil.
Filistin Yönetimi’nin Gazze’de yönetimi ele almak için siyasi çözüme giden bir yola ihtiyacı var, ancak şimdilik hiçbir İsrail koalisyonu anlamlı bir Filistin egemenliğini kabul etmeyecektir.
2) İsraillilerin ve Filistinlilerin şu anda izledikleri yolu değiştirecek kartlar tek bir tarafın elinde değil. Bunun için uluslararası toplumun sürekli ve uyumlu bir şekilde ortak hareket etmesi gerekecek.
İlk olarak, BM Güvenlik Konseyi -özellikle beş daimî üye- uluslararası barış ve güvenliği koruma ve kollama görevini üstlenmeye ve BM Genel Kurulu kararları ve Uluslararası Adalet Divanı’nın işgal altındaki Batı Şeria’daki ayrım duvarına ilişkin 2004 tarihli tavsiye kararında teyit edildiği üzere kendi kaderini tayin hakkı da dahil Filistinlilerin haklarına yönelik ağır ihlalleri nedeniyle İsrail’e yaptırım uygulamaya istekli olmalı.
Uluslararası toplum, İsrail ile işgal altındaki Filistin topraklarını birbirinden ayırmak amacıyla İsrail’in Kudüs’ü yasadışı ilhakı da dahil, İsrail’i işgal altındaki Filistin topraklarından ayıran 1967 Haziran öncesi yeşil hatta yaptığı değişiklikleri tanımamaları için tüm devletlere çağrıda bulunan 2334 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararını (2016 yılında kabul edilmiştir) katı bir şekilde uygulamak için harekete geçebilir. Bu, İsrail’in işgalini sona erdirmeyi ve uluslararası meşruiyete dayalı siyasi bir çözümü hayata geçirmeyi amaçlayan uluslararası ve bölgesel çabaları yoğunlaştıracak ve hızlandıracaktır.
Bu tür bir uluslararası angajmanın meyve vermesi yıllar alacaktır; ancak İsrail ve Filistinliler arasındaki dinamiği değiştirmenin tek yolu budur.
Biden Barış Görüşmeleri için Yeni Şartlar Belirlemeli
ABD’nin eski Mısır ve İsrail büyükelçisi Daniel C. Kurtzer:
1) Siyasi hedefi olmayan savaş, öfke ve intikamla yapılır. İsrail’in bombardımanları Hamas’ın tünellerini, sığınaklarını ve silah depolarını bulup yok etmeye yönelik olsa da, bu kampanyanın siviller üzerindeki etkisi acımasız oldu. Savaşın nasıl sona ereceğini konuşmadan önce bombardıman sona ermeli ve İsrail, Hamas’a karşı alternatif bir strateji izlemeli.
İsrail ayrıca Hamas’ı yok edeceği sözünü vermekten de vazgeçmeli. Bu boş beyan İsrail’i ya belirttiği hedeften geri adım atmak ve bunun sonucunda zayıf görünmek ya da ele geçirilmesi zor son Hamas savaşçısını aramak için bitmek bilmeyen bir süre Gazze’de varlığını sürdürmek zorunda olduğu bir pozisyona sokuyor. Hamas’ın Gazze’den operasyon yapma kabiliyetini önemli ölçüde azaltmak, örgütü tamamen ortadan kaldırma niyetini ilan etmekten daha gerçekçi bir askeri hedef.
Bu askeri hedefin kritik sonucu, savaşın bitimini takip etmesi gereken siyasi ufuktur. Bir noktada İsrail’in büyük kara saldırısı sona erecek ve Gazze’de yüz binlerce evsiz, aç, hasta ve yaralı sivil kalacak ve bu insanlar hiçbir hükümet ve iç güvenlik olmadan yaşayacak. Ayrıca, Hamas 2.0 ya da daha kötüsü de dahil şiddet içeren direniş hareketlerine katılmaya hazır, umutsuz bir şekilde yaşayacaklar.
2) Dolayısıyla, çatışmalar durduktan sonra siyasi ufuk için en az iki gerekli bileşen var ve hem İsrail hem de uluslararası toplum bunlar için derhal plan yapmaya başlamalı.
İlk olarak, gerilimin azaltılması, istikrarın sağlanması ve geçici yönetimle ilgili savaş sonrası acil gereklilikleri ele alan bir süreç ve zaman çizelgesi geliştirilmeli. Güvenlikten kim sorumlu olacak? Temel hizmetleri sağlamak ve insani krizi yönetmek için geçici olarak kim yönetecek? Yeniden inşanın bedelini kim ödeyecek ve bundan kim sorumlu olacak? Ve bu temel görevler 2006’dan beri Gazze’de gördüğümüz savaşların tekrarlanmasını nasıl engelleyecek?
Savaş sonrası planlamanın ikinci bileşeni, İsrail işgalinin sona ermesini ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme yoluyla geleceklerini seçebilmelerini güvence altına almayı amaçlayan siyasi bir süreç geliştirmektir. Eğer Filistin halkı 1967’den beri İsrail tarafından işgal edilen topraklarda bağımsız bir Filistin devleti kurmayı seçerse, o zaman hızlandırılmış bir barış süreci başlatılmalıdır.
Sorun şu ki ne İsrail ne de Filistinliler bu iç içe geçmiş hedeflerin peşinden gidecek bir ruh halinde değiller. İsrail sadece 7 Ekim’in şokunu hala atlatamamış değil, aynı zamanda iktidardaki koalisyon da çok aşırı ve İsrail’in topraklar üzerindeki kontrolünü genişletmeye çok fazla yatırım yapmış durumda. Gazze’deki Filistinliler, İsrail’in 7 Ekim’de verdiği yanıtın şokunu yaşıyor ve bundan başka bir şeye odaklanamıyor. Filistin Yönetimi ise bırakın Gazze’nin sorumluluğunu üstlenmeyi, Batı Şeria’yı bile yönetmekte zorlanıyor.
Bu da sorumluluğun başta ABD olmak üzere dışarıdaki taraflara düşeceği anlamına geliyor. ABD, İsrail’in yerleşim faaliyetlerini ve zalim işgal uygulamalarını durdurma ve tersine çevirme taahhüdünü güvence altına almalı ve Filistin Yönetimi’nin kendisini reforme ederken şiddeti azaltma taahhüdünü almalıdır. Amerika Birleşik Devletleri ayrıca gelecekteki müzakereler için tarafların pozisyonları arasındaki farklılıkları çözümün mümkün olduğu bir noktaya kadar daraltan referans şartlarını da açıklamalı.
ABD Veto Yetkisini Kullanmalı
İsrail ile barış görüşmelerinde Filistin müzakere ekibinin eski hukuk danışmanı Omar Dajani:
1) Bundan bir yıl sonra, ikinci kış yaklaşırken yüz binlerce Filistinli hâlâ çadırlarda yaşıyor olacak ve uluslararası toplumun iyi niyetleri ile İsrail’e karşı koyma cesareti arasındaki uçuruma saplanıp kalacak. Bu çıkmaz Filistinlilere tanıdık gelecek ve bunun nedeni sadece 1948-49 Nakbası sırasında büyük dedelerinin ve ninelerinin maruz kaldığı koşullara benzemesi değil.
Son 20 yılda bir model ortaya çıktı: İsrail’in 2002’de Batı Şeria şehirlerine yönelik cezalandırıcı saldırısının ve 2008-09, 2014 ve 2021’de Gazze’ye yönelik giderek daha yıkıcı hale gelen savaşlarının ardından, uluslararası bağışçılar yeniden inşa için milyarlarca dolar vaat etti, ancak sözlerini defalarca yerine getirmeyerek Gazzelilerin yoksulluk ve umutsuzluğun derinliklerine gömülmesine izin verdi. Her seferinde mesele sadece mali değildi. Daha derin iki sorun, yeniden inşa çabalarını tekrar tekrar sekteye uğrattı.
İsrail’in Batı Şeria ile Gazze Şeridi arasında ve uluslararası sınırlar boyunca hareket ve ticarete getirdiği ciddi kısıtlamalar, Filistinlilerin gerekli inşaat malzemelerini temin etmesini engelledi ve ekonomilerini canlandırma girişimlerini sekteye uğrattı. İsrail’in Hamas’ın Gazze’de iktidarı ele geçirmesinden çok önce uygulamaya başladığı bu kısıtlamalar sadece kısmen güvenlik kaygılarından kaynaklanıyor. İsrailli insan hakları örgütü Gisha’nın da işaret ettiği gibi, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri birbirinden ayırma politikası, İsrail’in Batı Şeria topraklarını ilhak etme çabasının yanı sıra, İsrail’in egemenliği altına girdiğini düşündüğü bölgelerde Yahudi çoğunluğunu koruma arzusundan da kaynaklanıyor.
İsrail, Hamas’ı Gazze Şeridi’nde zorla iktidardan uzaklaştırmayı başarsa bile, aşırı sağcı liderlerinin ilhakçı gündeminden ve bu gündemin ilerletildiği ayrılık politikasından, şu ana kadar eksik olan sürekli bir uluslararası baskı olmadan vazgeçilmesi pek olası değildir.
Gazze’yi yeniden inşa etmeye yönelik geçmişteki çabalar da güvenilir bir siyasi ufuktan kopuk oldukları için başarısızlığa uğramıştı. Gazze Filistin’in bir parçasıdır. Ancak Batı Şeria ile ekonomik ve siyasi olarak yeniden bütünleşirse başarılı olabilir. Filistin Yönetimi’ni sekteye uğratan ve El Fetih ile Hamas arasındaki bölünmeyi devam ettiren derin meşruiyet krizi kısmen bir umut krizidir: Filistinliler liderlerinin özgürlük, haysiyet ve eşitlik sağlama kabiliyetlerine olan güvenlerini kaybetmişlerdir.
2) Eğer Filistin Yönetimi, Biden’ın savunduğu gibi bir barış anlaşmasına kadar Gazze Şeridi’nde hükümetin dümenini bir şekilde üstlenecekse, bunu ancak meşruiyeti Filistinlilerin inanabileceği uluslararası arabuluculukla yürütülen bir barış süreciyle desteklenirse yapabilir. Uluslararası toplumun geçen on yıl boyunca İsrail’i böyle bir süreci sürdürmek için gerekli olan eşit ortaklık ve karşılıklı kendi kaderini tayin gibi değerleri benimsemeye ikna etmek için gösterdiği zayıf girişimler, önümüzdeki yıl için iyimser olmak için pek bir neden sunmuyor.
Ancak Biden’ın Filistinliler ve İsrailliler için “eşit ölçüde özgürlük, fırsat ve haysiyet” sağlama taahhüdü acımasız bir retorikten daha fazlasıysa, ABD’nin bu kez işleri farklı yapma konusunda ciddi olduğu sinyalini verebileceği yollar var. Belki de hiçbiri sembolik ve pratik olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki vetosunu nasıl kullandığından daha önemli değil. Kuşkusuz önümüzdeki aylarda Güvenlik Konseyi’ni kullanarak kalıcı bir ateşkes için, İsrail’in yerleşimci şiddeti gibi tırmandırıcı eylemlerini durdurması için, hareket kısıtlamalarına son verilmesi için ve hatta uluslararası bir barış inşası ve istikrar misyonunun sahada konuşlandırılması için baskı yapmak üzere girişimlerde bulunulacaktır.
İsrailliler arasında olağanüstü bir güvenilirliğe sahip olan Biden, onlara ve liderlerine aşılmaması gereken çizgiler olduğunu anlatmak için benzersiz bir konuma sahip. Vetoyu geri çekmek ve nedenini açıklamak güçlü bir ilk adım olacaktır.
İsrail, Filistin Devletini Kabul Etmeli
Ohio Eyalet Üniversitesi askeri tarih profesörü Peter R. Mansoor:
1) Gazze’deki savaşın tamamlanması birkaç ay sürecek ve bu süre zarfında İsrail hava ve topçu saldırıları Filistinlilere ait binaları ve bunların altındaki tünel sistemlerini vuracak. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Hamas’ı yok etme hedefine ulaşırsa, hırçın ve işbirlikçi olmayan bir nüfus arasında Filistinli militan örgütlerin kalıntılarını bastırmak için zorlu bir karşıgerilla operasyonuna girişmek zorunda kalacak. Bundan bir yıl sonra, İsrail hükümeti Gazze’deki güvenlik sorumluluğunu devralmak için istekli ortaklar bulmaya çalışırken (Birleşmiş Milletler? Komşu Arap devletleri?) IDF hâlâ Gazze’de Hamas millitanlarının izini sürüyor olacak.
2) Geniş dünya toplumu Filistin halkına insani destek sağlamaya yardımcı olacak, ancak İsrail-Filistin barış anlaşmasında ilerleme kaydedilmeden daha sağlam bir yeniden inşa yardımı gelmeyecektir; bu da İsrail’in bir Filistin devletinin kurulmasını ve Filistin halkının da İsrail’in varlığını kabul etmesini ve Filistinli mültecilerin 1948 öncesi evlerine geri dönme hakkından vazgeçmesini gerektirecektir.
Ne yazık ki her iki ön koşul da gerçekleşecek gibi görünmüyor. Bu arada Gazze Şehri ve Gazze Şeridi’ndeki diğer şehir merkezleri, savaşın dehşetine tanıklık etmiş diğer şehirlere çok benzeyecek; bombalanmış binalar, moloz yığınına dönmüş sokaklar ve harap olmuş altyapı şehir manzaralarını kirletecek. Yüz binlerce Filistinli mülteci barınabilecekleri her yerde yaşamlarını sürdürmeye çalışacak. Dünya kamuoyu İsrail’e karşı öfkelenecek, 7 Ekim saldırıları yıkım ve ölümler arasında unutulup gidecek.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun (ya da halefinin) Filistin halkı arasında barış için istekli ortaklar araması ve iki devletli çözüm temelinde nihai bir barış anlaşması müzakere etmesi, Doğu Kudüs’ü bir Filistin devletinin başkenti olarak bırakması ve Filistinli mültecilerin İsrail’deki 1948 öncesi evlerine geri dönüş hakkı yerine tazminat teklif etmesi gerekiyor.
İsrail hükümetinin böyle bir planı kabul etme ihtimali kuşkusuz zayıf, ancak akla gelebilecek başka herhangi bir politika sadece düşmanlıkların bir sonraki başlangıcını geciktirecektir. Hamas’ı yok ederek Gazze’deki askeri operasyonlar bir barış anlaşması için gerekli koşulları yaratabilir, ancak bu anlaşmanın Filistinlilere siyasi egemenlik ve daha parlak bir gelecek umudu sağlaması gerekiyor.

Washington Güney Çin Denizi gerginliğinde boy gösterdi

OPEC ülkelerinin fosil yakıt tartışmalarına itirazı COP28 bildirgesinde etkili olacak

Xi, Hanoi’nin ‘ABD kampına kaymasını önleme’ hedefiyle Vietnam’a gidiyor

Scholz sosyal yardımlarda kesinti yapılmayacağını söyledi

Zelenski ile Orban arasında diyalog
Çok Okunanlar
-
AMERİKA2 hafta önce
Kısa Kissinger portresi: Akıllı, gerçekçi, gaddar
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
İran’ın Gazze savaşına doğrudan dahil olmamasının 7 nedeni
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Batı aklının ‘büyülü kurbanı’ Ukrayna
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Filistin’in geleceği – 1
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Filistin’in geleceği – 2
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Filistin’in geleceği – 3
-
SÖYLEŞİ1 hafta önce
‘Gazze’deki çatışma Batı medeniyetinin gerçek yüzünü gösterdi’
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Napoléon Efsanesi