Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Putin: Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler istikrarlı bir şekilde gelişiyor

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Astana’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmede, Rusya ile Türkiye’nin uluslararası politikanın bir dizi önemli alanında aktif olarak çalışmaya devam ettiğini söyledi.

Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi çerçevesinde Erdoğan ile görüştü.

Interfax ajansının aktardığına göre Rusya lideri, yaptığı açıklamada, “Dünyanın içinde bulunduğu dönemdeki tüm zorluklara rağmen Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler giderek gelişiyor,” ifadesini kullandı.

Rus-Türk stratejik projelerinin planlı bir şekilde yürütüldüğüne dikkat çeken Putin, “Uluslararası politikanın bir dizi önemli alanında aktif olarak çalışmaya devam ediyoruz. Sizlerle sürekli temas halindeyiz. Bakanlıklarımız ve kurumlarımız düzenli olarak bilgi alışverişinde bulunuyor ve kilit alanlardaki pozisyonlar üzerinde mutabık kalıyor,” dedi.

Devlet Başkanı, 2023 yılında 6,7 milyon Rus turistin Türkiye’yi ziyaret edeceğini ve bunun rekor bir rakam olduğunu da sözlerine ekledi.

Putin, ŞİÖ zirvesinde Erdoğan ile görüşecek

DİPLOMASİ

Güney Kıbrıs, NATO’ya katılmayı planlıyor

Yayınlanma

Yunan Kathimerini gazetesinin haberine göre Güney Kıbrıs, Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) katılma yönünde “ciddi adımlar atmayı” değerlendiriyor.

Habere göre, Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, ekim ayında Washington’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşmede bu konuyu ele aldı.

Görüşmede iki taraf, Kıbrıs Rum kesiminin savunma kabiliyetlerini NATO standartlarına uygun şekilde modernize etme konusuna odaklandı.

Kathimerini, Güney Kıbrıs’ın gerekli altyapı ve kabiliyetlerin oluşturulmasının adayı ABD açısından stratejik açıdan daha cazip hale getireceğine inandığını belirtti.

Ayrıca Güney Kıbrıs, ABD’den askeri teçhizat satın alma ve Ulusal Muhafız subaylarını Amerikan askeri akademilerinde eğitme arzularını da dile getirdi.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Güney Kıbrıs’ın NATO entegrasyonu için uzun vadeli ve stratejik açıdan kapsamlı bir plan geliştirdiğini doğruladı.

Sullivan, bu planın, Washington’da bir “kazan-kazan seçeneği” olarak görüldüğünü ifade etti.

Ancak planın kilit unsurları arasında, Kıbrıs sorununun çözümünde ilerleme kaydedilmesi ve Türkiye ile ilişkilerin iyileştirilmesi bulunuyor.

Kathimerini ayrıca, Hristodulidis’in ABD’deki Cumhuriyetçi çoğunluk temsilcileriyle başkanlık seçimlerinden hemen sonra yürüttüğü yoğun temasların, Güney Kıbrıs’ın ABD’nin bölgesel stratejisindeki yeni rolünü yansıttığını yazdı.

Gazete, seçilmiş başkana yakın senatörlerle yapılan görüşmelerde Güney Kıbrıs’ın bölgesel politikadaki öneminin korunması ve güçlendirilmesinin ele alındığını belirtti.

Hristodulidis, NATO üyeliği projesini ayrıca NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile de değerlendirdi.

Hristodulidis’in 30 Ekim’de Washington’a yaptığı ziyaret, 1996’dan bu yana bir Kıbrıslı Rum liderin ABD başkentine gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret oldu.

Şubat 2022’de cumhurbaşkanı olarak göreve başlayan Hristodulidis, Rusya’ya karşı yaptırımları destekledi ve ABD ile daha güçlü bağlar kurma politikasını benimsedi.

Fakat NATO üyelik sürecinde özellikle Türkiye’nin muhalefeti gibi ciddi engeller bulunuyor.

Ruslar yaptırımlar nedeniyle Güney Kıbrıs’tan Kuzey’e taşınmaya başladı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Büyükelçi Bodnar: Türkiye, Montrö Sözleşmesi uyarınca boğazları kapatarak Ukrayna’nın savunmasına yardımcı oluyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasıl Bodnar, Türkiye’nin boğazları savaş gemilerine kapatma kararının Ukrayna’nın savunmasında kritik rol oynadığını ve Rusya’nın Karadeniz’deki ilerleyişini engellediğini açıkladı.

Ukrayna’nın Türkiye Büyükelçisi Vasıl Bodnar, Ukrinform‘a verdiği özel mülakatta, Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale boğazlarını savaş gemilerine kapatmasının “Ukrayna’nın savunmasında kilit bir aşama” olduğunu belirterek, bu kararın Rusya’nın deniz üstünlüğünü kullanarak Odessa ve Mikolayiv’i ele geçirmesini engellediğini söyledi.

Ankara, Moskova ile Kiev arasındaki geniş çaplı savaşın başlamasının hemen ardından, Mart 2022’de Karadeniz’deki boğazları tüm savaş gemilerine kapatma kararı aldı. Bu karar, Montrö Sözleşmesi kapsamında uygulamaya konuldu.

Sözleşmenin 19. Maddesi, askeri gemilerin sınıf ve tonajlarına göre boğazlardan geçişini düzenliyor. Savaş durumunda Türkiye’ye tanınan ek yetkiler çerçevesinde Ankara, bölgesel güvenliğe veya kendi güvenliğine yönelik tehdit algıladığında boğazların kullanımını kısıtlayabiliyor.

Büyükelçi, “Ukrayna’nın savunmasındaki en önemli aşamalardan biri, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının Türkiye tarafından kapatılmasıydı. Moskva’yı batırdık ve iki Rus kruvazörü daha Akdeniz’de bekliyordu. Ve Türkiye’nin boğazları kapatması, Rusya’nın Odessa, Mikolayiv ve Moskova’nın denizden operasyonlarla işgal etmeyi planladığı diğer bölgeleri ele geçirmek için denizdeki avantajını kullanmasını engelledi,” ifadelerini kullandı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu yılın ocak ayında yaptığı açıklamada, Ankara’nın sözleşme hükümlerine bağlılığının devam edeceğini ve bunun tartışmaya açık olmadığını kesin bir dille ifade etmişti.

Bodnar, çatışmaların başlamasının ardından Türkiye’nin önemli bir lojistik merkeze dönüştüğünün altını çizdi: Ukraynalı firmalar artık Türk toprakları üzerinden mal sevkiyatı yapabiliyor.

Büyükelçi ayrıca, Temmuz 2022’de imzalanan ve Ukrayna limanlarından tarım ürünleri ihracatına olanak sağlayan “tahıl koridoru anlaşmasında” Türkiye’nin üstlendiği arabulucu rolünün önemine dikkat çekti:

“Şubat 2022 başında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Serbest Ticaret Anlaşmasının imzalandığı Kiev’e bir ziyaret gerçekleştirdi. Bugüne kadar anlaşma Türk tarafınca onaylandı ve parlamentomuz tarafından onaylanmasını bekliyoruz. Aynı zamanda Ukrayna’da bir Baykar fabrikası kurulması konusunda da anlaşmaya vardık. Bu proje devam ediyor ve Baykar’ın kendi katkısı olan 110 milyon dolara ek olarak Ukrayna’da 100 milyon dolarlık bir yatırım anlamına geliyor. Buna ek olarak, Rusya’nın saldırganlığına karşı Ukrayna’nın savunucularına yüzlerce zırhlı araç, İHA, mermi ve diğer yardımlar ile Türkiye’den yüzlerce insani yardım kamyonu aldık.”

Bodnar, “Savaştan önce, Ukrayna motorlarının tedariki Türk İHA endüstrisini kayda değer ölçüde geliştirmişti, bu nedenle Kızıl Elma, Anka 3 ve Akıncı modellerinin sunumlarında gurur duyacak bir şeyimiz var,” diye ekledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Odessa’yı “Rus şehri” olarak nitelendirmişti. 2022 sonbaharında yaptığı açıklamada, bu kentin “hem bir anlaşmazlık konusu hem de mevcut çatışmaların çözümü için sembolik bir değer taşıyabileceğini” belirtmişti.

Ayrıca Putin, eylül ayında düzenlenen Okyanus-2024 komuta ve kurmay tatbikatı sırasında, Rusya’nın nükleer unsurlar dışındaki donanma gücünü artıracağını açıklamıştı. Putin, bu güçlendirmenin her türden birliğin geliştirilmesi, gemi personelinin, kara birliklerinin ve hava kuvvetlerinin “gerçek muharebe tecrübeleri göz önünde bulundurularak” eğitilmesi yoluyla gerçekleştirileceğini sözlerine eklemişti.

Handelsblatt: Çek silah şirketi Ukrayna’ya tedarik ettiği top mermilerinden fahiş kârlar elde etti

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

CIA ve MI6’in Skripal komplosu ifşa oldu

Yayınlanma

Yazar

Editörün notu: 2018 yılında İngiltere’nin Salisbury kentinde eski Rus çifte casus Sergey Skripal ve kızı Yulya’nın zehirlenmesi olayı ve bunun ardından Dawn Sturgess’ın hayatını kaybetmesiyle ilgili soruşturma, İngiltere ve ABD istihbarat kurumlarının bu olaylardaki olası rolünü ortaya koyan yeni ifşalarla gündeme geldi. Soruşturma esnasında, Skripal’lerin ifadelerinin engellenmesi ve delil niteliğindeki sorgu kayıtlarının kullanılmaması, İngiliz hükümetinin soruşturmayı manipüle etme çabaları olarak değerlendirildi. Ayrıca hem CIA’in hem de MI6’in, Rus suikastçılar olarak tanıtılan Ruslan Boşirov ve Aleksandr Petrov’un İngiltere’ye gelişlerinden önceden haberdar olduğu öne sürüldü. Bu durum, olayın bir komplo olabileceği şüphelerini artırdı. Sızdırılan CIA yazışmalarında, olaydan hemen önce üst düzey CIA yetkililerinin “acilen” Mike Pompeo ile görüştüğü, bu toplantının Boşirov ve Petrov’un Londra’ya uçak bileti almasının hemen ardından gerçekleştiği ortaya çıktı. Rus ajanları olduğu iddia edilen bu kişilerin İngiltere’ye kolayca giriş yapabilmesi, önceden düzenlenmiş bir tuzağa işaret ediyor olabilir. İngiliz ve Amerikan istihbarat kurumlarının Salisbury olayındaki rolü ve olayın manipüle edildiği yönündeki kanıtlar artarken, ana akım medya bambaşka bir hikâye anlatıyor.


CIA ve MI6’in Skripal komplosu ifşa oldu

Kit Klarenberg, Global Delinquents

14 Ekim’de, İngiltere vatandaşı Dawn Sturgess’ın Temmuz 2018’de, Rus suikastçılar tarafından İngiltere’de bırakıldığı iddia edilen Noviçok sinir gazıyla temas ettikten sonra hayatını kaybetmesine ilişkin uzun süredir beklenen soruşturma nihayet başladı.

Şimdiden, bu kamuoyuna açık şov duruşması, Mart 2018’de Salisbury’de GRU kaçakları Sergey Skripal ve kızı Yulya’nın zehirlenmesine dair resmi anlatıyı ciddi şekilde zayıflatan çarpıcı kanıtlar ortaya koydu.

Bu ifşalar, İngiliz devletinin soruşturmayı sabote etme ve gerçeği ortaya çıkarmasını engelleme çabalarına rağmen gün yüzüne çıktı.

Örneğin, Skripal’lerin ifade vermesi engellendi, oysa kendileri bunu resmi olarak talep etmişti. Görünüşe göre, Rusya istihbaratının çifti tekrar hedef alma riski o kadar büyük ki, o dönemdeki polis sorgularının video kayıtları bile delil olarak kabul edilmiyor.

Aynı zamanda, İngiliz istihbarat ve güvenlik kurumlarının ne bildiği ve bunu ne zaman öğrendiği gibi acil bir soru, ele alınmayacak.

Bununla birlikte, iki Rus’un Skripal’leri öldürmeye teşebbüs etmekle suçlanmadan önce İngiltere’ye geldiklerinden hem İngiliz hem de Amerikalı casusların haberdar olduğunu gösteren birincil kaynak kanıtlar yıllardır göz önünde duruyor.

Bu ön bilginin CIA ve MI6’in başarısız suikast girişiminin ardında olduğunu ima edip etmediği yorumlara açık olabilir ama Rusların Salisbury’deki varlığının kötü amaçlar için kullanıldığına dair şüphe bırakmayan işaretler var.

Ocak 2021’de Amerikan denetim grubu American Oversight, Ocak 2017 ile Nisan 2018 tarihleri arasında CIA Direktörü olan Mike Pompeo’nun kişisel adresinden gönderilen ve alınan yüzlerce e-postayı yayımladı.

Bu e-postaların birçoğu, resmi kurum yazışmaları olup, son derece hassas konuların kayıt dışı olarak ele alındığını gösteriyordu. ABD Ulusal Güvenlik Yasası kapsamında ağır şekilde sansürlenmiş olan bu belgeler, 1 Mart 2018’de Pompeo’ya iki üst düzey CIA görevlisinin “son derece acil bir konuda” şahsi bir toplantı talep ettiğini ortaya koyuyor.

Görevliler, “Erişilebilir bir fırsat söz konusu, fakat aciliyet nedeniyle sizin müdahaleniz gerekiyor… Bu fırsatın oldukça umut verici olduğuna ikna oldum,” şeklinde açıklama yapmışlardı.

Pompeo, bu talebe olumlu yanıt verdi ve ertesi sabah erkenden toplantı gerçekleşti. Bu gizli zirvenin önemini vurgularcasına, e-postalar, CIA yöneticilerinin 2 Mart sabahının erken saatlerinden itibaren bu “olumlu fırsatı” teşkilatın başkanına sunmaya hazırlandığını gösteriyor.

Daha da tüyler ürpertici olan ise, Pompeo’nun plana onayını talep eden ilk e-postanın, Ruslan Boşirov ve Aleksandr Petrov’un –Skripal’ın sözde suikastçıları– Moskova’dan Londra Gatwick’e uçak biletlerini satın almasından yalnızca yarım saat sonra gönderilmiş olması.

Boşirov ve Petrov’un, Rus istihbaratınca uydurulduğu iddia edilen, neredeyse hiç resmî geçmişe sahip olmayan iki sahte kimlikle, İngiltere’ye girmeleri için gerekli olan zorlayıcı çoklu giriş vizesini nasıl aldıkları hâlâ tam olarak açıklığa kavuşturulmuş değil.

Mevcut kurallar ve düzenlemeler çerçevesinde bu tür bir vize almaları neredeyse imkânsız görünüyordu. Bu durum, İngilizlerin önceden tertip ettiği bir tuzağa düşüp düşmediklerini sorgulamamıza yol açıyor. Eğer bu bir tuzaksa, MI6’in bu tuzağa CIA’i de dâhil etmeye çalışmış olabileceği ihtimali gündeme geliyor.

Pompeo’ya e-posta gönderen kişinin kimliği gizlenmiş olsa da o dönemde CIA başkan yardımcısı olan Gina Haspel bu rol için açık bir aday olarak öne çıkıyor.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden önce casus toplama operasyonlarında uzmanlaşarak kariyerine başlayan Haspel, yıllardır sert bir Rusya karşıtı olarak biliniyor. Haspel, CIA’in Londra istasyon şefi olarak iki kez görev yaptı: 2008-2011 ve 2014-2017. Sergey Skripal, ilk görev süresi sırasında, Haspel’in uzun süredir işbirliği yaptığı CIA Moskova istasyon şefi Daniel Hoffman’ın müzakere ettiği büyük bir casus takasıyla Temmuz 2010’da İngiltere’ye gelmişti. Hoffman, Salisbury olayından Rusya’yı sorumlu tutan ilk kaynaklardan biriydi.

Haspel’in Londra’daki “beklenmedik” ikinci görev döneminde, Skripal’in Rusya ile devam eden bağları ve memleketine dönme arzusu İngiliz istihbaratınca biliniyor olmalıydı.

İlginç bir şekilde, BBC’nin deneyimli muhabiri Mark Urban, zehirlenmeden bir yıl önce GRU kaçağıyla kapsamlı mülakatlar gerçekleştirdi. Urban, Skripal’in “MI6 tarafından satın alınmış evinde otururken bile Kremlin’in söylemlerini benimseyen utanmaz bir Rus milliyetçisi” olduğunu yazmıştı.

Dikkat çekici bir tesadüf olarak Urban, Skripal’in MI6 tarafından işe alınıp yönlendirildiği sırada Pablo Miller ile aynı tank birliğinde görev yapmıştı. Miller aynı zamanda Salisbury’de Skripal’in komşusuydu.

Bunun yanı sıra, GRU kaçağıyla aynı kaderi paylaşan eski Kremlin yetkilisi Valeriy Morozov, Skripal’in Rusya’nın Londra Büyükelçiliği ile “düzenli” olarak temas hâlinde olduğunu ve burada Rus askeri istihbarat yetkilileriyle “her ay” görüştüğünü iddia etti.

Ayrıca, Sergey ve Yulya’ya yönelik olduğu iddia edilen sinir gazı saldırısının Moskova tarafından düzenlendiği fikrini kesin bir dille reddetti:

“Putin’in bunun arkasında olması imkânsız. Kremlin’in nasıl çalıştığını biliyorum, orada görev yaptım. Skripal kim ki? Putin için hiçbir şey ifade etmiyor. Putin onunla ilgilenmez. Kremlin’de eski bir istihbarat görevlisi hakkında konuşan kimse yok. Bunun için bir sebep yok. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi Kremlin açısından daha tehlikeli olur.”

Gina Haspel’e bu bilgilerin iletilmediği fikri, gerçeklik sınırlarını zorluyor. The Washington Post, Haspel’in İngiltere’de geçirdiği süre boyunca CIA ile MI6 arasındaki ilişkinin kişisel “kilit noktası” hâline geldiğini ve teşkilatın “en önemli yabancı ortağı” olan MI6 ile bağları güçlendirdiğini bildirmişti.

İngiliz meslektaşları, gazeteye verdikleri demeçlerde Haspel hakkında, “Onları çok iyi tanıyor… Ona ‘onursal İngiliz masa memuru’ diyorlar,” şeklinde övgüler yağdırmıştı.

Haspel, bu deneyiminden düzenli olarak yararlanarak Londra ile Washington arasındaki “transatlantik ittifakı” dengelemeye çalıştı; bu ilişki, kendisinin Mayıs 2018 ile Ocak 2021 arasında CIA Direktörü olduğu dönemde sık sık gerilim yaşadı.

Bu gerilimlerin önemli bir kısmı, Trump’ın İngiliz kaos ajanlarını “Amerikan istihbaratıyla işbirliği yaparak başkanlık kampanyasına müdahale etmekle” suçlamasından kaynaklanmıştı. Bu suçlamalar, “İngiliz hükümetinin en üst kademelerini sarsmıştı.” The Washington Post, Haspel’in MI6 ile ilişkileri stabilize etme çabalarının örneklerinden biri olarak, Londra’nın Salisbury olayının ardından teşvik ettiği, Batı genelinde Rus diplomatların sınır dışı edilmesi konusunda isteksiz olan Trump’ı ikna etmesini gösteriyor.

Haspel’in Trump’ı Salisbury konusundaki tavrını nasıl değiştirdiği, Nisan 2019’da ortaya çıktı. The New York Times, Trump’ın başlangıçta Skripal’in sözde zehirlenmesini küçümsediğini ve yanıt vermeyi reddettiğini bildirmişti.

Trump, saldırıyı “meşru casus oyunları, nahoş ama casusluk sınırları içinde” olarak değerlendirmişti. Ancak Haspel, Trump’ı Rusya Büyükelçiliği personelini ABD’den sınır dışı etme gibi “güçlü bir alternatifi” benimsemeye ikna etmeyi başardı. Bu süreçte, İngiltere’den sağlanan “duygusal görüntülerden” faydalandı:

“Haspel, Trump’a İngiliz hükümetinin kendisine sağladığı, Noviçok sinir gazından etkilenerek hastalanan küçük çocukların hastanede tedavi gördüğü fotoğrafları gösterdi. Ardından, Rus casuslarının özensiz çalışması sonucu yanlışlıkla öldüğü belirtilen ördeklerin fotoğrafını gösterdi… Trump, hastalanan çocukların ve ölen ördeklerin görüntülerine takıldı. Brifingin sonunda güçlü alternatifi benimsedi.”

The New York Times’ın bu ifşası, özellikle “duygusal görüntüler” daha önce ana akım medyada hiç yayımlanmadığı veya zikredilmediği için büyük yankı uyandırdı.

Skripal’lerın 4 Mart 2018’de Salisbury’nin Avon Playground adlı parkında üç yerel çocuğa ördek beslemeleri için ekmek verdiklerine dair haberler başlangıçta yaygın olarak medyada yer bulmuştu.

Fakat, hiçbir medya organı, hükümet yetkilisi, sağlık çalışanı veya emniyet görevlisi daha önce çocukların veya su kuşlarının Noviçok ile temas sonucu “hastalandığını” iddia etmemişti. Bilakis, olayın aksini gösteren bilgiler bulunmaktaydı.

26 Mart 2018’de, Daily Mail şu haberi yayımladı: Skripal’lerdan ekmek alan ve bir kısmını yediği iddia edilen çocuklar, “zehirlenme korkusuyla kan testi yapılmak üzere hastaneye götürüldü ama kısa sürede hiçbir sağlık sorunları olmadığı anlaşılınca taburcu edildi.”

Dahası, The New York Times haberinin yayımlanmasından iki gün sonra, İngiliz sağlık yetkilileri bir açıklama yaparak, haberi tamamen yalanlamış ve Noviçok maruziyeti nedeniyle hiçbir çocuğun Salisbury’de hastaneye kaldırılmadığını doğruladı.

The New York Times, makalesinde köklü değişiklikler yaparak Haspel’in Trump’a İngilizlerin sağladığı Noviçok kurbanlarının fotoğraflarını gösterdiği iddiasını tamamen çıkardı.

Bunun yerine, gazete “sinir gazı saldırılarının sonuçlarını gösteren fotoğraflar sunduğunu, ancak bunların İngiltere’deki kimyasal saldırıyla ilgili olmadığını” belirtti. Bu görüntülerin gerçekten var olup olmadığı ve İngiliz istihbaratınca Trump’ı Rusya karşıtı sert bir tavır almaya yönlendirmek için sahte olarak üretilip üretilmediği, aradan geçen beş buçuk yılda hâlâ netlik kazanmış değil.

Bu soruların açıklığa kavuşmamış olması, İngiliz casuslarının yıllardır Moskova’yı hedef alan küresel bir diplomat tasfiyesini -tüm gücüyle bir savaşa hazırlık olarak- planladığı ve umduğu gerçeğini daha da dikkat çekici hâle getiriyor.

Örneğin, Ocak 2015’te MI6/NATO destekli Institute for Statecraft (IFS), Rusya’da “rejim değişikliği” hedefi için kullanılabilecek “potansiyel araçları” detaylandıran bir belge yayımlamıştı. Bu araçlar arasında diplomasi, finans, güvenlik, teknoloji, sanayi, askeriye ve kültür yer alıyordu. Üç kez tekrar edilen bir “araç” şunu öne sürüyordu: “Mümkün olduğu kadar çok ülkeden [Rus] istihbarat subayını ve hava/savunma/deniz ataşesini eşzamanlı olarak sınır dışı etmek (küresel Operation Foot).”

Operation Foot, Eylül 1971’de 105 Sovyet yetkilisinin İngiltere’den sınır dışı edilmesiyle sonuçlanmış bir operasyondu. Mart 2018’de Salisbury olayı sonrası Londra’nın 26 ülkeyi -tabii ki ABD dâhil- 150’den fazla Rus diplomatı sınır dışı etmeye ikna etmesi üzerine, ana akım medya organları bu tarihi olaya atıfta bulunmuştu.

Böylece IFS, uzun süredir arzuladığı “Britanya ve Batı’nın kazanabileceği türden eski usul silahlı çatışmaya” bir adım daha yaklaşmış oldu.

Bugüne hızlıca geldiğimizde Britanya ve Batı, o çatışmayı tamamen kaybetme eşiğinde görünüyor. Öte yandan, Salisbury olayının sürekli değişen resmi anlatısı hem büyük hem küçük şekillerde radikal olarak kaymaya devam ediyor.

Dawn Sturgess soruşturmasında, şimdiye kadar medyada yer bulan tüm haberlerin aksine, Skripal’ların ördekleri beslemek için ekmek verdiği çocuklardan birinin aslında “hastalandığı” ve arkadaşlarıyla birlikte “bir iki gün boyunca kendini kötü hissettiği” ifade edildi.

Bu yeni iddialar, İngiliz makamlarının 4 Mart 2018 sabahı Sergey’in evinin kapı tokmağına sürülen Noviçok’un Skripal’leri zehirlediği yönündeki tartışmalı açıklamalarına uyum sağlıyor. Ancak sonraki soruşturmalar, eldeki kanıtların -Yulya Skripal’ın hasta yatağından verdiği ifadeler dâhil- çiftin başka bir yerde, başka bir zamanda ve tamamen farklı bir yöntemle hedef alındığını açıkça gösterdiğini ortaya koyacaktır. Bu bağlamda, olayda İngiliz ve Amerikan istihbaratının doğrudan rol oynadığına dair işaretler artıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English