Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘Tayvanlı siyasetçinin ziyareti ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisinin bir parçası’

Yayınlanma

Çin Dışişleri Bakanlığı pazar günü Tayvan Başkan Yardımcısı William Lai’nin ABD’ye yaptığı ziyareti kınayarak Pekin’in egemenliğini korumak için güçlü adımlar atacağını söyledi. Uzmanlar, ziyareti ABD’nin Çin’i “çevreleme” stratejisi kapsamında değerlendirdi.

Ocak ayındaki seçimlerde Tayvan’ın bir sonraki başkanı olmaya aday Lai, yeni seçilen Devlet Başkanı Santiago Pena’nın yemin töreni için Paraguay’a giderken transit geçiş güzergahı olan New York’a indi.

Cumartesi günü geç saatlerde New York’a varan Lai’yi, ABD’nin Tayvan’daki “defakto temsilciliği” niteliğindeki Amerikan Enstitüsünün Washington Ofisi Direktörü Ingrid Larson ile New York’taki Taipei Ekonomi ve Kültür Ofisi temsilcisi Hsiao Bi-khim karşıladı.

Lai, ABD’de yaşayan Tayvanlılarla özel yemekte bir araya geldi ve orada Tayvan’ın bağımsızlığını savunan bir konuşma yaptı.

Lai’nin ayrıca çarşamba günü Taipei’ye dönerken San Francisco’da bir “mola” daha vermesi bekleniyor.

Pekin: Tek Çin ilkesini ve Çin’in egemenliğini ihlal ediyor

Lai’nin Taipei’den tarifeli bir uçakla New York’a inmesinden kısa bir süre sonra Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Tayvan bağımsızlık yanlılarının ABD’ye yapacakları her türlü ziyarete karşı çıkıldığı” belirtildi.

Lai’nin “Tayvan’ın bağımsızlığı fikrine inatla bağlı bir ayrılıkçı” olarak nitelendirildiği açıklamada, “Çin, Tayvan’ın bağımsızlığını savunan ayrılıkçıların her ne ad altında ve her ne gerekçeyle olursa olsun ABD’yi ziyaret etmesine karşıdır” ifadesine yer verildi.

Açıklamada, ABD ve Tayvan otoritelerinin Lai’nin siyasi faaliyetleri için “geçiş ziyareti” adı altında yaptıkları düzenlemenin “tek Çin” ilkesini ihlal ettiği, Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne zarar verdiği kaydedildi.

Tayvan sorununun Çin’in temel çıkarlarının merkezi ve aşılmaması gereken “kırmızı çizgisi” olduğu vurgulanan açıklamada, “ABD’yi tek Çin ilkesine bağlı kalmaya ve liderlerini ‘Tayvan’ın bağımsızlığını desteklememe’ taahhüdünü uygulamaya çağırıyoruz” ifadesi kullanıldı.

Açıklamada olayın, “Tayvan Boğazı’nda süregelen gerilimlerin Tayvan otoritelerinin bağımsızlık için ABD’nin desteğini sağlama çabalarından ve Washington’ın Tayvan sorununu Çin’i çevrelemek amacıyla kullanma eğiliminde olmasından kaynaklandığını bir kez daha ortaya koyduğu” görüşü paylaşıldı. Çin’in gelişmeleri yakından takip ettiği ve ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için “kararlı ve güçlü tedbirler alacağı” ifade edildi.

Seçim kampanyası

Tayvan’daki Amerikan Enstitüsü’nün Başkanı Laura Rosenberger, X’te (Twitter) yaptığı açıklamada Lai’yi çarşamba günü eve dönüş yolunda San Francisco’da karşılayacağını söyledi.

Aynı zamanda ayrılıkçı Demokratik İlerleme Partisi’nin (DPP) 2024 Tayvan bölge lideri seçimleri için aday olan Lai adadaki seçmenlerini ve ABD’deki destekçilerini “Çin’in Yeniden Birleşmesi”ne karşı “Tayvan’ın bağımsızlığı”, “demokrasiye karşı otoriterlik” anlatıları üzerinden ikna etmeye çalışıyor.

Öte yandan Lai’nin ziyaretleri Pekin ve Washington’un ilişkileri geliştirmeye çalıştığı bir döneme denk geldi.

Buna Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin ABD’ye yapacağı ve bu yıl içinde ABD Başkanı Joe Biden ile Çin Devlet Başjanı Xi Jinping arasında bir görüşmenin önünü açabilecek bir ziyaret ihtimali de dahil.

Tayvan Dışişleri Bakanlığı, bu ayın başında Lai’nin Tayvan lideri Tsai Ing-wen’in temsilcisi olarak Güney Amerika ülkesi Paraguay’ın yeni seçilen Devlet Başkanı Santiago Pena’nın 15 Ağustos’taki yemin törenine katılacağı, seyahati öncesi ve sonrasında ABD’nin New York ve San Francisco şehirlerine “geçiş ziyaretlerinde” bulunacağını açıklamıştı.

Paraguay, Tayvan’ı resmi olarak tanıyan az sayıdaki ülke arasında yer alıyor.

Tayvan lideri Tsai Ing-wen de nisan ayı başında Orta Amerika ülkeleri Guatemala ve Belize ziyaretleri öncesi ve sonrasında ABD’ye “transit ziyaretlerde” bulunmuş, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy ile görüşmüştü.

Çin ordusu, ziyarete tepki olarak Ada çevresinde 3 gün süren askeri tatbikat düzenlemişti.

Pekin, “Tek Çin” ilkesi bağlamında Tayvan’ın dünya ülkeleriyle müstakil diplomatik ilişkiler kurmasına karşı çıkıyor ve bu görüşmeleri “iç işlerine müdahale” olarak değerlendiriyor.

Prof. Dr. Hasan Ünal: Tayvan üzerinden Çin’e karşı vekalet savaşı

Tayvanlı liderin ziyaretini ve ABD’nin Tayvan politikasını değerlendiren Prof. Dr. Hasan Ünal, Washington yönetiminin Çin’e karşı Tayvan üzerinden bir vekalet savaşı yürüttüğünü söyledi.

Özellikle Biden yeniden seçilirse Tayvan üzerinden ABD’nin Çin’e karşı konumunu güçlendirmeye ve vekalet savaşını hızlandırmaya çalışacağını kaydeden Ünal, Amerikan dış politikasında radikal bir değişiklik olmazsa gidişatı böyle gördüğünü ifade etti.

‘Amerikan silah sanayisi açısından ideal senaryo’

“Amerikan silah sanayisi açısından baktığımızda da ideal senaryo bu” yorumunu yapan Prof. Ünal, “Ukrayna’da silah sanayine yapılan yatırımı düşünün, aynı şekilde Çin’e karşı bir mücadeleye girişildiğinde bunun boyutlarını düşünün. Ek olarak ABD, Asya-Pasifik’teki müttefiklerini de böyle bir durumda silahlandıracaktır, ki silahlandırmaya başladı da. Dolayısıyla Pentagon bütçesi de böyle bir durumda artırılacaktır” diye devam etti.

‘Amerikan ekonomisini ve toplumunu olumsuz etkiler’

Bunun ABD derin devleti için harika bir senaryo olduğunu kaydeden Ünal, diğer yandan bu senaryoda ısrarcı olurlarsa bunun Amerika’nın elinde patlayacağını da vurguladı: “Belli kesimler bundan nemalansa da, bu senaryo Amerikan ekonomisini temelde kötü etkileyecektir. Ülkenin temel giderleri için bütçe yok, ancak silah için bütçe var. Bu durum tabii ki ülkedeki sorunları daha da derinleştirecektir, toplumsal, sosyal ve ekonomik çözülmeyi hızlandıracaktır.”

Ancak Ukrayna’da ABD’nin beklentileri çökerse, o zaman Çin’le böyle bir mücadeleye girişmenin Amerika açısından zor olacağını da sözlerine ekledi.

Prof. Ünal diğer yandan Tayvan’daki bağımsızlık yanlısı gruplara da dikkat çekti ve bu grupların da “yeniden birleşmeye” karşı ellerindeki son kozu onamak için ABD’yi bu ziyaretlere zorlamış olabileceği yorumunu yaptı.

Prof. Dr. Barış Doster: Washington’ın Çin’i çevreleme stratejisinin bir parçası

Lai’nin ziyaretinin daha geniş kapsamlı ABD politikaları çerçevesinde okunması gerektiğini belirten Prof. Dr. Barış Doster şunları söyledi:

“Öncelikle Tayvan’daki siyasetçinin bu ziyareti, ABD’nin Çin’i kışkırtma ve Çin’i yakın çevresinden çevreleme-kuşatma stratejisinden, bu kapsamda AUKUS ve QUAD gibi örgütlenmelerle Çin’in yakın çevresindeki ülkeleri bu stratejiye dahil etme planlarından bağımsız ele alınamaz. Eski ABD Temsilciler Başkanı Pelosi’nin Tayvan ziyareti de bunun öncü adımlarından biriydi. Belli ki ABD’nin bu tarz hamleleri devam edecek.”

İkinci olarak iktisadi unsurlara vurgu yapan Doster, ABD’nin Çin’le giriştiği ekonomik yarışta geri kaldığını, dolayısıyla Pekin’i ekonomik olarak engelleyemeyeceğinin farkında olan Washington’ın elinde geriye bu tarz gerilimleri artırmaktan ve Çin’i kuşatacak şekilde askeri yığınağını tahkim etmekten başka koz kalmadığını ifade etti.

‘ABD’nin Çin’e verdiği sözlere ve ikili anlaşmalara aykırı’

Bu eylemlerin ABD’nin Çin ile yaptığı anlaşmalara ve verdiği sözlere de aykırı olduğunu belirten Doster, bu kışkırtmaların devam edeceğini ancak ABD’nin bunun üstünde Çin’le doğrudan bir çatışmayı ve askeri gerilimi göze alma niyeti olmadığını söyledi.

ABD yönetimi Çin’i diplomatik olarak tanıma sürecinde ‘Tek Çin’ ilkesini benimsemişti. 1979’da bunu yazılı olarak da beyan etti. 1972’de Çin ile ABD arasında ilk görüşmede ABD, “Tayvan ve Çin’i tek parça olarak kabul ediyorum” demişti. 1979 yılına geldiğimizde ise taraflar birbirlerini karşılıklı olarak tanıdılar. 1979’da ABD, ‘Artık Çin’in temsilcisi olarak Tayvan’daki hükümeti değil aksine Çin Komünist Partisi’nin kurduğu Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyorum” dedi. Tayvan’ın Çin anakarasına dahil olduğunu yani tek Çin ilkesini kabul etti. 1979’da bunu yazılı olarak da beyan eden ABD, “Tek Çin ilkesine saygı duyuyoruz ve Tayvan ile ilişkilerimizi ekonomik, kültürel ve resmi olmayan düzeyde devam ettireceğiz” dedi.

Ancak o zamandan beri, bu ilkeyi delen pek çok eylemde bulunan ABD, Tayvan’a sistematik olarak silah gönderdi, adadaki birliklerinin sayısını 4 katına çıkardı, Pentagon Tayvan’a destek için özel bütçe ayırdı ve Washington Tayvan ile bir ticaret anlaşması imzaladı. Diplomatik olarak da ihlalleri devam ettiren ABD, eski Temsilciler Meclisi Pelosi’nin adaya yaptığı ziyaretin yanı sıra, Tayvan liderini de ülkede ağırladı.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English