Bizi Takip Edin

Ortadoğu

‘İsrail-Suudi normalleşmesinde Netanyahu başrol değil’

Yayınlanma

İsrail-Suudi normalleşmesi için müzakereler sürerken yetkililerden anlaşmanın yakın olduğuna ilişkin açıklamalar geliyor. Anlaşma karşılığında Suudilerin ABD’den talep ettiği sivil nükleer gündemine destek ve güvenlik garantisi en önemli sorun olarak sunulsa da en azından İsrail için öyle değil.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, normalleşme anlaşmasının önündeki en büyük engelin Suudilerin ve ABD’nin İsrail’den istediği Filistin konusundaki taviz olduğunu açıklıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin konusunda verecekleri tavizi önemsizleştirerek ortaklarına kabul ettirmeye çalışırken ABD yönetimi söz konusu tavizlerin İsrail hükümetini değişime zorlamasını umuyor. Öte yandan İsrail’in iç tartışmalarından bağımsız olarak çok aktörlü bu anlaşma denkleminde İsrail’in rolü oldukça kısıtlı. Analize göre ABD’nin esas hedefi Çin’in Ortadoğu’da artan etkisini sınırlamakla ilgili:

***

İsrail-Suudi Normalleşme Anlaşmasının Önündeki Temel Engel (uranyum) Zenginleştirme Değil, Siyaset ve Filistin

İsrail ve ABD, Suudi Arabistan’ın nükleer programına yeşil ışık yakılmasına karşı iç siyasi muhalefetle karşı karşıya ve Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesini şimdiden reddetmiş durumda.

Amos Harel

Amerikalı, İsrailli ve Suudi liderlerin, iki ülke arasındaki normalleşme müzakerelerinde ilerleme kaydedildiğine dair kamuoyuna yaptıkları açıklamalar, ortaya çıkan anlaşmalarla ilgili, ilk kez siyasi ve medyatik bir tartışmaya yol açıyor. Ancak detayların çoğu henüz kamuoyu tarafından bilinmiyor. İsrail tarafında güvenlik kurumları sessizliğini koruyor ve Başbakan Binyamin Netanyahu görüşmelerle ilgili ne kadar bilgi verileceğine karar veriyor. Bu noktada bunlar sadece kısmi ayrıntılar.

Son günlerde Suudilerin ABD’den (ve dolaylı olarak İsrail’den) krallık topraklarında sivil bir nükleer programın başlatılmasını kabul etmesini talep ettiğine dair yaygın söylemlere rağmen, bunun anlaşmanın imzalanmasının önündeki en büyük engel olup olmayacağı şüpheli.

Hem İsrail hem de ABD’de asıl sorun siyasi. Amerikan tarafında, Biden yönetiminin, anlaşmayla ilgili hem Cumhuriyetçiler hem de Demokrat Parti’nin sol kanadındaki pek çok çekinceye rağmen Kongre’de geniş bir destek toplaması gerekiyor, her ikisi de kendine özgü nedenlerle Suudi rejiminden hoşlanmıyor. İsrail tarafında ise sorun sağ tarafta: her iki aşırı sağcı partinin de Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesine karşı çıkması ve Washington’un aksi yöndeki beklentilere rağmen rejim darbesi destekçilerinin (yargı reformu) yasanın devam etmesini talep etmesi.

İsrail’de nükleer maddeye muhalefet, muhalefet lideri MK Yair Lapid (Yesh Atid) ve aralarında nükleer uzmanların da bulunduğu bazı eski üst düzey güvenlik yetkilileri tarafından dile getiriliyor. Netanyahu’nun etrafındakiler, muhaliflerin anlaşmanın detaylarını bilmediklerini ve bunlar ortaya çıktığında uygulamada gerçek bir sorun olmadığının görüleceğini iddia ediyor. Bu açıklamalar Amir Tibon ve Ben Samuels’in iki hafta kadar önce Haaretz’de yayınlanan haberleri üzerine geldi: Biden yönetimi, sivil amaçlı uranyum zenginleştirme tesislerinin Suudi topraklarında inşa edileceği, ancak bunların uzaktan Amerikan izleme ve kontrolüne tabi olacağı bir taslak üzerinde çalışıyor.

İsrail güvenlik kurumlarının desteklemesi halinde böyle bir düzenlemeye daha az muhalefet edilmesi mümkün. Netanyahu daha ziyade Suudi Arabistan ile yapılacak bir anlaşmadan elde edilecek çok sayıda kazancı vurgulamaya çalışıyor: Diğer Arap ve Müslüman ülkelerle ilişki kurmanın kapısının açılması, İran’ın Arap dünyasındaki etkisinin azalması, İsrail ekonomisi için olağanüstü bir iş fırsatı.

Netanyahu’nun yüksek sesle söylemediği şey ise bu anlaşmada baş aktörün kendisi olmadığı. Bu anlaşma ilerliyor çünkü Amerika ve bir dereceye kadar da Suudi Arabistan açısından faydalı bir anlaşma. Sadece ABD Başkanı Joe Biden’ın 2024 başkanlık seçimleri öncesinde bir dış politika başarısına duyduğu ihtiyaç için değil. Asıl mesele, ABD’nin Çin ile küresel stratejik rekabet içinde olması ve Amerikalıların neredeyse her şeyi bu perspektiften incelemesi. İsrail-Suudi anlaşması ve bunun Riyad’a sağlayacağı pek çok fayda, Çin’in artan etkisine karşı Suudilerin Batı ile bağlarını güçlendirecek.

Netanyahu kabul etmese de bu hikayedeki önemsiz rolünün farkında. Bu aynı zamanda İran’ın ekonomik imtiyazlar karşılığında uranyum zenginleştirmesini daha yüksek seviyelerde dondurma taahhüdü ve halihazırda gerçekleşmiş olan tutuklu ve rehinelerin karşılıklı serbest bırakılması da dahil Amerika’nın İran’la uzun vadeli anlaşmalara varma girişimleri için de geçerli. Burada da İsrail’in etkisi marjinal ve Netanyahu periyodik eleştirilerde bulunmakla yetiniyor.

Netanyahu’nun söyleminin değişmiş olması da ilginç. Netanyahu, liderliğini yaptığı sağcı bloğun kendisini iktidara taşıyan zaferi kazandığı geçen Kasım ayındaki seçimlerden önce İran’ın nükleer sahibi olmasını engellemeyi hayatının misyonu olarak tanımlıyordu. Son zamanlarda bu misyon değişti. Şimdi Suudi Arabistan’la kendi tanımıyla “tarihi barışa”, diğer Sünni-Arap ülkelerine kapıları açmaya ve bu ülkelerle barışın koşulu olarak İsrail-Filistin sorununun çözülmesi talebine karşı çıkmaya odaklanıyor.

Washington yönetimi ABD ile Suudi Arabistan arasında daha sıkı ilişkiler kurmak için çok şey yapmaya istekli ve İsrail de bundan faydalanabilir. Bunun en önemli örneği, uzun süredir uygulanması ertelenen ve şimdi gerçekleşecek olan ABD’yi ziyaret eden İsrailliler için vize zorunluluğunun kaldırılması anlaşmasıdır. Biden’ın şu anda açıklamadığı şey ise karşılığında İsrail’den tam olarak ne talep edeceği.

Sırdaşı New York Times köşe yazarı Thomas Friedman hafta sonu kaleme aldığı yazısında Biden’ın anlaşmanın yanı sıra Netanyahu’ya Filistin konusunda önemli adımlar beklediğini açıkça ifade ettiğini yazdı. Yakın zamana kadar Biden’ın baskısının, Netanyahu’nun yargı reformu atağını dizginleme kararı almasını sağlayacağına dair bir umut vardı. En azından şimdilik, yönetimin bu cephedeki baskıyı azalttığı görülüyor.

Filistin meselesi

Yukarıda da belirtildiği üzere asıl zorluk Filistin meselesinde yatıyor. Bakanlar Bezalel Smotrich, Itamar Ben-Gvir ve bazı Likud milletvekilleri, anlaşmanın bir parçası olarak Filistinlilere taviz verme anlamına gelebilecek her şeye karşı çıkacaklarını şimdiden açıkça ortaya koydular. Netanyahu’nun çevresi, bu tavizlerin çoğunlukla Suudi Arabistan’dan Ramallah’taki Filistin Yönetimine büyük miktarda fon akışını içereceğini ve dolayısıyla bunun muhalefet uyandırması için bir neden olmadığını sızdırmakla meşgul olmasına rağmen bu böyle.

Netanyahu sanki mesele hallolmuş ve koalisyonda anlaşmaya karşı muhalefet çok az olacakmış gibi davranıyor. Ancak görünen o ki Amerikan yönetimi anlaşmanın ancak iki aşırı sağcı parti yerine Benny Gantz’ın Ulusal Birlik Partisi’ni içeren başka bir koalisyonla imzalanabileceğini varsayıyor. Bu değişim, Gantz’ın henüz vermediği onaya ve Netanyahu’nun kendisini yasal çıkmazdan kurtaracağı kesin olmayan böyle bir hamleyle kumar oynamaya istekli olmasına bağlı.

Genel olarak, başbakanın geçen hafta yansıttığı iyimserliğe rağmen, meşhur “tatil sonrası” dönem onun için pek de umut verici değil. Diğer konuların yanı sıra, ultra-Ortodoks partilerin askeri yasa tasarısını geçirme talebi, kendisini çok endişelendiren sözde iş göremezlik yasasına ilişkin bir talep ve yargı darbesi yasalarına ilişkin diğer Yüksek Mahkeme talepleriyle uğraşmak zorunda kalacak.

Bu arada bölge yangın yeri. Gazze Şeridi sınırındaki şiddetli protestolar bir kez daha günlük olay haline geldi ve Hamas bunların arkasında olduğunu gizlemek için fazla zahmete girmiyor. Batı Şeria’da her gün birkaç silahlı saldırı olayı meydana geliyor ve Batı Şeria’da ve Yeşil Hat içinde ciddi terör saldırıları hazırlıkları yapıldığına dair onlarca uyarı yapılıyor. Beyrut’ta Filistinli örgütlerin katıldığı bir konferansta İsrail’e yönelik terör saldırılarının artırılması kararı alındı.

Cumartesi gecesi bir IDF gücü Tulkarim yakınlarındaki Nur Şems mülteci kampına girdi. Çıkan çatışmada iki Filistinli öldü, bir asker de yaralandı. IDF ve Şin Bet, Ramallah yakınlarındaki Birzeit Üniversitesi’nde, istihbarata göre yakın gelecekte bir terör saldırısı gerçekleştirmeyi planlayan Hamas üyesi sekiz öğrenciyi tutukladı. Tüm bu olaylar İsrail-Suudi kanalındaki ilerlemeden bağımsız olarak gerçekleşiyor, ancak taraflar bir anlaşma imzalamaya yaklaştıkça bundan etkilenecek ve belki de üzerinde bir etki yaratacak.

Ortadoğu

İranlı diplomat: Amerika ve İsrail’in asıl hedefi İran’ın içeriden çöküşüydü

Yayınlanma

İranlı eski diplomat Gulamrıza Ensari, Amerika’nın son savaşlarının hiçbirinde başarılı olamadığını ve Yemen’de de gemilerine zarar geleceği bahanesiyle geri çekildiğini belirtti. Ensari, ABD ve İsrail’in asıl hedefinin İran’ın içeriden çökertilmesi olduğunu ve uluslararası kuruluşların bu hedefler doğrultusunda hareket ettiğini ifade etti.

İranlı eski diplomat ve reformist siyasi aktivist Gulamrıza Ensari, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) son dönemdeki savaşlarının hiçbirinde başarılı olamadığını ve Yemen’de de gemilerinin zarar göreceği bahanesiyle geri çekildiğini ifade etti.

Ensari, ABD ve İsrail’in asıl hedefinin İran’ın içeriden çökertilmesi olduğunu vurguladı.

Mehr haber ajansına konuşan Ensari, “Geçtiğimiz kırk yıl boyunca uluslararası kuruluşlar, İran ile ilgili konularda sözleri ile eylemlerinin bir olmadığını fiilen kanıtlamışlardır. Bazı konuları farklı şekilde gündeme getirseler de pratikte temel eylemlerini ABD ve küresel emperyalizmin hedefleri doğrultusunda düzenliyorlar,” dedi.

Ensari, ABD ve İsrail’in nükleer meselesini başından beri bir saptırma olarak kullandığını belirterek, “Amerika ve Siyonist rejimin asıl isteği İran’ın içeriden çöküşüydü,” diye ekledi.

‘Toprak bütünlüğü onurumuzdur’

İran halkının Batılı liderler tarafından tanınmadığını söyleyen eski diplomat, şu ifadeleri kullandı:

“Son 20 yıldır uğursuz Siyonist rejimin başbakanı, İran’ın nükleer silah sahibi olmaya altı ay uzaklıkta olduğunu defalarca ilan etti. ABD başkanının ve birçok Batılının İran halkına yönelik değerlendirmeleri, İranlıları tanımadıklarını gösteriyor. Çünkü toprak bütünlüğü halkımız için bir masal değildir. Milletin onuru, ülkenin toprak bütünlüğüne bağlıdır.”

Tarihteki toprak kayıplarına da değinen Ensari, “Kaçar döneminde Kafkasya’nın İran’dan ayrılması, İngiltere’nin desteğiyle Herat’ın ayrılması ve aynı komplolarla Bahreyn’in İran’dan koparılması gibi olaylar yaşandı. Saddam da İran’ı bölme ve üç günde fethetme hayaliyle saldırıya geçti ancak kendi yarattığı bataklıkta sekiz yıl boyunca gömülü kaldı,” dedi.

Eski CIA analisti McGovern: İstihbarat ‘İran nükleer silah yapmıyor’ diyor, başkan dinlemiyor

Trump ve Siyonist lobinin yanılgısı

Ensari, Donald Trump ve Siyonist lobinin büyük bir yanılgı içinde olduğunu belirterek, İran’a yönelik bir saldırı durumunda halkın yönetime destek vermeyeceğini düşündüklerini söyledi.

Ensari, “Trump ve ona bağlı Siyonist lobi ile uğursuz Siyonist rejim, İran’da bir saldırı olursa halkın kesinlikle rejimle birlikte hareket etmeyeceğini düşünüyordu. Askeri alanda yaşanacak en ufak bir gürültüyle, devrim karşıtı gruplar, Batı’ya bağımlı unsurlar, casuslar ve Siyonist rejime paralı askerlik yapan yabancı uyruklular aracılığıyla İran’ın savunma ve saldırı kapasitesini iki üç gün içinde yok edebileceklerini sandılar,” şeklinde konuştu.

Bu çevrelerin, ülkedeki ekonomik ve siyasi sorunlar nedeniyle halkın bir kısmının bu saldırganlık karşısında sessiz kalacağını, bir kısmının ise rejimle işbirliği yapmayacağını ve böylece içeriden çöküşü kolayca organize edebileceklerini düşündüklerini de sözlerine ekledi.

Uluslararası kuruluşların rollerini yerine getirmediğini vurgulayan Ensari, “Bugün Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar gerçek rollerini oynamadılar. Cenevre Sözleşmesi’ne göre nükleer tesislere saldırı tamamen yasaklanmıştır. Ancak Siyonistlerin nükleer merkezlerimize en çok saldırıyı düzenlediğini görüyoruz ve buna en ufak bir göstermelik tepki bile vermediler,” dedi.

Ensari, İran silahlı kuvvetlerinin ABD destekli Siyonist rejimin saldırganlığına karşı caydırıcı ve cezalandırıcı yanıtlar verdiğini, bununla birlikte ciddi diplomatik faaliyetlerin de yürütülmesi gerektiğini belirtti.

Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

ABD için savaşın maliyeti yüksek

Olası bir ABD saldırısı ve Trump’ın savaşa doğrudan müdahil olması ihtimaline de değinen Ensari, Hürmüz Boğazı’nın önemine dikkat çekti.

Ensari, “Hürmüz Boğazı, günde 20 milyon varilden fazla petrolün geçtiği bir yatak ve bu boğaz dünya ekonomisini zora sokacaktır. Yaşanan son gelişmeler ve Siyonist rejimin saldırganlığı göz önüne alındığında, bu rejimin ciddi müttefiklerine karşı harekete geçebiliriz,” dedi.

Ensari, sözlerini şöyle tamamladı:

“Amerika son savaşlarının hiçbirinde başarılı olamadı. Körfez Savaşı ve Irak’ta ABD’ye korkunç zararlar verildi. Yemen meselesinde Trump, Amerikan gemilerine saldırılmaması bahanesiyle çok çabuk kenara çekildi. Savaşın yayılması Amerika için çok zararlıdır ve bizim de diplomasiyi geliştirerek savaşın yayılmasını engellememiz gerekiyor.”

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İran: Nükleer sanayinin gelişiminin durdurulmasına izin vermeyeceğiz

Yayınlanma

İran Atom Enerjisi Kurumu, Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları ‘vahşi bir eylem’ olarak nitelendirdi. Kurum, ABD Başkanı Trump’ın sorumluluğunu üstlendiği saldırıları kınayarak uluslararası toplumu bu ‘orman kanununa dayalı hukuksuzluğu’ kınamaya çağırdı ve nükleer sanayinin gelişiminin durdurulmasına izin verilmeyeceğini vurguladı.

İran Atom Enerjisi Kurumu, Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerine yönelik saldırıları “vahşi bir eylem” olarak nitelendirerek, bu saldırıların uluslararası hukuka ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) aykırı olduğunu bildirdi.

Kurum tarafından yapılan açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump’ın saldırıların sorumluluğunu üstlendiği belirtilerek, uluslararası toplum bu durumu kınamaya davet edildi.

‘UAEA’nın kayıtsızlığı ve suç ortaklığıyla yapıldı’

İran Atom Enerjisi Kurumu’ndan yapılan açıklamada, “Siyonist düşmanın son günlerdeki barbarca saldırılarının ardından İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesisleri bu sabah uluslararası hukuka, özellikle de NPT’ye aykırı vahşi bir saldırıya maruz kalmıştır,” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, bu eylemin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) “kayıtsızlığı ve hatta suç ortaklığı” gölgesinde gerçekleştirildiği öne sürüldü.

Kurum, ABD’nin, UAEA tarafından sürekli denetlenen bu tesislere yönelik saldırının sorumluluğunu üstlendiğini duyurdu.

Açıklamada, “Amerikalı düşman, siber ortam üzerinden ve başkanının diliyle, söz konusu tesislere yönelik bu saldırının sorumluluğunu üstlendiğini ilan etmiştir,” denildi.

Uluslararası topluma kınama çağrısı

Açıklamada, uluslararası toplumun “orman kanununa dayalı bu hukuksal kaosu” kınaması ve meşru haklarını elde etme yolunda İran’ın yanında yer alması beklentisi dile getirildi.

İran Atom Enerjisi Kurumu, düşmanların komplolarına rağmen nükleer sanayinin gelişiminin durdurulmasına izin verilmeyeceğini vurguladı.

Açıklamada, “Kurumumuz, binlerce devrimci ve gayretli bilim insanı ve uzmanın çabasıyla, nükleer şehitlerin kanlarının bir meyvesi olan bu milli sanayinin gelişim seyrinin durdurulmasına izin vermeyecektir,” ifadelerine yer verildi.

Kurumun, gerekli yasal takibat dahil olmak üzere İran halkının haklarını savunmayı öncelikleri arasına aldığı belirtildi.

Trump saldırıları üstlenmişti

ABD Başkanı Donald Trump, sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı bir paylaşımda, Amerikan kuvvetlerinin Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’a ait üç nükleer tesise başarılı saldırılar düzenlediğini bildirmişti.

Trump, “Operasyona katılan tüm uçaklar İran hava sahasını terk etti,” diye eklemişti.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

ABD, İran’daki nükleer tesisleri bombaladı, İran misilleme başlattı, İsrail’de sirenler çalıyor

Yayınlanma

Donald Trump, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesisi vurduğunu açıkladı. İran ise “hasar görmedik” dedi. Tahran, İsrail’e yönelik füze saldırıları başlattı. İsrail ordusu İran misilleme saldırılarını duyurdu. 10 füzenin isabet ettiği bildirildi.

ABD Başkanı Trump, ABD uçaklarının Fordo, Natanz ve İsfahan’a bomba attığını ve İsrail’in İslam cumhuriyetine karşı hava harekatına katıldığını söyledi.

İran’a saldırı kararı, “sonsuz savaşları” sona erdirecek bir barış elçisi olacağına dair vaatlerle ikinci dönemine giren Trump’ın başkanlığının potansiyel bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Saldırı, İran’ın ABD’ye, özellikle bölgedeki askeri üs ve gemilere ve petrol tedariki gibi diğer çıkarlarına misilleme yapma ihtimalini beraberinde getiriyor. İran misilleme saldırılarının ABD’yi hedef alması halinde ise Trump tekrar karşılık vereceklerini söyledi.

Bu saldırı, Trump’ın MAGA (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) tabanının, ABD’nin İran ile savaşa girmesini istemeyen şahinler ile ABD’nin dış çatışmalardan uzak durması gerektiğini düşünenler arasında şiddetli bir bölünme yaşadığı bir dönemde, başkan için siyasi bir kumar niteliği taşıyor.

Trump, cumartesi akşamı Beyaz Saray’da ulusal güvenlik toplantısı düzenledikten sonra Truth Social’da “Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’daki üç nükleer tesise yönelik çok başarılı saldırımızı tamamladık. Tüm uçaklar şu anda İran hava sahası dışında” diye yazdı.

“Ana hedef olan Fordo’ya tam yük bombalar atıldı. Tüm uçaklar güvenli bir şekilde eve dönüyor” dedi.

ABD Başkanı, Amerikan uçakları ve denizaltılarıyla gerçekleştirilen saldırı sonucu, İran’ın kilit nükleer zenginleştirme tesislerinin “tamamen yok edildiğini” öne sürdü.

Devlet medyasına göre İranlı yetkililer üç nükleer tesise düzenlenen saldırıyı doğruladı.

İran’a düzenlenen saldırıda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile takım olarak çalıştıklarını belirten Trump, “İran barış yapmak zorunda. Bu yapılmazsa sonraki saldırılar çok daha ağır olacak” diye konuştu.

“Amacımız İran’ın nükleer zenginleştirme kapasitesini yok etmek ve dünyanın bir numaralı terör destekçisi devletinin oluşturduğu nükleer tehdidi durdurmaktı” ifadelerini kullanan Trump, geceki saldırıları “muhteşem bir başarı” olarak değerlendirdi.

Beyaz Saray’dan üst düzey bir yetkiliye göre, ABD Başkanı ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu saldırıların ardından görüştü. Yetkili, ABD’nin İsrail’e nükleer tesisleri bombalama planını önceden bildirdiğini de sözlerine ekledi.

Tahran’ın menzilindeki ABD üsleri

‘TESİS TAHLİYE EDİLMİŞTİ’

İran parlamentosu başkanının danışmanı, Tahran’ın Fordo’ya saldırı beklediğini söyledi.

Mahdi Mohammadi, X’te “İran’ın bakış açısından, çok garip bir şey olmadı” diye yazdı.

“İran birkaç gecedir Fordoy’a saldırı bekliyordu. Tesis bir süredir tahliye edilmişti ve saldırıdan geri dönüşü olmayan bir hasar görmedi.”

İran’ın en kritik nükleer tesislerinden Fordo’ya ABD’nin saldırısının ardından tesiste nükleer sızıntı olmadığı bildirildi.

Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesisinin bulunduğu Kum eyaletinden bir Valilik yetkilisi, AA muhabirine açıklama yaptı.

Yetkili, “Fordo nükleer tesisi Amerika Birleşik Devletleri tarafından saldırıya uğramış ve bu tesise zarar verilmiştir ancak içinde ve çevresinde herhangi bir nükleer sızıntı bulunmamaktadır” ifadelerini kullandı.

Öte yandan İran devlet televizyonu, saldırı haberlerini teyit etmeden tesislerin daha önceden boşaltıldığını ve nükleer malzemelerin başka bir yere taşındığını duyurmuştu.

WASHINGTON TAHRAN İLE İLETİŞİME GEÇTİ

Trump, Truth Social’da ikinci bir paylaşımda “İRAN ARTIK BU SAVAŞI SONLANDIRMAYI KABUL ETMELİ” dedi. “BU, AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, İSRAİL VE DÜNYA İÇİN TARİHİ BİR AN” ifadelerini kullandı.

ABD’nin, İran’daki üç nükleer tesisi vurduktan sonra Tahran ile iletişime geçerek amacının rejim değişikliği olmadığını ilettiği iddia edildi.

Amerikan CBS News’in ABD’li kaynaklarına dayandırdığı habere göre, Washington yönetimi İran’daki üç nükleer tesisi vurmasının ardından Tahran’a diplomatik bir mesaj ileterek, bu saldırıların tamamen kendileri tarafından gerçekleştirildiğini ve rejim değişikliği yapmak gibi bir niyetlerinin olmadığını vurguladı.

CBS News, daha önce de ABD yönetimindeki birçok kaynaktan aldığı bilgiye dayanarak, Başkan Trump’ın İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’i öldürme planına karşı çıktığını aktarmıştı.

NETANYAHU’DAN TEŞEKKÜR

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın üç nükleer tesisine saldırı düzenlediklerini duyuran ABD Başkanı Trump’a teşekkür etti.

Başbakan Netanyahu, X hesabından, İran’ın nükleer tesislerini vurma kararı alan ABD Başkanı Trump’a görüntülü teşekkür mesajı yayınladı.

Netanyahu, “Tebrikler Başkan Trump. ABD’nin muhteşem ve hakkaniyetli gücüyle İran’ın nükleer tesislerini hedef alma yönündeki cesur kararınız tarihi değiştirecek” ifadesini kullandı.

İsrail’in İran’a başlattığı saldırılarla “şaşırtıcı işler” yaptığını öne süren Netanyahu, ABD’nin, bu gece gerçekleştirdiği saldırıyla gerçekten “eşsiz bir başarıya imza attığını” savundu.

ABD’nin İran’a saldırısının Orta Doğu’yu barışa taşıyacak “tarihi bir dönüm noktası” olduğunu savunan Netanyahu, “Başkan Trump ve ben sık sık güç yoluyla barış deriz. Önce güç gelir, sonra barış gelir. Ve bu gece Başkan Trump ve ABD büyük bir güçle hareket etti” iddiasında bulundu.

NEYLE VURULDU?

ABD’nin, İran’ın üç nükleer tesisinden en önemlisi olan Fordo’yu 6 sığınak delici mühimmat kullanarak vurduğu, diğer iki tesisin ise bölgedeki Amerikan denizaltılarından fırlatılan 30 Tomahawk füzesiyle yok edildiği iddia edildi.

Fox News sunucusu Sean Hannnity, canlı yayınlanan programında, ABD Başkanı Donald Trump’la az önce telefonla görüştüğünü ve Trump’ın kendisine İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarda yaklaşık 645 kilometre uzaklıktaki Amerikan denizaltılarından 30 Tomahawk füzesinin de fırlatıldığını ilettiğini söyledi.

Daha önce İran’ın Fordo nükleer tesisi için en az 2 adet GBU-57 A/B “Büyük Ordonat Delici” sığınak avcısı (bunker buster) mühimmat kullanılması gerektiğinin dile getirildiğini hatırlatan Hannity, ancak ABD Başkanı ile yaptığı konuşmada 6 sığınak delici mühimmatın kullanıldığını öğrendiğini belirtti.

Hannity, “Diğer iki büyük İran nükleer tesisi olan Natanz ve İsfahan, yaklaşık 645 kilometre uzaktaki Amerikan denizaltıları tarafından fırlatılan 30 Tomahawk füzesiyle yok edildi.” ifadelerine yer verdi.

B-2’LER DE KATILDI

ABD daha önce, Guam’daki bir üsse doğru yola çıktığı sanılan B-2 hayalet bombardıman uçaklarını hareket ettirmişti. B-2’lerin taşıdığı Amerikan “bunker buster” bombaları, bir dağın derinliklerine gömülü olan İran’ın Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesisini yok etmek için en uygun silah olarak görülüyordu.

Amerikan Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliden aldığı bilgiye göre, saldırıda B-2 ağır bombardıman uçakları da kullanıldı.

‘ANAYASAYA AYKIRI’​​​​​​​

Kongre’deki Cumhuriyetçi dış politika şahinleri, başkanın askeri hamlesini alkışladı. ABD Senatörü Lindsey Graham, “Bu doğru bir karardı. Rejim bunu hak ediyor” dedi. Güçlü Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Jim Risch, İsrail’e yardım etmek için Trump’ın “kararlı eylemini” alkışlayarak, “Bu sonsuz bir savaşın başlangıcı değil. İran topraklarında Amerikan askerleri olmayacak” dedi.

Demokrat ABD senatörü John Fetterman da Trump’ı överek, başkanın “doğru hamle” yaptığını söyledi.

Ancak Cumhuriyetçi temsilci Thomas Massie, kararın “Anayasaya aykırı” olduğunu söyledi.

İRAN ATOM ENERJİSİ KURUMU: DURMAYACAĞIZ

İran Atom Enerjisi Kurumu (AEOI) ABD saldırısını kınadı.

Kurum, üç nükleer tesisin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) tam denetimi altında faaliyet gösterdiğini ve bu tesislere yönelik “vahşi saldırının” uluslararası hukuku ihlal ettiğini belirtti.

AEOI, saldırının “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın kayıtsızlığı, hatta suç ortaklığı altında” gerçekleştirildiğini söyledi.

“Uluslararası toplumun, orman kanunlarına dayalı bu kanunsuzluğu kınaması ve İran’ın meşru haklarını savunmasında yanında yer alması beklenmektedir” denilen açıklamada, örgütün “büyük İran milletine, düşmanların hain komplolarına rağmen bu ulusal sanayinin ilerlemesinin durdurulmasına izin vermeyeceği” garantisi verildi.

“Örgüt, asil İran halkının haklarını savunmak için gerekli tüm önlemleri, yasal takip tedbirleri de dahil olmak üzere, gündemine almıştır” ifadelerini kullandı.

İRAN MİSİLLEME BAŞLATTI: İSRAİL’E FÜZE

İsrail ordusu, pazar sabahı İran misilleme saldırılarını duyurdu. İran’dan İsrail’in orta ve kuzey bölgelerine yaklaşık 20 füze atıldığını tespit ettiğini açıkladı.

İsrail genelinde şiddetli patlama sesleri duyuldu ve İsrail’in acil durum servisi Magen David Adom (MDA), çarpışma olduğu bildirilen birkaç bölgeye doğru yola çıktı.

İsrail’in kuzey ve orta bölgelerinde çarpmalar olduğu ve 10 füzenin isabet ettiği yönünde haberler geldi.

Ordu, tehditleri önlemek için savunma sistemlerinin devreye girdiğini de ekledi.

Uyarı alınması halinde, halkın korunaklı bir alana girip yeni bir talimat gelene kadar orada kalması gerektiği belirtildi.

İran misilleme saldırılarının ilerleyen saatlerde devam etmesi bekleniyor.

13 HAZİRAN

İsrail, 13 Haziran’da İran’ın çeşitli kentlerindeki nükleer tesisler başta olmak üzere ordunun üst komuta kademesini de hedef alan geniş çaplı saldırılar düzenledi.

İran’da Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Genel Komutanı ve bazı üst düzey komutanlar ile 9 nükleer bilim insanı saldırılarda öldü.

İran Sağlık Bakanlığı, 21 Haziran’da yaptığı açıklamada, İsrail’in saldırılarında toplam sivil can kaybının 430, yaralı sayısının da 3 bin 500’den fazla olduğunu bildirdi.

İran misilleme saldırıları başlattı. İsrail Başbakanlık Ofisi, İran ordusunun yaptığı misillemelerde 24 kişinin öldüğünü, 1272 kişinin yaralandığını aktardı.

Türkiye, Çin, Rusya, Pakistan başta olmak üzere çok sayıda ülke İsrail’i kınadı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English