Avrupa
Ukrayna’ya tank sevkiyatı başladı: Savaşta yeni bir aşama

Rusya karşıtı ittifakta uzun süredir gerilime neden olan Alman yapımı Leopard 2 ana muharebe tankları meselesi nihayet çözüme kavuşturuldu.
Dün ihracat lisansı için başvuran Varşova’nın talebini kabul eden Berlin, Leopard’a sahip olan ülkelerin yeniden ihracatına izin vermesinin yanı sıra kendisi de 14 tank göndereceğini açıkladı.
İzin kapsamında Polonya, elinde bulunan Leopard 2 tanklarının Ukrayna’ya sevk edilmesine başlarken, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Almanya’dan 18 yeni Leopard 2 tankı alıp Ukrayna’ya göndereceklerini ilan etti.
Ukrayna Dışişleri Bakan Yardımcısı Andriy Melnyk ise eli yükselterek ülkesine savaş uçağı, savaş gemisi ve denizaltı da verilmesini istedi.
Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit, kararla birlikte ilk hedeflerinin Ukrayna’da hızla iki tank taburu oluşturmak olduğunu söyledi. Bu, aşağı yukarı 80 tanka eşit bir muharebe gücü demek.
Hebestreit, Ukrayna’ya desteğin içerisinde lojistik, mühimmat ve bakım gibi kalemlerin de yer aldığını, Ukraynalı askerlerin Almanya’da eğitileceğini de ekledi.
Baltık ülkeleri ve Polonya’nın yanı sıra İsveç, Finlandiya, Hollanda, İspanya ve Norveç’in da Leopard 2 sevkiyatı için uluslararası bir koalisyona sıcak baktığı belirtiliyor.
Britanya ve Fransa da Almanya’nın tank kararından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Britanya Başbakanı Rishi Sunak, Almanya’nın ‘doğru kararı verdiğini’ söylerken, Fransa’da Elysee Sarayı da Paris’in Berlin’in kararının memnuniyetle karşıladığını açıkladı.
ABD de ‘Abrams’a yeşil ışık yaktı
Almanya’nın gündeme getirdiği ‘Abrams’a karşı Leopard’ formülüne karşı ilk etapta sesini yükselten ABD’nin de şimdi bu çizgiye geldiği görülüyor.
M1 Abrams tanklarının Ukrayna verilmesi durumunda hem savaşı tırmandırmasından hem de pratik değerinden endişe eder görünen Biden yönetimi, tutumunu yumuşattı.
CNN’e konuşan iki Amerikan yetkili, Beyaz Saray’ın Ukrayna’ya en az 30 Abrams M1 muharebe tankı göndermeye hazırlandığını söyledi.
Yetkililer, açıklamanın bu hafta içinde gelebileceğini söylerken, tankların sevkiyatının başlamasının ise normal şartlarda birkaç ayı bulabileceğini vurguluyorlar.
ABD’nin tankın yanı sıra az sayıda kurtarma aracı da göndereceği belirtiliyor. Kurtarma araçları, muharebe alanındaki tanklara destek veya hizmet ve bakım için alandan taşımak gibi görevlerde kullanılıyor.
Washington Post’a konuşan bir yetkili, Abramsların savaşta kullanımının önümüzdeki sonbaharı bulabileceğini söyledi.
Bugün, ABD, Almanya, Britanya ve Fransa’nın ulusal güvenlik danışmanlarının Washington’da Ukrayna gündemiyle toplanması bekleniyor.
Tanklar savaşın gidişatını değiştirebilir mi?
Ukrayna’nın uzun zamandır, Rusya’nın içine ve Rusya’nın ilhak ettiği Kırım, Donetsk ve Lugansk gibi bölgelere saldırmak için silah istediği biliniyor.
ABD yönetimi, tankın yanı sıra Rusya’nın içini vurabilecek uzun menzilli füzeleri de Kiev’e vermeye henüz yanaşmıyor.
Kiev’e verileceği ilan edilen tankların savaş meydanına bir hafta ya da bir ay içerisinde çıkması normal şartlarda mümkün değil. Askerlerin eğitiminin yanı sıra, bakım ve onarım işleri için gereken lojistiğin kısa sürede elde edilmesi zor görünüyor. Yukarıda da değinildiği üzere, M1 Abrams tanklarının Ukrayna’da kullanılmaya başlanması sonbaharı bulabilir.
Öte yandan Ukrayna ordusunun tanklarla birlikte Rusya’ya karşı mekanize gücü artırılmış bir savaş yürütmesi mümkün hale gelecek. NATO’daki bazı askeri uzmanlar, yeterli sayıda tankla birlikte Ukrayna’nın, daha önce erişemediği ve Rusya’nın elinde olan bazı bölgelere ulaşabileceğini düşünüyor.
Sovyet yapımı zırhlara karşı geliştirilen batı yapımı tankların Ukrayna’ya ‘psikolojik destek’ sağlayacağı da düşünülüyor.
Ukrayna Genelkurmay Başkanı Valery Zaluzhny’ye göre, ordunun Rusya’ya bir karşı saldırı başlatabilmesi için 300 ana muharebe tankına ve diğer silah sistemlerine ihtiyacı var.
Savaş başladığında Ukrayna’nın elinde Sovyet yapımı T-64, T72 ve T-80’lerden oluşan 900 civarında tank olduğu tahmin ediliyordu. Oryx’in hesaplamalarına göre, Ukrayna savaş boyunca 450 tankını kaybetti ve kalanlar da pek iyi durumda değil.
Ukrayna’nın bir süredir batılı ülkelerden edindiği ağır topçu sistemleri ile birlikte işletilecek tankların Rusya’nın savunma hatlarına karşı işe yaraması mümkün.
Batı kampında iki görüş
Atlantik Konseyi için bir makale kaleme alan Eric Adamson, Ukrayna’yı silahlandırma söz konusu olduğunda batı ittifakında bir bölünme olduğunu düşünenlerden.
Buna göre ilk kamp, Rusya’nın askeri olarak yenilmesini hedefliyor. Bu ülkelerin başını Baltık ülkeleri, Polonya, İskandinav ülkeleri ve diğer Doğu Avrupa ülkeleri çekiyor.
Diğer tarafta ise başta Almanya ve Fransa olmak üzere, güneydoğu Avrupa ülkeleri ve bir açıdan ABD yer alıyor. Bu ülkeler, köşeye sıkışmış ve düşüşteki bir Vladimir Putin’in kontrol edilemeyen gelişmelere yol açacağını düşünüyor ve ayrıca, Rusya’nın Avrupa’nın kaçınılmaz komşusu olduğunu savunarak, şu ya da bu şekilde bu ülke ile iş yapmak gerektiğine inanıyor.
Birinci kamptakiler, batının ‘Ukrayna silahlı kuvvetlerinin şemsiyesi altında yaşadığını’ düşünüyor ve Rusya’ya direnmemenin maliyetinin, Ukrayna’ya yardım etmekten daha fazla olacağını savunuyor.
Bu ülkeler, Ukrayna’nın Kırım’ı geri almasının Rusya’ya büyük bir darbe vuracağını ve Moskova’nın bir daha Avrupa’da önemli bir rol oynayamayacağına inanıyor.
İkinci kamptaki ülkelerin başını çeken Almanya ise, Başbakan Olaf Scholz’ün deyişiyle, Rusya ile eski düzene dönmeyi hedefliyor.
Bu tutum, Almanya’nın doğusundaki ve kuzeyindeki ülkelerle olan ilişkisini de değiştirmiş görünüyor. Örneğin Finler, eskiden bir ‘deniz feneri’ olarak gördükleri Almanya’yı artık bir model olarak görmüyorlar ve kararlarını alırken Berlin’i takip etmiyorlar.
ABD: Şimdi durmanın vakti değil
Rusya karşıtı koalisyonun başını çeken ABD ise Ukrayna ordusunu yeni bir karşı saldırıya hazırlıyor.
Lugansk’a yönelik bir karşı saldırı Kreminna’yı hedefliyor. Kremmina, Donbas’ın en önemli sanayi kentlerinden Severodonetsk ile Lısıçansk’a uzanan bir kapı olarak görülüyor. Rusya ve Lugansklı milisler bu bölgeyi geçen yaz aylarında ele geçirmişti.
Geçen Cuma günü Almanya’daki Ramstein Hava Üssünde yapılan toplantıda, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in bu meseleyi gündeme getirdiğini ve Rusya’nın savunma hatlarını kırmak için Ukrayna’nın batının desteğine ihtiyaç duyduğunu söylemişti.
Politico’ya konuşan üst düzey bir ABD’li yetkili, “Ukrayna’yı, kendilerini savunmalarında desteklemek söz konusu olduğunda, şimdi yavaşlamanın zamanı değil,” diyor.
Her iki ülkenin de bahar aylarında yeni bir karşı saldırıya hazırlandığı biliniyor. Rusya da hem Lugansk hem Donetsk bölgelerindeki asker yığınaklarını artırmaya başladı.
Avrupa
Fransa’dan ‘Müslüman Kardeşler’ raporu

Fransız hükümetinin gizli olarak sadece iç dağıtıma çıkardığı Müslüman Kardeşler (İhvan) raporu, bir süre önce medyaya sızdırıldı.
Le Figaro’nun yayımladığı 73 sayfalık raporda, istihbarat dosyaları, saha araştırmaları ve onlarca röportaj aracılığıyla, Müslüman Kardeşler örgütünün Fransa’da okullar, hayır kurumları, camiler ve “yumuşak güç” yoluyla geniş bir ideolojik altyapı kurduğu ileri sürülüyor.
Raporda, “Kardeşlerin stratejisi, dini ve eğitim faaliyetleri kisvesi altında sivil topluma sızarak bir tür ideolojik hegemonya kurmaktır,” deniyor.
Rapor, Müslüman Kardeşler’in Avrupa’daki varlığına ilişkin bugüne kadar yapılan en ayrıntılı devlet araştırması olarak görülüyor.
İki memur tarafından yazılan rapor, Fransa ve yurtdışında aylarca süren saha çalışması ve analizlere dayanıyor ve diplomatlar, istihbarat yetkilileri, akademisyenler ve dini figürlerin katkılarını içeriyor.
Rapora göre, Müslüman Kardeşler bir siyasi proje olarak faaliyet gösteriyor ve hedefi “ani bir devrim” değil, “kademeli bir dönüşüm.”
Fransız yetkililere göre örgütün hedefi “kalpler ve zihinler”; gücü ise “gizlilikte değil, stratejik belirsizlikte” yatıyor.
Hareketin ideolojik kökenlerini anlatan rapora göre İhvan, İslamı her zaman dini, siyasi, hukuki ve iktisadi bir bütün olarak sunmuyor ama bu vizyon taktiksel olarak Avrupa’da geliştirildi.
Arap dünyasında yasaklanıp baskı gördükten sonra, birçok Kardeşlik ideoloğunun “Batı demokrasilerine sığındığına” işaret eden Fransa, İsviçre’de, İhvan’ın kurucusu hasan el-Benna’nın damadı Said Ramazan’ın 1961’de Cenevre İslam Merkezini kurduğunu hatırlatıyor.
Fransa: Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütler AB’de lobi yapıyor
Rapora göre Müslüman Kardeşler’in Fransa’daki ağı, 139 resmi olarak bağlı cami ve 68 “ideolojik olarak yakın” kabul edilen cami dahil olmak üzere 280 dernekten oluşuyor. Bu camiler, 2010’dan bu yana açılan camilerin yaklaşık yüzde 10’una tekabül ediyor. Rapora göre her cuma, yaklaşık 91.000 kişi bu mekanlarda ibadet ediyor.
Hareket ayrıca 21 özel okulu (üçü devlet tarafından finanse ediliyor) ve 815 Kuran kursunu kontrol ediyor veya etkiliyor. Bu okullarda 66.000’den fazla çocuk eğitiliyor.
Bu kurumlarda tam olarak ne öğretiliyor? Rapora göre Kardeşlik ile bağlantılı okullar, “şeriatın insan yapımı kanunlardan üstün olduğunu öven, dinler arası evlilikleri kınayan ve Yahudileri karalayan metinler” dağıtıyor.
Yine rapora göre antisemitizm, Müslüman Kardeşler’e bağlı örgütlerde “tesadüfi bir olgu” değil, “merkezi bir unsur.” Raporda, “Yahudilere karşı nefret”in, genellikle anti-Siyonist sloganlar aracılığıyla aklanan temel bir ideolojik unsur olduğu ileri sürülüyor.
Müslüman Kardeşler ile bağlantılı ve yakın zamanda Fransa’dan sınır dışı edilen tanınmış vaiz Hassan Iquioussen, “antisemitik komplo teorilerini” defalarca yaydığı için eleştiriliyor. Iquioussen, “Yahudiler medyayı kontrol ediyor” ve “küresel kamuoyunu kontrol altında tutmak için tarihi hafızayı manipüle ediyor” iddialarında bulunmuştu.
Bu arada, birçok okul, ulusal güvenlik gerekçesiyle Fransa’dan sınır dışı edilenler de dahil olmak üzere, tanınmış “aşırılık yanlılarının” kitaplarını tanıtıyor. Lille’deki Lycée Averroès adlı bir lise, İslamcı ortodoksluğa uygun materyaller öğrettiği ve Katar’dan yabancı fon aldığı ortaya çıktı. Katar, raporda başka bir yerde, hayırseverlik kisvesi altında Müslüman Kardeşler ile bağlantılı kurumları desteklediği için de eleştiriliyor.
Katar tek ülke değil: Raporda, Türkiye de hareketin bölgesel merkezi olarak gösteriliyor. 2013’te Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesinden bu yana, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler’in sürgündeki üyelerini ağırladığı, İstanbul’da toplantılar düzenlediği ve Avrupa’daki bağlantılı ağları desteklediği vurgulanıyor.
Kardeşlik’in stratejisi dini ve eğitim kurumlarıyla sınırlı değil. Lille, Lyon ve Paris banliyöleri gibi bölgelerde, raporda “ekosistem” olarak adlandırılan yapılar kurmuş durumda: helal marketler, gençlik merkezleri, mesleki eğitim, çöpçatanlık hizmetleri, İslami mikrofinans ve hayır kurumları, bir araya gelerek bu kurumları sık sık ziyaret eden Müslümanlar için paralel otorite yapıları oluşturuyor. Bu ağlar yasadışı değil ve etkili.
Bu yapıların “çokkültürlülüğü ve sekülarizmi reddeden belirli bir dünya görüşünü” normalleştirdiğini savunan rapor, “Bu alanlar, dini hukuku ülkenin hukuku üstünde tutar ve Müslümanlara, örneğin başörtüsü takma beklentisine uymaları için sosyal baskı uygular,” diyor.
Öte yandan rapor, hareketin “çift söylem” kullandığını ileri sürüyor: kamuoyunda ılımlılık gösterirken, özel hayatında antisemitizm, cinsiyet ayrımcılığı ve ideolojik ayrılıkçılığı teşvik ediyor.
İhvan’ın yeni cephesinin “dijital dünya” olduğunu tespit eden rapor, hareketin kurumlarında eğitilmiş, “şikayet siyasetinde” usta ve genç izleyicilere göre ayarlanmış bir dizi çevrimiçi “influencer”ı not ediyor.
Bazıları “İslamofobi” ile mücadele eden aktivistler olarak karşımıza çıkarken, diğerleri İslamcı ideolojiyi “terapötik veya girişimci bir dil” ile örtüyor.
En önde gelen isimlerden biri olan Marwan Muhammad, şu anda Kanada’dan faaliyet gösteriyor ve daha önce 2020’de feshedilen Fransa’daki İslamofobiye Karşı Kolektif’in başkanıydı.
Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri neden bu kadar uzun süre sorgulanmadı? Rapora göre örgüt hemen alarm zillerini çaldıracak türden eylemlerde bulunmuyor. Uçak kaçırmıyor, okul yönetim kurullarında lobi faaliyetleri yürütüyor. Kafeleri bombalamıyor, helal girişimler, Müslüman okulları ve evlilik platformları kuruyor. Yöntemleri yavaş, merkezi olmayan ve genellikle sivil katılımdan ayırt edilemiyor.
Raporun sızmasının ardından başka Avrupa ülkelerinin de harekete geçmeye başladığı öne sürülüyor. Örneğin İsveç, Fransa’nın izinden giderek raporun tamamını talep etti ve kendi soruşturmasını başlattı.
Avrupa
AB, Ukraynalıların ülkelerine dönüşü için plan hazırlıyor

Avrupa Komisyonu, AB ülkelerine yaşayan yaklaşık 4,3 milyon Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli dönüşü için bir plan hazırlamaya başladı. Politico’nun haberine göre, geçici koruma rejiminin Mart 2027’de sona ermesinin ardından Ukraynalıların yasal statülerinin düzenlenmesi ve dönüşlerine yardımcı olunması hedefleniyor. Bu kapsamda AB ülkelerinde Ukraynalılara danışmanlık hizmeti sunacak ‘birlik merkezleri’ kurulması da planlanıyor.
Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği (AB) sınırları içinde yaşayan ve sayıları yaklaşık 4,3 milyonu bulan Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli bir şekilde geri dönüşünü sağlamak amacıyla bir plan üzerinde çalışmalara başladı.
Politico‘nun konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre söz konusu adım, Ukrayna’daki insan gücü ihtiyacına yanıt vermeyi amaçlıyor.
Ukraynalıların büyük bir çoğunluğu, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başlamasının ardından Polonya, Almanya ve Çekya gibi AB ülkelerine sığınmıştı.
AB tarafından sağlanan geçici koruma rejimi sayesinde Ukraynalılar, Birlik ülkelerinde ikamet etme, çalışma ve sosyal hizmetlere erişim hakkı elde etmişti.
Başlangıçta geçici bir önlem olarak tasarlanan bu rejim, birçok kez uzatıldı ve mevcut beklentiler Mart 2027’ye kadar devam edeceği yönünde.
Bu tarihten sonra ise üye devletlerin, Ukraynalıların farklı yasal statülere geçiş süreçlerine destek olması gerekecek.
Milyonlarca Ukraynalı mülteci AB’de kalma hakkını kaybedebilir
Brunner: Ukrayna’nın en çok insana ihtiyacı var
Göçten sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Magnus Brunner, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ukrayna’nın en çok insanlara ihtiyacı var,” dedi.
Brunner, Avrupa Birliği’nin temel görevinin, Ukraynalıların anavatanlarına dönme ya da yurt dışında kalarak Ukrayna’yı desteklemeye devam etme konusunda bilinçli bir seçim yapabilmeleri için gerekli koşulları sağlamak olduğunu vurguladı.
Avrupa Komisyonu’nun yeni planını Ukrayna Başbakan Yardımcısı Aleksey Çernışov ile birlikte sunması bekleniyor.
Stratejinin kilit unsuru: ‘Birlik merkezleri’
Geliştirilmekte olan stratejinin kilit unsurlarından birinin, AB ülkelerinde “birlik merkezleri” olarak adlandırılan yapılar oluşturması olduğu belirtiliyor.
Bu merkezler, Ukraynalılara istihdam, topluma adaptasyon, Ukrayna’ya geri dönüş süreçleri veya bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürme konularında yardımcı olacak bilgi ve danışmanlık noktaları olarak faaliyet gösterecek.
Merkezlerde ayrıca dil kursları ve kültürel etkinliklerin düzenlenmesi de planlanıyor. İlk birlik merkezlerinin Almanya ve İspanya’da faaliyete geçmesi öngörülüyor.
Hassas gruplara özel düzenlemeler
Plan kapsamında, yasal statülerinde değişiklik olması durumunda hamile kadınlar, kronik hastalıkları bulunan kişiler ve okul çağında çocuğu olan ebeveynler gibi belirli kategorilerdeki Ukraynalılar için bireysel koşulların sağlanacağı da ifade ediliyor.
Bu düzenlemelerle, söz konusu grupların geçiş süreçlerinin daha sorunsuz bir şekilde yönetilmesi amaçlanıyor.
Avrupa
Bulgaristan 2026’dan itibaren avroya geçecek

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), Bulgaristan’a 2026 yılının başından itibaren avro para birimini kabul etme izni verdi. Böylece Bulgaristan, tek para birimi bölgesine katılan 21. ülke oldu.
Bulgaristan ekonomisinin Avro bölgesinin geri kalanıyla nasıl uyum içinde olduğunu anlatan bir “yakınsama raporunda” Komisyon, Bulgaristan’ın 20 ülkede 347 milyon Avrupalı tarafından kullanılan para birimini kabul etmek için gerekli resmi kriterleri karşıladığını belirtti.
Avrupa Komisyonu yaptığı açıklamada, “Bugün, Avrupa Komisyonu Bulgaristan’ın 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren avroyu kabul etmeye hazır olduğu sonucuna varmıştır. Bu, Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılan yirmi birinci üye ülke olması açısından önemli bir dönüm noktasıdır,” dedi.
Komisyon ayrıca Bulgaristan’ın ekonomisi ve piyasalarının AB’nin geri kalanıyla entegre olup olmadığını ve ülkenin ödemeler dengesindeki eğilimleri de inceledi.
Ayrı bir raporda, ECB de Bulgaristan’ın hazır olduğunu belirtti. ECB Yönetim Kurulu Üyesi Philip Lane yaptığı açıklamada, “Gerekli düzenlemeleri yapmak için gösterdiği büyük özveri nedeniyle Bulgaristan’ı tebrik etmek istiyorum,” dedi.
Bulgaristan, 2007 yılında Avrupa Birliği’ne katıldığından beri para birimini levadan avroya geçirmek için çaba sarf ediyor.
Öte yandan bu kadar uzun bir bekleyişin ardından, mayıs ayında yapılan bir Eurobarometer anketine göre, birçok Bulgar ilk heyecanını yitirdi ve ankete katılanların %50’si avroya şüpheyle bakıyor.
Avro bölgesine üye olmak, avro banknot ve madeni paraları kullanmanın yanı sıra, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranlarını belirleyen Yönetim Konseyi’nde bir koltuk anlamına da geliyor.
ECB, Çarşamba günü geç saatlerde ülkenin hazır olup olmadığını ve merkez bankasının bağımsız olup olmadığını değerlendirecek fakat Komisyon’un görüşü belirleyici olacak.
AB yürütme organının olumlu tavsiyesi, AB liderlerinin haziran ayı sonunda bunu onaylaması gerektiği anlamına geliyor. AB maliye bakanları temmuz ayında Bulgar levasının avroya çevrilme kurunu belirleyecek ve ülkenin teknik hazırlıklarını tamamlaması için yılın geri kalanını tanıyacak.
Olumlu tavsiyeyi almak için Bulgaristan, avro adayı ülkelerin tüketici enflasyonunun en iyi performans gösteren üç AB ülkesinin enflasyonunun 1,5 puan üzerinde olmamasını öngören enflasyon kriterini yerine getirmek zorundaydı.
Nisan ayında en iyi performans gösteren ülkeler %0,9 ile Fransa, %1,4 ile Kıbrıs ve %1,5 ile Danimarka olurken, %2,8 ile Bulgaristan sınırın hemen içinde yer aldı.
Avro adayı ülke, GSYİH’sinin %3’ünü aşan bir bütçe açığı nedeniyle AB’nin disiplin bütçe prosedürüne tabi olamaz. Bulgaristan, 2024 yılında %3,0 ve 2025 yılında %2,8 olarak beklenen bütçe açığı ile bu kriteri karşılıyor.
Ülkenin 2024 yılında GSYİH’sinin %24,1’i ve 2025 yılında %25,1 olması beklenen kamu borcu, %60’lık azami seviyenin oldukça altında olup, tahvillerin uzun vadeli faiz oranı, enflasyon performansı en iyi üç ülkenin borçlanma faiz oranının 2 puan üzerinde kalıyor.
Son olarak, Bulgaristan, Döviz Kur Mekanizması II’de merkezi parite kurunun her iki tarafında %15’lik bir marj içinde kalarak istikrarlı bir döviz kuru olduğunu kanıtlamak zorunda kaldı.
Bu, Bulgaristan’ın 1999’da avronun kullanıma girmesinden bu yana levayı avroya 1,95583 oranında sabitleyen bir para kurulu işletmesi nedeniyle kolayca gerçekleştirildi.
Bulgaristan’ın avroya geçişi, Hırvatistan’ın 2023 başında tek para birimi grubuna katılmasıyla Avro bölgesinin son genişlemesinden üç yıl sonra gerçekleşecek.
Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılımıyla, 27 AB ülkesinden sadece altı ülke tek para birimi alanı dışında kalacak: İsveç, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Danimarka.
Bu ülkelerin hiçbirinin, siyasi nedenlerle veya gerekli iktisadi kriterleri karşılamadıkları için avroyu kabul etmek için acil bir planı bulunmuyor.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş1 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi1 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını1 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu