Diplomasi
Çin’den yeni AUKUS planına ‘saatli bomba’ yorumu

ABD, İngiltere ve Avustralya, Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki etkisine karşı koymayı amaçlayan yeni bir nükleer enerjili denizaltı filosu oluşturma planlarının ayrıntılarını açıkladı.
ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve Avustralya Başbakanı Anthony Albanese California eyaletinin San Diego kentinde bir araya geldi. Avustralya’nın nükleer denizaltıya sahip olması ve bu alanda teknoloji paylaşımı yapılmasını içeren AUKUS anlaşmasının detaylarının masaya yatırıldığı görüşme sonrasında liderler tarafından ortak bir yazılı açıklama yapıldı.
Açıklamada, AUKUS güvenlik diyaloğu kapsamında Avustralya’nın konvansiyonel silahlı, nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar (SSN) edinmesi için benimsenen yol haritası duyuruldu. Bu kapsamda üç ülkenin ortak teknoloji kapasiteleriyle yeni nesil denizaltı olan SSN-AUKUS’un üretileceği kaydedilen açıklamada, Avustralya ve İngiltere’nin “geleceğin denizaltıları” olarak SSN-AUKUS’u kullanacakları belirtildi.
AUKUS paktı uyarınca Avustralya’nın, ilk nükleer enerjili denizaltılarını – en az üçünü – ABD’den alacağı kaydedildi. Müttefikler ayrıca İngiltere yapımı Rolls-Royce reaktörleri de dahil olmak üzere en son teknolojiyi kullanarak yeni bir filo oluşturmak için çalışacaklarını açıkladı.
ABD Başkanı Joe Biden, anlaşmanın bölgede barışı güçlendirmeyi amaçladığını ve Avustralya’nın nükleerden arındırılmış bir ülke olma taahhüdünü tehlikeye atmayacağını iddia etti ve denizaltıların “nükleer silahlı değil, nükleer enerjili” olacağını vurguladı.
‘Uzun menzilli saldırı özelliği’
Avustralya, Birleşik Krallık’tan sonra Washington’ın nükleer tahrik teknolojisini alan ikinci ülke oldu.
Yeni denizaltılar, ülkenin mevcut dizel motorlu filosundan daha uzak ve daha hızlı hareket edebilecek ve böylece Avustralya ilk kez “düşmanlara karşı” uzun menzilli saldırılar gerçekleştirebilecek.
Anlaşmaya göre, Avustralya donanması denizcileri, nükleer enerjiyle çalışan denizaltıların nasıl kullanılacağını öğrenmek için bu yıldan itibaren ABD ve İngiltere denizaltı üslerine gönderilecek.
ABD ve İngiltere’nin, 2027’de Avustralya donanma personelinin iş gücü, altyapısı ve düzenleyici sistemlerinin geliştirilmesini hızlandırmak için SSN’lerin Avustralya’ya ileriye dönük rotasyon planına başlanacağı vurgulanan açıklamada, 2030’ların başlarında, Kongre’nin onay vermesi halinde ABD’nin, Avustralya’ya 3 adet “Virginia” sınıfı denizaltı satmayı planladığı kaydedildi.
Joe Biden, ABD’nin denizaltı inşaat kapasitesini genişletmek ve mevcut nükleer enerjiyle çalışan Virginia sınıfı denizaltılarının bakımını iyileştirmek için 4,6 milyar dolar (3,7 milyar sterlin) sözü verdi.
ABD nükleer denizaltıları bu yıl Batı Avustralya’yı daha sık ziyaret ederken, İngiliz denizaltıları da 2026’dan itibaren liman ziyaretleri yapacak.
2027’den itibaren Perth üssü HMAS Stirling, Avustralya’nın deneyimini geliştirmek için İngiliz ve ABD nükleer enerjili denizaltılarının rotasyonel varlığına ev sahipliği yapacak.
AUKUS’un ardından Avustralya, “nükleer güce” ulaşmadan önce nükleer denizaltılara kavuşacak ilk ülke olarak kayıtlara geçecek.
245 milyar dolarlık maliyet
Avustralya Başbakanı Albanese ise, Canberra’ya 30 yılda 368 milyar A$’a (245 milyar $) mal olacak planın “Avustralya’nın savunma kabiliyetine tüm tarihindeki en büyük tek yatırım” olduğunu savundu.
Bu oran, Avustralya’nın savunma harcamalarını GSYİH’nın yüzde 2,5’ine çıkaracak.
Maliyetle ilgili Avustralya Hazine Bakanı Jim Chalmers, gazetecilere verdiği demeçte, “Avustralya bunu yapmamayı göze alamaz … konu ulusal güvenliğimiz ve ulusal ekonomimiz olduğunda her kuruşa değecek” dedi.
2021’de AUKUS ilan edildiğinde savunma bakanı olan muhalefet lideri Peter Dutton da, denizaltı anlaşmasını “ne olursa olsun” destekleyeceğini söyledi.
Sunak’tan ‘Çin’ vurgusu
Anlaşmayla ilgili konuşan Rishi Sunak, AUKUS ittifakının açıklanmasından bu yana geçen 18 ayda küresel istikrara yönelik zorlukların “yalnızca büyüdüğünü” söyledi.
Sunak, “Rusya’nın Ukrayna’yı yasa dışı işgali, Çin’in artan iddialılığı, İran ve Kuzey Kore’nin istikrarı bozan davranışları – hepsi tehlike, düzensizlik ve bölünme ile birlikte tanımlanmış bir dünya yaratma tehdidi oluşturuyor” dedi.
“Çin, bizimkilerden çok daha farklı değerleri olan bir ülke ve dünya düzenine meydan okuyor” diyen Sunak, “bu yüzden buna karşı tetikte olma; kendimizi, değerlerimizi ve çıkarlarımızı koruma hakkımız var” ifadelerini kullandı.
Sunak, ABD ziyaretinin bir parçası olarak, “düşman devletlerden gelen tehditlere karşı koymak” iddiasıyla önümüzdeki iki yıl içinde savunma harcamalarını yaklaşık 5 milyar sterlin (6 milyar dolar) artırma sözü verdi.
Çin: Barış ve istikrarı zedeleyen bariz bir eylem
Çin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği bugün yaptığı açıklamada, nükleer denizaltı işbirliği planı ile ilgili, “ciddi nükleer silahlanma riskleri oluşturan, uluslararası silahların yayılmasını önleme sistemini baltalayan, silahlanma yarışını körükleyen ve bölgede barış ve istikrarı zedeleyen bariz bir eylem” ifadelerini kullandı.
“AUKUS’un ironisi, en yüksek nükleer silahların yayılmasını önleme standardını desteklediğini iddia eden iki nükleer silah devletinin, tonlarca silah seviyesinde zenginleştirilmiş uranyumu, nükleer silah olmayan bir devlete aktarması ve NPT’nin (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) hedefini ve amacını açıkça ihlal etmesidir” denilen açıklamada, üç ülke, NPT üyeleri olarak “yükümlülüklerini yerine getirmeye ve uluslararası toplumun taleplerine yanıt vermeye” çağırıldı.
‘Avustralya’nın egemenliğine zarar verir’
Konuyla ilgili Global Times’a konuşan Çinli uzmanlar, Avustralya’nın kendi barışı ve bölgenin barışına karşı “saatli bomba yerleştirdiğini” söyleyerek, Canberra’nın ABD’yi takip etmenin “pahalı hatasının” bedelini ödeyeceği konusunda uyardı.
Çinli askeri uzman Song Zhongping’e göre, anlaşma ile birlikte, “Avustralya’nın nükleer denizaltıları, ABD’nin küresel stratejik çıkarlarına hizmet eden ABD nükleer denizaltı filosunun fiili bir dalı olacak.”
Song, “Genel olarak ABD, Avustralya’yı Hint-Pasifik bölgesindeki cephe hattı askeri üssü haline getirmek ve faturayı müttefiklerinin ödemesine izin vermek istiyor, bu da en başta Avustralya’nın egemenliğine ve bağımsızlığına karşı bir kötülük” yorumunu yaptı ve Avustralya için en büyük güvenliğin “Çin ile ABD arasında taraf tutmamak” olduğuna dikkat çekti.
Doğu Çin Normal Üniversitesi Avustralya Çalışmaları Merkezi direktörü Chen Hong da, Global Times’a, ABD’nin Avustralya’ya nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar sağlamasının olası amacının Avustralya’yı uzun menzilli saldırı kabiliyeti ile donatmak olduğunu söyledi.
Chen, “Bölgede barış ve istikrar için bir saatli bomba olur. Avustralya, sırf ABD baskısı yüzünden bölgesel güvenliği sabote eden kategoriye girmemeli” dedi.
Paris’ten Pekin hattına AUKUS tartışması
ABD ve İngiltere’nin teknoloji transferiyle Avustralya’nın nükleer enerjiyle çalışan denizaltı filosu oluşturmasını sağlamayı hedefleyen anlaşma, 16 Eylül 2021’de imzalanmıştı.
Avustralya, anlaşmanın bir parçası olarak Fransız gemi yapımcısı Naval Group ile 90 milyar dolarlık denizaltı programını resmen iptal etmişti. Fransa büyük tepki göstermiş ve ABD ve Avustralya’daki büyükelçilerini ‘istişare amaçlı’ geri çekmişti.
Diğer yandan anlaşmada Çin’in adı anılmasa da üç ülkenin “artan bölgesel güvenlik endişelerine” yaptıkları vurgu, işbirliğinin Pekin’in bölgedeki askeri gücünü dengelemeye yönelik bir pakt olduğu şeklinde yorumlanmıştı.
Çin, anlaşmaya tepki göstermiş, ittifakın bölgesel barış ve istikrara olduğu kadar nükleer silahların yayılmasına yönelik uluslararası çabalara zarar vereceğini vurgulamıştı.
ABD, Çin’i çevreleme politikasını hızlandırdıktan sonra, üç yönlü anlaşma yeniden odak noktasına geldi. Avustralya’ya ABD nükleer enerjili denizaltı teknolojisi sunacak olan anlaşma, Çin’e karşı savunma işbirliğini güçlendirmeyi amaçlıyor.
AUKUs yüzünden Paris ile siyasi sürtüşme yaşayan Avustralya, en büyük ticaret ortağı olan Çin ile de hassas bir diplomatik durumla karşı karşıya. Canberra’nın Pekin ile ticari bağlarını geliştirirken ABD ile askeri bağlarını güçlendirmeye devam edip edemeyeceği tartışma konusu.
Diplomasi
Avrupa ülkeleri ‘diplomaside’: İran’ın balistik füze programını hedef aldılar

Avrupa dışişleri bakanları cuma öğleden sonra Cenevre’de İranlı yetkililerle bir araya geldiler ve İran’dan yalnızca nükleer faaliyetlerini değil, balistik füze programını da azaltmasını istediler.
Perşembe sabahı gazetecilere konuşan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, şu anda İran ile diplomasi hedeflerinin Tahran’ın sadece nükleer programını değil, aynı zamanda balistik füze programını ve İran’ın bölgesel istikrarı bozucu faaliyetlerini de “önemli ve kalıcı” bir şekilde azaltmasını sağlamak olduğunu söylemişti.
Barrot, “Tamamen askeri bir çözüm yok,” diyerek İran’ın Washington ile müzakere masasına dönmesi gerektiğini ekledi.
Almanya, Fransa ve İngiltere, İran’a “İsrail’in saldırılarının durmasını beklemeden” müzakerelere başlaması çağrısında bulundu.
Wall Street Journal’a (WSJ) göre bazı Avrupalı yetkililer ABD’nin İran’a yönelik sıfır zenginleştirme hedefini desteklerken, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa’nın resmi tutumu, İran’ın herhangi bir zenginleştirme programının sıkı sınırlar içinde tutulması ve Tahran’ın nükleer bomba yapımında kullanılabilecek yeterli miktarda silah sınıfı fisil madde biriktirememesi için yakından izlenmesi yönünde yeni bir anlaşma yapılması yönünde.
ABD Başkanı Donald Trump ise, New Jersey’in Morristown kentine varışında, “İran Avrupa ile konuşmak istemiyor. Bizimle konuşmak istiyor. Avrupa bu konuda yardımcı olamayacak,” dedi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, İsrail’in “saldırganlığını” durdurması halinde müzakerelere geri dönmeye hazır olduğunu söyledi.
Arakçı, Tahran’ın üç ülkeyle ve Avrupa Birliği ile “görüşmelerin devamını” desteklediğini eklerken, ülkesinin “yakın gelecekte yeniden bir araya gelmeye hazır olduğunu” da ifade etti.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Bugünkü olumlu sonuç, İran tarafının tüm önemli konularda müzakereleri sürdürmeye temelde istekli olduğu izlenimiyle ayrıldığımızdır. Tüm bölge son derece kritik bir durumda ve müzakerelerde daha fazla tırmanışın önlenmesi ve ilerleme sağlanması bizim ortak çabamız,” dedi.
Avrupalıların bu müzakerelere dahil olması gerektiğini, ancak Washington’un da önemli bir rol oynadığını ekledi.
Almanya’nın en üst düzey diplomatı, “Her şeyden önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu müzakerelere ve bir çözüm bulunmasına dahil olması büyük önem taşıyor,” dedi ve Almanya’nın İsrail’in güvenlik çıkarlarını koruyacağını da sözlerine ekledi.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy de toplantı hakkında benzer izlenimlerini dile getirerek, İranlıların görüşmelere devam etmeye hazır olduğunu ve İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağının açıkça belirtildiğini söylediler.
Fakat Reuters’ta yer alan habere göre İranlı üst düzey bir yetkili cumartesi günü, Cenevre’de ülkesinin nükleer programı hakkında yapılan görüşmelerde Avrupa güçleri tarafından sunulan önerilerin “gerçekçi olmadığını” belirterek, bu önerilere bağlı kalınması halinde bir anlaşmaya varmanın zor olacağını söyledi.
İsrail ile İran arasındaki çatışmanın tırmanmasını önlemek amacıyla E3 olarak bilinen Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları ile AB’nin İranlı mevkidaşları cuma günü (20 Haziran) bir araya geldikten sonra ilerleme kaydedildiğine dair çok az işaret vardı.
“Avrupalıların Cenevre’de yaptığı tartışmalar ve öneriler gerçekçi değildi. Bu tutumda ısrar etmek İran ile Avrupa’yı bir anlaşmaya yaklaştırmayacaktır,” diyen üst düzey yetkili, İran’ın her halükarda Avrupa’nın önerilerini Tahran’da inceleyeceğini ve bir sonraki toplantıda yanıtını sunacağını söyledi.
Her iki taraf da önerilerin ayrıntılarını açıklamasa da, iki Avrupalı diplomat, E3’ün İsrail’in yakın vadede ateşkes kabul etmeyeceğini ve İran ile ABD’nin müzakereleri yeniden başlatmasının zor olacağını düşündüğünü söyledi.
Diyalogun, başlangıçta ABD’nin katılmadığı, İran’ın balistik füze programını da içerebilecek daha sıkı denetimleri öngören yeni bir anlaşma üzerinde paralel bir müzakere süreci başlatılması olduğu belirtildi.
Cumartesi günü İran cumhurbaşkanıyla görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki tarafın müzakereleri hızlandırma konusunda anlaştığını ama İran’ın “niyetinin barışçıl olduğuna dair her türlü güvenceyi vermesi” gerektiğini vurguladı.
Bazı Avrupalı bakanların cuma günü İran’ın nükleer programın ötesindeki konularda müzakereye daha hazır olduğunu öne sürmesine rağmen, üst düzey yetkili, füze programı da dahil olmak üzere savunma kapasitesinin müzakere edilebileceği olasılığını reddetti ve uranyum zenginleştirmesinin tamamen durdurulması fikrinin çıkmaz sokak olduğunu yineledi.
Yetkili, “İran diplomasiyi memnuniyetle karşılar, fakat savaşın gölgesinde değil,” dedi.
Öte yandan AB’nin dış politika kolu Avrupa Dış Eylem Servisi, İsrail’in Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzenleyen anlaşma kapsamında insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiğine dair işaretler olduğunu açıkladı.
Reuters ve dpa haber ajanslarının gördüğü bir belgeye göre, İsrail “AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının 2. maddesi kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmiş” olacak.
Örgüt, bağımsız uluslararası kurumların değerlendirmelerini kaynak olarak gösterdi.
Diplomasi
Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı kararını ‘aptalca’ olarak nitelendirdi. Kneissl, bu saldırının tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini ve İran’a bölgedeki Amerikan üslerini vurma konusunda meşruiyet kazandırdığını belirtti.
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı ve St. Petersburg Devlet Üniversitesi GORKI Merkezi Başkanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere saldırma kararının “aptalca” olduğunu ve tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini açıkladı.
Kneissl, 22 Haziran gecesi gerçekleştiği belirtilen saldırının ardından yaptığı değerlendirmede, bu hamlenin İran’a bölgedeki Amerikan askeri üslerine saldırma hakkı tanıdığını vurguladı.
Kneissl, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı Trump bunu Kongre’nin onayı olmadan yaptı. Böylesine aptalca bir karar beklemiyordum,” ifadelerini kullandı.
‘Tüm savaş yasaları ihlal edildi’
ABD ve İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini bombalamaya nasıl cüret ettiğini sorgulayan Kneissl, “Tüm savaş yasaları ihlal edildi,” diyerek duruma tepki gösterdi.
Kneissl, Trump’ın bu kararında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baskısı altında kaldığını belirterek, “Ancak bu bir mazeret olamaz,” diye ekledi.
Eski bakan, saldırının sonuçlarına dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Artık İran’ın, bölgedeki 40 bin ABD askerinin bulunduğu Amerikan askeri üslerine saldırması önünde hiçbir engel kalmadı. Ve hâlâ Tahran adına bu tür saldırılar düzenleyebilecek çok sayıda silahlı grup var.”
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
Diyalog fırsatı kaçırıldı
Kneissl, saldırıdan önce Cuma günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Amerikan yönetimi arasında diyalog için küçük bir fırsat penceresi doğduğunu hatırlattı. “İran belirli konuları tartışmaya hazırdı,” diyen Kneissl, “Peki ya şimdi?” sorusunu yöneltti.
Eski bakan ayrıca, ABD’nin İran’daki nükleer tesislere seyreltilmiş uranyum içeren bombalarla saldırmış olabileceği ihtimali üzerinde durdu.
Bu tür mühimmatların ilk kez 1999 baharında ABD’nin Belgrad’ı bombaladığı Sırbistan’da kullanıldığını belirten Kneissl, “Bu işe yaramayacak. Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatlar eski Yugoslav Halk Ordusu’nun tanklarına karşı kullanılmıştı. Hiçbir etkisi olmadı, sadece daha önce Irak’ta olduğu gibi çevre felaketine yol açtı. Bu kez sonuçlar 26 yıl öncesine göre çok daha büyük olabilir. ABD ve NATO güçleri o zaman da askeri hedeflerine ulaşamamış, o çatışmada da desteğe ihtiyaç duymuşlardı,” dedi.
ABD’nin saldırı açıklaması
22 Haziran’ı sabaha bağlayan gece ABD Başkanı Donald Trump, ABD Hava Kuvvetleri’nin “Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’daki üç nükleer tesise” başarılı bir saldırı düzenlediğini duyurmuştu.
Trump, Tahran’ın çatışmayı sona erdirmeyi kabul etmesi gerektiğini ifade etmişti.
Bu saldırıdan önce, 13 Haziran’dan itibaren İsrail’in de İran’a yönelik günlük saldırılar düzenlediği ve operasyonun amacının İran’ın füze ve nükleer programlarını yok etmek olduğu belirtilmişti.
Diplomasi
UAEA: İran’ın nükleer tesislerinde radyasyon seviyesinde artış yok

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından bölgede radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış tespit edilmediğini duyurdu. İranlı yetkililer de tesislerin altyapısının güvende olduğunu ve radyasyon sızıntısı olmadığını açıkladı.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırılarının ardından radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış gözlemlenmediğini bildirdi.
İranlı yetkililer de tesislerde sızıntı olmadığını ve altyapının güvende olduğunu belirtti.
ABD uçakları, pazar günü şafak vaktinde İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirmişti.
UAEA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, “İran’daki Fordo dahil üç nükleer tesise yönelik saldırıların ardından, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, şu ana kadar tesis dışında radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış bildirilmediğini teyit etmektedir,” ifadelerini kullandı.
Ajans, daha fazla bilgi elde edildiğinde İran’daki duruma ilişkin ek değerlendirmeler sunacağını da ekledi.
İran: Tesisler güvende, sızıntı yok
ABD saldırılarına ilk resmi tepki İranlı yetkililerden geldi. Sabah saatlerinde yapılan açıklamada, saldırıdan etkilenen tesislerde herhangi bir radyasyon sızıntısı veya çevredeki halk için bir tehdit kaydedilmediği vurgulandı.
Açıklamada ayrıca, nükleer tesislerin altyapısının güvende olduğu ifade edildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu da derhal gerekli incelemelerin yapıldığını ve “ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırıları sonucunda herhangi bir kirliliğe dair bir belirti olmadığını” duyurdu.
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu4 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi7 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa4 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor