Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB, Çin’e rakip olmak için yüksek teknoloji ihalelerinde Avrupalı şirketleri tercih etmeye çalışıyor

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikaları ile Çin’in yerli üreticilere yönelik ağır teşvikleri arasında sıkışıp kalan Avrupa Birliği, yüksek teknoloji ihalelerine teklif verirken kendi şirketlerine ayrıcalıklı muamele yapmak istiyor.

Çarşamba günü Avrupa Birliği’nin rekabet gücünü artırmak üzere tasarlanan bir program kapsamında önerilecek olan bu hamle, ihale alımlarında yerli ve yabancı tedarikçiler arasında ayrımcılık yapılmasını yasaklayan Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla bir çarpışma rotasına sokabilir.

Brüksel’in yeni “rekabetçilik pusulasının” sızdırılan bir taslağında “Komisyon, Kamu İhale Direktifinin gözden geçirilmesi yoluyla kritik sektörler ve teknolojiler için kamu alımlarında bir Avrupa tercihi getirilmesini önerecektir” denilmekte.

“Gözden geçirme, teknolojik güvenliği ve yerel tedarik zincirlerini güçlendirmenin yanı sıra, özellikle yeni kurulan ve yenilikçi şirketler için kuralları basitleştirmeyi ve modernleştirmeyi amaçlıyor” ifadeleri de yer alıyor.

Öneri, Brüksel’in bir soruşturma sonrasında Pekin’in Çin’in tıbbi cihazlar sektöründeki “yerel satın alma” hükümlerinin yasadışı olduğunu tespit etmesinden sadece birkaç hafta sonra geldi. Çinli firmalar misilleme olarak AB’nin tedarik pazarlarından dışlanma ile karşı karşıya kalabilirler.

Bu durum aynı zamanda Avrupa’nın yerel üretimi destekleyen politikalara doğru kaymaya devam ettiğinin de bir göstergesi. AB, bir dizi araç vasıtasıyla, tedarik ihalelerinin kazananlarının seçiminde “fiyat dışı” kriterlerin kullanılmasını teşvik ediyor.

Çinli firmaların aktif olarak cezalandırıldığı ilk sektörlerden biri AB’nin yeni gelişmekte olan hidrojen enerjisi endüstrisi olmuştur. Sektördeki sübvansiyonlar için teklif veren proje operatörleri, elektrolizör yığınlarının (suyu hidrojen ve oksijen bileşenlerine ayıran makineler) yüzde 25’inden fazlasının Çinli olması halinde diskalifiye edilecek.

Kararı açıklayan AB iklim komiseri Wopke Hoekstra, “ilk açık artırma Avrupa elektrolizörlerinin iyi bir mevcudiyete sahip olduğunu gösterirken, Çin’in şimdi bunları giderek daha düşük maliyetlerle aşırı tedarik ettiğini” söyledi.

“Bu yüzden bir sonraki ihalenin farklı olmasını sağlayacağım. Avrupa elektrolizör tedarik zincirleri oluşturmak için açık kriterlerimiz olacak” dedi.

Avrupa bileşenlerine zorlama…

Pazartesi günü, Almanya’nın en büyük işçi sendikası IG Metall, yabancı şirketlerin mallarını orada satmak istiyorlarsa AB’de üretilen bileşenleri kullanmak zorunda olmaları gerektiğini söyledi.

Sendikanın başkan yardımcısı Juergen Kerner, “Avrupa’da pazarlanan tüm sanayi ürünleri bazı Avrupa bileşenlerine sahip olmaya zorlanmalıdır” dedi.

“Eğer Çinli ya da Amerikalı araba üreticileri arabalarını Avrupa’ya satmak istiyorlarsa, o zaman onları Avrupa’da Avrupa bileşenleri ile montaj yapmaya zorlamalıyız” dedi.

AB uzun süredir Çin’e olan bağımlılığını azaltmak ve zor durumdaki endüstrilerini canlandırmak için “yerel satın alma” hükümlerini kullanmanın yollarını arıyor.

Ekonomistler Sander Tordoir ve Brad Setser yakın zamanda yayınladıkları ortak bir makalede, “AB, tüketicilere elektrikli araç satın almaları için verilen sübvansiyonlar gibi mevcut sübvansiyon programlarına Avrupa’dan satın alma hükümleri getirebilir” diye yazdı.

“Çin’in DTÖ taahhütleri bu tür tercihleri kullanmasına engel olmadı – hiçbir ithal araba ya da batarya Çin elektrikli araç sübvansiyonu almaya hak kazanamadı. Dolayısıyla, böyle bir önlem Çin’in kendi fiili tercihlerine simetrik bir yanıt olacaktır” diye yazdılar.

DTÖ kuralları

AB’nin Dünya Ticaret Örgütü kurallarına yönelik taahhütlerini ihlal etmemek için bu hamlelerin dikkatli bir şekilde kalibre edilmesi gerekecektir.

AB, DTÖ’nün Devlet Alımları Anlaşması’nı imzalamış olup, bu anlaşma belirli bir değerin üzerindeki alım ihalelerinde şirketlere milliyetleri temelinde ayrımcılık yapılmasını yasaklamaktadır.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nde jeoekonomi uzmanı olan Tobias Gehrke, South China Morning Post’a yaptığı değerlendirmede, teklifin doğrudan bir “Avrupalı satın al” şartı getirmeyeceğini söyledi.

Gehrke, komisyonun daha ziyade belirli ülkelere aşırı bağımlılıktan kaçınmak ve esnekliği sağlamak için eşikler ve sınırlar belirlemesi beklendiğini, “böylece ‘Avrupalı satın al’ şartını zorlamak zorunda kalmadan yerel tedarikçilere örtülü bir teşvik vereceğini” söyledi.

Avrupalı -özellikle de Alman- şirketler Avrupa’da, Çin’de ve üçüncü pazarlarda Çinli firmaların büyük baskısı altında. Pekin’in temiz teknoloji sektörüne bu denli hakim olması nedeniyle Avrupa hükümetleri de Çin’e aşırı bağımlılıktan kaçınmak istiyor.

Geçtiğimiz hafta, Almanya’nın bir sonraki başbakanı olmaya aday olan Friedrich Merz, Çin’e yatırım yapma konusunda uyarıda bulundu.

Merz, “Alman ekonomisinin tüm temsilcilerine Çin’e yatırım yapma kararının büyük risk içeren bir karar olduğunu söylüyorum” dedi.

Bir hafta önce Fransa Başbakanı François Bayrou, Çin’in dünyanın geri kalanıyla olan ticaret fazlasının – yaklaşık 1 trilyon ABD doları – “10 yıldır planlanan, amacı, sonucu ve hedefi sadece ve sadece sanayimizin yerini almak olan bir strateji” olduğunu söyledi.

AVRUPA

Almanya’da işsizlik göründüğünden fazla olabilir

Yayınlanma

Münih merkezli araştırma enstitüsü Ifo’nun istihdam barometresi, Almanya’daki neredeyse tüm sanayi dallarının çalışan sayılarını azaltmak istediğini gösteriyor.   

Yılın başında işsiz sayısı mevsimsel etkilerden arındırılmış olarak 11.000 artarak 2,88 milyona ya da işgücünün yüzde 6,2’sine ulaştı.

İşsizlik oranı şu anda dört yıldan uzun bir sürenin en yüksek seviyesinde ve pandemi sırasında zirveye ulaştığı noktanın sadece biraz altında.

POLITICO’ya konuşan Ifo’nun anket başkanı Klaus Wohlrabe, işsiz sayısının yıl ortasına kadar psikolojik açıdan önemli olan 3 milyon sınırına ulaşmasını beklediğini söyledi.

Bu rakam, Alman sanayisinin tedarik zincirinin büyük bir kısmını çok daha düşük işgücü maliyetlerinden faydalanmak için Orta Avrupa’ya taşıdığı 2000’li yılların başındaki karanlık günlerin hâlâ çok altında.

Schröder’in reformları gidişatı değiştirmeden önce bu göç işsizliği 5 milyonun üzerine çıkarmıştı.

Fakat çeşitli faktörler nedeniyle işsiz sayısı iktisadi gerileyişin boyutlarını tam olarak yansıtmıyor. Erken emeklilik programlarına daha fazla başvurulması, kısaltılmış çalışma saatleri için devlet sübvansiyonları ve yeni iş ilanlarındaki azalma, işlerin resmi rakamlardan daha kötü olduğunu gösteriyor.

Kısa çalışma sistemi: İşten çıkarma gibi görünmeyen “tenkisat”

Ülkenin meşhur Kurzarbeit (kısa çalışma) programı bu konuda tipik. Kurzarbeit patronların, çalışanlarına geçici tazminat vererek, işten çıkarmak yerine personelin çalışma saatlerini azaltmalarına olanak tanıyan bir sosyal sigorta programı.

Federal Çalışma Ajansının ilk tahminlerine göre, kasım ayında 293.000 çalışan bu program kapsamında yardım aldı; bu rakam bir önceki aya göre 30.000 daha fazla ve bir yıl öncesine göre üçte iki oranında arttı.

Kurzarbeit, şirketlere iktisadi döngünün zor dönemlerinde yardımcı olmak ve geçici olması beklenen sorunları hafifletmek üzere tasarlanmıştı. Geçen yıl Almanya’nın “trafik lambası” hükümetinin çökmesinin ardından SPD ve Yeşiller koalisyonu, şirketlerin Kurzarbeit’ten yararlanabileceği süreyi bir yıldan iki yıla çıkardı.

Fakat Almanya’yı son birkaç yılda vuran şeylerin çoğu geçici olmaktan ziyade yapısal gibi görünüyor. Bunlar arasında Rusya karşıtı yaptırımlar nedeniyle ucuz enerji kaynaklarının kaybı ve özellikle kritik otomotiv sektöründe Çin’den gelen rekabet yer alıyor.

Ifo’dan Wohlrabe, “Uzatma, işçileri uygun işler için serbest bırakmak yerine onları uygun olmayan işlerde tutabilir,” diyor. Bu nedenle, Kurzarbeit’teki artış ekonominin temelindeki zayıflığı maskeliyor ve ayrıca ileride daha büyük bir işten çıkarma dalgasına işaret edebilir.

Wohlrabe, “Pek çok firma, personel çıkarma ve işler tekrar düzeldiğinde yerlerine nitelikli personel bulamama riskine karşı personeli elde tutmanın maliyetini tartıyor. Önemli bir soru, şirketlerin bunu ne kadar süreyle karşılayabilecekleri,” diyor.

Giderek artan sayıda şirket bunu yapamayacak gibi görünüyor. Kurumsal iflaslar 2024 yılında yüzde 25 artarken, Nürnberg’deki IAB işgücü piyasası düşünce kuruluşunun araştırma başkanı Enzo Weber, bu hafta sanayinin ayda 10.000 kişiyi işten çıkardığı uyarısında bulundu.

İşsizliği gizlemenin bir başka yolu: Emekliliği yaklaşanların çalıma saatlerini azaltmak

İşsizliği ya da eksik istihdamı gizlemenin bir başka yolu da Altersteilzeit olarak bilinen ve emekliliği yaklaşanların çalışma saatlerini azaltmalarına olanak tanıyan bir program.

Bu program şimdi yeniden bu rolü oynamaya hazırlanıyor, fakat devlet sübvansiyonları olmadan. Volkswagen 2030 yılına kadar Almanya’da 35.000 kişiye eşdeğer istihdam sağlamayı planlarken, bir VW sözcüsü POLITICO’ya yaptığı açıklamada “kısmi emeklilik teklifleri ve demografik eğri yoluyla 2030 yılına kadar işgücünü yaklaşık 24.000 azaltabileceklerini” söyledi.

Kendi adını taşıyan testere üreticisinin sahibi Nicolas Stihl, geçen ay Augsburger Allgemeine Zeitung’a verdiği demeçte, “İşgücü piyasası krizi uzun zaman önce geldi, fakat görünür değil. Büyük demografik grupların bir kısmı Altersteilzeit ve benzeri yollarla erken emekliliğe sevk edilmeseydi Almanya’daki işsizlik oranı yüzde 6’dan çok daha yüksek olurdu,” diye konuşuyordu.

Erken emeklilik programlarını kullanan kişilere ilişkin veriler oldukça gecikmeli: Alman emeklilik sisteminin son rakamlarına göre 2023 yılı sonunda bu sayı 284.000’e ulaşacak, yani mevcut durgunluğun sadece yarısına gelinmiş olacak.

Bu rakam 2009’daki 672.000’lik zirvenin yarısından daha az, fakat sayı 2015’ten bu yana her yıl, Alman ekonomisinin sağlam bir şekilde büyüdüğü yıllarda bile arttı.

Almanya’da işsizlik daha da artabilir

Wohlrabe, 23 Şubat’ta yapılması planlanan seçimlerin ardından kurulacak yeni bir hükümetin, işsizlik seviyelerinin yükselmesine neden olan son dönemdeki belirsizliğin bir kısmının ortadan kaldırılmasına yardımcı olabileceğini söyledi.

Leibniz Avrupa Ekonomik Araştırmalar Merkezinde işgücü piyasası araştırma biriminin başında bulunan Nicolas Ziebarth ise kötümser olduğunu söyledi.

Ziebarth, “Önümüzdeki 10 yılın Almanya için çok zor geçeceğini ve işsizlik oranının yükseldiğini göreceğimizi düşünüyorum,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da seçim öncesi münazarası: AfD, CDU, SPD ve Yeşiller kozlarını paylaştı

Yayınlanma

Almanya’da erken federal seçimlerden bir hafta önce AfD, CDU/CSU, AfD, SPD ve Yeşiller’in şansölye adayları ilk kez dörtlü bir TV tartışmasında tartışmalı konuları ele aldı.

RTL’nin “Quadrell” programında, ekonomi ve sosyal politika, Ukrayna’daki savaş ve yeni ABD yönetimi gibi konularda karşıt görüşler netleşti.

Programın ardından yapılan Forsa anketine göre “Quadrell”in galibi Friedrich Merz oldu. Araştırma grubu tarafından RTL adına yapılan bir ankete katılanların yüzde 32’si CDU/CSU adayının performansıyla kendilerini etkilediğini söyledi.

Buna karşılık sadece yüzde 25’lik bir kesim Olaf Scholz’u destekliyor. Robert Habeck ve Alice Weidel izleyici anketinde yüzde 18 ile berabere kaldılar.

Ukrayna’da Trump inisiyatifi ana gündem

AfD’nin şansölye adayı Alice Weidel, ABD Başkanı Donald Trump ve yardımcısı JD Vance’in Ukrayna’da nihayet bir ateşkesin müzakere edilmesi ve barışın sağlanması gerektiğini açıkça ifade ettiklerini söyledi. AfD’nin neredeyse üç yıldır defalarca bu yönde çağrıda bulunduğuna işaret eden Weidel, “Bunun için çok fazla hakarete maruz kaldık,” dedi.

AfD lideri, Donald Trump’ı Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek “doğru adam” olarak övdü ve ülkesini “tarafsız bir arabulucu” olarak kalmaya çağırdı.

CDU lideri ve şansölye adayı Friedrich Merz ise Weidel’i, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı herhangi bir gerekçe olmaksızın başlattığını söylemekten kaçınmakla suçladı.

AfD liderinin, Almanya’nın çatışmada taraf tutmaması gerektiği yönündeki önerilerine yanıt olarak ise, “Hayır, biz tarafsız değiliz, arada da değiliz. Biz Ukrayna’nın tarafındayız ve Ukrayna ile birlikte burada sahip olduğumuz siyasi düzeni savunuyoruz,” dedi.

Merz’e göre Rusya Devlet Başkanı “Büyük Rusya”yı yeniden kurma hayalleri kuruyor ve “NATO topraklarını gözüne kestirmiş” durumda.

SPD’li mevcut Şansölye Olaf Scholz ise kimsenin Ukraynalıların ülkesinin kaderini “kafasına göre belirleyemeyeceğini” savundu.

Yeşiller’in şansölye adayı ve mevcut şansölye yardımcısı Robert Habeck’e göre Trump ve hükümeti “Batının değerler topluluğuna cepheden bir saldırı” başlattı.

Trump’ın “kurallara dayalı düzeni ve liberal demokrasiyi sorguladığını” savunan Habeck, bu yüzden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile “anlaşma yapmakta” bir sakınca görmediklerini söyledi ve  Avrupalıların “şimdi birlikte durması gerektiğini” ileri sürdü.

Göç tartışması

Şansölye adayları göç konusunda da hemfikir değil.

Örneğin Şansölye Scholz düzensiz göçü sınırlandırmak için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etmek istediğini söyledi ve “Bunu yapmaya devam edeceğiz ve etmeliyiz de,” dedi.

Merz ise sınır dışı edilenlerin sayısının çok düşük, yeni gelen sığınmacıların sayısının ise çok yüksek olduğunu söyledi. Ayrıca Afganistan’dan gelen “özellikle hassas durumdaki” kişilere yönelik federal kabul programını da eleştirdi.

Yeşil Habeck ise Afganistan’ı yöneten Taliban’ın bir “terör rejimi” olduğunu ileri sürdü.

AfD’li Weidel ise ülkede bir “kontrol kaybından” söz etti. 

AfD’ye “nazizm” hatırlatmaları

Münazaranın bir noktasında Şansölye Scholz, Almanya’nın Nasyonal Sosyalist geçmişine atıfta bulunarak AfD’nin onursal başkanı Alexander Gauland’ın Haziran 2018’de söylediği, “Hitler ve Naziler 1000 yılı aşkın başarılı Alman tarihinde sadece bir kuş pisliğidir,” sözlerini hatırlattı.

Gauland daha sonra açıklamasını “yanlış yorumlanabilir ve bu nedenle siyasi olarak akılsızca” olarak nitelendirmişti.

Weidel ise verdiği yanıtta, “Bu gece burada bana istediğiniz kadar hakaret edebilirsiniz. Milyonlarca seçmene hakaret ediyorsunuz. Bu beni hiç etkilemiyor. Ben sadece bu oyları temsil ediyorum,” dedi.

Weidel, moderatörlerin sorularına rağmen Gauland’ın açıklamaları hakkında yorum yapmak istemedi.

Weidel, rakiplerinden gelen yorumları “çirkin” olarak nitelendirerek reddetti ve AfD’yi “liberal muhafazakâr bir parti” olarak nitelendirdi.

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in, Münih Güvenlik Konferansında AfD’ye karşı oluşturulan “güvenlik kordonu” siyasetine itiraz ettiğini de hatırlatan Weidel, “Vance, milyonlarca seçmeni en başından dışlamak için güvenlik duvarları inşa edemeyeceğinizi itiraf etti. Birbirimizle konuşmamız gerektiğini açıkça ifade etti,” dedi.

Merz ise AfD’yi “radikal sağcı, büyük ölçüde aşırı sağcı bir parti” olarak nitelendirdi ve Weidel’i, AfD’nin etno-milliyetçi kanadının lideri Björn Höcke’ye “eleştirel olmayan bir bakış açısı” ile yaklaşmakla suçladı.

Weidel, Bild gazetesine verdiği bir röportajda “Björn Höcke ve ben çok iyi anlaşıyoruz,” demiş ve daha önce Höcke’yi AfD’den ihraç etme girişimini bir hata olarak nitelendirmişti.

Weidel, Höcke’yi bakanlık pozisyonu için uygun görüp görmediği sorusuna ise “Evet” yanıtını verdi.

CDU, seçim sonrası koalisyonunda SPD ve Yeşiller’e işaret etti

CDU lideri Merz, 23 Şubat’yaki Federal Meclis seçimlerinden sonra olası koalisyon ortakları olarak SPD ya da Yeşiller’in adını verdi; AfD ile çalışmayı reddetti. 

FDP hakkında şüpheleri olduğunu kaydeden Merz, seçimlerden sonra “mantıklı görüşmelerin mümkün olacağından” oldukça emin olduğunu da sözlerine ekledi.

Scholz, Habeck, Merz ve Weidel geçtiğimiz perşembe günü de ZDF’de yayınlanan “Klartext” programına konuk olmuşlardı. Dörtlü bu akşam da ARD’nin “Wahlarena” programında tekrar bir araya gelecekler ve burada sorular vatandaşlardan gelecek.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İngiliz ordusu Starmer’dan Rusya ve Çin’e karşı “fütüristik silahlar” istedi

Yayınlanma

The Telegraph’ın haberine göre, İngiliz ordusunun şefleri Başbakan Keir Starmer’a, Silahlı Kuvvetlere “fütüristik” silahlardan oluşan bir “ulusal cephanelik” vermesi ya da Rusya ile savaş riskini göze alması gerektiğini söylediler.

Üst düzey ordu kaynakları, askeri şeflerin cuma günü Başbakan ile yaptıkları yüz yüze görüşmelerde, kuvvetlerinin bir sonraki savaşta nelere ihtiyaç duyduğunu gerekçelendirdiklerini ve yatırımın hükümetin büyüme gündemini destekleyeceğini söylediklerini doğruladı.

Stratejik Savunma İncelemesi öncesinde bir dizi brifingin parçası olarak Starmer ile bir araya gelen komutanlar, savunma harcamalarının yüzde 2,5 ya da daha fazla artırılıp artırılmaması gerektiği konusundaki tartışmaların arka planında bunu yaptılar.

Donald Trump Avrupa ülkelerine savunma harcamalarını önemli ölçüde artırmaları çağrısında bulunuyor, hatta NATO müttefiklerine GSYİH’lerinin yüzde 5’ine ulaşmalarını öneriyor.

ABD yönetiminden üst düzey isimlerin bu hafta sonu Münih Güvenlik Konferansında bu mesajı yinelemesi, Starmer’ın yaklaşımını değiştirebileceği yönündeki spekülasyonları yeniden gündeme getirdi. 

Fakat Downing Street’te yüzde 2,5’in üzerine çıkma ya da bu baharda bu orana ulaşma konusunda uzun süredir devam eden planları değiştirme konusunda bir istek olmadığı anlaşılıyor.

Başbakanın bir müttefiki The Telegraph’a yaptığı açıklamada, “Seçimlerde üzerinde durduğumuz politika savunma harcamalarında yüzde 2,5’ti. Politikamız hâlâ yüzde 2,5. Daha fazla değişiklik yapmayacağız,” dedi.

Bununla birlikte The Telegraph, cuma günkü brifingler sırasında Başbakana, Rusya ve Çin’i caydırmak için ordunun silahlarında büyük bir güncellemeye ihtiyaç duyduğunun söylendiğini yazıyor.

Bu revizyon, uçak ve tank gibi geleneksel silahların daha ölümcül, mürettebatsız sistemlerle yenilenmesi için özel sektörle daha yakın çalışmayı içerecek.

Brifinglere yakın üst düzey bir ordu kaynağı, gelecekte geleneksel silahlara hâlâ ihtiyaç duyulacak olsa da, Birleşik Krallık’ın “birinci şahıs görüşlü” insansız hava araçları (uzaktan bir pilotun insansız hava aracından video bakış açısına sahip olduğu), ucuz gezici mühimmatlar (intihar dronları) ve mürettebatsız kara araçları ve yüzey gemileri üreten teknoloji şirketlerine yatırım yapması gerektiğini söyledi.

Kaynak, “Savaş gücünü iki katına çıkarma hedeflerini gerçekleştirmek için mal ve hizmet sözleşmeleri şeklinde ulusal bir cephaneliğe ihtiyaç var. Basit bir ifadeyle, bugün öldürücülüğümüzün büyük bir kısmı tank ya da saldırı helikopteri gibi mürettebatlı ve yüksek karmaşıklığa sahip platformlardan gelirken, gelecekte öldürücülüğümüzün daha büyük bir kısmını düşük karmaşıklığa sahip ve mürettebatsız sistemlere kaydırmak istiyoruz,” dedi.

Kaynak, bu yeni sektörde üretim hatlarını büyütmenin Birleşik Krallık’ı düşmanlarının önüne geçireceğini ve ulusu güvende tutacağını savundu.

Ordu kaynağı, İngilizlerin savaş gücünü artırmanın yanı sıra pazar gücünü de harekete geçirmenin “otoriter devletlerle başa çıkmanın yolu” olduğunu ileri sürdü.

Kaynak, “Piyasalar, bizimle savaş başlatma konusunda iki kez düşünmelerini sağlamak için füzelerin yapabileceğinden daha fazlasını yapacaktır. Eğer yatırım yaparsak ilk hareket eden biz oluruz,” diye konuştu.

Kaynak, silahlardaki değişimin ordunun “daha ölümcül” hale gelmesiyle ilgili olduğu kadar, daha “aktif ve ilgili bir sanayi sektörü” yaratarak hükümetin iktisadi büyüme misyonunu desteklemekle de ilgili olduğunu söyledi.

Geçtiğimiz ay Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sir Roly Walker, toplumun savunmaya yapılan yatırımları “ahlaki açıdan yanlış” bulduğu konusunda uyarıda bulunduğu bir konuşma yapmıştı.

Geçtiğimiz hafta The Telegraph gazetesi üst düzey Savunma Bakanlığı kaynaklarının “kamuoyu psikolojisinden” endişe duyduklarını, zira Ukrayna’daki savaşa ve Trump’ın NATO içinde Avrupa’nın daha fazla maliyet üstlenmesi yönündeki ısrarına rağmen İngiliz vatandaşlarının ülkeyi risk altında görmediklerini aktarmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English