ABD Başkanı Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikaları ile Çin’in yerli üreticilere yönelik ağır teşvikleri arasında sıkışıp kalan Avrupa Birliği, yüksek teknoloji ihalelerine teklif verirken kendi şirketlerine ayrıcalıklı muamele yapmak istiyor.
Çarşamba günü Avrupa Birliği’nin rekabet gücünü artırmak üzere tasarlanan bir program kapsamında önerilecek olan bu hamle, ihale alımlarında yerli ve yabancı tedarikçiler arasında ayrımcılık yapılmasını yasaklayan Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla bir çarpışma rotasına sokabilir.
Brüksel’in yeni “rekabetçilik pusulasının” sızdırılan bir taslağında “Komisyon, Kamu İhale Direktifinin gözden geçirilmesi yoluyla kritik sektörler ve teknolojiler için kamu alımlarında bir Avrupa tercihi getirilmesini önerecektir” denilmekte.
“Gözden geçirme, teknolojik güvenliği ve yerel tedarik zincirlerini güçlendirmenin yanı sıra, özellikle yeni kurulan ve yenilikçi şirketler için kuralları basitleştirmeyi ve modernleştirmeyi amaçlıyor” ifadeleri de yer alıyor.
Öneri, Brüksel’in bir soruşturma sonrasında Pekin’in Çin’in tıbbi cihazlar sektöründeki “yerel satın alma” hükümlerinin yasadışı olduğunu tespit etmesinden sadece birkaç hafta sonra geldi. Çinli firmalar misilleme olarak AB’nin tedarik pazarlarından dışlanma ile karşı karşıya kalabilirler.
Bu durum aynı zamanda Avrupa’nın yerel üretimi destekleyen politikalara doğru kaymaya devam ettiğinin de bir göstergesi. AB, bir dizi araç vasıtasıyla, tedarik ihalelerinin kazananlarının seçiminde “fiyat dışı” kriterlerin kullanılmasını teşvik ediyor.
Çinli firmaların aktif olarak cezalandırıldığı ilk sektörlerden biri AB’nin yeni gelişmekte olan hidrojen enerjisi endüstrisi olmuştur. Sektördeki sübvansiyonlar için teklif veren proje operatörleri, elektrolizör yığınlarının (suyu hidrojen ve oksijen bileşenlerine ayıran makineler) yüzde 25’inden fazlasının Çinli olması halinde diskalifiye edilecek.
Kararı açıklayan AB iklim komiseri Wopke Hoekstra, “ilk açık artırma Avrupa elektrolizörlerinin iyi bir mevcudiyete sahip olduğunu gösterirken, Çin’in şimdi bunları giderek daha düşük maliyetlerle aşırı tedarik ettiğini” söyledi.
“Bu yüzden bir sonraki ihalenin farklı olmasını sağlayacağım. Avrupa elektrolizör tedarik zincirleri oluşturmak için açık kriterlerimiz olacak” dedi.
Avrupa bileşenlerine zorlama…
Pazartesi günü, Almanya’nın en büyük işçi sendikası IG Metall, yabancı şirketlerin mallarını orada satmak istiyorlarsa AB’de üretilen bileşenleri kullanmak zorunda olmaları gerektiğini söyledi.
Sendikanın başkan yardımcısı Juergen Kerner, “Avrupa’da pazarlanan tüm sanayi ürünleri bazı Avrupa bileşenlerine sahip olmaya zorlanmalıdır” dedi.
“Eğer Çinli ya da Amerikalı araba üreticileri arabalarını Avrupa’ya satmak istiyorlarsa, o zaman onları Avrupa’da Avrupa bileşenleri ile montaj yapmaya zorlamalıyız” dedi.
AB uzun süredir Çin’e olan bağımlılığını azaltmak ve zor durumdaki endüstrilerini canlandırmak için “yerel satın alma” hükümlerini kullanmanın yollarını arıyor.
Ekonomistler Sander Tordoir ve Brad Setser yakın zamanda yayınladıkları ortak bir makalede, “AB, tüketicilere elektrikli araç satın almaları için verilen sübvansiyonlar gibi mevcut sübvansiyon programlarına Avrupa’dan satın alma hükümleri getirebilir” diye yazdı.
“Çin’in DTÖ taahhütleri bu tür tercihleri kullanmasına engel olmadı – hiçbir ithal araba ya da batarya Çin elektrikli araç sübvansiyonu almaya hak kazanamadı. Dolayısıyla, böyle bir önlem Çin’in kendi fiili tercihlerine simetrik bir yanıt olacaktır” diye yazdılar.
DTÖ kuralları
AB’nin Dünya Ticaret Örgütü kurallarına yönelik taahhütlerini ihlal etmemek için bu hamlelerin dikkatli bir şekilde kalibre edilmesi gerekecektir.
AB, DTÖ’nün Devlet Alımları Anlaşması’nı imzalamış olup, bu anlaşma belirli bir değerin üzerindeki alım ihalelerinde şirketlere milliyetleri temelinde ayrımcılık yapılmasını yasaklamaktadır.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nde jeoekonomi uzmanı olan Tobias Gehrke, South China Morning Post’a yaptığı değerlendirmede, teklifin doğrudan bir “Avrupalı satın al” şartı getirmeyeceğini söyledi.
Gehrke, komisyonun daha ziyade belirli ülkelere aşırı bağımlılıktan kaçınmak ve esnekliği sağlamak için eşikler ve sınırlar belirlemesi beklendiğini, “böylece ‘Avrupalı satın al’ şartını zorlamak zorunda kalmadan yerel tedarikçilere örtülü bir teşvik vereceğini” söyledi.
Avrupalı -özellikle de Alman- şirketler Avrupa’da, Çin’de ve üçüncü pazarlarda Çinli firmaların büyük baskısı altında. Pekin’in temiz teknoloji sektörüne bu denli hakim olması nedeniyle Avrupa hükümetleri de Çin’e aşırı bağımlılıktan kaçınmak istiyor.
Geçtiğimiz hafta, Almanya’nın bir sonraki başbakanı olmaya aday olan Friedrich Merz, Çin’e yatırım yapma konusunda uyarıda bulundu.
Merz, “Alman ekonomisinin tüm temsilcilerine Çin’e yatırım yapma kararının büyük risk içeren bir karar olduğunu söylüyorum” dedi.
Bir hafta önce Fransa Başbakanı François Bayrou, Çin’in dünyanın geri kalanıyla olan ticaret fazlasının – yaklaşık 1 trilyon ABD doları – “10 yıldır planlanan, amacı, sonucu ve hedefi sadece ve sadece sanayimizin yerini almak olan bir strateji” olduğunu söyledi.
Fransa Ekonomi Bakanı Eric Lombard geçen hafta Fransa’nın kamu yatırım bankası BpiFrance’ın, insanların paralarını “uzun vadede” savunma şirketlerine yatırmaları için 450 milyon avroya kadar yeni bir fon açacağını duyurdu.
Fona minimum 500 avro yatırım yapılması gerekiyor ve garanti edilmeyen kazançlar beş yıl boyunca geri çekilemiyor.
Duyuru, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bu ayın başlarında ülkenin zorunlu askerliği yeniden getirmeye hazır olmadığını, ama “sivilleri harekete geçirmenin yollarına bakmak” istediğini söylemesinin ardından geldi.
Lombard geçen hafta yaptığı açıklamada, sabit bir getiri oranı sunmayan yeni kişisel yatırım planının, Fransızların “uzun vadeli plasmanlarla” “savunma sektöründeki şirketlerde doğrudan hissedar” olmaları için bir yol olduğunu söyledi.
Lombard, fona doğrudan ya da hayat sigortası poliçeleri aracılığıyla yatırım yapmanın mümkün olacağını da sözlerine ekledi.
Lombard açıklamasının ardından yayın kuruluşu TF1’e yaptığı açıklamada, “Diğer özel şirketler, yatırım fonları ve bankalar müşterilerine uyarlanmış ürünler sunacaklar,” dedi.
Müşterilerin bu yılın ikinci yarısından itibaren programa abone olmaya başlaması bekleniyor.
Sıradan insanlar için cazip bir yatırım mı?
BFM TV’nin kısa süre önce yaptığı bir ankete göre, Fransa’nın Ukrayna’ya desteğinin artırılması ya da sürdürülmesinden yana olan insanlar arasında yatırım fonuna olan ilk ilgi oldukça yüksek görünüyor.
Ouest-France’a göre Fransa Silahlanma Bakanı Sébastien Lecornu kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, “Bakanlık olarak yurttaşlarımızdan hiç bu kadar çok mektup almamıştık: ‘Nasıl yardımcı olabiliriz?’ [diye soruyorlar],” dedi.
Bpifrance Genel Müdürü Nicolas Dufourcq geçen hafta yatırımcılar ve savunma şirketleri arasında yapılan bir toplantıda fonun “savunma şirketlerine yatırım yapacağını” söyledi.
Ekonomi Bakanlığı, fonun Dassault Aviation, Safran, Thales ve Airbus gibi dokuz büyük grubun yanı sıra 4.500’den fazla küçük ve orta ölçekli işletmeyi içeren Fransa’nın “endüstriyel ve teknolojik savunma üssünü” desteklemeyi amaçladığını söyledi.
Başlıca Fransız bankaları Fransız savunma sanayine desteklerini ve sektörün beklenen ihtiyaçlarını finanse etmeye hazır olduklarını teyit ettiler.
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, ülkesinin Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük savunma harcaması artışını planladığını duyurdu. Silahlı kuvvetlerin modernizasyonu için 300 milyar İsveç kronundan (yaklaşık 30 milyar dolar) fazla kaynak ayrılacak ve savunma harcamalarının 2030’a kadar GSYİH’nin yüzde 3,5’ine çıkarılması hedefleniyor.
İsveç, silahlı kuvvetlerinin modernizasyonu için 300 milyar İsveç kronundan (yaklaşık 30 milyar dolar) fazla kaynak ayırarak savunma harcamalarını önemli ölçüde artırmayı planlıyor.
Başbakan Ulf Kristersson, bunun İsveç’in Soğuk Savaş’tan bu yana savunma kapasitesini en kapsamlı şekilde güçlendirmesi olacağını vurguladı.
Kristersson, sosyal medya platformu X (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı paylaşımda, “İsveç ve tüm Avrupa, benzeri görülmemiş yeni güvenlik sınamalarıyla karşı karşıya. Bu nedenle bugün, İsveç silahlı kuvvetleri için Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük yeniden silahlanma planını sunuyoruz,” ifadelerini kullandı.
Başbakan, ülkenin savunma bütçesinin hâlihazırda NATO’nun yüzde 2’lik Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) hedefini aştığını ancak bunun yeterli olmadığını belirtti.
Yeni strateji kapsamında, savunma harcamalarının 2030 yılına kadar GSYİH’nin yüzde 3,5’ine çıkarılacağını açıkladı.
Kristersson, bu girişimin hayata geçirilmesi için kredi finansmanı kullanılmasının planlandığını da sözlerine ekledi.
Ayrıca Kristersson, NATO’nun üye ülkelerin askeri harcamalarına ilişkin gerekliliklerinin gözden geçirilmesini başlatmayı planladığını bildirdi.
Başbakan, haziran ayında Lahey’de yapılacak NATO zirvesinde, ittifakın asgari harcama oranının yüzde 2’den daha yüksek bir seviyeye çıkarılması için çaba göstereceğini ifade etti.
Avrupa Komisyonu, üye ülkelerden savaş ihtimali dahil çeşitli kriz senaryolarına karşı halkı hazırlamalarını tavsiye etti. Vatandaşlara en az 72 saat yetecek su, gıda, ilaç ve temel malzemeleri içeren acil durum kiti oluşturmaları önerildi. Preparedness Union Strategy adlı belge, AB genelinde kriz yönetimi kabiliyetlerini artırmayı ve tehditlere karşı dayanıklılığı güçlendirmeyi hedeflediğini öne sürüyor.
Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere, halklarını savaş ihtimali de dahil olmak üzere çeşitli kriz senaryolarına karşı hazırlamalarını tavsiye etti.
Preparedness Union Strategy (Hazırlık Birliği Stratejisi) başlıklı belgeye göre, vatandaşların su, ilaç, kibrit, el feneri, pil, sıcak tutacak giysiler ve dayanıklı gıda maddelerini içeren asgari bir acil durum stoku oluşturmasına özel önem verilmesi gerekiyor.
Bu kitte ayrıca önemli belgelerin kopyaları ve kişinin acil bir durumda en az 72 saat dışarıdan yardım almadan idare edebilmesi için gerekli her şeyin bulunması gerektiği belirtildi.
Strateji, toplamda hem vatandaşları hem de devletleri acil durumlara hazırlamayı amaçlayan 30 somut eylem içeriyor.
17 sayfalık taslak metne göre, tüm talimatların yerine getirilmesi, “tehditleri ‘kaynağı veya doğası ne olursa olsun’ yönetme kabiliyetine sahip, güvenli ve dayanıklı bir AB oluşturulmasını” sağlayacak.
Komisyon, Avrupa’nın Kovid-19 salgını ve Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından sürekli bir hazırlık durumunda olduğunu, ayrıca doğal afet ve finansal şok risklerinin de sürdüğünü hatırlattı.
Belgede, “Son yıllardaki büyük krizlerin hiçbiri tek başına veya kısa ömürlü olmadı,” denilerek Avrupa’nın sadece zorluklara yanıt vermekle yetinemeyeceği, aynı zamanda bunları öngörmesi gerektiği kaydedildi.
Öte yandan İnsani Yardım ve Kriz Yönetiminden Sorumlu Komisyon Üyesi Hadja Lahbib, “tehditlerin çoğaldığına ve daha büyük ölçekli hale geldiğine” dikkat çekerek, bu noktada AB içinde koordinasyon ve dayanışmanın gerekli olduğunu belirtti.
Strateji ayrıca, hastanelerin, okulların, ulaşım ağlarının ve telekomünikasyon sistemlerinin olağanüstü koşullarda işlevlerini sürdürebilmeleri için asgari hazırlık standartları getirilmesini öngörüyor.
Diğer bir madde ise, ülkeler arasındaki etkileşimi geliştirerek acil durum yönetiminde AB’nin “beyni” işlevi görecek bir kriz koordinasyon merkezi kurulmasını içeriyor.
Birlik ayrıca ilaçlar, ham maddeler ve enerji ekipmanları gibi kritik öneme sahip kaynakların stoklarını artırmayı hedefliyor.
Temel amaç, hazırlık düzeylerinin büyük farklılıklar gösterdiği 27 AB ülkesindeki yaklaşımları standart hale getirmek.
Örneğin, 2024 yılındaki sel felaketlerinin ardından İspanya’nın doğal afetlere karşı koruma önlemlerini zaten güçlendirdiği, Baltık ülkelerinin ise siber tehditlere karşı bir kalkan oluşturmak için aktif olarak çalıştığı belirtiliyor.
Strateji, tüm Avrupa Birliği’nin erişebileceği ortak standartlar ve rezervler oluşturarak çeşitli “kör noktaları” gidermeyi hedefliyor.
Belge yeni savunma girişimleri içermese de, Kuzey Avrupa ülkelerinin deneyimlerinden esinlenen ve vatandaşlardan iş dünyasına, ordudan hükümetlere kadar toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir kriz yönetimi modeli sunuyor.