Avrupa
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor

Mali krizlere dair doğru tahminleriyle tanınan Profesör Max Otte, Alman ekonomisinin bir gerileme değil, çöküş yaşadığını belirtti. Vedomosti’ye konuşan Otte, Almanya’nın sistematik olarak sanayisizleştirildiğini, egemenliğini yitirdiğini ve ABD’nin çıkarlarına hizmet eden politikalar izlediğini vurgulayarak, Rus gazına ve nükleer enerjiye dönüş olmadan toparlanmanın on yıllar alacağını ifade etti.
2008 mali krizini doğru tahmin etmesiyle ünlenen profesör, politikacı ve finans üzerine çok satan kitapların yazarı Max Otte, St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu öncesinde Vedomosti‘ye verdiği mülakatta, Alman ekonomisinin mevcut durumunu “çöküş” olarak nitelendirdi.
Otte, Almanya’nın ekonomik ve siyasi bağımsızlığını kaybettiğini ve sistematik bir sanayisizleşmeyle karşı karşıya olduğunu vurguladı.
‘Almanya artık egemen değil’
Otte, Alman-Rus ilişkilerinin geleceğine dair karamsar bir tablo çizerek, “Ne yazık ki şu anda ilişkilerin iyileşmesine dair pek umut görmüyorum,” dedi.
2019’da Çin ve Batı blokları arasında yeni bir soğuk savaş öngördüğünü hatırlatan Otte, “Egemen Rusya bu iki blok arasında yer alıyor. Şu anda Çin bloğuna daha yakın olsa da kesinlikle bağımsız, egemen bir rota izliyor. Almanya ve mevcut yönetici elitleri ise ABD’ye sıkı sıkıya bağlı durumda,” ifadelerini kullandı.
Donald Trump’ın durumu ve Rus-Amerikan ilişkilerini iyileştirebileceğine dair küçük umutlar olduğunu, ancak Almanya’nın Amerikan yörüngesinde sıkışıp kaldığı ve Brüksel ile ABD politikalarının bağlantılı olduğu sürece bunun Almanya için olumlu bir gelişme getirmeyeceğini belirtti.
Transatlantik politikanın Almanya için dezavantajlarına dikkat çeken Otte, şunları söyledi:
“Ne ekonomik, ne güvenlik politikası ne de iç politika açısından bağımsız değiliz. Aslında hiçbir açıdan artık egemen değiliz. Şu anda Amerika’dan gerilimi azaltma sinyalleri gelse de bazı AB devlet ve hükümet başkanları gerilimi tırmandırma, savaş rotasını sürdürme kararı aldı. Kendi vatandaşlarımızın çıkarlarına göre hareket etmeyip yabancı çıkarlara hizmet eden politikalar yürütmeye devam edersek bu, Almanya için çok ama çok dezavantajlı olacaktır. Maalesef bu, 1871’e kadar Almanya’nın kaderiydi ve şimdi yeniden —en geç 2022’den beri, aslında daha da öncesinden beri— egemen değiliz. Tıpkı 1800’de, kısmen 1850’de olduğu gibi yeniden yabancı devletlerin çıkarlarına hizmet eden politikalar yürütüyoruz. Kendi çıkarlarımıza yönelik bir politikaya nasıl dönebileceğimizi şu an için göremiyorum.”
‘Alman ekonomisine karşı savaş uzun süredir devam ediyor’
ABD’nin oluşturduğu tehditlere de değinen Otte, “Alman ekonomisine karşı savaş uzun süredir devam ediyor. Almanya planlı ve sistematik bir şekilde sanayisizleştiriliyor. Bu, Donald Trump ile başlamadı. Şirketlerin ABD’ye taşınması çağrısı Joe Biden döneminde, oldukça açık ve agresif bir şekilde başladı,” dedi.
2011’deki dizel skandalını örnek gösteren Otte, bunun bir skandal olarak pazarlandığını ancak aslında Alman otomotiv endüstrisi ve diğer sektörlere karşı bir ekonomi politikası tedbiri olduğunu savundu. Otte, “Amerika her zaman kendi çıkarlarını gözetir, sadece Trump bunu daha agresif bir şekilde yapıyor. Bazen çok, çok agresif bir şekilde. Örneğin, Grönland’ı satın almak istediğini ve Kanada’nın da ABD’ye katılması gerektiğini söylediğinde olduğu gibi. Önceki yönetimlerde bu daha gizli, işbirliği kisvesi altında yapılıyordu ama elbette Amerika her zaman Amerika’yı ilk sıraya koydu,” diye ekledi.
‘Alman iktisadi modeli tehlikede’
Alman ekonomik modelinin geleceği hakkında ciddi endişelerini dile getiren Otte, ABD’nin uzun zamandır stratejik endüstrilerin kontrol altında olması gerektiğini söylediğini ve bunun doğru olduğunu belirtti.
Ancak Almanya’da endüstrilerin birbiri ardına yok olduğunu ifade eden Otte, “Kaynak işletmeleri yabancılara satıldı, bilgisayar endüstrisi 1970-80’lerde kaybedildi. Uzun vadeli bir sanayisizleşme, yoksullaşma ve Alman modelinin yıkımını gözlemliyoruz,” yorumunu yaptı.
Friedrich Merz’in kısa süre önce Alman modelinin tükendiğini söylediğini ve ardından “Askerlere, askerlere, askerlere ihtiyacımız var,” diye eklediğini hatırlatan Otte, bunun nasıl bir bağlantısı olduğunun belirsiz olduğunu ancak modelin gerçekten tehlikede olduğunu vurguladı.
Bilim ve teknolojide geri kaldıklarını belirten Otte, “Almanya’daki durum kasvetli görünüyor. En sevdiğim ekonomist Friedrich List, bir ülkenin zenginliğinin üretici güçler sistemi tarafından yaratıldığına inanıyordu. Bizim modelimiz ise her zaman eğitimli, çalışkan bir ulusa ve inovasyona dayanıyordu, çünkü az kaynağımız var. Ve tüm bunlar şimdi tehlikede,” şeklinde konuştu.
‘Durgunluk değil, çöküş’
Almanya’daki mevcut ekonomik durumu değerlendiren Otte, “Durgunluk normal bir döngüsel olgudur. Ancak şu anda bir gerileme değil, bir çöküş görüyoruz. Otomotiv sektörünü, kimya sanayisini tasfiye ediyoruz, alternatifimiz olmadan güvenilir enerji kaynaklarından vazgeçiyoruz. Şu anda her şeyi durdursak bile zarar zaten verildi. Bu, sıradan bir durgunluktan daha fazlası; bu yapısal bir kriz,” dedi.
Bu krizden çıkmak için Rus gazını yeniden satın almak, iş hukukunu reforme etmek, gaz ve nükleer santralleri yeniden devreye almak gerektiğini savunan Otte, “Sivil nükleer enerjide liderdik. Her şey doğru yapılırsa toparlanmak 20-30 yıl sürer. Ama korkarım her şey yanlış yapılacak,” öngörüsünde bulundu.
Rus gazı tedarikinin yeniden başlaması olasılığına değinen Otte, “Böyle bir olasılık var. Ancak Amerikalıların inşa etmedikleri bir altyapıdan para kazanma riski bulunuyor. Bu neredeyse sömürgeci bir yaklaşım. Eğer Rusya ve ABD başkanları anlaşırsa, gaz tekrar akabilir. Bu yine de durdurulmuş bir boru hattından daha iyidir. Ancak bu, bir süper gücün müdahale ettiği bir Rus-Alman projesiydi – bu endişe verici bir sinyal. Yine de hiç gaz olmamasından iyidir,” dedi.
‘Yeşil ekonomi gerçekçi değil’
“Yeşil ekonomi” kavramını da eleştiren Otte, ekonominin “yeşilleştiğini” görmediğini belirtti.
Ottte, “‘Yeşil’ ne anlama geliyor? Bu kavram Almanya’da 18. yüzyılda ortaya çıktı. Aslında şu anda ‘yeşil’ olan şey bürokrasi ve sertifikalardan ibaret. Gerçekten ekolojik üretim, yerel düzeyde, küçük ve orta ölçekli işletmelerde yapılandır. Gazdan, petrolden, nükleer enerjiden vazgeçmek çıkmaz bir yoldur. Yenilenebilir kaynaklar temel yükü karşılamıyor: Rüzgar türbinleri ülkeyi çoktan kapladı, güneş ise yetersiz. Gaza, petrole ve nükleer enerjiye ihtiyacımız var. Geri dönüş olmadan ilerlemek mümkün değil,” diyerek sözlerini tamamladı.
Avrupa
Elbit, Filistin yanlısı eylemcileri mahkum ettirmek için lobi yapmış

İsrail’in en büyük silah şirketi Elbit Systems, Palestine Action’ın (Filistin Eylemi) kurucularına yöneltilen suçlamaların reddedilmesinin ardından Birleşi Krallık İçişleri Bakanlığına yeniden yargılama için lobi yaptı.
Declassified’ın haberine göre Snaresbrook Crown Court’taki jüri üyeleri, Aralık 2023’te altı Filistin yanlısı aktivisti dokuz suçlamadan beraat ettirdi, fakat diğer 23 suçlamayla ilgili bir karara varamadı.
Declassified, Elbit’in İngiltere güvenlik direktörü Chris Morgan’ın 15 Ocak 2024’te Birleşik Krallık’ın o dönemki polis bakanı Chris Philp’e mektup yazdığını ortaya çıkardı.
Morgan, “Filistin Eylemi grubunun kurucuları ve kontrol eden zihinleri Richard Barnard ve Huda Ammori’nin çok sayıda suçtan yargılandığını” belirtti.
Morgan, “Barnard, tesislerimizden birinde suçlu bulunurken, jüri, ikisi 2020’de gerçekleşen iki hırsızlık suçu da dahil olmak üzere, ikisi hakkında diğer yedi suçlamada karar veremedi,” diye ekledi.
Bu nedenle Morgan, “yeniden yargılama kesin değil” endişesini dile getirdi ve “bu davanın en kısa sürede yeniden görülmesinin kamu yararına olduğunu” belirterek, “Filistin Eylemi’nin suçlarının çok sayıda ve ciddi olduğunu” vurguladı.
Mektup, Elbit Systems’ın İngiliz yetkililere Filistin yanlısı örgüte karşı sert önlemler alması için baskı yaptığına dair yeni kanıtlar sunuyor. İngiliz hükümeti, Filistin Eylemi’ni yasaklayacağını açıklamıştı.
Kraliyet Savcılık Servisi (CPS) daha sonra aktivistler için yeniden yargılama emri verdi ve duruşma 2027’de yapılacak.
Aktivistlerden biri, yeniden yargılama için beklemeyi “sanıklara yönelik bir psikolojik savaş biçimi” olarak tanımladı ve “Bu, hayatımızda ilerleyemeyeceğimiz bir buçuk yıl daha demek: uzun vadeli kararlar alamazsınız, iş bulamazsınız. Sonuçları, sadece bu duruşmayı beklemekten çok daha öteye gidiyor,” dedi.
Filistin Eylemi’ne yönelik baskı
Elbit’in Birleşik Krallık hükümetine yakınlığını gösteren tek kanıt bu değil.
Filistin Eylemi’nin başlatılmasından sadece bir ay sonra, Ağustos 2020’de, dönemin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab, İsrail’in eski stratejik işler bakanı Orit Farkash-Hacohen ile bir araya gelmişti.
Farkash-Hacohen, Raab’a İngiltere’deki İsrail şirketlerine karşı doğrudan eylem protestoları konusunda baskı yapmış ve “Elbit Systems’ın Londra ofislerinin” birkaç hafta içinde dördüncü kez saldırıya uğradığını belirtmişti.
Israel National News’in haberine göre, Raab ona “kendisinin ve İngiliz hükümetinin bu tür olayları durdurmaya kararlı olduğunu” söylemişti.
İki yıl sonra, Birleşik Krallık’ın o zamanki içişleri bakanı Priti Patel, Elbit Systems UK’nin CEO’su Martin Fausset ile “protestolar ve güvenlik” konulu özel bir görüşme yapmıştı.
İçişleri Bakanlığı belgeleri görüşmenin amacının “Fausset’e, Elbit Systems UK’ye karşı yapılan suç niteliğindeki protesto eylemlerinin hükümet tarafından ciddiye alındığını temin etmek” olduğunu ortaya çıkardı.
Toplantıda Patel’e, Filistin Eylemi’nin Elbit’e karşı protestolarının “giderek şiddetlendiği” ve aktivistlerin “iyi organize, finanse ve eğitilmiş” olduğu söylendi.
Patel, “duyduğu her şeyden derin endişe duydu” ve bir dizi öneri hazırladı. Bu liste tamamen sansürlendi.
Patel’in Fausset ile görüşmesi sırasında, İngiliz yetkililer Filistin Eylemi aleyhine herhangi bir mahkumiyet kararı almayı başaramamıştı.
Fakat toplantıdan bir ay sonra, o dönemki başsavcı Suella Braverman (daha sonra İçişleri Bakanı oldu), köle tüccarı Edward Colston’un heykelini devirmekten beraat eden dört aktivistin davasını temyiz mahkemesine sevk etti.
Bu nadir görülen hareket, savunma avukatı Raj Chada tarafından “son derece hayal kırıcı ve hukuk sistemimizin bütünlüğüne önem veren herkesi endişelendirmeli” olarak eleştirildi.
Ardından gelen karar, “protesto sırasında mülke önemli zarar vermekten mahkumiyet”in Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin koruması dışında kalacağını belirtmişti.
Bu karar, İngiliz yetkililere Filistin Eylemi aktivistlerini kovuşturmak için daha geniş bir yetki alanı sağladı ve mahkumiyet kararları da kısa sürede verildi.
Elbit’in ‘istihbarat hücresi’
2023 ilkbaharında, Filistin Eylemi, Elbit ve Fransız silah şirketi Thales’in Leicester’da sahip olduğu bir drone fabrikası olan UAV Tactical Systems’a karşı bir kampanya başlatmıştı.
Kampanyanın ortasında Philp, “devam eden protestolar” hakkında Leicestershire polisinin başkomiser yardımcısıyla bir brifing düzenledi.
Mahkemede açıklanan bir polis raporu, görüşülenlerin ayrıntılarını içeriyor. Raporda, “17:00 Polis Bakanı ve İçişleri Bakanlığı ekibine brifing” yazıyor ve “Şirketin meşru işlerini desteklemek için gerçek bir baskı. Meta Facebook ve Instagram ile proaktif çalışma önerisi,” deniyor.
Belge şöyle devam ediyor: “Tutuklananların tutukluluk halinin devamı için baskı yapın ve proaktif eylemleri destekleyin, polis varlığını gösterin ve suç işleyenlere karşı harekete geçmemizi açıkça bekliyorlar. Barışçıl protestoculara ve onların eylemlerini kolaylaştırmaya değil, şirkete odaklanın.”
İçişleri Bakanlığı, bu şekilde polise, İnsan Hakları Yasasında güvence altına alınan toplanma ve ifade özgürlüğünü kolaylaştırmak yerine, şirketin çıkarlarını önceliklendirmesini ve aktivistleri tutuklu yargılamasını talimat vermiş gibi görünüyor.
Declassified tarafından görülen diğer belgeler, İsrailli silah şirketinin Birleşik Krallık’ta işleri kendi eline aldığını da gösteriyor.
Elbit Systems UK’in kendi istihbarat birimi var ve iki haftada bir ülke çapındaki polisle bilgi paylaşıyor. Bu bilgi, polis dosyasında bulunuyor.
Avrupa
Almanya’da sağcı Compact dergisi mahkeme kararıyla yayınına devam edecek

Almanya’da sağcı dergi Compact, Leipzig Federal İdare Mahkemesinin verdiği nihai karar ile yayın hayatına devam edebilecek.
Böylece, Federal İçişleri Bakanlığının bir yıl önce aldığı yasaklama kararı reddedildi.
Mahkeme, derginin içeriğinin büyük bir kısmı anayasaya aykırı olsa da, yargıçlar bu içeriğin dergiyi karakterize edecek eşiği “henüz” aşmadığını savundu.
Kararda, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün yüksek statüsüne işaret edilerek, abartılı ifadelerin de kabul edilebilir olduğu belirtildi.
Haziran 2024’te, dönemin SPD’li İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Compact-Magazin GmbH ve tüm basılı ve çevrimiçi yayınlarını yasaklamıştı; bu karar 16 Temmuz 2024’te kamuoyuna duyurulmuştu.
Faeser, dergiyi “aşırı sağcı sahnenin merkezi sözcüsü” olarak nitelendirmişti. Bakanlığa göre, şirket bir süredir Anayasa Koruma Dairesinin gözetimindeydi ve 2021’in sonunda aşırı sağcı örgüt olarak sınıflandırılmış ve gözlem altına alınmıştı.
Mahkeme bilgilerine göre, baş editör Jürgen Elsässer tarafından yayınlanan Compact dergisinin tirajı 40.000 olup çevrimiçi TV kanalı videoları 460.000 tık sayısına ulaşıyor.
Elsässer, Faeser’in kararına karşı harekete geçerek Federal İdare Mahkemesine dava açtı. Ağustos 2024’te mahkeme, orantılılığı konusunda şüpheler nedeniyle özet yargılamada yasağı kısmen askıya almıştı.
Bu, Compact’ın yayın hayatına devam etmesini sağladı. Salı günü, hakimler ana yargılamada kararlarını açıkladı.
“Şu anda Almanya’da devletin gerici-militarist yeniden yapılandırılmasını yaşıyoruz”
Hukuki açıdan, Compact’a getirilen yasak bir dernek yasağıydı ve bakanlığa göre, belirli koşullar altında şirketler de bu şekilde yasaklanabilir.
Bakan bir basılı yayın da Dernekler Kanununa dayanılarak yasaklanabilir miydi? Compact bunu kabul edilemez buldu. Ne var ki Federal İdare Mahkemesi salı günü yaptığı açıklamada, bunda bir sorun görmediğini belirtti.
İkinci soru, Compact’ta yer alan ifadelerin hâlâ görüşlerin ifadesi olarak kabul edilip edilemeyeceği ve bu nedenle basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile korunup korunmayacağıydı.
Duruşma sırasında derginin temsilcileri, yayının bazen kışkırtıcı ifadelerinin hükümeti devirme stratejisinin bir parçası olmadığını savundu. Elsässer, dergide birkaç sağcı yazar bulunmasına rağmen, “Compact sağcı değildir ve aşırı sağcı kesinlikle değildir,” dedi.
Yargıçlar ise farklı düşünüyor: Kararlarında, Compact’ın aşırı sağcı görüşlere platform sağladığını, “etnik” ideologlara ve Kimlik Hareketine yakınlığını gerekçe göstererek belirtiyorlar.
Yargıçlar, “Fakat Temel Yasa, özgür sosyal tartışmanın gücüne güvenerek, özgürlüğün düşmanlarına bile ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü garanti ediyor,” dedi.
Mahkemeye göre bir yasak, ancak “anayasaya aykırı faaliyetlerin dernek için belirleyici olduğu kanıtlanırsa” haklı olabilir ve bu durum Compact için “henüz” geçerli değil.
Kara göre derginin “komplo teorileri ve tarihsel revizyonizm” için bir forum sağladığı veya örneğin koronavirüs önlemleri veya Ukrayna’daki savaş konusunda “iktidar sahiplerine karşı polemik amaçlı abartılı eleştiriler” dile getirdiği gerçeği de bir yasağı haklı çıkarmıyor.
Avrupa
Finlandiya duvar örüyor, İsveç silahlanıyor

Finlandiya, Rusya ile olan kara sınırını süresiz olarak kapatıp duvar inşa etmeye başlarken, İsveç de Baltık Denizi’ndeki stratejik Gotland adasını korumak için Almanya’dan milyarlarca kronluk hava savunma sistemleri satın alıyor.
Finlandiya, Rusya ile olan kara sınırını süresiz olarak kapatma ve duvar inşa etme kararı alırken İsveç, milyarlarca kron değerinde yeni hava savunma sistemleri satın alıyor.
Finlandiya ‘sınırları yeniden inşa etme’ döneminde
Finlandiya Sınır Muhafaza Teşkilatı Operasyonel Yönetim Başkanı Samuel Siljanen, Reuters‘a yaptığı açıklamada, yetkililerin Rusya ile kara sınırını kapatma kararının sınır bölgelerindeki vatandaşlar üzerinde “çok büyük bir etki” yarattığını belirtti.
Siljanen, “Sınırları silme döneminden, onları yeniden inşa etme dönemine geçtik,” ifadelerini kullandı.
İki ülke, on yıllardır ticaret ve turizm bağlarını kademeli olarak geliştirmişti. Ajansın haberine göre, toplam 1340 kilometre uzunluğundaki sınır “neredeyse fark edilmez” bir hâle gelmişti.
Ancak Helsinki’nin Ukrayna’daki çatışmalar nedeniyle NATO’ya katılma kararı almasından bu yana gerilim yeniden tırmandı.
2023 sonbaharında Finlandiya hükümeti, Orta Doğu ve Afrika’dan gelen sığınmacılar nedeniyle sınırı kademeli olarak kapatmaya başladı.
Helsinki, bu durumdan Moskova’yı sorumlu tutarken, Rusya Dışişleri Bakanlığı ise suçlamaları reddetti. Geçtiğimiz bahar aylarında tüm geçiş noktalarının bir sonraki duyuruya kadar süresiz olarak kapatılmasına karar verildi.
Ayrıca Finlandiya, kameralar, sensörler, alarm sistemleri ve aydınlatma ile donatılacak olan 4,5 metre yüksekliğinde 200 kilometrelik bir duvarın inşasına devam ediyor.
Halk ikiye bölünmüş durumda
Reuters‘ın görüştüğü bazı Finlandiya vatandaşları, iki ülke arasındaki gerilim nedeniyle akrabalarını ziyaret etme imkanlarını kaybettiklerini ve ekonomik zarara uğradıklarını bildirdi.
Diğerleri ise gelecekteki bir çatışmaya hazırlanma ve caydırıcılık gerekliliğini öne sürerek hükümetin önlemlerini destekledi.
Reuters, Finlandiya hükümetinin Aralık 2024 tarihli bir raporunda böyle bir riskin varlığından bahsedildiğini belirtti.
İsveç’ten 9 milyar kronluk hava savunma hamlesi
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ve Savunma Bakanı Pål Jonson, Alman üretici Diehl’den 9 milyar kron (790 milyon avro) karşılığında IRIS-T SLM hava savunma sistemleri satın alınacağını duyurdu.
Başbakan Kristersson, Aftonbladet‘in aktardığına göre, “Artık daha önce sahip olmadığımız yeteneklere, yani askeri bir durumda ortaya çıkabilecek tehditleri püskürtme yeteneğine sahip olacağız,” dedi ve IRIS-T sistemlerinin “Ukrayna’da olağanüstü iyi bir performans sergilediğini” kaydetti.
İsveç, ek teçhizatla birlikte yedi adet sistem teslim alacak. Anlaşma bedeline lojistik ve bakım hizmetleri de dahil. Teslimatların 2028 yılında başlaması planlanıyor.
Gözler stratejik Gotland adasında
Yetkililer, IRIS-T sistemlerinin Baltık Denizi’ndeki stratejik Gotland adasında insansız hava araçları, helikopterler, savaş uçakları ve seyir füzelerine karşı korumayı güçlendirmeyi amaçladığını belirtti.
Ada, Letonya ile İsveç arasında, İsveç kıyılarından 100 kilometre uzakta ve St. Petersburg ile Kaliningrad arasındaki deniz yolu üzerinde yer alıyor.
İsveç ordusu, Gotland’ın stratejik öneme sahip olduğunu ve konumunun Baltık Denizi’nin güneyindeki hem hava hem de deniz trafiğini kolayca kontrol etmeye olanak tanıdığını vurguluyor.
Euractiv ise adanın askeri tehditlere ve potansiyel saldırılara karşı özellikle savunmasız olduğunu yazıyor.
Rusya’nın Stockholm Büyükelçisi Sergey Belyaev, İsveç’in Gotland’daki askeri varlığını Baltiysk’teki Rus deniz üssü nedeniyle güçlendirdiğini belirtmişti.
IRIS-T SLM füzelerinin maksimum menzili 40 kilometre, vuruş yüksekliği ise 20 kilometre. Almanya, 2022 sonbaharında bu sistemleri Ukrayna’ya teslim etmeye başlamıştı.
SIPRI’nin verilerine göre, 2024 itibarıyla Kiev’in elinde altı sistem bulunuyordu. Geçen eylül ayında ise dönemin şansölyesi Olaf Scholz, Kiev’e 17 adet daha IRIS-T sistemi gönderme planlarını açıklamıştı.
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu7 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Avrupa7 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta
-
Görüş1 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?