Bizi Takip Edin

Diplomasi

AB-Türkiye diplomasisinin ana gündemi enerji olacak

Yayınlanma

Türkiye, Avrupa Birliği ile enerji müzakerelerini yeniden başlatmak için diplomatik bir hamle başlatıyor ve daha önceki görüşmelerin Kıbrıs ile yaşanan gerginlikler nedeniyle raydan çıkmasının ardından, doğalgazda önemli bir tedarikçi olma ihtimalini göz önünde bulundurarak hareket ediyor.

Pazar günü POLITICO’ya açıklamalarda bulunan Türkiye’nin AB nezdindeki daimi temsilcisi Faruk Kaymakcı, ticari görüşmeler ve Doğu Avrupa ve Orta Doğu’daki savaşlar konusunda siyasi işbirliğini de kapsayacak şekilde ilişkilerde planlanan iyileşmenin bir parçası olarak enerji işbirliğinin gündemin ön sıralarında yer alacağını söyledi.

Macaristan ve Slovakya gibi AB üyesi ülkeler, Ukrayna üzerinden ithalat yapmalarını sağlayan transit anlaşmasının yılbaşında sona ermesinin ardından Rus gazına alternatif arayışına girmişken bu adımın atılması dikkat çekiyor.

Kaymakcı, “Güney Gaz Koridoruna sahibiz. Çoğunlukla Azerbaycan’dan gelen 18 milyar metreküplük gazımız var ve bunu Akdeniz gazına bağlayarak kolayca genişletebiliriz. Rolümüz orada, potansiyelimiz orada,” dedi.

Türkiye ile AB arasındaki enerji ticaretine ilişkin üst düzey görüşmeler 2019 yılında askıya alınmış, birlik liderleri Ankara ile üye ülke Güney Kıbrıs arasında Akdeniz’deki gaz sondaj hakları konusunda yaşanan anlaşmazlık nedeniyle “şimdilik” hiçbir toplantı yapılmayacağını açıklamıştı.

Avrupa Konseyinden yapılan açıklamaya göre Türk şirketleri “Kıbrıs karasularında” fosil yakıt çıkarmak istiyordu. Kıbrıs ve Yunanistan da bu kârlı doğal kaynaklardan faydalanmayı umuyor ama Türkiye’nin muhalefetiyle karşılaşıyorlar.

Bu potansiyele rağmen AB-Türkiye enerji diyaloğunun 2019’da alınan kararlar nedeniyle tıkanmış durumda olduğuna işaret eden Kaymakcı, “Biz bunu bir kaybet-kaybet durumu olarak görüyoruz. Türkiye üç ya da dört ana enerji arterinden biri; bunu kullanıp kullanmamak AB’ye bağlı,” diye konuştu.

Kaymakcı’ya göre şu anda sadece Kıbrıs konuyla ilgili diyaloğun yeniden başlatılmasına karşı çıkıyor. “Güneşli Akdeniz’de fazla enerjiye ihtiyaçları olmayabilir,” diyen Büyükelçi, ”Fakat üye devletlerin çoğu daha fazla enerjiye, daha fazla çeşitlendirmeye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Yani bu böyle devam edecek,” iddiasında bulundu.

Türkiye, Azerbaycan doğalgazını taşımanın ve kendi iç rezervlerini ihraç etmenin yanı sıra Karadeniz’in altından geçen TürkAkım boru hattı aracılığıyla Rusya’dan yakıt ithal ediyor.

Kremlin’in Ukrayna ile yaptığı anlaşmanın 1 Ocak’ta sona ermesinin ardından, Moskova’nın Avrupa’ya sevkiyat yapabilmesi için geriye kalan tek güzergah bu deniz altı bağlantısı.

German Marshall Fund’da enerji analisti Kadri Taştan, “Ukrayna-Rusya anlaşmasının yılbaşında sona ermesiyle birlikte TürkAkım çok daha önemli hale geliyor. Gaz fiyatı AB için hâlâ bir sorun ve bu nedenle Türkiye’nin pozisyonu çok daha güçlü hale geliyor,” diye konuştu.

Macaristan ve Slovakya, Avrupa Komisyonunun herhangi bir tedarik sorunu yaratmadığını değerlendirmesine rağmen, Rus gazının Ukrayna üzerinden akışının sona ermesinin bir sonucu olarak kaybedecekleri konusunda ısrar ediyorlar.

Cuma günü Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Kiev’in güzergahı yeniden başlatmayı kabul etmemesi halinde AB’nin tüm Rusya yaptırım çerçevesinin yenilenmesini engellemekle tehdit etti.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy aralık ayında yaptığı açıklamada, “Rus gazının geçişini uzatmayacağız. Kanımız üzerinden ek milyarlar kazanmalarına izin vermeyeceğiz,” demişti.

Fakat Zelenskiy cumartesi günü yaptığı açıklamada, Moskova’nın bundan kâr elde etmemesi koşuluyla Kiev’in Azerbaycan gazını kendi boru hatlarından geçirme olasılığına açık olduğunu belirtti.

Diplomasi

İngiltere ve Hindistan serbest ticaret anlaşması imzaladı

Yayınlanma

İngiltere ve Hindistan salı günü, “dönüm noktası” niteliğinde bir serbest ticaret anlaşması imzaladı.

Londra “dönüm noktası” diye nitelendirdiği anlaşmanın uzun vadede İngiliz ekonomisine 4,8 milyar sterlinlik bir katkı sağlayacağını iddia ediyor.

Anlaşma, Hindistan’ın viski ve otomobil ihracatına uyguladığı gümrük vergilerinde büyük indirimler içeriyor.

Üç yıldır süren müzakereler, Donald Trump’ın geçen ay ABD’nin küresel gümrük vergilerini uygulamaya koymasının ardından hızlandı. Londra ve Yeni Delhi, özellikle Brexit’ten sonra daha yakın ticari bağlar kurmak için istekliydi.

Başbakan Narendra Modi, İngiliz mevkidaşı Keir Starmer ile yaptığı görüşmenin ardından X’te yaptığı açıklamada, “Hindistan ve İngiltere, tarihi bir dönüm noktasında, iddialı ve karşılıklı yarar sağlayan bir Serbest Ticaret Anlaşmasını başarıyla sonuçlandırdı,” diye yazdı.

Modi, anlaşmanın “her iki ekonomide ticaret, yatırım, büyüme, istihdam yaratma ve inovasyonu hızlandıracağını” ve Starmer’ın yakında Hindistan’ı ziyaret edeceğini de sözlerine ekledi.

İngiliz bakanlar, Hindistan ile yapılan ticaret anlaşmasının, önümüzdeki günlerde Trump ile bir anlaşmanın imzalanmasının öncüsü olmasını umuyorlar.

İngiltere, viski, cin ve otomobiller dahil olmak üzere Hindistan’a yapılan ihracatta daha düşük gümrük vergileri elde ederken, Yeni Delhi, profesyonel işçilerinin IT sektöründe iş bulmasına yardımcı olacak daha iyi koşullar ve tekstil gümrük vergilerinin düşürülmesini istedi.

Starmer, anlaşmanın “ticaret ve ekonomi için yeni bir döneme” yanıt olduğunu ve geçen hafta yerel seçimlerde darbe alan hükümetinin İngiliz halkına sözünü tuttuğunun bir işareti olduğunu söyledi.

Başbakan, “Bugün, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan Hindistan ile ekonomiyi büyütecek ve İngiliz halkına ve iş dünyasına fayda sağlayacak tarihi bir anlaşma imzaladık,” dedi.

Viski ve cin üzerindeki gümrük vergileri yüzde 150’den yüzde 75’e indirilecek ve anlaşmanın onuncu yılında yüzde 40’a düşecek.

Otomobil gümrük vergileri, kota uygulamasına tabi olarak yüzde 100’ün üzerindeyken yüzde 10’a düşecek. Londra, Hindistan ürünlerine uygulanan İngiliz gümrük vergilerindeki indirimlerin, İngiliz tüketicilere giyim, ayakkabı ve karides gibi gıda ürünlerinde “daha ucuz fiyatlar ve daha fazla seçenek” sunacağını belirtti.

Londra, 2022 ticaretine göre, anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle Hindistan’ın yıllık 400 milyon sterlinin üzerinde gümrük vergisini kaldıracağını ve bu rakamın 10 yıl sonra yaklaşık 900 milyon sterline çıkacağını açıkladı.

Anlaşmanın uzun vadede ikili ticareti 25,5 milyar sterlin, Birleşik Krallık’ın GSYİH’sini ise 4,8 milyar sterlin artıracağını beklediklerini de ekledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Rusya ile Ukrayna arasında BAE arabuluculuğuyla esir takası

Yayınlanma

Rusya ve Ukrayna, Birleşik Arap Emirlikleri’nin arabuluculuğuyla 205’e 205 formülü üzerinden esir takası gerçekleştirdi. Bu, yıl başından bu yana yapılan beşinci esir takası oldu. Takas edilen Rus askerleri Belarus üzerinden Rusya’ya nakledilecek.

Rusya ve Ukrayna, 205’e 205 formülü üzerinden geniş çaplı bir esir takası gerçekleştirdi. Bu, yılın başından bu yana yapılan beşinci esir takası oldu.

Rusya, 205 Rus askerini geri alırken, Kiev’e de aynı sayıda asker teslim edildi. Rusya parlamentosunun askeri operasyonlarla ilgili koordinasyon grubunun temsilcisi ve Duma milletvekili Şamsail Saraliyev, RBK gazetesine yaptığı açıklamada bu bilgiyi doğruladı. Rusya Savunma Bakanlığı da takası duyurdu.

Savunma Bakanlığı, takasın Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) arabuluculuğuyla gerçekleştiğini belirtti.

Takas edilen Rus askerleri hâlen Belarus topraklarında bulunuyor ve yakın zamanda Rusya’ya nakledilecekler.

Son esir takası 19 Nisan’da yapılmıştı. O takasta Rusya’ya 246 asker dönerken, Ukrayna’ya da aynı sayıda asker teslim edilmişti.

BAE, bu takası savaşın başlangıcından bu yana yapılan en büyük takas olarak nitelendirmişti.

Aynı takasta taraflar yaralı askerleri de karşılıklı olarak teslim etmişti: Ukrayna 31, Rusya ise 15 yaralı asker almıştı.

Bir gün önce ise Moskova ve Kiev, hayatını kaybeden askerlerin naaşlarını karşılıklı olarak teslim etmişti. Ukrayna 909, Rusya ise 41 naaş almıştı.

19 Mart’ta Rusya ve Ukrayna, 175’e 175 formülü üzerinden esir takası yapmıştı.

Bu takas, 18 Mart’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ABD’li mevkidaşı Donald Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde duyurulmuştu.

5 Şubat’ta taraflar karşılıklı olarak 150’şer esir teslim etmişti. 15 Ocak’ta ise 25’e 25 formülü üzerinden bir takas gerçekleştirilmişti.

Kremlin’e göre 1 Mayıs’ta Putin, BAE lideri Muhammed Bin Zayid el-Nahyan ile yaptığı telefon görüşmesinde, “Emirliklerin Rusya ve Ukrayna arasında tutulan kişilerin takaslarının düzenlenmesinde sağladığı yardımı takdirle karşıladığını” belirtmişti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

AB ve ABD, Ukrayna’nın yer altı kaynakları için rekabet ediyor

Yayınlanma

ABD ile Ukrayna arasındaki hammadde anlaşması, Almanya ve diğer AB ülkelerinin çıkarlarını etkiliyor ve transatlantik rekabeti şiddetlendiriyor.

Savaşın başlamasından önce Ukrayna’nın hammadde ihracatının yaklaşık yüzde 40’ı AB’ye giderken, şimdi ABD bu ihracatın daha büyük bir payını talep ediyor.

Küresel yeraltı kaynaklarının yaklaşık yüzde 5’ine sahip olan Ukrayna, uzmanlara göre özellikle titanyum gibi stratejik öneme sahip hammaddelerde öne çıkıyor. Bu metal, hafif ve çok sert olması nedeniyle, tanklardan uzun menzilli füzelere kadar savunma sanayinde vazgeçilmez bir malzeme.

AB, şu ana kadar bu hammaddeyi Rusya’dan ithal etmek zorunda kalıyordu fakat Ukrayna’nın kaynaklarına erişim, bu durumu değiştirebilir.

Ocak ayında Ukrayna ile bir hammadde işbirliği anlaşması imzalayan Birleşik Krallık’ta, özellikle muhafazakâr çevrelerde ABD’nin “neokolonyal sömürü” yaptığı yönünde iddialar dile getiriliyor. Almanya’da ise, bundan bağımsız olarak, Ukrayna’da yabancı yönetim altında “vesayet bölgeleri” kurulacağı yönünde spekülasyonlar yapılıyor.

AB’nin hammadde deposu olarak Ukrayna

German Foreign Policy’nin Oslo Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi mineraloji ve hammadde jeolojisi profesörü Axel Müller’in 2023 yılında yaptığı kapsamlı analizden aktardığına göre, Ukrayna hammadde üretimi ve işleme alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri.

Buna göre, Ukrayna “dünya yeraltı kaynaklarının yaklaşık yüzde 5’ine sahip ve bir dizi önemli kaynakta dünyanın en büyük on üreticisi arasında yer alıyor.

Müller, 2021 yılında Ukrayna’nın dünyanın altıncı büyük demir cevheri üreticisi olduğunu ve Avrupa’nın en büyük mangan cevheri rezervlerine sahip olduğunu, bu rezervlerin aynı zamanda dünyanın en büyük rezervleri arasında yer aldığını belirtiyor. Son olarak eski Sovyet ülkesi, Avrupa’nın birkaç grafit üreticisinden biri.

2021 yılında AB, Ukrayna’nın toplam hammadde ihracatının yaklaşık yüzde 40’ının ana destinasyonu idi. Bunların başında demir cevheri, dövme demir ve çelik geliyordu; demir cevheri ithalatının ise yaklaşık yüzde 15’ini Ukrayna’dan yapıyordu.

Toprak kaynaklarının stratejik önemi, Kiev Doğal Kaynaklar Bakanlığının Temmuz 2021’de AB üye ülkelerine stratejik hammadde tedarikini desteklemek amacıyla kurulan Avrupa Hammadde İttifakına (ERMA) kabul edilmesinden de anlaşılıyor. ERMA’nın merkezi Berlin’de.

Savunma sanayii için titanyumun önemi

Müller, Ukrayna’nın zengin maden yatakları arasında titanyuma özel bir önem atfediyor. Mineraloji uzmanı, hafif ve sert bir metal olan titanyumun havacılık ve uzay sanayinde, ama aynı zamanda askeri uygulamalarda da kullanıldığını belirtiyor.

Örneğin, savaş uçakları, savaş gemileri, tanklar ve uzun menzilli füzelerin yapımında bu metal kullanılıyor.

Ukrayna sadece Avrupa’nın en büyük titanyum rezervlerine sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda dünyadaki nispeten az sayıda ülkeden biri olarak titanyum endüstrisinde kapalı bir üretim döngüsüne sahip.

Müller, 2023 yılında yayınlanan analizinde, Batı’nın Rus titanyumuna bağımlılığının çok güçlü olduğunu ve bu nedenle şimdiye kadar Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan etkilenmediğini de belirtiyor. Nitekim AB, 24 Şubat 2025 tarihli 16. yaptırım paketinde titanyum ithalatına istisnalar getirdi.

Buna karşılık, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Eylül 2024’te titanyum ihracatına ambargo getirmeyi düşündüğünü söylemişti.

2022’de ABD Dışişleri Bakanlığı, Çin ve Rusya kaynaklarına alternatif olabilecek Ukrayna titanyumuna daha yoğun bir şekilde başvurma olanaklarını araştırma misyonu başlatmıştı.

ABD-Ukrayna anlaşması AB’ye çelme

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ukrayna Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko’nun geçen çarşamba günü Washington’da imzaladıkları hammadde anlaşmasıyla, ABD Ukrayna’nın kaynaklarına ayrıcalıklı erişim hakkı elde etti.

Buna göre, ortak hammadde üretimi için bir yatırım fonu kurulacak. Fonun yarısı Kiev, diğer yarısı Washington tarafından sağlanacak. On yıl boyunca fonun tüm gelirleri Ukrayna’nın hammadde sektörüne yeniden yatırılmak zorunda fakat bu sürenin sonunda gelirler çekilebilecek.

Resmi olarak fon her iki tarafça ortaklaşa yönetilecek; ne var ki, ABD’nin bu konuda siyasi olarak daha avantajlı konumda olduğu aşikar. Olası yatırımcılar olarak, ABD, AB ve “Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik kapsamlı işgaline karşı savunmayı” destekleyen diğer ülkelerden şirketler tercih ediliyor.

Böylece anlaşma, transatlantik ittifak ülkelerinin ve müttefiklerinin şirketlerine Ukrayna’nın yeraltı kaynaklarına erişimde avantaj sağlıyor.

Birleşik Krallık’tan ABD’ye ‘neokolonyalizm’ suçlaması

İngiltere’de de hoşnutsuzluk sesleri yükseliyor. Başbakan Keir Starmer ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, 16 Ocak 2025’te Kiev’de Birleşik Krallık ve Ukrayna arasında “yüz yıllık ortaklık” anlaşması imzalamıştı.

Bu ortaklık, öncelikle askeri işbirliğinin genişletilmesini öngörüyor. Buna, örneğin iki ülkenin deniz kuvvetlerinin Karadeniz’de daha yoğun işbirliği ve silahlanma endüstrisinde yakın işbirliği de dahil.

Bununla birlikte, özellikle “Ukrayna’nın kritik mineraller için bir strateji geliştirilmesi” açısından çeşitli iktisadi işbirliği biçimleri de söz konusu. Bu konuda ortak bir çalışma grubu kurulması öngörülüyor.

Yeni Ukrayna-ABD hammadde anlaşması ise İngiltere’yi ikinci plana itiyor. Muhafazakâr Spectator dergisi geçen perşembe günü, anlaşmanın Ukrayna’nın hammaddeleri üzerindeki tek hak ve yetkisini elinden aldığını ve ülkeye “neokolonyal sömürü” getirdiğini yazdı.

Almanya da doğunun yeraltı zenginliklerine göz dikti

Berlin’den gelen tepkiler şu ana kadar ihtiyatlı. Geçen yıl, Bertelsmann Vakfı’ndan bir uzman, Almanya’nın da Ukrayna’nın zengin maden kaynaklarına ilgi duyduğunu söylemişti.

Bertelsmann Vakfı’nın Doğu Avrupa uzmanı Miriam Kosmehl, ZDF’ye verdiği demeçte, “Ülke, bizim için gerçekten hayati öneme sahip hammadde yatakları ve nadir mineraller sunuyor,” demişti.

Kosmehl, Ukrayna’nın temel olarak, kaynak zenginliği ile “elektrikli mobilite ve çevre teknolojileri gibi gelecek vaat eden sektörlere” katkıda bulunabileceğine işaret ediyor.

Fakat Kosmehl, Almanya ve AB için bir fırsat penceresi açıldığı fikrinin bir sorunu olduğunu savunuyor. Ona göre, maden yataklarının büyük bir kısmı “işgal altında olan veya çatışmalardan etkilenen ya da hâlâ çatışmaların sürdüğü” bölgelerde bulunuyor ve bu durum da madencilik maliyetlerini artırıyor.

ZDF’ye göre ise, Ukrayna’nın savaşta Rusya’ya karşı zafer kazanması halinde, ülke Almanya ve AB’nin gelecek teknolojileri ve endüstrilerin ‘yeşil’ dönüşümü için kilit bir ortak haline gelebilir.

Almanya’dan Ukrayna’nın yağması için ‘uluslararası vesayet’ sesleri

Alman yönetici kesimlerinde ise, en azından Ukrayna’nın bazı bölgeleri için, ülkenin kaynaklarının “neokolonyal sömürüsünün” ötesine geçen öneriler tartışılıyor.

Örneğin, Frankfurt am Main’daki Leibniz Barış ve Çatışma Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Nicole Deitelhoff, Rusya’nın ele geçirdiği toprakların en azından bir kısmının “uluslararası vesayet altındaki bölgeler” olarak düzenlenebileceğini ve bunun “BM yönetimi veya hükümet işlerini devralacak birkaç devletten oluşan bir mütevelli grubu” tarafından gerçekleştirilebileceğini öne sürdü.

Bunun, “10 veya 15 yıllık bir süre için” yapılabileceğini savunan Deitelhoff, bundan sonra toprak sorunlarının kalıcı çözümünün yeniden müzakere edilebileceğini söyledi.

Deitelhoff’un bahsetmediği gibi, Rusya’nın işgal ettiği topraklarda, Federal Almanya Cumhuriyeti ve AB için özel öneme sahip olanlar da dahil olmak üzere önemli hammadde yatakları bulunmaktadır.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English