Bizi Takip Edin

ASYA

ABD kamuoyu: Pelosi’nin kumarı, savaş riskini gerçeğe dönüştürebilir

Yayınlanma

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyaretinin yankıları devam ediyor. Kimi uzmanlara göre Pelosi’nin “kişisel şovu”, kimilerine göre ise “Washington’ın Asya-Pasifik planlarının bir parçası” kabul edilen ziyaret ABD içinde de tartışma yarattı.

Pekin, Pelosi’nin Tayvan ziyaretini “egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün ihlali” olarak gördüğünü belirterek, sert karşı tedbirler alacağı uyarısında bulunmuştu. Biden yönetiminin de ziyaretin olası risklerini Pelosi’nin ofisine ilettiği biliniyor. Buna rağmen planından geri adım atmayan ABD Temsilciler Meclisi Başkanının eylemi Pasifik’te gerginliği daha da tırmandıran sonuçları itibariyle tepki çekti ve uluslararası kamuoyunda “provokasyon” olarak nitelendirildi.

Pekin, Nancy Pelosi’nin Tayvan’ı ziyaretinin ardından, karşı tedbir olarak Washington yönetimiyle bazı ikili diyalog ve iş birliği mekanizmalarını durdurduğunu açıkladı. Pelosi’nin eylemine tek tepki Çin’den gelmedi. ABD Genelkurmay Başkanlığının ve Biden yönetiminin uyarılarına rağmen ziyarette ısrarcı olan Pelosi’nin Tayvan politikası ülke içinde de tartışma yarattı ve Washington’ın Tayvan politikasını tekrar sorgulattı. Washington’ın retorikte Tek Çin politikasını desteklediğini açıklamasına rağmen, eylemde farklı davranması ABD kamuoyunda eleştirilere yol açtı.

“Stratejik belirsizlik politikası”

Washington Post’un isim vermeden iç müzakerelerle ilgili bilgi veren bir Beyaz Saray yetkilisinden aktardığına göre; Biden’ın ulusal güvenlik ekibinin neredeyse tüm üst düzey üyeleri özel olarak gezi ve zamanlaması hakkında derin çekincelerini dile getirmiş. Yetkililer, Pelosi’nin ofisine ziyaretinin olası sonuçlarını özetlemiş ve Genelkurmay Başkanı Mark A. Milley Pelosi’ye bizzat kişisel olarak bilgi vermiş.

Yazıda ayrıca, ziyaret öncesinde Beyaz Saray’ın Pelosi’nin ziyaretinin kendilerinden bağımsız olduğunu Çin-ABD ilişkilerinde hiçbir şeyin değişmediğini savunduğu ifade ediliyor. Ancak, Çinli liderlerin, yabancı devlet adamlarının Tayvan’a yapacağı ziyaretlerin Tayvan’a potansiyel olarak bağımsız bir ülke olarak ek meşruiyet kazandıracağından korktuğu ve Pelosi’nin ziyaretinin diğer ülkelerin liderleri tarafından örnek alınacak bir emsal oluşturmasından endişe ettikleri öne sürülüyor. Diğer yandan Çin Komünist Partisi’nin yaklaşmakta olan kongresine ve Xi Jinping’in üçüncü dönem liderlik planlarına da gönderme yapılıyor. Washington’ın ise, Tayvan söz konusu olduğunda, bağımsızlığını ne destekleyen ne de karşı çıkan bir “stratejik belirsizlik” politikası sürdürdüğü savunuluyor.

Değdi mi?

The Atlantic dergisinde yayımlanan analizde Pelosi’nin ziyareti ‘kumar’ olarak nitelendirilerek, “Tayvan kumarının, ABD-Çin ilişkilerinde her iki ülkeyi de Doğu Asya’da çatışmaya doğru sürükleyen eğilimleri güçlendirdiği” yorumu yapılıyor. Washington’daki politika yapıcıların, ülkenin geleceğini Asya’ya bağlı olarak gördükleri ve Asya’da ABD nüfuzunu sağlamlaştırmak ve Çin’i kontrol altına almak için bölgedeki ittifak sistemini genişletmeye kararlı oldukları belirtiliyor.

Tayvan’ın doğrudan iki rakip güç ve gündemleri arasındaki fay hattında yer aldığı ifade edilirken, bu gündemler şöyle özetleniyor; “ABD için Tayvan yalnızca uzun vadeli bir dost değil, aynı zamanda önemli bir ekonomik ortak ve Pasifik’teki Amerikan gücünü destekleyen demokrasiler ağındaki bir bağlantıdır. Çin için ise, ülkenin süper güç statüsüne yükselişinin vazgeçilmez bir bileşenidir.”

Analizde Pelosi’nin Tayvan ziyaretinin, Tayvan Boğazı’nın ve hatta Doğu Asya’nın çok ötesinde yankı uyandırabileceği ve Pekin’i “ABD destekli küresel düzeni baltalama çabalarını yoğunlaştırmaya” ve Xi Jinping’in Vladimir Putin ile Amerikan karşıtı ortaklığını pekiştirmeye sevk edebileceği endişesi dile getiriliyor. Tüm bunların Doğu Asya’da daha büyük bir düzensizliğe neden olacağı, neticede Çin’in Ada etrafında yoğunlaşan tatbikatlarının çatışmaya yol açabileceği ve hali hazırda sıkıntıda olan tedarik zincirinin daha da bozulabileceği ifade ediliyor. Pekin’in Tayvan üzerindeki baskıyı artırıp, hatta belki de savaşı göze alacağından, ABD ve müttefiklerinin ise bölgesel bir çatışmaya sürüklenme ihtimalinden bahsedilen yazıda, Pelosi’nin ziyareti, “Tayvan üzerindeki bir savaşı uzak bir ihtimalden, dünyayı endişelendirmesi gereken gerçek bir riske dönüştürme sürecinde bir adım” olarak nitelendiriliyor.

Savaşı yakın hale getiren bu ihtimaller bağlamında Pelosi’nin ziyaretinin “değip değmeyeceği” üzerinden ülke kamuoyunda keskin bir tartışma yürütüldüğü kaydediliyor. “Soğuk mantıkla” bakan realistlerin “değmeyeceği” konusunda hemfikir olduğu not edilirken, The Atlantic ise “Pelosi’nin kararlılığının Çinlilere ve dünyaya ABD’nin korkmadığını göstermek için gerekli” olduğunu savunuyor.

Salam dilimleme…

Alman Marshall Fonu’nun Asya programı direktörü Bonnie Glaser, ABD’nin dış politikasına yön veren kurumlardan Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations-CFR) podcast programında, krizin sebeplerden biri olarak Biden yönetiminin Tayvan politikasındaki tutarsızlığa işaret ediyor. ABD’nin Tayvan konusundaki açıklamalarında açıklık, tutarlılık ve hatta disiplin eksikliği olduğunu dile getiren Glaser, Washington’ın tek Çin politikasını takip ettiğini ve Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemediğini söylemesine rağmen bu söylemden farklı hareket ettiğini belirtiyor. Glaser bu politikayı ‘salam dilimleme taktiği’ne benzetiyor ve Çin’in bu taktiğin farkında olduğunu ve bu yüzden Pelosi’nin ziyaretine büyük tepki verdiğini söylüyor.

Tek kazanan Pelosi

Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council’de Çin uzmanlarından Shirley Martey Hargis, Tayvan ziyaretinin ABD-Çin ilişkilerinde ve Doğu Asya’nın güvenlik ortamında bir bozulmaya yol açacağı gerekçesiyle stratejik olarak sağlam bir karar olmadığını savunuyor. Shirley’e göre burada uzun vadeli tek bir kazanan var: Pelosi. Ziyaretin, Çin ile gerilimi gereksiz yere tırmandırdığını söyleyen Shirley, aynı zamanda ABD’yi Ukrayna ve Tayvan gibi iki cepheli bir savaşta konumlandırdığı yorumunu yapıyor. Shirley, Tayvan’ın ise “ABD-Çin oyununda pasif bir oyuncu olarak kaldığını” ifade ediyor.

Provokatif eylem

The New Yorker dergisi, Pelosi’nin ziyaretini “provokatif politika” ifadeleriyle nitelendirdi. Pelosi’nin amacının başlangıçta “küçük bir amigoluk” olduğu öne sürülen yazıda, nihayetinde ABD ve Çin iç siyasetinin devreye girdiği ve Tayvan’ın “ortada kalan bir piyon” konumuna düştüğü vurgulanıyor.

Bu eylemin Tayvan’a fayda sağlamadığı, muhtemelen Tayvan’ın güvenliğine zarar verdiği ve “zaten oldukça kötü olan ABD-Çin ilişkilerinin eskisinden daha kötü olmasını sağladığı” belirtilen analizde, “iyileşmek üç hafta önce düşündüğümüzden çok daha zor olabilir” yorumu yapılıyor.

Amerikalı politikacıların, “çağdaş dünyadaki en önemli diplomatik ilişkiyi bozmak istemiyorlarsa, belirli bir eylemin maliyeti ve faydası konusunda stratejik ve düşünceli olmaları gerektiği” savunulurken, Pelosi’nin tek başına yaptığı bu şovun Tayvan hükümetini de zor durumda bıraktığı vurgulanıyor.

İşleri daha da kötüleştirecek

CNBC kanalı ise ziyareti, “Çin için açık bir yaraya tuz basmak gibi” ifadesiyle tanımladı. Yale Üniversitesi kıdemli araştırmacısı ve eski Federal Rezerv ekonomisti Stephen Roach CNBC’ye verdiği demeçte, Tayvan gezisinin ABD-Çin gerilimini ve ülkeleri daha da uzaklaştırma riskini artırdığını söyledi. “Giderek artan bir çatışma yolundayız ve bu kesinlikle işleri daha da kötüleştirecek” ifadelerini kullanan Roach, ziyareti Biden yönetimi için “baş ağrısı”olarak nitelendirdi.

Gezinin Çin’i savunmaya soktuğunu ve Pekin’i Tayvan’ın anakara ile nihai yeniden birleşmesini sürdürme konusundaki kararlılığını göstermeye zorladığını belirten ekonomist, buna rağmen Pekin’den aleni bir askeri harekat beklemediğini kaydetti.

CNN kanalı da Pelosi’nin Tayvan ziyaretinin ABD ve Çin arasında daha fazla istikrarsızlık yaratma riski taşıdığını kaydetti. Ziyaretin iki ülke arasında sert bir “retorik tepkiye” yol açtığı belirtilen analizde, aynı zamanda Washington’da Pekin’in “Tayvan Boğazı’nda eşi görülmemiş bir tırmanışı inşa etmesine neden olacağı yönündeki korkuları ateşlediği” ifade edildi.

 

ASYA

Sultan İbrahim, Malezya Kralı olarak ilk kez Çin’i ziyaret ediyor

Yayınlanma

Malezya’nın kralı, ülkesinin monarkının on yıl içindeki ilk ziyareti ve temmuz ayında taç giymeden sonraki ilk yurt dışı devlet ziyareti olan dört günlük Çin gezisi için Pekin’e geldi. İki ülke, diplomatik ilişkilerinin ellinci yıl dönümünü kutluyor.

Uzmanlara göre, görüşmelerin yüksek hızlı tren konusundaki işbirliğinden bu yılın başlarında imzalanan bir dizi anlaşmanın uygulanmasına kadar uzanması olması bekleniyor. Ancak projeler konusunda henüz ayrıntı verilmedi.

Sultan İbrahim İskandar’ın ziyareti Malezya ile Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin 50. yıldönümüne işaret ediyor. Bir önceki hükümdar, merhum Sultan Abdul Halim, 2014 yılında 40. yıl dönümünde ziyaret etmişti.

Çin Dışişleri Bakanlığı çarşamba günü yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Xi Jinping’in Sultan İbrahim için bir karşılama töreni ve ziyafet düzenleyeceğini, ardından iki devlet başkanı arasında görüşmelerin yanı sıra Başbakan Li Qiang ile bir araya geleceğini söyledi.

Bakanlık sözcüsü Lin Jian, “Çin, geleneksel dostluğu ileriye taşımak, kalkınma stratejilerinin sinerjisini derinleştirmek ve bu ziyaret aracılığıyla karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini genişletmek için Malezya ile çalışmaya hazırdır” dedi.

Li, haziran ayında Malezya’yı ziyaret etmiş ve Malezya Başbakanı Anwar İbrahim ile birlikte, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla daha fazla fırsatın takip edilmesini de içeren, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin ortak bir bildiri imzalamıştı.

İkili bağları pekiştirme hedefi

Kuala Lumpur merkezli bir düşünce kuruluşu olan Centre for New Inclusive Asia’nın başkanı Koh King Kee’ye göre Sultan İbrahim’in ziyareti, Li’nin ziyareti için “karşılıklı bir jest”.

Nikkei Asia’ya konuşan Koh, görüşmelerin turizm, durian ticareti, yeşil teknoloji işbirliği ve sınır ötesi suçlarla mücadele konularında haziran ayında imzalanan mutabakat zabıtlarının (MOU) uygulanmasını kapsayacağını söyledi.

Ancak Koh, hükümdarın başlıca törensel rolü göz önüne alındığında, ziyareti sırasında önemli proje veya girişimlerin duyurulmasının pek olası olmadığını söyledi.

Koh, “Sultan İbrahim yürütme yetkisi olmayan anayasal bir hükümdar, ancak Majesteleri tüm etnik kökenlerden Malezyalılar tarafından büyük saygı görüyor” dedi ve ekledi: “Çin’e yapacağı devlet ziyareti iki ülke arasındaki güçlü ikili bağları daha da pekiştirecektir.”

Sultan İbrahim ve ailesi, Singapur’un hemen karşısındaki güney Malezya eyaleti Johor’un yöneticileri. Sultan İbrahim’in diğer varlıklarının yanı sıra, Çinli yatırımcılar tarafından Johor kıyılarında yürütülen 100 milyar dolarlık bir kalkınma projesi olan Forest City’de de hissesi bulunuyor.

Koh, “Aynı zamanda Johor sultanı olan kral, Çinli şirketleri Kuala Lumpur ve Singapur arasındaki yüksek hızlı tren projesine katılmaya davet edebilir – hattın önemli bir kısmı Johor’dan geçiyor” dedi.

Sultan İbrahim’in ayrıca ocak ayında açıklanan ve iki ülke arasındaki ticari bağları güçlendirmeyi ve bağlanabilirliği artırmayı amaçlayan Johor-Singapur Özel Ekonomik Bölgesi’ne ilişkin planları da paylaşması muhtemel.

Koh, “Bunların her ikisi de Malezya’nın ekonomik büyümesini destekleyebilecek çok ihtiyaç duyulan projelerdir” dedi.

BRICS üyeliğine destek

Temmuz ayında Pekin, Kuala Lumpur’un Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan ve İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de içine alan BRICS’e katılma başvurusuna destek verdi.

Malezya, aralarında ABD’nin anlaşma müttefiki Tayland’ın da bulunduğu gelişmekte olan piyasalar bloğuna katılmak istediğini ifade eden 30 ülke arasında yer alıyor. Çin dışişleri bakanlığı “benzer düşünen ortakların” hoş karşılandığını söyledi.

Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’nin (ASEAN) çoğu üyesi, süper güçler arasında ve tartışmalı Güney Çin Denizi’ndeki komşular arasında gerilim artarken Çin ve ABD arasında hassas bir denge kurmaya çalıştı.

Koh, Sultan İbrahim’in ziyaretinin “Malezyalı bir liderin sıradan bir devlet ziyareti olmayacağını” söyledi ve Johor kraliyet ailesinin Çin ile uzun süreli ilişkisine dikkat çekti. Örneğin, Sultan İbrahim’in büyük büyük dedesi Sultan Abu Bakar, 1892 yılında Çin’in Qing hanedanı imparatoru tarafından prestijli Çift Ejderha İmparatorluk Nişanı ile ödüllendirilmişti.

Ziyaret programı

Malezya Dışişleri Bakanlığı’ndan çarşamba günü yapılan açıklamaya göre Sultan İbrahim’e Malezya Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, Ulaştırma, İskan ve Yerel Yönetim Bakanlarının yanı sıra Ulusal Saray ve diğer bakanlık ve kurumlardan üst düzey yetkililer eşlik edecek.

Malezya’nın resmi haber ajansı Bernama’ya göre Sultan İbrahim ayrıca Pekin Comac Uçak Teknolojisi Araştırma Merkezi’ni ziyaret edecek ve Pekin Yabancı Çalışmalar Üniversitesi’nde Malay çalışmaları kürsüsü için onuruna düzenlenecek isim verme törenine katılacak.

Koh, gezinin Malezya’daki etnik Çin toplumu için sembolik bir öneme sahip olmasını beklediğini söyledi.

“Malezya çok ırklı ve çok kültürlü bir toplum… Çin’e yapacağı ziyaret ülkesindeki ırksal uyumu olumlu yönde etkileyecek ve bunun karşılığında Malezya’daki topluluklar arasında Enver’in birlik hükümetine olan desteği güçlendirecektir.”

Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkede İslam dininin resmi lideri olan Kral, aynı zamanda önemli siyasi atamaları da denetliyor ve son yıllarda dış politikada giderek daha önemli bir rol oynuyor.

Okumaya Devam Et

ASYA

Japonya’nın Ishiba’sının Asya NATO’su önerisi ABD’de ‘fantezi’ olarak görüldü

Yayınlanma

Başbakanlık için yarışan eski Japonya Savunma Bakanı Shigeru Ishiba’nın Asya’da önerdiği NATO tarzı kolektif güvenlik düzenlemesi ABD’de soğuk karşılandı.

Biden yönetimindeki bir Hint-Pasifik yetkilisi Nikkei Asia’ya yaptığı açıklamada, “Bölgede aradığımız şey Asyalı bir NATO değil” dedi.

ABD Başkanı Joe Biden, ittifakları ve ortaklıkları güçlendirmeyi önceliklendirdi ve bunu stratejisinin bir ayağı haline getirmişti. Yönetiminin görüşlerini paylaşmak için isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir yetkili, odak noktasının Asya-Pasifik’te “blok tarzı bir ittifak” yaratmak yerine “giderek artan sayıda alanda bağlantılar ve işbirliği alışkanlıkları oluşturmak” olduğunu söyledi.

Japonya’nın iktidardaki Liberal Demokrat Parti’si, 27 Eylül’de yapılacak seçimle ülkenin yeni başbakanını seçecek. Ishiba, Rusya’nın iki yıl önce Ukrayna ile savaşa girmesi ile caydırıcılığın başarısızlığa uğramasının ardından Japonya’nın Asya’da kolektif güvenliği araştırması gerektiğini söyledi.

Nikkei/TV Tokyo’da yakın zamanda yapılan bir ankette LDP başkanlığı için kamuoyunun ilk tercihi %26 ile Ishiba oldu. Ishiba, Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetleri’ni bu tür görevler için yurtdışına göndermesi halinde anayasasını gözden geçirmek zorunda kalacağını kabul etti.

Bölgedeki çeşitli güvenlik çerçevelerini “birleştirmek” fikrinde olduğunu belirten yetkili, ABD-Japonya güvenlik ittifakı, ABD-Güney Kore güvenlik ittifakı, Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD arasındaki ANZUS güvenlik anlaşmasının ele alınması gerektiğini belirterek, “En hızlı yol, JANZUS adını verdiğimiz ANZUS’a Japonya’yı eklemek olurdu,” dedi.

LDP Genel Sekreteri ve aynı zamanda aday olan Toshimitsu Motegi, Ishiba’nın önerisini gerçekçi olmayan bir öneri olarak eleştirdi.

Motegi, “NATO’nun özü, ortak bir yabancı düşmanın silahlı saldırısından üye devletleri kolektif olarak korumaktır. Avrupa’nın aksine Asya, çeşitli kültürlere ve siyasi sistemlere sahip ülkelerden oluşuyor. Her ülkenin Çin ile farklı ilişkileri var” dedi.

ABD’de bulunan Hint-Pasifik güvenlik gözlemcileri, Asya bölgesinin karmaşıklığına işaret ederek, Ishiba’nın önerisinin uygulanamaz olduğu konusunda hemfikir oldular.

George W. Bush yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi Asya İşleri Kıdemli Direktörü olan Michael Green, “Asya NATO’sunun şimdilik bir hayal olduğunu” söyledi. Ancak ABD-Japonya-Avustralya üçlü güvenlik düzenlemesi fikrinin ihtimal olsa da düşük olduğunun altını çizdi.

Green’in CEO olarak görev yaptığı Sidney Üniversitesi ABD Çalışmaları Merkezi tarafından bu nisan ayında yayınlanan ulusal güvenlik uzmanları anketine göre, Avustralya’daki katılımcıların %55’i, Japonya’daki katılımcıların %71’i ve ABD’deki katılımcıların %59’u üçlü bir güvenlik anlaşmasını destekliyor.

Düşünce kuruluşu Stimson Center’ın kıdemli üyesi Kelly Grieco, “Asya NATO’su” arayışının sadece gerçekçi olmadığını, aynı zamanda stratejik olarak da akıllıca olmadığını söyledi.

Uzman Kelly Grieco, “Özellikle Güney Asya ve Güneydoğu Asya’daki ülkelerin çoğu, ABD-Çin rekabetinde taraf tutmak istemiyor. Daha da önemlisi, seçim yapmak zorunda değiller ” ifadelerine yer verdi. Grieco, genellikle kara sınırlarını paylaşan Avrupa ülkelerinin “ortak bir tehdit değerlendirmesi yapma eğiliminde olduğunu ve kendi ulusal güvenliklerini komşularının kaderiyle yakından bağlantılı olarak gördüklerini” vurguladı. Asya için durum böyle değil ve bir Asya NATO’su yaratma girişiminin “neredeyse kesinlikle ters tepeceğini” söyledi.

Grieco, “Hindistan, Endonezya ve Vietnam da dahil olmak üzere Hint-Pasifik’teki birçok ülkenin ittifak alerjisi var. Bu tür hamleler, Çin’in bölgedeki artan gücü ve etkisine karşı denge sağlaması gereken ülkeleri (ABD veya Japonya) yabancılaştıracaktır” diye konuştu.

Öte yandan muhafazakâr düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nün Japonya direktörü Kenneth Weinstein, “Asya NATO’su, Asya’da mevcut olmayan stratejik bir uyumu varsayar” sözlerine yer verdi.

Weinstein, ABD, Avustralya ve Japonya’nın aynı çizgide olduğunu ve Filipinler’in Washington’a çok daha yakınlaştığını, ancak Çin’in “ciddi kolektif öz savunma için gereken birliği baltalayacak kadar çok baskı noktası olduğunu” söyledi.

Dış İlişkiler Konseyi Kıdemli Üyesi Sheila Smith, Japon Öz Savunma Kuvvetleri’nin, Japonya’nın savunmasını sağlarken kolektif güvenliğe de katkıda bulunup bulunamayacağını sorguladı.

Smith, şu aşamada daha gerçekçi bir yolun kara, deniz, hava, uzay ve siber gibi birden fazla alanda kolektif müttefik operasyonlarını entegre etmek olacağını söyleyerek, “Müttefikler arasında ağ kurmak, doğru yetenek karışımını sağlamaya yönelik atılacak en iyi ilk adım olabilir ve daha sonra, eğer bunu yapacak siyasi irade varsa, bu yeteneklerin toplu olarak kullanılmasına ilişkin bir niyet beyanının yapılıp yapılmayacağını değerlendirmek gerekir” diye konuştu.

Pazartesi günü Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde düzenlenen bir seminerde, Stanford Üniversitesi Walter H. Shorenstein Asya-Pasifik Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Xinru Ma, ABD-Çin rekabetinin, Soğuk Savaş dönemindeki ABD-Sovyetler Birliği rekabetinden çok, 1980’lerdeki ABD-Japonya ekonomik rekabetine benzediğini savundu ve şunları ekledi:

“ABD, Çin’i Soğuk Savaş benzeri bir rakip olarak çerçeveleyerek, özellikle küresel ölçekte askeri ve ideolojik rekabete fazla odaklanma ve rekabetin gerçek doğasını gözden kaçırma riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Japonya’nın güvenlik geleceği: ‘Asya NATO’su’ önerisi ve SOFA revizyonu

Okumaya Devam Et

ASYA

10 yaşındaki Japon çocuğun bir Çinli tarafından öldürülmesi iki ülke ilişkilerini daha da gerdi

Yayınlanma

Shenzhen’de 10 yaşındaki bir Japon çocuğun Çinli biri tarafından bıçaklanarak öldürülmesi zaten gergin olan ikili ilişkileri daha da gerdi.

Japonya’nın Guangzhou Başkonsolosu Yoshiko Kijima, perşembe sabahı çocuğun yerel bir hastanede acil olarak tedavi edilmesine rağmen gün doğumundan önce öldüğünü doğruladı. Kijima, çocuğun önceki sabah annesiyle birlikte bir Japon okuluna yürürken karnından bıçaklandığını söyledi.

Shenzhen Güvenlik Bürosunun bir şubesine göre, gözaltına alınan şüpheli 44 yaşında Zhong soyadlı bir erkek. Çin tarafı daha fazla ayrıntı vermezken, Shenzhen’in dış ilişkiler ofisi başkanı Japon hükümetinin olayın özüne inme ve tekrarını önlemek için uygulanabilir adımlar atma taleplerini “kabul etti”. Ancak buna benzer bir olay daha önce de yaşanmıştı. Haziran ayında 50 yaşlarında Çinli bir adam doğudaki sanayi kenti Suzhou’da bir Japon okuluna gitmek üzere otobüs bekleyen bir öğrenci ve annesini yaralamış, kendisini durdurmaya çalışan Çinli bir kadını da öldürmüştü.

Japonya Başbakanı Fumio Kishida perşembe günü öğleden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada “bazı insanların bu olayın Japonya-Çin ilişkileri üzerindeki etkisine dikkat çektiğinin farkında olduğunu” söyledi. Bu etkiyi önceden değerlendirmeyi reddetti ancak Çin hükümetinden “aşağılık suç” hakkında acil bir açıklama talep ettiğini söyledi.

Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin’i işgali sırasında uyguladığı vahşet, savaş ve insanlık suçları hala Çin halkının hafızasında.

Ancak bu olayın tarihsel ilişkilerle alakalı olup olmadığı bilinmiyor.

Japon iş dünyası tedirgin

Çocuğun ölümü Japonya’nın iş dünyasında ve siyasi liderliğinde şok dalgalarına yol açtı.

Toyota Motor ve Honda Motor da dahil olmak üzere pek çok Japon şirketinin Çin’de yatırımları ve üretimleri bulunuyor. Japonya Otomobil Üreticileri Birliği Başkanı ve kamyon üreticisi Isuzu Motor’un CEO’su Masanori Katayama perşembe günü yaptığı açıklamada, Japon hükümetinin yurtdışındaki Japon sakinlerinin güvenliğini güçlendirmek için “her zamankinden daha fazlasını” yapacağını umduğunu söyledi. Otomobil üreticilerinin de bu sorumluluğu hissettiğini ve “gurbetçilerin ve ailelerinin güvenliğinin en önemli konu olduğunu” kabul ettiklerini söyledi.

Kishida’nın yerine başbakan olmak için yarışan Dışişleri Bakanı Yoko Kamikawa Tokyo’nun olayı “son derece ciddiye aldığını” söyledi. İkili ilişkileri nasıl etkileyebileceği sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Çin’e güvenlik önlemleri almasını şiddetle önerdik. Bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapacağız.”

Diğer bir kabine üyesi ve en üst düzey görev için rakibi olan Baş Kabine Sekreteri Yoshimasa Hayashi ise “Gerekli şeyleri talep edeceğiz ve Çin’de yaşayan Japonların güvenliğini sağlamak için Çinli yetkililerle birlikte çalışacağız” dedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, çarşamba günkü olağan brifinginde saldırıyı kabul ederek “Çin tarafının ilgili birimleri davayı yasalara uygun olarak ele alacaktır” dedi.

İkili gerginlikler

Diğer yandan Japonya Savunma Bakanlığı çarşamba günü Çin’in ilk uçak gemisi olan Liaoning ve iki destroyerinin Japonya’nın Okinawa vilayetine bağlı Yonaguni ve Iriomote adaları arasındaki bitişik bölgeden geçtiğini doğruladı. Bu, geçen ayın sonunda Japonya’nın batısındaki Nagasaki Vilayeti yakınlarında bir Çin askeri istihbarat toplama uçağı tarafından gerçekleştirilen ilk hava sahası ihlalini takip etti.

Bir diğer sürtüşme kaynağı ise 2011’deki deprem ve tsunaminin ardından erimeye başlayan Japonya’nın Fukushima Daiichi nükleer santralinden arıtılmış atık suyun salınması konusundaki anlaşmazlık. Pekin bu suyu “nükleer kirlilik” olarak nitelendirerek tepki gösteriyor.

Bu yüzden Çin bir yılı aşkın bir süredir Japon deniz ürünlerine toptan ithalat yasağı uyguluyor.

İkili arasındaki en büyük gerginlik ise ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olarak gördüğü Japonya’yı Çin’in etkisini kısıtlamak için harekete geçirmesi ve bölgedeki askeri planlarına dahil etmesi. Japonya savunma belgelerinde Çin’i açıkça bir tehdit olarak tanımlıyor ve Çin’in etkisine karşı savunma kabiliyetlerini ve ittifaklık ilişkilerini güçlendiriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English