Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD ve bölgedeki müttefiklerinden Tayvan yakınlarında deniz tatbikatı

Yayınlanma

ABD Başkanı Biden ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bir yıl sonra gerçekleşen ilk yüz yüze görüşmelerinde iki ülke arasındaki zorlukları ele alırken, Filipinler, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Güney Kore ve İngiltere’den yaklaşık 3,000 seçkin kuvvet mensubunun katıldığı Hint-Pasifik bölgesindeki  11 günlük ortak askeri tatbikat devam ediyordu.

Güney ve doğu Çin denizlerinde jeopolitik gerilimlerin arttığı bir dönemde 9 Kasım’da başlayan tatbikatın, “Hint-Pasifik bölgesinde herhangi bir krize karşı birlikte çalışabilirlik” amacıyla düzenlendiği kaydedildi.

“Kamandag 7” Güneydoğu Asya’da 902’si ABD deniz piyadesi olmak üzere 2,749 personelin katıldığı bir dizi eğitim tatbikatının bir parçası. Amerikalı piyadelerin bir kısmı tatbikata, ABD’nin geçen yıl Hint-Pasifik bölgesinde ilk müdahaleyi yapmak üzere kurduğu yeni savaş biriminden katıldı.

Normalde ABD ile Filipinler arasında yapılması planlanan tatbikata, diğer Washington müttefiklerinin de katılması dikkat çekti. Analistler, başlangıçtaki ABD-Filipin ortaklığından diğer ülkelere de yayılan bu güç gösterisinin, ABD’nin bölgede askeri konuşlanmasını artıracağına işaret ettiğini söylüyor.

‘Çin’i hedef almıyoruz’

Filipinler Deniz Piyadeleri Halkla İlişkiler Ofisi Direktörü Deniz Albay Jarald Rea salı günü This Week in Asia’ya yaptığı açıklamada Filipinler’in ev sahipliğinde düzenlenen Kamandag 7’nin Çin’i ya da başka bir ülkeyi hedef almadığını öne sürdü.

Albay, “Bu tatbikat mevcut herhangi bir çatışmaya yönelik değil, tamamen planlanmış bir tatbikat. Tatbikata katılan ülkeler Hint-Pasifik bölgesinin bir parçası oldukları için birlikte çalışabilirliğe vurgu yapılıyor” dedi.

Tatbikatın 9 Kasım’daki açılışında Filipin Deniz Piyadeleri Komutanı Tümgeneral Arturo Roxas şunları söyledi: “Birlikte dünyaya, özellikle de barışı bozmak isteyebilecek olanlara güçlü bir mesaj gönderiyoruz: ortaklığımız bozulamaz, kararlılığımız sarsılmaz ve uluslarımızı savunma taahhüdümüz her zaman sarsılmazdır.”

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin çarşamba günü Cakarta’da düzenlenen ASEAN Savunma Bakanları Toplantısı’nda Filipin Savunma Bakanı Gilberto Teodoro’ya benzer ifadelerle, ABD’nin “kendi münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik haklarını ve yargı yetkisini savunmada (Filipinlerle) omuz omuza durduğunu” söyledi.

Ülke genelinde görev yapan 1,700’den fazla Filipinli deniz piyadesi Kamandag 7’ye katılıyor ve onlara Japon Kara Öz Savunma Kuvvetleri, Kore Cumhuriyeti Deniz Piyadeleri ve Birleşik Krallık Kraliyet Deniz Piyadeleri’nden “gözlemciler” eşlik ediyor.

ABD üslerini genişletirken, Filipinler Çin’le dengeyi koruyabilecek mi?

Stratejik noktalarda deniz tatbikatı

Rea, şu anda yedinci yinelemesinde olan Kamandag’ın sadece deniz piyadeleri için tasarlandığını çünkü deniz, kara ve hava unsurlarını kullanarak çoğunlukla kıyı bölgelerinde faaliyet gösterdiklerini açıkladı. Bu terimin Tagalog dilinde “deniz savaşçıları” anlamına gelen bir kısaltma olduğu, ancak Filipin dilinde zehir ya da güç anlamına da geldiği kaydedildi.

Kamandag 2016 yılında ABD-Filipin deniz piyadelerinin tatbikatı olarak başlatıldı ancak o zamandan beri diğer milletleri de kapsayacak şekilde genişletildi.

Devam etmekte olan tatbikat, Tayvan’a yaklaşık 200 km mesafedeki Filipinler’in en kuzey adası Batanes ve Geliştirilmiş Savunma İşbirliği Anlaşması (EDCA) kapsamında bir ABD tesisine ev sahipliği yapan Batı Filipin Denizi’ne bakan Palawan adası da dahil olmak üzere çeşitli stratejik noktalarda gerçekleştiriliyor.

Kamandag 7’de Filipinli denizcilerin yüzyıllık Pekiti-Tirsia Kali’den türetilen ve çıplak eller, doğaçlama silahlar ve çeşitli bıçaklar ve sivri nesneler kullanarak ölümcül bir yakın dövüş tarzı olan kendi dövüş sanatları programlarını paylaşacakları kaydedildi.

Diğer faaliyetler arasında patlayıcı mühimmat imhası, kıyı savunma tatbikatları, havan topu tanıma, taktik muharebe yaralı bakımı, temel fotoğrafçılık ve harita takdiri konularında uzman değişimi yer alıyor.

ABD, Filipinler’in Tayvan’a bakan adalarına liman inşa edecek

ABD’ye bölgeyi yakından tanıma fırsatı

ABD Deniz Kuvvetleri Enstitüsü ve Naval News için yazan Washington merkezli savunma gazetecisi Aaron-Matthew Lariosa, bu haftanın başlarında Filipinli ve ABD’li denizcilerin, ABD Deniz Kuvvetleri Rotasyonel Gücü-Güneydoğu Asya (MRF-SEA) tarafından düzenlenen ortak bir onbaşı kursu sırasında “Filipin ve Çin özellikleri ve gemilerinin Palawan/Batı Filipinler Denizi mevzilerinin arazi modelini” kullanarak operasyonlar planladıklarını söyledi.

Bir yaşındaki MRF-SEA, Kamandag 7 ve Güneydoğu Asya’daki diğer eğitim görevlerinde lider birim olarak görevlendirildi.

Lariosa This Week in Asia’ya verdiği demeçte MRF-SEA’nın “Amerikalıların bölgede, özellikle de yerel ordularla eğitimde karşılaştıkları zorluklar için özel olarak tasarlanmış bir oluşum” olduğunu söyledi.

MRF-SEA’nın Filipinler’deki daimi rotasyonel varlığının henüz belirlenmediğini, ancak kuzey Luzon’daki EDCA sahalarının olası bir konuşlanmaya ev sahipliği yapabileceğini söyledi.

Lariosa, ABD kıtasından konuşlanmanın aynı zamanda “paha biçilmez” olduğunu çünkü ABD Deniz Piyadelerinin I. Deniz Seferi Kuvvetini Hint-Pasifik bölgesine çekerek “çevreyi tanımasını” ve “Kuvvet Tasarımı 2030 gibi stratejilerin geliştirilmesine” aşina olmasını sağladığını söyledi.

Hint-Pasifik odaklı yeni strateji

2020 ABD Deniz Piyadeleri raporuna göre Kuvvet Tasarımı 2030, ABD Deniz Piyadelerinin genel stratejisinin Hint-Pasifik odaklı olarak yeniden şekillendirilmesi anlamına geliyor.

Filipinli-Avustralyalı savunma danışmanı Max Montero pazartesi günü This Week in Asia’ya verdiği demeçte “ABD’nin Hint-Pasifik bölgesine artan önceliğinin bir parçası olarak MRF-SEA özellikle Güneydoğu Asya’da ileri konumlanma için oluşturuldu” dedi.

Montero sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu birim Güneydoğu Asyalı müttefikler ve ortaklarla işbirliği içinde çalışmak ve daha fazla takviye kuvvet konuşlandırılana kadar bölgesel krizlere ilk müdahaleyi yapmak için daha uygun hale getirilecek.”

“Bu, ABD Deniz Piyadelerine daha hızlı bir müdahale süresi ve ABD’nin özgür ve açık bir Hint-Pasifik ve anlaşmalı müttefiklerini savunma taahhüdünün bir parçası olarak [daha] aktif bir caydırıcılık sağlar.”

Montero, ABD’nin Pasifik’teki Çin askeri hareketlerini gözlemlemek üzere Filipinler’in kuzeyinde belirli MRF-SEA birimlerini konuşlandırmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söyledi.

Bu ayın başlarında Çin dışişleri bakanlığı ABD’nin bölgede artan askeri konuşlanmasına ilişkin “ciddi endişelerini” dile getirmişti.

“Hint-Pasifik Stratejisi” ile genişleme planı: EDCA

AMERİKA

Rümeysa Öztürk’ün ABD vizesi iptal edildi

Yayınlanma

ABD’nin Massachusetts eyaletinin Boston kentinde yer alan Tufts Üniversitesi’nde doktora yapan Türk öğrenci Rümeysa Öztürk 25 Mart’ta gözaltına alındı.

ABD’de gündem olan olayla ilgili konuşan Dışişleri Bakanı Marco Rubio Öztürk’ün vizesinin iptal edildiğini doğruladı.

Rubio, “Size eğitim almanız için vize verdik; kampüslerimizi yerle bir eden bir sosyal aktivist olmanız için değil. Vizenizi bunu yapmak için kullanırsanız, vizenizi geri alırız. Her ülkeyi de aynısını yapmaya teşvik ediyorum,” dedi. 

ABD’li yetkili, “Eğer yalan söyleyip vize alır, buraya geldikten sonra bu tür davranışlarda bulunursanız, vizenizi iptal edeceğiz. Ve vizeniz iptal edildiğinde, artık ABD’de yasal olarak bulunamazsınız. Her ülke gibi bizim de sizi sınır dışı etme hakkımız var. Bu kadar basit,” diye konuştu.

Bakan, 300 kadar öğrencinin vizesinin benzer şekilde iptal edildiğini de açıkladı.

Rubio, “Bir ülkenin, ‘Üniversitelerinize gidip ayaklanma çıkaracağım, kütüphaneleri işgal edeceğim, insanları taciz edeceğim’ diyen insanları içeri alması delilik, hatta aptallık olur. Hangi hareketin parçası olduğunuz umurumda değil. Bunu neden kabul edelim ki?” diye sordu.

Rubio, bu tür eylemleri “kendi ülkelerinde yapabileceklerini ama ABD’de yapamayacaklarını” söyledi.

Geçen yıl ABD yönetiminin İsrail’in Gazze işgaline verdiği desteği protesto için ülkedeki birçok üniversitede kitlesel öğrenci protestoları yapılmıştı.

Eğitim vizesi iptal edilen Öztürk’ün ‘Hamas yanlısı’ hareketlere katıldığı iddia ediliyor.

Rümeysa Öztürk’ün avukatı Mahsa Khanbabai, konuyla ilgili BBC Türkçe’ye yaptığı yazılı açıklamada genç kadınla 27 Mart akşamı ilk kez konuşabildiğini kaydetti.

Müvekkilinin gözaltına alındığı anlara değinen avukat, “Bu videodaki hiçbir şey kolluk kuvveti çalışanları olduklarını ve hangi kurumdan geldiklerine işaret etmiyor. Bu durum herkesi oldukça endişelendirmeli,” ifadelerini kullandı.

Khanbabai, Öztürk’ün Tufts Üniversitesi’nde Fulbirght bursuyla okuyan başarılı bir doktora öğrencisi olduğunun altını çizdi ve Trump yönetiminin Hamas destekçisi olduğu yönündeki iddialarının “asılsız” olduğunu vurguladı.

Öztürk’ün gözaltına alındığı anlara ait videoda doktora öğrencisinin iftara giderken yolda sivil giyimli yetkililer tarafından çevrelendiği görülüyordu.

Polisler daha sonra Öztürk’ü ters kelepçeleyerek bir araca götürdü.

Tufts Üniversitesi BBC Türkçe ile paylaştığı yazılı açıklamada, “Yetkililerle irtibat halindeyiz. Rümeysa’ya kanuni haklarını kullanarak kendini aklama fırsatı sağlanmasını umuyoruz,” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç yaptığı açıklamada gözaltıyı şiddetle kınadığını söyledi ve olayın “sözde demokratik ülkelerde düşünce özgürlüğünün olmadığının, insan haklarına saygı duyulmadığının kanıtı” olduğunu savundu.

CHP lideri Özgür Özel de gözaltıyı kınadı ve paylaşımında “dayanaksız bir şekilde, vicdansızca tutuklanan Türkiye’deki yüzlerce öğrenci de aynı mağduriyeti yaşıyor” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yargıç Trump yönetimine Signal sohbetlerini saklama emri verdi

Yayınlanma

Federal bir yargıç, Trump yönetiminin Signal mesajlaşma uygulaması üzerinden üst düzey yetkililerle yaptığı ve bu ayın başlarında Yemen’de yakın bir askeri operasyonla ilgili olarak bir muhabirle yanlışlıkla paylaşılan mesajlar da dahil olmak üzere sohbetleri muhafaza etmesine karar verdi.

ABD Bölge Yargıcı James Boasberg perşembe günü, uygulamanın otomatik silme işlevinin Federal Kayıtlar Yasasını ihlal ederek mesajları yok olma riskiyle karşı karşıya bıraktığını iddia eden bir dava açan bir şeffaflık grubunun talebi üzerine bu kararı verdi.

Öğleden sonra yapılan kısa bir duruşma sırasında Adalet Bakanlığı avukatı Amber Richer, Boasberg’e böyle bir emrin gerekli olmadığını çünkü ilgili kurumların zaten kayıtları korumak için adımlar attığını söyledi, fakat hakimin bunu bir mahkeme emriyle pekiştirmesine itiraz etmedi.

Richer, “Ellerinde hangi kayıtların olduğunu belirlemek için hâlâ kurumlarla çalışma sürecindeyiz, ama aynı zamanda sahip oldukları kayıtları korumak için kurumlarla birlikte çalışıyoruz,” dedi.

ABD’li yetkililerin Husilere saldırılarla ilgili mesajlaşmaları ortaya çıktı

Öte yandan hükümet avukatı, günün erken saatlerinde bir Hazine Bakanlığı yetkilisinin mahkemeye yaptığı başvuruda, Hazine Bakanı Scott Bessent’in şu anda Yemen saldırısıyla ilgili mesaj zincirinin sadece bir kısmına sahip olduğunu öne süren bir açıklamayı kabul eder göründü.

Mesaj zincirine eklenen gazeteci, The Atlantic editörü Jeffrey Goldberg, sohbetin 11 Mart’ta başladığını bildirdi. Ne var ki Bessent’in elinde sadece 15 Mart öğleden sonra başlayan mesajlar var. Bessent’in daha önceki mesajları neden saklamadığı ya da sohbetteki diğer üst düzey yetkililerin bu mesajları saklayıp saklamadığı net değil.

Richer, Boasberg’e yaptığı açıklamada, “Ajansların elinde hangi kayıtların olduğunu hala tespit etmekte olduğumuzu belirtmek isterim,” dedi.

The Atlantic, mesajların bir kısmını bu hafta başında, geri kalanını ise Beyaz Saray’ın, henüz gerçekleşmemiş bir askeri operasyonun kapsamı ve zaman çizelgesini tarif etmesine rağmen, yazışmaları gizli olarak değerlendirmediğini söylemesinin ardından çarşamba günü yayınladı.

The Atlantic’in haberine göre, yazışmaları başlatan ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz, ilk başta bir hafta sonra mesajları otomatik olarak silecek şekilde ayarlamış, ama daha sonra bu süreyi dört hafta olarak değiştirmiş.

Kürsüden konuşan Boasberg, davadaki sanıklara (Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Hazine Bakanı Scott Bessent, Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard ve CIA Direktörü John Ratcliffe) “11 Mart ile 15 Mart arasındaki tüm Signal iletişimlerini muhafaza etmelerini” emretti.

Bu direktif Goldberg ile paylaşılan mesajlardan daha geniş bir alanı kapsıyor gibi görünüyor: Yetkililerin bu süre zarfında gönderdikleri ya da aldıkları diğer Signal mesajlarını da kapsayabilir.

ABD’de ‘Signalgate’ skandalı büyüyor

Bir Pentagon avukatı da Savunma Bakanlığı’nın bu kayıtları da muhafaza etmeye çalıştığına dair yazılı bir beyanda bulunmuş ama herhangi bir kaydın ele geçirildiğine dair bir iddiada bulunmamıştı. Yönetim, The Atlantic’in bir CIA görevlisinin adının silinmesi dışında tüm yazışmaları yayınlamasının mesajların korunmasını sağladığını öne sürdü.

Boasberg, duruşmanın başlangıcında, Başkan Donald Trump’ın kendisini siyasi açıdan hassas davanın kontrolünü uygunsuz bir şekilde ele geçirdiğini öne sürdüğü bir sosyal medya paylaşımına da yanıt verdi.

Trump, eski Başkan Barack Obama’nın atadığı yargıcın son haftalarda Beyaz Saray’ı ilgilendiren çok sayıda hukuk davasına bakmasını “utanç verici” olarak nitelendirmişti. Signal davasına ek olarak Boasberg, Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasasını kullanarak insanları hızla sınır dışı etme çabalarını içeren davaya da başkanlık ediyor.

Boasberg üstü kapalı olarak mahkemenin davaları nasıl atadığına ilişkin “bazı soruların gündeme geldiğini anladığını” söyledi. Mahkemede görev yapan 15 aktif yargıç için “davaların daha eşit dağılımını sağlamak amacıyla” hemen her durumda davaların çeşitli kategorilerde rastgele atandığını söyledi.

Katipler, yeni açılan bir davayı hangi hakimin alacağını belirlemek için çeşitli kategorilerin her birinde elektronik bir kart destesi kullanıyor.

2023’ten bu yana mahkemenin baş hakimi olarak görev yapan Boasberg, “Bu şekilde işliyor ve bu mahkemede tüm davalar bu şekilde atanmaya devam ediyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan ithal otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, ABD’ye ithal edilen otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi uygulayacaklarını açıkladı.

2 Nisan’dan itibaren geçerli olacak vergilere ABD’de üretilmeyen otomobil parçaları da dahil.

Tarifelerin “kalıcı” olacağını söyleyen Başkan, ithalat vergilerinin kaldırılmasını gerektirecek hiçbir şey olmadığını söyledi.

Trump gazetecilere verdiği demeçte “Yüzde 25’lik bir gümrük vergisi uygulayacağız, ama arabanızı ABD’de üretirseniz gümrük vergisi yok. Bunun anlamı, birçok yabancı otomobil şirketinin çok iyi durumda olacağıdır çünkü tesislerini zaten ABD’de kurmuşlardır,” diye ekledi.

Trump’ın Oval Ofis’teki açıklamalarının ardından yayınlanan bir bilgi notunda Beyaz Saray, ABD-Meksika-Kanada (USMCA) ticaret anlaşmasıyla uyumlu otomobil parçalarının, Gümrük ve Sınır Koruma “ABD dışındaki içeriklerine gümrük vergisi uygulamak için bir süreç oluşturana kadar” gümrük vergisinden muaf kalacağını söyledi.

ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu, 2024 yılının başlarında, hükümetin kapsamlı otomobil tarifeleri uygulaması halinde ne olacağını incelemişti. Rapora göre, ABD’nin tüm otomobil ithalatına uygulanacak yüzde 25’lik bir gümrük vergisi, ithalatı yaklaşık yüzde 74 oranında azaltacak ve ortalama otomobil fiyatlarını yüzde 5 oranında artıracak.

Başkan Trump’ın ithal araçlara yönelik gümrük vergilerini artırması en çok yabancı otomobil üreticilerini etkileyecek olsa da, yerli otomobil üreticileri General Motors ve Ford da önemli bir etkiyle karşı karşıya kalacak.

Wards Automotive ve Barclays araştırmasına göre Volvo (yüzde 13), Mazda (yüzde 19) ve Volkswagen (yüzde 21) ABD’de satılan araçlarının en düşük payını bu ülkede üretiyor.

Hyundai-Kia (yüzde 33), Mercedes (yüzde 43), BMW (yüzde 48) ve Toyota (yüzde 48) da ABD’de satılan araçlarının yarısından azını burada üretiyor.

Ulaştırma Bakanlığına göre, ABD’ye ithal edilen önemli 2025 modellerine örnek olarak Ford Maverick pikap, Chevrolet Blazer crossover, Hyundai Venue crossover, Nissan Sentra kompakt otomobil, Porsche 911 spor otomobil ve Toyota Prius hibrid verilebilir.

ABD’de satılan araçların yaklaşık yüzde 45’i ithal ediliyor ve en büyük oran Meksika ve Kanada’dan geliyor.

Amerikan Otomobil Etiketleme Yasası verilerine göre, her 2025 model yılı aracı, içeriğinin en az yüzde 20’sini ABD ve Kanada dışındaki ülkelerden alıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English