Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD’de ‘ulusal boşanma’ tartışması: Bölünme senaryoları gerçekçi mi?

Yayınlanma

5 Mart günü New York Times’ta David French imzasıyla bir görüş yazısı yayınlandı. Yazının başlığı “‘Ulusal Boşanma’ Tehditlerini Ciddiye Alın” idi.

Neydi bu ‘ulusal boşanma’? ABD’deki konfederasyoncu-birlikçi fay hatları 4 yıllık İç Savaş’a kadar gitse de, son tartışmanın fitilini Trump destekçiliği ile bilinen, Georgia’dan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Marjorie Taylor Greene ateşledi.

Attığı bir tweet ile görüşlerini açıklayan Greene’e göre, ‘sol’ ve ‘sağ’ bir ulusal boşanmayı düşünmeliydi; bu boşanma, iç savaş aracılığıyla değil, yasal bir anlaşma ile gerçekleşmeliydi. Eyaletler, birliği yasal olarak korurken, ideolojik ve politik anlaşmazlıkları ayırmanın bir yolunu bulmalıydılar.

‘Sol’ ile ‘sağ’ın uzlaştırılamaz farklılıklara sahip olduğunu söyleyen temsilci, ‘sağ’ adına konuştuğunu ve ‘sol’un dine/inanca, geleneksel değerlere, iktisadi ve yönetimsel siyasi inançlara saygı duymayarak, kendilerine ve çocuklarına yollarını zorla empoze etmeye çalıştığını ve bundan ‘bıktıklarını ve iğrendiklerini’ söyledi.

‘Çözüm eyaletleri kuvvetlendirmek’

Greene’e göre, 34 trilyon dolarlık federal borç ve neredeyse iflasını ilan edecek federal hükümet ortadayken, çözüm federal hükümeti küçültüp eyaletlerin yetkilerini artırmak.

Cumhuriyetçi temsilci, bu vesileyle ABD’nin borç sorununun çözüleceğini düşünüyor.

Eyaletlerin eğitim, ticaret ve iletişim gibi alanlardaki kontrolü artırarak federal yönetimin küçültüleceğini söyleyen Greene, eğitimin neye benzeyeceği konusunda da tahminlerini aktardı.

Buna göre, Cumhuriyetçilerin egemen olduğu ‘kırmızı eyaletler’de, daha geleneksel kamusal eğitim verilerecek ve bu eğitim müfredatında ‘tüm toplumsal cinsiyet yalanları ve kafa karıştırıcı teoriler, Drag Queen öykü saatleri, LGBTQ’yu endoktrine eden öğretmenler ve Çin’in eğitimimiz üzerindeki para ve etkisi’ yasaklanacak.

Greene’e göre, Demokratların egemenliğindeki ‘mavi eyaletler’de ise hükümet kontrolünde ‘cinsiyet değişim’ okulları kurulabilir.

Kırmızı eyaletlerdeki okullarda dua etmek geri dönüp milli marşta ayağa kalkmak tekrar zorunlu kılınacak. Mavi eyaletler ise milli marşı kaldırıp yerine ‘trans bayrağı’ ve Black Lives Matter gibi ‘kimlik ideolojilerine’ yönelik bağlılık içeren marşlar getirebilecek.

Örneğin kırmızı eyaletler, ‘yeşil dönüşüm’ kriterlerine uymak zorunda kalmayacak ve petrol, doğalgaz, temiz kömür ve nükleer enerji kullanacak. Bu eyaletler, Çevresel Sosyal Yönetişim kapsamında işletmelere şirketlere getirilen tüm düzenlemeleri çöpe atacak.

Göç ve sınır korumadan seçim sistemi ve polis teşkilatına kadar bir dizi öneriyi alaycı bir dille sunan Greene’e tepki de yağdı, destek de.

Trump’çı bir fantezi mi?

Greene’in çıkışından sonra konu üzerine bir anket yapan Rasmussen’in verileri, meselenin basit bir ‘Trump’çı hezeyan’ olmadığını ortaya koyuyor.

‘Ulusal boşanma’ya güçlü bir biçimde karşı çıkanların oranı hâlâ bir hayli yüksek. Ankete katılan ABD’lilerin yüzde 43’ü, ‘güçlü bir biçimde’ bu fikre katılmadığını belirtiyor. Yüzde 14 ise ‘kısmen’ katılmayanlardan. 

‘Güçlü bir biçimde’ katılanların oranı ise yüzde 14. ‘Kısmen’ katılanlar yüzde 20 civarında. Yani ABD’nin bölünmesini kısmen ya da güçlü bir biçimde destekleyenlerin oranı yüzde 34’e ulaşmış durumda.

Elbette bu oranın partilere göre dağılımı farklılık gösteriyor. Örneğin Cumhuriyetçi seçmenin yüzde 45’i kısmen ya da güçlü bir şekilde ulusal boşanmayı destekliyor. Demokratlarda bu oran yüzde 26, ‘güçlü bir biçimde’ katılmayanlar ise yüzde 56’yı buluyor.

Ama 2021 yılında başka bir araştırma daha yapılmıştı, ki bu, tartışmanın bugün başlamadığını da gösteriyor. Virginia Üniversitesi Politika Merkezi tarafında 1001 Biden, 1001 Trump destekçisi arasında yapılan ankette, kırmızı ve mavi eyaletlerin ayrılmasına yönelik destek Biden taraftarları arasında yüzde 41, Trump taraftarları arasında yüzde 52 çıkmıştı.

Eyaletler arası iktisadi uçurum

Federal hükümetten en çok mali kaynak alan eyaletlerin mavi değil, kırmızılar olduğu kulaktan kulağa fısıldanıyor. Dolayısıyla bu durumda federal hükümete şeklen bağlı ama ayrı bir kırmızı ülke kurma fikri mali olarak desteklenebilir görünmüyor.

Oysa mavi eyaletlerin kırmızı eyaletlerin yükünü sırtında taşıdığına ilişkin anlatılar da on yıllardır sürüyor. Örneğin Massachusetts ve Connecticut gibi zengin ve Demokrat eyaletlerin Washington’a ödediği vergi ile Washington’dan aldığı kaynak oranı, Kentucky ve Mississipi gibi daha yoksul ve Cumhuriyetçi eyaletlerdeki aynı oranın çok üzerinde.

Biden’a oy veren bölgelerin GSYİH’deki oranı ile Trump’a oy veren bölgelerin GSYİH’deki oranı arasında üç katın üzerinde bir fark bulunuyor.

Dolayısıyla, Cumhuriyetçilerin ‘iktisadi olarak zor duruma düşsek de duyarcılık (woke) kültürüne karşı kendimizi koruruz’ tezine ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Bu türden bir ayrılığa varacak federalizmin ABD Anayasası tarafından yasaklanmış olması ve bariz bir iç savaş imasını da bir kenara bırakarak konuşursak, ayrılıkçılığın ancak Demokratların ağırlık koyması durumunda gerçek olabileceğini teslim etmek gerek.

‘Calexit’ çağrıları da mı Trump’çılarındı?

Nitekim Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından, yüzde 61’lik bir yüzde ile Hillary Clinton’a oy veren California eyaletinde ‘Calexit’ (California’nın ABD’den ayrılması, Brexit’e gönderme) çağrıları yapılmıştı. Bu ayrılığa dayanak olarak ise yalnızca California’nın GSYİH’sinin 2021 yılında 3,51 trilyon dolar olması gösteriliyordu. Karşılaştırma için, Fransa’nın aynı yılki GSYİH’sinin 2,94 trilyon dolar olduğunu hatırlatalım.

Dünya Bankası verileri ile bir tablo oluştursaydık, California Almanya ve Birleşik Krallık’ın arkasından dünyanın en büyük 5. ekonomisi oluyor.

Dahası, Calexit çağrısı yapanların argümanlarından biri de, Barack Obama döneminde müzakere edilen Asya merkezli Trans-Pasifik Ortaklığının (TPP) reddiydi. Calexit’çilere göre TPP, eyaletin ‘değerleri’ ile örtüşmemekteydi.

Yine Calexit’çilere göre, California diğer eyaletleri fonluyor ve bazı yıllar yüz milyarlarca dolar kaybediyordu. Calexit sayesinde California, federal hükümetin yüzde 46’sını elinde bulundurduğu doğal kaynaklarına da yeniden sahip çıkacaktı.

Daha fazla federalizm çağrıları ve yol ayrımı

ABD’de federal yönetimin yetkilerini azaltıp eyaletlerin daha fazla ‘özerk’ yönetime sahip olmasını isteyen bir damar olduğu da bunun en çok Cumhuriyetçiler içerisinde yankı bulduğu da sır değil.

Bunlar federal hükümetin büyüdüğünü, hantallaştığını, bürokratikleştiğini düşünüyor; daha fazla serbest piyasa, daha az vergi, daha küçük federal yönetim ve daha özerk eyaletler istiyorlar.

Trump’çı bir temsilcinin ‘anti-woke’ söylemlerle bezeli önerileri, meselenin arkasındaki iktisadi özü gizlememeli. Burada, kapitalist dünyadaki yeni (yeşil?) dönüşüme öncülük eden sermaye grupları ile daha ‘geleneksel’ ve ‘yeni’ye ayak uyduramayan, belki de uydurmak istemeyen sektörler arasındaki bir gerilim bulunuyor. 

Büyük yatırımlar gerektiren yeni teknolojilere ayak uydurmak için de büyük kaynaklar gerekiyor. Bu süreci gerek havuç gerek sopa ile yönetebilmek için ‘devlet’ gerekiyor. Devlet, aynı zamanda yeni sınıf konfigürasyonunu da belirleyecek bir hamle yapması için davet ediliyor.

‘Ultra liberal’ ve liberteryen anlayışlar, ‘kapitalizmin bu olmadığı’ gerekçesiyle ‘devlet’i namlunun ucuna koyuyorlar. Ayrılmayı savunmayanlar bile daha fazla federalizm istiyorlar. Devlet müdahale etmeyince, mülk sahibinin mülkünü istediği gibi değerlendirme hakkının daha rahat kullanılacağını vaaz ediyorlar.

Elbette, Amerikan yorumcular Greene’in önerisini gerçekçilik testine de tabi tutuyorlar. ABD’nin bir tarafta kırmızılar, öbür tarafta maviler şeklinde karpuz gibi ortadan ikiye yarılamayacağı, fazlasıyla gri bölgelerin bulunduğu açık.

Bununla birlikte, iki parti ve bölgeleri arasında Çin Seddinin olmadığı gerçeği, bir başka meseleye daha işaret ediyor: Tıpkı İç Savaş sonrasındaki 1877 Uzlaşması ve Jim Crow yasalarında olduğu gibi, iki farklı iktisadi ve sosyal altyapıya sahip bölgenin mülk sahibi sınıfların egemenliğinin devamı temelinde birleştirilmesi gayet mümkündür. 

Biden’ın ABD’yi ‘yeniden endüstrileştirme’ planları ve buna verilen tepkileri de bu minvalde okumak gerekir. Bu da başka bir yazının konusu olsun.

AMERİKA

ABD’de Demokratlar arasında “Biden çekilsin” sesleri yükseliyor

Yayınlanma

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri yaklaşırken, Donald Trump karşısındaki münazara performansı sert eleştirilere konu olan Başkan Joe Biden’ın yarıştan çekilmesine yönelik kendi partisinden çağrılar gelmeye başladı.

On yıllardır Demokratik Ulusal Komite’de (DNC) görev yapan James Zogby, Biden’ın çekilmesi halinde DNC’nin adayını seçmek için şeffaf, adil bir süreç oluşturabileceğini ileri sürdü.

The Nation’da yer alan habere göre Zogby, “Biden’ın adaylıktan çekilmesi söz konusu değil. Bu onun bireysel olarak karar vermesi gereken bir şey. Asıl soru onun yerine nasıl geçileceğidir,” dedi.

31 yıldır DNC üyesi ve Arap Amerikan Enstitüsü’nün başkanı Zogby, birçok Demokrat yönetime danışmanlık yapmış ve bir dizi başkanlık kampanyasına da liderlik etmişti.

Zogby, Biden’ın kampanyasını sonlandırması gerektiğine inandığını söyledi. DNC üyesi ayrıca Komitenin Biden’ın yerine geçecek kişiyi güçlendirecek ve Demokratlara kasım ayında üstünlük sağlayacak bir süreç oluşturabileceğini düşündüğünü vurguladı.

Kamala Harris’in ismi geçiyor

Ohio’dan eski Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Tim Ryan da, Başkan Yardımcısı Harris’in bu sonbaharda Demokrat aday listesinde Biden’ın yerini alması gerektiğini söyledi.

Ryan sosyal medya paylaşımında, “Yara bandını söküp atmalıyız! Tehlikede olan çok şey var. [Harris] işinde önemli ölçüde büyüdü, tartışmada Trump’ı yok edecek, seçim sorununu vurgulayacak, tabanımıza enerji verecek, genç seçmenleri geri getirecek ve bize nesilsel değişim sağlayacak. Vakit geldi!” diye yazdı.

Ryan, Pazartesi günü Newsweek’te yayınlanan bir başyazıda, Biden’ın hayranı olmasına rağmen, adaylık için uygun olmadığını savundu.

Ohio Senatosu yarışını Senatör JD Vance’e karşı kıl payı kaybettikten sonra 2022’de Kongre’den ayrılan Ryan, Harris’in partinin ihtiyaç duyduğu “kuşaksal değişimi” temsil edebileceğini de savundu.

Teksaslı Demokrat Kongre üyesi Lloyd Doggett salı günü, kasım ayındaki seçimlerde “Trump’ın zaferini riske atamayacak kadar çok şeyin tehlikede olduğunu” söyleyerek, Biden’a açıkça kenara çekilme çağrısı yaptı.

Demokratlardan “Trump kazanacak” çıkışı

Doggett, “Trump’ın aksine, Başkan Biden’ın ilk taahhüdünün kendisine değil, her zaman ülkemize olduğunu kabul ederek, çekilmek için acı verici ve zor bir karar vereceğini umuyorum,” dedi.

Maine’den Demokrat bir kongre üyesi olan Jared Golden ise yerel gazete Bangor Daily News’de bir köşe yazısı yayınlayarak Biden’ın kasım ayında kazanma kapasitesine güvenmediğini söyledi. Golden, “Ona oy vermeyi planlamıyor olsam da Donald Trump kazanacak,” dedi.

Washington eyaletinden Demokrat bir kongre üyesi olan Marie Gluesenkamp Perez de yerel bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Biden’ın münazara performansının kendisine seçime mal olduğunu düşündüğünü söyledi.

Perez, “Hepimiz ne gördüğümüzü gördük, bunu geri alamazsınız ve bence gerçek şu ki Biden Trump’a karşı kaybedecek. Bunun zor olduğunu biliyorum ama bence o münazara zarar verdi,” diye konuştu.

Partideki ağır toplar da henüz desteklerini çekmemiş olsalar da Biden’ın durumuna ilişkin şüphelerini dile getiriyorlar.

Pelosi ve Clyburn de cini şişeden çıkardı

Demokratların eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, salı günü MSNBC’ye verdiği bir röportajda başkanın durumunu sorgulamanın “meşru” olduğunu kabul etti.

Biden’ın Kongre’deki en ateşli destekçilerinden Jim Clyburn, partinin başkan adayı olarak Biden’ı hâlâ desteklediğini söyledi fakat Biden “kenara çekilirse” Harris’i destekleyeceğini söyleyerek tepede bir değişiklik düşündüğünü gösterdi.

Financial Times’a konuşan New York’lu bir iş adamı ve bağışçı ise, “Bence [Biden’ı geri çekmek için] momentum oluşuyor. Bence bunun bir parçası da dün Yüksek Mahkeme’nin Trump’a dokunulmazlık veren kararı ve insanların korkmaya başlaması. Trump kazanırsa ne olur? Bu bir felaket olur,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile Brezilya arasında yeni kriz

Yayınlanma

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Bolivya’da geçen hafta yaşanan darbe girişiminin sahte olduğuna dair şüphelerini savundu ve Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’ya yönelik hücumlarını, ismi açıklanmayan bir eleştirmene “aptal bir dinozor” diye hitap ettiği bir sosyal medya paylaşımıyla sürdürdü.

Milei’nin paylaşımı geniş çaplı bir kafa karışıklığına neden oldu çünkü Lula, ismiyle anılan tek kişiydi, “dinozor”un kimliği ise hiç belirtilmemişti. Milei’nin ofisi Lula iddialarını yalanladı fakat Milei’nin kime hakaret ettiğini söylemedi.

Yine de sosyal medya paylaşımında Milei, Lula’ya yönelik çeşitli eleştirilerini yineledi ve yaklaşan Brezilya ziyaretinden önce anlaşmazlığın tırmanmasına neden oldu.

Milei geçen yıl Arjantin’de yapılan seçimlerde Lula’yı hedef almış, Brezilyalı Lula da kendi kampanya ekibini Milei’nin rakibine yardım etmek üzere görevlendirmişti.

Milei, Lula’yı seçimlere müdahale etmek ve “tarihin en kirli kampanyasını” desteklemekle suçladı. Ayrıca Brezilyalı lideri “komünist” olarak nitelendiren Arjantinli, mevkidaşının başkanlığa dönmeden önce yolsuzluk suçlamasıyla hapse atıldığını belirtti.

Milei, Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce’ye karşı geçen hafta yapılan darbe girişiminin de “sahte” ve “hileli” bir ayaklanma olduğu yönündeki duruşunu yineleyen bir sosyal medya paylaşımında bu eleştirileri tekrarladı.

Milei, salı sabahı X’te yaptığı paylaşımda, “Bolivya’da yapılan sahtekarlık biliniyor ve mükemmel aptal bunu kabul etmek yerine beni eleştiriyor,” diyerek yine saldırdığı isimsiz “dinozora” gönderme yaptı.

Milei ve Lula, Brezilya ve Arjantin arasındaki ilişkilerin soğumasına yol açacak şekilde sürekli olarak kamuoyu önünde atışıyor.

Pazartesi günü Milei, Lula’nın siyasi rakibi eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ile birlikte ABD’de her yıl düzenlenen Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nın bir uzantısı olan CPAC Brasil’in bu haftaki etkinliğine katılacağını açıkladı.

Eski başkanın oğullarından ve CPAC Brasil organizatörlerinden Eduardo Bolsonaro’ya göre Milei ve Bolsonaro, cumartesi ve pazar günleri gerçekleşecek olan etkinlik sırasında bir araya gelmeyi planlıyor.

Lula hükümeti paylaşımla ilgili yorum yapmayı reddetti. Lula, geçen hafta komşusundan özür dilemesini talep etmiş, fakat Milei’nin sözcüsü bu talebin yerine getirilmeyeceğini söylemişti.

Arce yönetimi de pazartesi günü Arjantin Büyükelçisi ile bir araya geldi ve Milei’nin başarısız darbe girişimiyle ilgili açıklamalarını “enerjik bir şekilde reddettiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden yönetiminden istifa eden 12 kişiden sert Gazze bildirisi

Yayınlanma

Joe Biden’ın Gazze savaşına yaklaşımı nedeniyle görevlerinden ayrılan 12 eski ABD hükümet yetkilisi, Huffington Post ile özel olarak paylaştıkları ilk ortak açıklamalarında, Başkanın Gazze politikasının “hem Filistinlileri hem de Yahudileri insanlıktan çıkaran” “bir başarısızlık ve ABD ulusal güvenliği için bir tehdit” olduğunu ve derhal elden geçirilmesi gerektiğini savundu.

Açıklamada, Dışişleri Bakanlığından dört, ordudan üç, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansından (USAID) bir ve Biden’ın siyasi ekibinden dört eski yetkilinin rota değişikliği için önerdikleri adımlar özetleniyor.

Bildiri, kamuya açık platformlarda yönetime meydan okumaya devam edeceklerini ve Biden’ın ekibi üzerinde ABD destekli İsrail saldırısını sona erdirme ve yarattığı insani krizi ele alma konusunda ilerleme göstermeleri için baskıyı artıracaklarını öne sürüyor.

Bildiri, hükümet içinde zaten yaygın olan yönetimin Gazze politikasına yönelik memnuniyetsizliğin nasıl artmaya devam edebileceğinin de altını çiziyor. Hükümette kalan yetkilileri liderlerine “suç ortağı olmamaları” için meydan okumaya çağıran bildiriyi imzalayanlar arasında daha önce adı duyulmamış biri de bulunuyor: Anna Del Castillo, Gazze nedeniyle yönetimden ayrılan bilinen ilk Beyaz Saray yetkilisi. Del Castillo nisan ayında ayrılmadan önce Yönetim Ofisi’nde müdür yardımcısıydı.

Bildiride, “Her birimiz Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını korumak ve savunmak için yemin ettik ve ulusumuz Bağımsızlık Gününü kutlarken, her birimize hükümetten bu yemini sona erdirmek için değil, ona uymaya devam etmek için istifa ettiğimizi; hizmet taahhüdümüzü sona erdirmek için değil, onu uzatmak için istifa ettiğimizi hatırlatıyoruz,” denildi.

Gazze politikasını “belirtilen amaçlara ulaşamadığı için başarısız” olarak nitelendiren eski yetkililer, “İsraillileri daha güvenli hale getirmedi, aşırılık yanlılarını cesaretlendirdi ve Filistin halkı için yıkıcı oldu, gelecek nesiller için yoksulluk ve umutsuzluk kısır döngüsünü ve bu döngünün tüm sonuçlarını garanti altına aldı. Ülkemize hizmet eden bir grup kendini adamış Amerikalı olarak, başka bir yol olduğunda ısrar ediyoruz,” dediler.

İmzacılar, Biden’ın stratejisini yeniden ayarlayacağına dair umutlarını kaybettiklerini ve yönetimini, bildiride defalarca kullanılan bir kelime olan “uzlaşmaz” olarak görmelerine yol açtığını anlattılar.

Örneğin geçen ay ordudan ayrılan 13 yıllık ABD ordusu mensubu ve bir Yahudi olan Harrison Mann, açık tehlike ve aşırılıkların Washington’u Tel Aviv’e verdiği tam desteği yeniden gözden geçirmeye teşvik edebileceğine inandığı birçok andan bahsetti.

O dönemde Savunma İstihbarat Teşkilatı’nın Ortadoğu bürosunda görev yapan Mann, kampanyanın başlarında ABD hükümetinin “İsraillilerin çok sayıda sivili öldürdüğü izlenimi veren herhangi bir şeyi gerçekten soruşturmadaki” başarısızlığından etkilenmişti.

Ocak ayında Mann, Ürdün’deki bir üste üç ABD askerinin “son derece öngörülebilir” bir şekilde öldürülmesinin (Biden bu olaydan İran’la bağlantılı ve Hamas’a sempati duyan milisleri sorumlu tutmuştu) düşünmeye zorlayabileceğini düşünüyordu.

Birkaç hafta sonra, İsrail ordusunun World Central Kitchen adlı kâr amacı gütmeyen kuruluşun yardım görevlilerini öldürmesinin, İsrail’in sağlık personeline yönelik saldırıları göz önüne alındığında, ABD politikasında bir değişikliğe neden olabileceğini belirten Mann, İsrail’in Refah kentini işgal etmesinin de Biden’ın uyarılarına neden olabileceğini söyledi.

Mann, “Sebeplere rağmen, bir değişiklik görebileceğimiz konusunda oldukça umutlu hissettiğim pek çok an oldu ve sanırım hepimizin anladığı şey -bazıları benden daha hızlı- bu konuda topu hareket ettirecek tek şeyin dış baskı olduğudur,” dedi.

İstifa edenler Biden yönetiminin İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne yeniden odaklanmasını istiyor. İnsan hakları ihlallerinden sorumlu yabancı güçlere askeri yardım yapılmasını engelleyen ABD yasalarının uygulanması ve ABD’nin Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmesini desteklediğini ve başta İsrail işgali altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs olmak üzere gelecekteki bir Filistin devleti için kilit öneme sahip bölgelerdeki İsrail yerleşimlerine karşı olduğunu göstermek için daha fazlasını yapması gibi adımlar öngörüyorlar.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English