Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD’de ‘ulusal boşanma’ tartışması: Bölünme senaryoları gerçekçi mi?

Yayınlanma

5 Mart günü New York Times’ta David French imzasıyla bir görüş yazısı yayınlandı. Yazının başlığı “‘Ulusal Boşanma’ Tehditlerini Ciddiye Alın” idi.

Neydi bu ‘ulusal boşanma’? ABD’deki konfederasyoncu-birlikçi fay hatları 4 yıllık İç Savaş’a kadar gitse de, son tartışmanın fitilini Trump destekçiliği ile bilinen, Georgia’dan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Marjorie Taylor Greene ateşledi.

Attığı bir tweet ile görüşlerini açıklayan Greene’e göre, ‘sol’ ve ‘sağ’ bir ulusal boşanmayı düşünmeliydi; bu boşanma, iç savaş aracılığıyla değil, yasal bir anlaşma ile gerçekleşmeliydi. Eyaletler, birliği yasal olarak korurken, ideolojik ve politik anlaşmazlıkları ayırmanın bir yolunu bulmalıydılar.

‘Sol’ ile ‘sağ’ın uzlaştırılamaz farklılıklara sahip olduğunu söyleyen temsilci, ‘sağ’ adına konuştuğunu ve ‘sol’un dine/inanca, geleneksel değerlere, iktisadi ve yönetimsel siyasi inançlara saygı duymayarak, kendilerine ve çocuklarına yollarını zorla empoze etmeye çalıştığını ve bundan ‘bıktıklarını ve iğrendiklerini’ söyledi.

‘Çözüm eyaletleri kuvvetlendirmek’

Greene’e göre, 34 trilyon dolarlık federal borç ve neredeyse iflasını ilan edecek federal hükümet ortadayken, çözüm federal hükümeti küçültüp eyaletlerin yetkilerini artırmak.

Cumhuriyetçi temsilci, bu vesileyle ABD’nin borç sorununun çözüleceğini düşünüyor.

Eyaletlerin eğitim, ticaret ve iletişim gibi alanlardaki kontrolü artırarak federal yönetimin küçültüleceğini söyleyen Greene, eğitimin neye benzeyeceği konusunda da tahminlerini aktardı.

Buna göre, Cumhuriyetçilerin egemen olduğu ‘kırmızı eyaletler’de, daha geleneksel kamusal eğitim verilerecek ve bu eğitim müfredatında ‘tüm toplumsal cinsiyet yalanları ve kafa karıştırıcı teoriler, Drag Queen öykü saatleri, LGBTQ’yu endoktrine eden öğretmenler ve Çin’in eğitimimiz üzerindeki para ve etkisi’ yasaklanacak.

Greene’e göre, Demokratların egemenliğindeki ‘mavi eyaletler’de ise hükümet kontrolünde ‘cinsiyet değişim’ okulları kurulabilir.

Kırmızı eyaletlerdeki okullarda dua etmek geri dönüp milli marşta ayağa kalkmak tekrar zorunlu kılınacak. Mavi eyaletler ise milli marşı kaldırıp yerine ‘trans bayrağı’ ve Black Lives Matter gibi ‘kimlik ideolojilerine’ yönelik bağlılık içeren marşlar getirebilecek.

Örneğin kırmızı eyaletler, ‘yeşil dönüşüm’ kriterlerine uymak zorunda kalmayacak ve petrol, doğalgaz, temiz kömür ve nükleer enerji kullanacak. Bu eyaletler, Çevresel Sosyal Yönetişim kapsamında işletmelere şirketlere getirilen tüm düzenlemeleri çöpe atacak.

Göç ve sınır korumadan seçim sistemi ve polis teşkilatına kadar bir dizi öneriyi alaycı bir dille sunan Greene’e tepki de yağdı, destek de.

Trump’çı bir fantezi mi?

Greene’in çıkışından sonra konu üzerine bir anket yapan Rasmussen’in verileri, meselenin basit bir ‘Trump’çı hezeyan’ olmadığını ortaya koyuyor.

‘Ulusal boşanma’ya güçlü bir biçimde karşı çıkanların oranı hâlâ bir hayli yüksek. Ankete katılan ABD’lilerin yüzde 43’ü, ‘güçlü bir biçimde’ bu fikre katılmadığını belirtiyor. Yüzde 14 ise ‘kısmen’ katılmayanlardan. 

‘Güçlü bir biçimde’ katılanların oranı ise yüzde 14. ‘Kısmen’ katılanlar yüzde 20 civarında. Yani ABD’nin bölünmesini kısmen ya da güçlü bir biçimde destekleyenlerin oranı yüzde 34’e ulaşmış durumda.

Elbette bu oranın partilere göre dağılımı farklılık gösteriyor. Örneğin Cumhuriyetçi seçmenin yüzde 45’i kısmen ya da güçlü bir şekilde ulusal boşanmayı destekliyor. Demokratlarda bu oran yüzde 26, ‘güçlü bir biçimde’ katılmayanlar ise yüzde 56’yı buluyor.

Ama 2021 yılında başka bir araştırma daha yapılmıştı, ki bu, tartışmanın bugün başlamadığını da gösteriyor. Virginia Üniversitesi Politika Merkezi tarafında 1001 Biden, 1001 Trump destekçisi arasında yapılan ankette, kırmızı ve mavi eyaletlerin ayrılmasına yönelik destek Biden taraftarları arasında yüzde 41, Trump taraftarları arasında yüzde 52 çıkmıştı.

Eyaletler arası iktisadi uçurum

Federal hükümetten en çok mali kaynak alan eyaletlerin mavi değil, kırmızılar olduğu kulaktan kulağa fısıldanıyor. Dolayısıyla bu durumda federal hükümete şeklen bağlı ama ayrı bir kırmızı ülke kurma fikri mali olarak desteklenebilir görünmüyor.

Oysa mavi eyaletlerin kırmızı eyaletlerin yükünü sırtında taşıdığına ilişkin anlatılar da on yıllardır sürüyor. Örneğin Massachusetts ve Connecticut gibi zengin ve Demokrat eyaletlerin Washington’a ödediği vergi ile Washington’dan aldığı kaynak oranı, Kentucky ve Mississipi gibi daha yoksul ve Cumhuriyetçi eyaletlerdeki aynı oranın çok üzerinde.

Biden’a oy veren bölgelerin GSYİH’deki oranı ile Trump’a oy veren bölgelerin GSYİH’deki oranı arasında üç katın üzerinde bir fark bulunuyor.

Dolayısıyla, Cumhuriyetçilerin ‘iktisadi olarak zor duruma düşsek de duyarcılık (woke) kültürüne karşı kendimizi koruruz’ tezine ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Bu türden bir ayrılığa varacak federalizmin ABD Anayasası tarafından yasaklanmış olması ve bariz bir iç savaş imasını da bir kenara bırakarak konuşursak, ayrılıkçılığın ancak Demokratların ağırlık koyması durumunda gerçek olabileceğini teslim etmek gerek.

‘Calexit’ çağrıları da mı Trump’çılarındı?

Nitekim Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından, yüzde 61’lik bir yüzde ile Hillary Clinton’a oy veren California eyaletinde ‘Calexit’ (California’nın ABD’den ayrılması, Brexit’e gönderme) çağrıları yapılmıştı. Bu ayrılığa dayanak olarak ise yalnızca California’nın GSYİH’sinin 2021 yılında 3,51 trilyon dolar olması gösteriliyordu. Karşılaştırma için, Fransa’nın aynı yılki GSYİH’sinin 2,94 trilyon dolar olduğunu hatırlatalım.

Dünya Bankası verileri ile bir tablo oluştursaydık, California Almanya ve Birleşik Krallık’ın arkasından dünyanın en büyük 5. ekonomisi oluyor.

Dahası, Calexit çağrısı yapanların argümanlarından biri de, Barack Obama döneminde müzakere edilen Asya merkezli Trans-Pasifik Ortaklığının (TPP) reddiydi. Calexit’çilere göre TPP, eyaletin ‘değerleri’ ile örtüşmemekteydi.

Yine Calexit’çilere göre, California diğer eyaletleri fonluyor ve bazı yıllar yüz milyarlarca dolar kaybediyordu. Calexit sayesinde California, federal hükümetin yüzde 46’sını elinde bulundurduğu doğal kaynaklarına da yeniden sahip çıkacaktı.

Daha fazla federalizm çağrıları ve yol ayrımı

ABD’de federal yönetimin yetkilerini azaltıp eyaletlerin daha fazla ‘özerk’ yönetime sahip olmasını isteyen bir damar olduğu da bunun en çok Cumhuriyetçiler içerisinde yankı bulduğu da sır değil.

Bunlar federal hükümetin büyüdüğünü, hantallaştığını, bürokratikleştiğini düşünüyor; daha fazla serbest piyasa, daha az vergi, daha küçük federal yönetim ve daha özerk eyaletler istiyorlar.

Trump’çı bir temsilcinin ‘anti-woke’ söylemlerle bezeli önerileri, meselenin arkasındaki iktisadi özü gizlememeli. Burada, kapitalist dünyadaki yeni (yeşil?) dönüşüme öncülük eden sermaye grupları ile daha ‘geleneksel’ ve ‘yeni’ye ayak uyduramayan, belki de uydurmak istemeyen sektörler arasındaki bir gerilim bulunuyor. 

Büyük yatırımlar gerektiren yeni teknolojilere ayak uydurmak için de büyük kaynaklar gerekiyor. Bu süreci gerek havuç gerek sopa ile yönetebilmek için ‘devlet’ gerekiyor. Devlet, aynı zamanda yeni sınıf konfigürasyonunu da belirleyecek bir hamle yapması için davet ediliyor.

‘Ultra liberal’ ve liberteryen anlayışlar, ‘kapitalizmin bu olmadığı’ gerekçesiyle ‘devlet’i namlunun ucuna koyuyorlar. Ayrılmayı savunmayanlar bile daha fazla federalizm istiyorlar. Devlet müdahale etmeyince, mülk sahibinin mülkünü istediği gibi değerlendirme hakkının daha rahat kullanılacağını vaaz ediyorlar.

Elbette, Amerikan yorumcular Greene’in önerisini gerçekçilik testine de tabi tutuyorlar. ABD’nin bir tarafta kırmızılar, öbür tarafta maviler şeklinde karpuz gibi ortadan ikiye yarılamayacağı, fazlasıyla gri bölgelerin bulunduğu açık.

Bununla birlikte, iki parti ve bölgeleri arasında Çin Seddinin olmadığı gerçeği, bir başka meseleye daha işaret ediyor: Tıpkı İç Savaş sonrasındaki 1877 Uzlaşması ve Jim Crow yasalarında olduğu gibi, iki farklı iktisadi ve sosyal altyapıya sahip bölgenin mülk sahibi sınıfların egemenliğinin devamı temelinde birleştirilmesi gayet mümkündür. 

Biden’ın ABD’yi ‘yeniden endüstrileştirme’ planları ve buna verilen tepkileri de bu minvalde okumak gerekir. Bu da başka bir yazının konusu olsun.

AMERİKA

Trump Noel mesajında, Panama Kanalı’nda Çin askerlerinin olduğunu iddia etti

Yayınlanma

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, Noel günü sosyal medya üzerinden yaptığı bir dizi paylaşımla Çin, Kanada, Grönland ve Panama’yı hedef aldı ve ABD’nin bu üç ülkenin kontrolünü ele geçirebileceğini öne sürdü.

Truth Social platformunda yazan Trump, “Panama Kanalını sevgiyle ama yasadışı bir şekilde işleten Çin’in harika askerleri de dahil olmak üzere” herkese mutlu Noeller dileyerek uzun mesajlarına başladı.

Kanalın 100 yıldan uzun bir süre önce inşası sırasında hayatını kaybeden Amerikalılara atıfta bulunan Trump, ABD’nin “milyarlarca dolar ‘onarım’ parası yatırdığını ama ‘hiçbir şey’ hakkında söyleyecek hiçbir şeyi olmadığını” sözlerine ekledi.

Trump daha sonra “vali” diye hitap ettiği Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile alay etti ve bir kez daha ABD’nin Kanada’yı 51. eyaleti olarak ilhak edebileceğini öne sürdü.

Trump, “Kanada bizim 51. Eyaletimiz olursa, vergileri %60’tan fazla azalır, işletmeleri hemen iki katına çıkar ve dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar askeri olarak korunurlar,” diye yazdı.

Trump paylaşımına, “ABD’nin Ulusal Güvenlik amacıyla ihtiyaç duyduğu” ve “ABD’nin orada olmasını isteyen ve ABD’nin de orada olacağı” Grönland halkına seslenerek devam etti.

Trump bir başka paylaşımında eski profesyonel hokey yıldızı Wayne Gretzky’yi Kanada Başbakanlığına aday olması için teşvik ettiğini ancak Gretzky’nin “ilgilenmediğini” söyledi.

Trump çarşamba günkü paylaşımlarında ayrıca Başkan Joe Biden’ı “ne yaptığı hakkında hiçbir fikri olmayan bir adam” olarak alaya aldı ve “radikal sol delilerin” de Noelini kutlayarak, onların, ABD’nin “yargı sistemini ve seçimlerini sürekli engellemeye çalıştığını” öne sürdü.

Yeni başkan ayrıca Joe Biden’ın 37 idam mahkumunun cezasını müebbete çevirmesine atıfta bulunarak, “Ayrıca, kendilerinden önce neredeyse hiç kimsenin yapmadığı şekilde öldüren, tecavüz eden ve yağmalayan, ancak Uykucu Joe Biden tarafından inanılmaz bir şekilde affedilen en azılı 37 suçluya… Bu şanslı ‘ruhlara’ Mutlu Noeller dilemeyi reddediyorum; bunun yerine, CEHENNEME GİDİN diyeceğim!” diye yazdı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Morgan Stanley’in Kasım 2024 raporundan: Türkiye’de asgari ücrete %30 zam bekliyoruz

Yayınlanma

Türkiye’de hükümetin asgari ücrete %30 zam yapmasının ardından gözler uluslararası kuruluşların yakın zamanda asgari ücret zammı beklentilerine çevrildi.

ABD merkezli yatırım bankası Morgan Stanley, geçen ay yayınladığı Türkiye raporunda, hükümetin asgari ücrete %30 civarında bir zam yapacağını ve Merkez Bankasının (TCMB) da faiz oranlarında kısmi bir düşüşe gideceğini önceden yazmış görünüyor.

“TCMB’nin baz senaryosunda yeni yıl ücret ve fiyat artışlarının enflasyondaki düşüş patikasıyla uyumlu olduğunu düşünüyoruz,” diyen banka, asgari ücrette %30 civarında, enerji fiyatlarında ise %25 civarında bir artışın TCMB’nin yakın dönem enflasyon gidişatı ve %26’lık 2025 yıl sonu tahmini ile uyumlu olduğunu düşündüklerini yazıyor.

Morgan Stanley, “PPK’nin yeni ileriye dönük yönlendirmesi ve risk dengesi göz önünde bulundurulduğunda, faiz indirimlerinin ocak ayından itibaren, aralık ayında başlamasını bekliyoruz,” diyordu.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD Dışişleri’nin ‘yabancı propagandayla mücadele’ merkezi kapatıldı

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ‘dezenformasyonla mücadele’ amacı güden Küresel Etkileşim Merkezi (GEC), bütçe kesintileri nedeniyle kapatıldı. Cumhuriyetçilerin sansür iddiaları ve Elon Musk’ın eleştirileri, merkezin kapanmasında etkili oldu.

ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki Küresel Etkileşim Merkezi (Global Engagement Center, GEC), faaliyetlerini durdurdu.

Bu kurum, “yabancı dezenformasyonla mücadeleden” sorumluydu. Böylece, ABD son sekiz yıl içinde ilk kez dış propagandaya karşı mücadelede merkezi bir kurumsal yapıya sahip olmadan kaldı.

GEC’nin finansmanı, geçen hafta Senato tarafından onaylanan gelecek yılın bütçe tasarısının nihai versiyonuna dahil edilmedi.

Önceki yıllarda, merkezin faaliyetleri için yılda yaklaşık 61 milyon dolar ayrılıyor ve ajans bünyesinde yaklaşık 120 kişi çalışıyordu. Merkez çalışanlarının ve hâlihazırda yürütülen projelerin geleceği hakkında henüz bir bilgi verilmedi.

GEC tarafından yapılan açıklamada yalnızca, Dışişleri Bakanlığı’nın bu konuda Kongre ile görüşmeler gerçekleştirdiği belirtildi.

Cumhuriyetçi siyasiler, merkezin sansür uyguladığı ve Amerikalı vatandaşları izlediği iddiasıyla, GEC’nin finansmanına karşı çıkıyordu.

GEC’ye karşı duranlardan biri de Elon Musk. Musk, 2023 yılında kurumu “ABD’nin en korkunç devlet sansürcüsü ve medya manipülatörü” olarak nitelendirirken, aynı zamanda “demokrasimiz için bir tehdit” olarak tanımladı.

Musk, Donald Trump tarafından devlet yönetiminde etkinliği artırma amacıyla oluşturulacak yeni bir departmanda liderlik pozisyonu için önerildikten sonra, GEC’nin finansmanını içeren federal bütçe tasarısına karşı çıktı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English