Avrupa
AfD, seçim programını kabul etti, Weidel’i şansölye adayı seçti

Almanya’da 23 Şubat’ta yapılacak federal erken seçimin öncesinde partiler seçim programlarını ve şansölye adaylarını ilan ediyor.
Doğudaki Saksonya eyaletinin Riesa kentinde bir araya gelen Almanya için Alternatif (AfD) delegeleri, partinin seçim programını tartışmak için konferansta bir araya geldi.
Riesa’daki konferans, AfD karşıtlarının konferans merkezi dışındaki protestoları nedeniyle iki saat geç başladı.
Seçim programı ve özellikle de partinin gençlik örgütü Genç Alternatif (JA) üzerine yapılan tartışmalar örgüt içindeki bazı gerilimleri su yüzüne çıkardı.
Örneğin AfD’nin “daha az radikal” kanadının ana akım seçmenleri küstüreceğinden korktuğu kürtaj karşıtlığında herhangi bir değişikliğe gidilmesine “sertlik yanlıları” karşı çıktı. Aynı durum partinin iklim değişikliği (uluslararası iklim anlaşmalarının terk edilmesinden yana) ve askerlik hizmeti (zorunlu askerliğin geri getirilmesini istiyor) konusundaki tutumu için de geçerliydi.
Gençlik örgütü JA feshediliyor, yeni teşkilat kuruluyor
En hararetli an ise, daha önce Alman makamları tarafından “aşırı sağcı” ilan edilen JA’da reform yapılıp yapılmayacağı tartışması sırasında yaşandı.
Reform kabul edilse de, delegelerin %71’inin lehte oy kullanmasıyla, gerekli olan %66’lık çoğunluğun biraz üzerinde, kıl payı kabul edildi.
Reformla birlikte JA feshedilecek ve yeni bir gençlik örgütü kurulacak. Halef örgüt, federal partiye daha yakından entegre olacak.
Yeni örgüt için önerilen isim “Genç Vatanseverler” (JP) oldu. JP, kayıtlı bir dernek olarak faaliyet gösteren ve bu nedenle parti yapılarından çok daha bağımsız olan JA’nın aksine, AfD’nin resmi bir alt birimi olacak.
Aile ve göç konusunda yeni terimler programda
Seçim programının ana konusu, AfD’nin büyük ölçüde sıkılaştırmak istediği göç politikası idi. Tartışmalı “yeniden göç” terimi ilk taslakta yer almıyordu, fakat parti konferansı tarafından yapılan bir değişiklikle nihai seçim programına eklendi.
AfD delegeleri seçim programlarına taslakta olmayan bir cümle daha ekledi: “Anne, baba ve çocuklardan oluşan aile toplumun çekirdeğidir.”
Taslak programda sadece “Aile toplumumuzun çekirdeğidir” ifadesi yer alıyordu.
Thüringenli AfD’li siyasetçi Wiebke Muhsal, “Çocuklar hiçbir yerden gelmez ama aile, bir erkek ve bir kadının birlikte çocuk sahibi olduğu yerdir,” dedi.
Öte yandan Hamburg delegesi Krzysztof Walczak, eşcinsel olduğu bilinen, bir kadınla yaşayan ve iki çocuk yetiştiren şansölye adayı Alice Weidel ile ilgili olarak, bir misyon bildirgesi oluşturmanın diğer yaşam ve aile modellerinin reddedilmesi gerektiği anlamına gelmediğini ileri sürdü.
AfD’nin seçim programında zorunlu askerliğin yeniden getirilmesi, nükleer enerjiye geri dönüş, Rusya’ya karşı yaptırımların kaldırılması, Çin ve ABD ile daha iyi ilişkiler, gelir vergisinin düşürülmesi, başörtüsünün yasaklanması ve vatandaşlık ödeneğinin (Bürgergeld) kaldırılması da yer alıyor.
AfD lideri Weidel: “Güçlü Almanya, zayıf Avrupa demektir” yaklaşımı terk edilmeli
Weidel’den sert konuşma: Tersine göç ve yel değirmenlerine karşı savaş
Oy birliği ile partinin şansölye adayı ilan edilen Eş Başkan Alice Weidel, birçok bakımdan sert bir “kabul konuşması” yaptı.
Kabul konuşmasında Weidel, elektrik üretmek için Almanya’nın kırsal alanlarını süsleyen binlerce rüzgar türbinine atıfta bulunarak “utancın yel değirmenleri” olarak adlandırdığı şeye karşı savaş ilan etti.
Weidel, destekçilerine hitaben yaptığı ateşli konuşmada, yüzde 20’lik rekor oy oranıyla anketlerde ikinci sırada yer alan AfD’nin iktidarında Almanya’nın mültecilerin “büyük ölçekte geri dönüşlere” tanık olacağını söyledi.
Politikasını tanımlamak için tartışmalı “tersine/yeniden göç” (remigration) terimini kullanan Weidel, “Size dürüstçe söylemek zorundayım: eğer bunun adı tersine göçse, tersine göçtür,” dedi.
Weidel, Nazi döneminden yasaklı slogan olan ve “her şey Almanya için” anlamına gelen “Alles für Deutschland”a bir gönderme olduğu düşünülen, ’Alice für Deutschland” sloganını bağıran parti delegeleri tarafından alkışlarla karşılandı.
AfD lideri Weidel’e göre “sosyalist AB” Almanya’yı yok ediyor
Tersine göç Höcke’ye taviz mi?
Weidel’in “tersine göç” terimini kullanması, partideki bazı kişiler tarafından, AfD’yi eylül ayında Doğu Almanya’nın Thüringen eyaletindeki bölgesel seçimlerde tarihi birinciliğe taşıyan radikal sağın önemli ismi Björn Höcke’ye bir selam olarak görüldü.
Partinin daha “ılımlı” kanadına mensup Alman Federal Meclisi üyesi Kay Gottschalk Financial Times’a verdiği demeçte, “Bu Björn Höcke’ye verilmiş bir taviz. Elbette bu bir kelime. Ben bunu başka bir şekilde ifade ederdim –onları geri göndermek– ama delegelerin istediği de bu,” dedi.
AfD için “yeniden/tersine göç”, ülkeyi terk etmek zorunda kalanların sürekli olarak sınır dışı edilmesi, mültecilerin kendi ülkelerindeki kaçış nedenlerinin artık geçerli olmaması durumunda geri gönderilmesi anlamına geliyor.
Bu örneğin Suriyelilerin, ayrıca suçluların, tehlikeli kişilerin ve “Alman topraklarında yabancı çatışmalar” gerçekleştiren kişilerin geri gönderilmesi anlamına geliyor.
Weidel konuşmasında ayrıca Kuzey Akım doğalgaz boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesi, nükleer enerjinin geri getirilmesi ve toplumsal cinsiyet çalışmaları programlarına karşı çıkılması (“Onları kaldıralım ve bu profesörleri kovalım!”) çağrılarını yineledi.
AfD artık Yeşiller’e değil, CDU’ya vuruyor
Weidel’in konuşmasında ve parti konferansında dikkat çekici unsurlardan biri de, neredeyse hiç kimsenin, daha önce AfD’nin esas hedefi olan Yeşiller’den bahsetmemiş olması. Hem Weidel’in hem de konferansın saldırı için seçtiği odak noktası neredeyse sadece CDU ve Friedrich Merz idi.
CDU’nun AfD’nin önerilerini kopyaladığı, AfD’nin seçim programındaki hedefleri benimsediği ve sığınmacıların sınırlarda geri çevrilmesi gibi talepleri şimdi kendisinin dile getirdiği savunuluyor.
AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla, partinin şansölye adayı Alice Weidel’in konferansta yaptığı sivri dilli konuşmayı seçim kampanyası için iyi bir başlangıç olarak nitelendirdi.
dpa’ya konuşan Chrupalla, “Çok ateşli bir konuşma yaptı. İnsanlar coşkuluydu,” dedi.
Rüzgar türbinlerine savaş açması sorulduğunda Chrupalla, Weidel’in esas olarak ormanların kesildiği rüzgar türbinlerinden bahsettiğini söyledi. AfD lideri, “Ve evet, bu rüzgar türbinlerinin sökülmesi gerektiğini söylediğimiz yerde de çevresel bozulma var. Vatandaşların söz hakkı olmalı ve eğer vatandaşlar bu rüzgar türbinini burada istiyoruz diyorsa, orada kalmalı,” dedi.
Avrupa
Von der Leyen: AB ve ABD arasındaki ticaret anlaşmasının son tarihten önce tamamlanması imkansız

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Washington’da yapılacak görüşmeler öncesinde perşembe günü yaptığı açıklamada, 9 Temmuz‘dan önce AB ve ABD arasında nihai bir ticaret anlaşmasının “imkansız” olduğunu, bu nedenle iki tarafın daha az ayrıntılı bir “ilke anlaşması” hedeflediğini söyledi.
AB ve ABD, Donald Trump’ın önümüzdeki hafta AB’den gelen mallara yüzde 50 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etmesini önlemek için yaklaşık üç ay süren müzakerelerin ardından geçici bir anlaşmaya yaklaşıyor.
Von der Leyen basın toplantısında, “Bu çok büyük bir görev, çünkü AB ve ABD arasında [yıllık] 1,5 trilyon avro ile dünyanın en büyük ticaret hacmi var. Bu çok karmaşık ve çok büyük bir rakam” dedi.
“Hedefimiz ilke anlaşması” diyen von der Leyen, müzakereler için tanınan 90 günün “ayrıntılı bir anlaşmayı imkansız” hale getirdiğini de sözlerine ekledi.
İngiltere‘nin de ABD ile ilke anlaşması yaptığını söyledi: “Bildiğim kadarıyla, şu ana kadar ilke anlaşması yapan sadece iki ülke var.” ABD, çarşamba günü Vietnam ile bir anlaşma yaptığını duyurdu.
Ancak her iki anlaşma da ABD’nin “karşılıklı” gümrük vergilerini yürürlükte bıraktı. Vietnam yüzde 20, İngiltere ise yüzde 10 kabul etti.
Çin, Trump’ın Vietnam ile yaptığı ticaret anlaşmasına sert tepki gösterdi
AB Ticaret Komiseri Maroš Šefčovič, 9 Temmuz’daki son tarihten önce bir anlaşma sağlamak için bugün Washington’da görüşmelerde bulunuyor. Trump, bu tarihten sonra “karşılıklı” gümrük vergilerini yüzde 50’ye çıkaracağını tehdit etmişti. Šefčovič, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ile görüşecek, ardından Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer ile bir araya gelecek.
Lutnick, anlaşma yapmayan ülkelere 9 Temmuz’dan sonra gümrük vergilerinin artırılacağını söyledi.
AB diplomatları Financial Times‘a, bloğun muhtemelen yüzde 10’luk genel vergi artışını kabul edeceğini, ancak çelik gibi ürünlere uygulanan sektörel gümrük vergilerinin yüzde 50’ye, araç ve araç parçalarına uygulanan gümrük vergilerinin yüzde 25’e indirilmesini istediğini söyledi.
AB, ticaret fazlasını azaltmak için daha fazla ABD malı satın almayı taahhüt etmeye hazırdı.
Otomobil endüstrisinin büyük baskısı altında olan Almanya Başbakanı Friedrich Merz, geçen hafta hızlı bir anlaşma yapılması çağrısını yineledi.
Merz, “Bu, ABD ile son ayrıntısına kadar müzakere edilmiş, özenle hazırlanmış, kapsamlı bir ticaret anlaşması değil” dedi ve şunları ekledi:
“Burada söz konusu olan, özellikle ülkemizin kilit sektörleri olan kimya, ilaç, makine mühendisliği, alüminyum, çelik ve otomotiv endüstrileri için gümrük anlaşmazlığının hızlı bir şekilde çözülmesidir. Şu anda hızlı bir sonuca ihtiyacımız var. Aylarca süren uzun ve karmaşık müzakerelerdense, hızlı ve basit bir çözüm daha iyidir.”
İngiltere, yıllık 100.000 araç ihracatı ve %10 gümrük vergisi ile bir kota elde etti. İngiltere’nin ABD’ye jet motoru ve diğer havacılık bileşenleri ihracatı da Amerikan vergilerinden muaf tutuldu.
Sadece ABD’den gelen biyoetanol üzerindeki gümrük vergilerini düşürdü ve ABD’den sığır eti ithalatı için kotalarını artırdı.
ABD’nin gümrük vergileri, AB’nin ABD ile yıllık ticaretinin yaklaşık %70’ine denk gelen 380 milyar avroyu kapsıyor.
Amerika, bakır, kereste, havacılık parçaları, ilaç, çipler ve kritik mineraller dahil olmak üzere neredeyse tüm AB ticaretini kapsayacak şekilde daha yüksek sektörel vergileri genişletmeyi düşünüyor.
Avrupa
Almanya, Kuzey Akım’ı yeniden başlatma girişimlerini engellemek için harekete geçti

Friedrich Merz hükümeti, Almanya ile Rusya’yı birbirine bağlayan Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesine yönelik her türlü girişimi engellemek için yollar arıyor.
Ekonomi Bakanlığı’ndan gelen yazışmalara göre, Berlin, boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesini mümkün kılacak her türlü sahiplik değişikliğini tespit edebilmek için yatırım inceleme yasalarını güçlendirmeyi düşünüyor.
Financial Times‘ın gördüğü, Yeşiller milletvekillerinin boru hatlarıyla ilgili sorularına yazılı yanıtında, bakanlık “yatırım taramasına ilişkin yasal bir değişiklik olup olmayacağını şu anda tartıştığını” belirtti.
2022’de sabotaj sonucu hasar gören boru hatları, Berlin’in enerji konusunda Moskova’ya aşırı bağımlılığının sembolü haline geldi. Geçmişte gaz arzının yüzde 50’sinden fazlasını Rusya’dan sağlayan Almanya, Ukrayna müdahalesi sonrası rotayı değiştirdi.
Alman hükümeti, mart ayında Financial Times’ta yer alan, Kremlin bağlantılı Rus ve ABD’li işadamlarının boru hatlarını yeniden faaliyete geçirmek için girişimlerde bulunduğu yönündeki haberler üzerine alarma geçti ve Merz, boru hatlarının kapatılmasının devamı için Berlin ve Brüksel’deki yetkililerle görüşmelere başladı.
Konuyla ilgili bilgisi olan kişilere göre, Berlin dört Kuzey Akım boru hattının hiçbirinde devlet kontrolü bulunmuyor ve mevcut mevzuat uyarınca, boru hatlarının sahibi olan İsviçre merkezli şirketin sahipliğinde herhangi bir değişiklik yapılmasını engellemek için çok az şey yapabilir.
Boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesi için teknik sertifika verilmesi gerekecek, ancak kurallar değiştirilmedikçe bunu durdurma yetkisi yok.
Almanya başbakanı, AB’nin Rusya’ya uygulayacağı yeni yaptırımlar kapsamında boru hatlarının yasaklanmasını istedi.
Ancak, Slovakya’nın muhalefeti nedeniyle AB liderleri bu hafta yeni yaptırım paketini onaylayamadı.
Görüşmelere doğrudan bilgi sahibi bir kişiye göre, boru hatlarının yeniden kullanıma açılmasını isteyenlerden biri olan ABD’li yatırımcı Stephen Lynch, 6 Mayıs’ta planlarını görüşmek üzere Alman ekonomi bakanlığına davet edildi. Toplantı ilk olarak Die Zeit tarafından haberleştirildi.
Yeşiller milletvekillerinin Lynch ile yapılan toplantı hakkında soruları üzerine ekonomi bakanlığı, üst düzeyde herhangi bir toplantı yapılmadığını, ancak yetkililerin uzmanlık alanlarıyla ilgili kurum ve kişilerle sık sık bilgi alışverişinde bulunduğunu söyledi.
Lynch’in düşüncelerini yakından bilen bir kişiye göre, ABD’li yatırımcı Stephen Lynch, Avrupa’nın bir gün tekrar Rus gazını satın almaya hazır olacağına inanıyor. ABD’li yatırımcı, hasarlı boru hatlarının onarımının maliyetli bir iş olduğunu ve Avrupa’nın talebini karşılamak için bir tanesinin yeterli olacağını savunarak, bu onarımın gerekli olmayacağına inanıyor.
Lynch, FT’nin yorum talebine hemen yanıt vermedi.
Almanya yasalarına göre, Berlin, işlem “Almanya’nın kamu düzeni veya güvenliği için bir tehdit” olarak değerlendirilirse, kritik altyapı ile ilgili AB dışı yatırımcıların mülkiyet değişikliklerini engelleyebilir.
Kuzey Akım boru hatlarını işleten şirketin merkezi, Avrupa Serbest Ticaret Birliği’ne üye olan İsviçre’de bulunduğu için, devralma işlemi mevcut kurallara göre yatırım incelemesine tabi olmayacak.
Kuzey Akım projesi, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yakın ilişkileri olan eski Şansölye Gerhard Schröder tarafından başlatılmıştı.
İlk Trump yönetimi, dönemin Şansölyesi Angela Merkel’e projeden çekilmesi için baskı yapmıştı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un sözcüsü perşembe günü yaptığı açıklamada, boru hatlarının yeniden faaliyete geçmesini engelleme çabalarının, Rusya’nın bağımsız politikasına karşı Avrupa’nın “öfkesini” gösterdiğini ve Rusya’nın “ne pahasına olursa olsun” bu politikayı izleyeceğini söyledi.
Son aktivasyon planları, Almanya’da ucuz Rus gazı konusunda tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Almanya için Alternatif partisi (AfD) boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesini isterken, bazı önde gelen CDU ve SPD politikacıları da yüksek enerji fiyatlarını hafifletmek ve Almanya’nın zor durumdaki sanayisine yardımcı olmak için bu çağrıları destekledi.
Ancak Alman hükümeti Yeşiller milletvekillerine, AB Komisyonu’nun “Rusya’dan AB’ye enerji ithalatını kademeli olarak sona erdirme” çabalarını desteklediğini söyledi.
“Bu, AB’nin enerji bağımsızlığını ve güvenliğini artırmaya önemli bir katkı sağlayacaktır” diye yazdı.
Avrupa
İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.
Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.
İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.
Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.
Karar metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”
Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.
İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti
Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.
Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.
Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.
Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş2 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Görüş2 hafta önce
‘Mükemmel fırtına’nın gözünde korkuyla dalgalanan piyasalar
-
Ortadoğu6 gün önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD ve İsrail, UAEA’yı nasıl ele geçirdi?
-
Söyleşi1 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Avrupa1 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Amerika2 hafta önce
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’