Bizi Takip Edin

Avrupa

Alman seçimlerinin ardından “büyük koalisyona” doğru

Yayınlanma

23 Şubat’taki Alman federal seçimlerinin ardından gözler koalisyon senaryolarına ve bir sonraki şansölyenin programına çevrildi.

Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) birinci parti çıkması ile birlikte, CDU lideri Friedrich Merz’in bir sonraki şansölye olacağına ve hükümeti kuracağına kesin gözüyle bakılıyor.

Bu noktada, CDU’nun tek başına iktidar çoğunluğunu elde edememesi nedeniyle, koalisyon için kimin kapısını çalacağı meselesi gündeme geliyor. İkinci sıradaki Almanya için Alternatif’e (AfD) kapıları kapatan Merz ve partisinin, SPD ile bir “büyük koalisyon” için harekete geçmesi muhtemel.

Sayılara bakıldığında, bir önceki trafik lambası koalisyonunun küçük ortağı FDP ile yeni sol parti Sahra Wagenknecht İttifakı’nın (BSW) barajı aşamayarak meclis dışı kalması CDU-SPD koalisyonuna yarıyor gibi görünüyor; çünkü bu iki parti meclis dışı kalınca, olası büyük koalisyonun vekil sayısı otomatik olarak çoğunluğu elde ediyor.

Öte yandan yaklaşık 2.000 oy ile baraj altı kalmış gibi görünen BSW, itirazlar sonucu meclise girmeyi başarırsa, CDU-SPD koalisyonu üçüncü bir partiye ihtiyaç duyacak. Böyle bir koalisyonun en büyük üçüncü parti adayı ise Yeşiller gibi görünüyor.

SPD’nin İkinci Dünya Savaşının ardından en kötü sonucu elde etmesi de partinin olası bir koalisyondaki elini zayıflatıyor. Şansölye Olaf Scholz, emanetçi olarak görevine devam etse de partinin başında kalma ihtimali azalmış görünüyor. SPD’nin başına geçmesi muhtemel en büyük aday ise Savunma Bakanı Boris Pistorius.

Pistorius’un kişisel popülaritesi, medyanın da desteğiyle, Merz’in bile önünde görünüyor: Kamu yayıncısı ARD, seçmenlere en çok hangi adayın şansölye olmasını istediklerini sordu. Partiler tarafından aday gösterilenler arasında Friedrich Merz %34 ile ilk sırada yer aldı ama en güçlü seçmen desteğine sahip olan (ancak ana adaylardan biri olmayan) kişi %47 ile Boris Pistorius oldu.

Parti eş başkanı Lars Klingbeil SPD’nin parlamento grubunun başına geçecek. Klingbeil şu ana kadar partinin CDU ile bir ittifakı kabul edip etmeyeceği konusunda ketum davrandı.

Zaten, sayıların ötesinde başka ve daha büyük sorunlar da bulunuyor. CDU ile SPD ve CDU ile Yeşiller arasında kimi ihtilaflar olası bir koalisyonda öne çıkabilir. Bunlar arasında Ukrayna savaşı, transatlantik ilişkiler, göç meselesi ve savunma harcamaları ile anayasal borç freni tartışması yer alıyor.

Örneğin göç meselesinde CDU ve lideri Merz, AfD ile yan yana gelmekten çekinmeyeceğini göstermiş durumda. Kamu yayıncısı ZDF’nin sandık çıkış anketi verilerine bakıldığında, seçmenler en büyük endişelerinin göç ve güvenlik olduğunu (%44) ve bunu ekonominin durumunun (%35) izlediğini açıkça belirtti.

Almanya’nın şansölye adayı Merz’den “ABD’den bağımsızlık” sözü ve NATO’nun ölüm ilanı

Savunma harcamaları ve anayasal borç freni tartışması ise, Merz’in yumuşak karnı olabilir; çünkü mali yönden de “muhafazakâr” sayılan CDU, uzun yıllardır devlet borcunun GSYİH’nin yüzde 0,35’i ile sınırlayan borç freni maddesinin değiştirimesine veya esnetilmesine karşı çıkıyordu. Merz, seçimlerden önce bu tutumu esnetebileceklerinin sinyallerini vermişti.

Yeni mecliste kritik bir rol oyanacak iki parti, Die Linke (Sol Parti) ile AfD’nin ne yapacağı da belirleyici olacak. Sol Parti borç freninin kaldırılmasından yana, fakat aynı zamanda savunma bütçesini düşürmek istiyor ve Merz’in platformuna vergilendirme ve göç de dahil olmak üzere diğer birçok konuda karşı çıkıyor. Bu da bu partinin dahil olduğu herhangi bir anlaşmayı büyük ölçüde zorlaştırabilir.

AfD ise ülkenin katı borç limitlerine sadık kalmak istiyor ama savunma harcamalarını artırmaktan yana. Üstelik partinin Atlantik ötesindeki yeni ABD iktidarı ile kurduğu sıcak ilişkiler göz önüne alındığında, Alice Weidel ve arkadaşlarının Trump’ın Avrupa’dan daha fazla savunma harcaması isteğine karşı çıkması zor görünüyor.

“Ana akım” partilerin parlamentoda üçte iki çoğunluğu elde edememesi, borç freni reformunun yapılmasını da zorlaştıracak. Bloomberg’e göre bu durum “bazı yaratıcı alternatiflerin” ortaya çıkmasına neden olabilir.

Yeşilden hakiye dönüş: Almanya’da yeşil yatırımların yerini askeri yatırımlar alıyor

Yeni şansölye parlamentodan anayasal kuralı geçici olarak askıya almasını ve daha yüksek harcamalara izin vermesini isteyebilir. Böyle bir senaryoda izlenmesi gereken en önemli risk, ülkenin Federal Anayasa Mahkemesindeki herhangi bir dava olacak. Mahkemenin nasıl tepki vereceğini tahmin etmek zor olsa da, özellikle mevcut jeopolitik zorluklar göz önüne alındığında, acil bir askıya almaya daha yatkın olabilir.

Bunun yanı sıra, CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi CSU’nun lideri Markus Söder, seçimlerden önce SPD ile de ittifaka soğuk baktığını ilan etmişti. SPD’yi dahi kabul etmeyen bir CSU’nun, Yeşiller ile federal bir koalisyona ne diyeceği tahmin edilebilir.

Fakat Yeşiller, koalisyona açık kapı bırakmış görünüyor. Yeşiller’in olası bir koalisyon için CDU ile temasa geçip geçmeyeceği sorusuna Şansölye Yardımcısı Robert Habeck, bu görüşmeleri başlatmanın Merz’in ayrıcalığı olduğunu söyledi ama Yeşiller’in bir koalisyona katılmaya istekli olduğunu da açıkça belirtti.

Habeck kamu televizyonu ZDF’ye verdiği demeçte, “Bu tek olasılık. Bu sonucun ne anlama geldiğinin anlaşılması gerekiyor: Çok zor bir durumdayız,” dedi.

Alman şirket yöneticileri de seçim sonuçlarını “istikrar” ve “rekabetçilik” bağlamında değerlendirmeye başladılar bile. Siemens Energy CEO’su Christian Bruch, e-posta yoluyla yaptığı açıklamada, “Demokrat merkez partilerin bu zorlukları bir an önce ele almak için mümkün olan en kısa sürede istikrarlı bir hükümet kurması önemli. Almanya rekabet gücünü hızla yeniden kazanmalıdır. Enerji politikasındaki adımlar bunun için hayati önem taşıyor,” dedi.

Seçim sonrası AfD’den ilk açıklama

Bruch’un yorumu, Almanya’nın bankacılık lobisinin başkanı sıfatıyla konuşan Deutsche Bank CEO’su Christian Sewing’in dün gece yaptığı açıklama ile de uyumlu. Sewing, “Almanya’nın artık harekete geçmeye istekli ve bunu hızla yapabilecek bir hükümete ihtiyacı var. Ülkemizin karşı karşıya olduğu zorluklar çok büyük: ekonominin acilen köklü reformlarla yeni bir başlangıca ihtiyacı var,” diye konuştu.

Avrupa

AB’nin Rusya’dan enerji tedarikini terk etme planı, Macar komiserin engeline takıldı

Yayınlanma

Macar AB komiseri Olivér Várhelyi, birliğin Rusya’nın petrol ve doğalgazına olan bağımlılığını sona erdirmeyi amaçlayan yeni bir planın onayını geciktiriyor.

Avrupa Birliği’nin Rusya’nın enerji kaynaklarına olan bağımlılığını sona erdirmeyi amaçlayan yeni bir plan, Macaristan’ın AB komiseri Olivér Várhelyi tarafından engellendi.

Várhelyi, planın salı günü açıklanması beklenen taslağına saatler kala prosedürel bir itirazda bulundu.

Kapalı kapılar ardında yapılan müzakereler hakkında Politico‘ya konuşan ve isimlerinin gizli kalmasını isteyen üç Avrupalı yetkili, Várhelyi’nin itirazının, kendisinin Macaristan’ın ulusal siyasi çıkarlarından bağımsız olma yönündeki resmi yükümlülüğüne rağmen geldiğini belirtti.

Yetkililerden biri, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın enerji politikaları göz önüne alındığında, bu hamlenin anında “siyasi bir şey” olarak görüldüğünü söyledi.

Aynı yetkili, bu itirazın planın nihai onayını raydan çıkarmayacağını savundu.

Yirmi yedi AB komiserinin, her ülkeden birer tane olmak üzere, toplanıp belgeyi onaylamasının ardından yol haritasının salı günü açıklanması planlanıyordu.

Sağcı Orbán’ın Macaristan komiseri olarak seçtiği Várhelyi, toplantı gündemine bir çekince koydu.

Bu, komiserlerin onun endişelerini tartışmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Komiserler daha sonra bu endişeleri ya göz ardı etmeyi ya da dikkate almayı seçebilirler.

Macaristan Dışişleri Bakanlığı ve Brüksel Büyükelçiliği, Várhelyi’nin bu hamleyi Budapeşte ile koordine edip etmediğini teyit etme talebine yanıt vermedi.

Orbán daha önce Rus petrol ve doğalgazına yönelik yeni kısıtlamaları veto edeceğine söz vermiş ve Rus fosil yakıt ithalatını artırmak için AB enerji yaptırımlarına geçici muafiyetleri kullanmıştı.

Komiserlerin “tamamen bağımsız olmaları ve herhangi bir hükümetten veya başka bir kurum, organ, ofis veya kuruluştan talimat almamaları veya talimat aramamaları” gerekiyor.

Orbán’ın iktidardaki Fidesz partisinin eski bir üyesi olan Várhelyi, daha önce birliğin genişleme politikasını denetliyordu ancak Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ikinci bir dönem güvence altına almasının ardından daha az önemli bir koltuk verildi.

AB Enerji Komiseri Dan Jørgensen’in, komiserler toplantısının ardından birliğin Moskova’nın petrol ve doğalgazından vazgeçmesine yardımcı olmak için tasarlanan Rus enerji planını açıklaması bekleniyor.

Planın, enerji şirketlerinin Moskova ile işlerini sonlandırmasını sağlamak için bir dizi öneri içermesi bekleniyor.

Bu önerilerin, halihazırda imzalanmış sözleşmeleri feshetmek için yeni yetkiler sunması ve gelecekteki anlaşmaları caydırması muhtemel.

AB, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ithalatını yasaklamayı planlıyor

Okumaya Devam Et

Avrupa

Avrupa’nın elektrik şebekeleri trilyonlarca avroluk modernizasyona muhtaç

Yayınlanma

Avrupa Birliği’nin elektrik şebekeleri, büyük kesintileri önlemek, artan yeşil enerji üretimini desteklemek ve eskiyen altyapıyı yenilemek için trilyonlarca avroluk acil modernizasyona ihtiyaç duyuyor. Uzmanlara göre, İspanya’da yakın zamanda yaşanan ve komşu ülkeleri de etkileyen geniş çaplı elektrik kesintisi, bu ihtiyacın aciliyetini ortaya koydu.

Avrupa Birliği’nin (AB) enerji sistemi, olası elektrik kesintilerini önlemek, büyüyen yeşil enerji sektörünü desteklemek ve enerji depolama kapasitelerini güncellemek için trilyonlarca avroya mal olacak kapsamlı bir modernizasyona ihtiyaç duyuyor.

Reuters‘a konuşan uzmanlara göre, bu yatırımlar kıtanın enerji güvenliği için kritik önem taşıyor.

Modernizasyon ihtiyacı, yakın zamanda İspanya merkezli yaşanan ve Portekiz, Andorra ile Fransa ve Belçika’nın bazı bölgelerini etkileyen büyük elektrik kesintisinin ardından daha da aciliyet kazandı.

Habere göre kesinti, İspanya’nın Ukrayna’daki savaşın başlamasıyla petrol ve doğalgaz tedarikinde yaşanan aksamaların ardından fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmasıyla aynı döneme denk geldi.

Güneş ve rüzgar enerjisindeki artış, bu kaynakların değişken doğası nedeniyle şebekede ek zorluklar ve istikrarsızlık yaratarak büyük kesintilere yol açtı.

Uzmanlar, AB’deki iletim hatlarının yarısının 40 yaşından büyük olması nedeniyle şebekelerin yaşlanmasının da önemli bir sorun olduğunu vurguluyor.

Ayrıca, veri merkezleri ve elektrikli araçların artan enerji talebi ile siber saldırılara karşı korunma ihtiyacı da modernizasyonu zorunlu kılan diğer nedenler arasında gösteriliyor.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının sisteme entegrasyonu ve altyapının güncellenmesi için büyük finansman gerekiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), gerekli modernizasyonlar için 2030 yılına kadar yıllık 600 milyar dolar harcanması gerektiğini tahmin ediyor.

Avrupa Komisyonu ise 2050 yılına kadar şebekelerin yenilenmesi için 2 ila 2,3 trilyon avroya ihtiyaç duyulacağını öngörüyor.

Düşünce kuruluşu Bruegel’deki analistlere göre, 2023’te Avrupalı şirketlerin enerji şebekelerine yaptığı 80 milyar avroluk yatırım (önceki 50 ila 70 milyar avro seviyesinin üzerinde olsa da) yeterli değil ve bu rakamın yıllık 100 milyar avroya çıkarılması gerekiyor.

Nisan ayı sonunda yaşanan kesintiden en çok İspanya etkilendi.

Madrid Barajas Uluslararası Havalimanı faaliyetlerini durdurdu, Valensiya ve Madrid’de metro seferleri aksadı. Ayrıca tren seferlerinde kesintiler yaşandı ve trafik ışıkları çalışmadı.

Nükleer santraller de “güvenlik gerekçesiyle” geçici olarak kapatıldı. Kesinti sırasında İspanya’da yaklaşık 7 kişinin hayatını kaybettiği ve 25 kişinin yaralandığı tahmin ediliyor.

Bu gelişmelerle birlikte, Bloomberg‘in haberine göre Avrupa Komisyonu, AB ülkelerine 2027 sonuna kadar hem boru hattı hem de sıvılaştırılmış (LNG) Rus gazı ithalatına tam yasak getirmeyi önermeye hazırlanıyor.

Bu tedbirlerin, 6 Mayıs’ta sunulması beklenen AB’nin Rus gazından çıkış yol haritası kapsamında hayata geçirilebileceği belirtiliyor.

AB, 2022 yılında Ukrayna’ya enerji arzının acil olarak yeniden sağlanması için 1 milyar avro acil yardım ve 400 elektrik jeneratörü sağlamıştı.

İspanya ve Portekiz’de elektrik kesintileri

Okumaya Devam Et

Avrupa

Kremlin’den AfD değerlendirmesi

Yayınlanma

Almanya’nın iç istihbarat servisi, aşırı sağcı AfD partisini ‘aşırılıkçı örgüt’ olarak sınıflandırdı. Kremlin bu adımı Avrupa’nın ana akım görüşlere uymayan siyasi güçlere yönelik kısıtlayıcı tavrının bir örneği olarak değerlendirdi.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin “aşırılıkçı örgüt” olarak sınıflandırılmasını, Avrupa’nın ana akım görüşlere uymayan siyasi güçlere yönelik kısıtlayıcı tavrının bir örneği olarak değerlendirdi.

ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio ise kararı ‘maskeli tiranlık’ olarak eleştirdi.

Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), 2 Mayıs’ta AfD’yi ‘aşırı sağcı örgüt’ olarak sınıflandırdığını duyurdu.

BfV, partinin etnik kökene dayalı halk anlayışının, temel özgürlükçü demokratik düzenle bağdaşmadığı sonucuna vardı.

Kararın ardından Almanya Başbakanı Olaf Scholz, partinin yasaklanması sürecinde aceleci davranılmaması gerektiğini belirtirken, iç istihbarat servisinin bu sınıflandırma için çok detaylı bir gerekçe sunduğunu vurguladı.

AfD, 4 Mayıs’ta BfV’ye ihtarname göndererek partinin aşırılıkçı olarak sınıflandırılmasının geri çekilmesini ve bu yöndeki eylemlerin durdurulmasını talep etti.

Partiden yapılan açıklamada, BfV’den yanıt alınamadığı belirtilerek kuruma karşı dava açıldığı duyuruldu.

AfD’nin aşırılıkçı olarak sınıflandırılması kararı, partinin Almanya’daki popülaritesine dikkat çeken ABD’de de eleştirildi. Daha önce Federal Meclis seçimleri öncesinde partiye destek veren Elon Musk, AfD’nin yasaklanmasının”demokrasiye saldırı” olacağını ifade etti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Alman makamlarının istihbarata ‘muhalefeti gözetlemek için yeni yetkiler’ verdiğini öne sürdü.

Rubio, “Bu demokrasi değil, maskeli tiranlıktır. Gerçekten aşırılıkçı olan, son seçimlerde ikinci sırayı alan popüler AfD partisi değil, AfD’nin karşı çıktığı ölümcül açık kapı göçmenlik politikasıdır. Almanya rotasını değiştirmeli,” ifadesini kullandı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı ise bu eleştirilere “Bu demokrasidir,” yanıtını vererek, kararın dikkatli ve bağımsız bir soruşturmanın sonucu olduğunu vurguladı.

Bakanlık açıklamasında, “Son sözü bağımsız mahkemeler söyleyecektir. Tarihimizden çıkardığımız ders, sağcı aşırılığın durdurulması gerektiğidir,” denildi.

Almanya’da AfD’nin yasaklanması tartışmaları yıllardır devam ediyor.

Partinin aşırı sağcı tutumu nedeniyle diğer siyasi güçler AfD ile koalisyon kurmama kararı almıştı.

Buna rağmen AfD popülaritesini artırmaya devam ediyor. Şubat ayındaki Federal Meclis seçimlerinde parti, tarihindeki en yüksek oy oranına ulaşarak Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU) ittifakının ardından ikinci sırayı aldı.

Geçen ay yapılan Ipsos anketine göre, AfD’nin popülaritesi yüzde 25’e ulaşırken, CDU/CSU yüzde 24, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise yüzde 15 seviyesindeydi.

Öte yandan, AfD’nin aşırılıkçı olarak sınıflandırılmasının ardından yapılan Insa anketine göre, Almanların neredeyse yarısı (yüzde 48) partinin yasaklanmasını destekliyor.

Almanya, AfD partisini resmen ‘aşırılıkçı’ olarak sınıflandırdı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English