Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Analistler: Hindistan-Çin arasındaki yumuşama ekonomik ve güvenlik çıkarlarından kaynaklanıyor

Yayınlanma

Hindistan ve Çin, devriyelerin yeniden başlamasıyla birlikte sınır kısıtlamalarını hafifletme konusunda anlaştı. Uzmanlar bu adımın güvenlik kaygıları kadar ekonomik zorunluluklardan da kaynaklandığını ve her iki ülkenin de ticari bağlarını güçlendirmek istediğini söylüyor.

Hindistan hükümeti pazartesi günü yaptığı açıklamada, iki ülkenin 2020’deki Galwan Vadisi çatışmasından bu yana gerilimin tırmandığı tartışmalı bölgede devriyeleri yeniden başlatacağını duyurdu.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian gelişmeyi doğrulayarak Pekin’in anlaşmayı uygulamak için Yeni Delhi ile birlikte çalışacağını belirtti.

Uzmanlar bu adımı, yıllar süren gerginliklerin ardından ikili ilişkilerin istikrara kavuşturulması yönünde atılmış olumlu bir adım olarak değerlendiriyor.

Somaiya Vidyavihar Üniversitesi’nde Çin çalışmaları profesörü olan Saheli Chattaraj, Hindistan’ın Pekin’in niyetleri konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olduğunu ancak sınırdaki istikrarın her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet ettiğini söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Chattaraj, “Sınırdaki farklılıklarımız hala devam ediyor ve Çin’in duruşu tarihten kalan farklılıkların karşılıklı istişare yoluyla çözülmesi gerektiği yönünde” dedi.

Chattaraj diplomatik çıkmazın aşılmasının her iki ülkenin de barışçıl ve siyasi yollarla ilişkileri geliştirmeye motive olduğu anlamına geldiğini kaydetti.

“Olumlu etki yaratarak ve farklılıkları azaltarak ilişkilerin iyileştirilmesi için bir ivme var” dedi.

Duyuru, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS zirvesi çerçevesinde yaptıkları ikili görüşmenin ardından geldi. 2019’dan bu yana iki lider arasında ilk kez yüz yüze bir görüşme gerçekleşti.

Her iki lider de sınır anlaşmazlıklarını ele almanın önemini vurguladı ve Hindistan ile Çin’in olgunluk ve karşılıklı saygı sergileyerek “barışçıl ve istikrarlı” bir ilişkiye sahip olabilecekleri konusunda mutabık kaldı.

Delhi merkezli Observer Araştırma Vakfı’nın stratejik çalışmalar programında görev yapan Atul Kumar, güven inşa etmenin zaman alacağını söyledi.

“Karşılıklı saygı ve birbirlerinin ulusal çıkarlarına ve kırmızı çizgilerine duyarlılık bu ikili ilişkiye yansıtılabildiği sürece durum istikrarlı kalacaktır” dedi ve ekledi: “Bu şüphesiz ikili ilişkiler için iyi bir yeniden başlangıç ve her iki ülke de şu anda ihtiyatlı bir iyimserlik içinde.”

The Post’a konuşan Kumar, BRICS’in Çin ve Hindistan’ın ikili sorunlarını kendi çerçevesi altında tartışmaları ve çözüm aramaları için ivme yaratmaya yardımcı olduğunu söyledi.

Kumar, “Başkan Xi Jinping bu alternatif küresel platforma büyük önem veriyor ve mevcut çıkmaza bir çözüm aramak için bunu kullanmaya karar vermesi de değişen jeopolitik ortamda BRICS’i teşvik etme konusundaki tutarlı çabası hakkında çok şey anlatıyor” dedi.

İkili ilişkiler, 2020 yılında Galwan Vadisi’nde yaşanan ve 20 Hint askeri ile en az dört Çin askerinin ölümüne neden olan ölümcül çatışmanın ardından gerilmişti. İki ülke ayrıca 2017 Doklam çatışması ve Sikkim ve Arunachal Pradesh sınırındaki çatışmalar sırasında da gerginlik yaşadı.

Delhi merkezli Kara Harp Çalışmaları Merkezi’nde savunma analisti ve seçkin bir araştırmacı olan Rakesh Sharma, Ladakh’ın doğusunda uzun süredir devam eden çıkmazı çözmeye yönelik son girişimlerin cesaret verici olduğunu ancak güvenin yeniden tesis edilmesinin sürekli çaba gerektireceğini kaydetti.

“1993 ve 2013 yılları arasında oluşturulan önceki güven arttırıcı önlemler [CBM’ler] etkinliğini yitirdi. Yeni CBM’lerin oluşturulması oldukça zaman alacaktır. Bu nedenle temkinli olmak çok önemli olacak” dedi.

Savunma Çalışmaları ve Analizleri Enstitüsü’nde yardımcı araştırmacı olan M.S. Prathibha, This Week in Asia’ya verdiği demeçte Çin’in Batı ile yaşadığı güvenlik ve ticaret gerilimleri nedeniyle Hindistan ile ekonomik ilişkilerini yeniden başlatma konusunda çok gayretli olduğunu söyledi.

“Anlaşma Hindistan-Çin ilişkilerinde ihtiyatlı bir iyimserlik yarattı. Hindistan herhangi bir ekonomik ilişkiyi yeniden başlatmadan önce sınırdaki durumun yatışmasını ve tüm sürtüşme noktalarındaki devriye sorunlarının çözülmesini istiyordu” diyen Prathiba, Hindistan’ın Çin’in iki ülke arasında imzalanan ikili anlaşmalara uymasını umduğunu da sözlerine ekledi.

Ekonomik faktör

Analistler, Hindistan ve Çin arasındaki ekonomik çıkarların her iki ülkeyi de sınır sorunlarını ele almaya ve çözmeye ittiğini söylüyor.

The Post’a konulan analist, “Hindistan ve Çin birbirlerine bağımlılar. Hindistan tamamen Batı’ya bel bağlamak istemiyor ve Kore ve Japonya ile müzakerelerde zorlanıyor. Bu arada Çin’in de, özellikle Batı ile gergin ilişkileri göz önüne alındığında, Hindistan pazarına erişime ihtiyacı var” yorumunu yaptı.

Analistlere göre Çin, Hindistan’a küçük ortak muamelesi yapma eğiliminde olan Japonya ve Güney Kore gibi ülkelere kıyasla Delhi açısından birlikte çalışması daha kolay bir ülke olarak görülüyor. Ticaret ve Sanayi Bakanı Piyush Goyal 30 Temmuz’da yaptığı açıklamada Hindistan’ın Japonya, Güney Kore ve ASEAN ile uygulanan serbest ticaret anlaşmalarını gözden geçirmek için müzakereleri hızlandırmaya çalıştığını söyledi.

İsmi açıklanmayan bir analist, “Hindistan’daki iş çevrelerinden de hükümete Çin ile ticari ilişkileri geliştirmesi yönünde baskı var, zira bu tür bağlar ekonomik fırsatlar ve faydalar sağlayabilir,” dedi.

The Post’a konuşan analist, “Her iki ülkenin de daha büyük ekonomik çıkarları var ve sınır anlaşmazlıkları nedeniyle ekonomik faydalardan mahrum kalmayı göze alamazlar” değerlendirmesini yaptı.

İkili ticaret

Ekonomik düşünce kuruluşu Global Trade Research Initiative’in verilerine göre, Mart 2024’te sona eren mali yılda Hindistan’ın Çin’e ihracatı 16,65 milyar ABD doları, ithalatı ise 101,75 milyar ABD doları olarak gerçekleşti ve ticaret açığı 85 milyar ABD dolarını aştı.

Hindistan’ın temmuz ayında yayınlanan yıllık Ekonomik Anket raporu, Hindistan’ın Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı ülkelere ihracatını artırmak için Çin’den doğrudan yabancı yatırım çekmenin önemini vurgulamış ve böylece Delhi’nin Pekin ile artan ticaret açığını ele almıştı.

Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nden emekli ekonomi profesörü Arun Kumar ise farklı bir görüş ortaya koyarak son anlaşmanın bölgenin jeopolitiği ile ilgili olduğunu söyledi.

Kumar, “Batı, Hindistan’ın [Asya’da] Çin’in karşıtı olmasını istiyor, bu nedenle ABD Hindistan ile stratejik bir ilişki kuruyor” dedi.

“Dolayısıyla Hindistan’ın Batı’ya çok fazla yaklaşmaması ve iki blok arasında tarafsız kalması Çin’in çıkarına, bu nedenle Çin sınır meselesinde yumuşamayı kabul etti” yorumunu yaptı.

DİPLOMASİ

Türkiye-Afrika İşbirliği Bakanlar Toplantısı Cibuti’de

Yayınlanma

Türkiye-Afrika Ortaklığı Üçüncü Bakanlar Gözden Geçirme Konferansı, 2-3 Kasım 2024 tarihlerinde Cibuti’de gerçekleştirilecek. Konferansta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil edecek. Etkinlikte, Afrika Birliği’ne üye 14 Afrika ülkesinin dışişleri bakanları ve temsilcileri de yer alacak.

Bu konferans, 2021’de İstanbul’da düzenlenen Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nin kararlarının takibi ve 2022-2026 Ortak Eylem Planı çerçevesinde atılacak adımların gözden geçirilmesi açısından kritik önem taşıyor. Ayrıca 2026’da planlanan Dördüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nin hazırlıkları da bu toplantının gündeminde yer alacak. Zirve sonrasında “Ortak Bildiri” ve “2022-2024 Ortak Uygulama Raporu” belgeleri kabul edilecek.

Türkiye-Afrika ilişkileri, 2005’te başlayan Afrika Açılım Eylem Planı ile kurumsal ve sistematik bir çerçeveye oturmuş ve zamanla “Afrika Ortaklık Politikası”na evrilmiştir. Türkiye’nin stratejik ortak olarak Afrika ile gerçekleştirdiği işbirliği, barış ve istikrarın yanı sıra ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerini de içeriyor.

Konferansın sonuçları, Türkiye’nin Afrika kıtasındaki etkinliğini daha da pekiştirmesi ve işbirliklerini derinleştirmesi açısından büyük önem taşıyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Kazan’daki BRICS Zirvesi’nin son günü nasıl geçti?

Yayınlanma

Kazan’daki BRICS zirvesi, şimdiye kadarki en geniş katılımlı toplantılardan biri olarak sona erdi. Zirvede BRICS’in genişletilmesi kararı alınırken, liderler uluslararası işbirliği ve bölgesel sorunlar üzerinde durdu. Vladimir Putin, zirvede birçok küresel meseleye değinirken, liderler arasında çeşitli diplomatik görüşmeler yapıldı.

Kazan’daki BRICS zirvesi, 24 Ekim’de tarihin en geniş katılımlı toplantılarından biri olarak sona erdi. Zirveye, BRICS + formatında 36 ülkenin temsilcileri ve uluslararası kuruluşların başkanları katıldı.

Çok sayıda ikili ve çok taraflı görüşmenin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, düzenlediği basın toplantısında zirvenin başarılı geçtiğini ve BRICS’in genişletilmesine yönelik prensipte bir karar alındığını açıkladı. Ayrıca, birliğe yeni katılım statüsü oluşturulacağını ve davetiyelerin yakında gönderileceğini belirtti.

Putin, zirvede SWIFT’e alternatif bir ödeme sistemi oluşturulması konusunun gündeme gelmediğini, zira Rusya’nın ortaklarıyla halihazırda benzer bir sistemi kullandığını söyledi. Basın toplantısında, zirveyle doğrudan ilgisi olmayan birçok soru da yöneltildi.

Örneğin, Rusya topraklarında Kuzey Kore askerlerinin olup olmadığı sorusuna Putin ne yalanlayarak ne de doğrulayarak yanıt verdi; yalnızca Kuzey Kore ile ilişkilerin imzalanan anlaşmalar doğrultusunda geliştirildiğini ifade etti.

Rusya’nın askerî harekâtlar ve insansız hava aracı saldırılarının ülkede bir güvenlik tehdidi oluşturup oluşturmadığı sorulduğunda ise Putin, ülkenin çok daha büyük bir tehlikeyle, yani egemenlik kaybıyla karşı karşıya olduğunu vurguladı.

Ukrayna ile barış görüşmeleri ihtimaline ilişkin olarak, Türkiye’nin yakın zamanda bu süreci yeniden başlatmak için girişimlerde bulunduğunu aktardı:

“[Cumhurbaşkanı Recep] Erdoğan’ın bir yardımcısı kısa süre önce New York’tan aradı ve yeni barış görüşmeleri önerileri olduğunu iletti. Ben de hemen ‘katılıyorum’ dedim! Ancak ertesi gün Kiev hükümeti, ‘müzakere yok’ diyerek reddetti. Biz de Türk yetkililere ‘Katılımınız için teşekkür ederiz, ancak önce müşterilerinizi ikna edin’ dedik.”

Putin ayrıca, Donald Trump’ın Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması durumunda Moskova’yı bombalayacağına dair tehdit iddialarını yalanladı, ancak Trump’ın gerçekten Ukrayna’da barışa yönelik bir istek taşıdığına inandığını belirtti.

Putin, güne Batı’nın “kurallara dayalı düzen” kavramını eleştirerek sözlerine başladı. Ardından Ukrayna’daki duruma ilişkin daha sert bir dil kullandı ve bu krizin, Rusya’nın güvenliğini tehdit edecek şekilde “hayati çıkarlarımız göz ardı edilerek” kullanıldığını söyledi.

Konuşmasında Orta Doğu’daki duruma da değinen Putin, “Gazze Şeridi’ndeki çatışmalar, çoğu sivil olmak üzere 40 binden fazla insanın ölümüne yol açtı. Ancak her türlü terör eylemine karşı olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi vurgulamak isterim,” değerlendirmesini yaptı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid el-Nahyan, zirvenin sosyal yardım formatında yapılan toplantıya katılmadı.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ise konuşmasında, Ukrayna’daki çatışmanın “mümkün olan en kısa sürede” çözülmesi gerektiğini belirtti ve Çin-Brezilya Barış Dostları grubunun bu konuda arabuluculuk yapabileceğini hatırlattı. Ayrıca, temmuz ayında Filistinli gruplar tarafından imzalanan Pekin Deklarasyonu’na da atıfta bulundu.

Xi’nin konuşması, Küresel Medeniyet Girişimi ve Çin Komünist Partisi’nin Üçüncü Plenumu’nun kararları gibi küresel öneme sahip konularla devam etti. Xi, Güney ülkelerinin yükselişinin dünyadaki büyük değişimin açık bir göstergesi olduğunu söyledi. Konuşmasının ardından ise toplantının bitmesini beklemeden ülkesine döndü.

Zirvede dikkati çeken diğer isimler arasında Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce de vardı. Arce, Filistin’deki çatışmaları “soykırım savaşı” olarak nitelendirirken, ülkesinde anayasa dışı yollarla iktidarı ele geçirme girişimlerinin Bolivya’nın lityum zenginliğiyle bağlantılı olabileceğine işaret etti.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile yan yana otururken kısa süreliğine de olsa sohbet etti. Paşinyan, “Dünyanın Kavşağı” adlı ulaşım ve lojistik girişimini hatırlattı ve Azerbaycan’a Nahçıvan’a kolaylaştırılmış bir bağlantı sağlama önerisinde bulundu. Ancak Putin, Paşinyan’ın bu teklifini sunduğu sırada Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye veda ediyordu.

BM Genel Sekreteri António Guterres, New York’taki BM Genel Kurulu’nda kabul edilen Gelecek Paktı’nı hatırlatarak, tüm ülkelerin “büyük bir aile gibi” yaşaması gerektiğini vurguladı. Putin ise “Aileler arasında maalesef sık sık kavgalar, skandallar ve mal paylaşımı anlaşmazlıkları olur, hatta bazen işler kavgaya kadar varır,” diyerek BRICS’in “ortak bir evde elverişli bir atmosfer yaratmayı” hedeflediğini belirtti.

Üç saat süren zirve sonrası liderler çalışma kahvaltısı yaptı ve ardından geç öğle yemeğine geçildi. Putin, basın toplantısının ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Laos Devlet Başkanı Thongloun Sisoulith, Moritanya Devlet Başkanı Muhammed Ould Şeyh el-Ghazouani, BM Genel Sekreteri ve Vietnam Başbakanı Pham Minh Chính ile çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi.

Son olarak, 2025 yılındaki BRICS zirvesine Brezilya’nın ev sahipliği yapacağı açıklandı.

Uzmanlara BRICS’i sorduk – 2: Türkiye BRICS’e üye olabilir mi?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Lukaşenko: Rusya’da bazıları Belarus’u ilhak etmek için can atıyor

Yayınlanma

Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko, Rusya’daki “bazı çevrelerin” Belarus’u ilhak etme girişiminin savaşa yol açacağını belirtti. Belarus ile Rusya arasındaki mevcut entegrasyon projeleri üzerine yapılan spekülasyonlara yanıt olarak, Lukaşenko, iki ülkenin birlik devleti sürecinde halihazırda yakın ilişkiler kurduğunu ifade etti.

Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Rusya’nın “yüksek çevrelerinde” bazı kişilerin Belarus’u ilhak etmek için “can attığını”, ancak böyle bir girişimin savaşa neden olabileceğini vurguladı.

Lukaşenko, İzvestiya gazetesine verdiği mülakattta, “Siz daha küçüksünüz, biz daha büyüğüz; ekonomimiz de güçlü. Yardım ederiz, sonra Rusya’ya katılırsınız,” gibi düşüncelerle Belarus’a yaklaşmanın yanlış olduğunu dile getirdi.

“Bu, savaş demektir demekten bile çekiniyorum,” diyen Lukaşenko, iki ülkenin zaten Birlik Devleti projesi çerçevesinde yakın iş birliği içinde olduklarını belirtti.

Lukaşenko, “Neden Belarus’un Rusya’ya katılması gereksin? Birbirimizden kopmadan, üniter bir devletteki gibi yakın ve güçlü ilişkiler kurabiliriz. Kimse de gücenmez,” diyerek, Belarus ve Rusya’nın bağımsız iki devlet olarak daha verimli bir iş birliği geliştirebileceğine inandığını ifade etti.

Devlet Başkanı, günümüzdeki jeopolitik durumlara dikkat çekerek, “Bugün birilerinin ülkeleri fethetme hayalleri olabilir, ancak bir siyasetçi her zaman ‘Peki ya sonra?’ diye düşünmelidir,” değerlendirmesini yaptı.

Orta Çağ’ın geçmişte kaldığını ve artık fetihlerin ekonomik ve politik yükümlülükleri olduğunu ifade eden Lukaşenko, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de benzer bir “fetih amacı” taşımadığından emin olduğunu söyledi.

Birlik Devleti projesi, Rusya ve Belarus’un 2000 yılından bu yana uyguladığı bir entegrasyon girişimi olarak öne çıkıyor. Ülkeler, bu süre zarfında Avrasya Ekonomi Birliği (AEB) içinde ortak bir gümrük alanı ve serbest ticaret bölgesi oluşturmuş, güvenlik ve dış politika konularında işbirliğini artırmıştı.

Lukaşenko: NATO saldırırsa nükleer silah kullanırız

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English