Bizi Takip Edin

Avrupa

Avrupa Dörtlüsü, ABD’nin NATO rolünü devralabilir mi?

Yayınlanma

ABD’nin NATO ittifakında bıraktığı boşluğu Almanya, Britanya, Fransa ve Polonya’nın kapatabileceği öne sürülse de bu grup Amerika liderliğindeki ittifaktan çok daha savunmasız olacak.

Politico’da yer alan analize göre Donald Trump ilk kez başkan olduğunda NATO’dan neredeyse çıkıyordu; şimdi yeniden göreve geldi ve “her zamankinden daha öngörülemez.”

Bu hafta Lahey’de bir araya gelecek NATO liderleri, ABD ‘aşkanının Ukrayna’yı terk edeceğinden endişeli. Onu yatıştırmak ve Rusya karşısında Avrupa’yı yalnız bırakmamasını sağlamak için büyük bir savunma harcaması artışını kabul etmeleri bekleniyor.

Politico’ya göre Avrupa’nın sorunu, ABD’nin daha az müdahalesini gerçekten telafi edebilecek belirgin bir ülke veya Almanya, Britanya, Fransa ve Polonya gibi bir ülke grubu olmaması.

Ayrıca Avrupa ülkeleri, her biri büyük mali, askeri ve siyasi zorluklarla karşı karşıya.

‘ABD oyun alanına düzen getiriyordu’

Üst düzey bir Fransız askeri yetkili, “Amerikan liderliğinin avantajı, o kadar üstün, büyük ve iyilikseverdi ki kimse buna itiraz edemiyordu: Oyun alanına düzen getirdi, kararların kim tarafından alındığına dair hiçbir şüphe yoktu” diyor.

Washington’un NATO veya Avrupa güvenliğinin arkasındaki itici güç olmadığı bir durumda, “artık gerçek bir alfa erkek kalmaz” diye ekleyen Fransız yetkili, “Başka hiç kimse güç kullanarak üstünlüğünü iddia edemez,” ifadelerini kullanıyor.

Politico ve WELT, ondan fazla mevcut ve eski Avrupalı ve Amerikalı politika yapıcı, askeri yetkili ve akademisyenle, Amerika’nın rolünün azalması durumunda NATO ve Avrupa güvenliğinin nasıl olacağı konusunda konuştu.

Herkes ABD’nin NATO’dan gerçekten çekilmesinin olası olmadığını vurgularken, askeri ittifakın değişmesi gerektiği ve bunun diğer ülkeleri daha fazla liderlik rolü üstlenmeye itebileceği konusunda geniş bir mutabakat var.

Bu arada, müttefik liderler Trump’ın Lahey’den mutlu ayrılmasını sağlamak için ona karşı dikkatli davranacaklar.

Eski Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis, “ABD’nin Avrupa’da kalacağını ve karşılıklı savunma taahhüdünü teyit edeceğini ummak yerine, bir nedenden ötürü ABD’nin orada olmaması veya beklediğimiz şekilde davranmaması durumunda bunun nasıl işleyeceğini düşünmeliyiz,” uyarısında bulundu.

Avrupa’da değişim kaçınılmaz

Avrupalılar on yıllardır ABD’ye güveniyordu. Washington’un konvansiyonel ve nükleer silahları, ortak askeri, iktisadi, siyasi ve kültürel bağlara dayanan transatlantik ittifakta temel “güvenlik” sağladı.

Politico’ya göre tüm bunlar şimdi değişiyor ve Avrupa’yı kendine bazı zor sorular sormaya zorluyor.

ABD yönetimi, Rusya’nın önümüzdeki beş yıl içinde NATO topraklarına saldırı düzenleyebileceği endişelerinin artmasına rağmen, Avrupa’da konuşlanmış bazı ABD askerlerinin başka yerlere yeniden konuşlandırılıp konuşlandırılmayacağını değerlendirmek için bir inceleme yürütüyor.

Washington, NATO’ya bağlı kalacağını ısrarla vurguluyor fakat değişiklikler kapıda. ABD’nin NATO Büyükelçisi Matthew Whitaker, NATO zirvesinden sonra müttefiklerle ABD askerlerinin azaltılması konusunda görüşmelere başlayacaklarını söyledi.

Ayrıca, müttefikler ordularına yeterli miktarda para yatırdığı sürece ABD’nin NATO’nun ortak savunma maddesi olan 5. maddeye bağlı olduğunu da belirtti.

Birçok Avrupa başkentinde, ABD’nin güvenilir bir müttefik olmayabileceği fikrine karşı isteksizlik var. Landsbergis, “Bu birçokları için rahatsız edici bir konu. Bunu konuşma fırsatına sahip olduğum için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum, çünkü bakan olduğum zamankinden daha özgürüm. Birçok kişi, bu konuyu açarsan NATO’yu zayıflatırsın diye düşünüyor,” diye konuşuyor.

Doğu Avrupa’da ABD’ye ihtiyaç sürüyor

Rusya’ya ne kadar yakın olunursa, Amerika ve onun askerleri, tankları, savaş uçakları, füzeleri, ağır yük taşıma kapasitesi ve nükleer silahlarının buradan ayrılmayacağına dair ısrar o kadar güçlü oluyor.

Polonya Savunma Bakan Yardımcısı Paweł Zalewski, “Amerikalıların NATO kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini teyit edebilirim. Aramızdaki iletişim ve işbirliği çok iyi. Trump’ın söylemleri, Avrupalıları kendi kıtalarının savunmasına daha fazla yatırım yapmaya ikna etmeyi amaçlıyor. Bu işe yarıyor ve Polonya olarak bundan memnunuz,” diyor.

Birçok Avrupalı da Trump’ın bu tavrının geçip transatlantik ilişkilerin geçmiş on yıllardaki alışılagelmiş düzene döneceğini umuyor.

SIPRI’den Kunz, “Avrupalılar arasında sorunun boyutu ve süresi konusunda anlaşmazlık var. Hâlâ, 2028’de Beyaz Saray’a iyi bir adamın dönmesiyle normale dönebileceğimiz veya Trump ile anlaşmalar yapabileceğimiz için hemen bir B planı düşünmenin anlamsız olduğunu düşünenler var,” iddiasında bulunuyor.

Başkentlerin, Avrupa’nın güvenliğinde ABD’nin daha az rol oynadığı bir geleceği düşünmek istememelerinin birçok nedeni var. Yetkililer, bu konuyu kamuoyunda tartışmanın bile “Putin’e karşı zayıflık” izlenimi verebileceğini savunuyor.

Bunun nedenlerinden biri, ABD’nin askeri teçhizatını ve desteğini ikame etmenin ne kadar zor olacağı. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsünün (IISS) geçen ay yayınlanan bir araştırmasına göre, ABD silahlarının ve 128.000 askerinin aynı özelliklere sahip muadilleriyle değiştirilmesinin maliyeti 25 yılda yaklaşık 1 trilyon dolara ulaşacak.

En acil bağımlılıklar, uydular, derin vuruş kabiliyetleri, havada yakıt ikmali ve taktik nakliye gibi kritik öneme sahip unsurlar.

Alman Hıristiyan Demokrat milletvekili Norbert Röttgen, “Amacımız NATO içinde ABD’nin yerini almak değil, onu daha fazla Avrupa kapasitesiyle tamamlamaktır. Güvenilir bir nükleer caydırıcılık gibi bazı ABD kapasiteleri, Avrupalılar tarafından uzun yıllar boyunca sağlanamazdı,” diyor.

Bu konudan kaçınmanın diğer bir nedeni de, Politico’ya göre, “kendi kendini gerçekleştiren kehanet” korkusu: Avrupa öne çıkıp kıtanın savunma yükünün çoğunu üstlenirse, bu ABD’nin NATO’daki rolünü daha da azaltması için bir bahane olabilir, ki bu da çoğu Avrupalının istemediği bir durum.

Eski Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, “ABD’nin Avrupa’dan ayrılma olasılığı söz konusu olduğunda, bu gelişmeyi hızlandıracak hiçbir şey yapmamalıyız,” diyor.

Polonya ve Litvanya gibi ön saflarda yer alan ülkelerin yanı sıra, Birleşik Krallık da kendi stratejik çıkarları ile ABD’nin çıkarları arasındaki farklılıklar konusunda herhangi bir tartışmayı kesintiye uğratma konusunda özellikle katı bir tutum sergiliyor.

İngiliz bakanlar ve yetkililer, kamuoyunda ve özel görüşmelerde, ABD’nin NATO’ya bağlılığının tam olduğunu vurgularken, Avrupa ülkelerinin kendi savunmaları konusunda daha fazla sorumluluk alması gerektiğini kabul ediyor.

Örneğin savunma alanında deneyimli bir İngiliz milletvekili, Amerika’ya karşı “dikkatli” davranılması gerektiğini söylüyor.

Öte yandan birçok eski ve mevcut Avrupalı yetkili, Avrupalıların her türlü senaryoya hazırlıklı olması gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.

Fischer, “İki yol üzerinde düşünerek hazırlık yapmalıyız: biri Amerika ile, diğeri sadece Avrupa ile,” diye uyarıyor.

Avrupa koalisyonu mümkün mü?

NATO’nun geleceği hakkındaki tartışmaların çoğunda, Amerika’nın yerini almanın ortak bir çaba gerektireceği kabul ediliyor.

Geri çekilen Amerika’nın yerini almaya yönelik ilk örneklerden biri, Kiev’e askeri yardımı koordine etmek için ABD tarafından kurulan gayri resmi bir oluşum olan Ukrayna Savunma Temas Grubu. Washington, Trump döneminde grubun liderliğini bıraktı ve şu anda Almanya ve İngiltere ikilisi tarafından yönetiliyor.

Bir diğer örnek ise, ateşkes durumunda Ukrayna’ya güvenlik garantisi sağlamak için Londra ve Paris’in öncülüğünde kurulan “istekliler koalisyonu.”

Bu, hiçbir Avrupa ülkesinin, savaştan bu yana ABD’nin yaptığı gibi Avrupa güvenliği konusunda tek başına liderlik iddiasında bulunamayacağını gösteriyor.

Fischer, Politico ve WELT’in görüştüğü çoğu kişinin görüşünü yineleyerek, “Fransa, İngiltere, Almanya, Polonya; bunlar belirleyici faktörler olacak. Küçük Baltık ve İskandinav ülkeleri de önemli bir sese sahip olacak,” diyor.

Eski milletvekili ve eski Fransız savunma bakan yardımcısı Jean-Louis Thiériot’ya göre, ABD’nin liderlik rolündeki azalmayı telafi etmek için “genellikle bir koalisyon senaryosu içinde” bulunuyorlar.

Ne var ki eski milletvekiline göre Almanya, Fransa ve Polonya’dan oluşan Weimar Üçgeninin ötesine geçip bu koalisyonu İngiltere’yi de içerecek şekilde genişletmek çok önemli, dedi. 

Milletvekili, dört ülkenin her birinin masaya kendi varlıklarını getireceğini açıkladı: Paris ve Londra nükleer güçler, Berlin iktisadi ağırlık merkezi, Varşova ise Rusya tehdidini çok iyi anlıyor ve Avrupa’nın en büyük ordusuna (Türkiye hariç) ve gayri safi yurtiçi hasılanın en yüksek savunma bütçesine sahip NATO ülkesi.

Ne var ki her ülke aynı zamanda zayıf halka da olabilir. Liderlik rolünü üstlenmeye en istekli iki ülke olan Fransa ve İngiltere’nin savunmaya harcayacak parası olup olmadığı belirsiz.

Fransa’nın kamu maliyesi çok kötü durumda ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin savunma harcamalarını nasıl artıracağını hâlâ açıklamadı. Ayrıca, Fransa’nın NATO’ya tam bağlılığı oldukça yeni ve ön saflardaki ülkelerle güven ilişkisi hala gelişme aşamasında.

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer de benzer bütçe baskıları altında ve aynı zamanda bir güvenilirlik sorunu ile karşı karşıya. İngiliz RUSI düşünce kuruluşunda araştırmacı Ed Arnold, 2025’te kurulacağı vaat edilen yeni kara kuvvetleri tümeninin 2030’a ertelendiğini hatırlatarak, “Sorun her zaman NATO’ya çok şey vaat etmemiz, ama vaatlerimizi yerine getirmememiz olmuştur,” diyor.

Geleneksel olarak Amerika yanlısı Polonya, Trump yönetimine bir köprü görevi görebilir, fakat milliyetçi-muhafazakâr Hukuk ve Adalet’in (PiS) desteklediği Karol Nawrocki’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki zaferi, Başbakan Donald Tusk’ı zayıflattı.

Tusk’ın hükümeti, 2027’deki parlamento seçimlerine kadar sürekli bir kriz içinde kalacak ve iç siyasi felç, dış politikada daha az ağırlık kazanmasına neden olacak.

Polonya, artan savunma harcamalarının yol açtığı hızlı büyüyen bütçe açığı nedeniyle de alarm zillerini çalıyor.

Almanya’ya gelince, Şansölye Friedrich Merz’in, seçim kampanyasında ABD’den daha fazla özerklik gerektiğine dair büyük açıklamalara rağmen, liderlik rolünü üstlenme konusundaki siyasi iradesine şüpheler var.

‘Popülist dalga’ Avrupa’yı sararsa işler sarpa sarabilir

Daha önce bahsedilen Fransız askeri yetkili, Fransa, İngiltere ve Almanya’daki popülist, sağ partilerin liderlerine atıfta bulunarak, “Bugün Macron, Starmer ve Merz ile işe yarayan şeyler, yarın Marine Le Pen, Nigel Farage ve Alice Weidel ile işe yaramayabilir. Bugün olduklarının tam tersi haline gelebilecek ülkelerle nasıl bir şey inşa edilebilir?” diye soruyor.

Alman Marshall Fonunda araştırma görevlisi Gesine Weber, “Herkes bunun [işbirliği için] bir fırsat penceresi olduğu konusunda hemfikir, ancak iki nükleer gücün iç siyasi gidişatı, diğer Avrupalıları onların gelecekteki güvenilirliği konusunda şüpheye düşürüyor,” diyor.

Fakat bu durumun mevcut Avrupalı liderlerin birlikte çalışmasını engellememesi gerektiğini de ekliyor.

Weber, “Avrupalılar için önemli olan, Fransa veya Birleşik Krallık’taki gelecekteki hükümetlerin savunma ittifaklarına daha az bağlı olacağından korkarak felce uğramamak. Ölümden korktukları için intihar etmemeleri çok önemli,” diye belirtiyor.

Avrupa

AB, rubleye endeksli stabil kripto parayla bağlantılı Rus ödeme sistemine yaptırım getirdi

Yayınlanma

Avrupa Birliği, Rus PSB bankasının 2024’te kurduğu uluslararası ödeme platformu A7’yi yaptırım listesine ekledi. AB, platformun ‘Moskova ile çok sayıda bağlantısı’ olduğunu ve Moldova’daki seçimlerde seçmenlere rüşvet verme planında kullanıldığını iddia etti.

Avrupa Birliği (AB), Rus bankası PSB tarafından geçen sene faaliyete geçirilen uluslararası ödeme platformu A7’yi yaptırım listesine dahil ettiğini duyurdu.

AB Konseyi’nden yapılan açıklamaya göre A7, Moldovalı iş insanı İlan Şor ile bağlantılı şirket ve şahıslarla birlikte Avrupa’nın yaptırımlarına maruz kaldı. AB, platformun “Moskova ile çok sayıda bağlantısı” olduğunu ve Moldova’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ülkenin AB’ye katılım referandumu sırasında seçmenlere rüşvet verme planında kullanıldığını öne sürdü.

A7 ödeme sistemi, PSB’nin açıklamasına göre, Rus ihracatçı ve ithalatçılarının yabancı ortaklarıyla zamanında ve kesintisiz ödeme yapmalarını sağlamak amacıyla bir sınır ötesi ödeme aracı olarak oluşturulmuştu.

Platformla birlikte, Rus rublesinin kuruna endekslenmiş dünyanın ilk dijital varlığı olan A7A5 adlı stabil kripto para da piyasaya sürülmüştü.

Platformun arkasındaki isim İlan Şor

SPARK verilerine göre, A7 adlı şirketin kurucusu İlan Şor. Şor aynı zamanda, rubleye endeksli stabil kripto para A7A5’in ihracına garantör olan A7-Kırgızistan şirketini de yönetiyor.

Platformun arkasındaki PSB bankası ise daha önce AB ve ABD tarafından yaptırım listelerine alınmıştı.

Financial Times‘ın haberine göre, A7A5 üzerinden sadece birkaç ay içinde 9,3 milyar dolar tutarında işlem gerçekleştirildi.

İşlem hacminin büyük bir kısmı, gazetenin kapatılan Rus platformu Garantex’in halefi olarak tanımladığı Kırgız kripto borsası Grinex üzerinden yapıldı.

İlan Şor’un geçmişi

İlan Şor, Rusya’ya yakınlığıyla anılıyor. Şor, Moldova Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yazında yasa dışı ilan ettiği Şor partisinin kurucusu.

Ülke makamları, Şor’u defalarca Moldova’nın AB’ye entegrasyonu sabote etme girişimleriyle suçladı.

2017 yılında İlan Şor, Moldova’da bankacılık dolandırıcılığı suçundan yedi buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak temyiz hakkını kullanarak ev hapsine alındı.

Haziran 2019’da ülkeden kaçan Şor, Nisan 2023’te Temyiz Mahkemesi tarafından aynı davadan gıyabında 15 yıl hapis cezasına mahkum edildi.

2024 baharında İlan Şor’un Rusya vatandaşlığı aldığı ortaya çıktı. Aynı yıl Financial Times‘a göre Şor, Rusya’nın ithalat ödemeleri yapabileceği ve ihracat gelirleri elde edebileceği, yaptırımları aşmaya yönelik bir finans merkezi kurmak amacıyla Kırgız Keremet Bank ile görüşmelerde bulundu.

Bu yılın ocak ayında söz konusu bankaya ABD tarafından yaptırım uygulanmıştı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya, ‘Rusya’nın iç bölgelerini vuracak’ Amerikan füzeleri istiyor

Yayınlanma

Almanya, uzun menzilli füze eksikliğini kapatmak ve “Rusya’nın iç kısımlarını vurabilmek” için Amerikan Typhon sistemlerini satın almak istiyor.

Der Spiegel’de yer alan habere göre, Alman askeri yetkililer ve uzmanların Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) strateji belgesinde çizdikleri tablo oldukça karamsar.

Belgeye göre Vladimir Putin, ordusunu öncelikle Rusya’nın batısında, yani “NATO sınırlarında” silahlandırıyor. Bu durum, Almanya için “varoluşsal bir risk” oluşturuyor ve buna ancak “askeri ve toplumsal kapasitelerin tutarlı bir şekilde geliştirilmesi” ile karşı konulabilir.

Belge, Federal Savunma Bakanı Boris Pistorius’un silah alımını neden sürdürdüğünü ortaya koyuyor. Bu, hava savunmasının genişletilmesinin yanı sıra uzun menzilli silahlar için de geçerli.

Almanya, Fransa ve diğer dört ülke ile birlikte Avrupa Uzun Menzilli Saldırı Yaklaşımı’na (ELSA) yatırım yapıyor. Bu programın amacı, 2.000 kilometreden fazla menzile sahip füzeler veya seyir füzeleri geliştirmek.

Fakat Pistorius, Pentagon şefi Pete Hegseth ile Washington’da yaptığı görüşmenin ardından, bunun gerçekleşmesinin yedi ila on yıl sürebileceğini söyledi.

Pistorius bu nedenle, Amerikalıların kendilerinin de ancak kısa süre önce kullanıma sunduğu bir silah sistemi talebinde bulundu: Typhon füze fırlatıcı.

Bu sistem, seyir füzeleri ve balistik füzeler ateşleyebiliyor ve hipersonik füze de geliştirme aşamasında.

Almanya’nın bu amaçla Amerikalılardan Tomahawk seyir füzesi satın alması halinde, Bundeswehr ilk kez uzun menzilli kara tabanlı bir silaha sahip olacak.

Bu, Bundeswehr’in Rusya topraklarının derinliklerine hassas saldırılar düzenleyebileceği anlamına gelecek. Bir Alman uzman, “O durumda Putin, teorik olarak, Almanya için artık dokunulmaz olmayacak,” dedi.

ABD ordusu, ilk Typhon bataryasını Aralık 2022’de Lockheed Martin’den teslim aldı. Typhon, ABD’nin Çin ve Rusya’nın yeni silahlarına yanıt olarak başlattığı askeri modernizasyon hamlesinin bir parçası.

ABD’nin, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu gibi, 1988’den itibaren INF anlaşmasıyla orta menzilli nükleer sistemler konusunda 500 ila 5500 kilometre menzilli kara tabanlı balistik füzeler ve seyir füzeleri bulundurması yasaklanmıştı.

NATO ülkeleri, Rusya’nın NATO tarafından SSC-8 olarak adlandırılan 9M729 seyir füzesini geliştirerek INF’i ihlal ettiğine inanıyor. Bunun üzerine ABD Başkanı Donald Trump, ilk görev döneminde ABD’nin anlaşmadan çekileceğini açıklamıştı.

Typhon sistemi bir fırlatma mekanizması. Bir batarya, römorklara monte edilmiş ve askeri kamyonlar tarafından çekilen dört fırlatma rampasından oluşuyor. Bu, Typhon’un gerektiğinde uçaklarla dünya çapında hızlı bir şekilde konuşlandırılmasını sağlıyor.

Beşinci bir araç kontrol istasyonu olarak işlev görürken, uygulamaya bağlı olarak rampalar çeşitli güdümlü füzelerle donatılabilir.

ABD Ordusu, Typhon ile SM-6 füzeleri ve Tomahawk seyir füzelerini deneme amaçlı olarak ateşledi.

Füzeler, fırlatma için ateşlenen bir motora sahip ve ardından bir tür tepe noktası olan balistik bir yörünge üzerinde itiş gücü olmadan uçuyor. Örneğin SM-6’nın en az 370 kilometre uçabileceği varsayılıyor. SM-6 füzeleri, diğer hedeflerin yanı sıra düşman uçakları ve gemilerine karşı da kullanılabilir. Bu silah Almanya’dan Rusya’ya uçamaz.

Fakat modele bağlı olarak Tomahawk füzeleri 2.500 kilometreye kadar uçabilir. ABD ordusu bu silahı kısa süre önce İran’ın nükleer tesislerine yönelik operasyonunda kullandı. Almanya’dan fırlatılan Tomahawk seyir füzeleri, Rusya’nın iç kesimlerindeki hedefleri vurabilir.

Tomahawk füzelerini ateşleyebilen Typhon sistemi ile ilgili olarak, Pistorius Washington ziyaretinde, Almanya’nın bu sistemle “caydırıcılığını önemli ölçüde artırabileceğini” vurguladı ama bu silahın “saldırı amaçlı” olduğunu söylemekten kaçındı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Ukrayna’ya 100 milyar avroluk yeni bütçe planını açıkladı

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, 2028-2034 bütçe taslağında Ukrayna’ya 100 milyar avroluk yeni bir destek fonu önerdi. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, mevcut 50 milyar avroluk fonun tükendiğini belirterek yeni teklifin ‘ülkenin toparlanmasını desteklemek ve AB üyeliğine hazırlamak’ amacını taşıdığını söyledi.

Avrupa Komisyonu, 2028-2034 dönemini kapsayan yeni uzun vadeli bütçe taslağına Ukrayna’ya destek için 100 milyar avro dahil etti.

Brüksel’de düzenlediği basın toplantısında konuşan Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, fonun Ukrayna Fonu (Ukraine Facility) aracılığıyla sağlanmasının planlandığını belirtti.

Von der Leyen, 2027’ye kadar olan mevcut bütçedeki 50 milyar avroluk yardım fonunun giderek tükendiğini kaydederek, “Yeni teklif, ülkenin toparlanmasını desteklemek, direncini artırmak ve gelecekteki AB üyeliğine hazırlamak için bu miktarın iki katına çıkarılmasını öngörüyor,” dedi.

Girişimle ilgili nihai karar henüz alınmadı. Bütçe taslağının yayımlanmasının ardından Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nin görüş bildirmesi gerekiyor.

Belgenin nihai olarak 2027 sonuna kadar onaylanması planlanıyor. Komisyon tarafından sunulan 2028-2034 dönemi bütçe taslağının toplam tutarı 1,816 trilyon avro olarak belirlendi.

Söz konusu rakam, AB üyesi ülkelerin gayri safi milli gelirindeki payın yüzde 1,1’den yüzde 1,26’ya yükselmesi anlamına geliyor.

Bütçeye ilişkin müzakerelerin üye ülke hükümetleri ve Avrupa Parlamentosu arasında önümüzdeki iki yıl boyunca devam etmesi bekleniyor.

BlackRock, Ukrayna’nın yeniden imarı planından çekildi

Mevcut destek ve Ukrayna Fonu

Ukrayna Fonu, Avrupa Birliği tarafından savaş sırasında ve savaş sonrası dönemde Ukrayna’yı desteklemek için oluşturulmuş özel bir mali araç niteliği taşıyor.

Başlangıçta 2024-2027 yıllarını kapsayan program, hibe ve krediler şeklinde 50 milyar avro tahsis edilmesini öngörüyordu.

Fonlar, makro-finansal yardım, yeniden imar, reformların uygulanması ve ülkenin modernizasyonu için kullanılıyor. Fonların kullanımı, reformların ilerlemesini izleyen bir denetim sistemiyle sıkı bir şekilde kontrol ediliyor.

Savaşın başlangıcından bu yana AB, Ukrayna Fonu kapsamındaki 50 milyar avro da dahil olmak üzere Ukrayna’ya yaklaşık 160 milyar avro sağladı.

AB ülkeleri, 2025 yılı için Kiev’e 23 milyar avro tutarında ek askeri yardım taahhüdünde bulunmuş ve Rusya’nın dondurulan varlıkları teminat gösterilerek 30 milyar avroluk kredi sağlamıştı.

‘Ukrayna’yı destekleme yükü Avrupa’nın omuzlarında’

Financial Times’a konuşan kaynaklara göre AB, 2026’da 8 ila 19 milyar dolar arasında olabilecek Ukrayna bütçe açığını kapatma ihtimalini de değerlendiriyor.

AB Ekonomi Komiseri Valdis Dombrovskis, daha önce yaptığı açıklamada Avrupa Birliği’nin “gerektiği sürece Ukrayna’ya gerekli tüm desteği sağlamaya hazır olduğunu” vurgulamıştı.

Bloomberg haber kuruluşu, AB’nin mali ve askeri yardımı artırmasını, Donald Trump’ın başkanlık görevine dönmesinin ardından ABD’nin dış politika seyrinde yaşanacak değişikliğe bağlıyor.

Habere göre, 100 milyar avroluk yeni fon girişimi, ‘Ukrayna’yı destekleme yükünü’ daha da fazla Avrupa’nın omuzlarına yükleyecek.

Trump, Ukrayna’ya Moskova’yı vurma kabiliyetine sahip füzeler gönderecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English