Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Futbol dilencileri Katar’da umduğunu değil, bulduğunu yiyecek

Yayınlanma

Uruguaylı yazar ve futbolsever (böyle çağrılmak hoşuna giderdi) Eduardo Galeano, artık klasikleşmiş kitabı Gölgede ve Güneşte Futbol’un girişinde kendisini “iyi bir futbol dilencisi” olarak tanımlar ve devamında şöyle der: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen.

Pazar günü Katar’da başlayan Dünya Kupası ise futbol dışında her şeyiyle gündem oldu. Uzun yıllardır stadyum inşaatlarında köle gibi çalıştırılan işçiler ve işçi ölümleri konuşulmuştu; turnuva başlamadan önce ise eski FIFA Başkanı Sepp Blatter’in “Fransa, Katar lehine siyasi baskı yaptı,” açıklaması, “sahte taraftar” iddiaları, stadyumlar ve çevresinde içkinin yasaklanması (üstüne bir de FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun “Üç saat bira içmezseniz ölmezsiniz,” demesi!) ve ilk maçta Katar’ın Ekvador’a şike önerdiği yönündeki haberler damga vurdu.

İlk maçta, özellikle ilk yarıda Katar futbol takımının Ekvador karşısında amiyane tabirle “mahalle takımı” görüntüsünde olması da yangını iyice körükledi. Katar’ın bir “futbol ülkesi” olmadığı kesin ama bu takımın 2019’da Asya Kupası’nı, üstelik finalde Japonya gibi dişli bir takibi yenerek kazandığını hatırlatalım. Dolayısıyla ilk maçtaki dağınık görüntü yanıltıcı olabilir fakat bu turnuvada Katar Milli Takımının oynadığı futbolun ancak son sıralarda konuşulacağı da kesin.

Katar ve işçi ölümleri

Dünya Kupası için inşa edilen tüm binalarda göçmen işçilerin kullanıldığı artık sır olmaktan çıktı. Dahası, kendi “yerli” nüfusu, toplam nüfusun aşağı yukarı %12’sine tekabül eden Katar, bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesine çıktığı günden beri göçmen emeği üzerinde yükseliyor. Güneydoğu Asya, sadece Katar’a değil, tüm Körfez krallıklarına işçi ihraç ediyor. Eskiden Körfez’i besleyen esas işçi havzası diğer Arap ülkeleriydi; ama krallıklar, Arap dünyasının “yıkıcı” siyasi düşüncelerinden uzak durmak için Güney Asya ile sıkı ilişkiler kurdular. 

Dünya Kupası için Katar’ın 7 yeni stadyum inşa ettiği açıklandı. Elbette bu stadyumlara yeni havaalanları, metrolar, yollar ve 100 civarı yeni otel de eşlik ediyor. Doha yönetimi, stadyumların inşasında 30 bin yabancı işçinin kullanıldığını duyurmuştu. Bunların çoğu, yukarıdaki bilgiler eşliğinde şaşırtıcı olmayan şekilde, Bangladeş, Hindistan, Nepal ve Filipinlerden temin edildi.

Şubat 2021’de, The Guardian gazetesi Dünya Kupası inşaatlarında çalışan 6 bin 500 yabancı işçinin hayatını kaybettiğini ileri sürmüştü. Gazete, bu rakamı Doha’daki elçiliklerden elde ettiğini söylemişti. Katar hükümeti ise haberi yalanlayarak, ölümlerin tamamının Dünya Kupası inşaatlarıyla ilgili olmadığını, bazı işçilerin yıllardır Katar’da çalıştığını ve doğal nedenlerden de ölümlerin gerçekleştiğini söyledi. Hükümetin verdiği bilgiye inanacak olursak, 2014-2020 arasında turnuva için yapılan inşaat şantiyelerinde toplam 37 ölüm kaydedilmişti ve bu ölümlerin yalnızca üçü iş bağlantılıydı.

Fakat Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bu rakamların fazlasıyla düşük olduğunu düşünüyor; zira Katar, kalp krizi ve solunum yetmezliği gibi ölüm nedenlerini iş kazası saymıyor. Oysa bu rahatsızlıklar, yüksek sıcaklıklarda yapılan ağır işlerin sonuçları arasında yer alıyor. ILO’nun kendi hesaplamalarına göre, yalnızca 2021 yılında 50 yabancı işçi öldü, 500’ün üzerinde yabancı işçi de ağır yaralandı. 

Diğer eleştiri de göçmen işçilerin çalışma koşulları. Körfez bölgesinde çok yaygın olan bu işçilik türünde (“kafala”), patronlar göçmen işçilerin pasaportuna el koyuyor ve iş bitene kadar ülkeden ayrılmasının önüne geçiyor. Hükümet, 2017 yılında iş koşullarını düzenleyici önlemler alsa ve ILO’nun baskısıyla bu sistemi kaldırdığını ilan etse de Uluslararası Af Örgütü birçok şirketin hâlâ bu sistemi kullandığına ilişkin bir rapor yayımlamıştı.

Son olarak Reuters, Ekim ayının sonunda göçmen işçilerin Doha’da kaldıkları evlerden aceleyle tahliye edildiğini bildirdi. Çoğunluğa Asyalı ve Afrikalı işçilerin kaldığı El Mansura bölgesinde 1200 işçiye tahliye için iki saat süre tanındığı da haberde yer alan iddialar arasında.

İngiltere’nin sessiz ve derinden desteği

Ama Katar’da görülen, yalnızca Katar’ın aynadaki görüntüsü değil. Yalnızca turnuva güvenliğini kimlerin sağladığına bakmak bile bize bir şeyler anlatıyor: ABD, Britanya, Fransa, İtalya, Pakistan, Türkiye, NATO.

Sadece bu da değil. Katar güvenlik güçleri, geçen Ekim ayında bir tatbikat yaptı ve tatbikata, yukarıda sayılan ülkelere ek olarak Almanya, Polonya, İspanya, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Filistin de katıldı. Turnuvanın güvenlik komitesinin verdiği rakamlara göre, Katar tarafında tatbikata katılanların 32 bini devlet görevlisiyken, 17 bini özel güvenlik sektöründen. Britanya, güvenlik için Katar’a iki savaş gemisi yolladı (Katar’daki El Udeyd Üssünde ABD’li ve İngiliz askerler de bulunuyor). 

Bu sadece işin bir yönü. Londra, 2010 yılından bu yana Doha’ya 3,4 milyar sterlin (4 milyar dolar) silah sattı. İskoç Yeşiller Partisi, bu meseleyi gündeme getirdi ve Katar’ın Dünya Kupası vesilesiyle yapacağı propagandaya Britanya’nın da ortak olduğunu ileri sürdü. İş o noktaya geldi ki, Britanya genelinde birçok bar, Katar’ın “LGBT karşıtı” duruşunu ve insan hakları karnesini gerekçe göstererek Dünya Kupası maçlarını yayınlamama ve boykot kararı aldı. 

Üstelik FIFA Başkanı Infantino, bira yasağını savunurken yaptığı açıklamalarda yalnız değil. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Cleverly, Ekim ayının sonunda yaptığı bir açıklamada, LGBT futbol izleyicilerini “Katar kültürüne saygı göstermeye” davet edince tepki çekmişti. 

İngiliz futbol efsanesi David Beckham da yuhalamalardan nasibini aldı. Beckham’ın Katar Dünya Kupası elçiliği için 10 yıllığına 150 milyon sterlinlik (177 bin dolar) bir anlaşma imzaladığı öne sürülüyordu. İngiliz yıldız, Doha’dan gönderdiği mesajda, “Futbol sahası ilerleme için bir platfor olacak,” dedi ama hedef olmaktan kurtulamadı. İngiliz komedyen Joe Lycett, 10 bin sterlini (11 bin 900 dolar) kağıt makinesinden geçirdiği bir video paylaşarak Beckham’ın elçilikten çekilmeye çağırdı.

Hem futboldan daha fazlasının on yıllardır bu iki ülkeyi birbirine bağladığını da hatırlatalım. 2008’deki finansal krizin İngiltere bacağında, ünlü Barclay’s bankası yer alıyordu ve Katar’ı yöneten El Thani ailesinin bu bankadaki yatırımları, “yıkılamayacak kadar büyük” bankayı batmaktan kurtarmıştı. Barclay’s-Katar bağlantısı, banka yöneticilerinin aldığı ufak tefek cezalar dışında kamuoyundan gizlendi.

Libya ve Suriye dosyalarının kötü şöhretli siması, şimdilerde büyük yatırımcı olarak arz-ı endam eden Şeyh Hamad bin Casim bin Cabir el-Thani’nin Birleşik Krallık bağlantısını hiç küçümsememek gerekiyor. Yeni Kral Charles’ın, 2011-2015 yılları arasında kendi hayır kurumu için el-Thani’den nakit dolu çantalarla 3 milyon sterlin (3 milyon 540 bin dolar) kabul ettiği iddia ediliyor. El-Thani 1996 yılında dışişleri bakanı iken, Katar ile İngiliz silah şirketi BAE Systems arasında 500 milyon sterlinlik bir anlaşma imzalanmıştı. Daha sonra ortaya çıktı ki, anlaşma, el-Thani bağlantılı iki Jersey Adası şirketine 7 milyon sterlinlik bir transferi de içeriyordu. Mesele ortaya çıktığında Jersey yetkilileri soruşturma başlatmıştı ama İngiliz hükümeti, iki ülke arasındaki ilişkileri bozabileceği gerekçesiyle soruşturmayı kapatmıştı.

Macron’un dediklerinin aksine, Fransa’da futbol ve siyaset iç içe

Elbette, Sepp Blatter’in açıklamalarının ardından ibre Fransa’ya döndü. Blatter’e göre, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, FIFA oylamasına Katar lehine müdahale etmiş ve eski UEFA Başkanı Michel Platini’ye baskı yapmıştı. Platini, baskı görmediğini, fakat oylamadan önce Elysee Sarayında Sarkozy ve o dönemki Katar Veliaht Prensi Tamim Bin Hamad El-Thani ile yemek yediğini söylemiş ve “Sarkozy’nin Katar’ı desteklediği yönünde bir izlenim edindiğini” kabul etmişti. İşin ilginç yanı, Fransız L’Equipe’in ulaştığı Platini, Katar 2022’ye herhangi bir davet almadığını, dahası gitmeyi de düşünmediğini söyledi.

Daha da tuhafı, Batılı ülkelerden gelen birçok futbolcu Katar’a karşı -alt perdeden de olsa- eleştirilerde bulunurken, Fransa’nın kaptanı Hugo Lloris, “Fransa’dayken, yabancıları ağırladığımızda genellikle kurallarımıza uymalarını, kültürümüze saygı duymalarını isteriz ve ben de Katar’a gittiğimde aynısını yapacağım. Fikirlerine katılabilirim veya katılmayabilirim, fakat saygı göstermeliyim,” dedi. 

Lloris’e, Elysee Sarayından birilerinin sufle verdiğinden şüphe etmekte fayda olabilir, çünkü neredeyse Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un sözlerini birebir tekrar etti. Katar’ın “insan hakları” karnesi hatırlatıldığında, Fransız lider, “Spor politikleştirilmemeli,” deyivermişti. Sadece Sarkozy değil, onun halefi “sosyalist” François Hollande da Katar’la iyi ilişkileri devam ettirmiş ve Körfez ülkesine 24 savaş uçağı satmıştı. 

Burada daha önemli iki bilgiyi hatırlatmakta fayda var: Birincisi, Fransa’nın en önemli kulübü Paris Saint-Germain’in (PSG) sahibi, Katar Varlık Fonu’na bağlı Katar Spor Yatırımları. İkincisi, geçen Eylül ayında, Katar ile Fransız enerji devi TotalEnergies 1,5 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Total, bu anlaşmayla birlikte, dünyanın bilinen gaz rezervlerinin yüzde 10’una sahip olan North Field South’ta yüzde 9,3’lük bir hisseye sahip oldu ki bu, Katar’ın yabancı bir enerji şirketiyle bu türden yaptığı ilk anlaşma.

Herkes orada

Sadece Avrupalılar değil, Asyalılar da bu turnuvaya hevesle koşuyor. 32 takımlı turnuvada bu sene 6 Asya ülkesi var ve bu bir rekor. Dahası, FIFA’nın 14 ortağı ve Dünya Kupası sponsorunun 9’u Asya merkezli şirketler. 2002 yılında Japonya-Güney Kore ortaklığında düzenlenen Dünya Kupası’nın 15 sponsorundan yalnızca 6’sı evsahibi ülkelerden gelmişti. 

Sponsorluğun önemini geçiştirmek mümkün değil. Yayın gelirinin ardından, sponsorluk anlaşmaları FIFA’nın en önemli gelir kaynakları sıralamasında ilk sırada. Yapılan hesaplamalar, sponsorluk gelirlerinin 1,35 milyar dolar (toplam gelirin yüzde 29’u) olduğunu gösteriyor. Yayın haklarından elde edilen gelirse 2,64 milyar dolar.

Asya menşeli sponsorlar arasında Hindistan’dan, Çin’den, Singapur’dan, Güney Kore’den ve Katar’dan şirketler yer alıyor. 2018’de Rusya’da düzenlenen turnuva, Asya’da 1,6 milyar kişi tarafından izlendi; bu, toplam izlenmenin yüzde 43’üne tekabül ediyor. 2018’de en çok izleyiciye sahip 5 ülkeden 3’ü Asya’daydı ve bu üç ülkeyi tahmin etmek pek zor değil: Çin, Endonezya ve Hindistan. İşin tuhafı ise, bu üç ülkeden hiçbirinin Dünya Kupası’na katılmıyor oluşu.

DİPLOMASİ

Katar’ın lobicisi damat

Yayınlanma

Katar Başbakanı, geçen BM Güvenlik Konseyi’ne katılmak üzere geldiği New York’ta çoğunluğu Yahudi işadamları ve milyarderlerden oluşan bir grubun özel toplantısına katıldı. Toplantı, eski ABD Başkanı Trump’ın damadı Jared Kushner ve kızı Ivanka Trump tarafından organize edildi.

Toplantı hakkında doğrudan bilgi sahibi üç kaynağın Axios’a verdiği bilgiye göre toplantıda Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman el-Sani, Katar’ın Hamas’la ilişkisine dair soruları yanıtladı.

Katar, Gazze’de devam eden savaş sırasında rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin İsrail ve Hamas arasındaki yürütülen müzakerelere aracılık ediyor. El-Sani toplantıda ülkesinin rehinelerin serbest bırakılması için yürüttüğü çabalardan bahsetti.

Axios’ta yer alan haberde, Katar’ın Hamas ile ilişkileri nedeniyle Kongre üyeleri ve Yahudi örgütleri tarafından baskı görmeye başladığı ve incelemeye alındığı belirtildi. Biden yönetimi ve İsrail hükümetinin bugüne kadar 100’den fazla rehinenin serbest bırakılmasını sağlayan anlaşmada Katar’ın rolünü takdir etmelerine rağmen savaştan sonra Katar’a bu konuda baskı yapacaklarının sinyallerini verdiği aktarıldı. Haberde Hamas ile ilişkileri nedeniyle Katar’ın da ABD ve özellikle Kongre nezdindeki konumuna zarar verebileceği endişesiyle Washington’daki lobi faaliyetlerini artırdığına dikkat çekildi.

Toplantıyı organize eden ve Trump’ın Orta Doğu danışmanlığını da yapan Damat Kushner, Trump’ın görev süresi dolduktan sonra Basra Körfezi bölgesindeki yatırımlar için para toplayan bir özel sermaye fonu kurmuştu. New York Times’a göre Katarlı bir şirket Kushner’in fonuna yaklaşık 200 milyon dolar yatırım yaptı.

New York’taki toplantının katılımcılarından biri Axios’a Katar Başbakanı’nın Hamas ile yakın ilişkilerinin ve Hamas liderlerinin Doha’da ağırlanmasının 2006’da Bush yönetiminin desteğiyle başladığını söylediğini aktardı. Habere göre el-Sani; Obama ve Trump yönetimlerinin de Katar’ı Gazze’deki durumu idare etmek için Hamas’la açık bir kanalı sürdürmeye teşvik ettiğini belirtti. Toplantıya katılan kişiye göre Katar Başbakanı, ülkesinin son beş yılda Gazze’ye maaş, yakıt ve yoksullara yardım için aktardığı milyarlarca doların İsrail hükümetiyle koordine edildiğini ve İsrail hükümeti tarafından onaylandığını söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

COP28 başkanı fosil yakıtların kullanımdan kaldırılması taleplerinin arkasında ‘bilim olmadığını’ savundu

Yayınlanma

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ev sahipliğinde Dubai’de düzenlenen COP28’e başkanlık eden Sultan el-Cabir, fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasına yönelik taleplerin arkasında ‘bilim olmadığını’ söyledi.

Geçtiğimiz ay İrlanda’nın eski cumhurbaşkanı Mary Robinson ile birlikte katıldığı bir online etkinlikte Cabir’in “petrolden vazgeçmenin dünyayı mağaralara geri götüreceği” yönündeki ifadeleri gündem oldu.

İlk olarak The Guardian tarafından haberleştirilen açıklamalar pazar günü Dubai’deki Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde yankı buldu ve bazı iklim bilimciler ve aktivistler tarafından sert bir şekilde eleştirildi.

Haberlere yanıt veren bir COP28 sözcüsü ise, bunun “başkanlığın gündemini baltalamaya yönelik bir başka girişim” olduğunu savundu.

Sözcü, “COP başkanı, 1.5C’ye ulaşmanın bir dizi alan ve sektörde eylem gerektirdiğini söylerken tereddütsüzdü. COP Başkanı, fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması ve terk edilmesinin kaçınılmaz olduğu ve 1.5C’yi ulaşılabilir bir seviyede tutmamız gerektiği konusunda nettir” ifadelerini kullandı.

COP28 Dubai’de başlıyor: Hangi tartışmalar gündemde?

Fosil yakıtlar tartışması

COP28’deki en tartışmalı gündemlerden biri fosil yakıtların gelecekteki rolü ve ülkelerin CO2 yayan kömür, petrol ve gaz kullanımını aşamalı olarak durdurmaya başlamaları gerekip gerekmediği üzerine.

Ülkeler COP26’da kömür kullanımını aşamalı olarak azaltma konusunda anlaştılar, ancak gezegeni ısıtan emisyonların ana kaynağı olan tüm fosil yakıtları bırakma konusunda hiçbir zaman anlaşamadılar.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkelerin fosil yakıtları aşamalı olarak terk etmelerini taahhüt eden nihai bir COP28 anlaşmasında ısrar ediyor. Ancak G20 grubu temmuz ayındaki zirvede bu konuda anlaşmaya varamadı. Bazı gelişmekte olan ekonomiler ise fosil yakıtların tamamen kullanımdan kaldırılmasına karşı çıkacaklarını açıkladılar.

BAE ve ekonomileri fosil yakıtlara bağımlı olan diğer ülkeler, COP28’in CO2 emisyonlarını yakalamak ve yeraltında depolamak için tasarlanan yeni teknolojilere odaklanmasını istiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı bu emisyon azaltma teknolojilerinin küresel iklim hedeflerine ulaşılması için çok önemli olduğunu söylese de bu teknolojiler aynı zamanda pahalı ve şu anda büyük ölçekte kullanılmıyor.

Öte yandan BM’nin iklim değişikliği tehdidine karşı küresel müdahaleyi desteklemekle görevli birimi olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından pazar günü yayınlanan bir rapor fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasını “müzakere edilemez” olarak nitelendirdi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres zirvenin ikinci gününde bir açıklama yaptı ve şu ifadeleri kullandı: “Bilim net: 1.5C sınırı ancak tüm fosil yakıtları yakmayı nihai olarak durdurursak mümkün. Azaltmak değil, hafifletmek değil. Net bir zaman çerçevesi ile aşamalı olarak sonlandırmak”

AB komisyon üyesi Ursula von der Leyen de delegelere yaptığı açıklamada, “Fosil yakıtları aşamalı olarak terk etmeliyiz. Ve metan emisyonlarını azaltmalıyız” dedi.

Öte yandan zirvede her iki seçeneğin yanı sıra sadece kömürü hedef alan ya da fosil yakıtları tamamen dışlayan öneriler de masada duruyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Lula sekiz yıl aradan sonra Berlin’de

Yayınlanma

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, Latin Amerika ve Avrupa’nın en büyük ekonomilerinin ilişkileri canlandırma arayışları sürerken sekiz yıl sonra ilk kez pazar günü Berlin’e gitti.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, göreve başlamasından sadece birkaç hafta sonra Lula’yı Brezilya’da ziyaret eden ilk yabancı lider olmuştu.

Almanya Şansölyesi 2021’in sonlarında göreve geldiğinden bu yana ‘Küresel Güney’ ile bağları geliştirme arayışında. Almanya ayrıca, kısmen Çin’e olan bağımlılığını azaltmak ve vasıflı işgücü açığını kapatmak için ticaretini çeşitlendirme çabasında Brezilya’yı kilit bir ortak olarak görüyor.

Fakat Alman İş Dünyası Latin Amerika Komitesine göre, Almanya’nın Brezilya’ya ihracatı son on yılda sadece %3 artarken, bu oran ABD ve Çin’in Brezilya’ya ihracatında sırasıyla %38 ve %87 olarak gerçekleşti.

Her iki ülke de Avrupa Birliği ile Güney Amerika’nın en büyük ticaret bloğu olan ve şu anda Brezilya’nın başkanlığını yürüttüğü Mercosur arasında ticaret anlaşması yapılması için bastırıyor.

Reuters’ın aktardığına göre Alman Ekonomi Bakanlığı sözcüsü Cuma günü yaptığı açıklamada, “Bu anlaşmayı desteklediğimiz ve bunun için çabaladığımız biliniyor ve aynı zamanda gerçekten hızlı bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz,” dedi.

Yirmi yıl süren görüşmelerin ardından 2019 yılında bir ticaret anlaşması üzerinde prensipte anlaşmaya varılmıştı fakat AB tarafından talep edilen ek çevresel taahhütler Brezilya ve Arjantin’in müzakereleri uzatan yeni tavizler istemesine yol açtı.

Lula bu sabah Bellevue Sarayı önünde Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından askeri törenle karşılandı.

İki devlet başkanı arasındaki görüşmelerin ardından Federal Cumhurbaşkanı Ofisi tarafından yapılan açıklamada, “Brezilya, küresel iklim gündeminin ilerletilmesinde Almanya ve Avrupa için çok önemli bir ortaktır. İklim krizi, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadelede Almanya ve Brezilya arasındaki işbirliği daha da güçlendirilmelidir,” denildi.

Alman hükümetine göre görüşmeler ikili ekonomik ve mali politika konuları, yeşil dönüşüm ve enerji, iklim, çevresel kalkınma, gıda, dış politika ve savunma politikası konularına odaklanacak. Toplantıya dokuzu Alman tarafından olmak üzere her iki taraftan da çok sayıda bakan katılacak.

İki lider arasında Filistin meselesinin gerilim yaratıp yaratmayacağı da merak konusu. Lula, İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal faaliyetini açıkça kınarken, Alman hükümeti ve Şansölye Scholz İsrail’in en önemli destekçilerinden.

En önemli başlık AB-Mercosur ticaret anlaşması

DW’de yer alan bir analize göre, hem Lula hem de Scholz, AB ile Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Paraguay’dan oluşan ve 715 milyonluk bir pazarı temsil eden Mercosur arasındaki serbest ticaret anlaşmasını sert bir şekilde eleştiren ve hatta Güney Amerika ittifakından çekilme tehdidinde bulunan Javier Milei’nin Arjantin başkanlık seçimlerindeki son zaferi karşısında alarma geçti.

Analize göre Lula ve Scholz Berlin’de bir araya gelirken, bu durum muhtemelen 2019’da varılan siyasi anlaşmayı sonuçlandırmaları için acil bir uyandırma çağrısı işlevi görecek.

Macron’un açıklamaları anlaşmaya darbe vurdu

Bununla birlikte müzakerelerin bu yıl sonuna kadar sonuçlanması mümkün olmayabilir. AB’nin ticaretten sorumlu komiseri Valdis Dombrovskis, ticaret anlaşmasını sonuçlandırmak üzere Brezilya’ya yapacağı ziyareti, anlaşmanın bu yıl içinde tamamlanma ihtimalinin azalması üzerine iptal etti. Ticaret şefinin 7 Aralık’ta Mercosur ülkeleri toplantısı için Rio de Janeiro’ya gitmesi bekleniyordu.

Fakat anlaşma, Arjantin’deki hükümet değişikliğinin yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un muhalefetini açıkça ifade etmesi ile de çıkmaza girdi.

Macron, Cumartesi günü BM’nin COP28 iklim zirvesinde Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ile yaptığı görüşmenin ardından anlaşmanın tamamlanması konusunda belirsizlik yarattı. Fransız lider, ‘çevresel hedeflerin eksikliği’ konusunda endişeleri olduğunu söyledi.

Macron, “Avrupa Birliği ile Mercosur anlaşmasına karşıyım. Bu, [Lula’nın] Brezilya’da yaptıklarıyla ve bizim yaptıklarımızla tamamen çelişen bir anlaşma. Bu anlaşma 20 yıl önce müzakere edilmiş ve bizim onarmaya çalıştığımız ama kötü bir şekilde onarılmış bir anlaşmadır,” dedi.

Fransız lider, Fransız çiftçilerinden, Fransız sanayicilerinden ve Avrupa’nın her yerinden ‘karbonsuzlaştırmaya’ yönelik yeni kurallar uygulamak için çaba sarf etmelerini isteyemeyeceğini savundu. Macron, anlaşma ile birlikte gümrük vergilerinin kaldırılmasına yönelik bir hamle yapamayacağını da sözlerine ekledi.

Fransa’nın yanı sıra İrlanda tarım sektörü de Mercosur anlaşmasına itiraz ediyor. Financial Times’ta (FT) yer alan bir habere göre Macron’un yorumları, yirmi yıldır müzakereleri devam eden bir anlaşmaya yakın olduklarını uman AB yetkililerini hayal kırıklığına uğrattı. İki AB diplomatı bu yıl bir anlaşmaya varma şansının azaldığını söylerken, bir diplomat da anlaşmaya yönelik görüşmelerin 2024 yazına kadar tamamen çökebileceğini belirtti.

Üst düzey bir Brezilyalı diplomat ise Brezilya’nın ‘[Avrupa] Komisyonu ve yeni Arjantin hükümetiyle çalışmaya devam etme niyetinde olduğunu, zira bir anlaşmaya yakın olduklarını’ söyledi. Diplomat, Milei hükümetinin anlaşmanın devam etmesini istediğini belirttiğini ileri sürdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English