Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Zengin ülkeler bu sefer sözünü tutacak mı?

Yayınlanma

Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı (Cop27) dün sabah sona erdi.

Zirve sonunda basın toplantısı düzenleyen COP27 Başkanı ve Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, gelecek yılki COP28’in başkanlığının Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) devredilmesi için koordinasyon sürecinin başladığını açıkladı.

Şukri ayrıca, konferansta iklim değişikliğinin yoksul ülkelerde meydana getirdiği kayıp ve zararların karşılanacağı bir fon kurulması için anlaşmaya varıldığını duyurdu.

Yoksul ve gelişmekte olan ülkeler yaklaşık 30 yıldır bu fonu ve ödeme takvimi çıkarılmasını talep ederken, küresel ve tarihsel sera gazı emisyonlarında tek başına en fazla sorumluluğa sahip ABD ve Avrupa Birliği (AB) üyeleri gibi zengin ülkeler bu konuyu ağırdan alarak fon oluşturulması gündemine ayak diriyordu.

İklim krizi en çok bu konuda en az suçlanacak ülkeler tarafından hissediliyor, bu nedenle tazminatlar iklim adaleti taleplerinin merkezinde yer alıyor.

Gezegeni ısıtan sera gazlarına en az katkıda bulunan ülkelerin ve toplumların en çok acıyı çektiği, ölüm ve yıkımla başa çıkmak için en az donanıma sahip olduğu gerçeği bu zirvede bir kez daha gündeme geldi. Zirvenin başarı kriterlerinden en önemlisini de bu konuda alınması beklenen kararlar oluşturuyordu.

Batı Çin’i fona zorluyor

ABD ve AB ülkeleri bir yandan tarihi sera gazı emisyonlarından dolayı karşı karşıya kalabilecekleri devasa ödemelerden ve yasal olarak sorumlu tutulabileceklerinden korktukları için gündemi geciktirirken, diğer yandan fonun Çin gibi Birleşmiş Milletler’in gelişmekte olan ülkeler listesinde yer alan devletlere de gitmesini istemiyor.

AB bunun üzerine, yoksul ülkelerdeki kayıp ve zararları karşılamak için “daha geniş bir donör tabanından finanse edilecek özel bir fon oluşturma” önerisinde bulundu. Bu öneriye göre, kayıp ve hasar fonu, yalnızca ABD ve Avrupa ülkeleri gibi tarihsel emisyonlarda en çok katkıda bulunan zengin ülkeler tarafından değil, emisyonları modern zamanda yükselen Çin gibi gelişmekte olan ekonomiler tarafından da katkıda bulunulacak.

Ancak daha önceki önerilerde Çin, fona katkı sağlayan değil, fondan yararlanacak olan tarafta yer alıyordu. Pekin bu konuda “ortak ama farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesini savunuyor. Kayıp ve hasar konusunda Çin’in sorumluluğu olmadığını söyleyen Pekin, diğer yandan Güney-Güney işbirliği yoluyla uyum sağlama kapasitelerini artırmaları için gelişmekte olan ülkelere yardım etmeye istekli olduklarını ve hali hazırda yardım ettiklerini savunuyor. Pekin, bu bağlamda Batılı ülkelerin baskısını reddediyor.

Dolayısıyla bu konu iklim zirvelerinde Çin ve ABD arasındaki önemli tartışmalardan biri olarak öne çıkıyor.

Anlaşmanın kapsamı muallak

Bu tartışmalara rağmen, COP 27’de yaklaşık 200 delege kayıp ve hasar fonu oluşturulması konusunda anlaşmaya vardı. Ancak anlaşmanın kapsamı ve uygulanıp uygulanmayacağı konusunda ciddi soru işaretleri mevcut.

Anlaşmaya göre, 24 ülkenin temsilcilerden oluşan bir geçiş komitesi, fonun biçimi, hangi ülkelerin katkıda bulunacağı ve paranın nereye gitmesi gerektiğini belirlemek için önümüzdeki yıl boyunca çalışma yürütecek. Komitenin ilk toplantısını Mart 2023’ten önce yapması bekleniyor. Fonun operasyonel detayları gelecek yıl Dubai’de düzenlenecek COP28’de belirlenecek. Bu genel çerçeve dışında birçok ayrıntı ise belirsizliğini koruyor.

Yetkililer, kayıp ve hasar anlaşmasının halen müzakere aşamasında olan daha geniş bir anlaşmanın parçası olduğu konusunda uyardı.

Diğer yandan zengin ülkeler de, hükümetleri küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin oldukça altında ve tercihen 1,5 dereceyle sınırlamaya çağıran Paris anlaşmasının iklim hedeflerini yerine getirmek için gelişmekte olan ülkelerden önümüzdeki on yılda emisyonları azaltmak adına daha güçlü taahhütler istiyor.

Global Times’a göre, Pekin ile Washington arasındaki resmi görüşmeler ve hatta yüz yüze görüşmeler de COP27 tamamlandıktan sonra yürütülecek.

Eyleme dönüşmeyebilir 

Yoksul ülkeler sonunda fonla ilgili bir karar alınmasından dolayı memnun olsa da, pek çoğu alınan kararların anlamlı bir eyleme dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda endişeli. Nitekim bu endişelerin haklılık payı büyük. Gelişmiş ülkeler 2009’da, gelişmekte olan ülkelere emisyonları azaltmalarına ve iklim değişikliğine hazırlanmalarına yardımcı olmak için 2020 yılına kadar yılda 100 milyar dolar vermeyi taahhüt etmişti. Ancak bu taahhüt yerine getirilmedi ve sürekli olarak ertelendi.

Uzmanlar ayrıca, alınan karar doğrultusunda mekanizmanın nasıl uygulanacağına ve iklim krizinin neden olduğu hasarın nasıl ölçüleceğine dair ayrıntıların net olmadığına dikkat çekerek, bu durumun mekanizmanın çalışmasını zorlaştıracağını ve zengin ülkelere manevra alanı bırakacağını vurguluyor.

Tarihsel olarak en büyük sera gazı yayıcısı olan ve bugüne kadar kayıp ve hasar için geliştirilen önerilere ket vuran ABD’nin, gelişmekte olan dünya için iklim finansmanı sağlama çabalarına öncülük etmesinin beklenmesi gerçekçi değil. ABD’nin fona ayıracağı bütçenin Kongre tarafından onaylanması gerektiği düşünüldüğünde, öncülük etmek bir yana Washington’ın fona para koyması bile sağlanamayabilir.

‘Batı’nın boş vaatleri’

Kayıp ve hasar gündemine kayıtsızlıkları ile ilgili Batı dünyasını eleştiren İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, bunun iklim adaleti ile ilgili temel bir sorun olduğunu ve “zengin dünyanın” burada bir sorumluluğu olduğunu vurguladı.

Sturgeon, iklim krizinin kötüleşen etkilerine rağmen, Batı’nın ve özellikle de AB’nin “boş vaatler ve tatlı sözlerle” sorumluluğundan vazgeçtiğini söyledi.

‘Aşamalı durdurma’dan ‘aşamalı azaltma’ya 

Öte yandan, ‘kömürden aşamalı çıkış’ın ilk defa dile getirildiği COP26’dan sonra, bu yıl taahhüdün tüm fosil yakıtları kapsaması yönündeki talepler kabul görmedi. “Tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması” yönündeki talep sonuç metninde yer bulmadı.

Ayrıca, metinde “düşük emisyonlu ve yenilenebilir enerjiye” referans verilmesi, daha fazla doğal gaz (kömürden daha az emisyon ürettiğinden)  kaynağının geliştirilmesine yol açabilecek bir unsur olarak yorumlandı.

Rusya’ya yaptırımlar sonrası devam eden enerji krizi sebebiyle Avrupa Birliği’nin hedeflerinden geri adım atması da bu bağlamda eleştiriliyor. Geçen yıl COP26’da, kömürün “aşamalı olarak durdurulması” konusundaki söylem ve taahhütler bu yıl yerini “aşamalı azaltma”ya bıraktı.

Fosil yakıt lobicilerinin şovu

COP27 ile ilgili en öne çıkan eleştirilerden biri de fosil yakıt lobicilerinin zirveye yoğun katılım göstermesi oldu. Güçlü fosil yakıt şirketleri bu zirvede yoğun bir şekilde varlığını gösterdi. Petrol ve gaz endüstrisiyle bağlantılı 636 kişinin zirveye katıldığı bildirildi.

Her yıl yaklaşık 120 milyar atık plastik şişe üreten ve bunu yaparken de fosil yakıt kullanan Coca-Cola’nın COP27’ye sponsor olması sosyal medyada gündem oldu.

DİPLOMASİ

Hindistan ve Birleşik Krallık serbest ticaret anlaşması imzalamak için çalışıyor

Yayınlanma

Hindistan ve Birleşik Krallık yakında bir serbest ticaret anlaşması (STA) imzalamak için çalışıyor. Yeni İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy devam eden müzakereleri ikili potansiyellerini ortaya çıkarmak ve büyüme sağlamak için ortak hedeflerin “tavanı değil tabanı” olarak tanımladı.

Lammy, Başbakan Narendra Modi’yi ziyaret ettiği ve Dışişleri Bakanı S. Jaishankar ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ile görüşmelerde bulunduğu iki günlük ilk Yeni Delhi ziyaretini perşembe günü tamamladı.

Çarşamba günü geç saatlerde iki taraf bir teknoloji güvenlik girişimi imzaladı. Lammy’nin ofisinden yapılan açıklamaya göre anlaşmanın amacı “her iki ülkede de ekonomik büyümeyi artırmaya odaklanarak kapsamlı stratejik ortaklığı yenilemek ve derinleştirmek”.

Anlaşmanın, telekom, kritik mineraller, yapay zeka ve yarı iletkenler gibi “bu on yılın belirleyici teknolojilerinde” işbirliğini mümkün kılacağı; ticaret, teknoloji, eğitim ve iklim gibi kilit konularda işbirliğini derinleştireceği kaydedildi.

Yeni Delhi ziyareti öncesinde yeni hükümet Lammy’nin, ülkenin her iki ekonomiye de fayda sağlayacak bir STA’yı güvence altına alma taahhüdünü güçlendirmek de dahil olmak üzere İngiltere-Hindistan ortaklığının “yeniden başlatılması” için bastıracağını söyledi.

Keir Starmer başkanlığındaki İşçi Partisi bu ayın başlarında yapılan genel seçimlerde ezici bir zafer kazandı. Analistler Lammy’nin ziyaretinin yeni hükümetin kurulmasından bir ay sonra gerçekleşmesinin Starmer yönetiminin Hindistan ile ilişkilere verdiği önemi yansıttığını belirtiyor.

Lammy, Hindistan’ın başkentindeki temasları öncesinde yaptığı açıklamada “Hindistan 21. yüzyılın yükselen süper gücü, 1,4 milyar nüfusuyla dünyanın en büyük ülkesi ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri” dedi.

“Serbest ticaret anlaşması müzakerelerimiz, Bengaluru’dan Birmingham’a kadar ortak potansiyelimizi ortaya çıkarma ve büyüme sağlama hedeflerimizin tavanı değil tabanıdır” dedi ve “Yeşil dönüşüm, yeni teknolojiler, ekonomik güvenlik ve küresel güvenlik konularında ortak çıkarlarımız var” diye ekledi.

Lammy’nin ziyareti üzerine Hindistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, her iki tarafın da “Hindistan-İngiltere STA müzakerelerinde kaydedilen önemli ilerlemeyi takdir ettiği ve erken sonuçlanmasını dört gözle beklediği” belirtildi.

Başbakan Rishi Sunak yönetimindeki önceki İngiliz hükümeti Hindistan ile bir STA imzalamaya hevesliydi ancak Londra’da Delhi yönetiminin Birleşik Krallık seçimlerinden önce bu konuda isteksiz olduğu yönünde spekülasyonlar vardı.

Lammy’nin ziyareti sırasında ayrıca Hint-Pasifik bölgesinde ve ötesinde savunma ve güvenlik işbirliğini derinleştirme ve “devlet dışı aktörlerden kaynaklanan artan tehditleri ele alma kapasitelerini geliştirme” konusunda anlaştılar.

Jaishankar ve Lammy, Rusya-Ukrayna çatışması ve Orta Doğu ve Kızıldeniz’deki durumlar da dahil olmak üzere, ortak ilgi alanlarına giren bölgesel ve küresel meseleler hakkında da görüş alışverişinde bulundular.

Yeni Birleşik Krallık hükümeti Yeni Delhi ile ilişkilerini daha da güçlendirmeye kararlı olduğunu ifade ettiği. Uzmanlara göre, her iki taraf da STA’yı erken sonuçlandırmak istiyor ve yeni Birleşik Krallık hükümetinin parlamentoda “daha güçlü” çoğunluğa sahip olması nedeniyle bu olası görünüyor.

Daha önce Boris Johnson’dan Liz Truss’a ve Rishi Sunak’a kadar başbakanların değişmesi nedeniyle anlaşmanın geciktiği ancak şimdi bunun daha kolay olacağı düşünülüyor.

Bu arada Modi, Hindistan’daki son genel seçimlerde beklenenden çok daha az bir çoğunlukla da olsa nadir görülen bir üçüncü dönem elde etti.

Her iki ülkede de seçimlerden önce, Ocak 2022’den bu yana 14 tur STA müzakeresi yürütülmüş ve görüşmelerin aynı yılın ekim ayına kadar sonuçlandırılabileceği umulmuştu.

Lammy ile görüştükten sonra Modi, X’te Starmer’in Hindistan-İngiltere kapsamlı stratejik ortaklığını genişletme ve derinleştirmeye verdiği önceliği takdir ettiğini paylaştı.

İlişkileri geliştirme konusundaki kararlılığını ifade eden Lammy de ikili teknoloji güvenliği girişimini ve karşılıklı fayda sağlayacak bir STA imzalama arzusunu memnuniyetle karşıladı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna’daki Baykar fabrikası çatışmaların sona ermesinin ardından faaliyete geçecek

Yayınlanma

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasil Bodnar, Baykar’ın insansız hava aracı üretim tesisinin Rusya ile çatışmaların sona ermesinin ardından faaliyete geçeceği bilgisini verdi.

Euronews‘e mülakat veren Bodnar, Ukrayna tarafının aynı zamanda TUSAŞ ile de işbirliği yaptığına işaret etti.

Büyükelçi, güvenlik gerekçesiyle Türkiye’nin Baykar ile yaptığı anlaşma hakkında daha fazla yorum yapmaktan kaçındı ve Türkiye’nin Moskova ile tahıl anlaşması ve esir takası konusundaki müzakerelerde arabuluculuk yapmasının ‘Türk diplomasisinin başarısı’ anlamına geldiğini belirtti.

Bu yılın şubat ayında Baykar, Kiev yakınlarında bir insansız hava aracı fabrikası kurmaya bildirilmişti.

O dönemde şirketin CEO’su Haluk Bayraktar, fabrikanın inşasının bir yıl süreceğini ve ancak o zaman şirketin kendi içinde üretim tesisleriyle donatılmaya başlanacağını belirtmişti.

2022’nin ağustos ayında Bayraktar, şirketin silahlı insansız hava araçlarını Rusya’ya tedarik etmeyeceğini açıklamıştı.

Baykar, Ukrayna’daki İHA fabrikasının inşaatına başladı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Reuters: Çin’in İran’dan ithal ettiği ham petrol kuzeydoğuda yeni pazar buluyor

Yayınlanma

Tanker takip firmaları ve ticaret kaynakları, İran’dan ham petrol ithalatının geçen yılın sonlarından bu yana Çin’in Dalian limanına ve rafineri şehrine aktığını ve ülkenin petrol alımlarının neredeyse rekor seviyelerde kalmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Reuters’a konuşan tüccarlar, Shandong eyaletinin bağımsız rafinaj merkezindeki küçük alıcıların İran ham petrolüne olan talebinin, yüksek ham petrol fiyatları ve beklenenden daha zayıf yakıt talebi nedeniyle kötüleşen rafinaj marjları karşısında azaldığını belirtti. Bu ülkeler 2019’dan bu yana İran’ın Çin’deki ana alıcıları konumunda.

İran, petrolü de dahil olmak üzere 2018’de yeniden yürürlüğe konan ABD yaptırımlarına tabi. Ancak Reuters’ın haberine göre, Çin İran petrolü alımını durdurmadı ve yaptırımlardan çekinen devlet şirketlerinin bıraktığı boşluğu marj odaklı bağımsız tesisler doldurdu.

Tanker akışlarını takip eden bir danışmanlık şirketi olan Vortexa, Ekim 2023 ile Haziran 2024 arasında Dalian’da 23 kargo veya toplam 45 milyon varil İran petrolünün boşaltıldığını söyledi.

Buna Dalian’ın merkezinin yaklaşık 85 km (53 mil) kuzeybatısındaki Changxing adasında boşaltılan 28 milyon varilin de dahil olduğunu söyledi.

Bir başka danışmanlık şirketi Kpler ise aynı dönemde Çin’in Dalian’a 34 milyon varil ithal ettiğini tahmin ediyor.

Bu rakamlar günde 124.000-164.000 varile denk geliyor ki bu da 2024’ün ilk yarısında Çin’in İran’dan ithal ettiği toplam petrolün yaklaşık %13’üne tekabül ediyor.

Analistler Çin’in söz konusu dönemde 1,2-1,4 milyon varil/gün İran ham petrolü ithal ettiğini tahmin ediyor. Vortexa, ithalatın geçtiğimiz Ekim ayında 1,52 milyon varile ulaşarak rekor kırdığını söyledi.

Dalian’ın ithalatı sorulduğunda Çin dışişleri bakanlığı Reuters’e Çin ve İran’ın “uluslararası yasal çerçeve altında her zaman normal ve meşru ticareti sürdürdüğünü” söyledi.

Çin tek taraflı yaptırımlara karşı olduğunu söylüyor. Yine de tanker takipçileri ve tüccarlar, tüccarların Çin’e gönderilen İran petrolünü Malezya, Umman veya Birleşik Arap Emirlikleri gibi başka bir yerden geliyormuş gibi gösterdiklerini iddia etti.

Resmi olarak, Çin gümrükleri Haziran 2022’den bu yana herhangi bir İran petrolü ithalatı bildirmedi.

Dalian sevkiyatları için dört olası varış noktası var: Hengli Petrochemical’ın 400.000 varillik rafineri kompleksi ve 44 milyon varillik depolama çiftliği, devlet devi PetroChina tarafından işletilen iki rafineri,  ve Changxing adasında Liaoning Liman İdaresi tarafından işletilen 30 milyon varillik bir depolama üssü.

Tüccarlar, depolama tesisini Dalian dışındaki rafinerilere bağlayan bir boru hattı olmadığını söyledi.

Hengli’ye yakın üç üst düzey ticaret kaynağı, şirketin sevkiyatların en azından bir kısmını satın aldığını kaydetti.

Kaynaklardan biri Hengli’nin, 2024 yılının ilk birkaç ayında ayda 4 milyon varil satın aldığını tahmin ediyor. Bir diğeri ise alımların ayda 4-6 milyon varil olduğunu söyledi.

Vortexa, tanker takip bilgileri ve analizlerine dayanarak Hengli’nin İran ham petrol sevkiyatlarının alıcısı olduğunu öne sürdü.

Bir Hengli sözcüsü ise şirketin İran petrolü satın almadığını söyledi.

Tüccarlar ve diğer sektör uzmanları, Çin’in diğer büyük devlet ham petrol alıcıları gibi PetroChina’nın da 2018/2019 civarında İran petrolü alımını durdurduğunu kaydetti.

Asya’nın en büyük petrol ve gaz üreticisi olan PetroChina, yorum talebine yanıt vermedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English