Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Irak’ta 24 saatlik ‘iç savaş’ denemesi

Yayınlanma

Sadr yanlısı yüzlerce kişi dün başkent Bağdat’taki Yeşil Bölge’de Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet Sarayı’nı bastı, milislerle çıkan çatışmada 30’e yakın kişi hayatını kaybetti. Eylemciler bugün Sadr’ın eylemi sonlandırma açıklamasına kadar rakip Şii örgütlerin binalarına girdi, bazılarını ateşe verdi, milis güçlerini gözaltına aldı.

Ekim 2019 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan ve Meclis’te sandalye çoğunluğunu elde eden Mukteda es-Sadr; işgal sonrası ABD’nin kurduğu etnik ve mezhepsel temelli siyasi sisteme meydan okudu; Şii, Sünni ve Kürt tüm ulusal tarafları içine alan bir uzlaşı hükumeti kuracağını duyurdu. Ancak, az ya da çok ne kadar oy alırlarsa alsınlar kota sistemine göre hükumete eklemlenmeye alışkın ve bazıları da doğrudan İran’a bağlı diğer Şii grupların engeli ile karşılaştı. Nuri el Maliki’nin başını çektiği Koordinasyon Çerçevesi, yargıdaki etkinliğini kullanarak Sadr’ın hükumet kurmasını imkansız hale getiren “üçte iki” kararı çıkarttı. Koordinasyon Çerçevesi ile anlaşmayı reddeden Sadr grubu ise Meclis’ten istifa etti ve sokak eylemlerine yöneldi. Yeşil Bölge’de oturma eylemi, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı baskını ve en son Meclis’i feshetme başvurusunu görüşen Federal Yüksek Mahkeme önünde protesto gösterisi düzenleyen Sadr destekçileri, şu üç noktada geri adım atmadı:

  • “Uğursuz üçlünün” (Nuri el-Maliki, Kays el-Hazeli ve Ammar el-Hekim) içinde yer aldığı bir uzlaşıya katılmayacağız.
  • Meclis feshedilecek.
  • Erken seçim yapılacak.

Sadr siyasetten neden çekildi?

Federal Yüksek Mahkeme’nin Meclis kararı beklenirken ve Sadr, “Milisler, kontrolsüz silahlar, şiddet, savaş, mezhepçilik, denenmiş partiler ve mezhep kotalarının olmadığı yeni bir Irak inşa edelim” çağrısının üzerinden 24 saat bile geçmeden, ani bir kararla siyasi arenadan tamamen çekildiğini duyurdu. Peki Sadr’ı Bağdat başta olmak üzere bir çok şehrin savaş alanına dönmesine yol açan bu açıklamayı yapmaya iten neydi?

Şii Taklid Merci Kazım el-Hairi’nin sağlık sorunlarını gerekçe göstererek emekliliğe ayrılırken Sadr destekçilerine İran dini lideri Ali Hamaney’e tabi olma çağrısı yapması, kuşkusuz Sadr’ın bu açıklamayı yapmaya iten en önemli etken oldu. İkinci derecede dini lider olan Hairi’nin açıklaması alışılageldik bir durum değil, zira en büyük Taklid Merci Ayetullah Sistani’ye karşı saygısızlık anlamına gelmesinin yanı sıra normalde meseleyi insanların kendi vicdanına bırakan meslektaşlarının olağan uygulamasından da farklı. Sadr hareketi dışında çok sınırlı takipçisi olan Hairi, kimi yorumculara göre İran’ın baskısıyla yaptığı bu açıklamayla Sadr’ın meşruiyetini sarsmayı hedefledi.

Ancak Sadr hareketi dini merci olarak takip ettikleri Hairi’nin bir fetvası ile çözülecek klasik anlamda bir dini hareketten çok, siyasi ve toplumsal bir oluşum. Dolayısıyla Hairi’nin açıklaması, duygusal olduğu bilinen Sadr dışındaki Sadrcıları pek etkilemiş gibi görünmüyor. Üstelik Sadr’ın bu kararı “duygusallıkla” mı aldığı yoksa büyük bir planın, herhangi bir aşaması mı olduğu da muamma. Biri çıkıp, Sadr’ın bir güç gösterisi olarak neler yapabileceğinin fragmanını izlettiğini söylerse, çok büyük bir itiraz gelmez.

Ortalık savaş alanına döndü

Nitekim Sadr’ın kararından yaklaşık bir saat sonra, dün binlerce Sadr taraftarı Yeşil Bölge’ye girerek Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bastı. Sadr Hareketi’nin silahlı gücü Seraya es-Selam’ın (Barış Tugayları) ağır silahlarla Yeşil Bölge’ye girmesi üzerine Başbakan Kazimi, rutin programını iptal ederken Ortak Operasyonlar Komutanlığı ‘ikinci bir duyuruya kadar’ ülke genelinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Barış Tugayları’na karşı Koordinasyon Çerçevesi içindeki Haşdi Şabi birlikleri güvenlik güçlerine ait üniformaları giyerek göstericilere ateş açtı. Sosyal medyada yayılan videolarda göstericilerin keskin nişancılar tarafından hedef alınarak öldürüldüğü görüldü. Çoğunluğu Sadr yanlısı 30’a yakın kişinin hayatını kaybettiği, 150’nin üzerinde kişinin de yaralandığı çatışmalar bugün de devam etti.

Hayatını kaybeden Sadrcılar böyle gömüldü.

 

Barış Tugayları, sadece Bağdat’ta değil, Basra, Necef gibi pek çok noktada “uğursuz üçlünün” ve özellikle de Kays el-Hazeli’nin ofislerini ve karargâhlarını bastı. Sadr’a yakın kaynaklar, ülke çapında Maliki’nin Dava Partisi, Kays el Hazeli’nin Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve Ammar el Hekim’in Ulusal Hikmet Akımı ile bunların silahlı milislerine ait yaklaşık 300 karargâh ve ofisin basıldığını ve bazılarının ateşe verildiğini söyledi.

Bugün öğlen saatlerinde açıklama yapan Sadr, sokakta çatışan destekçilerinden bir saat içinde evlerine dönmelerini istedi. Sadr, “Yaşanan çatışmalardan dolayı Irak halkından özür diliyorum. Bu devrim barışçıl olmaktan çıktığı için devrim değildir ve buna devrim diyemem. Batsın böyle bir devrim” dedi. Sadr’ın çağrısı ile destekçileri evlerine dönerken ülkedeki sokağa çıkma yasağı da kaldırıldı.

Öte yandan ülke 24 saatlik bir cehennemi yaşarken hükumet kurup ülkeyi yönetmeye aday Koordinasyon Çerçevesi liderlerinden sükunet çağrısı ya da herhangi bir açıklama gelmediğini de not etmek lazım.

Göstericiler Maliki liderliğindeki Dava Partisi’nin Zaafaraniya bölgesindeki binasına hasar verdi.

 

Bağdat’ın kuzeydoğusundaki Ur bölgesinde Kays el-Hazali liderliğindeki Asayib Ehl’ül Hak Hareketi’nin karargâhı yakıldı.

 

Sadr ‘uğursuz üçlü’ ile neden anlaşamıyor?

Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesini oluşturan liderlerinden Maliki ile husumeti, 2008’e uzanıyor. Maliki, ABD birlikleriyle birlikte, Irak ordusunu Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun üzerine saldı ve Sadrcıları darmadağın etti. Özellikle Basra’daki katliamlar, Sadr mensuplarının hafızalarına kazındı.

2006-07’de Mehdi Ordusu’ndan ayrılarak kurulan Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve lideri Hazeli ise seçimden sonra Sadr’ın direnişinin güç kullanılarak bastırılması gerektiğini savundu. İran’a yakın duran ve kısmen İran’dan finanse edilen Asayib Ehl’ül Hak, 2019’daki protestolarda halka orantısız şiddet kullanan örgüt olarak da öne çıkmıştı.

Siyasi ağırlığı bulunan Ammar el Hekim ise Sardcılara karşı sert güç kullanılmasını savunan Maliki-Hazeli ikilisine karşı duramama ve kararsızlığı yüzünden Sadr’ın listesine girmiş görünüyor.

Sadr İran’a neden karşı?

Irak yakın tarihine ABD karşıtlığı ile damga vuran Sadr, 2018’e kadar, işgal sonrası kurulan Şii hükumetlerde yer aldı. Ekim 2019 seçimlerinde yaşananların bir benzerinin yaşandığı 2018 seçimlerinde de en çok sandalyeye sahip olan Sadr, diğer Şii örgütlerin engellemesi nedeniyle yine hükumet kuramadı. Kendisi de Şii olan Sadr’ın cephesinden bakılacak olursa, tablo şuydu: Bazıları doğrudan İran tarafından yönlendirilen bazılarıysa İran’a yakın duran Şii örgütler, Sadr’ın önünü kesti.

Siyasi arenada bunlar yaşanırken diğer yandan da IŞİD sonrası sorunlarla boğuşan ülkede ekonomik kriz tavan yaptı, siyasilerin adı yolsuzluk, rüşvet gibi skandallarla anılmaya başladı. Tüm bu gelişmeler, Irak’ta 2003 sonrası en kapsamlı ve yaygın protesto eylemlerine yol açtı. Irak halkı işsizlik, temel altyapı yetersizliği ve geçim sıkıntısı gibi ekonomik gerekçelerin yanı sıra dış müdahalelere de karşı çıkan bir duruş sergiledi. Meclis’te hükumet kuramayan ve muhalefete geçen Sadr hareketi de sokaktaki gücü sayesinde kısa sürede, tabandan gelen bu halk hareketine liderlik eden bir pozisyona yükseldi. Artık Sadr, sadece ABD müdahalesine değil topyekun “yabancı müdahalesi”ne karşı çıkan bir söylem geliştirdi. Ancak Sadr’da asıl “ipi koparan” gelişme, ABD’nin 3 Ocak 2020’de İranlı Kudüs Gücü komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’i Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında drone saldırısı ile katletmesi ve ardından bir hafta sonra İran’ın da Irak’taki ABD varlığını hedef alan füze saldırıları oldu. Özetle, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik dar boğazdaki Irak, bir yandan da ABD ve İran’ın kozlarını açıktan paylaştığı toprak parçası konumuna geldi.

Sadr, Kasım Süleymani’nin yerine Kudüs Gücü liderliğine geçen İsmail Kaani’yi ağırladığında, ona açıkça “Irak’a müdahale etmeyin” diyerek pozisyonunu tam olarak ortaya koydu. 2021 seçimlerinden sonra da Sadr ile Koordinasyon Çerçevesi’nin arasında “ara buluculuk” yapmak için Irak’a gelen Kudüs Gücü komutanıyla görüşmeyi reddetti.

İran Sadr’a karşı mı?

Sadr’ın yabancı ve dolayısıyla da İran müdahalesine karşı çıkması anlaşılabilir bir durum. Peki, İran Sadr’a ne kadar karşı? Öncelikle her ülke, eğer böyle bir imkanı varsa, doğrudan kendine bağlı ya da daha yakın siyasi güçlerin iktidarda olmasını ister. İran için de aynı durum geçerli. Ancak, İran’a yakın duran Hazeli gibi figürler üzerinden İran’ın tavrını okumaya çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü bu durumda, İran’a en yakın isim olduğu tartışmasız Hadi el Amiri’nin, Sadr’a yönelik tavrını açıklamak imkansız hale gelir. Koordinasyon Çerçevesi’nin en önemli ismi olan el-Fetih İttifakı lideri Amiri, Sadr’a karşı Maliki-Hazeli ikilisinin sert güç ısrarını kıran isim. Aynı zamanda doğrudan İran İslam Devrim Muhafızları tarafından kurulan Bedir Örgütü’nün de lideri olan Amiri, Sadr hareketine yönelik uzlaşma ve diyalogu esas alan politikanın başını çekiyor ve Sadr da Koordinasyon Çerçevesini eleştirdiği konuşmalarında Amiri’yi ayrı tutmaya özen gösteriyor. Tüm gerçekleri alt altta koyunca Tahran’ın tavrı daha da netleşiyor: Sadr ile savaşmaktansa, Sadr’a katlanmak. Tahran olası bir Şii-Şii çatışmasının Irak ile birlikte kendisine de çok büyük zarar vereceğini biliyor.

Peki neden?

Tüm bu yaşananların müsebbibi uzlaşıyı reddeden Sadr gibi görünüyor ancak asıl neden; ABD’nin işgalle getirdiği ucube sistem. 20 yıldır bu sistemden nemalanan “yiyicilerin” suyun başını bırakmamadaki ısrarı. Yolsuzlukları, başarısızlıkları ayyuka çıkan simaların hükmetmeyi kendine hak görmesi. Ülkeyi bir mil ileri götürmeyenlerin, itiraz eden halka silah çekenlerin, şehirleri terör örgütlerine terk edenlerin, devlet aygıtını işlemez hale getirenlerin bitmek tükenmek bilmeyen koltuk sevdası…

İşte Sadr, bu siyasi düzene meydan okuyor. Ancak ucu açık söylemleri, ani kararları ve masaya bile oturmayı reddeden tavrı hem Sadr’ın kendisine ve hareketine hem de Irak halkına zarar veriyor. Sadece Şiiler değil diğer mezhep ve etnik kökenden Iraklılar için de önemli ve güven duyulan bir figür olan Sadr, anlık alınmış gibi duran kararlar ya da ani çıkışlarıyla değil, bir program çerçevesinde hareket etse, bugün değil ama yakın bir gelecekte başarılı olabilir. Belki de Sadr, mezhep temelli siyasi sistemi “mezhepsiz bir siyasi parti” ile yıkmak için kolları sıvamalı. Şiilerin, Sünnilerin, Türkmen ve Kürtlerin içinde yer aldığı bir siyasi partinin iktidarı, Sadr’ın isyan ettiği sistemi kendiliğinden tarihin tozlu sayfalarına kaldıracaktır. Gandhi’nin dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla.”

 

 

ORTADOĞU

İsrail’in Hamas liderliğine suikast planı

Yayınlanma

Wall Street Journal’ın haberine göre İsrailli yetkililer, İsrail istihbarat servislerinin, Gazze’deki savaş sona erdiğinde dünyanın dört bir yanındaki Hamas liderlerini öldürmeye hazırlandığını ve 7 Ekim’den sorumlu militanlara suikast için yıllarca sürecek bir mücadeleye hazırladığını söyledi. Yetkililer, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun talimatıyla İsrail’in üst düzey istihbarat kurumlarının Lübnan, Türkiye ve Katar’da yaşayan Hamas liderlerini “avlama” planları üzerinde çalıştığını söyledi.

Haberde Katar, Lübnan, İran, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin yıllardır ABD’nin terör örgütü olarak tanımladığı Hamas’a koruma sağladığı belirtildi ve İsrail’in de diplomatik krizler yaratmamak için Filistinli militanları hedef almaktan kaçındığı ileri sürüldü.

“Yeni planlar, Hamas lideri Halid Meşal’i Ürdün’de zehirlemek için 1997’de başarısız bir girişimde bulunan Netanyahu için ikinci bir şans anlamına geliyor” denilen haberde Netanyahu’nun 22 Kasım’da İsrail’in dış istihbarat servisini kastederek “Mossad’a nerede olurlarsa olsunlar Hamas liderlerine karşı harekete geçme talimatı verdim” açıklamasına atıf yapıldı. Savunma Bakanı Yoav Gallant da Hamas liderlerinin “sayılı günleri” kaldığını söyledi.  “Ölüm emri verildi” dedi: “Mücadele dünya çapında hem Gazze’deki teröristler hem de pahalı uçaklarla uçanlarla.” Bu açıklamalar söz konusu suikast planlarının gizli tutulmasını isteyen İsrailli yetkilileri şaşırttığı belirtildi.

Haberde, “İsrail genellikle bu tür çabaları gizli tutmaya çalışsa da ülkenin liderleri tıpkı 1972’de Münih Olimpiyatları’nda 11 İsrailli sporcu ve antrenörün ölümüne neden saldırının sorumlularına yaptıkları gibi, 7 Ekim saldırısından sorumlu olan herkesi de ‘avlama’ niyetlerini açıklamaktan çekinmediklerini gösterdiler” denildi.

Geliştirilen planların temel hedefinin Hamas’ın bir daha İsrail için ciddi bir tehdit oluşturmamasını sağlamak olduğunu iddia eden haberde hem bu hedefin bir parçası hem de Gazze’deki savaşı kısaltmanın bir yolu olarak İsrail’in binlerce alt düzey Hamas savaşçısını Gazze’den zorla nasıl sürebileceğini araştırdığı belirtildi.

Haberde İsrail’in olası suikastlarının uluslararası hukuku ihlal edebileceğini ve suikastın gerçekleştiği ülkenin tepkisine yol açabileceği hatırlatıldı, ancak uygulamada İsrail’in daha önce de tepkilere rağmen bu tür eylemler gerçekleştirdiği ifade edildi.

Haberde Halit Meşal ve İsmail Haniye’nin ilk hedef alınacak isimler olduğuna dikkat çekildi. İsrailli yetkililerin söylediğine göre İsrail, bu suikast planını hemen hayata geçirmek istedi ancak Hamas’ın elindeki İsrailli rehinelerle ilgili müzakereleri baltalayabileceği gerekçesiyle erteledi. İsrail’in hedef almak istediği Hamas’ın bazı üst düzey yetkilileri Katar da bulunuyor ve Katar rehine görüşmelerinde arabuluculuk yapıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İnsani ara sona erdi: Gazze’ye bomba yağmuru

Yayınlanma

İsrail ile Hamas arasındaki uzlaşma kapsamında 24 Kasım Cuma günü saat 08.00’de uygulamaya giren “insani ara” bu sabah itibarıyla son buldu. İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ne saldırılarına yeniden başladı.

İsrail savaş ucakları, Gazze Şeridi’nin farklı farklı noktalarını bombaladı. Hava saldırılarında ilk belirlemelere göre 5 kişi hayatını kaybetti.

İsrail güçleri ile Filistinli gruplar arasında Gazze’nin kuzey bölgeleri ve orta kesimlerinde çatışmalar da yeniden başladı. Gazze’deki İçişleri Bakanlığı, İsrail’e ait askeri araçların Gazze’nin kuzeyine ateş açtığını belirtti.

İsrail ordusu’ndan yapılan açıklamada Gazze Şeridi sınırında bulunan yerleşim birimlerinde uyarı sirenlerinin çaldığı ve Gazze’den fırlatılan bir roketin havada imha edildiği ileri sürüldü.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, Gazze’ye yeniden başlatılan saldırılarla ilgili Hamas suçlandı. Hamas’ın taraflar arasındaki mutabakata uygun biçimde İsrailli kadın esirleri bırakmadığı, İsrail’e doğru roket fırlattığı kaydedilen açıklamada, Netanyahu’nun şu ifadelerine yer verildi: “Savaşmaya dönerek İsrail hükümetinin savaşın amaçlarına bağlı kaldığını vurgulayacağız. Amaçlar, İsrailli esirlerin serbest kalması, Hamas’ı ortadan kaldırmak, Gazze’nin İsrail’e yeniden tehdit oluşturmamasını sağlamak.”

Hamas Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk ise yaptığı yazılı açıklamada “Halkımızın kararlılığı ve direnişimizin kahramanlığıyla, düşmanın suçlarına, Nazi saldırganlığının yeniden başlamasına ve sivilleri hedef almasına karşı koyuyoruz” ifadesini kullandı. İsrail saldırılarına karşı direnişin devam edeceğini vurgulayan Rişk, “İsrail, ateşkesten önceki 50 günde başaramadığını, ateşkesten sonra da saldırılarını sürdürerek başaramayacak” dedi.

İsrail ordusu Gazze Şeridi’nde bir haftadır devam eden “insani aranın” bittiğini ve saldırılarına İsrail ordusunun Refah kentindeki bir binaya düzenlediği saldırı sonucu ölü ve yaralıların olduğu bildirildi. FOTO: Abed Rahim Khatib / AA

“İsrail’in savaş suçlarından uluslararası toplum sorumlu”

Gazze’deki hükümet de saldırıların yeniden başlamasıyla ilgili “İşgalci İsrail ordusu Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı vahşi savaşını sürdürmeye başladı” ifadesi kullanıldı. İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nde birçok ev ve sivil bölgeyi hedef aldığı belirtilen açıklamada, “Uluslararası toplum, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik savaşının sürdürülmesinin sorumluluğunu taşıyor” ifadesine yer verildi. Başta ABD, ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken olmak üzere uluslararası toplumun, “İsrail işgalinin suçlarından ve Gazze’de sivillere, çocuklara ve kadınlara yönelik vahşi savaşından” sorumlu olduğu kaydedildi.

Savaş hukuku ve uluslararası insancıl hukukun ihlal edildiğine vurgu yapan Gazze’deki hükümet, uluslararası toplumun İsrail’e Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını sürdürmesi için yeşil ışık yaktığını ifade etti. Açıklamada, “Filistin halkı kendini her şekilde savunma, özgürlüğünü ve bağımsızlığını kazanma, uluslararası yasalar uyarınca başkenti Kudüs olan bir Filistin devletini kurma ve işgali tamamen topraklarından arındırma hakkına sahiptir” ifadesi kullanıldı.

Gazze’deki Sağlık Bakanlığı da 7 gün uygulanan ve bu sabah sona eren “insani ara”nın sağlık sistemine faydası olmadığını duyurdu. Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra, “İşgalci İsrail, insani aranın sona ermesinin hemen ardından Gazze Şeridi’nde yeni katliamlar gerçekleştiriyor. Bu katliamlar geride çok sayıda şehit ve yaralı bırakıyor” dedi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Aşırı sağcı bakanlar esir anlaşmasının genişletilmesini reddediyor

Yayınlanma

Netanyahu’nun koalisyonundaki kilit isimler, daha fazla esir karşılığında Filistinlilerin toplu olarak serbest bırakılması önerisini reddediyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun koalisyonundaki aşırı sağcı bakanlar, Gazze’deki geçici ateşkesin uzatılması için Katar’da görüşmeler devam ederken, Hamas’la daha geniş kapsamlı bir esir takası anlaşması olasılığını reddetti.

Doha’da istihbarat başkanlarının müzakere ettiği genişletilmiş bir anlaşma, Yahudi devletinin Hamas’a yönelik saldırılarını askıya almasını ve cinayetten hüküm giyenler de dahil önemli sayıda Filistinliyi serbest bırakmasını, karşılığında da alıkonulan İsrail askerleri de dahil daha fazla rehinenin serbest bırakılmasını gerektirebilir.

Financial Times’ın haberine göre İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich sosyal medya hesabından “Gündemde değil, bir öneri olarak bile değil. Bu konuda hiçbir tartışma yok. Bu İsrail Devletini ortadan kaldırmaya yönelik bir plan. Tanrı’nın izniyle mutlak zafere ve Hamas Nazilerinin yok edilmesine kadar devam edeceğiz” diye yazdı.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise, “Savaşı durdurmak = hükümetin feshedilmesi” ifadelerini kullandı.

İsrail ile Hamas arasında geçen cuma günü yürürlüğe giren ilk anlaşma, çatışmalara dört gün ara verilmesini ve Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’in güneyine düzenlediği saldırı sırasında el koyduğu 50 İsrailli kadın ve çocuğun serbest bırakılmasını öngörüyordu.  Bunun karşılığında İsrail, hapiste bulunan 150 Filistinli kadın ve çocuğu serbest bırakmayı ve kuşatma altındaki Gazze’ye daha fazla miktarda yardım girişine izin vermeyi taahhüt etti. Anlaşma daha sonra iki gün daha uzatıldı ve dün gece 10 İsrailli rehine ve 30 Filistinli mahkûm daha serbest bırakıldı. Bugün ilerleyen saatlerde son bir grup rehine ve mahkûmun daha serbest bırakılması bekleniyor.

İsrailli yetkililer Hamas ile varılan anlaşmanın çatışmalarda sadece bir “ara” olduğunu ve tamamlanmasının hemen ardından Gazze’deki saldırıların yeniden başlayacağını açıkça belirttiler. Sekizinci haftasına giren savaş, yoğun nüfuslu bölgeyi enkaza çevirdi ve Hamas’ın kontrolündeki bölgedeki sağlık yetkililerine göre 14 bin 800 Filistinlinin hayatına mal oldu.

Pazar günü Gazze’deki İsrail askerleriyle bir araya gelen Netanyahu şunları söyledi: “Sonuna kadar, zafere kadar devam edeceğiz. Hiçbir şey bizi durduramayacak.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English