Bizi Takip Edin

AVRUPA

NATO’dan Moldova’ya açık çek: Desteğimize güvenebilirsiniz

Yayınlanma

NATO, Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ittifakın Moldova’ya ‘sürekli destek’ sunacağı taahhüdü verdi.

Brüksel’de basın mensuplarına konuşan Stoltenberg, “NATO Moldova’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tam olarak destekliyor ve Rusya’yı askerlerini buradan çekmeye çağırıyoruz. Sürekli yardımımıza güvenebilirsiniz,” dedi.

Stoltenberg, “Bu yılın başlarında NATO, Moldova’nın siber güvenliğinin yanı sıra stratejik iletişim sistemini güçlendirmek ve savunma kabiliyetlerini artırma konusundaki önemli bir yardım paketi üzerinde anlaşmaya varmıştı,” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Stoltenberg, temmuz ayındaki Vilnius zirvesinde NATO ülkelerinin Kişinev ile ‘siyasi ve pratik işbirliğini’ genişletme konusunda mutabık kaldıklarını ve bunun aynı zamanda ‘Avrupa Birliği’ne (AB) katılım yolunda’ Kişinev’e yardımcı olması gerektiğini belirtti.

Rusya’yı Moldova’da ‘baskı, enerji şantajı ve dezenformasyon’ yapmakla suçlayan Stoltenberg, Kişinev’in ‘ülke içinde direnç ve güvenliği güçlendirme’ konusunda attığı adımları memnuniyetle karşıladı.

Moldova’da yılın başından bu yana bir dizi önde gelen muhalif isim tutuklanmış, Rusça yayın yapan kanallar ve bir dizi medya kuruluşu kapatılmıştı.

Moldova yönetiminin söz konusu eylemleri daha önce AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından da aktif bir şekilde memnuniyetle karşılanmıştı.

Moldova Devlet Başkanı Sandu: Wagner’in şefi Prigojin beni devirmeye çalıştı

Rusya’nın ihtilaflı Transdinyester bölgesindeki varlığı

Rus ordusu, 21 Temmuz 1992 tarihinde Rusya ve Moldova devlet başkanları tarafından imzalanan Moldova Cumhuriyeti’nin Transdinyester Bölgesindeki Silahlı Çatışmanın Barışçıl Yollarla Çözümü Prensipleri Anlaşması uyarınca 29 Temmuz 1992 tarihinde savaş bölgesine girdi.

Bu yıl, anayasası tarafsızlığı öngören Moldova topraklarında NATO tarafından yedi askeri tatbikat gerçekleştirildi ve bunların bir kısmı Rus barış gücü askerleri tarafından tutulan temas hattı civarında yapıldı. Ayrıca Moldova ordusu yurtdışında beş tatbikata katıldı.

Moldovalı yetkililer ayrıca NATO ile yakınlaşma planlarını açıkladılar ve askeri bütçeyi yüzde 68 artırarak 1,5 milyar ley’e (89 milyon dolar) çıkardılar ki bu da ülkenin GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 0,5’ine denk geliyor.

Moldova Rusya’yı ilk kez ‘güvenlik tehdidi’ olarak nitelendirdi

AVRUPA

Birleşik Krallık Savunma Bakanı Shapps: Ukrayna’yı satmayacağız

Yayınlanma

Birleşik Krallık Savunma Bakanı Grant Shapps salı günü yaptığı açıklamada, ülkesinin, Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı desteklemekten geri adım atmayacağına söz verdi.

Birleşik Krallık’ın altı yeni donanma gemisi inşa etme planlarını açıkladığı sırada konuya değinen Shapps, hükümetinin ülkeyi asla bir barış anlaşması imzalamaya zorlamayacağı konusunda garanti verdi.

Hafta sonu Sunday Times, Dışişleri Bakanı David Cameron’ın bu yılın başlarında Donald Trump ile yaptığı bir görüşmede Rusya ve Ukrayna arasında bir anlaşma yapılması fikrini gündeme getirdiğini yazmıştı.

Salı günü Times Radyosu’na verdiği demeçte bakan, “Birleşik Krallık’ın Ukrayna’yı topraklarının bir kısmından vazgeçmeyi kabul etmesi için ikna etmeye çalışmasının hiçbir anlamı yok. Bu tamamen Ukrayna’nın vereceği bir karardır,” dedi.

İngiliz bakan, “Putin’in bu savaşı kazanmasının hiç de makul olmadığını” söyleyerek, Rusya’nın savaşı kaybetmesi gerektiğini savundu.

Sunday Times’ın “üst düzey bir kaynağa” dayandırdığı haberine göre Cameron Trump’a, “Başkan olarak ocak ayında bir anlaşma yapabilmeniz için en iyi koşullar nelerdir? Her iki taraf da çizgilerini koruyor ve bunun için bir bedel ödüyor,” dedi.

Başbakan Rishi Sunak pazartesi günü kendisine yöneltilen bir soru üzerine haberdeki iddialarla arasına mesafe koydu ve “Sunday Times’ın bu makalesini görmedim, bu yüzden beni bağışlayın. Fakat size söyleyebileceğim şey, Ukrayna söz konusu olduğunda bizim liderlik ettiğimizdir,” dedi.

Bu görüş salı günü Shapps tarafından da yinelendi. Savunma Bakanı BBC’ye verdiği demeçte, “Bir otokratın komşu demokratik bir ülkeye girmesinin her zaman kabul edilemez olduğu konusunda hem askeri yardım hem de ahlaki netlik sağlamamız doğru. Rusya’yı tüm [Ukrayna] topraklarından atmak için onların arkasında tam olarak durmalıyız,” dedi.

Muhalefetteki İşçi Partisi de Ukrayna’ya desteğinin devam edeceğini vurgulamış, Gölge Dışişleri Bakanı David Lammy ve Gölge Savunma Bakanı John Healey ülkenin başkenti Kiev’i ziyaret ederek “demir gibi bağlılıklarını” ifade etmişlerdi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Gürcistan’ın ‘yabancı acenta’ yasası: Brüksel neden şeffaflığı sevmiyor?

Yayınlanma

Yazar

Gürcistan, son aylarda ciddi bir sınav veriyor. Ülke parlamentosu, geçen yıl da gündeme getirilen ve tepkilerin ardından geçici olarak rafa kaldırılan ‘Yabancı Etkinin Şeffaflığı’ yasa tasarısını dün üçüncü ve son okumada kabul etti.

Ülkenin taşralı özü ne kadar belirgin olsa da son yaşananlar bazı risklere kapı aralıyor.

Gürcistan Başbakanı Irakli Kobahidze, pazartesi günü yaptığı açıklamada “Burası [2014’te devrilen Ukrayna Devlet Başkanı Viktor] Yanukoviç’in Ukrayna’sı değil, burası her türlü şiddet teşebbüsüne karşılık verecek, egemen bir devlettir,” demişti. Buradan da anlaşılacağı üzere, Gürcü Rüyası hükümeti bu işin nerelere varacağının çok iyi farkında.

Geçen yıl Gürcü Rüyası da aynı yasayı geçirmeye çalışmış ancak muhalefet ve Batı’nın baskısıyla geri adım atmıştı. Kobahidze’ye göre o zamandan bu yana muhalefet ciddi bir güç kaybı yaşadı ve ‘gözden düştü’.

Fakat Gürcü Rüyası, Brüksel’in AB üyelik müzakerelerini sona erdirme tehditlerini bariz biçimde hesaba almıyor; hatta ABD’nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı James O’Brien’ın Gürcü Rüyası’nın kurucusu Bidzina İvanişvili ile birebir bir görüşme talebi, tüm ısrarlara rağmen geri çevrilmişti.

Atlanmaması gereken bir diğer husus da ülkenin ekim ayında genel seçimlere gidecek olması. Batı, muhalefete ve sivil toplum kuruluşlarına devasa fonlar aktararak bu ayrık otundan kurtulmayı planlıyordu.

Sermayenin şeffaflıktan hazzetmediği hakikati burada da kendini ispat ediyor; ABD ve AB, her zamanki gibi gizli çalışma niyetinde ve bu kısmi şeffaflık öngören tasarının durumu tersine çevirmesine izin vermek istemiyor.

Yasa sadece ülkedeki Batı yanlısı siyasi hareketleri ve medya kuruluşlarını finanse eden ve Batı yanlısı partilere örgütsel destek sağlayan yabancı [yani öncelikle Batılı] STK’ların, gelirlerinin yüzde 20’sinden fazlasını yurt dışından elde etmeleri halinde devlete beyanda bulunma zorunluluğu kılıyor.

ABD ve İngiltere’den tehditler

Bu panik hali, tasarının kabul edilmesinden sonra derhal gelen yaptırım tehditlerinden de anlaşılabilir. Nitekim Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre, dün düzenlediği basın toplantısında yasanın yürürlüğe girmesi halinde ABD’nin Gürcistan ile ilişkilerini ‘gözden geçireceğini’ bildirdi.

Ondan evvel ABD Kongresi de “Gürcistan’daki durum açıktır. Hükümet Gürcü halkının sesine kulak verebilir ya da Rus tarzı otoriterliğin karanlık yolunda ilerlemeye devam edebilir. Açıkça ifade ediyoruz ki ikincisini seçmek ABD’yi ilişkimizin doğasını temelden yeniden düşünmeye zorlayacaktır. Tıpkı Kongre’nin Belarus’un otoriterliğe kayışını dikkate alarak 2004 yılında partiler üstü Belarus Demokrasi Yasasını kabul ettiği gibi,” açıklamasını yaptı.

Tiflis’i ziyaret eden ABD’nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı James O’Brien, ‘ülkede demokrasinin altının oyulması halinde’ Gürcü yetkililere yaptırımlar uygulanabileceğini ifade etti. O’Brien, Washington yönetiminin yasa tasarısının AB normlarıyla koordinasyon sağlanmadan desteklenmesi, demokrasinin altının oyulması ve barışçıl protestoculara karşı şiddet uygulanması halinde tepki göstereceğini öne sürdü.

İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Nusrat Ghani de yasanın Gürcistan’ın NATO’ya katılma planlarına son verebileceği uyarısında bulundu:

“Gürcistan’da yaşananlara ilişkin görüntüler şoke edici ve Gürcistan’ın dostları olarak tüm taraflara sükûnet ve itidal çağrısında bulunuyoruz. Bugün Gürcistan parlamentosu bir kez daha yabancı etkinin şeffaflığına ilişkin yasa lehinde oy kullandı. Ortaklarımız gibi Birleşik Krallık da bu yasanın yürürlüğe girmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Yasa ve ona eşlik eden protestoculara yönelik sindirme hareketleri, NATO üyeliğini hedefleyen bir ülkenin demokratik değerleriyle bağdaşmamakta ve Gürcistan’ın transatlantik hedeflerini sona erdirme riski taşımaktadır.”

Ghani, durumu 14 Mayıs’ta Gürcistan Büyükelçisi ile görüştüğünü ve kendisine Londra’nın gelişmeleri “büyük bir endişeyle” takip ettiğini söylediğini ve Gürcistan hükümetini rotasını değiştirmeye ve bu yasayı geri çekmeye çağırdığını sözlerine ekledi.

Avrupa’nın kışkırtma hamleleri

13 Mayıs’ta Almanya, Polonya, Çekya, Letonya, Litvanya ve Estonya parlamentolarının dış ilişkiler komisyonlarının başkanları Gürcistan’a varmışlardı ancak Gürcistan hükümetinin temsilcileriyle herhangi bir görüşme yapılmadı. Avrupalı siyasetçiler, bunun yerine muhalefetle bir araya geldi.

Belki de en müstehcen eylem, Alman Federal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve Sosyal Demokrat Partili (SPD) siyasetçi Michael Roth’un beraberindeki heyetle kargaşanın devam ettiği Tiflis sokaklarında arz-ı endam etmesi oldu.

Ülkenin kamu yayın kurumu 1TV’ye demeç veren Roth, “Hepimiz Gürcistan’ın dostlarıyız. Bizim iki görevimiz var. Birinci görevimiz, Avrupa değerlerimiz adına barışçıl bir şekilde sokaklarda gösteri yapan insanlarla dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmektir. İkinci görevimiz ise birbirimizi dinlemektir,” dedi.

Geçen yıl Gürcistan’a adaylık statüsü verilmesi konusunda son derece kararlı olduklarını savunan Roth, şöyle devam etti: “Bu pek kolay olmadı, zira bu, hükümete verilmiş bir hediye değildi. Bu daha ziyade sivil topluma yönelik bir teşvikti, çünkü sivil toplumunuzla gurur duymalısınız. Sivil toplum düşman değildir ve ben Gürcistan’daki kadar Avrupa’ya ve Avrupa değerlerine bağlı bir toplum görmedim. Bununla gurur duyun. Bu insanlar düşman değil, ortaktır. İktidar partinizin toplumunuzdaki bu kutuplaşmanın üstesinden gelmek ve duyguları yatıştırmak için toplumla köprüler kurmasını bekliyorum.”

Aynı amanda Estonya, Letonya, Litvanya ve İzlanda dışişleri bakanları da bugün bir çalışma ziyareti için Gürcistan’a gitti ancak ziyaret, görünüşe göre kayıt altına alınmamış ya da Tiflis makamlarına bilgi verilmemiş. Bu eylemler, Batılı siyasetçilerin Aralık 2013’ten itibaren gidip göstericileri alkışladıkları Maydan’ı anımsatıyor.

Gürcistan hükümetinin de görüşü de bu yönde ki partiden bir milletvekili olan İrakli Kadagişvili, AB dışişleri bakanlarının durumu radikalleştirmek istediğini söyledi:

“Bağımsız bir devlet olarak Gürcistan’a karşı toplu bir saldırı var. Batılı siyasetçiler protestocuları desteklemek ve durumu radikalleştirmek için geliyorlar.”

Kadagişvili, Gürcistan hükümetinin ziyaretlerden haberdar bile edilmemesini eleştirdi.

Gürcistan’da yeni bir “Orbán” vakası mı?

Aceleci yorumlar, Gürcü Rüyası’nın artık Batı’nın bir ortak değil, bir düşman olduğunun farkına vardığı yönünde sığ değerlendirmelerle dolu.

Genel manada Batı yanlısı olmasına rağmen mevcut hükümetin Rusya’ya yaptırımlara katılmadığı ya da ülkeyi, Polonya gibi Ukrayna’ya askeri sevkiyatın geçiş güzergâhı haline getirmedikleri doğru. Ya da Washington ve Brüksel’in bunu ihanet olarak gördüğü de doğru.

Fakat diğer yandan Gürcistan’ın iktidar partisi, Macaristan’daki Viktor Orbán’dan ya da Erdoğan’dan çok da farklı bir pozisyonda değil. Bozuk saat günde iki kez doğruyu gösterir misali, Carnegie Endowment’ın bu konuda son derece haklı bir çıkarımı var.

Carnegie, geçen yılın ağustos ayında Thomas de Waal imzasıyla yayımladığı görüş yazısında şu ifadelere yer vermişti:

“Kıyıda köşede Rusya ile doğrudan bir ilişki var mı yok mu diye kaygılanmak yerine, halihazırda açıkta olan bir yabancı ortağa —Viktor Orbán’ın Macaristan’ı— dikkat kesilmek muhtemelen daha faydalı olacaktır. [Eski Başbakan İrakli] Garibaşvili, 4 Mayıs’ta Budapeşte’de Viktor Orbán’ın ev sahipliğinde düzenlenen ve dünya çapındaki aşırı muhafazakarların katıldığı Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nda (CPAC) bir konuşma yaptı. Konuşması oldukça açıklayıcıydı. Macaristan’ın ve özellikle Orbán’ın Gürcistan’ın Avrupa’daki önde gelen dostu olduğu iddia ediliyor. Rusya’yı kınayan ifadeler olsa da hedefin ‘barış’ olduğu belirtiliyor. Doğru Avrupa değerleri, ‘Hristiyan’ değerleri olarak tanımlanıyor: ‘Ana silahımız ve temelimiz geleneksel, Hristiyan, muhafazakâr, aile değerleridir. LGBTQ propagandası sahte bir özgürlüktür.’ Bu, Gürcistan’ın arzuladığı Avrupa. Orbán baş müttefik olabilir ancak AB Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu üyesi Macar Olivér Várhelyi’nin de Brüksel’de bir diğer destekçi olduğu sır değil. Macaristan’ın Ukrayna ile iyice belirginleşmiş sorunları, bu figürlerin AB’nin Gürcistan yerine Ukrayna’yı ödüllendirmesinin çifte standart olduğunu savunacaklarını ima ediyor.”

Parlamento baskını

Tiflis’te hafta sonundan bu yana kalabalık [CNN’e göre yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı] gösteriler var. 11 Mayıs Cumartesi günü Tiflis’in merkezinde ‘Avrupa Yürüyüşü’ adı altında bir miting gerçekleştirildi. Tiflis sakinlerinin yanı sıra Gürcistan’ın diğer şehirlerinden gelenler de eylemde yer aldı.

Gürcistan İçişleri Bakanlığı’na göre gözaltına alınanlar arasında Rusya ve ABD vatandaşları da vardı. Gösterilerin ilk günlerinde parlamento binasına baskın teşebbüsü de yaşandı.

Buradaki çifte standardı görmek zor değil; daha önce ABD yönetiminin Ocak 2021’in başlarında Kongre Binası’nın basılmasına nasıl tepki verdiğini hatırlayan olacaktır. Keza Alman hükümeti ve Batı basını, Ağustos 2020’de bazı göstericilerin Reichstag’ın merdivenlerine çıkmasını “skandal” olarak anmıştı.

Aynı şekilde ama farklı siyasi güdülerle hareket eden protestocular, son bir haftadır neredeyse her gün parlamentoyu kuşatmaya ve içeri girmeye çalışıyor.

Gerilimin artması yönünde her türlü belirti mevcut. Şu anda hapiste olan eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili tarafından kurulan ve parlamentoda 20 milletvekiliyle temsil edilen mevcut muhalefet partisi Birleşik Ulusal Hareket ve iki milletvekiline sahip “Gürcistan için Lelo” adlı STK, yasanın kabul edilmesinin ardından parlamento çalışmalarını boykot edeceklerini açıkladı:

“Birleşik Ulusal Hareket içindeki grubumuz ve muhalefetin çoğunluğu artık olağan şekilde çalışmaya devam etmeyecek. Boykot moduna geçiyoruz.”

Yasa tasarısının detayları

‘Yabancı Etkinin Şeffaflığı’ yasa tasarısı, kâr amacı gütmeyen tüm tüzel kişiliklerin ve yüzde 20’den fazlası yurt dışından finanse edilen medya kuruluşunun listeleneceği bir sicil oluşturulmasını öngörüyor.

7 Mart 2023 tarihinde Gürcistan parlamentosu, tasarıyı ilk okumada onaylamış, 8 Mart’ta eylemler başlamış ve 9 Mart sabahı Gürcü Rüyası ve Halkın Gücü hareketi tasarıyı çekmişti.

Buna rağmen, Nisan 2024 başında Gürcü Rüyası yasa tasarısını parlamentoya yeniden sundu. İlk versiyondan farklı olarak, nihai belgede ‘yabancı etki ajanı’ terimi yerine ‘yabancı çıkarlar peşinde koşan kuruluş’ ifadesini kullanılıyor.

Önemli meselelerden biri de yasanın Gürcistan’daki sivil toplum kuruluşlarına yapılan Batı yardımlarının boyutunu ve dağılımını açık bir şekilde ortaya koyabilen, sadece ilgili tarafların listesini değil, aynı zamanda bu yardımların harcanma şeklini de içeren bir şeffaflık sağlayacak olması. Başka bir deyişle, devlet yetkilileri, bir sivil toplum kuruluşunun aldığı yabancı kaynaklardan ne kadar para harcadığını ve yabancı yatırımcılarla birlikte ne kadarını “kestiğini” öğrenebilecekler.

Diğer taraftan, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, yasa tasarısının kabul edilmesinin Gürcistan’dan keskin bir sermaye çıkışına ve Batılı fonlar ve kuruluşlar tarafından Gürcü kuruluşlarına yapılan yatırımlarda ve genel manada finansmanda devasa bir azalmaya yol açacağı konusunda ısrarla uyarıyorlar. Zira, Batılı vakıflar, Gürcistan’daki kâr amacı gütmeyen kuruluşların çoğunu finanse ettiği için fon kesintileri ciddi bir iktisadi çöküşü de beraberinde getirebilir.

Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili, üçüncü okumada kabul edilmesi halinde tasarıyı veto etme sözü vermişti. İktidardaki Gürcü Rüyası partisi yine de parlamentoda cumhurbaşkanlığı vetosunu geçersiz kılmak için yeterli oya sahip.

Bu artık sık sık tekrarlansa da değinmekte fayda var; yasa Rusya’nın icadı değil, ABD’nin icadı.

ABD, FARA Yasasını (Yabancı Acentalar Kayıt Yasası) 1938 yılında yürürlüğe koymuştur. Yasaya göre, ABD’de yabancı fonlarla siyasi faaliyette bulunan ve “yabancı acenta” olarak kayıt yaptırmayan herkes para ve/veya hapis cezasıyla karşı karşıya kalıyor.

Buna ek olarak, “yabancı acentalar” yayınlarına “yabancı acenta” şeklinde etiket koyma yükümlülüğüne sahip. Diğer yandan FARA’nın hükümleri Rusya ve Gürcistan’daki muadillerinden çok daha ağır. 2018 yılında ABD’de 18 ay hapis cezasına çarptırılan Mariya Butina buna örnek.

Benzeri bir yasa, halihazırda Fransa’da da parlamentoya sunuldu ama pek gündem olmuşa benzemiyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AfD’nin gençler arasındaki popülaritesi artıyor

Yayınlanma

Almanya’da geçen ay yapılan bir araştırmaya göre 14-29 yaş dilimindeki gençler arasında Almanya için Alternatif’in (AfD) etkisi artıyor.

Zeit tarafından yapılan habere göre, bugün federal seçimler yapılsa, AfD 14-29 yaş arası gençler arasında en fazla oyu alacak.

Çalışma, gençlik araştırmacısı Simon Schnetzer yönetiminde 2020 yılından bu yana düzenli aralıklarla tekrarlanıyor ve Berlin Hertie School’dan araştırmacı Klaus Hurrelmann ve Konstanz Üniversitesinden Kilian Hampel tarafından destekleniyor.

Sonuçlar, 14-29 yaşları arasındaki 2.042 kişinin katıldığı temsili bir çevrimiçi ankete dayanıyor.

Bir önceki yıla kıyasla, oy vermeyeceğini belirten gençlerin sayısı daha az: 2023’teki yüzde 15’e kıyasla yüzde 10. Bununla birlikte, katılımcıların yaklaşık dörtte biri, hangi partiye oy vereceği konusunda kararsı.

Oy vermek isteyenlerin önemli bölmesi (yüzde 22) ise AfD’ye oy vereceğini belirtti. Bunu yüzde 20 ile CDU/CSU ve yüzde 18 ile Yeşiller takip ediyor. 

SPD, FDP, Sol Parti ve Yeşiller gençlik arasında bariz bir içimde oy kaybederken, AfD 2022 yılında yüzde 10’un altında görünüyordu. İki yıl önceki ankette 14-29 yaş arası gençler arasında Yeşiller yüzde 27, FDP yüzde 19 ile en popüler partilerdi.

Sol Parti’den ayrılanların kurduğu Sahra Wagneknecht İttifakı (BSW) ise gençler arasında yüzde 5’lik bir desteğe sahip.

Önceki yılların aksine, bu yılki gençlik araştırmasına göre, Almanya’daki gençlerin kaygıları artık koronavirüs tarafından karakterize edilmiyor. Gençler arasındaki ruhsal stres düzeyi yüksek kalmaya devam etse de pandemi büyük ölçüde unutulmuş görünüyor. Katılımcılara göre stres, yalnızlık ve kaygı bir önceki yıla kıyasla daha da artmış durumda. 

Her şeyden önce 14-29 yaş arası gençler, artık mevcut ve gelecekteki mali durumlarını etkileyen enflasyon, Avrupa ve Ortadoğu’daki savaşlar, pahalı ve zor bulunan konutlar gibi konularla ilgileniyor.

Araştırmanın yazarlarına göre, giderek daha fazla sayıda genç konut piyasasının ne kadar dar olduğunun ve yüksek kiraların kendilerini ne kadar kısıtladığının farkına varıyor.

Hayatın bu evresinde yaşanan pek çok çalkantı nedeniyle, özellikle gençler düzenli olarak yeni bir daire ya da ortak bir dairede oda arıyor. Gençler, düşük kiralı eski sözleşmelerden pek faydalanamıyor. 

Gençlerin yüzde 70’e yakını en önemli mesele olarak enflasyonu görüyor. 

Önceki yıllarla karşılaştırıldığında, gençlerin endişeleri arasında özellikle bir konudan bahsediliyor: Almanya’ya mülteci hareketlerindeki artış.

Almanya’ya çok fazla mültecinin gelebileceği ve bunun da yaşam alanı sıkıntısı ve sosyal bölünme nedeniyle olumsuz bir etki yaratabileceği korkusu giderek artıyor gibi görünüyor.

Araştırmanın yazarları gençlere oy verme nedenlerini de sordu. Araştırmaya göre AfD desteği için farklı motivasyonlar mevcut. Bazıları mevcut hükümetin politikalarını protesto etmek için bu partiye oy vereceğini söylüyor.

Bu durum, “Çünkü trafik ışıkları [mevcut hükümet] iyi değil” ya da “Sağcı olduğum için değil, Almanya’da bir şeylerin değişmesi gerektiği için,” gibi ifadelerde görülüyor.

Diğerleri ise inançları nedeniyle partiye oy vermek istiyor. AfD’nin Almanya’ya göçü kısıtlama vaatleri burada özellikle önemli bir rol oynuyor.

AfD ve Yeşiller’in potansiyel seçmenleri arasındaki farklar özellikle cinsiyet açısından belirgin: AfD sempatizanlarının yüzde 64’ü erkek iken Yeşiller’in çoğunluğu (yüzde 54) kadın.

Dile getirilen endişelerdeki farklılıklar da dikkat çekici. İltica ve göç konusunun AfD ile yakından ilişkili olduğu açık. Parti sempatizanları arasında bu konu yüzde 74 ile ilk sırada yer alırken, Yeşillerin sadece yüzde 16’sı bu endişeyi paylaşıyor.

Ankete katılan 14-29 yaş arası gençlerin çoğunluğu haberleri ve siyasi gelişmeleri öğrenmek için sosyal medyayı kullanıyor. AfD’nin sosyal medyadaki güçlü varlığının, görünürlüğü açısından kritik olduğu anlaşılıyor.

Diğer pek çok partinin aksine AfD uzun zamandır özellikle gençler için önemli olan sosyal platformlara yöneliyor. TikTok’ta en başarılı beş siyasetçiden dördü AfD’den ve partinin milletvekillerinin 17 milyondan fazla beğenisi var.

SPD, Yeşiller, FDP, CDU/CSU ve Sol Parti’nin toplam beğeni sayısı ise 9 milyonun biraz üzerinde.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English