Bizi Takip Edin

AVRUPA

NATO’dan Norveç’te ‘denizaltı avı’ tatbikatı

Yayınlanma

Rusya’nın AB ve ABD’nin ‘kritik su altı varlıklarının haritasını çıkardığı’ iddiasının ardından NATO, denizaltı gözetleme kapasitesini artırıyor.

NATO müttefikleri geçtiğimiz hafta sona eren 12 günlük tatbikatta Norveç ve İzlanda açıklarında hayali bir düşman denizaltısını avlamaya çalıştı.

Tatbikatın amacı Rusya ve diğer ülkeler tarafından konuşlandırılan gemileri avlama yeteneklerini geliştirmek.

Bloomberg’in aktardığına göre NATO Denizaltılar Komutanı ve ABD Donanmasında Tuğamiral Stephen Mack verdiği röportajda, “Bir denizaltının asimetrik tehdidi gizliliğinden, diğer ulusların genellikle nerede faaliyet gösterdiklerini bilmemelerinden kaynaklanır. Bu nedenle, denizaltıların gizli kalmak için yararlanmaya çalışacakları ortamı nasıl anlayacakları konusunda ittifakı eğitmek bizim için önemlidir,” dedi.

NATO geçen Çarşamba günü Moskova’nın Avrupa ve Kuzey Amerika’daki altyapıyı hedef alabileceği konusunda önemli bir risk olduğu uyarısında bulunmuştu.

Dynamic Mongoose adı verilen ve 24 Nisan’da başlayıp Cuma günü sona eren tatbikata aralarında ABD, Kanada, İspanya ve Portekiz’in de bulunduğu 12 NATO ülkesinin deniz devriye uçakları, gemileri ve dost denizaltıları katıldı.

Tatbikat, Rus gemilerinin Atlantik Okyanusu’na erişmek için geçmesi gereken Grönland-İzlanda-İngiltere boşluğu olarak adlandırılan, ittifak için stratejik bir bölgede gerçekleştirildi.

NATO’ya göre Rus güçleri bu noktaya vardıklarında ticari deniz taşımacılığını sekteye uğratabilir ya da ABD’nin Avrupa’ya takviye güç göndermesi için askeri ikmal hatlarını kesebilir. Bunun yanı sıra sualtı transatlantik veri kablolarının sabote edilmesi de geniş çaplı hasara yol açabilir.

AVRUPA

Scholz’dan erken seçim pazarlığı

Yayınlanma

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, muhalefetin kilit yasalara destek vermesi karşılığında erken seçim tarihi konusunda müzakerelere açık olduğunu ve bunun da erken seçimleri planlanandan daha erken bir tarihte tetikleyebileceğini söyledi.

Bu, Scholz’un 6 Kasım Çarşamba günü koalisyon hükümetinin bozulmasının ardından “mart ayı sonuna kadar” seçimlerin yapılması için 15 Ocak’ta güven oylamasına gideceği yönündeki önceki açıklamasından kayda değer bir değişime işaret ediyor.

Scholz 8 Kasım cuma günü yaptığı açıklamada parlamentodaki “demokrat” partilerin yıl sonuna kadar hangi yasaların çıkarılabileceği konusunda bir anlaşmaya varmaları gerektiğini söyledi.

Scholz Budapeşte’de düzenlenen gayrı resmi bir AB zirvesinde gazetecilere verdiği demeçte, “Bu mutabakat, erken seçimlerin olası tarihi de göz önünde bulundurulduğunda, Federal Meclis’te güven oylamasının hangi zaman diliminde yapılmasının doğru olacağına da yanıt verebilir,” dedi.

Şansölye, seçim tarihine ilişkin tartışmanın “sükûnetle” yürütülmesi gerektiğini savundu.

CDU lideri Friedrich Merz’e göre ise Scholz, perşembe günü kendisi ile yaptığı görüşmede acil bir güven oylaması yapılması taleplerine direnmişti.

Scholz anayasal olarak 28 Eylül 2025’te yapılması planlanan seçimlerden önce güven oylamasına ve ardından seçimlere zorlanamaz. Fakat azınlık hükümetinin kalan yasaları geçirebilmesi muhalefetin oylarına bağlı.

Scholz, erken seçimleri kabul etmek için ısrar edeceği belirli yasalar olup olmadığı konusunda ayrıntı vermeyi reddetti.

Fakat Scholz’un açıklamasından kısa bir süre sonra Almanya Federal Seçim Dairesinin Şansölyeyi seçimlerin erkene alınmaması konusunda uyardığı ortaya çıktı.

Kurumun başkanı Ruth Brand, noel döneminde ya da yılbaşı arifesinde “tarihler ve son tarihler” belirlemenin önemli seçim hazırlıklarını “gerçekleştirmeyi neredeyse imkansız hale getireceğini” söyledi.

Yasalara göre erken seçim, parlamentonun feshedilmesinden sonraki 60 gün içinde yapılmalı ve bunu güven oylamasından sonraki 21 gün içinde takip etmelidir.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Yayınlanma

Yazar

Geçen perşembe günü, Amsterdam’da yapılan Ajax-Maccabi Tel Aviv maçı sonrasında yaşanan olaylar, Avrupa ve İsrail ana akım medyası tarafından Yahudilere yönelik bir “program girişimi” olarak sunuluyor.

Maccabi taraftarları ile Amsterdam’da yaşayan Arap ve Müslüman topluluklar arasında çıkan olaylarda çok sayıda kişi yaralanmış ve onlarca kişi de gözaltına alınmıştı.

Bazı yayın organları ve siyasetçiler, Amsterdam’da bir “Yahudi avı” başlatıldığını öne sürmüş ve Hollanda dışındaki ülkeler de, başta Almanya olmak üzere, “antisemitik şiddeti” kınamıştı.

Saldırıları “Yahudi karşıtı vur-kaç timleri” olarak nitelendiren Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, cuma gününden pazar gününe kadar geçerli olmak üzere gösterilere üç günlük geçici bir yasak getirdi.

İsrail hükümetinin de bölgedeki vatandaşlarını tahliye için askeri bir uçak göndermeyi planladığı iddia edilmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkenin casusluk teşkilatı Mossad’a uluslararası etkinliklerde şiddeti önlemek için bir plan hazırlaması talimatını verdiğini bir video açıklamasıyla duyurdu. Netanyahu, “Mossad Başkanı [David Barnea] ve diğer yetkililere hareket tarzımızı, uyarı sistemimizi ve organizasyonumuzu yeni bir durum için hazırlamaları talimatını verdim,” dedi.

ABD’nin antisemitizm konusundaki özel temsilcisi Büyükelçi Deborah E. Lipstadt da perşembe gecesi attığı tweet’te saldırıların “klasik bir pogromu anımsattığını” söyledi ve bu paylaşım 12 saat içinde 655.000’den fazla kez görüntülendi.

Koalisyon içi kavga başladı: Wilders, sınır dışı istiyor

Hükümet koalisyonunun en büyük aktörü Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, yaşananları “antisemitizme” ve “düzensiz göçe” bağlamakta gecikmedi.

Wilders ve PVV, olaylara karışan tüm göçmen kökenlilerin sınır dışı edilmesini isterken, koalisyon ortağı Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ve lideri Dilan Yeşilgöz buna karşı çıktı.

PVV’nin “tüm isyancılar ülkede kovma” talebine karşılık olarak Yeşilgöz, “gerçekçi planlar yapılması gerektiğini”, çünkü bu insanların çoğunun Hollanda’da doğmuş olduğu için gönderilemeyeceğini kaydetti.

Wilders ise önceki hükümetlere atıfta bulunarak VVD’nin ülkenin “isyancılarla dolmasına” izin verdiğini söyledi. PVV liderine göre bunun sonucunda “antisemitizm” arttı.

Harici’ye konuşan, Amsterdam’a 15 dakika mesafede yaşayan Manchester Metropolitan University’den davranış analisti ve YouTuber Thomas Karat da Wilders’in bu gündemi kendi göçmen ve İslam karşıtı gündemini yoğunlaştırmak için kullanmasını beklemenin “akla yatkın” olduğunu söyledi. 

“Wilders siyasi kariyerinin büyük bir kısmını Müslüman göçüne karşı sert bir duruş ve İslami topluluklardan gelen tehditler olarak tasvir ettiği şeylere karşı ‘Batı değerlerini’ savunma söylemi üzerine inşa etti,” diyen Karat, Amsterdam’da yaşananları bir “pogrom” ya da “Yahudi avı” olarak nitelendirerek Wilders ve benzer düşünen siyasetçilerin, Müslüman toplulukları “savunmasız bir Yahudi azınlığa karşı saldırgan” olarak konumlandırarak korku ve bölünmeyi körüklemek için bu anlatıyı kullanabileceğine işaret etti.

Wilders’in bu olayı böylesine keskin terimlerle ifade ederek, Müslüman göçmenleri sadece Hollanda değerleriyle uyumsuz olarak değil, aynı zamanda “doğası gereği şiddet yanlısı” olarak gösteren daha geniş bir ideolojik anlatı ile aynı hizaya getirdiğini öne süren Karat, “Müslüman göçmenlere karşı bir tür tersine cadı avına” zemin hazırlanıyor olabileceğine dikkat çekti.

Maccabili holiganlar Amsterdam sokaklarını terörize etti

Bununla birlikte, hem Hollandalı Yahudi örgütleri, hem de yerel gazeteciler meselenin Avrupa medyasında anlatıldığı gibi olmadığına işaret ediyor.

New York merkezli Yidiş-İngilizce Yahudi yayını Forward’da yayınlanan bir haberde, bazı Hollandalı Yahudilerin görüşlerine yer veriliyor ve olayların Maccabili holiganların kışkırtmasıyla başladığı ileri sürülüyor.

Görgü tanıkları, Maccabi Tel Aviv taraftarlarından oluşan bazı grupların salı (5 Kasım) ve çarşamba (6 Kasım) gecelerini şehir merkezinde ırkçı Arap karşıtı sloganlar atarak, pencerelerdeki Filistin bayrağını sökmek için binalara tırmandığını ve Faslı bir taksi şoförüne saldırdığını belirttiler.

Amsterdam’da “cemiyet organizatörü” olarak çalışan bir Yahudi olan Jelle Zijlstra, Instagram’da viral olan bir paylaşımda bulunarak “birden fazla gerçeğin aynı anda var olabileceğini” ifade etti.

Zijlstra paylaşımında hem İsraillilere yönelik saldırılara hem de bir gece önce Maccabili taraftarların “F*** Palestine” (“Filistin’i s…m”) ve “Gazze’de çocuk kalmadı” diye bağırdığı görüntülere dikkat çekti.

Zijlstra verdiği bir röportajında, “Yaşanan bazı olaylarda kesinlikle antisemitizm vardı. Yahudiler sokaklarda saldırıya uğradı mı? Evet, ama o Yahudiler de şiddet yanlısı holiganlardı,” dedi.

New York Times: Olayları Maccabililerin kışkırttığında herkes hemfikir

New York Times’ta Amsterdam’da neler olduğuna ilişkin yapılan bir haberde de olayların nasıl başladığına ilişkin bir şüphe olmadığı vurgulandı.

“Amsterdam’daki pek çok toplum liderinin temel gerçekler konusunda hemfikir olduğunu” kaydeden NYT, “Bazı İsrailli taraftarların Gazze’de artık ‘çocuk olmadığını’ ilan etmek de dahil olmak üzere kışkırtıcı ve ırkçı sloganlar atarak, Filistin bayrağını kirleterek ve taksiyi tahrip ederek şehrin Müslüman nüfusunun öfkesini körüklediği konusunda büyük ölçüde hemfikirler,” diye yazdı.

Habere göre İsrailli taraftarların da farklı yerlerde, genellikle bisikletli ve yaya olarak vur-kaç saldırılarına maruz kaldığı ve “bazı saldırganların kurbanlarını Yahudi oldukları için seçmiş gibi göründüğü” konusunda da fikir birliği var.

BBC haberine göre bazı Maccabi Tel Aviv taraftarları daha önce de İsrail’de ırkçı olaylara karışmış, takımın Filistinli ve Arap oyuncularına küfretmiş ve bu oyuncuların takımdan gönderilmesi için baskı yaptıkları bildirilmişti.

Takımın taraftarları daha önce de Başbakan Netanyahu’ya karşı gösteri yapan protestoculara saldırmıştı.

Harici’ye konuşan davranış analisti Thomas Karat, Hollandalı siyasetçilerin kullandığı “pogrom” ve “Yahudi avı” gibi terimlerin çok “yüklü” sözcükler olduğunu fakat haberler ve görgü tanıklarının anlattıklarının bu iddialara şüphe düşürdüğünü söyledi.

“Haberler ve tanık ifadeleri, bazı Maccabi taraftarlarının saldırgan tezahüratlar ve Filistin sembollerinin tahrip edilmesi gibi provokasyonlara aktif olarak katıldığını ve yerel gruplarla çatışmalara yol açtığını gösteriyor,” diyen Karat, bu bilgilerin “İsrailli taraftarların saf mağduriyet anlatısının altını oyduğunu” ve Maccabi taraftarlarının sadece saldırganlığa maruz kalmadıklarının, aslında çatışmaların katılımcıları ve muhtemelen kışkırtıcıları oldukları ihtimalinin su yüzüne çıktığını belirtti.

Karat, bazı Yahudi örgütlerinin de bu dinamiği kabul ederek, İsrailli taraftarların eylemlerinin gerilimin ateşlenmesinde rol oynadığını öne sürdüğünü hatırlattı.

Hollanda istihbaratı “İsrailli taraftarlara yönelik tehdit yok” demiş

Öte yandan yine NYT haberinde görüşlerine yer verilen Amsterdam Belediye Meclisinin Müslüman üyesi Sheher Khan, öncesinde belediye başkanından maçı seyircisiz oynatmasını istediğini söyledi.

Futbol maçında şiddet olaylarının yaşanmasından korkan ve Hollanda hükümetinin İsrail’in Gazze’deki soykırım kampanyasını desteklemeye devam etmesine öfkelenen Khan, “İsrail’den bir kulübü davet ederseniz, bu kaçınılmaz olarak gösterilere ve çatışmalara yol açacaktır,” dedi.

Khan’a göre Belediye Başkanı bu talebi reddetti ve Başkan Femse Halsema’nın ofisi de bunu doğruladı.

Hollanda Yeşiller Partisi üyesi Halsema, saldırıların ardından düzenlediği basın toplantısında, Hollanda’nın güvenlik ve terörle mücadele ulusal koordinatörü tarafından kendisine birçok kez İsrailli taraftarlara yönelik somut bir tehdit olmadığının söylendiğini belirtti.

İsrailli holiganların saldırıları

Amsterdam’a 20 yıl önce taşınan Amerikalı bir Yahudi olan Tori Eghermann, perşembe gecesi şehir merkezindeki Dam Meydanından geçerken Maccabi taraftarlarının şarkı söyleyip sis bombaları yaktığını gördüğünü söyledi ve “Gerçekten inanılmaz derecede iyi organize olmuş ve heyecanlanmışlardı,” dedi.

Eghermann, Amsterdam’da yerel halk ile ırkçı futbol holiganları arasında şiddetli çatışmaların nadir olmadığını belirtti ve futbol taraftar gruplarının “toplum içinde barışçıl varlıklarıyla bilinmediğine” işaret etti.

İsrailli taraftarlar daha sonra Filistin yanlısı göstericilerle çatışarak, “F..k you Palestine” (“Filistin’i s…m”) şarkısını söyledi ve “Bırakın IDF [İsrail Savunma Kuvvetleri] Arapların canına okusun” diye bağırdı.

Spor kültürünü takip eden İsrailli akademisyen Ori Goldberg’e göre, “Maccabi Tel Aviv ana akımın ana akımı. Fakat Goldberg, “(…) taraftarların davranışları şu anda çok İsraillice: Dünya zaten bizden nefret ediyor çünkü dünya Yahudilerden nefret ediyor, bu yüzden mücadelemizi ve davamızı gittiğimiz her yere götüreceğiz,” dedi.

Yerel Yahudilere saldırı olmadı

Aynı zamanda Jewish Social Work adlı yerel bir kâr amacı gütmeyen kuruluşta stratejik danışman olarak çalışan Asjer Waterman, cuma gününü gönüllülerin Amsterdam’daki bir Yahudi spor kulübü tarafından sağlanan güvenli bir yere taşıdıkları İsrailli taraftarlara yardım ederek geçirdi.

Waterman, şiddet olaylarının Hollandalı Yahudileri ya da Yahudi kurumlarını değil, sadece İsrailli ziyaretçileri hedef almış gibi göründüğünü belirtti.

Buna rağmen Waterman’a göre, toplumdaki pek çok kişi “yine de sarsıldı.”

Amsterdam polisi holiganların saldırılarını teşhir etti

Bunun yanı sıra Amsterdam polisi de yaptığı açıklamada olayların bilançosunu aktarırken İsrailli holiganların neler yaptığını da gözler önüne serdi.

Polis sözcüsü, holiganların Amsterdam’ın merkezi bölgelerinden biri olan Rokin’de Filistin bayrağı asılı olan bir binaya tırmandıklarını ve bir taksiyi tahrip ettiklerini doğruladı.

Dam Meydanında bir Filistin bayrağının yakıldığını kaydeden polis, bunların olaylar başlamadan önce yapıldığına işaret etti.

Amsterdam Belediye Meclisi üyesi Jazie Veldhuyzen de Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada, İsrailli taraftarların Filistin bayrağı asılı evlere de saldırdığını söyledi.

ABD’li temsilci: İsraillilerin “Arapları öldürelim” demesi umrumda değil

İşin ilginç yanı, İsrailli holiganların Amsterdam sokaklarını ve Arap-Müslüman toplulukları tehdit ettiğinin ortaya yavaş yavaş çıkmasının ardından söylenenler.

Örneğin ABD’li antisemitizm özel temsilcisi Lipstadt, Maccabili holiganların “kabadayılık tasladığının” ve “Arapları öldürelim” dediğinin söylendiğini aktardı ama Forward’a verdiği demeçte şöyle ekledi: “Ne dedikleri umurumda değil, bu size yere düşen birini tekmeleme ve güvenli bir şekilde kaçmak için insanlara ‘Ben Yahudi değilim’ dedirtme hakkını vermez.”

Mossad, Maccabi Tel Aviv’e eşlik ediyordu

Öte yandan Jerusalem Post (JP), 5 Kasım’da yaptığı haberde Mossad ajanlarının Maccabi Tel Aviv takımına Amsterdam’a yapacağı yolculukta eşlik edeceğini aktarmıştı.

JP’nin Hollanda gazetesi De Telegraaf’tan aktadığına göre, Maccabi’nin normal güvenlik personeline ek olarak Mossad ajanlarının da maksimum koruma sağlamak üzere Amsterdam’da takıma katılacaktı.

JP ayrıca, bir önceki cumartesi günü Filistin yanlısı bir protestocunun İsrail yanlısı olarak bilinen Ajax taraftarları tarafından son maçından önce saldırıya uğradığını bildiriyordu.

Karat: Mossad parmağına ilişkin ipuçları var

Karat da Harici’ye yaptığı değerlendirmede bu noktaya işaret ederek, Amsterdam’daki Maccabi taraftarlarının davranışlarının tipik holigan davranışlarından çok farklı olduğunun altını çizdi.

Davranış analistine göre, genellikle futbol holiganizmiyle ilişkilendirilen kaotik ve dağınık yapının aksine, bu taraftarlar “ortak bir strateji tarafından yönlendiriliyormuşçasına” yakın bir şekilde grup halinde kalarak uyumlu, neredeyse askeri tarzda hareket ediyorlardı.

Karat, “Bu disiplinli birliktelik, özellikle İsrail medyasında yer alan ve taraftarlar arasında Mossad ajanları ile IDF askerlerinin bulunduğunu doğrulayan haberler ışığında soru işaretlerine yol açıyor,” dedi.

Karat gerginlik durumunda polis koruması yerine gizli operasyonlar ve casusluk konusunda tecrübeli istihbarat görevlilerinin dahil edilmesinin, sadece seyirci güvenliğinin ötesinde “daha hesaplı bir amaca” işaret ettiğini ileri sürdü.

Karat’a göre, eğitimli ajanların varlığı, olayları “sivil bir kisve altında manipüle veya provoke etme” potansiyeline işaret ederken, “taraftar desteğinin yüzeysel gösterisinin altında daha derin bir gündemi” ima ediyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Viktor Orbán, artık Avrupa’nın ‘en güçlü adamı’ mı olacak?

Yayınlanma

ABD seçimlerinde Donald Trump’ın zaferinden sonra Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın Avrupa Birliği’nde (AB) önemli bir rol üstlenmesi bekleniyor.

Orbán, Donald Trump’ın seçim zaferinden çok önce kendisini Trump’ın en yakın müttefiki olarak konumlandırmıştı.

Avrupa Siyasi Topluluğu adı verilen Avrupa Forumu’nun 5. zirvesinde bir gazeteci, Orbán’a söz verdiği gibi Trump’ın zaferini şampanya kaldırarak kutlayıp kutlamayacağını sordu.

Berliner Zeitung gazetesinin aktardığına göre Orbán ise esprili bir yanıtla, “İyi bir votka stoğumuz var,” dedi. Zirveden sonra yaptığı basın açıklamasında Orbán, beklenmedik bir şekilde göç konusunu ön plana çıkardı.

Orbán’ın açıklamaları şöyle:

“Merhaba, değerli bayanlar ve baylar!

Bu, Avrupa Siyasi Topluluğu’nun 5. toplantısıydı ve Macaristan’ın en büyük diplomatik etkinliğiydi: 42 devlet ve hükümet başkanı, Avrupa kurumlarının liderleri, Avrupa Konseyi, NATO Genel Sekreteri ve AGİT temsilcileri katıldı.

Bugün burada ele aldığımız durumu zorlu, karmaşık ve tehlikeli olarak nitelendirebiliriz. Avrupa’daki barış, istikrar ve refah tehdit altında.

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş üçüncü yılında devam ediyor, Orta Doğu alevler içinde ve çatışmaların tırmanma tehlikesi var. Kuzey Afrika’da istikrarı bozan çatışmalar mevcut, yasa dışı göç sürekli bir sorun olarak karşımızda ve şimdiye kadar görülmemiş bir zirveye yaklaşıyor.

Ayrıca, dünya ekonomisi, Soğuk Savaş’tan beri görülmemiş ölçekte bloklaşmalar ve parçalanmalar yaşıyor. Bizler buraya toplandık, zira bu tehditlere karşı tek başımıza değil, birlikte daha iyi yanıt verebileceğimize inanıyoruz.

Şahsi değerlendirmem, hiçbirimizin zaman kaybetme lüksüne sahip olmadığını, tarihin açıkça hızlandığını hissettiğimiz yönünde. ABD seçimleriyle bir dönem kapandı, dünya değişecek ve bu beklediğimizden daha hızlı olacak. Gündemde büyük, devasa sorular var: Savaş mı barış mı, göç mü savunma mı, bloklaşma mı bağlantısızlık mı, bağımlılık mı yoksa Avrupa egemenliği mi?

Bildiğiniz üzere, burada yapılan toplantı bir istişareydi; yani resmi kararlar almadık. Şu anda size bilgi verirken, pek çok farklı görüşün ortaya konduğu bu görüşmenin özetini paylaşıyorum.

Fakat mutabakata varılan noktalar hakkında konuşabilirim. ABD seçimlerinin sonucuna yanıt vermemiz gerektiği konusunda fikir birliği vardı. Bizi büyük değişimlerin beklediğini bilmeli ve biz de buna göre harekete geçmeliyiz. Avrupa’da en kısa zamanda barış sağlanması gerektiği konusunda da hemfikirdik.

Gelecekte Avrupa’nın kendi barışı ve güvenliği için daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiği ve daha açık konuşmak gerekirse, yalnızca Amerikalıların bizi koruyacağını bekleyemeyeceğimiz konusunda da mutabık kaldık.

Ayrıca, Avrupa’nın önümüzdeki dönemde geleceğimizi belirleyecek müzakerelerde ve süreçlerde önemli bir aktör olarak kalması gerektiği konusunda da mutabakat sağlandı. Bu müzakereler Avrupa’nın kaderini etkileyecek; yakında böyle görüşmeler olacak ve Avrupa, daha sonra alınacak kararları etkileyebilmek için orada gerekli ağırlığıyla temsil edilmelidir.”

AB, Trump’la pazarlık hazırlığında: “Ukrayna’yı ver, Çin’i al”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English