Bizi Takip Edin

AMERİKA

New York Belediye Başkanı Adams hakkında iddianame hazırlandı

Yayınlanma

New York Belediye Başkanı Eric Adams, Türk hükümet yetkilileri ve diğer zengin yabancı bağışçılardan nakit para ve lüks seyahat elde ettiği iddiasıyla dolandırıcılık ve rüşvetle suçlanıyor.

Perşembe günü Manhattan federal mahkemesinde açıklanan bir iddianamede Adams, “2021 belediye başkanlığı kampanyasına yasadışı kampanya katkılarının yanı sıra diğer değerli şeyler” istemek ve “aldığı yasadışı faydalar karşılığında elverişli muamele” sağlamakla suçlanıyor.

Suçlamalar, Adams yönetiminin üst düzey üyelerinin bir dizi istifasına neden olan aylarca süren bir yolsuzluk soruşturmasının ardından geldi.

Financial Times’a (FT) göre modern tarihte görevdeki bir New York belediye başkanına karşı açılan ilk ceza davası olan bu suçlamalar, eski bir polis şefi olan Adams’ın bir zamanlar yükselen bir yıldız olarak görüldüğü ABD’nin en büyük kentinde şok etkisi yarattı.

Suçlu bulunması halinde 64 yaşındaki belediye başkanı uzun bir hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilir.

Türkevi’nin açılışını Erdoğan’ın ziyaretine yetiştirmek için yolsuzluk yaptı iddiası

Suçlamaları yönelten New York Güney Bölgesi ABD Savcısı Damian Williams, Adams’ın “bu katkıların nüfuz satın alma girişimleri olduğunu bilmesine rağmen” çok sayıda rüşvet kabul ettiğini söyledi.

Savcı, Adams’ın Türk Hava Yolları’nda (THY) business class uçuşlar ve Four Seasons gibi lüks otellerde konaklamalar gibi 100.000 dolardan fazla değerdeki “avantaları” açıklamadığını iddia etti.

“Yıllar boyunca kamuoyunu karanlıkta bıraktı,” diyen Williams, Adams’ın yakın zamanda yeniden seçim kampanyasını desteklemek için “bu yozlaşmış ilişkileri yeniden alevlendirdiğini” de sözlerine ekledi.

İddianamede Adams, Türk şahsiyetlerden yasadışı katkılar kabul edip bunların gerçek kaynağını gizledikten sonra şehirden 10 milyon dolardan fazla kampanya bağışı almakla suçlanıyor.

Adams’ın 2021 yılında, Manhattan’daki bir gökdelende yer alan yeni Türkevi’nin, bina müfettişler tarafından güvensiz bulunmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti sırasında açılmasına onay vermesi için New York itfaiyesine baskı yaparak Türk yetkililere “iyilik yaptığı” iddia ediliyor.

“Seçildiğim zaman ilk Türk belediye başkanına sahip olacaksınız”

Adams’ın Türkiye’ye yönelik ilgisi daha önce de biliniyordu.

New Yorker‘ın aktardığına göre Adams, bir keresinde bir Türk Amerikan iş dünyası haber sitesine, “Ben seçildiğimde ilk Türk Belediye Başkanınız olacak. Türk toplumu beni gerçekten destekledi ve benim için birçok bağış kampanyası düzenledi. Sahip oldukları önemli miktardaki dolar için son derece minnettarım,” demişti.

İddianameye göre, Adams’ın başkanlığı kazanmasının ertesi günü, kampanyasına katkıda bulunan bir Türk işadamı bir diğerine mesaj atarak, “Gidip Ankara’daki büyüklerimizle bunu ülkemiz lobisi için nasıl avantaja dönüştürebileceğimizi konuşacağım,” dedi.

Adams: Yasalara uyuyorum, sabırlı olun

Adams, belediye başkanlığı resmi konutu Gracie Mansion’ın dışında düzenlediği basın toplantısında New Yorklulara “herhangi bir yargıya varmadan önce savunmasını dinlemeleri” çağrısında bulundu ve görevde kalacağına söz verdi.

Adams, “Kendimi savunmak ve bu şehrin insanlarını savunmak için sabırsızlanıyorum. Kampanya kurallarına ve yasalara uyuyorum,” diye ekledi.

Görevde bulunduğu süre, kayırmacılık suçlamalarının yanı sıra, yönetiminin güney sınırından gelen göçmenlere gelişigüzel muamele ettiğine dair artan eleştirilerle geçti.

Geçtiğimiz yıl, 25 yaşındaki kampanya bağışçısı Brianna Suggs’ın Brooklyn’deki evine, Türk devletinden gelen bağışlarla ilgili bir soruşturma kapsamında baskın düzenlenmişti.

Daha önce başkanın telefonuna ve bilgisayarına el konmuştu

Adams kısa bir süre sonra FBI ajanları tarafından sokakta durdurulmuş ve başkanın telefonuna ve dizüstü bilgisayarına el konulmuştu.

Bunu, belediye başkanının birinci yardımcısı ve kamu güvenliğinden sorumlu başkan yardımcısını da hedef alan bir dizi başka baskın izledi.

Bu ay, telefonuna kolluk kuvvetleri tarafından el konulduğu bildirilen New York polis komiseri Edward Caban, “son gelişmeler etrafındaki gürültünün” çalışmasını imkansız hale getirdiğini söyleyerek istifa etti. 

Caban’ın yerine geçici olarak atanan kişinin evi de müfettişler tarafından arandı.

Bu arada Belediye, üst düzey avukatlarından birinin istifası ve New York’un devlet okulları sisteminden sorumlu olan ve telefonlarına da el konulan David Banks’in beklenmedik emekliliğiyle de sarsıldı.

Demokratlardan Adams’a istifa çağrısı

Aralarında çarşamba günü “Belediye Başkanı Adams’ın New York’u yönetmeye nasıl devam edebileceğini anlayamadığını” söyleyen New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in de bulunduğu giderek artan sayıda önde gelen Demokrat Adams’ın istifasını istiyor.

New York’ta bir bölgeyi temsil eden Demokrat Temsilciler Meclisi Lideri Hakeem Jeffries ise, Adams’ın “masumiyet karinesine hakkı olduğunu” ve kaderine “Belediye Başkanının meslektaşlarından oluşan bir jürinin” karar vermesi gerektiğini söyledi.

Perşembe günü gazeteciler tarafından Adams’ın istifa etmesi gerekip gerekmediği sorulduğunda ABD Başkanı Joe Biden, “Bilmiyorum,” yanıtını verdi.

Musk ve Trump’tan Adams’a beklenmedik destek

Öte yandan Adams beklenmedik bir müttefik de buldu.

Biden yönetimi altında siyasi kovuşturmanın kurbanı olduğunu iddia eden eski ABD başkanı Cumhuriyetçi Donald Trump perşembe günü düzenlediği basın toplantısında Adams’la ilgili bir soruya cevaben, “Adalet Bakanlığı ve FBI’ı daha önce hiç görülmemiş düzeyde kullanan insanlarımız var. Bu yüzden ona şans diliyorum,” dedi.

“Ne yaptıklarına bakarsanız, bunların kirli oyuncular olduğunu görürsünüz. Bunlar kötü insanlar,” diyen Trump, iddianameden haberdar olmadığını da kabul etti.

Popüler bir sağcı X hesabının iddianameyi Adams’ın geçen yıl göçmen akınından şikayet etmesine bağlamasının ardından Elon Musk ise, Adams’a “bundan sonra ‘Demokrat’ Parti tarafından çenesini kapatmasının söylendiği” yanıtını verdi.

New York Post gazetesi Adams’ın suçlanmasını “göçmen krizi konusunda Beyaz Saray’la girdiği mücadele” ile yan yana getiren imalı bir yazı yayınladı.

Fox News sunucusu Ainsley Earhardt ise, “Biden ailesine, Beyaz Saray’a, bu yönetime ya da üst düzey Demokratlara uymazsanız hayatınız mahvolabilir gibi görünüyor,” dedi.

Tablet: Yahudiler Adams’a sahip çıkmalı

Tablet Magazine’de İsrail doğumlu Liel Leibovitz imzasıyla yayınlanan bir makalede ise Amerikan Yahudilerinin Adams’a sahip çıkması gerektiği savunuldu.

Türklerin yanı sıra AIPAC, ADL ya da Bnai Brith’i destekleyen Siyonist Yahudilerin Adams’a bağış yaptığını kaydeden Leibovitz, bu bağışların suç sayılması halinde “Batı Şeria’daki bir yeşivada okuyan yeğeni olanlar bir yana, gözden düşmüş siyasi aktörler tarafından yapılan küçük ölçekli bağışlar”ın da suç sayılacağını öne sürdü.

İddianameyi “Adams dehşet gösterisi” olarak nitelendiren yazar, bunun devamında “yasa koyuculara İsrail’e bilgi toplama gezileri düzenleyerek ‘rüşvet verdikleri’ ve böylece İsrail hükümetinin bir kolu gibi hareket ettikleri gerekçesiyle büyük bir Yahudi kuruluşunun soruşturulmasının” geleceğini ve bunun da “Yahudi lobisi” ile bağlantılı her şeyi “siyasi olarak radyoaktif hale getireceğini” öne sürdü.

Leibovitz, yazısını şöyle bitirdi:

“Hukuk savaşının silahlarının Yahudilere çevrildiğini görmek istemediğim için; siyasi düşmanları kovuşturan ve dalkavukları cezasızlıkla ödüllendiren bir üçüncü dünya bataklığında yaşamak istemediğim için; ve Central Park’ta ya da metroda eşimi hedef alan çeteler ya da çocuklarımın gündüz okulunun ya da en sevdiğim koşer restoranın önünde ‘nehirden denize’ sloganları atan vahşiler istemediğim için; tüm bunlar ve daha fazlası için, Yahudiler ve New Yorklular için bir kahraman olan Belediye Başkanı Eric L. Adams’ın yanındayım. Yeniden seçildiğinde, kısmen cemaatimizin ve aklı başında tüm New Yorkluların desteği sayesinde, Türk lokumu dilimlerini gururla dağıtacağım.”

AMERİKA

Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ne veda: Bir devrin sonu mu?

Yayınlanma

ABD hükümeti, Hür Avrupa Radyosu’nun finansmanını durdurduğunu açıkladı. Karar, ABD Başkanı Donald Trump’ın, aralarında Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ni de kontrol eden ABD Küresel Medya Ajansı’nın (USAGM) da bulunduğu bazı kurumların bütçelerini kısma emri sonrasında geldi. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, bu durumu ‘ABD yönetiminin iç meselesi’ olarak değerlendirirken, Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavský, Avrupa Birliği’ni bu medya kuruluşlarını finanse etmeye çağırdı.

ABD hükümeti, Hür Avrupa Radyosu’nun finansmanını durdurma kararı aldı.

ABD Başkanı Donald Trump, daha önce bürokrasiyle mücadele amacıyla bazı kurumların işlevlerini ve çalışan sayısını azaltma emri vermişti.

Bu kurumların arasında Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ni kontrol eden ABD Küresel Medya Ajansı (USAGM) yer aldı.

Trump’ın kararına göre, bazı devlet kuruluşları, faaliyetlerini Amerikan yasalarının öngördüğü asgari düzeye indirecek.

USAGM’den yapılan açıklamada, “Hür Avrupa Radyosu/Radyo Özgürlük’ün küresel operasyonlarını finanse eden federal hibe anlaşmasının feshedildiği” belirtildi.

ABC televizyonu, Trump’ın emri sonrasında Amerika’nın Sesi’nin ABD’deki çalışanlarının idari izne çıkarılmaya başlandığını duyurmuştu.

Şubat ayında, ABD Hükümet Verimliliği Departmanı’nın başındaki milyarder Elon Musk, söz konusu yayın kuruluşlarının kapatılması çağrısında bulunmuş ve bu kuruluşlarda “kendi kendileriyle konuşan radikal solcuların” çalıştığını iddia etmişti.

Soğuk Savaş kalıntıları

Her iki radyo istasyonu da Soğuk Savaş döneminde Amerikan ideolojisini ve onunla bağlantılı fikirleri yaymak için kurulmuştu.

Bu ideoloji zamanla Amerikan entelijansiyasının modern liberal görüşlerine dönüştükçe, radyoların dinleyicilerine sunduğu içerik de değişti.

SSCB döneminde, “Batı’nın sesleri”, Sovyet halkının bir kesimi için ek bir bilgi ve hatta eğlence kaynağıydı (örneğin, Batı müziğinin ana kaynağıydı).

Hakkında fıkralar ve atasözleri bile vardı (“Rusya’da gece BBC‘yi dinlemek adettendir”). Fakat son otuz yılda, hem radyonun bir medya aracı olarak gerilemesi hem de içeriklerinin yozlaşması nedeniyle popülerliklerini tamamen kaybettiler.

Son yıllarda içerik kalitesi giderek düştü. Yetişkinler radyolarını retro müziğe çevirirken, Z kuşağı internete yöneldi.

Radyo istasyonlarının çalışanları da dinleyici sayısındaki tarihi düşüşü fark etti, ancak bunu yeni yayın formatlarına geçişle açıklamaya çalıştılar.

Fakat tüm bunlara rağmen, her iki radyo istasyonunun faaliyetleri, “dekolonizasyon” adı altında bölgesel projelere bölünerek son yıllarda daha da genişledi.

‘Renkli devrimin sesi’

Andrey Babitskiy’nin Kırım ve Donbass konusundaki tutumu nedeniyle işten çıkarılması bu duruma bir örnek.

Sonuç olarak, her iki radyo istasyonu da sadece bir propaganda aracı değil, aynı zamanda isyanları kışkırtan ve “renkli devrimler” düzenleyen birer araç haline geldi.

Yakın zamanda Hür Avrupa Radyosu’nun Gürcistan’daki yerel şubesi (Eho adıyla anılıyor), hükümet karşıtı protestoları kışkırtmış ve yönlendirmiş, bariz dezenformasyon yöntemleri kullanmıştı.

Bu radyo istasyonlarının kadroları da buna göre seçildi. Merkez ofislerde “liberal misyonlarına” içtenlikle inanan Amerikalı sol liberaller yoğunlaşırken, bölgesel yayınlarda basmakalıp düşüncelere sahip bir çekirdek kadro oluştu.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, konuyla ilgili olarak, “Bu medya kuruluşları… Rusya Federasyonu’nda popüler ve talep görenler kategorisine girmiyor, bu yüzden bizi pek ilgilendirmiyor. Bu, ABD yönetiminin iç meselesidir. Bunlar tamamen propaganda amaçlı medya kuruluşlarıdır,” iddiasında bulunuyor.

Ancak Washington’ın Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ni kapatma kararı, ABD yönetiminin Moskova ile ilişkileri normalleştirme çabalarıyla ilgili değil.

İdeolojik sarkaç normale doğru kaydı ve Trumpizme düşman bir ideolojiyi yayan, üstelik bunu büyük paralar karşılığında yapan platformları desteklemek Beyaz Saray’ın çıkarına değil.

Ayrıca, her iki platform da uzun zamandır kendi gündemlerini ve propaganda hedeflerini belirliyordu. Kongre ve Dışişleri Bakanlığı, kendi dış politikalarını yürüten kuruluşları finanse ediyordu.

USAGM’in başındaki Steven Capus, ajansın finansmanının kesilmesini “demokrasi ve Amerika düşmanlarının zaferi” olarak nitelendirdi.

Bu konuda bazı Avrupalı yetkililer ve hatta devletler tarafından da destekleniyorlar.

Özellikle Çekya, Avrupa Birliği’ni bu medya kuruluşlarının finansmanını kendi kaynaklarından sürdürmeye çağırdı.

Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavský, “Siyasi olarak şu soruyu gündeme getirmek istiyorum: Rusya, Belarus, İran ve diğer pek çok ülkeye yayın yapan böyle bir kuruluşta bir değer görüyor muyuz ve eğer bir değer görüyorsak, böyle bir hizmeti kendi yararımıza korumak için ne yapmaya hazırız? Bu çok geniş bir soru,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Kennedy suikastı dosyaları Trump yönetimi tarafından yayınlandı

Yayınlanma

John F. Kennedy suikastına ilişkin federal kayıtlar Donald Trump yönetimi tarafından yayınlandı.

Trump’ın ocak ayında 1963 suikastına ilişkin federal kayıtların gizliliğinin kaldırılmasına yönelik bir kararname imzalamasının ardından binlerce sayfalık belge ABD Ulusal Arşivleri tarafından yayınlanmaya başlandı.

Arşivler salı günü web sitesinde yaptığı açıklamada, “Başkan Donald Trump’ın talimatı uyarınca… Başkan John F. Kennedy suikastı kayıtları koleksiyonunun bir parçası olan ve daha önce sınıflandırma için saklanan tüm kayıtlar yayınlandı,” dedi.

Ulusal Arşiv, belgeleri içeren yaklaşık 2.200 dosyayı web sitesinde yayınladı. Ulusal Arşivler’in suikastla ilgili 6 milyon sayfadan fazla kayıt, fotoğraf, sinema filmi, ses kaydı ve eserden oluşan koleksiyonunun büyük çoğunluğu daha önce yayınlanmıştı.

Trump kayıtların açıklanmasından önce pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte “hiçbir şeyi sansürleyeceklerine inanmadığını” söylemişti.

Ulusal Arşivler, Kasım 1963’te dönemin başkanı Kennedy’ye düzenlenen suikastla ilgili olarak geçtiğimiz on yıllar boyunca milyonlarca sayfa kayıt yayınladı.

Fakat binlerce belge CIA ve FBI’ın talebi üzerine ulusal güvenlik kaygıları gerekçe gösterilerek bekletiliyordu.

Fakat suikastla ilgili dosyaların depolandığı Mary Ferrell Vakfı’nın başkan yardımcısı Jefferson Morley, salı günü açıklanan belgelerin vaat edilen dosyaların üçte ikisini, yakın zamanda keşfedilen FBI dosyalarını ya da 500 İç Gelir Servisi kaydını içermediğini söyledi.

Warren Komisyonu, Oswald’ın ‘tek başına’ hareket ettiğini öne sürmüştü

Olayı soruşturan Warren Komisyonu, suikastın eski bir deniz piyadesi olan keskin nişancı Lee Harvey Oswald tarafından tek başına gerçekleştirildiğini ileri sürmüştü.

Resmi sonuç, Kennedy’nin Dallas, Teksas’ta öldürülmesinin ardında daha karanlık bir komplo olduğu yönündeki spekülasyonları bastırmak için çok az şey yaptı ve hükümet dosyalarının yavaşça yayınlanması çeşitli komplo teorilerine neden oldu.

Halihazırda açıklanan kayıtların çoğu, FBI ajanlarının hiçbir yere varmayan ipuçlarını takip ettiği çok sayıda rapor da dahil olmak üzere ham istihbarattı.

Yayınlanan yeni belgelerin büyüklüğü, herhangi bir ifşaat olup olmadığını tespit etmenin biraz zaman alacağı anlamına geliyor.

New York Times’a konuşan tarihçi David J. Garrow, tüm dosyaları incelemenin aylar alabileceğini belirtti.

‘KGB ajanlığı’ iddiasına destek yok

Yeni yayınlanan dosyalar arasında CIA’in St Petersburg istasyonunun Kasım 1991 tarihli bir notu da yer alıyor. Notta, o ayın başlarında bir CIA yetkilisinin ABD’li bir profesörle arkadaş olduğu ve profesörün yetkiliye KGB için çalışan bir arkadaşından bahsettiği belirtiliyor.

Notta, KGB yetkilisinin Oswald hakkındaki “beş kalın ciltlik” dosyaları incelediği ve “Oswald’ın hiçbir zaman KGB tarafından kontrol edilen bir ajan olmadığından emin olduğu” belirtiliyordu.

Notta, Oswald’ın dosyalarda tanımlandığı şekliyle, KGB yetkilisinin “herhangi birinin Oswald’ı kontrol edebileceğinden şüphe ettiği, fakat KGB’nin SSCB’deyken onu yakından ve sürekli olarak izlediğini” belirttiği de ekleniyor.

Ayrıca dosyada Oswald’ın Sovyetler Birliği’nde hedefe ateş etmeyi denediğinde kötü bir nişancı olduğunun belirtildiği de kaydedilmişti.

“Gizli” ibareli belgelerden biri, Warren Komisyonu araştırmacılarından birinin 1964 yılında CIA çalışanı Lee Wigren’i Dışişleri Bakanlığı ve CIA tarafından Sovyet kadınlarla Amerikalı erkekler arasındaki evliliklerle ilgili olarak komisyona sağlanan bilgilerdeki tutarsızlıklar konusunda sorguladığı görüşmenin el yazısı notlarıyla birlikte daktilo edilmiş haliydi.

Oswald vurulduğu sırada Marina Oswald adında bir Sovyet kadınla evliydi.

Ulusal Arşiv’in 2017’de yayınladığı dosyalara göre Oswald suikasttan haftalar önce Mexico City’deki Küba konsolosluğunu ve Sovyet elçiliğini ziyaret etmişti.

Uzmanlar, CIA’in ya da başkalarının Oswald’ın Mexico City’deki hareketleriyle ilgili gizli dosyalar tutmuş olabileceği görüşünde.

Fidel Castro’yu ortadan kaldırmak için çok gizli proje

1963 tarihli Savunma Bakanlığı belgeleri 1960’ların başındaki Soğuk Savaş’ı ve Küba lideri Fidel Castro’nun diğer ülkelerdeki komünist güçlere verdiği desteği engellemeye çalışan ABD’nin Latin Amerika’daki müdahalesini kapsıyordu.

Belgeler Castro’nun ABD ile bir savaşı kışkırtacak kadar ileri gitmeyeceğini ya da “Castro rejimini ciddi şekilde ve derhal tehlikeye atacak” bir noktaya tırmanmayacağını öne sürüyor.

Belgede, “Castro’nun Latin Amerika’daki yıkıcı güçlere desteğini yoğunlaştırması daha olası görünüyor,” deniyor.

Ocak 1962’de yayınlanan bir başka belge ise “Mongoose Operasyonu” ya da kısaca “Küba Projesi” olarak adlandırılan ve 1961’de Kennedy tarafından Küba’ya karşı devrimci yönetimi ortadan kaldırmayı amaçlayan CIA liderliğindeki gizli operasyon ve sabotaj kampanyası olan çok gizli bir projenin ayrıntılarını ortaya koyuyor.

Bazı dosyalarda, aile üyeleri için olası yansımalara ilişkin endişelere rağmen CIA varlıklarının isimlerinin de açıklandığı görülüyor.

Eski muhbirlerin çoğu muhtemelen ölmüş olsa da, Meksika ya da Küba gibi ülkelerde çalışan muhbirlerin isimlerinin yayınlanmasının ailelerini tehlikeye atabileceği endişesi dile getirilmişti.

Kayıtların yayınlanması için mücadele eden avukat Mark Zaid daha önce The Telegraph’a yaptığı açıklamada istihbarat camiasından isimlerin açıklanmasını engelleyebilecek güçlü bir tepki geleceğini düşündüğünü söylemişti.

İsrail istihbaratına ilişkin atıflar önceki yayınlarda sansürlenmiş

Öte yandan CIA’in üst düzey yetkilisi James Jesus Angleton’ın İsrail istihbaratıyla olan bağlantısını gizlediği, yeni ortaya çıkan JFK suikastı kayıt dosyasından anlaşılıyor.

Angleton, JFK’nin İsrail’in nükleer silah edinmesini engelleme politikasını tersine çevirip Mossad başkanı Meir Amit tarafından “içlerindeki en büyük Siyonist” olarak övülmesiyle biliniyor.

Angleton’ın ayrıca Başkan Kennedy suikastına ilişkin Warren Komisyonu’nun belgelerini sakladığı da tespit edildi.

Wikileaks’in aktardığına göre, Angleton ölmeden kısa bir süre önce, “Ne kadar iyi yalan söyler ve ne kadar çok ihanet ederseniz, terfi etme olasılığınız o kadar artar… ikiyüzlülükleri dışında tek ortak noktaları mutlak güç arzusuydu,” demişti.

Dosya daha önce 2017, 2018 ve 2022 yıllarında redakte edilmiş bir şekilde yayınlanmıştı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Rubio’dan Venezuela’ya yeni yaptırım tehdidi

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio salı günü yaptığı açıklamada, Venezuela’nın ABD’den geri gönderilen vatandaşlarını kabul etmemesi halinde yeni “ağır ve artan” yaptırımlarla karşı karşıya kalacağını söyledi.

Tehdit, Trump yönetiminin ABD’de yasal statüsü olmayan göçmenlerin sınır dışı edilmesini arttırmaya çalıştığı ve yaklaşık 350.000 Venezuelalı için geçici ikamet programını sona erdirdiği bir dönemde geldi.

Rubio, “Maduro rejimi daha fazla bahane ya da gecikme olmaksızın tutarlı bir sınır dışı uçuş akışını kabul etmediği sürece, ABD yeni, ağır ve artan yaptırımlar uygulayacak,” diye yazdı.

Trump’ın Venezuela’da tutuklu bulunan ABD vatandaşlarının serbest bırakılmasını sağlamakla görevli özel temsilcisi Richard Grenell’in cuma günü X’te Maduro hükümetinin geri dönüş uçuşlarını kabul ettiğini duyurması, bu tehdidin hemen soru işaretlerine yol açmasına neden oldu.

Grenell 1 Şubat’ta Caracas’ta Maduro ile bir araya gelmiş ve Venezuela’nın vatandaşlarının ülkelerine geri gönderilmesini kabul etmemesini görüştükten sonra altı ABD vatandaşının serbest bırakılmasını sağlamıştı.

Aynı ayın ilerleyen günlerinde Başkan Donald Trump, Biden yönetiminin Venezuela’da serbest seçimleri teşvik etmeyi amaçlayan imtiyazlarına son vereceğini ve ABD petrol şirketi Chevron’un Güney Amerika ülkesinden petrol üretmesine ve ihraç etmesine izin veren bir lisansı iptal edeceğini açıklamıştı.

Buna karşılık Maduro, ABD’nin “açılan iletişim hatlarına zarar verdiğini” ve geri dönüş uçuşlarını durduracağını söyledi. Maduro, “Hapsettikleri tüm Venezuelalıları geri getirmek istedim. Amerika Birleşik Devletleri bu kararla kendi ayağına kurşun sıktı,” dedi.

Bu reddi aşmak için Trump yönetimi, federal bir yargıcın sınır dışı edilmeleri geçici olarak engelleyen kararına rağmen, hafta sonu Venezuelalı çete üyesi olduğunu söylediği yaklaşık 250 kişiyi El Salvador’daki yüksek güvenlikli bir hapishaneye gönderdi.

Rubio Fox News’e verdiği bir mülakatta El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele’ye teşekkür etti.

Rubio, “Başkan Bukele gibi bir dostumuz olduğu için şanslıyız, kendisiyle yaptığım görüşmede, onları kendi hapishane sisteminizde barındırmanın size maliyetinin çok az bir kısmına alacağımızı söyledi,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English