Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Pentagon Montrö’yü gündeme getirdi: Boğazların açılması için Türkiye ile çalışmaya hazırız

Yayınlanma

ABD Uluslararası Güvenlik İşlerinden Sorumlu Savunma Bakanlığı Müsteşarı Celeste Wallander, Ukrayna’daki mevcut durumu göz önüne alarak boğazların yeniden açılması konusunda Türkiye ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu belirtti.

Wallander, dün Kiev’e silah ve askeri teçhizat sevkiyatını koordine etmek üzere Batı tarafından kurulan temas grubunun olağan toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, “Türkiye de dahil olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle, Türkiye’nin karar verdiği ve Montrö Sözleşmesi’nin bir nevi vekili olarak Montrö Sözleşmesi’nin bu hükmüne başvurduğu çatışma durumundan uzaklaşabileceğimiz koşullar üzerinde çalışmak istiyoruz,” dedi.

Yetkili, “Ancak ticari deniz taşımacılığına geri dönüşü başlatacak asıl anahtar Rusya’nın Ukrayna’daki işgali durdurması olacaktır,” ifadelerini kullandı.

Türkiye, 1936 yılında imzalanan Montrö Sözleşmesi’ne sıkı sıkıya bağlı olduğunu defalarca belirtmiş ve 19. maddesine dayanarak Karadeniz havzasında gerilimin daha fazla tırmanmasını önlemek amacıyla Ukrayna’da çatışmaların başlamasıyla birlikte İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını çatışmaya taraf olan ülkelerin ve denize kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerinin geçişine kapatmıştı.

Türkiye’nin ikili stratejisi

DİPLOMASİ

Xi, Avrupa’daki son durağında Orbán ile bir araya gelecek

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Fransa ile başlayıp Sırbistan ile devam eden Avrupa turunun son durağında Budapeşte’de Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile bir araya gelecek.

Beş günlük Avrupa turu kapsamında bu akşam (8 Mayıs) Sırbistan’dan Macaristan’a geçecek olan Xi, Macar medya grubu Magyar Nemzet tarafından yayınlanan mektubunda Budapeşte’ye Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Çin ile ilişkilerine “liderlik etmesi” çağrısında bulundu.

Xi, makalesinde, “Birlikte zorluklardan geçtik ve değişken uluslararası ilişkilerin ortasında güç politikalarına birlikte meydan okuduk. Egemen devletlerin bağımsız bir şekilde diğer ülkelerle dostane alışverişlerde bulunması için kendi yolumuzu bulduk,” diye yazdı.

“Macaristan ile birbirimizi kilit ortaklar olarak görüyoruz”

Çin ve Macaristan’ın 75 yıl önce diplomatik ilişkiler kurduğuna işaret eden Xi, k’arşılıklı saygı, eşit muamele, karşılıklı fayda ve herkes için kazan-kazan durumu ilkelerine bağlı kalarak, birbirimizi kilit ortaklar olarak gördüklerini’ söyledi.

Kendi ülkesinin, ‘Çin tarzı modernleşme’ yoluyla ulusal gücünü ve refahını ilerletmeyi hedefleyerek ‘yüksek kaliteli kalkınmayı’ teşvik etmeye ve uluslararası pazarlara açıklığı artırmaya odaklandığını yazan Çin lider, Macaristan’ın da ekonomik başarı ve daha fazla kalkınma elde etmek için çalıştığına vurgu yaptı.

Xi, mevcut ziyaretinin geleneksel dostluğu ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini daha da derinleştirmesini ve iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklığı yeni zirvelere taşımasını umduğunu ifade etti.

Xi, AB-Çin ilişkileri için Budapeşte’nin önemini vurguladı

Xi Jinping, Macaristan-Çin ilişkilerini daha da güçlendirmek için beş temel noktanın altını çizdi. İlk olarak, ilişkilerin siyasi temellerinin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı ve “Çin, özellikle diplomatik ilişkilerimizin 75. yıldönümü ışığında, Macaristan ile ikili ilişkileri uzun vadede stratejik olarak planlamaya kararlıdır. Üst düzey değişimlerin olumlu ivmesini pekiştirmeyi, düzenli hükümetler arası, yasama ve parti değişimlerini desteklemeyi ve politika iletişimini geliştirmeyi hedefliyoruz. Çin-Macaristan ilişkilerinin ileri düzeyde gelişmesi için sağlam bir siyasi temel sağlayarak birbirimizin temel çıkarlarına yönelik karşılıklı desteğimizi sürdüreceğiz,” dedi.

Çin Devlet Başkanı ikinci olarak, iki ülkenin kalkınma stratejileri arasında daha iyi koordinasyon sağlanması ve pratik işbirliğinde yeni zirveler hedeflenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Macaristan’ı ‘Çin tarzı modernleşme ve kalkınma yolculuğunda’ ortak olarak gördüklerinin altını çizen Xi, Kuşak ve Yol Girişimi ile Macaristan’ın Doğu Açılımı stratejisi arasında ‘derin bir entegrasyonu’ teşvik etmeye ve Budapeşte-Belgrad demiryolu gibi kilit projeleri hızlandırmaya istekli olduklarını ilan etti.

Xi Jinping ayrıca Çin’in temiz enerji, yapay zeka, dijital ekonomi ve yeşil kalkınma gibi gelişmekte olan sektörlerde Macaristan ile işbirliğini geliştirmeye hazır olduğunu belirtti.

Üçüncü olarak Xi, ikili ilişkilerde ‘kamusal düşüncenin’ temellerini güçlendirmek için ‘halktan halka değişimleri’ genişletmenin önemini vurguladı. Çinli lider bu kapsamda eğitim, kültür, turizm, spor, gençlik, medya ve yerel topluluklar dahil olmak üzere çeşitli alanlarda işbirliği ve değişimleri sürekli olarak genişletmek istediklerini vurguladı. Çin Devlet Başkanı özellikle iki ülke arasındaki doğrudan hava yollarının genişletilmesi ve karşılıklı vize anlaşmalarının kolaylaştırılması konularının altını çizdi.

Dördüncü olarak Xi, Çin ve AB’nin stratejik ortaklar olduğunu, rekabetten çok işbirliği ve çatışmadan çok uzlaşma ile karakterize edilen geniş bir ortak çıkar yelpazesini paylaştıklarını vurguladı. Her iki tarafın da küresel istikrar için işbirliği yapma ve dünya çapında kalkınmaya daha güçlü bir ivme kazandırma konusundaki karşılıklı sorumluluğunun altını çizdi ve Macaristan ve Çin’in bölgesel işbirliğine öncülük etmesi ve olumlu Çin-AB ilişkilerini teşvik etmesinin kritik önem arz ettiğini yazdı.

Son olarak, Çin ve Macaristan’ın uluslararası konulardaki diyaloglarını yoğunlaştırmalı ve küresel zorlukların üstesinden gelmek için işbirliği yapması gerektiğini vurgulayan Xi, görüş yazısında şunları kaydetti: “Çin ve Macaristan uluslararası ve bölgesel meselelerde benzer görüşleri ve birbirine yakın pozisyonları paylaşmaktadır. Birlik ve işbirliği için kararlılıkla bir arada durmalı ve barış, kalkınma, eşitlik, adalet, demokrasi ve özgürlük gibi insanlığın ortak değerlerini aktif bir şekilde savunmalıyız.”

Çin yatırımları özel önem taşıyor: Nükleer işbirliği de gündemde

Çin, Macaristan’ı Avrupa’daki en yakın ortaklarından biri olarak görüyor ve ülkeye yatırım vaatlerinde bulunuyor.

Çinli yetkililer, elektrikli araç üreticisi BYD ve batarya üreticisi CATL’nin yatırımlarını takiben, tartışılmakta olan potansiyel projelerden birinin Çin’in Great Wall Motor şirketi için bir elektrikli araç fabrikası olduğunu söyledi.

Fakat Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó, Xi’nin ziyareti sırasında fabrika planlarını açıklayabileceğine dair haberlerin erken olduğunu söyledi ve “Müzakereler sırasında, herhangi bir anlaşma yapılmadan önce belirli şirketler hakkında konuşmak Macaristan’ın ulusal çıkarlarına aykırıdır,” diye ekledi.

Szijjártó, Xi’nin Macaristan ziyareti sırasında Çin ile altyapı, inşaat, enerji ve sanayi sektörlerini kapsayan en az 16 anlaşma imzalanmasını beklediğini söyledi ve iki ülkenin “tüm nükleer enerji portföyünü kapsayan” bir işbirliği programı başlatacağını söyledi.

Çin’in tahminlerine göre, Çinli işletmelerin Macaristan’daki toplam doğrudan yabancı yatırımları bu yılın sonuna kadar 30 milyar avroya ulaşabilir.

Orbán’ın danışmanından Xi ve Çin yorumları: Bölgede kilit devlet haline geliyoruz

Başbakan Orbán’ın siyasi direktörü Balázs Orbán salı günü Kossuth radyosuna yaptığı açıklamada, Çin Devlet Başkanı’nın ziyaretini yorumlarken, Şi’nin Avrupa Birliği’nde sadece Fransa’da değil Macaristan’da da temaslarda bulunacak olmasının Budapeşte’nin ‘bağlantı stratejisinin’ başarısını teyit ettiğini söyledi.

Balázs Orbán bu ziyaretin aynı zamanda Macaristan’ın bölgede kilit bir devlet haline geldiğinin de bir göstergesi olduğunu sözlerine ekledi.

Bir Çin Devlet Başkanının Macaristan’ı en son ziyaret etmesinin üzerinden yirmi yıl geçtiğini hatırlatan Orbán, bu süre zarfında Çin’in bir süper güç ve ekonomik olarak en güçlü ülkelerden biri haline geldiğini ve birçok teknolojik sektörde lider konumda olduğunu söyledi.

Danışman, Macaristan’ın hedefinin IT, telekomünikasyon, elektromobilite, elektrikli araç üretimi ve yüksek hızlı demiryollarının geliştirilmesi de dahil olmak üzere ileri, yüksek katma değerli teknolojinin Macar ekonomisinde yer alması olduğunu belirtti.

Orbán, amaçlarının, ‘Doğu ve Batı teknolojilerinin Macaristan’da birbirine yakınsaması’ olduğunu kaydetti. Danışmana göre bu durum istihdam yaratacak, ücretleri arttıracak ve ekonomik büyümeyi destekleyecek.

İhracat odaklı bir ekonomi olarak Macaristan’ın aynı zamanda Macar ürünlerinin Çin pazarında giderek daha geniş bir kabul görmesini hedeflediğini de kaydeden Orbán, ayrıca Macaristan’ın Çin yatırımları sayesinde Avrupa’nın elektrikli araç üretim merkezi haline gelmesini umduğunu belirtti.

Belgrad ziyaretine NATO’nun bombardımanının yıldönümü damga vurdu

Xi’nin Sırbistan ziyareti ise, NATO’nun Belgrad’daki Çin Büyükelçiliğini bombalamasının 25. yıldönümüne denk geldi.

Salı günü Sırbistan’a giden Xi, 1999 yılındaki bombardıman sonucu üç kişinin ölmesi nedeniyle NATO’ya tepki göstererek Çinlilerin ve Sırpların bu olayı “asla unutmamaları” gerektiğini söyledi.

Çarşamba günü Xi’yi Belgrad’da ağırlayan Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, kalabalığa Çin liderine “dünyanın herhangi bir yerindeki en sıcak karşılamayı” sunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.

Sırbistan ile tarım ve ulaşımda işbirliği

Vučić Xi’ye, “Bize Çin hakkında soru sorduklarında karmaşık cevaplarımız yok. Küçük bir ülke olarak pek çok sorunumuz var ve sonra büyük dostlarımızı arıyoruz, Sayın Başkan,” dedi.

Xi ise, “Bu iki taraflı ve samimi bir dostluk. Ülkelerimiz arasında güçlü bir dostluk duygusu var,” devabını verdi.

Vučić, Çin ile temmuz ayında yürürlüğe girecek olan ve Sırp çiftçilere “güvenlik getireceğini” söylediği serbest ticaret anlaşmasını da duyurdu.

İnşaat ve Ulaştırma Bakanı Goran Vesić gazetecilere yaptığı açıklamada Sırbistan’ın 2024 yılı sonuna kadar neredeyse tamamlanacak olan Belgrad-Budapeşte demiryolu için Çin’den yüksek hızlı trenler satın alacağını ve Çin’in Belgrad’ın ilk metro inşaatına da katılacağını söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İran, Türkiye’nin Irak’ta beklenen PKK operasyonuna nasıl yaklaşacak?

Yayınlanma

Yazar

Türkiye ve Irak arasında son dönemde gelişen ilişkiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyareti ile “stratejik bir çerçeveye” oturtuldu. Aşağıda çevirisini okuyacağınız çalışma, iki komşu ülkenin karşılıklı beklentileri, anlaşmazlıkları, imzalanan anlaşmalar ve mutabakata varılan işbirlikleri ile bunların uygulama aşamasında önüne çıkabilecek engellere ışık tutuyor.

***

Türkiye-Irak anlaşması: Ticaret ve su karşılığında güvenlik

Geçen on yıllar boyunca Türkiye, Ankara tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) yarattığı sürekli tehditle boğuştu. PKK, Kuzey Irak’taki güçlerini Türkiye’deki hedeflere saldırmak için kullandı. Ankara ilk olarak 1997 yazında Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine karşı kara kuvvetleri konuşlandırdı ve o tarihten bu yana devam eden Pençe-Kartal Operasyonu da dahil tekrarlanan saldırılar düzenledi. Aralık 2023’ten bu yana Ankara, Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine yönelik geniş çaplı bir operasyon gerçekleştirmeye hazırlanıyor ve Irak topraklarının 30-40 kilometre derinliğine kadar uzanan bir tampon bölge kurmayı hedefliyor.  Bu girişim, gözetleme noktaları ve askeri üsler inşa edilmesini gerektiriyor. Bu hedeflere ulaşmak için Irak hükümetinin işbirliğinin gerekliliğini kabul eden Ankara, Bağdat ile kapsamlı bir güvenlik anlaşması imzalamaya çalıştı. Ticaret ve su yönetimi gibi çeşitli alanlarda işbirliğiyle bağlantılı olan bu anlaşmanın altı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Nisan 2024 tarihinde Bağdat’a yaptığı ziyaret sırasında 26 mutabakat zaptı ve stratejik anlaşmanın imzalanmasıyla çizildi.

Bu makale, Türkiye’nin hem Bağdat’taki merkezi hükümet hem de Erbil’deki Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) ile işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan son girişimlerini inceliyor. Özellikle, Ankara’nın çabalarını PKK’ya karşı devam eden mücadelesi bağlamında ele alıyor ve bu tür bir işbirliğiyle ilgili potansiyel fırsatları ve zorlukları değerlendiriyor.

Türkiye’nin Irak ile güvenlik işbirliği motivasyonları

Geçmişte Türkiye, PKK’nın faaliyetlerini engellemek amacıyla Kuzey Irak’ta çeşitli askeri operasyonlar düzenledi. Ancak tüm bu operasyonlar etkisiz kaldı ve PKK saldırıları devam etti. Aralık 2023’te örgüt, Türk ordusuna ait iki gözlem noktasına art arda iki ayrı saldırı düzenleyerek 12 askeri öldürdü. Bu saldırılar Ankara’nın PKK tehdidiyle mücadelede tek taraflı güvenlik önlemlerinin sınırlarını kabul etmesine yol açtı. Sonuç olarak, Mart 2024’te Türk hükümeti, Bağdat ve Erbil hükümetleriyle güvenlik ve ekonomi alanında anlaşmalar için üst düzey diplomatik görüşmelere başladı. Hedef iki yönlüydü: Ankara’nın PKK ile devam eden mücadelesinde elini güçlendirmek ve bu mücadele için hem merkezi hükümetten hem de IKBY’den destek almak.

Bu diplomatik girişimler Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı İbrahim Kalın’ın ziyaretleriyle sonuçlandı. Bu ziyaretler sonucunda 14 Mart 2024 tarihinde iki ülke arasında bir mutabakat zaptı imzalandı. Mutabakat zaptı, Ankara ve Bağdat arasında güvenlik, askeri, ticari, su, tarım ve enerji alanlarında işbirliği için yeni bir siyasi çerçeve hazırlanmasını öngörüyor. Bu gelişme, Bağdat’ın PKK’yı resmen “yasaklı örgüt” olarak tanımlamasıyla aynı zamana denk geldi ve hükümetin tutumunda önemli bir değişikliğe işaret etti.

Bu mutabakat zaptının imzalanmasından sonra Fidan’ın 18 Mart 2024’te bir Türk kanalına verdiği ilk mülakat, Türkiye’nin Irak’a yönelik yaklaşımı hakkında bilgiler verdi. Fidan şunları söyledi: “Sadece güvenlik ve askeri ilişkileri görüşmüyoruz. Aksine, Irak ile ekonomi, ticaret, enerji, su, yeniden yapılanma ve kalkınma alanlarında işbirliğine dayalı ortak bir gelecek inşa etme ve iki taraf arasında güçlü bir stratejik ortaklık kurma olasılığını tartışıyoruz. Bunu başarmak için iki ülke arasındaki güvenlik sorunlarını sona erdirmek sağduyunun gereğidir.”

Irak ve Türkiye arasında imzalanan Mutabakat Zaptı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyareti sırasında iki ülke arasındaki ilişkiler için “stratejik bir çerçeve” oluşturulmasını öngörüyordu ki bu ziyaret Turgut Özal’ın 1990’lardaki ziyaretinden sonra bir Türk Cumhurbaşkanının Irak’a ilk ziyaretiydi. Erdoğan, Bağdat’ı en son 2012 yılında başbakan olduğu dönemde ziyaret etmişti.

Türk hükümetiyle yakın ilişkiler içinde olan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı SETA tarafından hazırlanan bir rapor Ankara’nın Bağdat’la işbirliğinden hedeflerini şöyle açıklıyor:

  • Irak ve Türkiye arasında güvenli bir bölge oluşturulması ve iki ülke silahlı kuvvetlerinin PKK’ya karşı ortak operasyonlar düzenleyebilmesi için askeri koordinasyonun kolaylaştırılması.
  • İki ülke arasında petrol, gaz ve enerji boru hatlarının inşasının kolaylaştırılması ve güvenliklerinin sağlanması. Bu, iki ülke arasındaki ticaret hacminin artmasına yardımcı olacaktır.
  • Özellikle Amerikan güçlerinin olası bir çekilmesi durumunda, İran’ın nüfuzunu dengelemek için Türkiye’nin Irak’taki nüfuzunun genişletilmesi.

Irak’ın Türkiye ile güvenlik işbirliği motivasyonları

2003 yılından bu yana birbirini izleyen Irak hükümetleri, Türkiye’nin güvenlik anlaşması imzalama ya da PKK’yı terör örgütü olarak tanımlama çağrılarına sürekli olarak direndi. Bağdat, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik askeri saldırılarını sık sık kınadı. Tarihsel olarak Bağdat’ı PKK’ya karşı harekete geçmekten alıkoyan bazı kilit faktörler bulunuyor:

  1. PKK’nın terör örgütü olarak tanımlanması, özellikle Iraklı Sünni siyasi partilerin, bazı Iraklı Şii milisler için de benzer bir muamele talep etmesine neden olabilir. Böyle bir hamle, Iraklı Şii partilerin çıkarlarına ters düşecektir.
  2. Bazı Iraklı Şii gruplar, Ankara’nın Kuzey Irak’taki askeri saldırıları, Sünni partilere verdiği destek ve Ankara ile su konusundaki anlaşmazlıkları nedeniyle Türkiye’yi kendileri ve ülkeleri için potansiyel bir tehdit olarak görüyor.
  3. Başta Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) olmak üzere bazı Iraklı Kürt partileri, PKK ile yakın ilişkiler sürdürüyor. Bu ilişki, rakibi Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) Irak Kürdistan bölgesindeki etkisini dengelemeye hizmet ediyor. Fidan, 16 Ocak 2024 tarihinde Türk parlamentosunda yaptığı önemli bir konuşmada, KYB’yi ve lideri Bafel Talabani’yi PKK ile işbirliğini sürdürmemeleri konusunda açıkça uyarmıştı.

Ancak Kuzey Irak’taki Türk askeri operasyonlarının sayısındaki artış, Bağdat’ın yaşadığı ciddi su krizi ve Amerikan askerlerinin ülkeden ayrılması yönünde artan çağrılar gibi son dönemde yaşanan bazı gelişmeler Bağdat’ı, Ankara ile güvenlik işbirliği konusundaki tutumunu yeniden değerlendirmeye sevk etti. Bu değerlendirmeler aşağıdaki iç ve dış faktörlerle birleşti:

  1. Türkiye bu kez Irak’la güvenlik anlaşması önerisini genişleterek bunu, özellikle Fırat ve Dicle nehirlerindeki su akışının artırılması yoluyla Irak’ın acil su krizini çözme gibi çeşitli alanlarda işbirliğine bağladı. Ankara’nın önerisi ayrıca çift yönlü demiryolu hatlarının ve Basra Körfezi’ndeki Basra’yı Türk topraklarına ve limanlarına bağlayan yeni bir otoyolun inşasını içeren “Kalkınma Yolu”nun kurulması yoluyla ticari işbirliğini de kapsıyor. Bu girişim Asya, Körfez ülkeleri ve Avrupa arasındaki ticareti kolaylaştırmayı hedefliyor.
  2. Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilme olasılığına ilişkin tartışmalar, Bağdat’taki karar alıcıları, ABD’nin çekilmesi durumunda Tahran’ın nüfuzunun artmasını önlemek için hem İran hem de Türkiye ile ilişkilerini dengelemeye zorluyor.
  3. İran tarafından desteklenen Irak hükümeti, IKBY’nin siyasi rolünü kısıtlamaya yönelik çabalarını yoğunlaştırdı. Tahran, Erbil’i İsrail ile istihbarat ve güvenlik işbirliği yapmakla suçlaması Bağdat’ı Federal Yüksek Mahkeme (FYM) kararları yoluyla IKBY’ye baskı uygulamaya sevk ediyor. Bu kararlar arasında IKBY’deki seçim sisteminin değiştirilmesi, Bağdat’ın onayı olmadan petrol ihracatının kısıtlanması ve bölgedeki memur maaşlarının merkezi hükümetin denetimine verilmesi yer alıyor. Üstelik Türkiye ile artan güvenlik ve ticari işbirliği, Ankara ile Erbil arasındaki ticari anlaşmaları, Irak ile Türkiye arasında Musul üzerinden doğrudan bir ticaret koridoru lehine sınırlayacak.
  4. Ankara ve Washington arasındaki son yakınlaşma, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri aracılığıyla Irak hükümeti üzerinde baskı kurmasına yardımcı olarak anlaşmanın imzalanmasının önünü açabilir ya da en azından anlaşmaya karşı olan Amerikan muhalefetini ortadan kaldırabilir. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin 13 Nisan 2024’te Washington’a yaptığı ziyaret, Ankara ile yapılan bu anlaşmaya ABD’nin zımnen onay vermesiyle sonuçlanmış gibi görünüyor.
  5. Bağdat’ın Türkiye ile güvenlik anlaşması imzalamaya yönelik itirazları, Ekim 2023’te Irak-İran güvenlik anlaşmasının imzalanmasından bu yana azaldı. İran rejimine muhalif bazı Kürt partilerin Kuzey Irak’tan kaynaklanan saldırılarının arttığına dair İran’dan gelen şikâyetler üzerine, Irak bu anlaşmayı imzalaması için Tahran’dan baskı görüyordu. Ayrıca İran, İsrail silahları ve casuslarının IKBY’ye topraklarından İran’a sızdırıldığı suçlamasında bulunuyordu.

Türkiye-Irak güvenlik işbirliğinin niteliği ve sınırları

Türkiye’nin Irak ile güvenlik işbirliğine yönelik şartları aşağıdaki talepleri kapsıyor:

  1. Türkiye, PKK’dan kaynaklanan tehditleri azaltmak için Türkiye-Irak sınırı boyunca Irak’ın 30-40 kilometre içine uzanan bir güvenli bölge oluşturulmasında ısrar ediyor.
  2. Irak’ta her iki taraftan görevlilerin, PKK’nın faaliyetlerini izleyecekleri bir askeri ve istihbarat gözetleme karakolu kurulması.
  3. Türkiye’nin bu yaz PKK mevzilerine karşı gerçekleştirmeyi planladığı askeri operasyonun koordine edilmesi ve bu operasyonda yer alınması.
  4. İki ülke arasındaki ticaret ve enerji yollarının korunması.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, ülkesinin “iki yıl önce Bağdat’a ortak bir istihbarat-askeri gözetleme merkezi kurulması fikrini önerdiğini ancak olumlu bir yanıt alamadığını” belirtti. Önerinin amacının Türk ve Iraklı askeri yetkili ve istihbarat görevlilerinin bu merkezde birlikte çalışarak PKK militanlarının Kuzey Irak’ta mevzi tutmalarını engellemek ve böylece PKK’nın buradaki varlığı nedeniyle Türk askeri saldırılarına hedef olabilecek Irak köy ve şehirlerini güvence altına almak olduğunu söyledi. Güler, PKK’yı bu köy ve kasabaların sakinlerine kendi iradesini dayatmakla ve bazılarını askeri hedefleri için evlerini terk etmeye zorlamakla suçladı.

12 Mart’ta 2. Ordu Komutanı Korgeneral Metin Tokel ve bir askeri heyet, sınır güvenliği ve Türkiye’nin önerdiği güvenli bölge kurulması konularını görüşmek üzere Irak toprakları içinde Irak Sınır Muhafız Kuvvetleri Komutanlığı’nı ziyaret etti. SETA’nın bildirdiğine göre, görüşmelerde güvenli bölgenin Türkiye-Irak sınırı boyunca 30-40 kilometre derinliğe kadar genişletilmesi konusu da ele alındı. Güler, gazetecilere yaptığı açıklamada, Kuzey Irak’taki güvenli bölge konusunda iyimser olduğunu ifade ederek, “Pençe Harekâtı’nın hedeflerine bu yıl içinde ulaşılması ve güvenli bölgenin Irak’ın 30-40 kilometre içine kadar genişletilmesi konusunda iyimseriz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 4 Mart’taki kabine toplantısında “Irak’ın kuzeyinde 30-40 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturulmasını bu yaza kadar tamamlamayı hedefliyoruz” diyerek bu öngörüyü yineledi.

Türkiye’nin Irak’a ilettiği yukarıda belirtilen tüm talep ve anlaşmalar, öncelikle bu yaz Kuzey Irak’ta yapılması planlanan genişletilmiş Türk askeri operasyonu için Irak’ın desteğini sağlama amacına hizmet ediyor. Türkiye, operasyon için Irak ordusu ve Halk Seferberlik Güçleri’nin (HSG) desteğinin yanı sıra karşılıklı istihbarat işbirliğinin kurulmasını istiyor. Türkiye’nin daha önceki askeri operasyonlarından farklı olarak Ankara, operasyonun kapsamını İran sınırına yakın kuzeydoğu Irak’ın ötesine, Haşdi Şabi’nin kontrolündeki kuzey Musul ve Sincar’ı da kapsayacak şekilde genişletmeyi hedefliyor. Kapsamlı hedef PKK ile Suriye’deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki ikmal ve iletişim yollarının kesilmesi. Bu, Ankara’nın istediği sonuçlara ulaşmak için hem Bağdat hem de Erbil’in işbirliğini gerektiren, eşi benzeri görülmemiş büyüklükte stratejik bir hedef.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Nisan’da Bağdat’a yaptığı ziyaret sırasında iki taraf arasında “ikili stratejik çerçeve” anlaşmasının yanı sıra çeşitli sektörlerde işbirliğini kapsayan 22 mutabakat zaptı ve Katar ve BAE tarafından desteklenen 17 milyar dolarlık “Kalkınma Yolunun” inşası için dört çerçeve anlaşması ile birlikte toplamda 26 ortak mutabakat zaptı imzalandı. İmzalanan tüm anlaşmaların mutabakat zaptı ya da çerçeve anlaşması niteliğinde olması, uygulamaya geçilmeden önce belirli ayrıntıların belirlenmesi için ortak komitelerin kurulması gerektiğini gösteriyor. Bu durum, Irak’ın güvenlik işbirliğini ticaret, su ve enerji işbirliğinde ilerlemeye bağlaması, Ankara’nın ise güvenlikle ilgili şartların bir an önce yerine getirilmesi için baskı yapması nedeniyle iki taraf arasındaki mevcut anlaşmazlıkların varlığını doğruluyor.

Irak hükümet sözcüsü Bassem el-Avadi’nin yaptığı açıklamalar, Ankara’nın özellikle PKK’ya karşı ortak askerî harekât için destek ve koordinasyon, ortak bir istihbarat merkezi kurulması ya da güvenli bölge oluşturulması gibi güvenlik talepleri konusunda bir mutabakat olmadığını gösteriyor. El-Avadi, Irak’ın uzun vadede Irak ordusunun tüm sınırların kontrolünü üstlenmesini ve Irak’a ait nöbet ve izleme merkezlerinin kurulmasını arzuladığını ifade etti ancak bu sürecin zaman alacağını da kabul etti. PKK ile ilgili olarak ise, örgüt üyelerinin siyasi mülteci muamelesi göreceğini, siyasi ve askeri faaliyetlerde bulunmalarının yasaklanacağını ve silahlara erişimin kısıtlı olduğu mülteci kamplarına kapatılacaklarını vurguladı. Ancak, Türkiye’nin bu yaz Kuzey Irak’a askeri bir operasyon başlatma olasılığı konusunda yorum yapmaktan kaçındı.

PKK’ya yönelik bu tutum, Irak’ın Türkiye ile birlikte PKK’ya karşı bir savaşa girmeye hazır olduğu anlamına gelmiyor. Benzer şekilde bu Irak’ın Türkiye’nin tek taraflı adımlar atmasını engelleyeceği anlamına da gelmiyor. Nitekim bu adım, PKK üyelerinin sığınma talep etmesine ve Irak’ın bu konudaki önerisini kabul etmesine yol açabilir. El Avadi’nin Irak ordusunun sınır kontrolüne ilişkin sözleri, Bağdat’ın Türkiye’nin önerdiği güvenli bölgeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerdiği şekliyle reddettiği anlamına geliyor.

İran’ın Türkiye-Irak yakınlaşması ve Türkiye’nin ekonomik teşvikleri konusundaki tutumu

Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sırasında Stratejik Çerçeve Anlaşması’nın imzalanması ve mutabakat zabıtlarının genişletilmesi de dahil Bağdat’la son dönemde kaydedilen ilerlemelerin ancak Irak hükümetinin bu çerçevedeki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda samimi kararlılık göstermesi halinde anlamlı sonuçlar doğuracağının bilincinde. Tahran’ın Irak’ta iktidardaki Koordinasyon Çerçevesi ve askeri gücüyle Halk Seferberlik Güçleri (HSG) üzerindeki etkisi nedeniyle İran’ın tutumu önem kazanıyor. İran perspektifinden bakıldığında, son dönemdeki Türkiye-Irak yakınlaşmasına çeşitli faktörler katkıda bulundu:

  1. Tahran, Irak’taki Türk-İran rekabetinin, özellikle de Kürt partiler arasındaki kutuplaşmanın, bu partileri Washington ve hatta Tahran’ın iddia ettiği gibi Tel Aviv ile daha fazla işbirliğine ittiğinin farkında. İran’ın geçen yıl Erbil’e düzenlediği ve İsrail istihbarat karakollarını hedef aldığı iddia edilen hava saldırıları bu algıyı besliyor. Washington’un Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile işbirliği yapma planları karşısında -ki bu girişim KYB lideri Bafel Talabani tarafından olumlu karşılandı ve Süleymaniye’de ABD’li bir heyetin eşlik ettiği SDG komutanı Mazlum Abdi’yi ağırladı- Iraklı Kürt partiler SDG ile işbirliği yapmaya başladı. Iraklı Kürt partilerin Amerikan planına uygun olarak SDG ile yakınlaşması İran ya da Türkiye’nin çıkarlarına uygun değil. Dolayısıyla Kürt meselesinin Irak’taki Türk-İran rekabetinden arındırılmasının stratejik bir avantajı olabilir.
  2. Tahran, sınırı korumak için Ekim 2023’te Bağdat’la imzalanan güvenlik anlaşmasını genişleterek, Bağdat ile Ankara ve Bağdat arasında arzu edilen işbirliğine benzer bir güvenlik anlaşmasını acilen imzaladı. İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, Iraklı mevkidaşı Kasım el-Araci ile birlikte 19 Mart’ta Bağdat’ta bu anlaşmayı imzaladı. Bu hamle, Ankara ve Tahran’ın Irak’taki Kürt sorununu etkisiz hale getirme konusundaki çıkarlarının yakınlaştığının altını çiziyor. Tahran’ın benzer bir anlaşmayı güvence altına alma motivasyonu, stratejik hedefleriyle örtüşüyor.
  3. Tahran, Türkiye’nin PKK ile mücadele kisvesi altında Irak’a yaptığı askeri müdahalelerden duyduğu endişeyi dile getiriyor. Dolayısıyla Bağdat’ın bu konuda Türkiye ile bir güvenlik anlaşması yapması, Bağdat’ı Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri kararları ve operasyonlarında etkin bir ortak haline getirecek. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi Hükümeti ve Halk Seferberlik Güçleri aracılığıyla Irak’ın siyasi ve güvenlik meseleleri üzerinde önemli bir nüfuza sahip olan Tahran için avantajlı olacaktır. Sonuç olarak Tahran, Türkiye’nin askeri operasyonları hakkında geniş bir bilgiye sahip olacak ve Irak hükümeti aracılığıyla belirli eylemlere karşı çıkma potansiyeline sahip olacak.

IKBY’nin Türkiye-Irak güvenlik işbirliğine yönelik tutumu

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Bağdat ile Ankara arasında imzalanan güvenlik anlaşması hakkında, özellikle de bölgenin İçişleri Bakanı Rabir Ahmed’in Bağdat’ta mutabakat zaptının imzalanması sırasında hazır bulunması nedeniyle herhangi bir olumsuz yorumda bulunmadı. Ayrıca IKBY Başkanı Neçirvan Barzani 6 Nisan’da yaptığı bir konuşmada Bağdat ve Erbil arasındaki işbirliğinin önemini vurguladı ve IKBY’nin “kendi topraklarından yapılacak herhangi bir komşu ülkeyi tehdit eden her türlü saldırıyı reddettiğini” belirtti. Bu açıklama Irak-Türkiye güvenlik anlaşmasına doğrudan destek veriyor. Ayrıca bu anlaşmayı kolaylaştırmak için Bağdat’ı ziyaret eden Türk heyetleri Erbil’i de ziyaret ederek, bu anlaşmanın hazırlıkları konusunda bölgeye bilgi verme çabasında olduklarını gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Erbil’e yaptığı ve bir Türk cumhurbaşkanının bölgeye yaptığı ilk ziyaret olma özelliğini taşıyan tarihi ziyaret, bölgeyi Türkiye ile işbirliğini destekleme konusunda daha da teşvik etti.

Bağdat-Ankara anlaşmasının IKBY üzerindeki etkisi şu şekilde özetlenebilir:

  1. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), son dönemde çok sayıda çatışmaya girdiği Kürdistan İşçi Partisi (PKK) üzerindeki baskıdan fayda sağlayacaktır. Rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) ise bu anlaşma nedeniyle güç kaybetmesi muhtemel. KYB ve lideri Bafel Talabani, kısmen Washington’dan gelen baskıların da etkisiyle Ankara ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.
  2. Ankara ve Bağdat arasındaki ticaret anlaşması Erbil’in ticari çıkarlarını bir miktar etkileyebilecek olsa da Erbil, Türkiye ile olan sağlam ticari ilişkilerine güvenmeye devam ediyor. Bölgenin Türk ürünleri için önemli bir pazar olduğu göz önüne alındığında, birden fazla ticaret yolunun bulunmasının Türkiye ile ticaret yapma kabiliyetini engellemeyeceğine inanıyor.
  3. Erbil daha önce Bağdat’la yaşadığı anlaşmazlıklarda Ankara’nın desteğine güveniyordu. Ancak bu dinamik, Irak’tan ayrılmak için yapılan başarısız referandum girişiminin ardından değişti. Sonuç olarak IKBY, özellikle ABD’nin Irak’tan çekilmesine yönelik müzakereler ilerledikçe hem Ankara hem de Bağdat ile ilişkilerini aktif bir şekilde geliştirmeye çalışıyor.

Sonuçlar ve Beklentiler

Türkiye, özellikle güvenlik gerekliliklerini Irak’ın “Kalkınma Yolu” projesiyle ilişkilendirerek ve kritik su ve enerji konularını ele alarak, Irak’a daha fazla işbirliğini vurgulayan yeni bir yaklaşım sunarak son bölgesel gelişmelerden ustaca yararlandı. Bu stratejik manevra iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmeye ve Türkiye’nin nüfuzunu kademeli olarak artırmaya hazırlanıyor. Ankara, Irak’ta Türk şirketleri tarafından yürütülecek barajlar, rezervuarlar ve su yolları gibi altyapı projeleri önererek su yönetimine ilişkin vizyonunu ortaya koydu. Üstelik Türkiye, “su paylaşımı” kavramını reddederken, modern sulama tekniklerinin benimsenmesi ve tarımda su kullanımının optimize edilmesi konusunda Irak’a yardımcı oluyor. İmzalanan anlaşmalar, Irak’ın su krizini yalnızca Ankara’nın Dicle ve Fırat nehirlerinin akışını azaltmasına bağlamak yerine, krizin esas olarak iç verimsizliklerden kaynaklandığını kabul ettiğinin altını çiziyor.

Öte yandan Irak, PKK’ya karşı askerî müdahale zorunluluğunu ortadan kaldırmak için PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamaktan kaçındı. Bunun yerine grubu “yasaklı” olarak nitelendirdi ve üyelerini devlet ve BM gözetimi altında mülteci olarak sınıflandırdı. Bu Türkiye’nin beklentilerinin altında kalsa da Bağdat’ın önceki tutumuna göre bir iyileşme anlamına geliyor. Sonuç olarak Ankara, Bağdat’ın kaçan unsurları kontrol altına alma ve mülteci kampları kurma konusunda yardımcı olacağı beklentisiyle bu yaz PKK’nın kalelerine karşı tek başına askeri operasyon başlatacak gibi görünüyor.

Beklentiler, Türkiye’nin yaklaşan askeri operasyonunun ardından Türkiye-Irak ilişkilerinin daha hızlı ve daha sağlam bir gelişme göstereceği yönünde. Bu, PKK ile ilgili görüş ayrılıklarının çözülmesinin ve daha fazla işbirliği için yolların araştırılmasının önünü açabilir. Ancak Irak’ın Ankara ile işbirliğinin bu anlaşmalarla belirlenen kapsamı, İran’ın Koordinasyon Çerçevesi hükümeti üzerindeki etkisine bağlı kalabilir. Tahran, Sincar ve Irak-Suriye sınırında yani tam da Türkiye ve Irak’ın “Kalkınma Yolunu” genişletmek ve PKK unsurlarının sınır ötesi iletişimini engellemek istediği yerde etkili olan Halk Seferberlik Güçleri üzerindeki kontrolü sayesinde önemli bir nüfuza sahip.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Meloni Libya’da hem Dibeybe hem Hafter’le görüştü

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, salı günü Libya’nın iki rakip yönetimini ziyaret ederken Kuzey Afrika ülkeleriyle işbirliğini artırarak göçle mücadelede ısrar ederken, insan hakları aktivistleri İtalya’nın Libyalı milisleri finanse etmeyi durdurması çağrısında bulundu.

Salı günü Libya’ya giden Meloni, Libya Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ve Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Yunus el-Menfi ile bir araya geldi.

İtalya Başbakanlık kaynaklarına göre Meloni, göç konusunu öncelikli bir tartışma konusu olarak ele aldı. Meloni’nin, halihazırda önemli sonuçlar verdiği için İtalya ve Libya’nın çıktıkları yolda devam etmeleri gerektiğini vurguladığı ve bu konuda işbirliğinin daha da genişletilmesini önerdiği bildirildi.

Meloni’nin ayrıca Libya’yı ‘Roma Süreci’ olarak adlandırılan ve ilk somut projelerin önümüzdeki haftalarda belirleneceği çalışma gruplarına dahil olmaya çağırdığı bildiriliyor.

Meloni tarafından geçen yaz başlatılan Roma Süreci, insan kaçakçılarıyla mücadele ederken çatışma, iktisadi zorluklar ve iklim değişikliği gibi temel nedenleri ele alarak göç politikası konusunda kolektif eylemi koordine etmeyi amaçlıyor.

El-Menfi, İtalyan şirketlerinin Libya’ya dönmesinin önemini vurguladı

İtalyan hükümetinden yapılan açıklamada, sağlık, eğitim ve araştırma ile gençlik ve spor alanlarında işbirliğine ilişkin “niyet beyanları” imzalandığı belirtildi.

Deklarasyonlar arasında üniversite değişim programlarının teşvik edilmesi, yenilenebilir enerji ve okyanus temelli iktisadi faaliyetler konusunda araştırma yapılması ve Libyalıların İtalyan hastanelerinde, özellikle de Libya’da tedavi imkânı bulunmayan çocukların, tedaviye erişiminin kolaylaştırılması yer alıyor.

El-Menfi’nin ofisi ise Facebook üzerinden yaptığı açıklamada “İtalyan şirketlerinin… yeniden inşa projelerine geri dönmelerinin öneminin” yanı sıra “terörizm ve yasadışı göçle mücadele alanlarında istişarelerin” sürdürülmesinin de altını çizdi.

Libya’daki tüm paydaşlarla temaslarda bulunmak üzere Bingazi’yi de ziyaret eden Meloni, Libya Arap Ulusal Ordusu lideri General Halife Belkasım Ömer Hafter ile de bir araya geldi.

Meloni’nin ofisinden kaynaklara göre, Başbakan Libya’nın istikrarına olan bağlılığını yinelerken, yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde uzlaşı sağlanmasına yönelik BM arabuluculuğundaki çabalara da destek verdi.

Libya şu anda iki rakip siyasi-askeri koalisyon tarafından yönetiliyor: Trablus’ta Dibeybe liderliğindeki BM destekli Ulusal Birlik Hükümeti ve Bingazi’de General Hafter tarafından desteklenen Usame Saad Hammad Salih liderliğindeki Ulusal İstikrar Hükümeti.

STK’lardan göç anlaşmasının iptali çağrısı

İtalyan İçişleri Bakanlığına göre, 2024 yılının ilk aylarında Libya’dan İtalya’ya düzensiz göçmen gelişleri en az 8.271. Bu rakam, 18.022 gelişin kaydedildiği 2023 yılının aynı dönemine kıyasla önemli bir düşüş.

Fakat bazı yorumcular, Yunan adalarına varışlardaki keskin artışa işaret ederek, Libyalı insan tacirlerinin İtalya’dan bazı çıkışları Yunanistan’a yönlendirmiş olabileceğini ileri sürüyor.

Meloni’nin Libya’yı ziyaret ettiği gün, Mediterranea Saving Humans adlı STK, “Libyalı milislerin İtalya tarafından finanse edilmesine son verilmesi” çağrısında bulundu ve insan hakları ihlallerinde suç ortaklığı olarak gördüğü bu durumu kınadı.

STK X’te yaptığı açıklamada, “İtalyan Parlamentosu önümüzdeki saatlerde Libya rejimine, bu ülkedeki göçmenlerin yakalanıp alıkonulması ve Avrupa’ya sığınmalarının engellenmesi karşılığında utanç verici bir fon sağlanmasını bir kez daha onaylamaya hazırlanıyor,” dedi.

Mediterranea Saving Humans, “2017’den bu yana İtalya ve Libya arasındaki bu anlaşmanın binlerce kadın, erkek ve çocuğu ölüme, işkenceye ve çeşitli acılara mahkum ettiğini” iddia ediyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English