Bizi Takip Edin

Diplomasi

Rus basını, HTŞ lideri Şaraa’nın Türkiye ve Suudi Arabistan ziyaretini nasıl değerlendirdi?

Yayınlanma

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şaraa, Türkiye ve Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek ülkesinin yeniden yapılanması için destek aradı. Ziyaretlerde, güvenlik, istikrar ve işbirliği olanakları ele alındı.

Suriye’de geçiş dönemi için 29 Ocak’ta cumhurbaşkanı olarak atanan ve aynı zamanda Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri olan Ahmed eş-Şaraa, 4 Şubat’ta Ankara’da yeni sıfatıyla ilk yurt dışı turunu tamamladı.

Bu ziyaret, 2011’den bu yana bir Suriye liderinin Türkiye’ye yaptığı ilk ziyaret olma özelliğini taşıyor.

Eş-Şaraa, bu ziyaret öncesinde, 2-3 Şubat tarihlerinde Suudi Arabistan’da temaslarda bulundu.

Eş-Şaraa’nın 4 Şubat akşamı Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü.

Türkiye, Esad rejiminin düşüşünden sonra Şam’a dışişleri bakanını gönderen ilk ülke olmuştu; Hakan Fidan, eş-Şaraa ile Aralık 2024’te bir araya gelmişti.

Eş-Şaraa’nın Türkiye ziyaretinden önce Türkiye gazetesi, Erdoğan’ın “Ramazan başlamadan” (28 Şubat’a kadar) Suriye’yi ziyaret etmeyi planladığını iddia etmişti. Fakat Erdoğan, iktidar değişikliğinden sonra Şam’ı ziyaret eden ilk yabancı lider olmayacak; zira Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani, ocak ayı sonunda Şam’da bulunmuştu.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) program yöneticisi İvan Boçarov’a göre, Türkiye, Suriye’deki yeni yönetim için açıkça dost bir devlet ve Esad’ın düşüşünden en çok fayda sağlayan ülke konumunda.

Bu nedenle, Şam’ın yeni sahipleri için Türkiye’nin desteğini almak büyük önem taşıyor.

Vedomosti gazetesine demeç veren Boçarov, ekonomik alanda doğrudan bir yardım beklenmese de Türk inşaat şirketlerinin yeniden yapılanmada öncelikli haklara sahip olabileceğini kaydetti.

Türkiye gazetesi ayrıca, mevcut görüşmelerin ana konusunun, Esad’ın düşüşünden sonra Suriye’nin doğusunda aktif hâle gelen IŞİD ile ABD’nin desteğiyle Fırat’ın kuzeydoğusunu kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içindeki Kürtlerle mücadele olduğunu bildirmişti.

Boçarov, Türkiye’nin Suriye’de üs kurma görüşmelerinin Ankara’nın genel stratejisiyle uyumlu olduğunu ve Suriye’nin bu şekilde Türkiye’den diplomatik ve askeri destek alabileceğini ifade etti.

Diğer yandan Rusya Bilimler Akademisi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi’nden kıdemli araştırmacı Nikolay Suhov’a göre, eş-Şaraa, Erdoğan ile Kürtlere karşı bir operasyon planlamasını “küçük” bir ortak olarak görüşebileceği gibi, HTŞ’nin neden bu operasyona katılmayacağını da açıklayabilir.

Suhov, “Böyle bir senaryodan vazgeçme ihtimali için Riyad ziyareti faydalı olabilirdi, zira Riyad, bölgedeki ABD politikasının uygulayıcısı olarak kabul ediliyor,” şeklinde konuştu.

Suhov, Kürtlere karşı ortak bir operasyonun bile onların yarı devletini ortadan kaldırma hedefine ulaşamayacağını, zira ABD’nin SDG aracılığıyla Suriye’nin ana petrol sahalarını ve tarım arazilerini kontrol ettiğini ve bunları başkasına devretmeyeceğini belirtiyor.

Suhov, “Ancak Suriye’deki olası iki askeri üs bile Kürtler üzerindeki baskıyı artırmak için yeterli olabilir,” diyerek sözlerini tamamladı.

Suudi Arabistan’da neler konuşuldu?

Eş-Şaraa, Riyad’da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile bir araya geldi.

Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA’nın aktardığına göre, Veliaht Prens, eş-Şaraa’yı “Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” olarak atanmasından dolayı tebrik etti. Liderler, Suriye’de “güvenlik ve istikrarın korunması” ile “çeşitli alanlarda işbirliği ilişkileri ve olanaklarını” ele aldılar.

SPA’nın haberine göre, eş-Şaraa ile birlikte Suriye geçici hükümeti Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani de Riyad’daydı.

Eş-Şeybani, ocak ayı sonunda Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov başkanlığındaki bir heyetle, Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerinin geleceği hakkında görüşmeler yapmıştı.

SANA haber ajansı (daha önce Aralık 2024’te devrilen Beşar Esad’a sadıkken, şimdi Suriye’nin yeni yönetimine bağlı), eş-Şaraa’nın ziyaretin “iki ülke arasında stratejik ilişkilerin başlangıcı olacağını” söylediğini aktardı.

Boçarov’a göre, eş-Şaraa’nın turundaki öncelikli hedefi, Suriye’nin yeniden yapılanması planlarını hayata geçirmek. Suhov ise Suudi Arabistan’ın Arap ve İslam dünyasının lideri, Türkiye ve Katar’ın denge unsuru, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kilit üyesi olduğunu ve Suriye’deki yeni yönetimin meşruiyetinin bunlara bağlı olduğunu hatırlattı.

Ayrıca Suhov, eş-Şaraa’nın ülkesindeki İslam’ın “ılımlı” olduğunu kanıtlaması gerekecek. Suhov, dini otoritelerden övgü dolu fetvalar gelirse, bu görevin başarıyla tamamlanmış sayılabileceğini belirtti.

HTŞ’nin tamamen Türkiye yanlısı bir grup olarak kabul edilmemesi gerektiğini ve Riyad’a yapılan öncelikli ziyaretin bunu gösterdiğini söyleyen Boçarov, “Suudi Arabistan, Suriye’deki duruma pragmatik bir şekilde yaklaşıyor: Riyad, ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden inşa etmeye başlayacak olan BAE ve diğerlerinden geri kalmak istemiyor,” dedi.

‘Yeni Suriye’ zorluklar arasında ulusal yeniden yapılanmaya başlıyor

Diplomasi

AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor

Yayınlanma

Avrupa başkentleri, ABD’nin İran’ın ana nükleer tesislerine düzenlediği saldırıların ardından İran’ın yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarının büyük ölçüde sağlam kaldığına inanıyor ve Donald Trump’ın bombardımanın İslam cumhuriyetinin nükleer programını “yok ettiği” yönündeki iddiasını sorguluyor.

Ön istihbarat değerlendirmeleri hakkında bilgi sahibi iki kişi, Financial Times’a (FT), Avrupa başkentlerinin İran’ın 408 kg’lık silah sınıfı zenginleştirilmiş uranyum stokunun, geçen hafta sonu düzenlenen saldırı sırasında iki ana zenginleştirme tesisinden biri olan Fordo’da yoğunlaşmamış olduğuna inandığını söyledi.

Başkentler, stokun çeşitli diğer yerlere dağıtılmış olduğunu düşünüyor.

FT’ye göre, bu kişiler, AB başkentlerinin, kutsal şehir Kum yakınlarındaki bir dağın derinliklerinde inşa edilen Fordo’da meydana gelen hasarın boyutu hakkında tam bir istihbarat raporu beklediğini ve ilk raporda “hasar kapsamlı, ancak tam yapısal yıkım yok” ifadesinin yer aldığını söyledi.

İranlı yetkililer, zenginleştirilmiş uranyum stokunun, İsrail’in İran’a yönelik günlerce süren saldırılarının ardından ABD’nin tesise düzenlediği bombardıman öncesinde taşındığını söylemişti.

ABD, pazar günü İran’ın diğer ana uranyum zenginleştirme tesisi olan Fordo ve Natanz’ı bombalamak için devasa sığınak delici bombalar kullandı. Yakıt dönüşüm döngüsünde ve depolamada kullanılan üçüncü bir tesis olan İsfahan’a da seyir füzeleri ateşledi.

Trump, bu hafta NATO liderleri zirvesinde gazetecilere, “Bence tüm nükleer malzemeler orada, çünkü oradan çıkarılması çok zor” dedi.

ABD medyasına sızan, İran’ın nükleer programının sadece birkaç ay geciktiğini belirten geçici Amerikan istihbarat değerlendirmesini reddetti.

İsrail Atom Enerjisi Komisyonu bu hafta, ABD ve İsrail’in saldırılarının “İran’ın nükleer silah geliştirme kabiliyetini yıllarca gerilettiği” değerlendirmesinde bulundu.

Ancak uzmanlar, Tahran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu elinde tuttuğu ve gizli tesislerde gelişmiş santrifüjler kurduğu takdirde, silah yapımında gerekli olan fisil maddeyi üretme kapasitesine hala sahip olabileceği uyarısında bulundu.

İran, programının barışçıl sivil amaçlara yönelik olduğunu savunuyor.

Fordo, uranyumu silah yapımına uygun saflıkta olan yüzde 60’a kadar zenginleştiren ana tesisti. Uzmanlar, İsrail’in 13 Haziran’da İran’a karşı savaş başlatmadan önce yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 408 kg uranyum stokunun Fordo, Natanz ve İsfahan’da depolandığını söyledi.

İran’ın toplam zenginleştirilmiş uranyum stoğu 8.400 kg’dan fazlaydı, ancak bunun çoğu düşük seviyede zenginleştirilmişti.

Pazar günkü bombardımanın ardından Fordo’nun uydu görüntüleri, tünel girişlerinin toprakla kapatıldığını ve ABD’nin 30.000 lb’lik hassas güdümlü “bunker buster” bombalarının giriş noktaları olabilecek delikler olduğunu gösteriyor. Erişim yolları da hasar görmüş görünüyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, bu hafta İran Dışişleri Bakanı Abbas Araghchi’nin 13 Haziran’da UAEA’ya bir mektup göndererek İran’ın “nükleer ekipman ve malzemelerini korumak için özel önlemler alacağı” uyarısında bulunduğunu söyledi.

Grossi, İsrail’in İran’a saldırı başlatmasından bu yana tesislere giremeyen BM nükleer denetim müfettişlerinin, “en önemlisi yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 408 kg uranyum dahil olmak üzere uranyum stoklarını hesaplamak” için tesislere geri dönmelerine izin verilmesi gerektiğini söyledi.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi üç yetkili, ABD’nin saldırıların ardından İran’ın kalan nükleer kapasitesi hakkında AB müttefiklerine kesin istihbarat sağlamadığını ve Tahran ile gelecekteki ilişkilerini nasıl planladığına dair net bir yol haritası sunmadığını söyledi.

Yetkililer, Washington’un nükleer krize diplomatik bir çözüm bulmak için yeni bir girişimde bulunana kadar AB’nin Tahran’a yönelik politikasının “askıya alındığını” belirterek, Trump ile AB liderleri arasında bu hafta yapılan görüşmelerin net bir mesaj vermediğini ekledi.

Trump yönetimi, nükleer faaliyetlerini kısıtlamak için bir anlaşma yapmak üzere savaş öncesinde Tahran ile dolaylı müzakereler yürütüyordu.

Trump çarşamba günü Washington’un önümüzdeki hafta Tahran ile görüşeceğini söyledi, ancak İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırıların ardından bir anlaşmaya gerek olmayabileceğini de ima etti.

“Bu tamamen tutarsız” diyen bir yetkili, “Şu anda hiçbir şey yapmıyoruz” diye konuştu.

İngiliz, Fransız ve Alman dışişleri bakanları, diplomatik bir çözüm bulmak umuduyla, ABD saldırılarından birkaç gün önce Araghchi ile nükleer kriz hakkında görüşmelerde bulunmuştu.

İkinci bir kaynak, “E3’ün ABD’yi beklediği, ABD’nin ise İsrail’i beklediği gibi görünen istikrarsız bir durumdayız” dedi. E3, AB ile birlikte İran’ın nükleer programı konusunda uzun süredir devam eden müzakerelere katılan Fransa, Almanya ve İngiltere’yi ifade ediyor.

Bu arada İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de perşembe günü yayınladığı video mesajında, ABD’nin İran’a yönelik bombardımanının “hiçbir sonuç vermediğini” söyledi ve Trump’ın hasarın boyutunu “abarttığını” belirtti.

İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Mitsotakis: Göçü durdurmak için Libya ile işbirliği yapmak istiyoruz

Yayınlanma

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Kuzey Afrika’dan gelen göç akınını durdurmak için Libya ile işbirliği çağrısı yaptı.

Son aylarda, savaşın yıkıma uğradığı Sudan ve Orta Doğu dahil olmak üzere Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya deniz yoluyla gelen göçmenlerin sayısı arttı.

Yunan hükümeti pazartesi günü, göçmenlerin güneyindeki Girit ve Gavdos adalarına ulaşmasını engellemek için Libya karasularına iki fırkateyn ve bir gemi daha göndereceğini açıklamıştı.

Mitsotakis, bugün (26 Haziran) Brüksel’de başlayan Avrupa Birliği zirvesi öncesinde yaptığı açıklamada, “Doğu Libya’dan gelen insan sayısındaki önemli artış hakkında meslektaşlarımı bilgilendireceğim ve sorunun derhal çözülmesi için Avrupa Komisyonu’ndan destek isteyeceğim,” dedi.

Mitsotakis, Libya’aki yetkililerin, buradan denize açılan göçmenleri durdurmak veya Libya karasularından çıkmadan geri çevirmek için Yunanistan ile işbirliği yapması gerektiğini söyledi.

AB’nin göç komiseri ile İtalya, Yunanistan ve Malta’nın bakanlarının bu konuyu görüşmek üzere temmuz ayı başında Libya’ya gideceğini de sözlerine ekledi.

2011 yılında Muammer Kaddafi’yi deviren NATO müdahalesinin ardından Libya’da kanun ve düzen zayıflamış ve ülke on yılı aşkın bir süredir iç çatışmalarla doğu ve batı olmak üzere ikiye bölünmüş durumda.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Britanya ‘Çin tehdidi’ konusunda uyardı

Yayınlanma

Britanya parlamento komitesi, Mauritius ile Chagos adaları grubu hakkında yaptığı Hint Okyanusu anlaşmasının süresi dolduğunda olası bir “Çin tehdidinin” gündeme geleceğini ileri sürdü.

Lordlar Kamarası Uluslararası İlişkiler ve Savunma Komitesi Başkanı Rupert de Mauley, komite adına Lammy’ye gönderdiği mektupta, Chagos Takımadalarının egemenliğini Mauritius’a devreden 3,4 milyar sterlinlik anlaşmadaki “yenileme hükümlerinin, bölgedeki Çin’in artan askeri emelleri karşısında gelecekte potansiyel bir zayıflık kaynağı” olduğunu belirtti.

Mayıs ayında imzalanan tartışmalı Chagos anlaşması uyarınca Birleşik Krallık, Chagos adalarının en büyüğü olan Diego Garcia’daki İngiliz-ABD askeri üssünün kontrolünü 99 yıllık kira sözleşmesi ile elinde tutacak.

Chagos Adalarının devredilme kararı, Uluslararası Adalet Divanının bağlayıcı olmayan bir kararıyla, 1968 ile 1973 yılları arasında Diego Garcia üssüne yer açmak için adalardan çıkarılan Chagosluların geri dönmesine izin verilmesi ve yıllardır süren hukuki belirsizliğin sona ermesi için İngiltere’ye baskı yapılmasının ardından alındı.

Ne var ki, Birleşik Krallık’ta Chagos anlaşmasını eleştiren muhafazakârlar, anlaşmanın stratejik öneme sahip bu bölgenin kontrolünü Çin ile bağlantıları olan bir ülkeye devrettiğini ve İngiliz vergi mükelleflerinin parası için kötü bir yatırım olduğunu savunuyor.

De Mauley’in komitesi, anlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra transferin etkilerine ilişkin kısa bir soruşturma başlattı.

De Mauley’in Lammy’ye gönderdiği mektubun perşembe günü yayınlanan ekinde, “99 yıl içinde işler önemli ölçüde değişebilir, hatta öngörülemeyen şekillerde de değişebilir. Anlaşma, ilk 99 yıllık sürenin ardından 40 yıl daha uzatılabilir ve daha sonra da uzatılabilir, fakat ‘yenilenme garantisi olmadığı’ ve bunun gelecekteki Mauritius hükümetlerinin iyi niyetine (ve Birleşik Krallık’ın niyetine) bağlı olacağı söylendi,” deniyor.

Komite, anlaşmanın mevcut operasyonel özgürlükleri koruduğuna dair güvence alınmış olduğunu kabul etse de, POLITICO’ya yaptığı açıklamada de Mauley, , “Çin’in Hint Okyanusundaki artan askeri hırsları göz önüne alındığında, hükümetin potansiyel gelecekteki zayıflıkları ele almada uyanık ve proaktif olmasının zorunlu olduğunu” ekledi.

De Mauley ayrıca, “üssün stratejik faydalarına ilişkin kamuoyuna yönelik mesajların” çok önemli olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Üssün kiralanmasının maliyetini göz önünde bulundurarak, hükümetin “İngiltere’nin Diego Garcia’daki varlığına yönelik kamuoyunun desteğini zayıflatmak için bunu kullanmak isteyebilecek düşman güçlerin girişimlerine karşı uyanık olması” gerektiğini ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English