Bizi Takip Edin

Diplomasi

Rus siyaset bilimci Yusin: Erdoğan, siyasi hamle için en doğru anı seçti

Yayınlanma

Rus siyaset bilimci Maksim Yusin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nu hedef alan hamlesinin hesaplı olduğunu belirtti. Yusin’e göre Erdoğan, zayıflayan konumunu güçlendirmek ve muhalefeti etkisizleştirmek için uluslararası konjonktürün uygun olduğu bir anı seçti. Yusin, Batı ve Rusya’nın mevcut koşullarda Erdoğan’a karşı sert bir tavır almayacağını öngördü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkedeki protesto eylemlerinin organizatörlerinden hesap sorulacağını söyledi. Erdoğan, muhalefetin şiddeti körüklediğini ve cumhuriyetteki durumu istikrarsızlaştırdığını savundu.

Cumhurbaşkanı ayrıca, protestocuların gösterilerinin eninde sonunda biteceğini ve “verdikleri zarardan utanacaklarını,” belirtti.

Kommersant FM yorumcusu Rus siyaset bilimci Maksim Yusin, Türkiye’deki mevcut iktidar ile muhalifleri arasındaki mücadelenin nasıl sonuçlanacağını değerlendirdi.

Yusin’e göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün yaptıkları, ilk bakışta yersiz bir risk, durup dururken keskin bir siyasi krizi kışkırtma gibi görünebilir.

Yusin, “Ana rakibi İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından önce ülkedeki durum sakin ve istikrarlı görünüyordu. Bugün ise Türkiye kaynıyor, onlarca şehir protesto eylemleriyle çalkalanıyor, göstericilerle polis arasındaki çatışmalar giderek şiddetleniyor ve bunun neyle sonuçlanacağı bilinmiyor,” dedi.

Yusin, “Bütün bunlara başlamak gerekli miydi?” sorusunun kaçınılmaz olarak ortaya çıktığını belirtti.

Fakat Yusin’e göre, “Bu soru sadece dışarıdan bakan biri için geçerli. Erdoğan’ın kendisi için ise hiçbir soru işareti yok. Her şey net bir şekilde düşünülmüş, hesaplanmış, Rubicon bilinçli olarak geçilmiş, geri dönüş yolu yok,” ifadelerini kullandı.

Yusin, Erdoğan’ın Mayıs 2023’teki son cumhurbaşkanlığı seçimlerini ancak ikinci turda yüzde 52 oy alarak büyük zorlukla kazandığını hatırlattı.

Yusin, “O zamandan beri ekonomik durum sürekli kötüleşti, muhalefet güç kazandı ve zamanını bekledi, halk Erdoğan’ın bitmek bilmeyen yönetiminden giderek daha fazla yoruldu ve bir sonraki seçimler onun için acı bir şekilde sonuçlanabilirdi,” diye ekledi.

Bu nedenle Erdoğan’ın “mevcut sistemi bozması gerektiğine karar verdiğini” kaydeden Yusin, “Rakiplerinin en popüleri, ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanı oyun dışı bırakıldı. Diğer muhalefet figürlerinin üzerinde ise Demokles’in kılıcı sallanıyor: Sadece İmamoğlu’na değil, pek çok yoldaşına da suçlamalar yöneltildi,” diye ekledi.

Yusin, başlayan sokak çatışmalarının ise “iktidara, devrimci eylemlere hazır en aktif ve kararlı muhaliflerini hapse atma ve etkisizleştirme bahanesi verdiğini, böylece muhalefetin gelecekte kitlesel protestolarla Erdoğan’ı devirme hevesine kapılmamasını amaçladığını” savundu.

Yusin, “Saldırı anı mükemmel seçildi. Bugün dünyada çok az kişi Türkiye cumhurbaşkanının otoriter eylemlerini kınayacak, hele Ankara’ya karşı yaptırım uygulayacak durumda. Washington’daki Donald Trump yönetimi, üçüncü ülkelerdeki demokrasiyi korumakla pek ilgilenmiyor. Avrupa Birliği liderleri ve üye ülkeler de Erdoğan ile kavga etmeyecektir; özellikle de Rusya ile yaşanan çatışma ve ABD ile kötüleşen ilişkiler nedeniyle yeni ortaklar ve müttefikler aramak zorunda oldukları şu dönemde. Burada demokratik değerlere pek yer yok,” değerlendirmesinde bulundu.

Yusin, Moskova’nın da bu duruma tepki göstermeyeceğini belirtti. Yusin, “Sonuçta Erdoğan, özellikle eski Sovyet coğrafyasındaki aşırı hırslarına rağmen alışılmış bir ortak. Vladimir Putin, en zor anlarda bile onunla defalarca ortak bir dil buldu,” dedi.

Yusin ayrıca, “Şubat 2022’den sonra Ankara’nın Moskova’ya karşı hiçbir yaptırım uygulamadığını, Rusya için dış dünyaya açılan önemli ve bazı anlarda kilit bir pencere olmaya devam ettiğini” de sözlerine ekledi.

Yusin şu soruyu gündeme getirdi: “Peki ya Türk muhalefeti iktidara gelseydi nasıl davranırdı? Avrupa’yı örnek alıp AB yönetiminden prim almak umuduyla Rusya’ya karşı daha sert bir politika izlemeyeceğinin garantisi yok.”

“Bu anlamda Erdoğan en azından öngörülebilir,” diyen Yusin, ancak son zamanlarda Erdoğan ile de sorunlar yaşanmaya başladığını belirtti: “Bunların başında Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi ve ülkede yönetimin Ankara’nın arkasında durduğu gruplar tarafından ele geçirilmesi geliyor. Türkiye’nin Transkafkasya’daki, özellikle Ermenistan-Azerbaycan hattındaki etkinliği de Moskova’da pek hoşnutluk yaratmıyor. Ankara’nın Afrika’da, Paris’in etki alanından çıkan ve Moskova’ya yönelmiş gibi görünen ülkelerde Rusları sıkıştırmaya çalıştığına dair giderek daha fazla haber geliyor.”

Siyaset bilimci, “Olaylara bu açıdan bakıldığında, Erdoğan’ı uluslararası meselelerden uzaklaştıran uzun süreli bir siyasi krizin bir dereceye kadar Rusya’nın çıkarlarına hizmet edebileceği varsayılabilir,” değerlendirmesini yaptı.

Fakat Yusin’e göre, bu durum “ancak cumhurbaşkanının çizgiyi aşmaması, başa çıkamayacağı bir genel öfke patlamasına neden olmaması ve iktidarı kaybetmemesi koşuluyla” geçerli.

Yusin, “Ancak şimdilik bu senaryo pek olası görünmüyor. İnisiyatif kesinlikle Erdoğan’ın elinde ve güvenlik güçleri görünüşe göre ona sadakatini koruyor,” diyerek sözlerini tamamladı.

Diplomasi

AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor

Yayınlanma

Avrupa başkentleri, ABD’nin İran’ın ana nükleer tesislerine düzenlediği saldırıların ardından İran’ın yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarının büyük ölçüde sağlam kaldığına inanıyor ve Donald Trump’ın bombardımanın İslam cumhuriyetinin nükleer programını “yok ettiği” yönündeki iddiasını sorguluyor.

Ön istihbarat değerlendirmeleri hakkında bilgi sahibi iki kişi, Financial Times’a (FT), Avrupa başkentlerinin İran’ın 408 kg’lık silah sınıfı zenginleştirilmiş uranyum stokunun, geçen hafta sonu düzenlenen saldırı sırasında iki ana zenginleştirme tesisinden biri olan Fordo’da yoğunlaşmamış olduğuna inandığını söyledi.

Başkentler, stokun çeşitli diğer yerlere dağıtılmış olduğunu düşünüyor.

FT’ye göre, bu kişiler, AB başkentlerinin, kutsal şehir Kum yakınlarındaki bir dağın derinliklerinde inşa edilen Fordo’da meydana gelen hasarın boyutu hakkında tam bir istihbarat raporu beklediğini ve ilk raporda “hasar kapsamlı, ancak tam yapısal yıkım yok” ifadesinin yer aldığını söyledi.

İranlı yetkililer, zenginleştirilmiş uranyum stokunun, İsrail’in İran’a yönelik günlerce süren saldırılarının ardından ABD’nin tesise düzenlediği bombardıman öncesinde taşındığını söylemişti.

ABD, pazar günü İran’ın diğer ana uranyum zenginleştirme tesisi olan Fordo ve Natanz’ı bombalamak için devasa sığınak delici bombalar kullandı. Yakıt dönüşüm döngüsünde ve depolamada kullanılan üçüncü bir tesis olan İsfahan’a da seyir füzeleri ateşledi.

Trump, bu hafta NATO liderleri zirvesinde gazetecilere, “Bence tüm nükleer malzemeler orada, çünkü oradan çıkarılması çok zor” dedi.

ABD medyasına sızan, İran’ın nükleer programının sadece birkaç ay geciktiğini belirten geçici Amerikan istihbarat değerlendirmesini reddetti.

İsrail Atom Enerjisi Komisyonu bu hafta, ABD ve İsrail’in saldırılarının “İran’ın nükleer silah geliştirme kabiliyetini yıllarca gerilettiği” değerlendirmesinde bulundu.

Ancak uzmanlar, Tahran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu elinde tuttuğu ve gizli tesislerde gelişmiş santrifüjler kurduğu takdirde, silah yapımında gerekli olan fisil maddeyi üretme kapasitesine hala sahip olabileceği uyarısında bulundu.

İran, programının barışçıl sivil amaçlara yönelik olduğunu savunuyor.

Fordo, uranyumu silah yapımına uygun saflıkta olan yüzde 60’a kadar zenginleştiren ana tesisti. Uzmanlar, İsrail’in 13 Haziran’da İran’a karşı savaş başlatmadan önce yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 408 kg uranyum stokunun Fordo, Natanz ve İsfahan’da depolandığını söyledi.

İran’ın toplam zenginleştirilmiş uranyum stoğu 8.400 kg’dan fazlaydı, ancak bunun çoğu düşük seviyede zenginleştirilmişti.

Pazar günkü bombardımanın ardından Fordo’nun uydu görüntüleri, tünel girişlerinin toprakla kapatıldığını ve ABD’nin 30.000 lb’lik hassas güdümlü “bunker buster” bombalarının giriş noktaları olabilecek delikler olduğunu gösteriyor. Erişim yolları da hasar görmüş görünüyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, bu hafta İran Dışişleri Bakanı Abbas Araghchi’nin 13 Haziran’da UAEA’ya bir mektup göndererek İran’ın “nükleer ekipman ve malzemelerini korumak için özel önlemler alacağı” uyarısında bulunduğunu söyledi.

Grossi, İsrail’in İran’a saldırı başlatmasından bu yana tesislere giremeyen BM nükleer denetim müfettişlerinin, “en önemlisi yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 408 kg uranyum dahil olmak üzere uranyum stoklarını hesaplamak” için tesislere geri dönmelerine izin verilmesi gerektiğini söyledi.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi üç yetkili, ABD’nin saldırıların ardından İran’ın kalan nükleer kapasitesi hakkında AB müttefiklerine kesin istihbarat sağlamadığını ve Tahran ile gelecekteki ilişkilerini nasıl planladığına dair net bir yol haritası sunmadığını söyledi.

Yetkililer, Washington’un nükleer krize diplomatik bir çözüm bulmak için yeni bir girişimde bulunana kadar AB’nin Tahran’a yönelik politikasının “askıya alındığını” belirterek, Trump ile AB liderleri arasında bu hafta yapılan görüşmelerin net bir mesaj vermediğini ekledi.

Trump yönetimi, nükleer faaliyetlerini kısıtlamak için bir anlaşma yapmak üzere savaş öncesinde Tahran ile dolaylı müzakereler yürütüyordu.

Trump çarşamba günü Washington’un önümüzdeki hafta Tahran ile görüşeceğini söyledi, ancak İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırıların ardından bir anlaşmaya gerek olmayabileceğini de ima etti.

“Bu tamamen tutarsız” diyen bir yetkili, “Şu anda hiçbir şey yapmıyoruz” diye konuştu.

İngiliz, Fransız ve Alman dışişleri bakanları, diplomatik bir çözüm bulmak umuduyla, ABD saldırılarından birkaç gün önce Araghchi ile nükleer kriz hakkında görüşmelerde bulunmuştu.

İkinci bir kaynak, “E3’ün ABD’yi beklediği, ABD’nin ise İsrail’i beklediği gibi görünen istikrarsız bir durumdayız” dedi. E3, AB ile birlikte İran’ın nükleer programı konusunda uzun süredir devam eden müzakerelere katılan Fransa, Almanya ve İngiltere’yi ifade ediyor.

Bu arada İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de perşembe günü yayınladığı video mesajında, ABD’nin İran’a yönelik bombardımanının “hiçbir sonuç vermediğini” söyledi ve Trump’ın hasarın boyutunu “abarttığını” belirtti.

İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Mitsotakis: Göçü durdurmak için Libya ile işbirliği yapmak istiyoruz

Yayınlanma

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Kuzey Afrika’dan gelen göç akınını durdurmak için Libya ile işbirliği çağrısı yaptı.

Son aylarda, savaşın yıkıma uğradığı Sudan ve Orta Doğu dahil olmak üzere Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya deniz yoluyla gelen göçmenlerin sayısı arttı.

Yunan hükümeti pazartesi günü, göçmenlerin güneyindeki Girit ve Gavdos adalarına ulaşmasını engellemek için Libya karasularına iki fırkateyn ve bir gemi daha göndereceğini açıklamıştı.

Mitsotakis, bugün (26 Haziran) Brüksel’de başlayan Avrupa Birliği zirvesi öncesinde yaptığı açıklamada, “Doğu Libya’dan gelen insan sayısındaki önemli artış hakkında meslektaşlarımı bilgilendireceğim ve sorunun derhal çözülmesi için Avrupa Komisyonu’ndan destek isteyeceğim,” dedi.

Mitsotakis, Libya’aki yetkililerin, buradan denize açılan göçmenleri durdurmak veya Libya karasularından çıkmadan geri çevirmek için Yunanistan ile işbirliği yapması gerektiğini söyledi.

AB’nin göç komiseri ile İtalya, Yunanistan ve Malta’nın bakanlarının bu konuyu görüşmek üzere temmuz ayı başında Libya’ya gideceğini de sözlerine ekledi.

2011 yılında Muammer Kaddafi’yi deviren NATO müdahalesinin ardından Libya’da kanun ve düzen zayıflamış ve ülke on yılı aşkın bir süredir iç çatışmalarla doğu ve batı olmak üzere ikiye bölünmüş durumda.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Britanya ‘Çin tehdidi’ konusunda uyardı

Yayınlanma

Britanya parlamento komitesi, Mauritius ile Chagos adaları grubu hakkında yaptığı Hint Okyanusu anlaşmasının süresi dolduğunda olası bir “Çin tehdidinin” gündeme geleceğini ileri sürdü.

Lordlar Kamarası Uluslararası İlişkiler ve Savunma Komitesi Başkanı Rupert de Mauley, komite adına Lammy’ye gönderdiği mektupta, Chagos Takımadalarının egemenliğini Mauritius’a devreden 3,4 milyar sterlinlik anlaşmadaki “yenileme hükümlerinin, bölgedeki Çin’in artan askeri emelleri karşısında gelecekte potansiyel bir zayıflık kaynağı” olduğunu belirtti.

Mayıs ayında imzalanan tartışmalı Chagos anlaşması uyarınca Birleşik Krallık, Chagos adalarının en büyüğü olan Diego Garcia’daki İngiliz-ABD askeri üssünün kontrolünü 99 yıllık kira sözleşmesi ile elinde tutacak.

Chagos Adalarının devredilme kararı, Uluslararası Adalet Divanının bağlayıcı olmayan bir kararıyla, 1968 ile 1973 yılları arasında Diego Garcia üssüne yer açmak için adalardan çıkarılan Chagosluların geri dönmesine izin verilmesi ve yıllardır süren hukuki belirsizliğin sona ermesi için İngiltere’ye baskı yapılmasının ardından alındı.

Ne var ki, Birleşik Krallık’ta Chagos anlaşmasını eleştiren muhafazakârlar, anlaşmanın stratejik öneme sahip bu bölgenin kontrolünü Çin ile bağlantıları olan bir ülkeye devrettiğini ve İngiliz vergi mükelleflerinin parası için kötü bir yatırım olduğunu savunuyor.

De Mauley’in komitesi, anlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra transferin etkilerine ilişkin kısa bir soruşturma başlattı.

De Mauley’in Lammy’ye gönderdiği mektubun perşembe günü yayınlanan ekinde, “99 yıl içinde işler önemli ölçüde değişebilir, hatta öngörülemeyen şekillerde de değişebilir. Anlaşma, ilk 99 yıllık sürenin ardından 40 yıl daha uzatılabilir ve daha sonra da uzatılabilir, fakat ‘yenilenme garantisi olmadığı’ ve bunun gelecekteki Mauritius hükümetlerinin iyi niyetine (ve Birleşik Krallık’ın niyetine) bağlı olacağı söylendi,” deniyor.

Komite, anlaşmanın mevcut operasyonel özgürlükleri koruduğuna dair güvence alınmış olduğunu kabul etse de, POLITICO’ya yaptığı açıklamada de Mauley, , “Çin’in Hint Okyanusundaki artan askeri hırsları göz önüne alındığında, hükümetin potansiyel gelecekteki zayıflıkları ele almada uyanık ve proaktif olmasının zorunlu olduğunu” ekledi.

De Mauley ayrıca, “üssün stratejik faydalarına ilişkin kamuoyuna yönelik mesajların” çok önemli olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Üssün kiralanmasının maliyetini göz önünde bulundurarak, hükümetin “İngiltere’nin Diego Garcia’daki varlığına yönelik kamuoyunun desteğini zayıflatmak için bunu kullanmak isteyebilecek düşman güçlerin girişimlerine karşı uyanık olması” gerektiğini ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English