Bizi Takip Edin

AMERİKA

Stoltenberg Arktik’i yazdı: NATO için stratejik

Yayınlanma

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Ukrayna, iklim değişikliği ve Arktik savunması gündemi ile Kanada’yı ve Kanada’nın Arktik bölgesini ziyaret edecek. Bu, NATO’nun 1949’da kurulmasından bu yana, bir NATO genel sekreterinin Kanada Arktik bölgesine yaptığı ilk ziyareti temsil etmesi nedeniyle özellikle dikkat çekici.

Rusya’dan sonra bölgede en büyük sınıra sahip ikinci devlet olan Kanada, NATO’nun Kuzey Kutbu’na müdahalesine bir süredir direniyordu, hatta 2009’daki zirvede İttifakın Arktik’teki rolüne ilişkin bir bildiriyi veto etmişti. Bunun sebepleri ise tartışılıyor. Bölgenin militarize edilip Rusya’nın kışkırtılmasından endişe duyanlar olduğu gibi, İttifakın İtalya, İspanya gibi Kuzey dışı üyelerinin Arktik’te söz hakkı olmasını istemeyenler de mevcut. Ancak Kanada esasen münhasır ekonomik bölgesini korumak istiyor. Dahası, Arktik Kanada’dan geçen Kuzeybatı geçidi iklim değişikliği sebebiyle buzdan arınmaya başladı ve 2040’ta deniz yolculuğu için tamamen açık olabileceği konuşuluyor. Bu da uluslararası sularda yer alan rotalarda ve deniz trafiğinde değişiklik anlamına geliyor. Bu avantajı paylaşmak istemeyenler olduğu gibi, bu durumun yeni güvenlik gereksinimleri yaratacağını dolayısıyla da İttifaka ihtiyacı artıracağını savunanlar da var.

Ancak ABD, Ukrayna savaşı ile Rusya ve Çin’in varlığını bahane ederek Kanada’nın tutumunu tümüyle değiştirmeye çalışıyor.

Manitoba Üniversitesi’nde Kuzey Amerika güvenliği konusunda uzman olan Andrea Charron, Stoltenberg’in ziyareti ile ilgili Kanada basınına, “Bu, Kanada Arktik bölgesindeki NATO tatbikatlarına kapı açtıklarına dair gerçek bir sinyalden ziyade, NATO üyeleri arasında devam eden dayanışmanın bir işareti” yorumunu yaptı.

Ziyaretin, Arktik’te NATO ile çalışma konusundaki isteksizliklerin hafiflediğini gösterdiği yorumları yapılıyor.

NATO, Çin ve Rusya’ya karşı Kuzey Amerika’da savunmasını iyileştirme ve Arktik’te pozisyonunu genişletme arayışında. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dahil olması Arktik bağlamında da önem taşıyor.

‘Rusya ve Çin tehdidi’

NATO Genel Sekreteri, Kanada ziyaretinin hemen öncesinde İttifakın Arktik savunma politikasının altını çizen bir yazı kaleme aldı.

Bölgenin, Avrupa-Atlantik güvenliği için stratejik önemini vurgulayan Stoltenberg, Rus füzeleri için Kuzey Amerika’ya en kestirme yolun Kuzey Kutbu üzerinden olacağını söyledi.

İklim değişikliği sebebiyle Kuzey Kutbu’nun hızla buzdan arınacağını ve bu durumun nakliye yolları, doğal kaynaklar ve ekonomik kalkınma için fırsatların kilidini açtığını belirten Stoltenberg, aynı zamanda gerilim riskini de artırdığını kaydederek Rusya ve Çin’i işaret etti.

Rusya’nın son yıllarda askeri faaliyetlerini önemli ölçüde artırdığını ve yeni bir Arktik Komutanlığı kurduğunu söyleyen Stoltenberg, Rusya’nın faaliyetlerini İttifak için “stratejik bir meydan okuma” olarak tanımladı.

Diğer yandan Çin’in kendisini ‘Arktik’e yakın devlet’ olarak ilan ettiğini belirten NATO Genel Sekreteri, Pekin için “Kuzey Kutbu üzerinden Avrupa’ya bağlanan bir “Kutup İpek Yolu” planlayarak erişimini genişletiyor. Dünyanın en büyük buzkıran gemisini inşa etme planları ile donanmasını hızla güçlendiriyor. Çin ayrıca bölgedeki enerji, altyapı ve araştırma projelerine on milyarlarca dolar yatırım yapıyor” dedi.

Pekin ve Moskova’nın işbirliğine işaret eden Stoltenberg, “Bu yılın başlarında Pekin ve Moskova, değerlerimize ve çıkarlarımıza meydan okuyan derinleşen stratejik ortaklığın bir parçası olarak Arktik’teki pratik işbirliğini yoğunlaştırma sözü verdiler” ifadelerini kullandı.

‘Finlandiya ve İsveç’in üyeliği bölge için kritik’

Arktik’i Kuzey Amerika ile Avrupa arasındaki “hayati ticaret, ulaşım ve iletişim bağlantılarına ev sahipliği yapan Kuzey Atlantik’e açılan kapı” olarak nitelendiren Stoltenberg, “Finlandiya ve İsveç İttifaka katıldığında, sekiz Arktik devletinden (Rusya, ABD, Danimarka, Kanada, Norveç, İsveç, Finlandiya, İzlanda) yedisi NATO üyesi olacak. Finlandiya ve İsveç’in üyeliği, Kuzey’deki duruşumuzu ve Baltık müttefiklerimizi güçlendirme yeteneğimizi önemli ölçüde artıracaktır” dedi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye yapılmasındaki ısrarın arka planında Arktik jeopolitiği olduğu görülüyor.

Stoltenberg, yazısında NATO’nun Arktik bölgesini güvenlikleştirip militarize edeceğinin sinyallerini verirken, bölgeyi Çin ve Rusya ile rekabette önemli alanlardan biri olarak işaret ediyor. Madrid’deki ‘tarihi zirve’de Çin ve Rusya’yı tehdit ilan eden NATO, bu iki ülkenin işbirliğini de çıkarlarına tehdit olarak kabul ediyor. Stoltenberg yazısında, Arktik’teki Pekin-Moskova işbirliğini vurgulayarak, İttifak’ı Kuzey Amerika’ya Arktik için bir güvenlik ihtiyacı olarak sunuyor.

Bugüne kadar Arktik’in NATO gündemi haline gelmesine karşı çıkan Kanada’nın, NATO Genel Sekreteri’nin ziyaretinden sonra, buna daha fazla direnip direnmeyeceğini göreceğiz.

Arktik jeopolitiği

Arktik havzasına giderek artan ilgi, iklim değişikliğine bağlı olarak buzulların erimesiyle bu bölgede yakın gelecekte ortaya çıkacak yeni hidrokarbon ve maden rezervleri, deniz taşımacılığı rotaları ve balıkçılık potansiyelinden kaynaklanıyor.

48 trilyon metreküp doğal gaz ve 90 milyar varillik petrol rezervleriyle öne çıkan Arktik’e gözünü diken ABD ise, bölgeyi Rusya’yı çevreleme bakımından da jeostratejik önemde görüyor. Buna karşın Putin’in onayladığı yeni deniz doktrini Rusya’nın Arktik Okyanusunda çevrelenmesine açıkça meydan okuyor. Yeni doktrinde Arktik sularının Rusya’nın ulusal çıkarlarının sınırları bağlamında olduğunu işaret eden Putin, “Bu bölgelerin korumasını son hadde kadar ve tüm imkanlarımızla sağlayacağız” vurgusunu yaptı. Kuzey rotası, Pekin’in de “Yeni İpek Yolu” projesinin bir parçası olarak önem kazanmaya başladı. Zira Arktik’in buzullardan arınarak açılması, Asya ve Avrupa arasındaki mesafeyi önemli ölçüde kısaltarak Çin için yeni ticari imkanlar yaratacaktır.

Konumu ve enerji kaynakları ile Arktik bölgesi, NATO ve Rusya-Çin kuvvetleri arasındaki yeni rekabet sahalarından biri olarak daha sık öne çıkacak gibi görünüyor.

AMERİKA

Reuters: Çinli BYD Brezilya’daki Lityum Vadisi’nde maden hakkı satın aldı

Yayınlanma

Reuters tarafından incelenen kamu kayıtlarına göre Çinli elektrikli otomobil (EV) üreticisi BYD, 2023 yılında Brezilya’nın lityum açısından zengin bir bölgesinde iki arsa için maden hakkı satın alarak Çin dışındaki en büyük pazarında madencilik işine girdi.

Belgeler, satın almanın, 2023’ün Mayıs ayında kurulan BYD iştiraki Exploracao Mineral do Brasil tarafından yapıldığını gösterdi.

Söz konusu araziler BYD’nin 2023 yılında yatırım yapmayı kabul ettiği Brezilya’nın kuzeydoğusundaki yeni fabrika projesine sadece yarım günlük mesafede yer alıyor. Ayrıca ABD’de listelenen madenci Atlas Lithium’un sahip olduğu arazilere de komşu.

Kamuya açık kayıt belgelerine göre, iştirak 4 milyon real (695.000 $) sermaye ile kuruldu ve 2023 yılında döviz kuru değişimlerinden yaklaşık 213.000 real kar elde etti.

Reuters tarafından görülen ekim ayı hissedarlar toplantısına ait bir raporda, şirketin “araştırma aşamasında olduğu, ne mali hareket ne de işletme geliri olduğu” belirtildi.

BYD konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Büyük Çinli madencilerin hisselerini satın alan BYD, geçen yıl Şili’deki bir lityum projesine teklif vermesine izin verilen altı firmadan biriydi ve Şili’nin kuzeyinde bir lityum katot tesisi için planlarını açıkladı.

ABD, Suudi ve Çin heyetlerinin son ziyaretleri, stratejik madenlere erişim için jeopolitik yarışta açık bir pazar olarak Brezilya’ya yönelik küresel ilginin altını çizdi.

Brezilya, Güney Amerikalı komşularının aksine lityum sektöründe ağır bir devlet varlığından kaçındı, hatta 2022’de metal üzerindeki ihracat kontrollerini hafifletti.

En iyi lityum potansiyelleri, Arjantin, Bolivya ve Şili’deki tuz düzlüklerinden zorlu lityum çıkarma işlemlerinin aksine, geleneksel madenciliğe uygun sert kaya yataklarıdır.

BYD’nin Brezilya’da lityum araması, Latin Amerika’nın en büyük ekonomisine yaptığı bahsi güçlendiriyor.

Geçen yıl Financial Times, BYD’nin Brezilya’nın en büyük lityum üreticisi Sigma Lithium ile olası bir tedarik anlaşması, ortak girişim veya satın alma konusunda görüşmeler yaptığını bildirmişti.

LİTYUM VADİSİ

BYD’nin maden hakları, Brezilya’nın Lityum Vadisi olarak bilinen Minas Gerais eyaletindeki Jequitinhonha Vadisi’nin bir parçası olan Coronel Murta kasabasında 852 hektarı (8,5 km2) kapsıyor.

Firma haziran ayında web sitesinde yaptığı açıklamada, Coronel Murta’daki komşu Atlas Lithium projesinin, bölgenin ilk jeolojik haritalamasının ardından araştırma aşamasında olduğunu söyledi.

Atlas CEO’su Marc Fogassa, BYD’nin varlığını üçüncü bir taraf aracılığıyla öğrendiğini, ancak bunu otomobil üreticisiyle hiçbir zaman doğrudan görüşmediğini söyledi.

Reuters’a konuşan Fogassa, “Eğer bu iki bölgeye yatırım yaptılarsa bunun nedeni potansiyeli görmüş olmaları ve bunun da benim bölgelerimi daha değerli kılmasıdır” dedi.

Brezilya’da bir maden projesinin ekonomik olarak uygun görülmesi halinde üretime başlaması genellikle sekiz ila 15 yıl sürebiliyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’ın “yasadışı göçmen” operasyonlarında ara bilanço – 2: Göçmen işçilerin Amerikan ekonomisinde yeri

Yayınlanma

Yazar

Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS) verilerine göre, Haziran 2024 itibariyle göçmenler ABD işgücünün %19’undan fazlasını oluşturuyor (toplam 169 milyon istihdamın 32 milyonundan fazlası) ve işgücüne yerli doğumlu işçilerden daha yüksek oranda katılım sağlanıyor.

“Yabancı doğumlu işçiler”, ABD’de ikamet eden ama doğduklarında ABD vatandaşı olmayan kişiler. Özellikle, ABD dışında (veya Porto Riko veya Guam gibi dış bölgelerinden birinde) doğanlara ve ebeveynlerinden hiçbiri ABD vatandaşı olmayanlara yabancı doğumlu işçi deniyor ve BLS’in tanımı hem yasal hem de belgesiz göçmenleri kapsıyor.

COVID-19 salgınının başlangıcında %61,8’e kadar düşen göçmenlerin işgücüne katılım oranı, Haziran 2024’te %67,0’a yükselerek 2019’un aynı ayındaki %65,8’lik salgın öncesi seviyesinin üzerine çıktı.

Irksal durum ve etnik köken açısından, yabancı doğumlu işgücünün %48’i Hispanik, %25’i ise Asyalı.

2023 yılında tam zamanlı yabancı uyruklu çalışanların medyan haftalık kazançları, yerli doğumlu meslektaşlarının kazandıklarının %86,6’sı kadardı.

Yabancı doğumlu erkekler haftada 1.051 dolar kazanırken, bu rakam yerli doğumlu erkekler için 1.238 dolardı. Yabancı doğumlu kadınlar 899 dolar kazanırken, bu rakam yerli doğumlu kadınlar için 1.025 dolardı.

Eğitim ve sağlık hizmetleri, 2023 yılında 5,5 milyon veya tüm yabancı doğumlu çalışanların %18,4’ü olmak üzere en fazla göçmeni istihdam eden sektördü. Bunu 4,7 milyon (%15,8) ile profesyonel ve iş hizmetleri ve 3,3 milyon (%11,1) ile inşaat hizmetleri takip ediyordu.

Trump’ın “yasadışı göçmen” operasyonlarında ara bilanço – 1: Gözaltı merkezleri kapasitelerini aştı

El Pais’den “göçmenlerin olmadığı ABD” senaryosu

İspanyol El Pais, göçmenlerin bir günlüğüne tamamen ortadan kaybolduğu bir Amerikan ekonomisinin çökeceğine ilişkin bir senaryo geliştirdi.

Nüfus Sayım Bürosu verilerine göre, 2023 yılında eğitim, sağlık ve sosyal yardım sektöründe çalışan 5,5 milyon göçmen vardı. Ulusal GSYİH’ye yıllık 2,3 trilyon dolar katkıda bulunan bu sektör, bahsettiğimiz gibi ülkedeki en fazla sayıda yabancı kökenli çalışanı istihdam ediyor.

Aslında, ABD’deki tüm göçmen çalışanların %18,4’ü, öğretmenlerin de dahil olduğu bu alanda çalışıyor.

ABD’de 2023 yılında 4,7 milyon ile en fazla yabancı uyruklu çalışanın istihdam edileceği ikinci en büyük sektör profesyonel, ticari, idari, atık yönetimi ve iyileştirme hizmetleri. Bu sektör ABD ekonomisinde bir güç merkezi ve yıllık 3,5 trilyon dolar veya ülkenin GSYİH’sinin %13’üne katkıda bulunuyor.

Göçmenlerin olmadığı bir günde, bu sektör çalışanlarının %22,9’unu kaybedecektir. Bu durumda çöpler sokaklarda yığılacak, işletmeler idari ekipleri olmadan durma noktasına gelecek ve herhangi bir elektrik kesintisi, elektrikçi eksikliği nedeniyle yaygın elektrik kesintilerine yol açacak.

2023 yılı itibariyle, inşaat sektöründe istihdam edilen tüm işçilerin %29’unun göçmen olması ve yaklaşık 3,3 milyon yabancı kökenli işçinin istihdam edilmesi, bu sektörü göçmen işgücü oranının en yüksek olduğu sektör haline getiriyor.

Bazı şantiyelerde göçmenler ekiplerin %50 ila %60’ını oluşturuyor. Eğer tüm yabancı işçiler bir gecede ortadan kaybolacak olsalar, neredeyse tüm şantiyelerin şartel indirmesi garanti gibi görünüyor.

Keza göçmenler bir günlüğüne ortadan kaybolsa, imalat ve perakende ticaret sektörlerinde 6,2 milyon işçi eksik olacak. Fabrikalar işgücünün %20,2’sini, mağazalar %15,5’ini kaybedecek ve yüz binlerce aile geçimlerini sağlayamayacak.

ABD ekonomisine 2,65 trilyon dolar (ya da ulusal GSYİH’nin %10,3’ü) katkıda bulunan imalat gibi bir sektörde, ekonomik etki çok büyük olacak.

Tarım sektöründe “göçmen işçi” paniği

Hizmetler sektörü bir yana, stratejik olarak da kritik tarımsal istihdamda göçmen emeğinin payı büyük.

2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre, göçmen tarım işçileri, ABD’deki tarım işçilerinin tahmini olarak %73’ünü oluşturuyordu.

Çiftlik işçiliği, Wisconsin’deki süt çiftliklerinden Florida’daki çilek tarlalarına ve Washington’daki elma bahçelerine kadar ülke genelinde ekonomiye güç veren temel işlerden biri.

Resmi verilere göre, ABD’de yasal olarak çalışma izni olmayan tarım işçilerinin oranı 1989-91 yıllarında yaklaşık %14 iken 1999-2001 yıllarında neredeyse %55’e yükselmişti. Yaklaşık son 30 yılda ise bu oran yaklaşık %40’a geriledi.

2020-22’de, tarım işçilerinin %32’si ABD doğumlu, %7’si ABD vatandaşlığı almış göçmenler, %19’u diğer yetkili göçmenler (esas olarak daimi ikamet edenler veya yeşil kart sahipleri) ve geri kalan %42’si çalışma yetkisine sahip değildi.

ABD doğumlu işçilerin payı Orta Batı’da en yüksekken, izinsiz çalışanların payı California’da en yüksek.

2019-2020 Ulusal Tarım İşçileri Anketi, ABD’deki tarım işçi lerinin %68’inin yabancı doğumlu ve %44’ünün belgesiz olduğunu gösteriyordu.

ABD şiddete bulaşmamış, “düşük riskli” göçmenleri de Guantanamo’ya gönderiyor

Meksika’dan göçün yavaşladığının sinyali

ABD’de kiralık tarım işçilerinin %83’ü göçmen işçi olmayıp yerleşik olarak kabul ediliyor, yani evlerinden 75 mil uzakta tek bir yerde çalışıyorlar.

Bu oran 1996-98’de %41’den daha yüksekti; dolayısıyla değişim, mahsul tarımı işgücünün niteliğindeki derin değişimi yansıtıyor.

Kalan göçmen işçilerin küçük bir kısmı arasında en büyük grup, evlerinden 75 milden daha uzakta tek bir çiftlik yerinde çalışan ve çalışma sahalarına ulaşmak için uluslararası bir sınırı geçebilen “mekikçiler.” Mekikçiler, 1996-98 yıllarında yaklaşık %24 iken, 2022 yılında kiralanan tarım işçilerinin yaklaşık %9’unu oluşturuyordu.

Geçmişte daha yaygın olan, mevsimler ilerledikçe farklı mahsuller üzerinde çalışmak üzere eyaletten eyalete hareket eden “mahsulü takip eden” göçmen tarım işçisi ise artık nispeten nadir.

Bu işçiler, 1992-94’teki %14’lük yüksek orandan büyük bir düşüşle 2020-22’de sadece %4’ünü oluşturdu.

Kiralık tarım işçilerinin son kategorisi, göç modelleri henüz belirlenmemiş olan, tarıma yeni başlayanlardır. Bu kişilerin 1998-2000 yıllarında %22’ye varan oranlardan şu anda tarımsal üretim işgücünün sadece %3,6’sını temsil ediyor olması, kısmen 2007’den bu yana Meksika’dan ABD’ye net göçün yavaşlamasını yansıtıyor.

Son yıllardaki göç trendlerine bakıldığında, Meksika’dan ABD’ye net göçün en büyük olduğu dönemin 1995-2000 yılları arasında olduğu görülüyor. Sonrasında yaklaşık 13 yıl, iki ülke arasındaki net göç ABD’den Meksika’ya idi. 2013-18 yılları arasında Meksika’dan ABD’ye net göçteki artışa rağmen, 2007-2019 yılları arasında ABD’de yaşayan Meksikali göçmen sayısı azalmıştı.

Bu nedenle son yıllarda ABD’ye işgücü göçünde Uzak Asya ile Orta Amerika öne çıkmaya başladı. 

Tarımsal vize programı ne olacak?

Genellikle H-2A vize programı olarak adlandırılan H-2A Geçici Tarım Programı, yabancı uyruklu işçilerin 10 aya kadar bir süre için geçici olarak mevsimlik tarım işçiliği yapmak üzere ABD’ye getirilmesi için yasal bir yol sağlıyor.

Mahsul yetiştiricileri mevsimlik işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için bu programı kullanabilir, fakat çiftlikler, mandıralar ve domuz ve kümes hayvanı işletmeleri gibi çoğu hayvancılık üreticisinin yıl boyunca işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için programı kullanmasına yasal olarak izin verilmiyor.

Bu kısıtlamanın bir istisnası, H-2A işçilerini yıl boyunca kullanabilen koyun ve keçi işletmeleri gibi merada çiftlik hayvanı üreticileri için yapılıyor.

H-2A programındaki işverenler, ABD’li işçileri işe alma çabalarının başarılı olmadığını göstermeli ve ABD Çalışma Bakanlığı da bunu belgelemeli.

Buna ek olarak, federal hükümet, bir ABD vatandaşına ödenmesi gereken ücreti aşmayan yeterli ücret ve barınma imkanı sağlamasını şart koşuyor.

H-2A programı kapsamındaki işçiler söz konusu olduğunda, eyaletler arasında başı Cumhuriyetçi Florida çekiyor. Onu California, Georgia, Washington ve Kuzey Caroline takip ediyor.

Bu vize türünde de başı Meksikalı işçiler çekiyor (%90 civarı). Mesikalıları ise, Güney Afrikalılar takip ediyor.

Bununla birlikte, göçmen işçi tutan çiftçiler, H-2A Geçici Tarım İşçisi programının maliyetinin kendileri için gitgide arttığına da işaret ediyorlar.

Trump’ın göçmen operasyonlarından sonra

Özellikle tarımsal işgücü söz konusu olduğunda, Amerikalı çiftçilerin göçmen karşıtı operasyonlardan endişelenmek için yeterince sebebi olduğu görülüyor.

Örneğin Kansas De Soto’daki Bowlin Farms’ın sahibi Steve Bowlin, “Hepimizin yediği gıdayı üretmeye çalışmak, göçmen işçiler olmadan neredeyse imkansız. Vizeli tarım işçilerini getirmek için hükümet aracılığıyla H-2A programını kullanıyoruz, çünkü ABD’de yaptığımız işi yapacak yeterli sayıda işçi yok,” diyor.

Öte yandan ABD’de tarımsal alanlar ve tarım istihdamı zaten düşme eğiliminde. ABD Tarım Bakanlığına göre, 2017’den 2022’ye kadar çiftlik sayısında %7’lik bir düşüş yaşandı, yani sadece beş yılda yaklaşık 142.000 çiftlik azaldı.

Çiftçiler, kuş gribi salgınları ve artan yem ve gübre maliyetleri de dahil olmak üzere işletmelerini ayakta tutmak için çeşitli zorluklarla karşı karşıya.

Eğer “belgesiz” işçiler de geldikleri ülkelere gönderilirlerse, özellikle ABD tarımında halihazırda var olan ithalata yönelme eğilimi artabilir. Ameirkan gıda ithalatında Meksika’nın yeri, yıllar içinde üçte ikiden beşte dörde doğru artma eğiliminde.

Trump’ın ilk ticaret savaşlarından bu yana, Çin de tarımsal ithalatını güneye kaydırmış durumda. Pekin, Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerden de daha fazla tahıl satın alıyor; bu ülkeler, 2023 yılında Çin’in en büyük mısır tedarikçisi olarak ABD’yi geride bıraktı.

Örneğin Financial Times’a konuşan Iowa Çiftçiler Birliği Başkanı Aaron Lehman, son ticaret savaşında, “Asyalı alıcılarımızın çoğu Güney Amerika’daki soya fasulyesi üreticileriyle ilişkiler geliştirmeye başladı ve pazarımızdan giderek daha fazla pay aldılar ve biz bunu geri alamadık,” diyor.

Yeni bir ticari gerginlik ihtimali, ürün fiyatlarındaki düşüş ve artan maliyetlerden etkilenen Amerikalı çiftçilerin zaten zor durumda olduğu bir döneme denk geliyor. ABD Tarım Bakanlığının verilerine göre, kârın geniş bir ölçüsü olan net çiftlik geliri 2022’de 181,9 milyar dolarken, 2024’te 140,7 milyar dolar olması öngörülüyor, ki bu, %23’lük bir düşüş demek.

Yeni ekipman yatırımlarının azalırken, düşük talep nedeniyle tarım makineleri satanlar da zor durumda.

Orta ve Güney Amerika’da tarımsal ürünlerin, kısmen işgücü maliyetlerinin de az olması nedeniyle ucuza mal edilmeleri, Amerikan tarımında gerileme ile göçmen işçilerin azaltılması eğilimini besleyebilir.

Trump’ın Tarım Bakanı olarak seçtiği Brooke Rollins’in, Kongre onay oturumunda H-2A programını kaldırmayı değil reforme etmeyi savunması da tarımdaki yönelimlere ilişkin ipuçları veriyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Rubio: Hoşlarına gitmiyor ama tek plan, Trump’ın planı

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirmek için ateşkes arayışında olduğunu ve Orta Doğu için yeni bir plan üzerinde çalıştığını açıkladı. Rubio, Trump’ın doğrudan diplomasi yaklaşımını vurgulayarak, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya güvenlik garantileri sağlaması gerektiğini belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, perşembe günü yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirmeye kararlı olduğunu ve ilk adım olarak ateşkes arayacağını söyledi.

Rubio, bir radyo programında yeni yönetimin dış politika önceliklerini özetleyerek, Trump’ın diplomasiye ve anlaşma yapmaya yönelik doğrudan yaklaşımını vurguladı.

Rubio, Clay Travis and Buck Sexton Show programında Trump’ın hem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştüğünü ve her iki liderin de savaşın sona ermesini istediğini kaydetti.

Rubio, “Savaşı sona erdirmek istiyor. Sadece bir duraklama aramıyor, sona ermesini istiyor,” dedi ve ekledi: “Belki bu bir ateşkesle başlar. Henüz anlaşmaya varılmadı, hatta müzakere bile edilmedi, ama sadece şunu söylüyorum ki, yardım koridorları açmak ve her iki tarafın da enerji altyapısını hedef almadığından emin olmak gibi şeyler de var.”

Rubio, herhangi bir çözümün sadece ABD, Avrupa ve NATO’yu değil, küresel bir çabayı gerektireceğini vurguladı. Avrupa ülkelerinin Ukrayna için güvenlik garantileri sağlaması gerektiğini öne sürdü.

Rubio, “Avrupa’nın Ukrayna için kalıcı güvenlik garantileri sağlaması gerekecek. Bunu yapmaya istekli olması gerekenler Avrupalılar olacak,” şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı, kendisi ve Başkan Yardımcısı’nın cuma günü Münih’te Zelenskiy ile görüşeceğini doğruladı. Uzun bir aradan sonra Rus mevkidaşlarıyla temasların yeniden başlayacağını ve Rus yetkililerle görüşmelerin de yapılacağını belirtti.

Rubio, “Ruslarla yaklaşık iki buçuk yıldır konuşmadık, bu yüzden Başkan’ın dün Vladimir Putin ile yaptığı görüşme, iki buçuk yıl sonra Vladimir Putin ile yapılan ilk başkanlık görüşmesiydi,” değerlendirmesini yaptı.

Gazze’ye dönecek olursak, Rubio, Başkan Trump’ın bölge için, özellikle de çatışma sonrası Gazze’nin geleceğiyle ilgili bir plan aradığını söyledi. Trump’ın, başka ülkeler uygulanabilir alternatifler sunmazsa, ABD’nin Gazze’de daha büyük bir rol üstlenmesi yönündeki önerisinden bahsetti. Rubio, “Başkan, tamam o zaman, biz de bunu yapacağız diyor. Bunu üstleneceğiz. İnsanları yerlerinden oynatmak zorunda kalacağız. Şu anda ortada olan tek plan bu,” dedi. Arap ülkelerinden de yakında kendi önerilerini sunmalarının beklendiğini de sözlerine ekledi.

Rubio, “Hoşlarına gitmiyor ama tek plan, Trump’ın planı. Daha iyi bir planları varsa sunmanın tam zamanı. Bunu heyecanla bekliyoruz,” diye konuşarak bölgedeki ülkeler “bu konuyu halledemezse, İsrail’in bir şeyler yapması gerekeceğini” ileri sürdü. Rubio, “Başladığımız yere döneriz, bu da sorunu çözmez,” ifadesini kullandı.

Rubio, Trump’ın dış politika tarzını önceki Biden yönetiminin tarzıyla karşılaştırarak, Trump’ın doğrudanlığını ve kararlılığını vurguladı. Rubio, “Biden ve Trump aynı evrende bile değiller, değil mi? Yani, aynı evrende bile değiller,” dedi.

Trump’ın net iletişiminin ve kararlı bir şekilde hareket etme isteğinin öngörülebilirlik sağladığını ve dış politika sonuçlarını iyileştirdiğini savunan Rubio, “Ne yapacağını söylüyor ve sonra da gerçekten yapıyor,” diye konuştu.

Latin Amerika’ya gelince, Rubio, El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele’yi ve suç oranını azaltma yaklaşımını övdü. El Salvador’un çete üyelerini geri almak da dahil olmak üzere güvenlik konularında ABD ile işbirliği yapmaya istekli olduğunu belirtti.

Rubio, “Gitti ve temelde tüm bu çete üyelerini topladı ve hepsini büyük bir hapishaneye tıktı… Ve aniden suç ortadan kayboldu, bir gecede,” değerlendirmesini yaptı.

Meksika konusunda Rubio, yönetimin odak noktasının sınır güvenliği olduğunu, insan kaçakçılığını, uyuşturucu kaçakçılığını ve kartel faaliyetlerini durdurmayı amaçladığını belirtti.

ABD’nin, ABD’den Meksika’daki kartellere yapılan silah kaçakçılığı da dahil olmak üzere bu sorunları ele almak için Meksika ile ortak bir plan üzerinde çalıştığını söyledi.

Rubio, “Onlarla toplu bir plan üzerinde çalışıyoruz, değil mi? Sınırın kendi taraflarında onlarla, biz de kendi tarafımızda birlikte çalışacağız, böylece onların silah kaçakçılığı sorununu, fentanil sorununu, kitlesel göç sorununu ve kartel sorununu çözebiliriz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English