Bizi Takip Edin

AMERİKA

Süper zenginlerin yeni ‘hayırseverlik’ anlayışı: ‘En büyük yardım benim para kazanmam’

Yayınlanma

19. yüzyılda Britanya’daki ‘Yoksullar Yasası’ndan bu yana, kapitalist üretimin toplumun en dibine ittiği ‘safralara’ ilişkin tartışma devam ediyor. Zenginler arasında hayırseverlik düşüncesinin ortaya çıkışı, üretimin ve yeniden üretimin devamına ilişkin bir tartışmadır aslında.

Kapitalizmin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki sözüm ona ‘Altın Çağ’ında, ABD’de ‘filantropi’ olarak bilinen ‘hayırseverlik’ faaliyetleri kurumsallaşmış ve ‘kepçeyle aldığını kaşıkla vermek’ olarak özetlenebilecek bir faaliyete indirgenmişti. ‘Sivil toplum’, bu faaliyetlerin oyun sahasıydı.

Hatta, neoliberalizmin ‘Keynesçiliğin’ yerini almasında bile bu hayırsever STK’ların ve fonların rolü artık inkar edilmiyor. Hewlett Vakfı Başkanı Larry Kramer, 2017 yılında yayınladığı bir notta, William Volker Fonu’nu, Koch ailesi vakıfları da dahil olmak üzere daha sonraki en az yarım düzine fon sağlayıcısıyla birlikte neoliberalizmin yerleştirilmesinde ‘kilit bir erken oyuncu’ olarak tanımlamıştı.

Bu vakıflar, serbest piyasaların gücüne vurgu yapan neoliberalizmin, hükümetler tarafından kontrol edilen ekonomilere ilişkin Keynesyen vizyonun yerini almasına yardımcı olmuştu.

Teknoloji-sever süper zenginler hayırseverlikten kurtuluyor

Şimdi, süper zenginlerin bu yükten de kurtulmak istediği görülüyor. “Bencillik hayırseverliktir,” mottosuyla özetlenebilecek bu yeni yaklaşım, milyarder risk sermayesi sahibi Marc Andreessen olmak üzere bir dizi yüksek profilli Silikon Vadisi liderinin gönderdiği mesajlar arasında yer alıyor.

Yeni hayırseverlik anlayışına göre, servet edinme eyleminin kendisi zaten bir hayırseverlik eylemidir. Kepçeyle aldığınızı artık kaşıkla da vermenize gerek yok. Sadece zengin olmakla, hayırseverlik işiniz büyük ölçüde tamamlanmış olur.

Harvard ve Stanford ekonomisti Robert Barro, 2007 yılında Wall Street Journal’da (WSJ) yayımlanan ve Microsoft’un kurucusu Bill Gates’e odaklanan bir yazısında bu felsefenin ana hatlarını çiziyordu.

Barro’ya göre Gates, Gates Vakfı’nın çabalarının topluma Microsoft’un geçmiş ve gelecekteki başarıları gibi bir şey sağlayacağına inanıyorsa kendini kandırıyordu.

Barro’nun mantığı daha sonra The Economist’ten Matthew Bishop tarafından da onaylanarak alıntılanmıştı. Öyle ki Bishop, Rockefeller Vakfı’nın Bellagio Merkezi’nin yöneticisi olarak Como Gölü kıyısında lüks bir ihtişam içinde ‘hayırseverlik’ üzerine sayısız tartışma düzenlemişti.

Silikon Vadisi’nden hayırseverlik incileri: Benim zenginliğim en büyük yardım

Bu düşünce biçimi artık Silikon Vadisi’nin ana akımına iyice yerleşmiş durumda.

Google’ın kurucusu Larry Page 2014 yılında verdiği bir röportajda, servetiyle yapabileceği en hayırsever şeyin onu Elon Musk’a vermek olacağını söylemişti. Page, SpaceX ve Tesla gibi şirketlerin kendilerinin de hayırsever kuruluşlar olduğunu ve bu şirketleri finansal olarak desteklemenin geleneksel yollarla hayırseverlik amaçlarını desteklemeye tercih edilebileceğini söylüyordu.

PayPal ve Palantir’in kurucusu Peter Thiel 2016 yılında Gawker Media’dan intikam almak için şirkete karşı açılan davaları finanse etmenin ‘yaptığı en büyük hayırseverlik işlerinden biri’ olduğunu söylemişti.

2018’de Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’a, servetiyle nasıl ‘iyilik yapabileceği’ sorulduğunda, Bezos’un yanıtı, “Bu kadar büyük bir finansal kaynağı kullanmanın tek yolu Amazon’dan kazandıklarımı uzay yolculuğuna dönüştürmek,” olmuştu.

OpenAI’nin kurucusu Sam Altman geçen yıl, kuruluşunun hayırseverlik misyonuna en iyi şekilde ‘kâr amacı gütmeyen bir kuruluştan kâr amacı güden bir kuruluşa’ dönüştürülerek hizmet edilebileceğine karar verdi.

FTX’in kurucusu Sam Bankman-Fried, kendisini dinleyen herkese milyarlarca doları ‘tamamen özgeci’ nedenlerle kazandığını söylemişti. FTX’in eski yöneticisi ve hayırseverlik şampiyonu Nishad Singh, geçen ekim ayında mahkemede FTX’ten parayı hayır kurumlarına bağışlamak üzere 477 milyon dolar kredi aldığına dair ifade vermişti; daha sonra bunu hiçbir zaman yapamadığını itiraf etti.

Risk sermayedarı Andreessen’in geçen ekimde yayınlanan ‘tekno-optimist’ manifestosu da bu düşünceyi genelleştiriyor.

Süper zengin, “Bir piyasa sistemindeki teknolojik yenilik, doğası gereği 50:1 oranında hayırseverdir,” diye yazıyordu.

Başka bir deyişle, Andreessen gibi bir ‘yenilikçinin’ kendisi için kazandığı her bir dolar, toplumun geneli için 50 dolarlık bir hayırseverlik bağışına eşittir. Eğer durum buysa neden bir dolar vermekle uğraşsın ki?

Sonuç olarak Andreessen, Bankman-Fried’in yaptığı gibi parasını dağıtmaya niyetli olduğunu söyleyerek servetini meşrulaştırma ihtiyacı hissetmiyor. Bunun yerine, hayırseverlik kavramını yeniden tanımlıyor, böylece ne kadar çok para kazanırsa, hiç para vermese bile, o kadar hayırsever oluyor.

‘Kolektif vericilik’: Hayırseverlik, yardım yapılanlara ihale edilirse…

Dahası, özellikle ABD’de ‘kolektif vericilik’ (collective giving) adı altında, zenginlere düşen ‘hayırseverlik’ misyonunun da artık yardıma muhtaç topluluklara taşere edildiğini görüyoruz.

Johnson Center, Colmena-Consulting ve Philanthropy Together tarafından yazılan ortak bir raporda, ‘kolektif vericilik’in hayırseverliği ‘demokratikleştirdiği’ ve ‘çeşitliliği artırdığı’ öne sürülüyor.

Kolektif vericilik konsepti ile birlikte, kadınlar ve beyaz olmayan topluluklar gibi ‘hayırseverlik’in standart hedefleri, güya artık ‘kendilerini ilgilendiren’ konular hakkında söz sahibi olarak hayırseverlik projelerini yürütüyor. Raporda, bu konseptin 2016 yılından bu yana yaygınlaştığına işaret ediliyor. Raporun fonlayıcıları arasında Bill ve Melinda Gates Vakfı ile dünyanın en büyük özel sermaye şirketlerinden Catalyst de yer alıyor.

‘Neoliberalizmin’ ötesinde hayırseverlik

Bununla birlikte tartışmanın bittiği sanılmasın. Yazının başında atıf yaptığımız Kramer notunda, neoliberal dönemi kurmada filantropinin rolüne çekilen dikkat, neoliberalizmin ölümünün ardından aynı filantropinin oynayacağı role de işaret ediyor.

Kramer, neoliberalizmin ötesine geçme araştırmalarının aslında 2016’da Londra’da başladığını öğrendiklerini biraz da şaşırarak aktarıyor. Kurumları ve ülkeleri sıraladıktan sonra, herkesin bu faaliyetlerin ‘trans-Atlantik’ olması gerektiğinde hemfikir olduğunu yazıyor. Neoliberalizmin ötesine geçmekte ABD’nin ve Amerikan hayırseverlerinin önemini herkes teslim ediyor.

Dolayısıyla, ‘hayırsever’ STK’lar, yeni döneme uyum sağlamak için öne çıkmak gerektiğini hissediyor. ‘Şımarık’ teknoloji zenginlerinin ve Silikon Vadisi’nin yaklaşımı ile ‘geleneksel’ kurumlar arasında bir nüans olduğu anlaşılıyor.

Bununla birlikte, ‘kolektif vericilik’in bu nüansa bir çözüm olabileceği de hissediliyor. Klasik hayırseverlik ideolojisinden kurtuluş, zenginliğin ‘kazanılmış hak’ olarak tescili ve bağış toplama işinin bile bağışa ihtiyacı olanlara ihale edilmesi… Neoliberalizm sonrası kapitalizmin yeni görüngülerinden sadece birkaçı bunlar. 

AMERİKA

Pentagon ve SpaceX’ten Ukrayna’ya Starshield desteği

Yayınlanma

Pentagon ve SpaceX, Ukrayna’nın güvenli iletişim ağı Starshield’e erişimini genişletme konusunda anlaşmaya vardı. 2025 yılında başlayacak hizmet kapsamında, toplamda 3 bin terminale kesintisiz internet erişimi sağlanması hedefleniyor.

SpaceX ve ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Ukrayna’nın daha güvenli bir Starlink uydu ağı versiyonu olan Starshield’e erişimini genişletme konusunda anlaşmaya vardı.

Bloomberg’in haberine göre, bu anlaşma Ukrayna’nın sahip olduğu 2 bin 500 terminalin, hacklenmesi veya müdahale edilmesi çok daha zor olan şifreli bir iletişim kanalı olan Starshield’e bağlanmasını içeriyor. Şu ana kadar sadece 500 terminal bu sisteme erişim sağladı.

ABD Uzay Komutanlığı, iki sözleşme kapsamında toplamda 3 bin terminalin hizmet vereceğini açıkladı. Bu sözleşmelerin ana hedefi, Ukrayna’da internete kesintisiz erişim sağlıyor. Hizmetlerin 2025 yılında başlaması planlanıyor.

Ancak Bloomberg, SpaceX’in Ukrayna’ya desteğini sürdürme konusundaki rolünün belirsiz olduğunu vurguluyor.

Haberde, SpaceX’in CEO’su ve Forbes’a göre 354,9 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanı olan Elon Musk’ın, ABD eski Başkanı Donald Trump’ın danışmanlarından biri olduğu hatırlatılıyor.

Trump, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşını en kısa sürede sonlandırma sözü vermişti.

Ekim ayında The Wall Street Journal, ABD, Avrupa ve Rusya’daki mevcut ve eski yetkililere dayandırdığı haberinde, Musk’ın 2022’den beri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile düzenli temas halinde olduğunu bildirmişti.

Habere göre bu görüşmeler hem kişisel hem iş hem de jeopolitik konularla ilgiliydi. Özellikle 2023’ün sonlarında Putin’in, Musk’tan Çin’in çıkarları doğrultusunda Tayvan’da Starlink hizmetlerini etkinleştirmemesini istediği iddia edilmişti.

Fakat Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Putin’in Musk ile yalnızca bir kez telefonda görüştüğünü ve düzenli temasın olmadığını belirterek bu iddiaları reddetti.

2022’de Musk, Ukrayna’ya sağladığı Starlink terminallerini ücretsiz olarak sunmaya devam edemeyeceğini açıklamış ve yeni cihazlar tedarik etmeyi reddetmişti.

Daha sonra SpaceX, “Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açabilecek bir çatışmanın tırmanmasına izin vermeyeceğiz,” diyerek ağının askeri kullanımına kısıtlamalar getirdi.

Ancak Haziran 2023’te SpaceX, Pentagon ile Ukrayna’ya Starlink hizmetleri sağlamak için 23 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladı. Sağlanan terminal sayısı ise açıklanmadı.

WSJ: Elon Musk ile Vladimir Putin düzenli temas halinde

Okumaya Devam Et

AMERİKA

FP: Biden, Trump için Çin’le çip mücadelesini kızıştırıyor

Yayınlanma

Biden yönetiminin giderayak Çin’in yarı iletken endüstrisine yönelik getirdiği ihracat kontrollerini ve bunların Trump dönemine yansımasını elen alan Foreign Policy makalesini sizler için çevirdik.

***

Foreing Policy, 5 Aralık 2024

ABD’nin Çin’e yönelik yeni ihracat kontrolleri ve Pekin’in anında karşı önlemleri, yeni yönetimin tonunu belirledi.

ABD Başkanı Joe Biden, bir ayağını Oval Ofis’ten dışarı atarak Çin’in yarı iletken endüstrisine bir veda atışı yaptı; bu da Başkan seçilen Donald Trump’ın yeni yönetimi için güçlü teknolojiler üzerinden yeni ticari gerilimlere zemin hazırladı.

ABD Ticaret Bakanlığı 2 Aralık’ta Çin’i hedef alan ve 24 çeşit yarı iletken üretim ekipmanı, yarı iletken geliştirmeye yönelik üç çeşit yazılım aracı ve yüksek bant genişliğine sahip bellek yongalarına yönelik kontrolleri de içeren yeni ihracat kontrollerini açıkladı. Ayrıca, çoğu Çin’de yerleşik 140 şirket, ABD teknolojisinin satın alınmasına lisans zorunluluğu getiren bir “varlık listesine” eklenecek.

Pekin, ABD’den gelen haberlere birkaç saat içinde yanıt verdi ve galyum, germanyum ve aslında hayati savunma uygulamalarına sahip olan ve görünüşte belirsiz bir metal olan antimon gibi kilit teknoloji malzemelerine yönelik kendi ihracat yasağını duyurarak karşılık verdi. Ayrıca elektrikli araç bataryalarının temelini oluşturan bir hammadde olan grafit ihracatını da sıkılaştırmayı planlıyor.

Bu önlemler, Washington ve Pekin’in ileri teknoloji ve savunma sistemlerinin temel bileşenleri olan güçlü yarı iletken çipler konusunda uzun süredir devam eden ticaret kavgasındaki en son tırmanışı temsil ediyor. Bu, Biden yönetiminin Çin’in yapay zeka ve askeri uygulamalarda kullanılan gelişmiş çipleri üretme kabiliyetini engellemeye yönelik üçüncü çabası; ilk olarak Ekim 2022’de kısıtlamalar getirmiş ve 2023’te bunları genişletmişti.

Ticaret Bakanı Gina Raimondo yeni kısıtlamaları duyurduğu açıklamasında şunları söyledi: “Bu eylem, Biden-Harris yönetiminin müttefiklerimiz ve ortaklarımızla birlikte, [Çin’in] ulusal güvenliğimiz için risk oluşturan ileri teknolojilerin üretimini yerlileştirme kabiliyetini bozmaya yönelik hedefli yaklaşımının doruk noktasıdır.”

İhracat kontrollerinin son turu aylardır bekleniyordu, ancak dünyadaki gelişmiş çip üretim ekipmanlarının çoğunu üreten Japonya ve Hollanda gibi ABD müttefikleriyle yapılan müzakereler duyuruyu geciktirdi (her iki ülke de kısıtlamalardan muafiyet aldı).

Center for a New American Security’de kıdemli bir araştırmacı olan Geoffrey Gertz, “Bu kontrolleri uzun zamandır bekliyorduk” dedi daha önce tartışılandan biraz daha ılımlı olduğunu söyledi.

Çin’in tepkisi hızlı oldu

Buna karşın Çin’in tepkisi hızlı oldu. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian 3 Aralık’ta düzenlediği basın brifinginde Biden yönetiminin “Çin’in teknolojik ilerlemesini kötü niyetle bastırdığını” ve Pekin’in son önlemlere karşı “ciddi protestolarda bulunduğunu” söyledi. ABD’nin “ihracat kontrollerini kötüye kullandığını” ve Çin’in “güvenlik ve kalkınma çıkarlarımızı sıkı bir şekilde korumak için gerekeni yapacağını” söyledi.

Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’nde kıdemli bir araştırmacı olan Cullen Hendrix, Pekin’in “modern bir endüstriyel ekonominin temel yapı taşlarının” çoğu üzerindeki pazar hakimiyetine atıfta bulunarak, “Çin etkili bir şekilde iki kişinin bu oyunu oynayabileceğini söylüyor” dedi. Hendrix Çin’in mesajının şu olduğunu da sözlerine ekledi: “Bu oyunu oynayabiliriz ve aslında acıyı daha fazla sektöre yayabiliriz.”

ABD’nin ‘aşil topuğu’

Pekin, temiz enerji teknolojilerinin ve gelişmiş silah sistemlerinin temelini oluşturan malzemeler gibi dünyanın kritik mineral ve metallerinin tedarik zincirlerini büyük ölçüde kontrol ediyor ve bu da onları ABD-Çin ticaret savaşında hayati bir tıkanma noktası haline getiriyor.

Örneğin galyum ve germanyumda Çin, bu metallerin küresel stoklarının sırasıyla yüzde 94 ve 83’ünü ve ABD’nin arzının yaklaşık yarısını oluşturuyor. Antimon konusunda ise Çin, küresel üretimin neredeyse yarısının ve ABD ithalatının yüzde 60’ından fazlasının kaynağı konumunda. Dünyanın en büyük grafit üreticisi olan Pekin, mineralin uluslararası pazarına hakimdir ve küresel olarak yüzde 90’ından fazlasını rafine etmektedir.

Washington için sorun şu ki, bu bağımlılığı ne kadar hızlı azaltmak isterse istesin, yeni tedarik zincirlerini güvence altına almak yıllar alacak ve ABD’yi yakın gelecekte Pekin’in kaprislerine karşı savunmasız bırakacaktır.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde enerji güvenliği uzmanı olan Jane Nakano, “ABD’nin bu mineraller için Çin’e olan bağımlılığı bilinen bir Aşil topuğudur” dedi. “Bu son gelişme, Amerika Birleşik Devletleri olarak bağımlı olmaya devam ettiğimizin çok açık bir hatırlatıcısıdır” diye ekledi.

Pekin bu malzemeleri ilk kez hedef almıyor. Peterson Enstitüsü uzmanı Hendrix’in de yazdığı gibi, veriler Pekin’in germanyum ve grafit üzerindeki kısıtlamalarının ABD’nin Çin’den yaptığı toplam ithalat üzerinde fazla bir etkisi olmadığını gösterse de, bunların hepsi zaten bir tür kısmi ihracat kontrolü altındaydı. Bunun bir istisnası, Washington’un Çin’e daha az bağımlı olduğu bir malzeme olan galyum arsenit gofretlerin ABD’den ithalatının şu anda fiilen sıfıra düşmüş olmasıdır.

Hendrix, Çin’in ihracat kontrollerinin ABD tedarik zincirlerine yönelik topyekûn bir saldırıdan çok, “Çin’in kas gücünün esnetilmesi ve bir bilgi toplama misyonu gibi göründüğünü” yazdı.

Son tırmanış riskleri artırdı. Columbia Üniversitesi’nde kritik mineraller uzmanı olan Tom Moerenhout, Pekin daha önce kaslarını esnetiyorsa, şimdi “bir yumruk attı” dedi. “Tam bir ihracat yasağı da her türlü alarm zilini çaldırmalı, çünkü Pekin şimdi yarı iletkenleri hedefliyorsa, ya sıradaki grafit veya nadir topraklar olursa?” dedi.

Trump dönemine yük

Pekin’den uzaklaşmak için halihazırda önlemlerini artıran Washington için Çin’in son önlemleri devam eden çabayı hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacak. Ancak Pekin’in kısıtlamaları tam bir ihracat yasağına kadar genişletmesi, muhtemelen alternatif kaynaklar için yeni bir mücadeleye yol açacak ve uzun süredir zorlu bir finansal ortamla, uzun izin gecikmeleriyle ve son zamanlarda Başkan seçilen Donald Trump’ın göreve dönmeye hazırlandığı siyasi belirsizlikle boğuşan yerel madencilik endüstrisine daha fazla yük getirecektir.

Hendrix, “Kısa vadede bu bir kargaşa yaratacak çünkü tamamen yerli tedarik zincirleri veya Kuzey Amerika tedarik zincirleri gerçekleşmedi” dedi.

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu, Çin’in net galyum ve germanyum ihracatına tamamen yasak getirmesi halinde, bu hareketin ABD GSYİH’sinde 3,4 milyar dolarlık bir düşüşe yol açabileceğini ve bunun da en çok yarı iletken imalat endüstrisi tarafından hissedilecek ekonomik kayıplar olacağını tahmin ediyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan 3 Aralık’ta Washington’da yaptığı bir konuşmada Çin’in son kısıtlamalarının “ABD’nin ulusal güvenlik uygulamaları olan kritik mineraller için çeşitli ve esnek tedarik zincirlerine sahip olma ve tek bir ülkeye, özellikle de [Çin] gibi bir rakibe bağımlı olmama ihtiyacını sürekli hatırlattığını” söyledi.

Sullivan ileriye dönük olarak, bir sonraki Trump yönetimini ABD’nin kritik mineral tedarik zincirlerini çeşitlendirmek için Kongre ve özel sektörle birlikte çalışmaya devam etmeye çağırdı. “Kendimizi gerçekten rahat bir nefes alabileceğimiz bir konuma getirmek en azından önümüzdeki on yılı alacaktır. Bu oldukça çekişmeli bir alan olacak ve yapılması gereken daha çok iş var” dedi.

“Bu kesinlikle bir tehdit ve bence ABD ve diğer müttefikler bunun bir tehdit olduğunu uzun zamandır kabul ediyor, bu yüzden bu konuda bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyoruz” diyen eski bir Trump yönetimi yetkilisi, yönetimin stratejisi hakkında samimi bir şekilde konuşmak için adının açıklanmaması koşuluyla konuştu. “Bu tedarik zincirlerinin kritik bir parçası olan bazı nadir ve hammaddelere kendi erişimimizi açtığımızdan emin olmalıyız” diyen yetkili, Çin’in kritik mineral yasağının ‘sürpriz olmadığını, ancak güvenliğimiz açısından önemsiz olmadığını düşünüyorum’ dedi.

Sertlik Trump döneminde de devam edecek

Çoğu yetkili ve uzman, Trump’ın ikinci döneminde de Çin’e karşı sert davranmaya devam edeceğini nispeten güvenli bir bahis olarak görüyor. Biden yönetiminin politika hedeflerinin çoğunu tanımlayan Çin teknolojisini engelleme dürtüsü, ihracat kontrollerini daha geniş bir ticaret savaşının parçası olarak kullanan ve hatta Huawei ve TikTok gibi belirli Çinli teknoloji devlerini hedef alan ilk Trump yönetimi sırasında başlatıldı.

ABD’nin müttefikleri ve ortakları Trump’ın bazı ticaret önerileri ve Biden’ın çok taraflı yaklaşımına kıyasla dış politikaya daha işlemsel yaklaşımı konusunda endişelerini dile getirseler de Çin, ortak bir zemin bulmanın daha kolay olabileceği bir alan. Eski Trump yetkilisi, Trump yönetiminin Batı telekomünikasyon ağlarını Huawei gibi Çinli satıcılardan arındırmayı amaçlayan ilk Temiz Ağ girişiminin 60’tan fazla ülke tarafından imzalandığını belirtti.

“Bence iki yönetim arasında Çin’e yönelik teknoloji kontrolleri konusunda büyük ölçüde devamlılık olacak, bu nedenle büyük bir kopuş ya da büyük bir rota değişikliği olmayacağını düşünüyorum” diyen Gertz, Hollanda ve Japonya gibi müttefiklerin kendi Çin teknoloji politikalarını Trump’ın son görevde olduğu döneme kıyasla çok daha fazla Washington ile uyumlu hale getirdiklerini ve bunu yapmak için kendi teşviklerine sahip olduklarını da sözlerine ekledi.

“Bununla birlikte, Trump yönetiminin büyük olasılıkla sopalara başvurmaya daha açık olacağını düşünüyorum” diyen Gertz, özellikle ABD teknolojisini kullanan herhangi bir firmaya ülke dışı kontroller uygulayabilen doğrudan yabancı ürün kuralına atıfta bulundu. “[Müttefiklerin] bunu görmezden gelebileceği ya da Trump’a karşı koruyabileceği bir dünya olduğunu sanmıyorum. Müdahale etmek zorundalar” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yeni Trump yönetimi milyarderler geçidi gibi

Yayınlanma

ABD’de seçilmiş başkan Donald Trump’ın yeni yönetimi, büyük ölçüde süper zenginlerden oluşuyor.

Axios’ta yer alan haberde, Trump’ın ilk dönemindeki “zenginliğin” bile yeni isimlerle birlikte kat kat aştığına işaret ediliyor.

Listenin başında dünyanın en zengin kişisi Elon Musk yer alıyor. Musk ve Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE) başkanı Vivek Ramaswamy’nin yanı sıra en az 11 milyarder yönetimde kilit görevler üstlenecek.

Milyarderler Hazine (Scott Bessent), Ticaret (Howard Lutnick), Eğitim (Linda McMahon), İçişleri (Doug Burgum), Küçük İşletmeler İdaresi (Kelly Loeffler) ve NASA (Jared Isaacman) departmanlarına liderlik etmek üzere seçildiler.

Perşembe gecesi Trump, PayPal’un eski yöneticilerinden ve Musk’ın müttefiki teknoloji yatırımcısı David Sacks’ın Beyaz Saray yapay zeka ve kripto çarı olarak görev yapacağını duyurdu.

Finansçı Stephen Feinberg Pentagon’daki 2 numaralı pozisyona aday gösterildi; Trump ailesinin dünürleri Charles Kushner (Fransa Büyükelçisi) ve Massad Boulos (Orta Doğu danışmanı), milyarder bağışçı Warren Stephens (Birleşik Krallık Büyükelçisi) ile birlikte diplomatik roller için seçildi.

Dört üst düzey atama ise yüz milyon ve üzeri servete sahip olanlardan oluşuyor: Mehmet Öz (Medicare ve Medicaid yöneticisi), Fiserv CEO’su Frank Bisignano (Sosyal Güvenlik komiseri), emlak yöneticisi Steven Witkoff (Orta Doğu elçisi) ve fracking CEO’su Chris Wright (Enerji Bakanlığı).

Axios ve kar amacı gütmeyen Americans for Tax Fairness tarafından yapılan araştırmaya göre, Trump’ın öngörülen kabinesinin tek başına değeri en az 10 milyar dolar ve bu tahmin muhtemelen gerçek toplamın altında.

Musk, Ramaswamy ve diğer zengin atamalarla birlikte, Trump yönetiminin en tepesindeki kişilerin net serveti muhtemelen Finlandiya, Şili ve Yeni Zelanda dahil yüzlerce ülkenin GSYİH’sinden daha yüksek.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English