Bizi Takip Edin

Avrupa

Syriza’nın yeni lideri Kasselakis: Biden gönüllüsü, Goldman Sachs yöneticisi

Yayınlanma

Yunanistan’da 2015 yılında iktidara gelen Radikal Sol Koalisyon (Syriza), 2019 yılında Yeni Demokrasi karşısında aldığı yenilgiyi 2023 seçimlerinde de sürdürünce, Genel Başkan Aleksis Çipras istifa etmişti.

Çipras’ın istifasının ardından yapılan başkanlık seçimleri, adı sanı duyulmadık Stefanos Kasselakis’in galibiyetiyle sonuçlandı. Seçimlerde oyların yüzde 56,69’unu alan Kasselakis, rakibi Efi Ahçioğlu’nu (yüzde 43,31) geride bıraktı. Seçimlere 130 binin üzerinde parti üyesi katıldı.

Başkan seçilmesinin ardından parti genel merkezinin önünde destekçileri tarafından bir ‘rock yıldızı’ olarak karşılanan Kasselakis, “Size asla ihanet etmeyeceğim,” dedi. “Ben bir fenomen değilim. Ben saygı duyduğum bir toplumun sesiyim,” diyen yeni lider konuşmasında, zaferinin ‘ekonomik sistemin mali prangalarını yenmek için ışık’ getireceğini söyledi.

Kasselakis’in önlenemeyen yükselişi

Yeni lider hakkındaki en isabetli yorumlardan birini POLITICO yaptı: “Bir anda ortaya çıkan adam.” O kadar bir anda ki, liderlik yarışındaki rakibi eski Çalışma Bakanı ve Syriza’nın önemli isimlerinden Ahçioğlu’nu bile gölgede bıraktı. İlk turda ise yine partinin önemli isimlerinden olan beş kişiyi yenmeyi başarmıştı.

‘Yunanistan’ın ilk açık eşcinsel parti lideri’ olarak nitelendirilen Kasselakis, acil servis hemşiresi Amerikalı Tyler McBeth ile evli. Syriza’nın yeni lideri, “Yunan halkı yetenekli, dürüst, zarar görmemiş ve eşcinsel olan bir başbakana sahip olmaya hazır,” demişti.

Yeni lider, Goldman Sachs’taki yatırım bankacılığı geçmişi nedeniyle ‘altın çocuk’ olarak adlandırılan ve bu bahara kadar ABD’de yaşayan 35 yaşındaki işadamı. Kasselakis Yunanistan’da doğdu fakat 14 yaşında Andover, Massachusetts’teki Phillips Academy Lisesi’nde tam burs kazanması üzerine ABD’ye göç etti.

Özgeçmişine göre, Pennsylvania Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra gemicilik sektöründe ‘başarılı bir kariyer’ izledi ve Goldman Sachs için çalıştı. Ayrıca New York merkezli gemicilik yatırım şirketi SwiftBulk’u kurdu. Bu arada, 2008 Başkanlık Seçimleri için dönemin Senatörü Joe Biden’ın ekibinde de gönüllü olarak çalıştı.

Yeni başkandan ‘KKTC’ gafı

POLITICO, Kasselakis’i ‘siyasi becerilerden yoksun’ ve ‘şimdi ana muhalefet partisine liderlik edeceği ülke hakkında çok az deneyime sahip’ olarak nitelendiriyor.

Kasselakis’in siyasi deneyim eksikliği bu hafta ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ meselesinde ortaya çıktı. Çoğu Yunan siyasetçi, KKTC’yi ‘sözde devlet’ olarak tanımlarken, Kasselakis ondan ‘devletçik’ olarak bahsederek Yunanlar için diplomatik bir gaf yaptı. Yeni lider daha sonra bu gafını, ‘yorgunluğa’ ve ‘siyaset diline aşina olmamasına’ bağladı.

Kasselakis, Syriza’nın yeni başkanı olarak ilk ziyaretini Kıbrıs’a yapacağını da açıkladı.

Siyasi görüşleri ve ideolojisi belirsiz

Gerçekten, Kasselakis, Haziran seçimlerinde yurt dışından milletvekilliği adayı olmuş ama seçilememişti. Ağustos ayında yayınladığı video ile Syriza liderliğine aday olduğunu açıklayan ve kendisini ‘Başbakan Kyriakos Miçotakis’i yenecek adam’ olarak nitelendiren Kasselakis, sermayenin ‘başkalarının emeğini nasıl ucuza satın aldığını’ ve ‘kibrin nasıl para kazandırdığını’ ilk elden gördüğünü ve ‘finans alanında kariyer yapmanın’ artık kendisine göre olmadığına karar verdiğini söylüyordu.

Kampanyası sırasında Kasselakis’in özel hayatının her yönü medya tarafından mercek altına alındı ve yaşam tarzı, giyim anlayışı, spor salonu ve yeme alışkanlıklarına odaklanıldı. Basın, Kasselakis’in kahvaltıda yediği sağlıklı omletleri, kocası ve köpekleri Farley ile sabah erken saatlerde yaptığı yürüyüşleri ve spor salonunda giydiği kolsuz gömlekleri haber yaptı.

Ama ne ilginçtir ki, ana muhalefet partisinin lider adayı mülakat vermekten kaçınıyor ve gerçek siyasi görüşleri kamuoyunun bilgi ve beğenisine sunulmuyordu. Kendisini ‘yurtsever bir solcu’ olarak tanımlıyor ve ‘her şeyi değiştirmek’ ve ‘Yunan rüyasını’ yeniden yakalamak istediğini söylüyordu. Zorunlu askerliği kaldırarak yerine sosyal hizmet getirmeyi ve profesyonel bir ordu kurmayı istediğini belirtiyor, eğitime yapılan kamu harcamalarının artırılması ve kilise ile devletin birbirinden ayrılması yönünde adımlar atılması çağrısında bulunuyordu.

Syriza seçmeninin ‘lider’ tutkusu mu?

POLITICO’ya konuşan analistler, Kasselakis’in, Syriza’yı sahneye ve iktidara taşıyan eski başkan Aleksis Çipras’ı andırdığını, Syriza üyelerinin de Kasselakis’i seçerken ‘Çipras’a çok benzeyen bir lider’ aradıklarını düşünüyorlar.

Örneğin Petros Ioannidis isimli bir uzman, önceki yıllardaki kampanya taktiklerinin ‘Syriza seçmenini depolitize ettiğini ve böylece klasik olmayan sol kampanyalara daha açık ve daha liberteryen yaklaşımlara eğilimli hale getirdiğini’ düşünüyor.

Ioannidis’e göre, “Diğer adayların hiçbiri, Aleksis Çipras’ın liderlik profilinden beslenen ve ona benzeyen birini arayan Syriza seçmenlerini heyecanlandırmadı ya da ikna etmedi.”

Dolayısıyla, Kasselakis’in kimileri için ‘metapolitik’ olarak nitelendirilen ‘yeni’ yaklaşımı, aslında o kadar da yeni değil. Avro bölgesindeki krizin ardından başlayan kemer sıkma politikalarına karşıtlığı merkezine alan 2010’lardaki ‘popülist’ dalga, hem Yunanistan’da hem de Avrupa çapında ‘örgüt olmayan örgütlere’ ve ‘paraşütle indirilen liderlere’ yaslanıyordu. Syriza, her ne kadar kökeni ‘geleneksel sol’da olsa da, böyle bir hareketti ve lideri Aleksis Çipras da özel olarak imaj siyasetine oynuyordu.

Kasselakis de ‘iş dünyası’ deneyiminin Miçotakis’i alt etmeye yeteceğini ileri sürüyor. Soğuk Savaş sonrasında, ama özellikle Avro bölgesi krizinin ardından Avrupa siyasetinde yükselen trend olan ‘teknokratik popülizm’ (tekno-popülizm), kariyer siyasetçilerinden ziyade iş bitirici teknik özelliklerini ön plana çıkarak, siyasetçi gibi olmayan siyasetçileri öne çıkarıyor. Bu bağlamda ülkeyi bir şirketin rasyonel ilkelerine göre yönetmek, ‘çıkar siyaseti’ olarak nitelendirilen kitle siyasetinin önüne geçiyor. Bu çerçevede sınıflar veya çıkar gruplarından ziyade, ‘seçmenleri’ cezbetmek önem kazanıyor. Kaselakis’in sosyal medya kampanyalarına önem vermesi ve gündelik yaşamını gözler önüne sermesi de bu teknokratik popülizmin araçlarından.

Kasselakis’in arkasında Çipras ailesi mi var?

Nitekim Çipras’ın en yakın yardımcılarından eski bakan Nikos Pappas, ikinci tur oylamada Kasselakis’in yanında yer aldı. Pappas, Kasselakis’in ‘gençleştirici olacağını’ ve Syriza’yı ‘solcu, ilerici, demokratik bir fraksiyona’ dönüştürmek için ‘açık bir yetkiye’ sahip olduğunu söyledi. Pappas, ilk turda parti liderliği için yarışan adaylar arasındaydı.

Kasselakis’i destekleyenler arasında yine partinin ağır toplarından, milletvekili ve eski Sağlık Bakanı Yardımcısı Pavlos Polakis de yer alıyor. Yeni lidere ilk destek açıklayanlardan olan Polakis’in yeni dönemde parlamentoda daha önemli roller üstlenmesi bekleniyor. Kasselakis’in, Polakis’in ‘sağ kolu’ Manolis Kapnisakis’i Syriza Başkanlık Siyasi Ofis Direktörü olarak atanması da bu iddiayı destekler nitelikte.

Kasselakis’in seçilmesinden bir gün sonra bir mesaj yayınlayan Polakis, “Zafer büyük olacak. Yunan toplumunun ülkeyi yönetmek ve değiştirmek için ihtiyaç duyduğu SYRIZA-PS’yi inşa etmek için bir vizyon, program ve kararlılıkla gidelim. İsteyen, yapabilen ve ayakta durabilen herkes katılabilir,” dedi.

Fakat Kasselakis’in en önemli destekçileri ilk bakışta görülmeyen kişiler: baş danışmanı, eski başbakan ve parti başkanı Aleksis Çipras’ın kardeşi milletvekili Giorgos Çipras. Ön seçimlerin ilk turunda elde edilen zaferin ardından Giorgos Çipras ve kardeşine çok yakın isimler desteklerini kamuoyu önünde göstermeye karar verdiler.

El Pais’de yer alan bir değerlendirmeye göre, parti içinde giderek daha fazla ses, resmi olarak tarafsız kalsa da gerçekte Kasselakis’in adaylığını destekleyen kişinin Aleksis Çipras olduğunu iddia ediyor. Yenilenme süreci hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar, eski bşbakanının yeni adaya olan eğiliminin parti içi nedenlerden değil, mevcut başbakan muhafazakâr Kyriakos Miçotakis’i yenme şansının daha yüksek olmasından kaynaklandığını belirtiyor. Çipras’ın başkan seçimleri sürecinde Ahçioğlu’na karşı olmadığı, fakat onun ‘statükodan yeterli bir kopuşu temsil etmediğini’ düşündüğü öne sürülüyor.

Çipras seçimlere doğrudan müdahil olmadı. Pazartesi sabahı Kasselakis’i parlamentodaki ofisinde kabul etti. Kasselakis burada gazetecilere, “Onun mirasını yaşatmak için buradayım. Umarım buna layık olduğumu kanıtlarım. İlerlemeye devam ediyoruz,” dedi.

‘Apolitik’ başkanın ‘politik’ mesajı

Syriza milletvekili Stelios Kuloğlu, Kasselakis’i ‘solu tanımayan ve solun da onun hangi siyasi görüşleri savunduğunu bilmediği düşman topraklarına paraşütle inen bir asker’ olarak tanımlıyor. Ama EURACTIV’e konuşan Kuloğlu, yeni Syriza liderinin ‘seçmenlere’, özellikle de ‘sol seçmenlere’ duymak istedikleri mesajı verdiğini düşünüyor: “Miçotakis’i devireceğini söyleyen tek kişi oydu […] sol seçmenler için böyle bir mesaja çok ihtiyaç vardı.”

Bu ‘depolitize siyaset’in simgesi ise, Kasselakis’in, milletvekili seçilemediği için, lideri olduğu partinin parlamento çalışmalarına katılamayacak olması.

Avrupa

Brüksel, stabilcoin konusunda ECB’nin uyarılarını dikkate almayacak

Yayınlanma

Brüksel, hızlı büyüyen stabilcoin pazarı için yeni kurallar açıklamaya hazırlanıyor.

AB, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), bu standartların piyasa dalgalanmaları sırasında bölgedeki bankaları istikrarsızlaştırabileceği yönündeki uyarılarını göz ardı ediyor.

Avrupa Komisyonu, içeriği hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre, blok dışında çıkarılan stabilcoinlerin, yalnızca AB pazarlarında izin verilen aynı markalı versiyonlarla değiştirilebilir olarak değerlendirilmesini öneren resmi bir kılavuz yayınlamayı planlıyor.

Durumdan haberdar bir kişi, duyurunun önümüzdeki günlerde yapılacağını söyledi.

Kamuya açık kılavuz, dijital nakit gibi davranan ve bankacılık sistemi dışında yer alan bu tür kripto para birimleri ile ilgili AB hukukundaki gri alanı ele alacak.

Bu adım, ECB Başkanı Christine Lagarde’ın pazartesi günü Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı açıklamada, “stabilcoinler… para politikası ve finansal istikrar için risk oluşturmaktadır [ve] bu nedenle, özellikle uluslararası sınırlar ötesinde faaliyet gösterdiklerinde, sağlam kurallara tabi olmalıdır,” demesinin ardından geldi.

Stabilcoinler, genellikle ABD doları gibi bir ulusal para biriminin değerini takip etmek amacıyla çıkarılır ve rezervlerde tutulan likit varlıklarla desteklenir.

Dünyanın dört bir yanındaki politikacılar, stabilcoinlerin yükselişini hesaba katmak için finansal piyasa kurallarını hızla güncelliyor. Dolaşımda yaklaşık 250 milyar dolarlık stabilcoin var ve analistler, pazarın önümüzdeki yıllarda on kat büyüyeceğini tahmin ediyor.

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, bu ay dolaşımda küresel olarak 2 trilyon dolar olabileceğini ve bunların yaygınlaşmasının “ABD dolarının üstünlüğünü pekiştirebileceğini” söyledi. ABD Kongre üyeleri, “GENIUS yasası” olarak bilinen piyasayı denetleyecek ilk kuralları kabul etmek üzere.

BIS: Stabilcoinler para olarak kötü performans gösteriyor

Fakat merkez bankaları, büyümeyi teşvik eden ve risk yönetiminde boşluklar içerebilecek mevzuata karşı giderek daha temkinli hale geldi.

ECB, aynı şirket tarafından başka yargı bölgelerinde ihraç edilen ve AB tarafından ihraç edilen tokenlarla değiştirilebilir coinlerin, piyasa stresinde blok bankaları üzerinde baskı oluşturabileceği endişesini dile getirdi.

AB kurallarına göre, blok içinde çıkarılan stabilcoinlerin rezervlerinin çoğu blok içindeki bir bankada tutulmalı ve sahipleri coinlerini doğrudan ihraççıdan nakit olarak geri alabilmeli.

ECB, yeni kuralların, yurtdışındaki sahiplerin AB tüketicileri için ayrılmış rezervlere erişmek için acele etmesiyle, bankalar arasında bulaşma potansiyeli olan rezervlere hücum riskini artırabileceğini söyledi.

Lagarde, geri alımların “Büyük gelişmeler ve herhangi bir stabilcoinde ortaya çıkabilecek zorluklar nedeniyle artması halinde, Avrupa’nın koruma önlemleri, yedeklemeleri ve mevduatları risk altına girecektir,” dedi.

Salı günü, Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) , stabilcoinlerin para olarak yaygın bir şekilde kullanılabilmesi için gerekli temel gereklilikleri “kötü bir şekilde yerine getirdiğini”, çünkü merkez bankaları tarafından desteklenmediklerini, yasadışı kullanıma karşı yeterli koruma önlemlerine sahip olmadıklarını ve bankalardan farklı olarak kredi oluşturmak için gerekli fonlama esnekliğine sahip olmadıklarını savunmuştu.

AB dışındaki stabilcoinler konusu, bu yıl bir dizi özel toplantıda iki AB organı arasında gerginliğe neden oldu ve komisyon, bankanın endişelerine karşı çıktı.

Komisyon sözcüsü, “İyi yönetilen ve tamamen teminatlandırılmış bir stabilcoine yönelik bir paniğin yaşanması çok olası değildir,” dedi ve bunun gerçekleşmesi durumunda bile “yabancı sahipler, tokenlarını [örneğin] tokenların çoğunun dolaşımda olduğu ve rezervlerin çoğunun tutulduğu ABD’den geri alacaktır,” diye ekledi.

Bir kripto para yöneticisi, ECB’nin sert uyarılarının kısmen, büyük bir stabilcoin operatörünün rezervlerinin nispeten küçük bir bankacılık sistemine sahip bir ülkede tutulabileceği endişesinden kaynaklandığını söyledi.

Yöneticinin eklediği bilgilere göre, ECB’nin eleştirileri, özel şirketler tarafından çıkarılan stabilcoinlerle rekabet edecek ve potansiyel olarak bunların değerini düşürebilecek, merkez bankası tarafından çıkarılan bir dijital para birimi yaratma arzusundan da kaynaklanıyordu.

Bu ay kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda bilgilendirilen kişilere göre, ECB bazı riskleri önlemek için diğer ülkelerden, kriz zamanlarında diğer ülkelerin rezervlerinin AB’ye aktarılmasını sağlayacak yasal garantiler vermesini talep etmeyi önerdi.

Ayrıca, diğer ülkeler ile AB arasında düzenlemelerin eşdeğer standartlarda olduğuna dair herhangi bir anlaşma bulunmadığı konusunda da uyarıda bulundu.

Fakat bir komisyon yetkilisi toplantıda varlık transferleri konusunda garanti verilmesine gerek olmadığını söyledi. Bunun üzerine bir ECB yetkilisi, “AB rezervlerine hücum olması durumunda varlıkları transfer edeceklerine körü körüne güvenmemiz mi gerekiyor?” diye sordu.

Komisyon bunun yerine, ulusal denetim otoritelerinin kendi risk değerlendirmelerini yapmalarına ve gerekirse ek önlemler talep etmelerine izin verilmesini önerdi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya’nın ‘beleşçi işsizler’ sorunu mu var?

Yayınlanma

Almanya’da ana akım medya ve politikacıların “tembel” ve “beleşçi” işsizler olarak nitelendirdikleri vatandaşlık geliri alan Almanların durumu daha fazla tartışılıyor.

Junge Welt’te (jW) yer alan habere göre, Almanya’da “vatandaşlık geliri” (Bürgergeld) alan 5,5 milyon kişinin günlük gerçekliği ise çok farklı: yoksulluk, dışlanma ve utançla dolu bir hayat.

Vatandaşlık geliri üzerine “Sanktionsfrei” derneği, Berlin’de iki yıl önceki reformdan etkilenen 1.014 kişiyle yaptığı anketin sonuçlarını yayınladı.

Dernek başkanı Helena Steinhaus, araştırmanın sunumunda “Vatandaşlık geliri, Hartz IV’ten hiçbir zaman gerçek bir iyileşme anlamına gelmedi” dedi. Bu gelir, “her zaman acil yardım” olarak kalmış ve “gerçeklikten çok uzak” bir standart oran üzerinden hesaplanmıştı.

Hartz planı, 2002 yılında Almanya işgücü piyasasında reformlar konusunda bir komite tarafından sunulan bir dizi öneriye verilen isim.

Örneğin, ankete katılan ebeveynlerin yüzde 54’ü, çocuklarının yemek yiyebilmesi için kendilerinin düzenli olarak yemek yemediğini söyledi. Tüm katılımcıların yüzde 72’si, aylık 563 avroluk standart oranın “onurlu bir yaşam” sürmek için yeterli olmadığını belirtti.

Ankete katılanların sadece yüzde 9’u bu standart oranla sağlıklı beslenmenin mümkün olduğunu düşündüğünü söyledi.

Fakat Steinhaus’a göre, vatandaşlık geliri “sadece ekonomik bir felaket değil, aynı zamanda duygusal bir felaket.” Yüzde 42’si yardım almaktan utandığını söylerken, yüzde 72’si kuralların daha da sıkılaştırılmasından korktuğunu ifade etti.

Ankete katılanların sadece yüzde 12’si kendilerini toplumun bir parçası hissediyor.

Steinhaus, temel bir sorun olduğunu ama Alman siyasetçilerin bunu değiştirmek yerine, vatandaşlık gelirine yeni kısıtlamalar getirmeyi planladığını ve standart oranın çok yüksek olup olmadığını tartışmaya devam ettiğini vurguladı.

“Sanktionsfrei” başkanı 813 avroluk bir oran talep etti ve vatandaşlık gelirinin dağıtımında “mafya benzeri yapılar”dan bahseden SPD’li Çalışma Bakanı Bärbel Bas’ı eleştirdi.

Steinhaus, “Sosyal yardım dolandırıcılığının yapısal bir sorun olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Sistemik suistimal arayanlar Cum-Ex ve vergi kaçakçılığıyla başlamalı,” tavsiyesinde bulundu.

Cum-Ex skandalı kapsamında bir banka, borsa simsarları ve avukatlardan oluşan ağ, temettü vergileri ile ilgili şüpheli dolandırıcılık ve spekülasyon yoluyla Avrupa hazinelerinden milyarlarca dolar elde etmişti.

Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nden Marcel Fratzscher de “siyah-kırmızı” CDU-SPD hükümetini eleştirdi ve yardımları kesme ve yaptırımları sıkılaştırma planının “tehlikeli bir hata” olduğunu savundu.

Kesintilerin insanları onurlarından mahrum bıraktığını ve Almanya’da yoksulluğu derinleştirdiğini kaydeden Fratzscher, iş merkezlerinin, insanların işgücü piyasasına entegre olmalarına gerçekten yardımcı olmak için daha donanımlı olması gerektiğini söyledi.

Bu talep, sosyal yardım derneği VdK’nın başkanı Verena Bentele tarafından da pazartesi günü yaptığı açıklamada dile getirildi.

Bentele’ye göre, araştırma sonuçları “yüzde 74 gibi ezici bir çoğunluğun vatandaşlık gelirinden mümkün olan en kısa sürede vazgeçmek ve geçimini sağlayacak bir işe girmek istediğini” açıkça gösteriyor. 

Ne var ki, ankete katılanların yarısından fazlası sağlık sorunları yaşıyor ve “iş merkezlerinden acil olarak daha fazla desteğe ihtiyaç duyuyor.”

Bu arada, geçen yıl devletin, gelirleri geçimlerini sağlamaya yetmediği için yaklaşık 826.000 çalışana ek vatandaş geliri ödediği ortaya çıktı. Bu ücret sübvansiyonunun maliyeti yaklaşık 7 milyar avro oldu.

Bu bilgi, dpa’nın pazartesi günü aktardığı, Sol Parti milletvekili Cem İnce’nin sorusuna federal hükümetin verdiği yanıtta yer aldı. Yanıtta, ek yardım alanların sayısının 2015’ten bu yana ilk kez tekrar arttığı belirtildi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Shell: BP’yi alma niyetimiz yok

Yayınlanma

Shell, Avrupa’nın en büyük iki şirketinin aktif birleşme görüşmeleri yürüttüğü yönündeki haberleri yalanlayarak, BP için bir satın alma teklifi yapma niyetinde olmadığını açıkladı.

Bu açıklama, BP’nin birkaç yıldır süren kötü performansı ve aktivist hissedar Elliot Investment Management’ın artan baskısı sonrasında, İngiltere’nin iki büyük petrol şirketinin birleşeceği yönündeki spekülasyonları yatıştırdı.

Shell’in açıklaması, şirketin İngiltere Satın Alma Kurallarına bağlı olduğu ve bu kurallar gereği altı ay boyunca BP için bir teklif sunamayacağı anlamına geliyor.

Perşembe günü yaptığı açıklamada şirket, “Son zamanlarda basında yer alan spekülasyonlara yanıt olarak, Shell, BP için bir teklifte bulunmayı aktif olarak değerlendirmediğini açıklığa kavuşturmak ister,” dedi.

Şirket, “olası bir teklifle ilgili olarak BP’ye herhangi bir yaklaşımda bulunmadığını ve görüşme yapılmadığını” söyledi.

Wall Street Journal’ın (WSJ), şirketin daha büyük rakibi ile devralma görüşmelerinin ilk aşamasında olduğunu bildirmesinin ardından, BP’nin hisseleri çarşamba günü New York’ta %10’a varan bir artış kaydetti.

Shell, haberi “piyasa spekülasyonu” olarak nitelendirerek hızla yalanladı ve hisseler kazançlarını iade etti.

BP’nin uzun süredir devam eden düşük performans, büyük ölçüde eski CEO Bernard Looney’in benimsediği net sıfır stratejisinden kaynaklanıyor.

Looney, kişisel davranışları nedeniyle 2023 yılında şirketten ayrıldı ve halefi Murray Auchincloss, başarısız bir temiz enerji stratejisiyle boğuşmak zorunda kaldı.

Auchincloss şubat ayında, petrol ve gaza geri dönüş, hisse geri alımlarının azaltılması ve varlıkların satılması ve borçların ödenmesi vaatlerini içeren bir “sıfırlama” planı açıkladı.

Yeni strateji birçok yatırımcı tarafından soğuk karşılandı ve daha radikal değişiklikler talep etmeye devam eden Elliott için yeterli olmadı.

Bu gelişmelerin ardından BP, giderek potansiyel bir satın alma hedefi olarak görülmeye başladı. Herhangi bir şirket teklifte bulunmasa da, BP’nin birçok rakibi ve rakip şirketin durumu kapalı kapılar ardında değerlendirdiği söyleniyordu.

Bloomberg, mayıs ayında yaptığı haberde Shell’in bir devralmanın avantajlarını incelediğini, fakat teklifte bulunup bulunmayacağına karar vermeden önce hisse senedi ve petrol fiyatlarında daha fazla düşüş beklediğini bildirmişti.

Yine Bloomberg, haziran ayı başında Abu Dabi’nin ana petrol şirketinin, İngiliz firmanın bölünmeye karar vermesi veya daha fazla birimini elden çıkarmak için baskı altına girmesi durumunda BP’nin bazı önemli varlıklarını satın alıp alamayacağını değerlendirdiğini bildirmişti.

Shell’in açıklaması BP ile ilgili devralma spekülasyonlarının çoğunu yatıştırsa da, İngiltere’nin devralma kuralları uyarınca altı aylık bekleme süresi mutlak değil.

BP’nin başka bir alıcıdan teklif alması, yeni bir teklif çağrısı yapması veya koşulların “önemli ölçüde değişmesi” gibi sınırlı sayıda istisnai durumlarda bu süre erken sona erebilir.

BP’de büyük değişiklikler devam edecek. Helge Lund’un nisan ayında istifa etme niyetini açıklamasının ardından şirket yeni bir yönetim kurulu başkanı arıyor. Lund’un net sıfır stratejisinin önemli destekçilerinden biri olması, BP’nin en büyük hissedarlarından biri olan Elliott’un eleştirilerinin odağına oturmasına neden oldu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English