Bizi Takip Edin

Ortadoğu

UNIFIL tehlikede: Asker sayısı yarıya mı düşecek?

Yayınlanma

Lübnan’ın güneyinde konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL), ağustos ayındaki kritik görev süresi yenileme toplantısı öncesinde varlığına yönelik ciddi tehditlerle yüzleşiyor. Eylül 2024’te Lübnan’a yönelik başlayan İsrail saldırıları sonrası oluşan koşullar, ABD’nin bütçe kesintileri ve İsrail’in misyon değişikliği baskıları, 10 binden fazla askerin geleceğini belirsizliğe sokarken, asker sayısının yarıya indirilmesi ihtimali de tartışılıyor.

Lübnan’ın güneyinde görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL), kuruluşundan bu yana ilk kez hem hukuki hem de operasyonel anlamda ciddi bir tehditle karşı karşıya.

Geçen yılın eylül ayında Lübnan’a yönelik başlayan ve devam eden İsrail saldırıları, çatışan uluslararası gündemler ve özellikle ABD’nin kemer sıkma politikaları, UNIFIL’in her yıl olduğu gibi ağustos ayı sonunda Birleşmiş Milletler (BM) ve Güvenlik Konseyi’nde yapılacak görev süresi yenileme toplantısı öncesinde geleceğini belirsizliğe sokuyor.

Gözler, İsrail saldırılarının durdurulmasından ziyade, Litani Nehri’nin güneyinin silahsızlandırılması ve Lübnan’daki 10 binden fazla BM askerinin geleceğinin şekillendirilmesine çevrilmiş durumda.

İsrail’in artan baskısı ve değişen hesaplar

UNIFIL, Temmuz 2006’daki İsrail saldırılarının ardından yenilenen misyonuyla kurulduğundan bu yana, Lübnan’da bir istikrar unsuru olarak görülüyordu.

Göreceli sükûnet yıllarında hem İsrail hem de Hizbullah güçleri, Batılı ve Doğulu askerleri birbirlerinin emellerine karşı bir engel olarak değerlendiriyordu.

Fakat İsrail’in değişen hesapları ve Suriye savaşının sona ermesiyle Hizbullah’ın gücünün artması bu denklemi yavaş yavaş değiştirdi. İsrail, BM gücünü Lübnan’dan çıkarmadan misyonunu değiştirme ihtiyacı hissetmeye başladı.

2017 yılında İsrail, gücün görev tanımına “doğrulama” işlevini ekleterek önemli bir değişiklik elde etti. Sonraki yıllarda baskılarını artırsa da köklü değişiklikler yaptıramadı.

Ancak 2022’de, UNIFIL’in halihazırda sahip olduğu hareket serbestisi ilkesini öne çıkaran orijinal metinde oynamalar yaparak bir yandan Hizbullah ve Lübnan devleti üzerindeki baskıyı artırmayı, diğer yandan da uluslararası gücü Lübnan ordusunun refakati olmadan görev yapmaya ve İsrail lehine hizmet sunmaya zorlamayı başardı.

Bugün İsrail diplomasisi, her zamanki gibi Amerikalıların desteğiyle, ancak bu kez BM ve kurumlarına karşı öfkeli olan yeni Washington yönetiminden aldığı ek destekle uluslararası gücün görev süresinin yenilenmesi savaşına şimdiden hazırlanıyor.

Amaçları, gücün misyonunda değişiklikler yapmak ya da varlığını temelden tehdit etmek. Herhangi bir uluslararası kurumu dikkate almayan, uluslararası askerlerin hayatını tehlikeye atan ve daha önce kasıtlı olarak asker öldürüp yaralayan İsrail, Hizbullah’ın temmuz savaşı sonrası yıllarda UNIFIL’in varlığı sırasında Litani’nin güneyinde muazzam bir askeri güç inşa etmesinden rahatsız.

Netanyahu UNIFIL’i tehdit etti: BMGK “endişeli”

BM Güvenlik Konseyi’ndeki ayrışma

Uluslararası atmosfer, özellikle Batı ve Körfez ülkelerinde Lübnan’da Hizbullah’ın silahlarına karşı yüklü olsa da, UNIFIL’in misyonunu değiştirmek veya Güvenlik Konseyi içinde iptal etmek kolay değil.

Özellikle Konsey’de Rusya ve Çin bir yanda, ABD, Fransa ve İngiltere diğer yanda olmak üzere çoğu uluslararası dosyada dikey bir bölünme yaşanıyor. Dolayısıyla, Lübnan’ın tutunduğu şeylere bağlı kaldıklarını söyleyen Rusların ve Çinlilerin onayını almadan herhangi bir değişiklik yapmak zor.

Hatta Fransa’nın ABD ve İngiltere’nin tutumundan ayrışması, Fransız kuvvetlerinin Finlerle birlikte genelkurmay başkanlığı ve askeri güçle komuta ettiği UNIFIL misyonu konusunda daha da sertleşiyor. Fransızların, UNIFIL Komutanı İspanyol General Arnaldo Lázaro’nun otoritesine tabi diğer güçlerden daha geniş bir hareket serbestisi bulunuyor.

Altı Afrika ülkesinden askeri olarak çekilen Fransa’nın Akdeniz kıyılarındaki ve özellikle de İngilizlerle yoğun rekabetin yaşandığı Lübnan’daki askeri varlığından kolay kolay vazgeçmeyeceği düşünülüyor.

Bu nedenle, Fransız ve Fin kuvvetlerinin son haftalarda Güney Lübnan’da sergilediği düşmanca ve cüretkar tavır, varlıklarını kanıtlama ve güneydeki mevcudiyetlerinin faydasını teyit etme oyununun bir parçası olarak görülüyor.

Ayrıca, Hizbullah’ın geri çekilmesini ve Litani’nin güneyinden silahlarını çekmeyi kabul etmesini, UNIFIL ve Fransızların artık yaptığı gibi insansız hava araçlarını kullanmamak gibi mevcut teamülleri aşmak için kullanıyorlar.

Fransa ayrıca, Amerikalı bir generalin başkanlık ettiği ateşkes mekanizmasındaki rolünü de pekiştirmeye çalışıyor. İngiltere ise mevcut formülün değiştirilmesini talep etmekten ve Fransız tutumu karşısında Lübnan üzerinde ek bir baskı unsuru olarak görünmekten çekinebilir.

Fransız ve İngiliz diplomatların son dönemde UNIFIL dosyasını görüşmek üzere Lübnan’a yaptıkları ziyaretlerden sızan bilgilere göre, mevcut onaylanmış formül şu ana kadar gerçeğe en yakın olanı ve her iki ülke de Lübnan’ı pozisyonlarında desteklediklerini teyit etti.

ABD’nin mali kesintileri en büyük tehdit

Ancak bu, Amerikan ve İsrail baskı araçlarının yok olduğu anlamına gelmiyor. ABD Başkanı Donald Trump, BM finansmanını durdurma konusunda net ve kararlı. Kararlarının etkileri Mali, Sudan ve Lübnan da dahil olmak üzere diğer bölgelerdeki barış güçlerinde hissedilmeye başlandı.

ABD’nin BM barış güçleri finansmanındaki payı yaklaşık yüzde 27 iken, onu yüzde 20’den fazla ödeme yapan Çin takip ediyor.

Dolayısıyla, UNIFIL misyonu finansman açısından ciddi bir tehdit altında ve bu açığı kapatacak Avrupa ülkeleri ya da Çin’in barış misyonlarına desteğini artırıp artırmayacağı henüz ufukta görünmüyor.

Bu noktada, İsrail’in elindeki güçlü baskı kartlarından birinin, gücün sayısını yarıya indirmek olduğu görülüyor; zira bu, Amerikan hedefleriyle de örtüşüyor. Sayının azaltılması yeni bir fikir değil; Ukrayna savaşından sonra UNIFIL’e katılan Avrupa orduları, özellikle İspanya ve İtalya (ve Litvanya) tarafından, bu orduların tüm güçlerini seferber etme ve Balkanlar ile Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı doğu cephesini güçlendirme ihtiyacıyla birlikte daha önce tartışılmıştı.

İtalya’nın artan rolü ve komuta beklentisi

Fakat İtalya’nın Lübnan ve İsrail’e yönelik askeri ilgisi, İtalyan Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı’nın İsrail ve Lübnan’a yaptığı sık ziyaretler ve İtalya’nın 7 Ekim sonrası İsrail’e destek koalisyonuna katılmasıyla son bir yılda açıkça ortaya çıktı.

İtalya, UNIFIL’in eski Batı Kıtası Komutanı General Deodato Abagnara’nın, gelecek haziran başında görevinden ayrılması beklenen Lázaro’nun yerine gücün komutanlığına gelmesi konusunda en şanslı ülke olarak görünüyor.

Abagnara, bir İsveçli general ve bir Avusturyalı generalin de aralarında bulunduğu diğer adayların önünde. Ayrıca İtalya, Lübnan ordusunu desteklemeye yönelik askeri teknik komite “MTC4L”ye de başkanlık ediyor.

Dış baskıların yanı sıra UNIFIL, BM’nin Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert’in yürüttüğü faaliyetler, Ateşkes Denetleme Komitesi Başkanı Amerikalı General Michael J. Linney’in artan rolü, askeri teknik komitenin etkinliği ve diğer kanalların varlığı nedeniyle Nakura toplantılarına duyulan ihtiyacın ortadan kalkmasıyla siyasi/teknik rolünün bir kısmını da kaybetti.

Tenenti: Rolümüz her zamankinden daha önemli

Uluslararası gücün resmi sözcüsü Andrea Tenenti, UNIFIL’in görev süresinin yenilenme tarihinin yaklaşmasıyla ilgili olarak el-Ahbar‘a yaptığı açıklamada, “UNIFIL, tarafların diplomasiyi yerleştirmek, güveni yeniden inşa etmek ve Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasını desteklemek için tarafsız bir uluslararası varlık sağlamak üzere kullanabileceği bir araçtır,” dedi.

Tenenti, “Çatışma (eylül saldırısı) sırasında, İsrail ordusu bizden ayrılmamızı istediğinde bile kalmaya karar verdik, çünkü orada bulunmaktan ve olan biteni tarafsız bir şekilde gözlemlemekten sorumluyduk,” diye ekledi.

Tenenti sözlerini şöyle sürdürdü: “Beklenen görev süresi yenilemesiyle birlikte rolümüz her zamankinden daha önemli hâle geldi. Mavi Hat boyunca gerilimler devam ediyor. İsrail ordusunun şu anda Güney Lübnan’da bulunduğu tüm mevzilerden çekilmesi ve Lübnan ordusunun güneyde tam olarak yeniden konuşlanması, istikrarın yeniden tesis edilmesi için temel şartlardır. 1701 sayılı karar, hedeflerimize ulaşmak için en etkili çerçeve olmaya devam ediyor. Barışı koruma faaliyeti, barışın hizmetinde siyasi bir araç olarak kalmalıdır.”

Ortadoğu

ABD-İsrail-İran üçgeninde taraflar el yükseltiyor

Yayınlanma

ABD-İsrail-İran üçgeninde tansiyon tırmanıyor. Tahliyeler, askeri hazırlıklar ve karşılıklı tehditler krizi derinleştiriyor. Nükleer müzakereler ise tüm baskılara rağmen sürüyor.

ABD’nin Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki diplomatik temsilciliklerinde kısmi personel tahliyesi ve askeri üslerde güvenlik alarmı düzeyini yükseltmesi, İsrail’in İran’a yönelik olası bir saldırı hazırlığında olduğu yönündeki iddiaları yeniden gündeme getirdi. ABD basınında yer alan haberlere göre, İsrail hükümeti ABD yönetimine “İran’a saldırı başlatmaya hazır olduğu” bilgisini iletti.

İran ile ABD arasında yürütülen dolaylı nükleer müzakerelerin merkezinde, ABD Başkanı Donald Trump’ın “sıfır uranyum zenginleştirme” şartına dayalı anlaşma önerisi bulunuyor. Ancak İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney başta olmak üzere üst düzey yetkililer bu teklifi kesin bir dille reddetti.

ABD personelini tahliye ediyor, askeri alarm seviyesi artırıldı

Trump yönetimi, Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’nde zorunlu olmayan personel ile aile bireylerinin, artan güvenlik tehditleri nedeniyle tahliye edileceğini açıkladı. Aynı zamanda Bahreyn, Katar, BAE ve Kuveyt’teki ABD misyonlarına da benzer yönde mesajlar iletildiği ve askeri üslerin yüksek alarm durumuna geçirildiği öne sürüldü. ABD ayrıca vatandaşlarını Irak’a seyahat etmemeleri konusunda en yüksek düzeyde uyardı.

Petrol fiyatları yükselişe geçti

İngiltere merkezli Deniz Ticareti Operasyonları Kurumu (UKMTO), artan bölgesel gerilimin, Basra Körfezi, Umman Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndaki denizcilik faaliyetlerini olumsuz etkileyebileceği yönünde uyarı yayınladı. Tüm bu gelişmeler, enerji piyasalarına da yansıdı ve petrol fiyatlarında yüzde 4’ü aşan artış yaşandı.

İsrail’in mesajı

Bu gelişmeler yaşanırken CBS televizyonu, İsrail’in ABD’ye “İran’a saldırı başlatmaya hazır olduklarını” bildirdiğini duyurdu. Haberde, bazı Amerikalı yetkililere göre bu durumun ABD vatandaşlarının bölgeden çıkarılmasının nedenlerinden biri olabileceği, ayrıca İran’ın Irak’taki bazı ABD tesislerine misillemede bulunabileceği değerlendirildi.

NBC kanalı da benzer şekilde, İsrail’in İran’a saldırı planladığını ve ABD’nin bu saldırıya doğrudan ya da dolaylı destek verme konusunda bir planı olmadığını aktardı. Ancak Trump yönetiminin gelişmeleri yakından takip ettiği ve “teyakkuzda” olduğu vurgulandı.

ABD Başkanı Donald Trump da İran ile yürütülen müzakerelerin başarıyla sonuçlanacağına dair eski güvenini yitirdiğini belirtti. Ortadoğu’daki bazı personelin tahliyesine ilişkin bir soruya ise “Oradan çıkarıldılar çünkü tehlikeli bir yer olabilir. Neler olacağını göreceğiz” yanıtını verdi. İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağını vurgulayan Trump, “Bu kadar basit. Buna izin veremeyiz” ifadelerini kullandı.

İran’ın yanıtı: Askeri tatbikat ve füze testi

İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Aziz Nasırzade, müzakerelerin başarısız olması ve İran’a saldırı dayatılması durumunda, bölgedeki tüm ABD üslerinin “tereddütsüz hedef alınacağını” ifade etti. Ayrıca İran’ın geçen hafta 2 tonluk savaş başlığı taşıyabilen bir balistik füzeyi başarıyla test ettiğini açıkladı.

İran ordusu da savunma ve caydırıcılık kapasitesini artırmak amacıyla askeri tatbikatlar başlattı.

İran Genelkurmay Başkanlığının yazılı açıklamasına göre Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, “İktidar 1404” adı verilen ve her yıl çeşitli münasebetlerle düzenlenen bir dizi tatbikatın başlatılması talimatını verdi. Söz konusu tatbikatların amacının, silahlı kuvvetlerin savunma ve caydırıcılık kabiliyetlerinin artırılması ve hazırlık durumlarının değerlendirilmesi olduğu belirtildi. Tatbikatların, silahlı kuvvetlerin yıllık takviminde değişiklikler yapılarak ve düşman hareketlerine odaklanılarak planlandığı bilgisi verildi.

İran “en yüksek askeri hazırlık” seviyesine geçti

İran’ın İngilizce yayın yapan devlet televizyonu Press TV’ye konuşan ismi açıklanmayan üst düzey güvenlik yetkilisi de İran’ın askeri saldırı tehditlerine karşı “en yüksek askeri hazırlık seviyesinde” olduğunu söyledi.

İsrail ve ABD’ye “hızlı ve beklenmedik” şekilde karşılık verileceğini belirten İranlı yetkili, “İran şu anda en üst düzeyde askeri hazırlık seviyesinde. ABD veya siyonist rejim (İsrail) herhangi bir saldırganlık eylemine kalkışırsa hazırlıksız yakalanacak” dedi.

ABD’nin bölgedeki faaliyetlerinin, İran’a karşı herhangi bir saldırganlık eylemi olması halinde bölgesel çıkarlarını ve üslerini hedef alacağı yönündeki İran uyarılarına karşı savunma amaçlı bir tepki olduğunu ifade eden yetkili, “Amerikalıların yaptığı İran’a yönelik bir tehdit mesajından ziyade, İran’ın Amerikan çıkarlarına yönelik tehditlerine bir tepkidir” diye konuştu.

Nükleer müzakerelerde 6. tur pazar günü

Nükleer müzakerelerin kritik bir noktada bulunması, ABD’nin tahliye kararının gerçek bir saldırı hazırlığından mı yoksa diplomatik baskı yaratma amacıyla mı alındığı tartışmasını gündeme getirdi.

Nitekim gerilimin tırmanması üzerine 15 Haziran’da yapılacağı duyurulan ABD-İsrail müzakerelerinin 6. turunun iptal edildiği iddiaları ortaya atıldı. Ancak Umman Dışişleri Bakanı Bedir Buseydi, müzakerelerin 15 Haziran Pazar günü Maskat’ta yapılacağını doğruladı. Bu açıklama, diplomatik sürecin askeri tehditlerle ivmelendirilmeye çalışıldığı iddialarını güçlendirdi.

UAEA’nın kararı ve İran’ın tepkisi

Arka planda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA), İran aleyhine bu sabah aldığı ve 20 yıl aradan sonra BM’nin İran’a yeniden yaptırım uygulamasının önünü açan kararının yankıları sürüyor. Karar İran’ı nükleer taahhütlerine uymamakla suçluyor. İran ise bu karara uranyum zenginleştirme kapasitesini artıracağını açıklayarak karşılık verdi.

Öte yandan İran kısa bir süre önce İsrail’in nükleer programına dair gizli belgeleri elde geçirdiklerini ve bu belgelerin UAEA’nın İsrail’le koordineli çalıştığını gösterdiğini açıkladı. Tahran yönetimi, UAEA Başkanı Rafael Grossi’yi de “İsrail’in talimatlarını yerine getirmekle” itham etti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

UAEA’nın İran kararı sonrası Tahran’dan uranyum hamlesi

Yayınlanma

Tahran yönetimi UAEA’nın İran kararı üzerine yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

UAEA Yönetim Kurulu, İran’ın nükleer programıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarını tetikleyebilecek kararı kabul etti. Karar üzerine İsrail uluslararası topluma İran’a müdahale etmesi yönünde çağrı yaparken Tahran ise tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

Birleşmiş Milletlerin (BM) nükleer denetim kurumu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) 35 üyeli Yönetim Kurulu, yaklaşık 20 yıl aradan sonra ilk kez İran’ı nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladı. Bu karar, BM Güvenlik Konseyi’nin İran yaptırımlarını yeniden devreye sokma ihtimalini güçlendirdi.

Bu önemli adım, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de İran ile dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle tırmanan UAEA-İran gerginliklerinin sonucu olarak görülüyor. Söz konusu anlaşmanın çökmesiyle birlikte taraflar arasında birçok kriz patlak vermişti.

İran, kendisine karşı alınan karar ve kınamalara karşı oldukça sert tepkiler vermesiyle bilinirken, bu karar son yıllardaki en sert çıkışlardan biri olarak dikkat çekiyor. Tahran yönetiminin bu karara nükleer faaliyetlerini tırmandırarak karşılık vereceği beklentisi, İran ile ABD arasında yürütülen ve İran’ın hızlanan nükleer programını sınırlamayı amaçlayan mevcut müzakereleri daha da karmaşık hale getirebilir.

İran, UAEA’yı nükleer sırlarını İsrail’e sızdırmakla suçladı

Karar, ayrıca bölgedeki gerginliğin tavan yaptığı bir dönemde geldi. ABD’nin bölgedeki diplomatik personelini geri çekmesi ve Donald Trump’ın bölgenin tehlikeli hale geldiği uyarısıyla birlikte, “Washington’un İran’ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğiz” yönündeki açıklamaları da dikkat çekiyor.

Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıya katılan diplomatlara göre, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından sunulan karar tasarısı 19 ülkenin desteğiyle kabul edildi. 11 ülke çekimser oy kullanırken, Rusya, Çin ve Burkina Faso karşı oy verdi.

İran’a ağır suçlama

Reuters tarafından görülen karar metninde, 31 Mayıs’ta UAEA’nın üye ülkelere gönderdiği kapsamlı rapora dayanarak İran’ın yükümlülüklerini ihlal ettiği belirtiliyor.

Metinde şu ifadeler yer alıyor: “(İran’ın) Birden fazla bildirilmemiş yerde, beyan edilmemiş nükleer malzeme ve faaliyetler konusunda Ajansa tam ve zamanında işbirliği sağlama yükümlülüklerini yerine getirmemesi, Ajansın 12.C maddesi kapsamındaki Güvenlik Anlaşması yükümlülüklerine uymadığı anlamına gelmektedir.”

Kararın merkezindeki en önemli unsurun, İran’ın bildirilmemiş bazı tesislerde bulunan uranyum izlerine dair UAEA’ya inandırıcı açıklamalar sunmadığı iddiası olduğu anlaşılıyor.

Kararda, nükleer malzemenin silah ve benzeri patlayıcı unsurlara yönlendirilmediğinin doğrulanmasını sağlamak için İran’ın yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi ve bekleyen tüm güvenlik sorunlarını netleştirmek amacıyla acilen şu adımları atması gerektiği kaydedildi:

“İran’da iki beyan edilmemiş yerde tespit edilen insan kaynaklı uranyum parçacıklarının varlığına ilişkin teknik olarak inandırıcı açıklamalar sunması, söz konusu nükleer malzemenin veya nükleer bulaşmış ekipmanların mevcut konumlarını Ajansa bildirmesi, UAEA’nın bu amaçla talep ettiği tüm bilgi, belge ve cevapları sağlaması, kurumun gerekli gördüğü yer ve malzemelere erişim sağlaması, ayrıca Ajansın uygun göreceği örneklerin alınmasına izin vermesi.”

FP: ABD anlaşma değil teslimiyet istiyor

ABD istihbarat servisleri ve UAEA, İran’ın 2003 yılına kadar gizli, koordineli bir nükleer silah programı yürüttüğüne ancak bu programın daha sonra durdurulduğuna inanıyor. Ancak bu süreçten sonra birkaç yıl boyunca bazı gizli deneylerin sürdüğü yönünde iddialar var. UAEA Başkanı Rafael Grossi, bu hafta yaptığı açıklamada, son bulguların bu genel değerlendirmeyle büyük ölçüde tutarlı olduğunu ileri sürdü.

Tahran ise, nükleer silah geliştirmeyi hiçbir zaman hedeflemediğini savunuyor.

Kararda İran’ın BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesinden bahsedilse de diplomatlar bunun için ayrı bir ikinci karar tasarısına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. İran, en son 2005 Eylül ayında yükümlülüklerini yerine getirmediği ilan edildikten sonra, 2006 Şubat ayında BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmişti.

İsrail’den açıklama gecikmedi

UAEA kararı sonrası İsrail’den uluslararası topluma İran’a karşı harekete geçme çağrısı geldi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oren Marmorstein, “sistematik şekilde gizli nükleer silah programı yürüttüğünü” öne sürdüğü İran’ın hızla yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum biriktirdiğini ve Tahran’ın nükleer programının barışçıl olmayan amaçlar için olduğunu iddia etti.

İran’ın ilk tepkisi: Daha fazla uranyum zenginleştirme…

İran ise UAEA kararına tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

İran devlet televizyonuna göre, İran Dışişleri Bakanlığı ve Atom Enerjisi Kurumu, yaptıkları ortak açıklamayla, UAEA Yönetim Kurulunda İran aleyhinde alınan kararı kınadı.

Açıklamada kararın, teknik ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve UAEA Yönetim Kurulu’nun “siyasi amaçlara dayalı bir araç olarak” kullanıldığı ifade edildi.

Karara tepki olarak, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami’nin talimatıyla güvenli bir yerde yeni bir zenginleştirme merkezinin açılacağı belirtildi.

Bununla birlikte Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesisinde eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek altıncı nesil santrifüjlerle değiştirileceği bilgisi verildi.

Karara karşılık atılacak diğer adımların daha sonra duyurulacağı aktarıldı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Netanyahu’nun ‘kırılgan’ zaferi: Zorunlu askerlik krizi ertelendi

Yayınlanma

İsrail Meclisi

İsrail’de hükümet içinde zorunlu askerlik krizi devam ederken muhalefetin Netanyahu iktidarını devirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Meclisin feshi için sunulan yasa tasarısına koalisyon ortağı Ultra Ortodoks (Harediler) partilerin desteğini çekmesinin ardından Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayamadı.

The Times of Israel’in haberine göre, muhalefetin dün sunduğu meclisin feshine ilişkin tasarı ön oylamada 61’e karşı 53 oyla reddedildi.

Ön oylamadan kısa bir süre önce Şas Partisi ile Birleşik Tevrat Yahudiliği’ni oluşturan iki ana partiden biri olan Degel HaTorah (Tevrat Sancağı) partisi hükümetle Haredi öğrencilerin askerlikten muaf tutulması yönünde anlaşmaya vardıklarını ve meclisin feshedilmesine karşı oy kullanacaklarını duyurdu.

Haredi koalisyon üyelerinin destek vermesi halinde meclisten geçmesi mümkün olacak yasa tasarısı, Şas ve Degel HaTorah partilerinin son anda desteğini çekmesiyle yeterli çoğunluğa ulaşamadı.

İsrail Meclisi’nin feshi için kritik gün: Hükümet ne yapacak?

Netanyahu hükümetinin iktidar koalisyonu, 120 sandalyeli İsrail Meclisi’nde 68 milletvekiliyle temsil ediliyor. Meclisin feshedilmesi için çoğunluğun sağlanması yani en az 61 milletvekilinin onayı gerekiyor.

Netanyahu’nun hükümeti ayakta tutma çabası sonuç verdi

İsrail Meclisi Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein, Netanyahu’nun talimatıyla koalisyon iktidarının devrilmesini engellemek için ön oylama öncesi hükümet ortağı Ultra Ortodoks partilerin temsilcileriyle uzun görüşmeler gerçekleştirdi.

Edelstein, yaptığı yazılı açıklamada, Tevrat okullarında eğitim alanların askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasal düzenlemenin temel ilkeleri konusunda Ultra Ortodoks koalisyon ortaklarıyla uzlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Ultra Ortodoks koalisyon ortakları Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas partileri, Tevrat okullarında eğitim alanların askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle sık sık hükümeti devirmekle tehdit ediyordu.

Ultra Ortodoks milletvekillerinden bazıları hükümetten çekilebilir

Başbakan Netanyahu liderliğindeki koalisyon iktidarı, meclisin feshine ilişkin oylamadan istediği sonucu alırken Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına ilişkin krizin tam çözüme kavuşturulamaması hükümet için hala risk oluşturuyor.

Haaretz gazetesi, Birleşik Tevrat Yahudiliği içerisinden bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Degel HaTorah ve Şas’ın fesih tasarısına karşı oy kullanması durumunda, Birleşik Tevrat Yahudiliği çatısı altındaki Agudat Israel milletvekillerinin hükümetten ayrılacağını öne sürdü.

Nitekim Ynet New’e göre Agudat Israel partisinden Milletvekili Meir Porush ve bir milletvekili ortada somut bir askerlik yasa tasarısı olmadığı gerekçesiyle oylamada muhalefetin önergesine destek verdi. Milletvekili Yisrael Eichler ise partisiyle ters düşerek Şas ve ile birlikte oy kullandı

Agudat Israel’in hükümetten olası çekilmesi hükümeti devirmiyor ancak Netanyahu’ya 120 sandalyeli mecliste 64 üyeli bir kırılgan çoğunluk bırakacak.

Haredilerin askere alınması tartışması

İsrail yasalarına göre 18 yaşını geçen herkesin zorunlu askerlik hizmetini yapması gerekirken, Haredilerin askerlikten muaf tutulması yıllardır ülkede tartışılıyor.

İsrail’in başta Gazze Şeridi olmak üzere 7 Ekim 2023’ten itibaren bölgede yükselen saldırganlığı nedeniyle asker ihtiyacı da artmaya başladı.

ABD’li elçi, İsrail koalisyon hükümeti çökmesin diye devrede

Gazze Şeridi’nde ateşkesi bozarak saldırıların yeniden başlamasıyla bu ihtiyaç yeniden ciddi şekilde hissedilirken ordunun 7 bini savaş bölgelerinde görev alacak şekilde olmak üzere 12 bin askere ihtiyaç duyduğu ifade ediliyor.

Geçen sene asker ihtiyacının artmasıyla askerlikten muaf Ultra Ortodoks Yahudi gençlerin orduya alınmasına yönelik çalışmalar, İsrail’in en tartışmalı konularından biri haline gelmişti.

İsrail Yüksek Mahkemesi, 25 Haziran 2024’te Haredi erkeklerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasının yasal dayanağının bulunmadığına ve askerliğe uygun olanların göreve alınması gerektiğine karar vermişti.

Nüfusun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Harediler, zorunlu askerliğe karşı çıkıyor ve hayatlarını Tevrat çalışmalarına adadıklarını belirtiyorlar.

Netanyahu’nun Haredi koalisyon ortakları, Başbakan’a Haredilerin askerlikten muaf tutulacağı bir askerlik yasası çıkarılması için baskı yapıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English