Asya-Pasifik bölgesinde Çin-ABD çekişmesi yoğunluğunu koruyor. Pekin, Washington’ın bölgesel aktörler aracılığıyla Çin’i çevreleme girişimine, bölgedeki askeri ve ekonomik pozisyonunu güçlendirerek yanıt veriyor.
Uluslararası İlişkiler uzmanlarının ‘rekabet’ diye ifade ettiği, Çin’in ise ‘rekabet’ ve ‘güç mücadelesi’ tanımlarını reddettiği bu çekişme, geçen hafta Tayland’da düzenlenen Asya Pasifik Ekonomik İş Birliği Örgütü (APEC) Liderler Zirvesi’ne de yansıdı.
ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in, zirvede yaptığı konuşmada, Washington’ın ‘Hint-Pasifik’teki uzun vadeli plan ve hedeflerine vurgu yaptığı “burada kalıcıyız” mesajına karşın, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Asya-Pasifik’in “kimsenin arka bahçesi olmadığını” vurgulamıştı. Xi’nin konuşmasında, Harris’in kullandığı “Hint-Pasifik” ifadesi yerine “Asya-Pasifik” ifadesini kullanması ise diğer bir dikkat çeken mesajdı.
ABD, İngiltere ve Avustralya, Asya-Pasifik’te Çin’i baskılamak için geçen yıl Eylül ayında AUKUS ittifakını kurmuş, bu olay Pekin’in büyük tepkisini çekmişti. Çin yönetimi anlaşmanın bölgesel barışa ve istikrara ciddi şekilde zarar vereceğini açıklamıştı.
Yakın zamanda da Japonya, Asya-Pasifik bölgesinde güvenlik işbirliği amacıyla İngiltere ile askeri anlaşma imzalayacağını duyurdu. Bu anlaşmanın bir yandan Pasifik’te İngiltere’nin önünü açarken, diğer yandan da AUKUS’u genişletebilecek bir adım olduğu yorumları yapıldı. Nitekim ABD, Çin’e karşı yakın gelecekte Japonya’yı ve hatta Kanada’yı AUKUS ittifakına dahil etme planları yapıyor.
Çin ve Japonya liderlerinden ‘denizcilik’ anlaşması
Çin ise, Asya-Pasifik’teki kuşatmayı bölgedeki ekonomik ilişkileri güçlendirerek aşmaya çalışıyor. Bölgesel ekonomik işbirliği mimarisi inşa etmeyi hedeflediklerini söyleyen Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, bu konuda Bangkok’ta Japonya Başbakanı Fumio Kishida ile görüşmüştü. İki lider görüşmede, denizcilik diyaloglarını derinleştirme, Tayvan ve toprak anlaşmazlıkları konusundaki farklılıkları yönetme ve bir askeri yardım hattı açma konusunda anlaştılar. Bu görüşmeden hemen birkaç gün sonra iki ülke, video konferans üzerinden denizcilik işleri konusunda istişare başlattılar ve yetkililer, iki ülke liderlerinin vardıkları anlaşmayı “ciddiyetle uygulama” sözü verdiler.
Japonya’nın Tayvan, Hong Kong, Sincan gibi Pekin’in hassas olduğu meselelerde ABD ile uyumunu artırmasıyla son aylarda ikili ilişkiler yıpranmıştı. Ancak her iki liderin APEC zirvesi sırasındaki 45 dakikalık samimi görüşmeleri, iki ülke arasındaki umutları yeniden yeşertmişti.
Buna rağmen Tokyo bugün, Pekin’i Doğu Çin Denizi’nde Japon Karasularına girmekle suçladı.
Tokyolu ekonomistler tedirgin
ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisinde önemli bir konumu olan Japonya’nın iş dünyası ise, Çin’le ayrışmadan kaynaklı yaşanabilecek “büyük kayıplardan” tedirgin. Washington, Tokyo’yu Pekin’den tamamen koparmaya çalışırken, Japon iktisatçılar ve iş insanları bu ayrışmanın maliyetini tartışıyor.
Yakın zamanda Global Times’a konuşan Japon uzmanlar, “Japon ve Çin ekonomilerinin tamamen birbirinden kopmasının son derece maliyetli olacağına ve her iki ülkenin de sonunda kaybedeceğine” dikkat çekti ve “sözde siyasi çıkarların, ulusal çıkarların önüne geçmemesi gerektiğini” vurguladı.
Japonya medya kuruluşu Nikkei Asia ise Japon şirketlerin, Çin’in ABD ile artan çatışmasının ortasında, Çin’e bağlı olmayan tedarik zincirleri kurmaya çalıştığını bildirdi. Ancak bu politikanın her türlü ürünün maliyetini önemli ölçüde artıracağı belirtiliyor.
Ağustos ayında Honda’nın, Çin yapımı parçalara bağımlı olmadan otomobil ve motosiklet üretme olasılığını araştırmak için büyük ölçekli tedarik zincirini yeniden yapılandırmayı amaçlayan bir proje başlattığı medyaya yansıdı. Ancak Çin, Honda’nın küresel satışlarının yüzde 30’dan fazlasını oluşturuyor. Nikkei Asia haberine göre, şirketin “Çin’i kazançlarının temel dayanağı haline getirme politikası” gelecekte değişmeyecek. Haberde, dev otomobil üreticisinin yakın zamanda Çin’den ayrışma niyetinde olmadığı, ancak bazı risklere hazırlandığı vurgulanıyor.
Global Times’a isim vermeden konuşan bir Japon yönetici, Japon hükümetinin ulusal güvenlik stratejisine “ekonomik güvenlik” kavramını dahil etmeyi planladığını, esasen güvenlik kapsamını genişlettiğini ve “kasıtlı olarak ABD’ye ayak uydurduğunu” söyledi.
Çin en büyük ticaret ortağı
Nikkei Asia’nın Waseda Üniversitesi’ndeki çalışmalara dayanarak aktardığına göre, Japon ekonomisi Çin’den koptuğu takdirde yaklaşık 53 trilyon yen (360 milyar dolar) değerinde üretim ortadan kalkabilir. Bu, Japonya’nın gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 10’u kadar bir kayıp anlamına geliyor. Çin, Japonya’nın toplam ithalatının yüzde 26’sını oluştururken, ABD yüzde 19 ile Çin’in gerisinde kalıyor. Japon istatistiklerine göre Çin, 2007’den beri Japonya’nın en büyük ticaret ortağı.
Ayrıca Japonya’nın ana ihracat hedeflerinden biri de Çin. Japonya, Çin’e yarı iletkenler, kimyasallar ve diğer birçok ürünü ihraç ediyor. Washington yönetiminin Tokyo’dan, Çin’e yarı iletken ihracatına kısıtlamalar getirmek için harekete geçmelerini istediği biliniyor. ABD’nin Japonya’yı Çin’den ayrışmaya zorlaması, Japonya’nın en önemli ihracat pazarını kaybetmesine de yol açabilir. Japon siyasetçiler bu kaybı göze alacak mı belli değil, ancak ekonomistler ve sanayiciler bu konuda hükümete baskı yapmayı sürdürecek gibi duruyor.